Şimdi Ara

En baba komplo teorisi

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
1 Misafir - 1 Masaüstü
5 sn
4
Cevap
0
Favori
639
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • VATAN gazetesinden Okay Gönensin 'in köşe yazısı.

    Haber linki:
     En baba komplo teorisi

    Okay Gönensin
    28.06.2008



    En baba komplo teorisi

    Kendisi siyaseti öyle pek yakından izlemez. Ama başka bir özelliği var: Dünyanın en çok polisiye ve casusluk roman okumuş kişilerinden biridir.

    Geçen gün aradı, “çözdüm!” dedi.

    Çözdüm dediği, “malum belge” etrafında sürüp giden kavganın kaynağıymış. Bana bir komplo teorisi anlattı ve yazmamı istedi. Yazmamı istedi çünkü Mahir Kaynak, Fehmi Koru ve Ruşen Çakır’ın, teorisi hakkında ne diyeceklerini merak ediyormuş.

    “Pazar gününe yaz, insanlar daha rahat okur” dedi; anlattığı öyle bir teoriydi ki olur dedim. Fakat “Türklerin kendi aralarındaki karmaşık iktidar savaşları içinde görünmek istemediği için” adını vermemi istemedi.

    ***


    Bu kişi önce şu soruyu soruyor: Söz konusu belge kimde çıkmıştır? Cevabını veriyor: Ergenekon soruşturması dolayısıyla zaten izlenmesi ihtimali yüksek olan bir kişinin ofisinde.

    “Siz demiyor musunuz ki en olmadık kişiler bile izlendiğinden, telefonunun dinlendiğinden çekiniyor, bu kişi Ergenekon sanıklarıyla sürekli temas halinde ve ofisinde böyle bir belgeyi tutuyor!”

    Belgeyi polis ele geçiriyor ve içeriğinin ciddiyetine uygun bir “muamele” söz konusu oluyor. Diyor ki teori sahibi: “Önce birinci amaç hâsıl oldu, belge daha dosyaya girmeden Fethullah Gülen’in bilgisine ulaştı, böylece hep söylenen ‘emniyette F tipi oluşum’la ilgili ortada somut bir kanıt oldu...”

    O mesele henüz dediği kadar net olmayabilir, ama teori sahibi bunun önemli olduğunu, bundan sonraki mücadelede ciddi bir dayanak teşkil edeceğini söylüyor.

    Dinlemeye devam edelim:

    “Belgenin altındaki imzaya bakıldı, öyle bir kişi gerçekten vardı, üstelik Genelkurmay’da önemli bir görevdeydi. Dolayısıyla belgeyi ele geçiren ve kullanmak isteyen F grubu kendisini iyice sağlam hissetti. Belgenin gerçekliğini kanıtlama imkânı olmadığını düşünmediler; oysa belgenin yazıldığı bilgisayar çoktan herhangi bir yerde denizin dibini boylamıştır, ilk nüsha da kül halinde bir çöplükte, yüzlerce ton çöpün içinde yatmaktadır...

    F tipi grubunu belgenin gerçekliğine iyice inandırmak için, ofisinde belge bulunan kişinin “polis koydu, komplo” diye bağırması gerekiyordu, öyle oldu ve amaç yine gerçekleşti, en önemli belgeyi yakaladıkları konusunda F grubunun hiçbir kuşkusu kalmadı...”

    ***


    Teorinin sahibi, Deniz Baykal’ın daha ilk gün “bu belge sahte çıkarsa Ergenekon davası çöker” demesini de tecrübesine ve “koku alma” duygusunun çok güçlü olmasına bağlıyor, “Baykal işin nereye varacağını ilk anda sezdi” diyor.

    Teori sahibine göre bu “operasyon”, yani karşı tarafı sahte bir belge ile yanlış yönlendirme ve zor durumda bırakma faaliyeti, Soğuk Savaş döneminin en “klasik” istihbarat oyunlarından biridir. “Merak edenler John Le Carrè’nin eski romanlarından işe başlayabilir” tavsiyesinde de bulunuyor.

    Operasyonun tümüyle başarılı olduğunu “teori sahibi” şöyle anlatıyor:

    “Birinci sonuç: Genelkurmay, demokrasi dışı herhangi bir faaliyet içinde olmadığını, ama bazı mihrakların ki bunların başında F grubu geliyor, Silahlı Kuvvetler’i bu yolla yıpratmaya çalıştığını kanıtlamıştır.

    İkinci sonuç: F grubu “çırak çıkmış”, çok net bir gol yemiştir. Çünkü belgenin gerçekliğini kanıtlama ihtimali sıfırdır.

    Üçüncü sonuç: Belgenin üzerine atlayan Tayyip Erdoğan ve AKP de zor durumda kalmıştır.

    Dördüncü sonuç: Ergenekon davasında evinde ya da ofisinde belge yakalatmış olan herkes bunların polis tarafından konulduğunu rahatça iddia edebilecektir...”

    ***


    Teori sahibi kesin olarak “operasyon tam bir başarıya ulaşmıştır” diyor.

    Bu teoriyi pazar günü yazmamı istedi ki okuyanların “komplo teorisi dediğin böyle olur” diye düşünecek zamanı olsun.

    Bir “sonuç” da bizden: Bu teoriden iyi bir casusluk romanı çıkar, üstelik oldukça inandırıcı bir roman...








  • Kendinize ölçü koyun! Senaryoya av olmayın!

    Geçen gün haber vardı; çok seyredilen, çok para getiren ve halkı TV başına ağzı açık bağlayan dizilerden birinin senaryosunun yazarı anlatıyordu: Oyunculardan biri çok uçtu diyelim. Tarifesini yükseltti, yüksek para istiyor. Hemen senaryoya bir yeni sahne yazarız; oyuncu feci bir kaza geçirir, ölüverir.

    Rejisörün kararına kalmış.

    Söyler senaryo yazarına.

    Öldürürler gül gibi kızı.

    Bitirirler turp gibi oğlanı.

    Bu yüzden bekleyin, oyun henüz tamamlanmadı. Birinci adam, yani rejisör, neye karar verdi, biz henüz bilmiyoruz. Hasdal’daki askeri Hapishane’ye “iktidarı devirecek darbeci örgüt üyesi şüphelisi olarak girmiş Albay Dursun Çiçek” bir gün bir bakarsınız ki dışarıya “demokrasiye bağlı bir kahraman asker olarak” çıkar. Birinci adam eğer uygun görmüşse; bugün gazetelerde, TV’lerde, orada, burada generallere; “Bunlar da emekli olunca konuşuyorlar... İyi ki bunlarla savaşa girmemişiz...” diyerek ağız dolusu ağır vuruşlar yapanlar, yarın ordu amigosu kesiliverirler.

    Senaryo nasıl bağlanacak?

    Henüz bilmiyoruz.

    Ağlamakla gülmek arası!

    Tam kara mizah oldu!

    20 gün önce sözüm ona altında Albay Dursun Çiçek imzası olduğu söylenen; “AKP ve Fethullah Gülen’i bitirme belgesi” 20 gün sonra bugün, “AKP ile Fethullah Gülen’in TSK’yı bitirme belgesine” dönüştü. Genelkurmay Başkanı, arkasına 35 generali, yanına 5 kuvvet komutanını alıp, Türk milletine ve bütün dünyaya; bu belge değil bir kağıt parçasıdır, ordu içinde hazırlanmamıştır, fotokopinin aslı da bulunamamıştır dedikten 3 gün sonra Albay Dursun Çiçek, “örgüt üyesi olduğu” iddiasıyla hapishaneye konuldu.

    Soruşturma: Belge yazmaktan.

    Hapse giriş: Örgüt üyesi olmaktan.

    Şimdi kime ne anlatacaksın?

    Senaryoyu yazan; Dursun Albay’ı hapishaneye götüren otomobilin içinde gösteren fotoğraf karelerini, “Genelkurmay’ın içinden Ergenekon’cu çıkıyor” dedirtmek için koymuş, amacına ulaşmıştır.

    Yazılan sahneye bak!

    AKP’yi ve Gülen’i bitirecekti.

    Kendisi bitmiş.

    Şimdi herkes birbirine haklı olarak; “Acaba Dursun Albay nedir? Bir köstebek midir?

    Köstebek ise kimin köstebeğidir?” diye sorma lüzumunu da hisseder. Zaten oyunun senaryo yazarı nerededir; Ankara’da mı, Washington’da mı bilinmez, sürekli bu tür kara mizah sahnelerini bizlere sunmayı seviyor.

    Yeni bir sahne yazdı.

    Hemen çektiler.

    Halka izlettiler.

    Emekli Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün komşusunun evi basılıyor, bitişik villanın bekçi evinde suikast silahı uzo bulundu deniyor.

    Kim bu komşu?

    Suikast silahı ile ne işi olabilir? Baskın 10 gün önce yapılıyor fakat basına haber tam da örgüt üyesi Dursun Albay’ın hapse götürüldüğü gecenin sabahında sızdırılıyor ve “bakın demokrat özelliğiyle bilinen eski Genelkurmay Başkanı’na da suikast yapılacaktı” havası pompalanıyor. Birinci adamda ve senaryoyu yazanda oyun çok. Birinci adamı bilmiyorsak ve rejisörü tanımıyorsak oyunun nasıl biteceğini kestiremeyiz. Ben şahsen; “ordu niçin yıpratılıyor” anlamak için kendime bir ölçü koydum.

    Beğenirseniz ödünç alın.

    İşte benim ölçüm:

    Bizim ordumuz da demokratik bir ülkede olması gereken yerde olmalıdır. Harcamaları, hesapları seçilmişlerce denetlenmedir. Pahalı Awacs uçakları alınıyorsa nedeni sorulmalı, sorgulanmalıdır fakat aynı zamanda, bizim ordumuz ülkenin bağımsızlığını ve bütünlüğünü koruyacak, laik yaşam tarzını İslam adına değiştirmek isteyenlerin de önünde duracak güçte, kudrette, itibarda, halkın güvendiği kurum olmalıdır.

    Kendinize ölçü koyun.

    Orduyu yemek istiyorlar.

    Senaryoya av olmayın.

    NOT: Bu yazı Dnz. Kur. Alb. Dursun Çiçek’in tahliyesinden önce yazılmıştır.


    Necati DOĞRU




  • Pis işler döndüğü açık... Kimler zarar görüyor buna bakmak lazım. Olaylardan en çok etkilenenler ordu ve hükümettir, bu oldukça açık.
    Zarar görenlerden yola çıkacak olursak birilerinin orduyu ve hükümeti birbirine kırdırtmaya çalıştığını çok rahat farkedebiliriz.
    Demek ki hem orduya hemde hükümete aynı anda zarar vermek isteyenler mevcut.
    Ordu milletin vatani göreve gönderdiği evlatlarından oluşur. Hükümet milletin özgür oylarıyla vatani göreve seçtiği evlatlarından oluşur.
    Buradan da Türk miletine karşı bir savaş yürütüldüğünü anlayabiliriz.

    Bu düşüncelerim TSK'nın K.Irak operasyonlarından sonra iyice netleşti ve bugün yaşadığımız süreci daha iyi anlamamı sağladı.

    Bakın, TSK'nın K.Irak'ta destan yazıp kahraman Mehmetçik'lerin vatana döndüğü günü hatırlayın, kimler TSK'ni yenilmiş gibi gösterdiler?
    Kimler kahramanlık destanını baltaladılar ve terör örgütünün bile yapamayacağı kadar büyük bir propagasyon başlattılar?
    Kimler bütün ülkeye bir moral bozukluğu aşıladı? Kimler kahraman şehitlerimizin üzerinden siyaset yaptılar?
    Hangi medya kuruluşları TSK'nin silahlı havalanan uçaklarını anında canlı yayına verdi?
    Yıllarca terör örgütünün siyasi kolunu mecliste istemediğini söyleyenler, o gün nasıl oldu da teröristlerle ve uzantılarıyla ağız birliği yapabildiler?

    Bu soruları kendinize sorun. Cevaplar sizi gözümüzün önünde duran düşmana götürecektir..
    Fakat en büyük düşman bütün bu vasıfları tek elden yönetenlerdir. Büyük bir koordinasyon olmalı ki bu silahlar eş zamanlı ateşlenebilsin.
    Kim bunlar? Asıl önemli olan bunları bulabilmek...

    Ortaya bir belgenin fotokopisi (veya kağıt parçası,adına ne derseniz) atıldı ve birçok medya kuruluşu yazmaya başladı "hükümet bunun üzerine gitsin!".
    Hükümet konunun üstüne gidince de ne oldu? Hükümet ve ordu karşı karşıyaymış gibi gösteren yazılar yazmaya başladılar. Sizce bu ne demek?
    Ayrıca bu son olaylardan kimler zarar gördü? Siz söyleyin...

    50yıl kadar önce, Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyet'i yıktılar ve ülkemizi baştan aşağı istila ettiler. Gizlenmeyi de çok iyi başardılar.
    Zamanla düşman bize dostlarımızdan daha yakın konuma oturdu ve bu düşman, asıl dostlarımıza kin beslememizi sağlamaktan da geri durmadı...
    50yıldır bağımsız bir ülke değiliz, yönetiliyor yönlendiriliyoruz. Bu milleti 50yıldır esaret altında yaşatmayı başardılar ama artık demokrasi talep eden halkın karşısında zorlanıyorlar.
    Şimdi düşmanı görür gibiyiz ama sanki sadece gölgesiyle dans ediyoruz.
    Şimdilik...

    Ben bu konuda böyle düşünüyorum.




  • Yürüü bee
  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Daha Fazla Göster
    
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.