Şimdi Ara

EURO DİESEL Mİ?? NORMAL DİESEL Mİ???? (6. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
241
Cevap
0
Favori
18.409
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 45678
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • antiochozs Eurodisel diye bir mazot çeşiti yoktur...

    Eurodiesel belli standartlara sahip katkılı yakıttır... demişsin

    benzinliklere o zaman şöle yazsınlar belli standartlara sahip katkılı yakıt.yaw bi isim lazımmış eurodizel demişler
  • quote:

    Orjinalden alıntı: tolgaaaaa

    antiochozs Eurodisel diye bir mazot çeşiti yoktur...

    Eurodiesel belli standartlara sahip katkılı yakıttır... demişsin

    benzinliklere o zaman şöle yazsınlar belli standartlara sahip katkılı yakıt.yaw bi isim lazımmış eurodizel demişler

    Ya adam nası satacak ,EURODİZEL dicek ,öyle diyince millet ahanda Avrupalı yaptıysa bu iyidir diye düşünecek...

    Bu 98 oktan ve Eurodiesel tamamen aldatmaca başka hiçbirşey değil..

    Yani reklamı yapılan hiçbirşey gerçek değil...

    Sanırım BP yeni mazot çıkardı, BP nin ucuz fiyata sattığı dizelin de ismi Eurodiesel di, tam emin değilim... AMa 1.98 liraydı en son hatırladığım...

    Eurodiesel hikaye...

    Tüpraşın mazotu kalitesizdi eskiden...

    Hatta daha doğrusu TR de kaçak mazot satılıodu, pompacılar bir sürü madde ,benzine solvent vs. katıyortlardı, öyle oldumu tabi motora zarar verir...

    Tüpraştan alınan mazot motora zarar vermez...

    Ben kullanacağım...

    Yani inşallah zarar vermez




  • yalnız tüpraş aynı zamanda 7000 ppm lik mazotta üretiyor antiochos ve o düşük fiyatlı mazot 7000 ppm oluyor.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: vasago

    yalnız tüpraş aynı zamanda 7000 ppm lik mazotta üretiyor antiochos ve o düşük fiyatlı mazot 7000 ppm oluyor.

    eurodiesel dışında tek çeşit mazot var ya, şimdi biz o kaç ppm dir nasıl anlayacağız??

    Yani yazmıyor ki pompacıda...

    Sanırım tanıdığa sormak gerek...
  • Tüpraş'ın iki farklı motorin üretimi var, ikisini de bir inceleyin.

    http://www.tupras.com.tr/urunler/petrol_new/400.htm

    http://www.tupras.com.tr/urunler/petrol_new/403.htm
  • Kısaca şunu öğrenmek istiyorum; Tüpraş yanlış bilmiyorsam 2006 dan itibaren 50 pmm lik dizel üretecekmiş. Bu durumda normal dizel almak yeni nesil dizel araçlar için sakıncalı olur mu?

    Bilgi sahibi arkadaşlar cevap verirse sevinirim.
  • tüpraş zaten 50 ppm lik motorin üretiyor. bildiğim kadarıyla firmalarda bu motorini alıp kendi katkı maddelerini ekleyip eurodizeldiye satıyorlar.
    mesela petrol ofisinin sitesine girerseniz orda iki dizelin açıklamarlını dikkatle okuyun prodizel için sadece katkılı yüksek performans dizel diyor ancak europrodizel de özellikle kükürt oranının düşük olduğunu söylüyor. yani sadece eurodizellerin kükürt oranları düşük. eurodizel adıda heralde düşük kükürtü zorunlu kılan avrupa bilriğinden alıyordur adını, çünkü düşük kükürt standartları avrupa birliği standartları.
  • yine gerçek verileri TRcapital arkadaşımız göndermiş yanlız sonuçlar hiç de benim beklediğim gibi değil burada .2 dizel yakıt sonuçları da birebir aynı kükürt dışında , halbuki ben viskosity değerleri arasında farkbeklemekteydim .Ama test 40 derecede yapılmış , bunu eksi sıcaklıklara kadar 2 yakıtta da denemek lazım .Eğer aynı ise o zaman bunca yazıyı tekrar gözden geçirmek lazım performance açısından .Test değerleri olurca gerçek ten doğru yorum yapabilirim .ancak bu veriler herşeyiyle aynı performans ta yakıt gösteriryor çok garip .(doğa kirlenmesi ve H2SO4) için söylediklerim aynen geçerlidir.Ama bizde millet arabasını performansı ve az para yakmasıyla ilgilendiği için test verileri gerçek bir değerlendirme için mutlaka gereklidir.


    quote:

    O rjinalden alıntı: TRCaPiTaL

    Tüpraş'ın iki farklı motorin üretimi var, ikisini de bir inceleyin.

    http://www.tupras.com.tr/urunler/petrol_new/400.htm

    http://www.tupras.com.tr/urunler/petrol_new/403.htm




  • ikisi arasindaki tek fark

    Lubricity,corrected (wsd) at 60C max460 µm

    yaglama ozelligi var herhalde eurodizel urununun
  • topici hortandın ama. son mesaja bak. geçen sene yazılmış
    quote:

    Orjinalden alıntı: maysalih

    ikisi arasindaki tek fark

    Lubricity,corrected (wsd) at 60C max460 µm

    yaglama ozelligi var herhalde eurodizel urununun
  • euro dizel motoru koruyor diye biliyorum birde emilson oranları var tabi daha düşük
  • aslında evet ama eğer 1.5-2 yıl önce yazılmış tartışmaları okursanız daha net olay hakkında bir yargıya varacaksınız.

    bayagı zaman olmuş gerçekten , zaman su gibi akıp geçiyor.


    quote:

    Orjinalden alıntı: cemocancem

    euro dizel motoru koruyor diye biliyorum birde emilson oranları var tabi daha düşük
  • Mühendis arkadaşlara bir sorum olacak:
    Alfred Diesel dizel motoru keşfedeli yüzyılı, dizel motorlarda turboşarj kullanılmaya başlayalı ise 60 yılı aşkın bir zaman oluyor. Bu süre zarfında dizel motorlar hep, düşük devirlerde yüksek tork ve uzun ömürle eşanlamlı olageldiler. Kamyonlardan, lokomatiflere, gemilerden, jeneratörlere, traktörlerden, dozerlere kadar neredeyse tüm iş ve inşaat makineleri uzun ömürleri, yüksek tork çıktıları ve düşük bakım gereksinimleri yüzünden dizel motoru tercih ettiler. Hatta öyle ki, açın 10 yıl öncesinin gazetelerini (Milli kütüphanede var); İsuzu'nun kamyonet reklamlarına bakın. 1.000.000 km (yazıyla 1 milyon km) anahtar vurmadan giden dizellerini şöförleriyle birlikte tanıttığı reklamlarını ben gayet iyi hatırlıyorum. Ama buna da gerek yok, herhangi bir şehirlerarası otobüs şöförüne sorun bakalım motor yapmadan önce otobüsleri geçmişte ve günümüzde kaç km gidiyormuş? En düşük rakamın 500 bin çıkacağını gönül rahatlığı ile söyleyebilirim çünkü biliyorum. Turbo uygulaması da özellikle son 30 yıldır dizel motorlarda çok yaygın.

    Sorum şu: Bu süre zarfında tüm bu motorlar, yüksek sülfür oranlı dizel kullanırken nasıl oldu da sülfürün söylediğiniz olumsuz etkilerine maruz kalmadı? Öyle ya, bu sülfürü yüksek dizel 80 yıldır satılıyor. Bu motorların servis manuellerine baktığımda 20.000 saatten önce motor revizyonu gerektirmediğini görüyorum. Peki nasıl oluyor da oluyor, eğer sülfürik asit böyle aşırı korozyona yol açıyorsa? Yok eğer eski motorlarda açmıyorsa, yeni motorlarda neden açıyor?

    Bir de eski motorlarla yeni motorlar arasında ne gibi farklar var da yeni motorların pistonları silindir cidarı ve süpapları, turbonun (kanatçıkları - hangi kanatçık, kompresör mü türbin mi?) kanatçıkları hemen korozyona uğruyor ama eski motorlara bir şey olmuyor?

    Sakın yeni motorlarda düşük sülfürlü dizel kullanma gereksinimi söylediğinizden başka bir nedenden dolayı olmasın?

    Mühendis arkadaşlarımdan ricamdır, ben bunu anlamakta zorlanıyorum...


    quote:

    Orjinalden alıntı: vezir

    Trcapitale söylediklerine ek olarak şunu eklemek istiyorum bu sülfür oksit motor içinde nasıl H2SO4 olayına dönüştügüne dair :
    Dizel motorları yapıları gereği benzinli araçlara göre çok yüksek sıkıştırma oranına sahiptirler .normal benzin kullanan focustan ,eğer yanlış hatırlamıyorsam dizel TDCI focus 18:1 , benzinli ise 11:1 sıkıştırma oranı mevcuttur.Fazla sıkıştırma oranı silindir içi yüksek basınç demektir.Zaten o yüzden dizel araçları vuruntulu ve sesli çalışır.Bir aracın sıkıştırma oranı artarsa vuruntusu artar.
    Sonuç olarak dizel araçlardaki yüksek sıkıştırma yüzünden havanın içinde bulunan buhar fazında bulunan su molekülleri silindir çeperinde sıvı faza geçme eğilimindedir.ortanda bulunan sülfür trioksitle birleşme eğilimde olmalarının nedeni yüksek basıçtır.Basınç altında ise bizim mühendis olarak hiç sevmediğimiz H2SO4 oluşumuna neden olurlar .Bu sülfirk asit motor için kanser demektir.Benim çevre falan umurumda değil diyorsan motorun başbelasıdır.Anında korozyona neden olur siboplar başta olmak üzere bütün motor yanma odası elemanlarını için için kemirir ve zaman içinde aracın tam anlamıyla içine okur.turbo kanatçıgından eksoz manifoltuna , özellikle katalitik konventörü darma duman eder .Kısa zamanda delinir gider .Eger birisi size 140 düşük sülfür içeren ürünü küçük bir fiyat farkı ile veriryorsa başka yakıt kullanmak delilikten başka birşey değildir.Ama ben aracımı 30000-50000 km kullanıp satacagım sonra ne olursa olsun hesabındaysanız problem yok normal dizeli güle güle kullanın derim.Fakat arcı satarken bunu asla söylemeyin derim .Keşke 2 aracın motorunu 50000 km de açsak da farkını görsek ,kimse normal dizel kullanmaz bir daha .Belki de internet sitelerinde original aşınmış motor resimleri mevcuttur bakmak lazım derim.

    quote:

    Orjinalden alıntı: TRCaPiTaL

    Bak dostum ben Ziraat Mühendisliği'nde okuyorum ve hem kükürt hem sülfürik asit bizde çok kullanılıyor, o yüzden sana anlatıyorum, bilmediğim bir şey olsa söylemem. Sülfür ve sülfitlerin yanmasıyla sülfür dioksit oluşur, çevreye en çok zarar veren maddelerden biridir. İşlem görmemiş, kötü kalitedeki kömür, doğalgaz, motorin vs. gibi fosil yakıtlardaki yoğun kükürdün yanması sonucu oluşur. Solunum açısından zehirli olduğu gibi metallerde çok hızlı bir şekilde paslanmaya yol açar.
    Sülfür dioksit oksijenle tepkimeye girerek sülfür trioksit oluşturur. Bunlar beyaz kristal parçacıklar halindedir ve yanmazlar. Bu yüzden birikmeye uğrarlar. Bu oluşum çok yavaş gerçekleşir ve sürekli birikme şeklinde devam eder. Sülfür trioksit suyla (su buharı da olabilir) temas ettiği anda çok hızlı bir şekilde sülfürik aside dönüşür.
    Olayı benim kadar biliyorsun ama neden motorun metal aksamlarında gerçekleşmediğini kabul etmiyorsun anlamıyorum. Bu olayın atmosferde gerçekleşmesi gerekmiyor. Kaldı ki çevreye zarar verdiğini kabul ettiğin bir madde nasıl olur da motora zarar vermez? Ben diyorum ki geç çevreyi düşünme, takma kafana, umursama ama motorunu düşün bari. Hani kükürdün performans falan olarak bir şekilde katkısı olsa kullan diyeceğim ama o da yok, pas yaptırır.
    Şimdi senin derdin akaryakıt şirketlerinin çevre kirlenir demek yerine motorunuz arızalanır demeleriyse kızmakta haksızsın çünkü motorunuz arızalanır, adamlar yalan söylemiyorlar. Özellikle söyledik işte, yeni nesil ve turbo beslemeli, ortak yakıt yollu dizel motorlarda, düşük kükürt oranlı yakıt kullanmanız aracınızın yararına, ister kullanın ister kullanmayın.






  • quote:

    Orjinalden alıntı: tralles

    Sorum şu: Bu süre zarfında tüm bu motorlar, yüksek sülfür oranlı dizel kullanırken nasıl oldu da sülfürün söylediğiniz olumsuz etkilerine maruz kalmadı? Öyle ya, bu sülfürü yüksek dizel 80 yıldır satılıyor. Bu motorların servis manuellerine baktığımda 20.000 saatten önce motor revizyonu gerektirmediğini görüyorum. Peki nasıl oluyor da oluyor, eğer sülfürik asit böyle aşırı korozyona yol açıyorsa? Yok eğer eski motorlarda açmıyorsa, yeni motorlarda neden açıyor?

    Bir de eski motorlarla yeni motorlar arasında ne gibi farklar var da yeni motorların pistonları silindir cidarı ve süpapları, turbonun (kanatçıkları - hangi kanatçık, kompresör mü türbin mi?) kanatçıkları hemen korozyona uğruyor ama eski motorlara bir şey olmuyor?

    Sakın yeni motorlarda düşük sülfürlü dizel kullanma gereksinimi söylediğinizden başka bir nedenden dolayı olmasın?

    Mühendis arkadaşlarımdan ricamdır, ben bunu anlamakta zorlanıyorum...


    quote:

    Orjinalden alıntı: vezir

    Trcapitale söylediklerine ek olarak şunu eklemek istiyorum bu sülfür oksit motor içinde nasıl H2SO4 olayına dönüştügüne dair :
    Dizel motorları yapıları gereği benzinli araçlara göre çok yüksek sıkıştırma oranına sahiptirler .normal benzin kullanan focustan ,eğer yanlış hatırlamıyorsam dizel TDCI focus 18:1 , benzinli ise 11:1 sıkıştırma oranı mevcuttur.Fazla sıkıştırma oranı silindir içi yüksek basınç demektir.Zaten o yüzden dizel araçları vuruntulu ve sesli çalışır.Bir aracın sıkıştırma oranı artarsa vuruntusu artar.
    Sonuç olarak dizel araçlardaki yüksek sıkıştırma yüzünden havanın içinde bulunan buhar fazında bulunan su molekülleri silindir çeperinde sıvı faza geçme eğilimindedir.ortanda bulunan sülfür trioksitle birleşme eğilimde olmalarının nedeni yüksek basıçtır.Basınç altında ise bizim mühendis olarak hiç sevmediğimiz H2SO4 oluşumuna neden olurlar .Bu sülfirk asit motor için kanser demektir.Benim çevre falan umurumda değil diyorsan motorun başbelasıdır.Anında korozyona neden olur siboplar başta olmak üzere bütün motor yanma odası elemanlarını için için kemirir ve zaman içinde aracın tam anlamıyla içine okur.turbo kanatçıgından eksoz manifoltuna , özellikle katalitik konventörü darma duman eder .Kısa zamanda delinir gider .Eger birisi size 140 düşük sülfür içeren ürünü küçük bir fiyat farkı ile veriryorsa başka yakıt kullanmak delilikten başka birşey değildir.Ama ben aracımı 30000-50000 km kullanıp satacagım sonra ne olursa olsun hesabındaysanız problem yok normal dizeli güle güle kullanın derim.Fakat arcı satarken bunu asla söylemeyin derim .Keşke 2 aracın motorunu 50000 km de açsak da farkını görsek ,kimse normal dizel kullanmaz bir daha .Belki de internet sitelerinde original aşınmış motor resimleri mevcuttur bakmak lazım derim.

    quote:

    Orjinalden alıntı: TRCaPiTaL

    Bak dostum ben Ziraat Mühendisliği'nde okuyorum ve hem kükürt hem sülfürik asit bizde çok kullanılıyor, o yüzden sana anlatıyorum, bilmediğim bir şey olsa söylemem. Sülfür ve sülfitlerin yanmasıyla sülfür dioksit oluşur, çevreye en çok zarar veren maddelerden biridir. İşlem görmemiş, kötü kalitedeki kömür, doğalgaz, motorin vs. gibi fosil yakıtlardaki yoğun kükürdün yanması sonucu oluşur. Solunum açısından zehirli olduğu gibi metallerde çok hızlı bir şekilde paslanmaya yol açar.
    Sülfür dioksit oksijenle tepkimeye girerek sülfür trioksit oluşturur. Bunlar beyaz kristal parçacıklar halindedir ve yanmazlar. Bu yüzden birikmeye uğrarlar. Bu oluşum çok yavaş gerçekleşir ve sürekli birikme şeklinde devam eder. Sülfür trioksit suyla (su buharı da olabilir) temas ettiği anda çok hızlı bir şekilde sülfürik aside dönüşür.
    Olayı benim kadar biliyorsun ama neden motorun metal aksamlarında gerçekleşmediğini kabul etmiyorsun anlamıyorum. Bu olayın atmosferde gerçekleşmesi gerekmiyor. Kaldı ki çevreye zarar verdiğini kabul ettiğin bir madde nasıl olur da motora zarar vermez? Ben diyorum ki geç çevreyi düşünme, takma kafana, umursama ama motorunu düşün bari. Hani kükürdün performans falan olarak bir şekilde katkısı olsa kullan diyeceğim ama o da yok, pas yaptırır.
    Şimdi senin derdin akaryakıt şirketlerinin çevre kirlenir demek yerine motorunuz arızalanır demeleriyse kızmakta haksızsın çünkü motorunuz arızalanır, adamlar yalan söylemiyorlar. Özellikle söyledik işte, yeni nesil ve turbo beslemeli, ortak yakıt yollu dizel motorlarda, düşük kükürt oranlı yakıt kullanmanız aracınızın yararına, ister kullanın ister kullanmayın.






    Dostum merhaba, vezir de kesin bu konuda cevap yazacaktır adım gibi eminim , zamanında biz çok araştırdık bu konuları, değişik başlıklar altında da forum içinde var, bir kez daha değinelim.

    İlk olarak sen de tekrar okuyup dikkat edersen bahsettiğin bütün araçlar ağır şartlarda kullanmak için hazırlanmış, ticari amaçlarla kullanılan araçlar. Bu durumda dayanıklı olmaları açısından malzeme kalitesi ve özellikle dayanımları son derece yüksek. Pek tabii ki hem sıcaklığa, hem aşınmaya, korozyona bizim araçlarımızdan çok daha fazla dayanıklılar.

    İkinci olarak son zamanlarda binek araçlarda kullanılan dizel motorlar sade bir dizel motor değiller, karmaşık pompalama ve püskürtme sistemlerine, elektronik kontrollü çeşitli birimlere ve sensörlere sahipler. TDCi motor için söylüyorum, rölanti sesinin daha az çıkması için ses ve titreşim algılayıcılara bile sahip. Özellikle ortak yakıt hatlı pompalar ve püskürtme enjektörleri yakıt kalitesine ve inceliğine karşı çok hassaslar. Kamyonların depolarına çekişi arttırması için benzin koyulduğunu bile eminim duymuşsundur. Aynı şeyi yüksek teknolojili bir dizel motorda denersek benzin molekülünün geçemeyeceği kadar küçük olan pompa çıkışında ya da enjektörlerde tıkanmaya yapacağı son derece yüksek bir risktir.

    Bir diğer faktör de seri üretim sonucu malzemelerin daha kolay montaj yapılabilmesi için bir miktar ağırlıklarının ve dayanımlarının azalmasıdır. Bu demek değil ki kalitesinde azalma olsun ancak hassas ve narin olması kaçınılmaz bir gerçek. Eğer bir kamyon motoruna kalitesiz yakıtlar konursa uzun vadeli zararlara neden olabilir ama bahsettiğin gibi bu uzun vadeler 1 milyon kilometrelerin üzerinde. Oysa saydığım nedenlerden dolayı aynı tarzda yakıtları yeni nesil dizellere koyarsanız aynı toleransı göstermeyecek ve mutlaka 30-40 bin kısa vadelerde belirtilerin ortaya çıkmasına neden olacaktır.

    Ayrıca emisyon kuralları çerçevesinde motorumuzun normlara uyması için motorun Euro# (Euro4 ve Euro5 için mutlaka Eurodizel, Euro3 için normal dizel) standardında yakıt kullanması gerekir.

    Bir motor için en ideali o motoru üreten mühendisleri tarafından önerilen yakıt ve sarf malzemelerini kullanmaktır. Çünkü testler ve yapılan araştırmalar o motorun en ideal çalışması için gerekli olan yakıt, yağ ve diğer parçaların neler olduğunu ortaya koymuştur. Kullanma klavuzundaki yakıt önerilerini dikkate almak gerekir.




  • Cevap için teşekkürler TRCapital ancak yanıtından tamamen tatmin olduğumu söyleyemeyeceğim maalesef. Çünkü ben iş makinelerindeki dizelleri örnek verdim ama Avrupada uzun yıllardır dizel motorlu otomobiller de üretilip satılıyor. Bunu belirtmemiştim çünkü Türkiyede dizel otomobil satışları common-rail dizelli otomobillerle başladı desek yeridir ama Mercedes, Auidi, BMW, Volkswagen, Peugeot, Rover, vs. vs. 70'li yıllardan beri dizel otomobiller üretiyordu zaten ve bu otomobillerin motorları bildiğimiz sülfürü yüksek dizeli kullanıyordu. Tamam, iş makinelerinde kullanılan mtorlar daha dayanıklı yapılmış olabilir ama otomobil dizelleri farklı amaçlara hizmet ediyor. Yani uygulama alanı farklı. Sonuçta benim sorduğum bu değil zaten. Ben şunu soruyorum: Motorun yanma odasında sulfurilk asit oluşması için gerekli serbest oksijen de var su buharı da var. Dolayısıyla sülfürük asit yanma odası içinde de oluşuyor, dışında da.. (dışında oluşursa ben asit yağmuru diye adlandırıldığını biliyorum. egsozdaki SO3 yukselerek havadaki su buharıyla birleşip yağmur olarak yere dönüyor diye biliyorum).

    Peki, yanma odasındaki sülfürik asit neden süpaplarda, piston tacında, yanma odası-silindir çeperlerinde korozyona yol açmıyor? Veya neden yeni nesil motorların süpaplarında veya pistonlarında buna yol açıyor? Bu bir paradoks değil mi? Teknoloji geriye mi gidiyor?

    Bir de, "enjektörler benzinle karışan dizeli piskürtemez, tıkanır" demişsin ama bu bir çelişki değil mi? Benim bildiğim mazot daha ağır hidro-karbon zincirlerinden oluşuyor, benzin ise daha hafif hidro-karbon zincirlerinden. zaten o yüzden mazotun özgül verimi benzininkinden daha yüksek değil miydi? Daha iri moleküllerden oluşan mazot, nasıl olabiliyor da, benzinden daha ince oluyor? Bu da bir çelişki değil mi? Sülfür desen, o herhangi bir hidro-karbon molekülüne göre daha hafif ve küçük. Mazotun kendisi tıkamıyorsa, sülfür nasıl tıkasın?

    Tamam, yeni nesil dizellerde, gelişmiş elektronik geri besleme sistemleri var ama bunların sülfürik asitle ilgisini kuramadım. Bunlar zaten mazotun içinde çalışan aletler değil ki, sülfürik asit bunlara zarar versin?

    Yani benim sorum bence hala açıklığa kavuşmadı. Yani sorum şu: eski motorlarda piston, süpap silindir egzost manifoldu, tubo şarj türbini gibi elemanlara fazlaca zarar vermeyen sülfür nasıl oluyor da yeni nesil dizel motorların anılan elemanlarına zarar verebiliyor?Yakıt pompasına desen, vermemesi gerkir çünkü sülfür, sülfürik aside yanma odasında dönüşüyor, pompanın veya enjektörün ya da common-rail'in içinde değil. Oralarda varlığını sülfür ve oksitlenmiş bileşikleri olarak sürdürüyor. Dolayısıyla zarar vereceği parçalar belli. Ne zaman? sülfürik aside dönüştükten sonra. Aside nerde dönüşüyor? Yanma odasında.

    Ben mantık ilişkisi kuruyorum ve böyle bir tabloyla karşılaşıyorum.

    Yani benim sorum bence hala yanıtlanmadı?

    Ama bunu gerçekten merak ediyorum. İşte bu yüzden de düşük sülfürlü mazotun motorlara zarar vermesinden çok çevreyi ve insan sağlığını korumak amacıyla piyasaya çıktığını düşünüyorum.

    Bildiğim kaarıyla yeni nesil dizellerle eski nesil dizeller arasındaki temel farklar yanma odasında değil, mazot pompası ve enjektörlerde. Eskiden bunlar benzinliler gibi bir zamanlama kayışıyla çalışırdı. Şimdi bilgisayar kontrollu süpaplarla enjektöre giden yakıt ayarlanıyor. Bir de enjektör basıncı çok yükseldi eskiden 5000 PSI civarındaydı, şimdi 20.000 PSI'a kadar çıktı enjektör içi basıncı. Bu da daha iyi pulvarizasyon ve daha homojen dağılım demek. Benim bildiğim böyle. Öyleyse sülfür sorun çıkaracaksa buralarda çıkarmalı, yanma odasında değil çünkü oarası hemen hiç değişmedi. Hatta eski dizellerde sıkıştırma oranı 22-24:1 iken yeni dizellerde 16:1'e kadar düştü. Ama çoğu hala yanılmıyorsam 18-20:1 arasında bir şey. geçmişe göre daha düşük. Ben böyle biliyorum. Yanlışsa düzeltirsiniz.

    Yani benim sorunun cevabı galiba buralarda gizli. Yoksa, bir ihtimal daha var. O da egzost sonrası varsa kullanılan emisyon kontrol yapıları. Mevcut sülfür veya başka nedenden benim bildiğim dizellerde katalitik konvertör kullanılmıyordu ama şimdiki arabalarda varsa bilemem. Benim bildiğim yok. Ama yerine başka emisyon kontrol cihazları var galiba. Sakın sülfür bunları bozuyor olmasın, ne dersiniz?




  • sayın trales,

    sorularınız her konuları bilenin sorması gereken sorulardır.Bunları daha önce tartışmışdık tam olarak sizi tatmin edip edemeyeceğini bilemeyeceğim ancak özetle şunu belirteyeyim.Önceki sistemlerde de aynı sülfür yüzünden motorlar ve yan ekipmanları zararlar görüyordu fakat sizin de belirtmiş olduğunuz gibi yüksek püskürtme basınçlarının küçültmüş olduğu tanecik yapıları kimyasal olarak silindir içinde başlayan sülfürik asit oluşumuna neden olmakta diye hatırlıyorum.Bu konuda vasago adlı arkadaşımız tepkimenin alt indirgenmiş yapılarına dikkat çekerek bunun silindir dışında oluşması gerektiğini söylemekte idi. Bu tartışmaları bulursam link yapacağım.
  • bütün mesele püskürtme anında yükseltilen basınçlar nedeniyle başladı.Her iyi şeyin kötü yanları da vardır.Püskürtme basınçlarının yükseltilmesi daha iyi yanma ve kısa sürede alev alma noktasına getirdiği motorlarda bu sefer eskiden tanecik yapılarının büyüklüğü nedeniyle zaman bulamayan sülfür gerekli zamanı ve tepkimenin başlaması için ortamı bulmaya başladı.Bunun sonucunda vuruntu olmaması için sıkıştırma oranları düşürülmesi gerekti.yani teknoloji turbo basınçlarını yükseltiğinde sıkıştırma oranınıda geriye çekmek zorunda kaldılar (aynen turbolu benzinli araçlardaki gibi)

    Heğpimiz biliriz ki ısı tranferinin en önemli noktası yüzey alanını toplamının büyüklüğü ile alakalıdır.Tanecik yapıları küçültülmüş yakıt daha iyi ısı trasferi sonucunda daha kısa zamanda kimyasal tepkimeye girmeye başlamışıtr.Bu durum sonucunda silindir dışında oluşması beklenen ve eksoz üzerinde oluşacak h2so4 silindir içinde de oluşması için gereken zamanı b-ulmaktadır.Ancak burada benim de kafama takılan bir başka soru daha vardır.Silindir içinde eğer H2so4 oluşuyorsa bunun korzyon yapabilmesi için motorun çalışmaması gereklidir ki hem tepkimenin bileşenleri ile buluşsun hem de sindir gömleğinin üstünde kalsın burası biraz araşırma konusu gibi kalmakta.Ancak korozyon varsa vardır yoksa yoktur mutlaka bir açıklaması vardır.

    Kötü yanı olan bu sülfür olayı turbo basınçları artınca eksozdan daha fazla çıkmakta ve çevre kirlenmesi için atık gazları oluşturmaktadır.bundar da havadaki oksijenle birleşerek asit yağmurlarına neden olmaktadır.
    quote:

    Orjinalden alıntı: tralles

    Yani benim sorum bence hala yanıtlanmadı?

    Ama bunu gerçekten merak ediyorum. İşte bu yüzden de düşük sülfürlü mazotun motorlara zarar vermesinden çok çevreyi ve insan sağlığını korumak amacıyla piyasaya çıktığını düşünüyorum.

    Bildiğim kaarıyla yeni nesil dizellerle eski nesil dizeller arasındaki temel farklar yanma odasında değil, mazot pompası ve enjektörlerde. Eskiden bunlar benzinliler gibi bir zamanlama kayışıyla çalışırdı. Şimdi bilgisayar kontrollu süpaplarla enjektöre giden yakıt ayarlanıyor. Bir de enjektör basıncı çok yükseldi eskiden 5000 PSI civarındaydı, şimdi 20.000 PSI'a kadar çıktı enjektör içi basıncı. Bu da daha iyi pulvarizasyon ve daha homojen dağılım demek. Benim bildiğim böyle. Öyleyse sülfür sorun çıkaracaksa buralarda çıkarmalı, yanma odasında değil çünkü oarası hemen hiç değişmedi. Hatta eski dizellerde sıkıştırma oranı 22-24:1 iken yeni dizellerde 16:1'e kadar düştü. Ama çoğu hala yanılmıyorsam 18-20:1 arasında bir şey. geçmişe göre daha düşük. Ben böyle biliyorum. Yanlışsa düzeltirsiniz.

    Yani benim sorunun cevabı galiba buralarda gizli. Yoksa, bir ihtimal daha var. O da egzost sonrası varsa kullanılan emisyon kontrol yapıları. Mevcut sülfür veya başka nedenden benim bildiğim dizellerde katalitik konvertör kullanılmıyordu ama şimdiki arabalarda varsa bilemem. Benim bildiğim yok. Ama yerine başka emisyon kontrol cihazları var galiba. Sakın sülfür bunları bozuyor olmasın, ne dersiniz?




  • Teşekkürler sevgili vezir,

    Topiği baştan sona okudum. Vaso'nun yazdıklarını da...

    Silindir içinde olan şey nihayetinde bir kimyasal tepkime. Bu tepkime esnasında sülfürik asitin oluşup oluşmadığına dair gördüğüm kadarıyla kimsede sağlam veri yok, tahminler var. Ancak bugüne kadar kimyadan ve hayattan öğrendiklerimiz bize yanma odasında çok hızlı bir kimyasal reaksiyon olduğunu ve sıcaklıkların da yüksek seyrettiğini, dolayısıyla bunun diğer kimyasal tepkimelere (sülfürik asit oluşumuna) zemin oluşturduğunu gösteriyor. Hadi diyelim ki, yanma odasında sülfürik asit oluşmasın. O zaman motorda oluşmayıp, motor dışında oluşan sülfürik asit motora nasıl zarar verebilir? Yani hangi ihtimal gerçekleşmiş olursa olsun, benim sorum yanıtlanmamış olarak duruyor: Bu sülfürik asit motora nasıl zarar veriyor? Cevap: Korozyon (asit metalleri aşındırıyor) Peki eski motorlarda niye aşındırmıyordu? Cevap: ???

    Ben genel-geçer açıklamalardan ziyade daha teknik bir açıklamaya ihtiyacım olduğunu söylemiştim. Konuyu bildiğim doğru. Ama inanın, sülfürik asidin yeni nesil dizellere nasıl zarar verdiğini ben de bilmiyorum. Bilen birinden de öğrenmek istiyorum. Topikte bildiğini söyleyen arkadaşların açıklamaları mantıklı gelmedi.

    Konu hakkında benim başkaca bildiklerim de var. Onları da aktarayım: Hükümetlerin baskısıyla (Bu konuda AVrupa, Kanada, G. Afrika ve Avustralya da ard arda yasalar çıktı. Hükümetler rafinerileri yasa yoluyla düşük sülfürlü mazot üretmeye zorladı 1995-2000 yılları)

    Mazotun içindeki sülfürün eski motorlarda önemli bir fonksiyonu vardı. Eski motorların önemli bir kısmında rotary tip mazot pompaları kullanılıyordu ve bu pompalar yağlama ihtiyacını mazotun içindeki sülfür ile karşılıyordu. Oysa yine eski ama rotary yerine inline tipi pompa kullanan motorlarda mazot pompasının yağlaması doğrudan karterden alınan yağla yapılıyordu. İlk düşük sülfürlü mazot Avustralya ve Kanada da bu yağlama özelliği göz ardı edilerek ortaya çıktı. Sonuç: Cummins ve Detroit Diesel motorların çoğunda mazot pompası içindeki conta ve o-ringler sızdırma yapmaya, bozulmaya başladı. Bunun üzerine yeni sülfürsüz mazota sülfürün yağlama özelliğine yakın ama havayı kirletmeyen ve performansı düşürmeyen katkı maddeleri konuldu ve bu maddelerin oarnı yönetmeliklerle belirlendi. Yeni dizellerde mazor pompası (common-rail'de) enjektörün püskürtme zamanını belirlemiyor, sadece ortak raydaki mazot basıncını yüksek tutuyor. Enjektörün pükürtme zamanını ve frekansını enjektör içine yapılandırılmış solenoid süpaplar aracılığı ile bilgisayar (ECU) belirliyor. Common-rail olmayan Pompa-enjeksiyon motorlarda (TDI -Volkswagen) pompa ile enjektör birleştirilmiş. dolayısıyla silindir sayısı kadar pompa var ve bu pompanın görevi de yine aynı. Enjektör nozzle haznesindeki mazot basıncını yüksek tutmak. Zamanlama yine solenoid kapakçıklar aracılığı ile yapılıyor. Son nesil Bosch enjektörlerde manyetik solenedoid yerine piezo-elektrik wafer'lerden oluşan bir zamanlama kontrol mekanizması var.

    Evet mazot pompasının rolü ve görevi yeni motorda değişti ama pompanın elemanları çok değişmedi. Sonuçta bildiğimiz düşük-basınç distribütör pompası, yüksek basınç (1000-1600 bar veya 14-23000 PSI) hazneleme pompalarıyla yer değiştirdi. Yani pompa pompadır. piston tip pompaysa içinde silindir ve piston, transfer tip pompaysa içinde burgu mili, kompresör tip pompaysa içinde kompresör ve impeller olacaktır. En fazla sızdırmazlık toleransları yüksek basınç nedeniyle daha hassas olur, o kadar.

    Öte yandan, silindir gömlekleri, pistonlar, süpaplar vs. günümüzde değişik alaşım (alloy) kaplama teknikleri ile kaplanabiliyor veya sinterize edilebiliyor (seramik, titanyum, tantalyum, karbon-film kaplamalar vs. vs.) Zaten bu elemanlar paslanmaya mukavim ya aluminyumdan ya da paslanmaz çelikten üretiliyor. Yani sülfürik asidin yol açacağı korozyana karşı alınabilecek önlemler mevcut.

    Peki o zaman bu sülfürik asit motora nerde, neresinde, nasıl ve ne zaman zarar veriyor?




  • Abi ben kimyagerim hemdei yi bir kimyagerim doktoramında son aşamasındayım bütün bunlara dayanarak diyebilirimki türkiyede satılan euro diesellerin normal dieselden tekbir farkıvar oda euronun kışın donması avrupada aynen dediğiniz gibi olduğunu biliyorum haklısınız hem daha seyrek hem heterosu daha düşük ama türkiyede değil.
  • kişi bey yazdığınız mesajdan tüpraşın sitesindeki 50ppm lik ve 350ppm lik mazot hakkında verilen bilgilerin yanlış olduğu sonucu çıkıyor. çünkü tüpraşın sitesinde bu iki yakıtın normal mazottan daha düşük kükürt miktarına sahip oldukları belirtiliyor.

    ayrıca tralles senin şüphelerini bende paylaşıyorum. zamanında günlerce aradım taradım ama kükürt sebebi ile motorda sülfirik asit oluştuğuna dair bir bilimsel veri bulamadım. bu düşük kükürt konusunda bütün yazılar çevre kirliliği üzerine oldu. hatta bulduğum bir kaynakta motordaki şartların sülfirik asit oluşumu için uygun olmadığını da gördüm. şöyle anlatıyım motorda yanma sonucunda SO2 gazı açığa çıkıyor bu gazın öncelikle SO3'e çevrilmesi lazım bu da öyle hop yanına oksijen koydum şeklinde olmuyor. işin kimyaal yanını bir kenara bıraksam da hiçbir kaynakta yüksek kükürtün motorda sülfirik asit oluşturduğu yönünde bir bilgi bulamıyor olmam benim en büyük şüphe kaynağım.




  • 
Sayfa: önceki 45678
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.