Şimdi Ara

DÜŞMÜŞ MELEKLER, Nuh peygamber yarı uzaylı mıydı? İsrail oğullarının üstünlüğü nereden geliyor?

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
11
Cevap
0
Favori
1.465
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Aşağıdaki ifadeler Hamza Yardımcıoğlu'nun KÖK İnsanlığın Saklı Tarihi adlı eserinden alınmıştır.


    Eski Ahit'te peygamber kitapları yer alırken, Enok kitabının Eski Ahit'in içine dahil edilmemiş olması garip ve açıklanamaz bir durumdur. Enok, Kuran'da İdris adıyla geçen peygamberin Tevrat'taki ismidir. O Nuh peygamberin büyük dedesidir. (Sayfa 27)

    1773 yılında İskoçyalı bir araştırmacı olan James Bruce, Etiyopya'daki bir manastırda üç kopya halinde muhafaza edilen Enok kitabını buldu ve bu kitap 1821 yılında İbranice profesörü Richard Laurence tarafından İngilizceye çevrildi. Bu kitabın 18. yüzyılda yazılmış bir kitap değil, binlerce yıl öncesinden kalma bir metin olduğu ise 1947 yılında yapılan bir başka keşif sayesinde kanıtlandı. Filistin'in Batı Şeria bölgesinde, Ölü Deniz kıyısındaki Kumran'da Muhammed Ed Dib adındaki bir Bedevi çobanın keçilerinden birinin bir mağarada kaybolması neticesinde, bu metinlerin M.Ö. 3. Yüzyıl ile M.S. 1. Yüzyıl arasındaki dönemlere ait metinler olduğu ortaya çıkar. Mağaradan çobanın tesadüfen bulduğu metinler, Enok'un Kitabı'nı da kapsamaktadır.

    "Peygamber Yeret zamanında 200 meleğin yeryüzüne indiği ve bu meleklerin insan eşler alıp bunlarla evlendiği, bu kadınlara büyüyü öğrettiği, sonra kadınların hamile kalıp boyları 135 metre olan devler doğurduğu, kaynaklar yetmediği için en sonunda birbirlerinin vücutlarını yemeye başladığı... (Enok kitabı, 7. Bölüm)"

    Yukarıda alıntıladığımız pasajda adı geçen melekler, Batı literatüründe "Düşmüş Melekler", İslam litaratüründe ise "Kovulmuş Şeytanlar" olarak geçer. Görünüşe göre bunlar Kuran'da bahsedilen Şeytanlar kabilesidir. Metinde "devler" olarak tercüme edilen Nefilim ise "şeytanlar" olarak denilen bu varlıklarla insanların ortak çocuklarıdır. Kuran'ın da şeytan ve insanın ortak çocuklarına dikkat çektiğinden daha önce bahsetmiştik. (Sayfa 29)

    Bu varlıklar Nuh Tufanına kadar insanların arasında yaşar ve tufandan sonra yeni bir dünya kurulur. Buraya kadar yahudilik açısından bir sorun yoktur. (Sayfa 30)

    İlerleyen bölümlerde birçok farklı kaynakta da göreceğimiz, insanlığın ortak hafızasına kazınan bu "uzaydan gelen Tanrılar" ve "yarı tanrılar", asırlarca insanların arasında yaşadılar. Öyleyse onların çocuklarının, yine insanlarla birleşerek, insana daha çok benzeyen torunlarının doğmuş olabileceği düşünülebilir. Ve nesiller ilerledikçe göksel varlıkların genlerini taşıyan insan kızlarının doğmuş olmasını bekleyebiliriz. Ve yahudilerin kendilerine ait olduğuna inandığı özel genin sadece anneden aktarıldığını, yani soyun anneden devam etmesi kuralını da düşünürsek, durun bambaşka bir boyuta ulaşabilir. (Sayfa 30)

    "Metuşalah, oğlu Lamek'e bir eş alır. Eşi hamile kalır ancak çocuktaki garipliklerden şüphelenen Lamek çocuğun Meleklerden olduğunu düşünüp Metuşalah'a durumu iletir, o da durumu Enok'tan sorar. Enok'un cevabı ilginçtir:

    BABAM YERET'İN NESLİNDE, GÖĞÜN BAZI MELEKLERİ TANRI'NIN SÖZÜNÜ ÇİĞNEDİ. Uzunca tafsilattan sonra çocuğun Lamek'e ait olduğunu söyler. Tufan olacağını, adını Nuh koymasını istediğini, tufandan kendisinin ve doğacak 3 oğlunun kurtulacağını söyler." (Enok kitabı, 104. bölüm, 1-19)

    İşte burası işlerin karıştığı yerdir ve karışıklık sadece bununla da sınırlı kalmayacaktır.

    Enok'un soyağacı hem Tevrat'a göre, hem de Enok kitabına göre şöyledir:

    Ademin oğlu Şit; Şit'in oğlu Enoş; Enoş'un oğlu Kenan; Kenan'ın oğlu Mahalalel; Mahalalel'in oğlu Yeret; Yeret'in oğlu Enok.

    Ama Enok kitabında bu soy ağacının verilmesine rağmen, yukarıda alıntıladığımız bölümde Enok, babası Yeret zamanında göksel genin bir şekilde kendi soyuna karıştığını, yani kendisinin de bu geni taşıdığını ve bu yüzden kendi torunu olan Nuh'un göğün meleklerine benzediğini söylüyor. Öyleyse bu gen kendisine babası Yeret'ten değil, annesinden geçmiş olmalıydı. Ve oğlu ve torunlarının da evlendiği kadınların bu geni göksel geni taşıyor olması beklenebilir. Tüm bunlar bir yana, sonuç olarak metinde göksel genin Nuh peygambere bir şekilde ulaştığı ve açığa çıktığı anlaşılıyor. Nuh'un bu halini destekleyen başka somut bilgiler Tevrat'ta mevcuttur. Tufan sırasında 600 yaşında olduğu, tufandan sonra 350 yıl yaşadığı bilgisi yer alır. Tevrat'ta insan ömrünün 120 yıla düşürüldüğü de yazar. Öyleyse bu kural, tufandan sonra 350 yıl daha yaşayan Nuh için neden geçerli olmamıştır. Yoksa o sıradan bir insan değil miydi? Anlaşılıyor ki değildi.

    Enok kitabında Nuh'un genetik yapısıyla ilgili, Yahudiler açısından ortaya çıkan problem, onun İsrail kavmine gönderilen bütün peygamberlerin atası olmasıdır. Ve bu ibrani metnine göre bütün İsrail peygamberlerinin soyunun, bir şekilde şeytanlara bağlandığı sonucu doğar ki işte sıkıntı buradadır. Burada şöyle bir soru daha doğar: Eğer Yahudilere göre soy kadınlardan devam ediyorsa, göksel genin diğer peygamberlere ulaşması için Nuh'un karısının da aynı göksel geni taşıyor olması gerekmez mi? Bu soruya ezber bozan bir cevap vermek zorundayız: Evet, İbrani metinlerine göre aynı geni Nuh'un karısı Naamal da taşıyordu. Enok kitabının Nuh'un çocuklarının da devler olacağını söylemesi bu durumu tasdik ediyordu. Peki bu nasıl mı oldu? (Sayfa 30)

    İşte geldik diğer bir can alıcı noktaya...

    Adem'in iki oğlu olmuştu. Birinin adı Kabil, diğerinin adı Habil'di. Kabil, Habil'i öldürdü. Sonra lanetlendi ve başıboş bir şekilde yeryüzünde dolaşmaya başladı. Tanrı Adem'e Habil'in yerine yeni bir oğul verdi. Onun adı Şit'ti.

    Şit, Enok'un ve onun soyundan gelen diğer peygamberlerin atası oldu. Ama Tevrat'ta Kabil'in soyunun da devam ettiği yazıldır. Üstelik Nuh'un karısı Naamal Kabil'in soyundan gelir. Enok kitabı Kabil'i şöyle anar:

    "O, kardeşi Kabil tarafından öldürülen Habil'in ruhu. Kabil'in tohumu yeryüzünden silinene ve insanların arasında hiçbir tohumu kalmayana kadar ondan şikayetçi olacak."

    Kabil'in gerçekte kim olduğunu anladığımızda ise düğüm çözülür.

    Adem'in iki karısı meselesine daha önce değinmiştik. Kabil, Adem'in Lilith'ten doğan oğlu, Habil ise insan olan karısından doğan oğlu olabilir miydi?

    1945 yılında Nag Hammdi kütüphanesinde Hypostasis of the Archons (Hükümdarların Hakikati) isimli el yazması metin (Naghammadi Codex II) bulundu. M.S. 300'lü yıllardan kalma, Yahudilere ait bu el yazması, şu anda Kahire'deki Coptic Museum'da (Kıpti Müzesi'nde) muhafaza ediliyor. Bu bir Eski Ahit yorumuydu ve buna göre Kabil Şeytan'ın veya düşmüş bir meleğin oğluydu. Habil ise insan oğluydu. (Sayfa 33)

    Üç semavi dinin -ki aslında üçü de aynı dindir- kabul ettiği bir diğer gariplik de Meleklerin insanlık tarihinin farklı dönemlerinde, dünyaya inip özel bir soyun devamı için bazı genetik müdahaleler yapmasıdır. Mesela Hz. İbrahim'in karısı Sara'nın meleklerin tıbbi müdahalesiyle hamile kalması veya Zekeriya peygamberin karısının ilahi bir müdahaleyle hamile kalması... Hatta Meryem'in İsa'ya hamile kalışını bile buna ekleyebiliriz. Bu soy. görünüşe göre diğer insanlardan ayrı tutuluyor ve devamı için sürekli müdahaleler yapılıyor. (Sayfa 35)

    İncil'in "Pavlus'tan Galatyalılar'a (İç Anadolu) Mektup" bölümünde şu ifadeler yer alır:

    Sara'yla Hacer Örneği

    21. Kutsal Yasa altında yaşamak isteyen sizler, söyleyin bana, Yasa'nın ne dediğini bilmiyor musunuz? 22. İbrahim'in biri köle, biri de özgür kadından iki oğlu olduğu yazılıdır, 23. Köle kadından olan olağan yoldan, özgür kadından olansa vaat sonucu doğdu. 24. Burada bir benzetme vardır. Bu kadınlar iki antlaşmayı simgelemektedir. Biri Sina Dağı'ndadır, köle olacak çocuklar doğurur. Bu Hacer'dir. 25. Hacer, Arabistan'daki Sina Dağı'nı simgeler. Şimdiki Yeruşalim'in karşılığıdır. Çünkü çocuklarıyla birlikte kölelik etmektedir. 26. Oysa göksel Yeruşalim özgürdür, annemiz odur. 27. Nitekim şöyle yazılmıştır:

    "Sevin çocuk doğurmayan ey kısır kadın!
    Doğum ağrısı nedir bilmeyen sen,
    Yükselt sesini, haykır!
    Çünkü terk edilmiş kadının,
    Kocası olandan daha çok çocuğu var."


    28. Kardeşler, İshak gibi sizler de vaat çocuklarısınız. 29. Olağan yoldan doğan, Kutsal Ruh'a göre doğana o zaman nasıl zulmettiyse, şimdi de öyle oluyor. 30. Ama Kutsal Yazı ne diyor?

    "Köle kadınla oğlunu kov,
    Çünkü köle kadının oğlu
    Özgür kadının oğluyla birlikte
    Asla mirasa ortak olmayacaktır."


    31. İşte böyle, kardeşler, bizler köle kadının değil, özgür kadının çocuklarıyız. (İncil'deki bu ifadeler kitapta yer almamaktadır. Konuyla bağlantılı olduğu için ekleme gereği duydum.)

    Kitaptan devam ediyoruz:

    Araştırmacı yazar Serhat Ahmet Tan, "Kozmik Miras" isimli kitabında incelediği bu soy meselesine dair çarpıcı örnekler verir. İbrahim peygamberin kısır sarısı Sara, çocukları olmadığı için kendince bir plan yapar ve Tanrı'yı onlara bir çocuk vermeye mecbur bırakacağını düşünür. Tevrat'ta (Tekvin, 6) geçen bu hikayeye göre, Sara kocası İbrahim'e der ki "lütfen cariyemle yat, belki böylece bir çocuk sahibi olabilirim." Sara'nın cariyesi, yani yanında çalışan hizmetçisi Hacer'dir. Sara, Hacer'i İbrahim'e eş olarak verir ve böylece İsmail peygamber doğar. Ama İsmail'in annesi Hacer Mısırlıdır. Sara ise Nuh'un soyundan gelen İbrahim'le aynı aileden gelir. Enterasandır ki Sara'nın planı tutar ve İbrahim'in Hacer'den oğlu İsmail doğmasına rağmen, melekler gelir ve bilmediğimiz bir şekilde Sara'nın hamile kalmasını sağlarlar. Meleklerin gelip bu müdahaleyi yapışı hem Tevrat'ta, hem de Kuran'da anlatılır. Sanki soyun, genetik saflık derecesi gözetilircesine, Sara'dan doğan çocuktan devam etmesi istenmiş gibidir.

    İbrahim'i ve karısı Sara'yı ziyarete gelen melekler insan suretindedir. Gözle görülür, elle tutulur, etten kemikten varlıklardır. (Sayfa 35)

    İbrahim'in Sara'dan oğlu İshak peygamberin bir oğlu olur. Bu Yakup peygamberdir. Yakup'un Tevrat'ta ve Kuran'da geçen unvanı İsrail'dir. İsrail oğulları Yakup'un 12 oğlundan devam eden neslidir. Gen aktarımı kadınlar sayesinde olan İsrail soyunun saflığını korumak için, peygamber eşlerinin titizlikle seçildiğine dair Tevrat'ta öyle bölümler vardır ki, incelendiğinde bu durum rahatlıkla bir "soy takıntısı" olarak adlandırılabilir. Öyle ki bazen peygamberlere eş seçiminde İsrail kabilesinin imanlı kızları dururken, sırf genetik yakınlık olsun diye daha yakın ama dinsiz akrabadan kız alındığı bile görülür.

    Buraya kadar incelediklerimiz arasında anlaşılması belki de en zor olan kısım, insandan farklı bir zeki türün tohumlarının insanınkiyle karışmaması istenirken, neden bu melez yapı ortaya çıktıktan sonra devamı için uğraşılmıştır? Yoksa bu melez ırkın içinden bir kol, tanrısal bir müdahaleyle daha farklı bir yapıya mı dönüştürülmüştür?

    Nesli tükenmek üzere olan Zekeriya peygamberin oğlu olan Yahya peygamberin doğumu da Tanrısal bir müdahale sonucu olur. Ve onun çağdaşı olan İsa peygamberin de.

    Garip bir durum Kuran'da Hz. Muhammed'in soyunun devamı ile ilgili bir surede karşımıza çıkar. Bu sure Kevser suresidir: "Şüphesiz biz sana Kevser'i verdik. O halde, Rabbin için namaz kıl, kurban kes. Doğrusu sana buğzeden, soyu kesik olanın kendisidir."

    Bu sureye göre Muhammed'in soyu devam etmiştir; soyunun devamı için kendisine "Kevser" verilmiştir; asıl ebter (soyu kesik) olanlar, Muhammed'e "soyu kesik" diyenlerdir. Buradan çok net anlaşılan şey şudur ki Muhammed'in soyu devam etmiştir. Ve ayette "Kevser" denilen ama anlamını kimsenin bilmediği bu ifade muhtemelen kızı Fatima'yı ifade ediyordu. Biliyoruz ki Muhammed'in oğulları daha bebekken ölmüşlerdi. Öyleyse nesli kızlarından devam etmiş olmalıydı. Ama Arap geleneğine göre soy erkekten devam ediyordu. Bu sure bunun böyle olmadığını yoruma yer bırakmayacak şekilde söylüyor. O zaman şöyle bir soru doğuyor. Muhammed erkekti; öyleyse genlerini kızlarına nasıl geçirdi? İşte burada eşi Hatice devreye giriyor. Hatice Hristiyanlığa sonradan geçmiş Yahudi bir sülaleden geliyordu. Yani İsrail oğullarının genlerini taşıyordu. Hatice'nin amcasının oğlu Rahip Varaka Bin Nefvel'di. Tevrat'ı ve İncil'i Arapça'ya çevirmiş bir kâhin ve Ebiyonitti. Ebiyonitler İbrani kökenli ilk Hristiyanlardır. Muhammed ve Hatice'nin nikahını da Rahip Varaka bin Nefvel kıymıştı. Onun sayesinde kuzeni Hatice'nin aile kökenine dair bilgi sahibi olabiliyoruz. Fatima'nın oğullarından Hüseyin'in, Sasani kralı Yahudi kökenli III. Yezdigirt'in kızıyla evlenmesi bu durumun devam etmiş olabileceği ihtimalini düşündürür. Eğer Muhammed'in soyu kızı Fatima'dan devam ettiyse, şu anda o nesil muhtemelen vardır fakat kayıptır çünkü Arap geleneğinde soyun erkekten devam ettiğine inanıldığı için sadece erkek çocuktan devam eden neslin şeceresi tutulmuştur. Kızlarından devam eden çocukların şeceresi tutulmamıştır.

    Soyla ilgili bu mesele, geriye doğru gidildiğinde; Kuran'da dokunulması yasaklanan ağaç (veya akraba olunması yasaklanan soy) ile bizi şaşırtan, Eski Ahit'te Nefiller hikayesi ile daha da garipleşen ve Enok kitabında iyice karmaşık hale gelen bir göksel olaylar silsilesinden kökenini alır. Ama bu kitaplardaki olaylar silsilesi Hint, Sümer, Babil, Mısır, Kelt, Göktürk hatta Maya efsanelerinde bile varlığını gösterir. Tüm dünya medeniyetlerinin ve dinlerinin paralel anlatımları, bizi insanoğlunun ortak hafızasıyla karşı karşıya bırakır. Böylece dünya dışı zeki varlıkların da kendine yer bulduğu, alternatif bir insanlık tarihiyle yüzleşiriz.

    İsrail oğulları diye bilinen bu soy -ki muhtemelen bunun içine bugünkü Yahudilerin tamamını değil, sadece içlerinden belki birkaç elit aile olarak devam eden bir gruptan bahsediyoruz- diğer insanlardan neden farklıdır? Ne özellikleri olabilir? Bugün dünyada finans, akademi, siyaset, felsefe, edebiyat, sanat gibi birçok alanda hakimiyet kurmuş insanların İsrail kökenli olması, onların daha zeki yaratışlı olduğuna dair bir ölçüt müdür? Veya Kuran'da Bakara 47, Casiye 16, Duhan 32 ve daha birçok ayette söylendiği gibi İsrail oğullarının, Allah tarafından alemlere üstün kılınmasını nasıl anlamalıyız? Bu soru dünyanın sonuyla ilgili bir kehanete bağlanır ve binlerce, belki de milyonlarca yıllık bir göksel tarih kurgusunun temelini oluşturur.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-681F960DF -- 29 Mart 2020; 10:18:38 >







  • Sümerlilerde de bu var sanki!.. Yanlış mı biliyorum? İlginç bir şey Mezopotamya- Babil Mitleri.
  • Enki'nin kayıp kitabı adlı eserde de bu olaylar anlatılıyor. Nuh'un ordaki adı Ziusudraydı sanırım. Yarı nibiru'lu yarı dünyalıydı diye hatırlıyorum. Enok'un kitabında da benzer iddilar var.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Guest-681F960DF

    Enki'nin kayıp kitabı adlı eserde de bu olaylar anlatılıyor. Nuh'un ordaki adı Ziusudraydı sanırım. Yarı nibiru'lu yarı dünyalıydı diye hatırlıyorum. Enok'un kitabında da benzer iddilar var.
    Enki'nin Kayıp Kitabı diye arattım ve baskısı kalmamış. PDF'sini buldum. Anladığım kadarıyla Ramtha'nın 'İnsanlık Tarihi' isimli iki ciltlik kitabında verdiği bilgilere yakın bilgiler veriyor.

    Buralarda verilen bilgiler bana daha yakın geliyor. Ancak bu seviyede bilgileri katı din savunucusu ya da ateistlerle tartışamıyorsun. Deistler ise en fazla dinliyor. Çok yönlü bilgi almaya açık değil şimdilik insanların çoğunluğu maalesef. Halbuki her kaynakta bir dolu gerçek payı var.
  • Mobidik kullanıcısına yanıt
    Kuranın anlattıkları şayet hamza yardımcıoğlu gibi isimlerin iddia ettiği gibiyse, gerçeklerin ne inanıyorum diyen farkında ne de inanmıyorum diyen.

    İslamcı-inançsız gizli ittifakı :)))



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-681F960DF -- 2 Nisan 2020; 21:48:59 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • %100 doğruyu bulmak öyle kolay değil. Dolayısıyla Hamza Yardımcıoğlu'da elbette ki çok yerde yanılabilir. Ancak gerçeği arama yolunda iyi bir araştırmacı olarak gözüküyor. Bu da oldukça az rastlanır ve olumlu bir özellik. Eleştirmeye kalksak da bir dolu şey bulabiliriz elbette.

    'Düşmüş melekler' konusunu konuşsak, çoğu inanışa ters düşeriz. Ben insanların yaratılımında da aracı varlıklar olmasına yüksek olasılık veriyorum. En sonunda da kendi yaratımlarını deneyimlemek için insan bedenine ruhsal varlıklarıyla girmişler. Düşme denilen şey de bu noktada gerçekleşmiş. Çünkü bir unutma perdesi var ve insan bedenindeyken öncesini hatırlayamıyorsun. Reenkarnasyon da var. Bu durumda ruhsal olgunluğa tekrar ulaşmak için gayret göstermek gerekiyor. Her yeni bedenlenmede biraz daha mesafe katediliyor.

    Şu an maddesel dünyada egonun isteklerinden sıyrılıp, maneviyatı güçlendirmek kolay değil. Olgunlaşmak o sebeple zor. Ancak kutsal kitapların tamamı, temelde iyiliği doğruluğu savunuyor ve maneviyatı güçlendirmeye yönlendirmeye çalışıyor bizleri. Elbette tüm kitaplarda da aracılar vardı. Amir işi yapar ve patron yaptı denir. Durumun böyle olması her şeyi açıklıyor. Hata diye gördüklerimizi de açıklıyor. Önemli olan niyet.

    Kuran'ın ilk emri 'oku'. O'nun ilk emri ise 'ol'. Düşmüş melekler olarak bizim başarmaya çalıştığımız şey ise emre uyup 'ol'mak. Olup yine O'na dönmek.




  • Mobidik kullanıcısına yanıt
    Kült tv olsun, Tevrat olsun veya diğer okült kaynaklar olsun düşmüş melekleri insanla ilişkiye giren melekler olarak tanımlıyor. İki ayrı beden, iki ayrı zeki yaşam formu ve ortaya çıkan melez bir ırk. Hamza yardımcıoğluna göre dünyayı bu melez ırk yönetiyor ve Allah da böyle olsun istiyor. Zaten Kurana göre bunlar üstün ırk dıyor. (İsrailoğulları)

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Daha Fazla Göster
  • İnsanla ilişkiye girmiş olan uzaylı ırktan bahsedilir. Ancak onların melek olduğu savına katılmıyorum. Çünkü melekler iradesine göre hareket eden varlıklar değildir. Sadece görevlerini yaparlar. İnsanla ilişkiye giren ırk ise özgür irade sahibidir. Yaptıklarını görev olarak üstlenmiş dahi olsalar, kendilerine hükmeden hükümdarlarınca görevlendirilmiş olabilirler ancak. Bu sebeple melek olarak adlandırılamazlar. (Tanımlamada hata olabilir o ayrı. Meleklerin çocuk sahibi olabilecekleri bilgisine de sahip değilim. Çünkü çocukları olabilse, iradi nefisleri olması gerekirdi diye düşünüyorum.)

    Benim bahsettiğim yaratma yetisine sahip yüksek varlıklar. Tanrısal güçleri olan varlıklar. (Elbette onlar da yaratılmış.)

    Bilgime göre insan ırkına en son müdahale 40 bin yıl önce olmuş. O zamandan beri de insan beyni ve vücudunda bir değişiklik olmuyor. Değişiklik olmuyor derken kimi ayrıntıları yok saymayalım. İnsan DNA'sı iki iplikçikli halden 12 iplikçikli hale evrimleşiyor ve bu tamamen ayrı bir konu. Çünkü bünyesinde bu değişime dair altyapıyı zaten barındırıyor. Bu değişim gerçekleşip tüm insanlığa yayıldıkça, ileride daha gelişkin ruhlar için daha nitelikli ve ışık bedenli diye adlandırılan bedenlere sahip olacak insanlar. Ancak bu belli bir süreci gerektiriyor.

    İşte bu şekilde insanlık yükselme yolunda mesafe katedecek ve ruhsal olgunlaşma yolunda da mesafe alınmış olacak. Bu sürecin insanlarının telepati yetenekleri ve durugörü yetenekleri daha gelişmiş olacak.

    Benim bilgilerim böyle.


    Düzenleme: Melek tanımlaması çeviriyle ilgili de olabilir. Ya da kendilerini öyle tanımlamak istemişlerdir. Ya da bu tip başka bir açıklaması olabilir. Uzaylı varlıkların insanlarla çiftleşmesi bilgisi benim mantığını kurduğum bilgilerle örtüşüyor çünkü.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Mobidik -- 4 Nisan 2020; 1:52:33 >




  • Mobidik kullanıcısına yanıt
    İslami terminoloji onları kovulmuş şeytanlar olarak tanımlıyor. Diamond Tema rumuzlu arkadaş bu konuda derin bir bilgiye sahip. (Aşağıdaki videoda enokun kitabını irdelemiş)

    Adamlar İshak peygamberin doğal yollarla meydana gelmemesini gerekçe göstererek ve o vaad sonucu doğdu deyip üstün görüyorlar. Meleklerin Tanrı'nın emriyle genetik bir operasyon yaptığına inanan var. Hatta Sara, Tanrı buna mecbur kalsın diye hizmetçisini İbrahim peygamberle evlendirip çocuk sahibi olmasını sağlamış. Çünkü Tanrı'nın bir kölenin çocuğundan İbrahim peygamberin soyunun devamını istemeyeceğinden eminmiş ve öyle de olmuş. İsmail peygamberin torunundan gelen Hazreti Muhammede gelirsek. Onun da soyu Fatıma'dan devam ediyor. Onun oğlu Hüseyin'den doğan torunu da yahudi kökenli Sasani kralı III. Yezdigirtin kızıyla evleniyor. Kerbelada 6 aylık bebek bile boynundan oklanarak katledilirken ona dokunulmuyor. Çünkü annesi Sasani kralının kızı. Fatımanın annesine gelirsek yani Hazreti Hatice'ye o da yahudi kökenli Hristiyan. Hristiyanlığı ilk kabul eden yahudilerden. Onlara da ebonit deniyor. Bu bilgileri amcası olan ve Tevratı ve İncili Arap diline çeviren bir rahip olan Varaka bin Nevfel sayesinde öğreniyoruz. Hatta Hazreti Muhammed ile Hazreti Hatice'nin nikahını Varaka bin Nevfel kıyıyor. Gördüğünüz üzere diye devam ediyor Hamza Yardımcıoğlu: Seçilmiş bir gen var ve bu gen vasıtasıyla Tanrı'nın işlerini yürüttüğü gözlenmektedir diyor. Ve Kurana göre bu gen üstün ırktır diyor. (İsrailoğulları) Bu bilgiler KÖK İnsanlığın Saklı Tarihi kitabında yer alıyor. Kitaba göre devam edelim. Enokun kitabı dayanak yapılarak İbrahim peygamberin soyu da düşmüş meleklere dayanıyor diyor. Nuh peygamber de bu soydan. Tanrının tufan kararı almasının sebebi de bu melez ırkın yeryüzünü fesada boğması. Ancak Nuh peygamber de bu soydan fakat ona dokunulmuyor. Anladığım kadarıyla Tanrı da bu melez ırka razı geliyor ve peygamberlerini hep bu soydan gönderiyor.


    Bizde de cinlerle ilişkiye giren insanların varlığına inanan, hatta buna bugün bile şahit olduğunu söyleyenler var. Kısaca bizim kültürümüzde bunlara şeytan veya cin deniyor. Onlarda da düşmüş melek deniyor. İnsanlığı bu melez ırkın yönetmesi kısmı bizde pek bilinmiyor.

    İsa peygamberin de bu yolla doğmuş olabileceğini söyleyen de çok. Kuranda ruhumuzdan üfledik ifadesi yer alır.


    Diamond Temayoutube
    Peygamber Enok'un Kutsal Kitabı
    https://www.youtube.com/watch?v=6YB6CNyHaWg&feature=youtu.be



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-681F960DF -- 4 Nisan 2020; 7:33:33 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Tarihteki ayrıntıları çözümlemek şeklinde olayları ele almaktan ziyade ben varoluşun amacını anlamaya daha çok yöneldim şimdiye kadar. Çünkü bu yönde sorgulamak insanı aydınlanmaya daha çok yaklaştırıyor.

    Bu anlamda düşünürsek, tek bir Allah var ve bununla birlikte tanrılar da var. Tanrılar denilenler yaratma kabiliyetleri de yüksek olan gelişkin ruhsal varlıklar. Hepsi de yaratılmış ve yetenekler bahşedilmiş. İşte onlar dünya gezegeni üzerinde bir yaratma yarışına giriyorlar. Sonunda insanı da yaratıyorlar. Bunu Allah'ın yaratma vesilesi olarak da düşünebiliriz. En sonunda ruhsal olarak insanla bir oluyorlar. Bir taraftan birbirleriyle de çatışıyorlar. Ego'ya çekiliyorlar ve tanrısallıklarından kaybediyorlar. İnsan üzerinde de mükemmelleştirme çalışmaları oldukça uzun sürüyor. (Uzaylılar ile çiftleşme de oluyor.)

    Linkteki youtube videosuna göz attım ancak oradaki bilgiler çok ilgimi çekmiyor. Çünkü ben olayı ana iskeletiyle bildiğimi düşünüp, aradaki ayrıntılarda boğulmak istemiyorum. Bana bir şey kazandırmadığı gibi ilgimi de o kadar çok çekmiyor. Geçmişte veya gelecekte yaşamak değil, an'da varolmanın gücüne inanan bir felsefeyi savunuyorum. Bu şekilde hayatı daha çok algılamaya çalışıyorum.

    Enok, Enki, Isis, Yehve falan hep bu yukarıda bahsettiğim (yaratılmış) tanrılar oluyor. Bize göre yüksek varlıklar. Ancak insan bedenine, kendilerini daha yükseltecek potansiyel sağlamayı hedefleyecek potansiyel kazandırmayı hedeflemişler. Yahudi ırkında anladığım kadarıyla bu potansiyel daha yüksek. Ya da daha önce okuduklarımdan dolayı ben öyle yorumladım olayı. Yine de bizler potansiyelimizi hiç kullanamıyor ve değerlendiremiyoruz.

    İşte az önce demek istediğim de aynı kapıya çıkıyor. Tarihsel ayrıntıları deşmek yerine bu potansiyelimizi hayata geçirmenin yollarını bulmalıyız. İlle de Yahudi olmaya gerek yok. Çünkü insan bedenlerimizle, bedenli olarak (ölmeden) yükselme şansına sahibiz. Spiritüel kaynaklarda da bu kavramlar hep vardır. Böyle inandığım için, bu şekilde savunuyorum.

    Yani yükselen melekler (varlıklar) olabilme potansiyelimizi hayata geçirebilme şansımız var. (Sıradan biri okuduğunda deli saçması olarak gelebilir, o da ayrı.)




  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.