Doğru az değilsiniz aha buradasınız: Dümdüz şeriatçı gericinin tekisin. < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi MRTFR -- 26 Ocak 2021; 20:55:41 > |
Bir Atatürk Düşmanı Mürteci Daha Eksildi - Y. Bahadıroğlu Öldü (19. sayfa)
-
-
İlk öncelikle maalesef uydurma iddiaları gerçek olarak kabullenmiş ve bunun aksini düşünemeyecek kadar kendinizi şartlandırmışsınız.Bu nedenle tek tek uydurma olan iddiaları açıklayayım;
1-Öncelikle kimse şapka takmadığı için asılmamıştır.Şapka için asıldığı iddia edilenler 'dini istismar ederek halkı isyana teşvik' suçlamasıyla yargılanmışlar genelde hapis cezası almışlar ancak söylemleri ile halkı isyana teşvik edenler asılmışlardır.Yani birilerinin iddia ettiği gibi şapka kanunu Türkiye genelinde tepkiyle karşılanmamış genel olarak kabul görmüştür.Bu durumu kabullenmeyen ve halkı eski rejim için isyana çağıranlar ve bu uğurda halkı galeyana getirenler ise asılmışlardır.Dahası 'fes' veya 'sarık' islamın şartıda değildir.İslamın beş şartı içinde 'sarık takmak' veya 'fes takmak' gerekir mi yazıyor?Dahası fes dediğimiz başlıkta yine Batılılardan alınma bir başlıktır.Aslında bir yunan başlığıdır.Kanıt mı istiyorsunuz?O zaman buyrun.Yunan isyanı esnasında Osmanlı kuvvetlerine karşı isyan eden bazı yunan isyancılarının potrelerine bakalım. (1.Sırada Petrobey Mavromichali,2.Sırada Kanellos Deligiannis bulunuyor.Son potrede Osmanlı kuvvetlerine karşı savaşan başlarında fes bulunan isyancı Yunanlılar resmedilmiş);
Kılık kıyafet inkılabı ise ilk olarak Cumhuriyet döneminde yapılmamıştır.1829 yılında Sultan II.Mahmud ilk kıyafet inkılabını yapmıştır.Yunan isyanı ise 1821'de yaşanmıştır.Yani II.Mahmud kıyafet inkılabı yapmadan çok önce de Yunanlılar başlarına 'fes' takıyorlardı.II.Mahmud ise isyancı yeniçerileri ortadan kaldırıp ve gericiliğin kaynağı olan ulema sınıfını baskı altına alınca ilk yaptığı iş sırtındaki kaftanı,altındaki şalvarı ve başındaki kavuğu çıkarıp atmak olmuş ve 19.yüzyıl Batılı hükümdarları gibi giyinmiştir.Başına yunanlılardan alınma fesi rkoymuştur.Tüm Osmanlı memurlarının Batılılar gibi giyinmesini ve başlarına sarık yerine fes takmasını zorunlu kılmıştır.Bu karara uymayan memurlar ise sert birşekilde cezalandırılmıştır.II.Mahmud'un bu inkılabı nedeniyle dönemin uleması ve dinci kesimi 'Gavur padişah başımızdan sarığı çıkartıp fes taktırdı' demiştir.Yaklaşık 100 yıl sonra Atatürk fes yerine şapka taktırınca bu kez de yine dinci kesim 'Atatürk gavurdur.Zira müslüman simgesi olan fesi kafamızdan kaldırttı' demiştir.Ne kadar ilginç değil mi?Ha unutmadan buyur II.Mahmud'un
kıyafet inkılabından önceki ve sonraki hali.Herhalde II.Mahmud'ta islam düşmanıydı?;
İşin ilginç yanı II.Mahmudtan sonra başa geçen Sultan Abdülmecid,Sultan Abdülaziz ve Sultan II.Abdülhamid'te kıyafet kanundan geri adım atmamışlardır.Atatürk ise zaten var olan kıyafet kanunundan 'fes'i çağdışı kaldığı gerekçesiyle yasaklamış ve 20.yüzyılda hemen bütün Dünya'da yaygın olan şapkayı zorunlu kılmıştır.Yaptığı tek şey 'fes' yerine 'şapka' giyilmesini zorunlu kılmaktır.Dahası bu inkılaplar hemen hemen bütün Dünya'da görülmüştür.Örneğin buyrun son Kore imparatoru Gojong'un orada yapılan kıyafet inkılabından önce giydiği geleneksel imparatorluk kıyafeti ile modern kıyafetli fotoğrafı;
Bu kıyafet inkılabı sadece Türkiye ve Kore'de değil Japonya ve Çin'de de yapılmıştır.Hemen hemen bütün Doğulu uluslar zaman içinde çağdaş kıyafetler giymiştir.
Dahası 'şapka' batılılığın simgesi değildir.Şapka modern Dünya'ya uyum sağlamanın simgesidir.Nitekim bugün Dünya genelinde artık 20.yüzyılın başlarında kullanılan şapkalar çağdışı olmuş ve kendiliğinden kullanımdan kalkmıştır.Türkiye gibi gericiler tarafından geri tutulan ülkelerde bu olağan durum kendiliğinden gerçekleşemediği için devlet bunu zorla yaptırmıştır.Eğer şapka inkılabı olmasaydı 21.yüzyılda eminim Türkiye'de hala daha kafasında fesle ve sarıkla dolaşanlar olurdu.(Gerçi azınlıkta olsada böyle dinci bir kitle hala daha var) Kıyafet inkılabının maksadı çağına göre giyinmeyi halka öğretmektir ve bu inkılapta başarıya ulaşmıştır.Nitekim daha on yıl önce giydiğimiz kıyafetler bile bugün bize farklı ve eski gelmektedir.Bugün giydiğimiz kıyafetlerde on yıl sonra bizlere eski gelecektir.Amaç sürekli olarak toplumun güncele uyum sağlamasıdır.
2.Gelelim Kuran'ın yasaklandığı iddiasına.Öncelikle bu da 'YALAN'dır.Zira Kuran hiçbir zaman Türkiye'de yasaklanmamıştır.Bilakis Kuranı Türk milleti için Türkçe'ye çevrilmiştir.Camilerde önce aslı arapçası okunmuş ardından Türkçe tercümesi halka açıklanmıştır.Bugünde camilerde aynı uygulama hutbelerde devam eder.Dahası Atatürk döneminde Elmalılı Hamdi Yazar tarafından 'Hak Dini Kuran Dili' adlı Kuranı Kerim tercüme ve tefsiri 9.cilt olmak üzere 45 bin adet basılmıştır.Ahmet Naim Efendi ile Kamil Miras Hocaların hazırladığı 'Buhari Tercüme ve Şerhi' isimli kitaplar 60 bin adet basılmıştır.Genel Din Kültürü hakkında diyanetin bastığı kitap sayısıda 247 bin adettir.Bu basılan kitaplar Diyanet aracılığıyla yurdun dört bir yanında ki camilere ve diyanet işleri başkanlığına dağıtılmıştır.Dahası yine Atatürk döneminde ordudaki askerlerin dini eğitimi için Muallim Cevdet tarafından hazırlatılan 'Askeri Din Dersleri' isimli kitap 1928'de tüm ordu birliklerine dağıtılmıştır.1930 yılında ise ilkokullarda çocuklara din dersinde okutulmak üzere Muallim Abdülbaki tarafından hazırlanan 'Cumhuriyet Çocuğunun Din Dersleri' kitabı basılıp tüm yurt genelindeki ilkokullara dağıtılmıştır.Kısacası Atatürk döneminde müslümanlara baskı uygulandığı iddiası kökten dincilerin palavrasından başka birşey değildir.Nitekim bugünde başta feto,işid,el kaide,taliban gibi dinci terör örgütleri Türkiye'de müslümanlara yönelik baskılar yapıldığını iddia etmektedirler ve bunun propagandasını yapmaktadırlar.Ne kadar ilginç değil mi?
3-Çok partili hayat Cumhuriyeti yaşatmak için olur onu 'öldürmek' için değil.Terakkiperver Cumhuriyet fırkası 17 Kasım 1924 tarihinde kurulmuştur.Cumhuriyeti yıkmak için çıkan ilk büyük isyanda 13 Şubat 1925 tarihlidir.Bu isyana katılanların çoğunun Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası il ve ilçe başkanlıklarına dahil olması yeni rejim tarafından 'tehdit' olarak görülmüş ve kapatılmıştır.Şeyh Said'in amacı senin tabirinle 'devletlüyü' demokrasiye zorlamak değil 29 Ekim 1923'te kurulan Cumhuriyet rejimini yıkmak,hilafeti ilan etmek ve saltanat yönetimini geri getirmekti.Eğer bunda başarılı olamazsa G.Doğuda şeriata dayalı bir Kürdistan kurmaktı.Nitekim senin 'devletlü' dediğin kişi Şeyh Saidin ve onun yardakçıların başlarını eze eze isyanı bastırmış ve 29 Ekim 1923'te kurulan Türkiye Cumhuriyetini korumuştur.Mesele 'devletlü'nün koltuğu değil mesele yeni rejimdir.Sahi yoksa Şeyh Said isyanı demokrasi ve cumhuriyet için mi çıkarmıştı?Dahası ikinci çok partili hayata geçişte bu kez Atatürk'ün doğrudan girişimiyle olmuştur.12 Ağustos 1930'da Atatürk'ün girişimleriyle Serbest Cumhuriyet fırkası kurulmuş ancak bu fırkanında dinciler tarafından istila edilmesi üzerine paniğe kapılan Fethi Okyar tarafından 17 Kasım 1930'da fesh edilmiştir.Nitekim Fethi Okyar'ın paniklemesinin boş olmadığı anlaşılmış ve partinin kapanmasından yaklaşık bir ay sonra 23 Aralık 1930'da İzmir'in Menemen İlçesinde Teğmen Kubilay dinciler tarafından vahşi şekilde boynu kesilerek şehit edilmiş ve şehidin başı dincilerin açmış oldukları hilafet sancağına bağlanarak Menemen sokaklarında teşhir edilmiştir.Bu isyan çevrede bulunan Türk birliklerince süratle bastırılmış,Kubilayı şehit edenlerin çoğu çatışmalarda ölü olarak ele geçmiş geri kalanından suçlu olanlar ise Divan-ı Harpte yargılanarak idam edilmişlerdir.Ondan sonrada Cumhuriyet rejimi yönetiminde yetişen kuşakların büyümesine kadar muhalefet partisi kurmak engellenmiştir ancak yasaklanmamıştır.Nitekim 1946'da DP 1924 Anayasasının muhalefet partisi kurma hakkı doğrultusunda kurulmuştur.İşin özü hiçbir rejim kendisini yıkacak girişimlere izin vermez.Osmanlıda izin vermemişti.Nitekim vatan haini Vahdettin son ana kadar Saltanatını bırakmamış ve milli mücadeleye katılanlar hakkında 'idam' fermanları yayınlamıştı.Atatürk'ün de dediği gibi hakimiyet 'zorla' alınır ve Türk milleti'de milli mücadeleyle hakimiyeti eline almıştır.1946'tan sonrada genç kuşakların yetişmesine duyulan güvenle çok partili hayata geçilmiştir.
4-Atatürk'ün Türk Tarih Kurumuna yazmış olduğu bu mektup az önceki yorumumda belirttiğim ''İslamla Göktanrı inancı birbirine benziyordu.O nedenle Türkler islama geçmiştir' zırvalığına duyduğu öfkedir.Şöyle ki bu mektup kaleme alınmadan önce Türk Tarih Kurumu liselerde okutulacak İslam tarihi hakkında bu zırvalığı içeren ve dahası arap kavmini 'peygamberler kavmi' olarak tanıtan bir 'Tarih' kitabı hazırlamış ve incelemesi maksadıyla Atatürk'e göndermiştir.Atatürk'te tamamen zırvalıklarla ve arap kavmini diğer tüm uluslardan üstün tutan bir kafayla yazılmış olan,bilimsellikten tamamen uzak 'Lise Tarih' kitabına sinirlenmiş ve bu söz konusu 'sert' mektubu Türk Tarih Kurumuna yollamıştır. Nitekim mektupta geçen 'Arabistan yarımadasının kumsal çöllerinde 'Ikre,Bimi,Rabbi' safsatasını esas tutmuş olan Araplar,Uygar Dünya'da bilhassa Türk zengin uygar bölgelerinde bu ilkel ve cahiliyet devrinin simgesi olan ilkeye dayanarak yapmadıkları tahrifat kalmamıştır.Bu zihniyetle hareket edenler İslamdan önce evrensel Türk uygarlığının bütün belgelerini imha etmekte engel görmediler.Yazacağınız İslam tarihinin de bu doğrultuda toplayabileceğiniz belgelere dayanarak açıklanmasını önemli görürüm.'' diyerek Arap barbarlığını ve vahşetini vurgulamış söz konusu hazırlanan lise tarih kitaplarında bunların olduğu gibi anlatılmasını istemiştir.Zaten onun bu tepkisinden sonra hazırlanan ve bizzat Atatürk'ün de kaleme aldığı lise tarih kitaplarında İslam dahil tüm dinler bilimsel şekilde ele alınmış ve dinlerin yayılımı sırasında yaşanılanlar 'dini duygusallıktan' arındırılarak olduğu gibi anlatılmıştır.Bunun dışında camilerde,kışlalarda ve okullara okutulan din derslerinde ise İslami çizgi korunmuştur.Atatürk bilimsel konularda 'bilimsel' davranılmasını dini konularda ise 'dini' hususlara dikkat edilmesini istemiştir.İslam tarihi 'kutsal' olmadığı içinde İslamın nasıl yayıldığı da tüm çıplaklığıyla anlatılması gerekir.Yoksa 'İslamla göktanrı birbirine benziyordu ondan Türkler müslüman oldu' zırvasını gerçek diye millete yutturmaya devam edilir.
5-Gelelim meşhur şu Atatürk'ün 'gökten indiği sanılan kitaplar' sözüne.Öncelikle burada bir bütün olarak konuşmaya baktığımızda CHP ilkelerinden ve devlet politikasından bahsedildiğini görürüz.Atatürk bunları bahsettikten sonra 'Aziz milletvekilleri, dünyaca bilinmektedir ki, bizim devlet yönetimimizdeki ana programımız, Cumhuriyet Halk Partisi programıdır. Bunun kapsadığı prensipler, yönetimde ve politikada bizi aydınlatıcı ana çizgilerdir. Fakat bu prensipleri, gökten indiği sanılan kitapların doğmalarıyla asla bir tutmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı, gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya yaşamdan almış bulunuyoruz '' demiştir.Atatürk bir başka konuşmasında ise 'Efendiler! Dünyada her şey için; uygarlık için, hayat için, başarı için en hakiki mürşit ilimdir; fendir. İlim ve fennin dışında rehber aramak dikkatsizliktir, bilgisizliktir, yanlışlıktır.' demiştir.Kısacası Atatürk bu konuşmada tutarlı davranmıştır.Yeni Türk devleti gücünü gökten indiği sanılan dogmalardan almamaktadır.Bugünde almamaktadır.Yalan mı?O halde Atatürk burada bir gerçekliği ifade etmiştir.Dahası bu konuşmayı ''Aziz milletvekilleri, dünyaca bilinmektedir ki, bizim devlet yönetimimizdeki ana programımız, Cumhuriyet Halk Partisi programıdır. Bunun kapsadığı prensipler, yönetimde ve politikada bizi aydınlatıcı ana çizgilerdir.Bu prensipler gökten indiği sanılan kitapların doğmalarıyla bir tutulmalıdır.Biz ilhamlarımızı doğrudan doğruya yaşamdan değil gökten ve gaipten alıyoruz'' şeklinde yapsaydı herhalde mutlu olurdunuz?Atatürk aklın esas tutulması gerektiği yerde 'aklı' maneviyatın esas tutulması gerektiği yerlerde ise 'dini' esas almıştır.Dini ise 20.yüzyıl şartlarına göre köhnemiş hurafelerden arındırarak ve taassup zincilerini kırarak 'esas' alınmasını istemiştir.Atatürk'ün din anlayışında mutlak suretle değişmez kurallar yoktur.Ona göre din akla uygun olduğu sürece 'gerçek'tir.Eğer akla uygun değilse din diye anlatılanlar 'hurafe'dir.O halde dini 'hurafe'lerden arındırmak gerekir.Hayatı boyunca da bunun mücadelesini vermiştir.Eğer bugün Türkiye Afganistan değilse,İran değilse,Pakistan değilse ve diğer mezhepsel çatışmaları nedeniyle sürekli birbirini öldüren islam ülkeleri gibi değilse Atatürk'ün Türkiye'ye yerleştirdiği bu 'akılcı din' anlayışıdır.Buna rağmen yine de bu ülkede hurafeler ve dini söylemlerle gazlanan gözü dönmüş dinciler tarafından Çorum,Maraş ve Sivas katliamları yaşanmıştır.
Son olarak Atatürk müslüman ya da değil.Lakin birilerinin anlattığı şekilde 'islam' düşmanı da değil.O hurafelere ve bu hurafeler üstünden halkı sömürenlere karşıydı hepsi bu.Eğer dine karşı olsaydı ne Kuranı Türkçeleştirir,ne ezanı Türkçeleştirir,ne dini kitaplar bastırır ve bunları yurdun dört bir yanına dağıtırdı.Onun amacı nasıl ki Batı'da Hrıstiyanlık gelişmeye 'ayak bağı' değilse Türkiye'de de ve diğer islam ülkelerinde de 'dinin ayak bağı' olmasını engellemekti.
Ha tabi sizin için işid,taliban,el kaide ve fetö gibi tarikatların islami öğretileri 'gerçek müslümanlık' ise birşey diyemem.
Son olarak Ortadoğu Uzmanı Alman Kurt Ziemke 1930’da yayımlanan Die Neue Turkei adlı kitabında ‘’İngilizler Musulda hedeflerine ulaşmak için bir yandan Türkiye’deki ayrılıkçı hareketlere destek verirken,diğer yandan da kemalist akımın yayılmasını engelleyecek önlemlere başvurmalıdır.Yapılması gereken Kemalist Cumhuriyet’in hem din düşmanı hem de Kürt düşmanı olduğu temasını gündeme getirip işlemektir.’’ demiştir.Zira Batılılar Atatürk'ün köhnemiş ve hurafelerle doldurulmuş bir islami anlayışı değiştirmesinden rahatsız oluyorlardı.Onlar çıkarlarına köhnemiş ve hurafelerle doldurulmuş islami anlayış daha uygundu.Bugün de bu anlayışı devam ettirirler.Bakınız Afganistan.Afganistan 2001'den beri Amerikan ve Nato işgali altında.Tam 20 yıl geçmiş ancak Afganistanda ne talibanı ne de el kaideyi yok ettiler.Bu durumda bazı dincilerin iddia ettiği gibi Batılıların islam ülkelerine cumhuriyet,laiklik ve demokrasi götürmek niyetinde olmadıklarını bilakis kökten dincilerin hüküm sürdüğü coğrafyalarda emellerini daha kolay gerçekleştirebildiklerini göstermektedir.Nitekim Atatürk laikliği ve Cumhuriyeti Batı'ya rağmen kurmuş ve yaşatmıştır.Batılıların laikliği ve cumhuriyeti içerden yok edemedikleri tek İslam ülkeside Türkiye'dir.Zira bugün her ne kadar laiklik ve cumhuriyet dinciler tarafından zarara uğratılmışsada kökü durmaktadır ve ne kadar biçilsede tekrar ve tekrar filiz vermektedir.Zaten dincilerin tüm hırsı ve öfkesi de bu kökü kurutamamış olmalarıdır.
< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Long Nightt -- 26 Ocak 2021; 22:47:31 >
-
Çok güzel kaynaklar paylaşmışsınız ancak bu kaynakları yanlı şekilde yorumlamışsınız.Keza Murat Bardakçının yazısını da öyle yorumlamışsınız.Halbuki paylaştığınız tüm kaynaklar benim ifade ettiklerimi doğrular şekildedir.Şöyle ki
1-Mevzunun şapka olmadığını belirtmişsiniz lakin şapka kanunun geçiş aşamasını anlamamışsınız.Her ne kadar bunu iddia etsenizde söylemleriniz bunu gösteriyor.Şapka kanunun öncesindeki Osmanlı modernleşmesine kısaca değinmem ardından Cumhuriyet dönemine gelmemin nedeniyde buydu.Yani şapka kanunundan 100 sene evvel II.Mahmut kılık kıyafet kanunu yapıp sizin için 'islamın simgesi' olan sarığı yasaklamış mıdır?Evet yasaklamıştır.Sarık yerine hem kendi başına hem de devlet memurlarına neyi taktırmıştır?Bir yunan başlığı olan fesi.Peki sarık yerine fes giyilince dahası size göre islami simgeler olan şalvarı ve katvanı yasaklayıp 19.yüzyıl Batılı memurları gibi devlet memurlarını giyinmeye mecbur ettiği için dönemin ulema sınıfı ve dincileri II.Mahmut için 'Gavur padişah' demişler mi?Demişlerdir.100 yıl sonra Atatürk II.Mahmut'un yaptığı gibi 20.yüzyılda çağ dışı olan 'fes'i yasaklayıp yerine şapkayı koyunca 20.yüz yılın dincileri Atatürk için 'gavudur' demişler mi?Demişlerdir..Demek ki mesele 'islam' değildir.Mesele islami kıyafet olarak arap kültüründen gelen kıyafetlerin 'islami' olarak kabul edilmesidir ki bu hurafedir.İslamın resmi bir kıyafeti yoktur.O halde çağa uygun kıyafetler giyilebilir.Bunun aksini iddia etmek dine olmayan bir şey eklemek yani hurafe eklemektir.Nitekim şapka kanunun zorunlu kılınmasının nedeni de budur.Zira hurafelerin toplumdan silinmesi için zorlama tedbirlerin alınması şarttır.Bu tüm Dünya'da böyledir.Eğer zorlama tedbirlerin gereksiz olsaydı bugün Afganistan orta çağ Dünyasından kalma bir görüntü olmazdı.Nitekim şapka kanunu hedefine ulaşmış ve toplum zamana göre giyinmeyi öğrenmiştir.Önceki yorumumda ayrıca belirttiğim gibi bu sayede şapkada günümüzde kendiliğinden kaybolmuştur.Zira 100 yıl önce çağdaş olan 'şapka' 2021 Dünyasında 'çağ dışı' bir kıyafet olmuştur ve tüm Dünya tarafından giyilmesi terkedilmiştir.Şapka ve kıyafet kanunun yapılmasındaki amaç bu doğal süreci topluma benimsetebilmekti.Doğrusu bunda da başarılı olmuştur.Kısacası sizinde kabul ettiğiniz üzere eski hayat tarzından uzaklaşıp geleceğe bakılmasını sağlamıştır.
2-Kuran devlet kontrolü dışındaki yerlerde devletin bilgisi dışında öğretildiği için yasaklanmıştır ki paylaştığınız belgelerde bunu doğrulamaktadır.Bugün Türkiye Cumhuriyeti hücre evlerinde kuran ve hadis öğreten İşid,taliban,el kaide ve fetö gibi yerlere baskınlar düzenleyip buralarda bunları öğretenleri gözaltına almaktadır.Dahası bu evlerde ele geçen dini kitaplarda 'suç materyali' olarak kabul edilmektedir.Mesela Haziran 2020 tarihinde Mersinde fetö yapılanmasına karşı yapılan operasyonda çok sayıda kişi gözaltına alınmış ve evde bulunan dini materyaller 'suç delili' olarak sergilenmiştir.Buyrun: https://www.karar.com/mersinde-feto-operasyonu-kuran-tefsiri-suc-delili-sayildi-1569700 Demek ki mesele Kuran öğretilmesi değil mesele devletin bilgisi dışında gizlice örgütlenip yapılan derslerdir.Dahası bu konuda sadece müslüman kesime baskı yapılmamış hem hrıstiyan hem de yahudi dinine mensup kişilerede baskı yapılmıştır.Nitekim bizzat sizin paylaştığınız ve Murat Bardakçının yayınladığı belgelerde bu kesimlerede baskıların yapıldığı açıkça görülmektedir.Dahası alevilere yönelikte baskılar yapılmıştır.Sadece bu paylaştığınız belgeler bile Cumhuriyetin ilk yıllarında dinlerin ayrım gözetilmeksizin devlet gözetimi altında tutulduğunu göstermektedir.Bunun nedeni yeni rejimi içten yıkacak irticai faaliyetlere engel olmaktır.Nitekim 15 Temmuz 2016 tarihinde bir cemaatin evlerinde yetişme kişiler doğrudan Türkiye Cumhuriyetini hedef almışlardı.Hrıstiyanların da baskı altında tutulmalarının nedeni Osmanlıda azınlık gruplarının hrıstiyanlık maskesi altında Osmanlıyı içten içe oymalarıdır.Kiliseler Osmanlının bölünmesine dair planların yapıldığı,silahların depolandığı yerler olmuştu.Dahası milli mücadele döneminde de özellikle Rum kiliseler devlet ve millet aleyhine birçok propagandaların yapıldığı yerler olmuştu.İşte Cumhuriyet yeni rejimde buna mahal vermemek için hrıstiyanlarıda sıkı takip altına almıştır.Bu açıdan her halde size göre yeni rejim ve Atatürk'te 'hrıstiyan düşmanı' idi.Dahası yeni rejim bununla kalmamış Yahudileride yakın takibe almıştır.Yine Osmanlıdan beri ülkede bulunan Mason localarıda 1935 yılında kapatılmıştır.Bunun nedeni genç Cumhuriyetin gizli kapaklı hiçbir şeye tahammülünün olmamasıdır.Bunun nedeni de birçok defa dile getirdiğim gibi yeni rejimi içerden gelebilecek dini irticai faaliyetlere karşı korumak ve kollamak içindir.Cumhuriyet ve Atatürk gördüğünüz üzere din ayrımı yapmamıştır.Bu nedenle bu tip uygulamalar nedeniyle genç Cumhuriyeti ve Atatürk'ü 'islam düşmanı' olarak görmeniz insafsızlıktır.
3-Çok partili hayatın amacı halkın yönetimde söz sahibi olmasıdır.Belli bir cemaatin veya tarikatların söz sahibi olması değildir.Mesela şöyle düşünelim.Seçim oldu ve halk şeriatı seçti.Cumhuriyet rejimi vs tasfiye edildi yerine dini bir devlet kuruldu.Fakat daha sonra halk fikrini değiştirdi ve Cumhuriyet istedi,laiklik istedi.O halde devletin rejimini seçimle değiştiren şeriatçılar milletin bu talebini dinler mi?Yeniden seçime gider mi?Gitse bile çıkan sonucu kabul eder mi?İşte meselenin kilit noktası burasıdır.Çok partili hayat toplum içinde farklı düşüncede çoğunluğu elde edenlerin iktidarı almasına imkan tanır ancak şeriat düzeninde bu imkansızdır.Bunu istemek insanı bu anlayışa göre dinden çıkarır.Zira geleneksel islami düşünceye göre din sadece vicdanlarda kalmaz toplumun tüm her şeyine egemen olmak zorundadır.Doğal olarak böyle bir dini düzen kurulduktan sonra milletin fikrini değiştirmesinin de bir anlamı kalmaz.Yani demek istediğim çok partili hayatla şeriate geçebilirsiniz ancak şeriatten tekrar çok partili bir cumhuriyete özellikle laikliğe geçemezsiniz.Kaldı ki cemaatler ve tarikatlar tarafından beyni yıkananlar kitlelerde bireysel fikirleriyle oy kullanamaz.Nitekim bunu 15 Temmuzda açıkça gördük.Koca koca generaller ve subaylar ilkokul mezunu olduğu bile şüpheli bir cemaat liderinin emri üzerine ayaklanmaktan çekinmediler.Kısacası 1925 yılında üstelik tüm parti teşkilatları şeriatçılar tarafından ele geçirilmiş bir partinin var olmasına izin verilemezdi nitekim verilmemiştir.İzin verilmesi durumunda genç Cumhuriyet altın tepsi içinde bunlara boğulup öldürülsün diye sunulmuş olurdu.Çok partili hayata geçmek için öncelikle toplumun tarikat,cemaat ve ağalık üçgeninden kurtarıp bireyselleştirmek kafalarını din diye kendilerine yutturulan hurafelerden arındırmak gerekiyordu.Nitekim 1946'da çok partili hayata geçtik ve o tarihten itibaren her ne kadar gerici akımlar olsada hiçbir zaman Cumhuriyetin ilk yıllarında ki gibi güçlü ayaklanmalar olmadılar.Bunun nedeni de 1923-1946 yılları arasında 23 senede genç kuşakların Cumhuriyet değerleriyle yetiştirilmesi,halkevleri,halkodaları ve köy enstitüleri ile yetişkin halk kitlelerinin ve köylülerin aydınlatılması ve dahası Cumhuriyetin okullaşma programıdır.Böylece Türkiye'de cumhuriyet ve laiklik askeri darbelere ve gerici dinci akımlara rağmen sağlam durmayı başarmıştır.Özellikle 20 senedir yoğun dinci proapagandalar yapılmış olsa bile,zorla gençle imam hatiplere gönderiliyor olsa bile genç nesil bundan 30 sene öncesine göre daha aydın ve açık görüşlüdür.Kısacası 1925'te genç Cumhuriyetin kendisini dincilere karşı kendini savunması sayesiyle bugün Cumhuriyetin 98.yılını yaşıyoruz.
4-O sizin bakış açınıza göredir.Dinler bilimsel olarak 'kanıtlanmış' değillerdir.Dinler sadece kendi kutsal kitaplarında geçen ifadelerle doğrulanabilmektedir.Doğal olarak Atatürk'ün bu sözleri bilimsel açıdan doğru ifadelerdir.Bu mektubuda diyanete değil TTK'ya göndermiştir.Doğal olarak bilimsel konuların konuşulduğu bir yere dini duygularla mektup yazmak ve peşinen bunları 'doğru' kabul etmek uygun değildir.Size göre böyle ifadesi dinsizliktir ama kime göre neye göre?Atatürk'ün bu mektubu kendisine yollanılan arap kavmini üstün tutan ve Türklerin islama girişini masallarla süsleyen lise tarih kitabına karşı duyduğu öfkeyle kaleme alması pek muhtemeldir.Atatürk'ün amacı 'muhtemelen' dini aşağlamak değil söz konusu kurumda bulunanların 'din adamı' olmadıklarını hatırlatmak içindir.Atatürk için din adamı din adamlığını bilim adamı bilim adamlığını yapacaktır.Zaten mektubta '...Yazacağınız İslam tarihinin de bu doğrultuda toplayabileceğiniz belgelere dayanarak açıklanmasını önemli görürüm.'' demesi bunu kanıtlar niteliktedir.Dahası mektubun son kısmında ''Tarih yazmak,tarih yapmak kadar mühimdir.Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat,İnsanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.'' diyerek tarihte yaşanılanları olduğu gibi ele alınması konusunda TTK üyelerini uyarmıştır.Daha sonra yayınlanan tarih kitaplarında da sadece islam tarihine değil tüm dinler tarihine bilimsel bakış açısıyla bakılması Atatürk'ün amacının gerçekleştiğini gösterir.
5.Söz konusu konuşmayı dikkatinizi çekerim camide değil mecliste yapmıştır.Mecliste yaptığı konuşmada devletin idare usulüdür.Bugünde Türkiye 'gökten indiği sanılan dogmalar' üzerinden idare edilmiyor.Kısacası Atatürk bir gerçekliği ifade etmiştir.Hayatı boyunca bilimi ve aklı esas alan her konuda devleti akılcı yapmaya çalışan bir liderin meclis kürsüsünde bir dinin öğretiler üzerinden konuşması dahası devletin yönetimini yine bir dinin öğretilerine atıf yaparak temellendirmeye çalışması beklenemezdi.Siz Atatürk'ün bu sözlerini onaylarsınız ya da onaylamazsınız orası size kalmış.Mühim olan Atatürk'ün İslama olan tavrıdır.Eldeki tüm kanıtlarda Atatürk'ün 'islam'a karşı olmadığı sadece yüzlerce yıl içinde İslam içine sızan ve zamanla adeta dini emir gibi kabul edilen hurafelere karşı olduğunu göstermektedir.Dahası tepkisi toplumu avucu içine alan cemaatler ve tarikatlardır.Atatürk'ün tepkisi ve karşıtlığı bunlaradır.Atatürk'ün şu sözleri bunu kanıtlar niteliktedir;
-''Bizim dinimiz en makul ve en tabi bir dindir ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur.Bir dinin tabii olması için akla,fenne,ilme ve mantığa uyması lazımdır.Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur'
-'Büyük dinimiz çalışmayanı insanlıkla alakası olmadığını bildiriyor.Bazı kimseler zamanın yeniliklerine uymayı kafir olmak sanıyor.Asıl küfür onların bu zannıdır.Bu yanlış yorumu yapanların amacı,İslamların kafirlere esir olmasını istemek değil de nedir?Her sarıklıyı hoca sanmayın,hoca olmak sarıkla değil,beyinledir''
Atatürk'ün bu ve benzeri sözleri daha çoğaltılabilir.Atatürk muhtemelen İslamın bundan 1000 küsur yıl önceki din alimleri tarafından yapılan yorumlarını kabul etmiyordu.Yani İslamın kendisini değil.Onun bakış açısı akla tamamen uygun olan islam dininin yobaz dini yorumlarla gelişime kapatılmasıydı.Keza peygamber vefat ettikten sonrada birçok dini mezhebin ortaya çıkışı İslam toplumunun içinde islamın çok farklı algılandığını gösterir.Bugün mesela sünnilik içinde dört mezhep vardır.Bunlar hanefi,şafi,maliki ve hanbelidir.Daha birçok mezhep ve kendi içinde bölünmüş mezhepler ve islami yorumlar vardır.Mesele bunlardan hangisinin 'gerçek islam' olduğudur.İslam tarihi bu mezheplerin 'Hayır en doğru islam benim' anlayışlarından ötürü birbirlerini kesme olaylarıyla doludur.Kısacası tam anlamıyla doğru bir islami mezhep ve görüşte ortada yoktur.Yani kime göre neye göre Sünnilik ve Şiilik doğrudur?Yine kime göre neye göre Atatürk dinsizdir?
Atatürk işte bu kısır döngüleri bir kenara bırakarak günümüz çağına göre İslamı yorumlamıştır.Zaten onun şu sözü bunu doğrulamaktadır;
-''Efendiler! Dünyada her şey için; uygarlık için, hayat için, başarı için en hakiki mürşit ilimdir; fendir. İlim ve fennin dışında rehber aramak dikkatsizliktir, bilgisizliktir, yanlışlıktır.''
-Atatürk döneminde minarelerden ezan okunmuş mudur?Evet okunmuştur.1923-1934 tarihleri arasında arapça olarak 1934-1938 tarihleri arasında ise Türkçe olarak okunmuştur.Türkçe okunurken 'En büyük tanrı değildir' mi denmiştir?'Muhammed onun peygamberi değildir'mi denmiştir?Aksine 'Tanrı büyüktür' ve 'Muhammed onun elçisidir' sözleri beş vakit Türkiye'de yankılanmıştır.
-Atatürk döneminde kuran okunmuş mudur?Evet okunmuştur.Hem camilerde hem de evlerde arapçası ve Türkçesi okunmuştur.Sadece gizlice yapılan toplantılara müsamaha gösterilmemiştir.Bunun nedenini de yukarda '2.' maddede detaylıca açıkladım.Yani sonuçta Kuran özgürce okunmuş mudur?Okunmuştur.
-Atatürk döneminde beş vakit namaz kılınmış mıdır?Evet kılınmıştır.Camiye girmek isteyenler kapı dışarı edilmemiştir.Evinde namaz kılanlar baskına uğramamıştır.Cenaze namazları da kılınmıştır.Kısacası hiçbir engelleme olmamıştır.
-Atatürk döneminde oruç tutulmuş mudur?Evet tutulmuştur.İftarlar ve sahurlar yapılmış mıdır?Evet yapılmıştır.Oruçlar 30 günden 10 güne indirilmemiş ya da 30 günden 50 güne çıkartılmamıştır.İftarlar öğlen vakti veya ikindide değil akşam vaktinde açılmıştır.Kimse oruç tutuyor diye eziyet veya baskı görmemiştir.
-Atatürk döneminde dini bayramlar kutlanıyor muydu?Evet kutlanıyordu.Kurban bayramında kurban kesimi engelleniyor muydu?Hayır engellenmiyordu.Şeker bayramı da kutlanıyordu.
-Atatürk döneminde kandiller ve özel dini günlerde camilerde ibadetler ve mevlitler okunabiliyor muydu?Evet okunabiliyordu.
Peki o zaman neye dayanarak Atatürk'e 'İslam düşmanı' diyebiliyorsunuz?
İslamı 1000 küsur yıl öncesinin koşullarına göre yorumlayan ve din diye halka yutturulan hurafeleri reddettiği için mi?
Türkçe ezan ve Türkçe kuran okuttuğu için mi?
Halkı cemaatlerin ve tarikatların elinden almaya çalıştığı için mi?
Açıkçası birçok defa dile getirdiğim gibi Atatürk Türk toplumuna en büyük mirası 'akılcı din' anlayışı olmuştur.Bu miras sayesiyle bugün Türkiye ne Pakistan,ne Afganistan ne İran nede diğer İslam ülkeleri gibidir.Atatürk yaptığı girişimlerle 1000 küsur yıldır yeni yorumlama getirilmeyen islama yeni bir yorumlama,yeni bir enerji vermiştir.
Son olarak Atatürk müslüman mı değil mi?Açıkçası bu konuda kesin birşey diyemiyorum.Zira inaçsız olduğunu iddia eden anılar ve sözleri olduğu gibi bunları yalanlayan anılar ve sözleride mevcuttur.Lakin İslama düşman olmadığı ve toplumdan silinmesi için çaba harcamadığı da ortadadır.O muhtemelen İslamı modern koşullara göre yeniden yorumladı ve bunu Türkiye'de hayata geçirdi.Onun dini yorumu ise Türk milletini Pakistan,İran ve Afganistan olmaktan kurtardı.Diğer İslam ülkeleri gibi mezhepsel çatışmalarla birbirimizi katletmemizi engelledi.
Sadece bu dini yorumlaması bile aslında İslama büyük bir hizmettir ama elbette el kaide,işid,taliban,fetö gibi örgütlerin islami bakış açısı dışında islama bakamayan kimseler bu gerçeği görmekte zorlanabilir.
Not:"Yapılması gereken Kemalist Cumhuriyet’in hem din düşmanı hem de Kürt düşmanı olduğu temasını gündeme getirip işlemektir." demişler ya; bunu gündeme gerçekten ingilizler mi getirdi? Yani mesela yukarıda belgeleri olan tevkifleri yapanlar ingiliz devletinin ajanları mıydı? '' şeklinde ayrı bir soru sormuşsunuz.Açıklayayım.
'Yukarıda belgeleri olan tevkifleri yapanlar ingiliz devletinin ajanları mıydı?' sorunuza gelelim.Hayır,bizzat Türk emniyeti ve askeri güçleriydi.Bugün nasıl ki kolluk kuvvetleri hala daha işid,taliban,el kaide ve fetö evlerini basıp buralardaki insanları tutukluyorsa aynısını o dönem ki kolluk kuvvetleri de yapıyordu.Ama tabi size göre irticai faaliyetlere mücadele etmek 'islam düşmanlığı' ise orasını bilemem.Malumunuz bugünde dinci örgütler Türkiye'nin yapmış olduğu baskınları 'islam düşmanlığı' olarak yorumlamaktadırlar.II.Mahmut döneminde de böyle yorumluyorlardı,Atatürk döneminde de böyle yorumluyorlardı,kainat lideri döneminde de böyle yorumluyorlar.Yani değişen birşey yok.2.maddede bunu teferruatıyla anlattığımı düşünüyorum.
Batı hiçbir zaman Türkiye dahil İslam ülkelerinin modern ve laik olmasını istemedi.Batı her zaman İslam toplumlarının hurafelerle doldurulmuş bir islami anlayışı benimsemesini istedi.Bunu alttan alta teşvikte etti.Mesela bugün Türkiye hükümetini ve rejimini devirmeye çalışan bir cemaatin lideri Amerika'da himaye ediliyor.Humeyni İran'a Fransaya ait özel bir yolcu uçağıyla gelmişti.2001'den beri Afganistan Batı işgali altında ama Afganistan hala daha 2001 tarihindeymiş gibi.Irak lafta Amerika tarafından demokrasi getirilmek üzere işgal edildi ancak mezhepsel çatışmaların ortasına düştü.Suriye'de de aynı durumlar geçerlidir.
Kısacası Batı hiçbir zaman Atatürk'ün Türkiye'ye laiklik getirmesini ve Cumhuriyeti kurmasını hazmetmetdi.Dahası yapmış olduğu modern İslami yorumu da beğenmedi.Bu nedenle Atatürk ilkelerinden ve devrimlerinden tamamen kurtulmaya çalıştı ve hala daha çalışıyor.Bundan dolayı 1998 yılında CIA’in eski ortadoğu masası şefi Graham Fuller ise ‘Kemalizme son:Osmanlıyla övünün,fetullahçı olun’ şeklinde demeç vermiştir.Bundan dolayı Hollandalı Arie Oostlander’in hazırladığı AB raporuna göre 'Türkiye AB’ye gerçekten girmek istiyorsa kemalizmden vazgeçmelidir.' denmişti.Zira Batının hayalindeki Türkiye kafasında fesi olan ve araplar gibi yaşayan bir Türkiyedir.Bunu gerek televizyon programlarında olsun,gerek dizilerinde olsun,gerek haber bültenlerinde olsun hep böyle göstermektedirler.
< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Long Nightt -- 27 Ocak 2021; 6:19:45 >
-
Kuzey Kore başlı başına dikta rejim senin yönetim biciminle karşılaştırılamaz sonuçta cumhuriyet sözde laiklik olan bir ülkede yaşıyoruz onu bir kenara ayiralim. fakat emin ol bu beyfendiler kuzey Kore'yi dahada imrenip sempati duyuyorlardır. Geçmişin özlemi desek yeridir.
< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi BlacK SeA StorM 61 -- 27 Ocak 2021; 8:3:9 > -
Fesin, Yunan başlığı olduğunu iddia eden bu forum tarihçisine sorun bakalım, İstanbul'a fes imalatçıları nereden getirilmiş? İşine geldiği zaman başvurduğu ecnebi Türkologlar fesin kökeni hakkında ne demişler? Diğer başlıklar yasaklanıp, yerine fes zorunlu tutulduğunda fes için gavur başlığıdır diyen bir kişi, ya da bir ayaklanma göstersin. O zamanın halkı pantolon için açık açık gavur giysisidir demiş mesela, bunun aynısını fes için de demişler mi? Fesin resmen kabulünden çok önceleri bile Osmanlı hudutları içinde yaşayan Müslüman ahaliden fes giyenler yok muymuş? Fese benzeyen iki üç resim göstererek "aha işte bu yunan başlığıdır" diyerek tarih öğretiyor güya. İdeolojik tarih yazanları eleştiriyor ama bu forumda ondan ala ideolojik tarih yazan başka adam da yok. Geçen bir mesajında da Müslümanlar için "sizin deyiminizle hristiyanların işgal ettiği yerler" gibi bir ifade kullandı. Acaba bu durum için kendi nasıl bir anlatım kullanıyormuş? "Hristiyanların fethettiği yerler" mi diyormuş mesela.
< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi warchief46 -- 27 Ocak 2021; 12:14:44 >
-
Burada ki cenah kendisinden rahatsız olduğuna göre doğru yol üzere olduğu bir kez daha tescil edilmiş oldu
Allah rahmet eylesin
< Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı > -
Buradaki cenahın görüşünden sen bu kadar rahatsızsan senin ne işin var?
Bu mesaj IP'si ile atılan mesajları ara Bu kullanıcının son IP'si ile atılan mesajları ara Bu mesaj IP'si ile kullanıcı ara Bu kullanıcının son IP'si ile kullanıcı ara
KAPAT X