Şimdi Ara

Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethederken kullandığı Kılıç! [SS] (5. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
372
Cevap
14
Favori
62.218
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 34567
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Trol dolmus konu.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Yaktaver

    quote:

    Orijinalden alıntı: ahmedyücel

    quote:

    Orijinalden alıntı: ithal_et

    quote:

    Orijinalden alıntı: ahmedyücel

    Gövdesine gereksiz yük yapan nice başlar sermiştir yere...Rahmetle anıyoruz...

    kim bilir belki seninkiside gereksiz yük yapıyordur. kesilirse bakarız. bahsettiğimiz şeyler insan. tavuk değil.

    Haberin yok herhalde kılıclar ekmege yag sürmek icin uretilmiyor...Fatih Sultan HAN Türkiyemizin simge sehri İstanbulu Türk ve müslüman düsmanlıgı propagandası yapan zalimlerin elinden aldı ve bize emanet etti...Neden rahatsız etti Fatih Sultan'ın düsmanları bozguna ugratıp İstanbul'un gercek sahibi bizlere emanet etmesi anlayamadım...

    Gerçek sahibi

    Gerçek sahibi biziz. Peygamber Efendimiz hadisinde oranın alınacağını belirtmiştir zaten.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    IV. Murat Osmanlı sultanları arasında fiziksel kuvvetiyle ünlüdür. İri ve güçlü yapılı olan padişah 60 kilogramlık gürzü tek eliyle ustaca kullanabildiği söylenir. Alkol ve tütün yasağına uyulup uyulmadığını zaman zaman tedbil-i kıyafet gezerek yerinde denetleyen IV. Murat alkol veya tütün kullanan askerlerini yakaladığı zaman gürzüyle kaflarına tek bir darbe indirip onları öldürerek bizzat cezalandırmışlığı vardır. Yine bir gece uyurken onu öldürmek için odasına giren 4 cellatı gürzüyle parçalamıştır. IV. Murat ayrıca 50 kilogramlık yayı da ustalıkla kullandığı söylenir. Hindistan'dan gelen bir elçi heyeti IV. Murat'a çok sağlam ve her darbeye karşı dayanıklı bir kalkan hediye etmiştir. Kalkanın sağlamlığını denemek isteyen Padişah adamlarına kalkanı bir yere asmalarını söyler, kalkan asıldıktan sonra bu kalkana ok atışları yapmış bu kalkanı defalarca delmiştir.Bir atın üstünde giderken başka bir atın üstüne atlayacak kadar iyi at sürerdi attığı oklar kurşundan daha uzağa gitmekteydi attığı ciritlerle delemiyeceği kalkan yoktu. IV. Murat'ın gürzü ve yayı şu an Topkapı Sarayı'nda sergilenmektedir.


    bkz:http://tr.wikipedia.org/wiki/IV._Murad




  • quote:

    Orijinalden alıntı: bayraak

    Eskiden savaşlar şimdiki gibi bir butona bakmıyordu. Aylar yıllar evvelde hazırlıklar yapılırdı. Tüm halk savaşa hazır bir şekilde cesurca beklerdi o günü. En önemlisi o zaman ki savaşlar Masada kazanılmıyordu !

    Kim ne butonuna basıyor ? Körfez savaşın da buton mu basıldı

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • mekanı cennet toprağı bol olsun ulu önderin..
  • Kılıçları çok severim. Katana'lar dahil. Muhteşem görünüyor.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Tutunamadi

    quote:

    Orijinalden alıntı: Cannibalz

    quote:

    Orijinalden alıntı: Kaioken

    4.muradın gürzünü bulabilecek varmı

    250kg falandı sanırım . Unutmuş olabilirim ama deli adamdı vesselam.

    bunlardan biri mi bilmiyorum ama bulunsun.
     Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethederken kullandığı Kılıç! [SS]


    "zamanında 4.murat kollarındaki pazı 'lardan dolayı elini ağzına götüremezmiş. adam yarım metre kaşıkla yemek yiyormuş"

    O ne lan Hatta piramitlere taşınan 10 tonluk taşlarıda tek başına 4. murat taşımış diyolla




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Kaioken

    4.muradın gürzünü bulabilecek varmı

    Anlatılanlara görü bunu savaşta çok kullanmış derler.Ama 4.Murat hiç kullanmamış o gürzü savaşlarda.Üstelik 2.anlatılanlara göre ise 4.Murat her Cuma'dan sonra caminin kapısındaki üst bölgeye zıplayarak tutunurmuş ve barfiks çekermiş (ciddiyim).Halk arasında bunlar anlatılıyor
  • Forumun Yaş seviyesi bu konuda iyice ortaya çıkmış.
    Fatih Sultan Mehmet gibi bir insanın kılıcını koymuşlar, bir kaçkişi dışında millet dalga peşinde.
    vay be.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: 24google

    Romalılar gelmeden önce İstanbul kimdeydi ?

    Çok öncesinde Megaralılar ( adamlar ilk insanlardan gibi bir şey gidip Kadıköy'e yerleşmişler)
    Onlardan sonra da Antik Yunan geliyor bildiğim kadarıyla.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Duman7

    arkadaşa katılıyorum adamların kaç bin yıl yaşadığı şehri fethettik aldık ancak gerçek sahibi biz değiliz.bu açık.zaten aldık ve içine mıçtık kliseler cami oldu vs vs

    Zoruna mı gitti




    Bizans teslim olsa idi, hiç bir kilise camiye dönüştürülmezdi. Osmanlı'da bir şehir savaşla alınırsa en büyük ibadethanenin camiye dönüştürülmesi vardır.
    Yok bunu eleştiriyor isen git yunan sitelerinde İstanbul'un fethi aleyhine yazılar yaz. Nasıl yenildiğinizi, Fatih'in ayaklarına nasıl kapandığınızıda yaz istersen. Ve ya haçlı seferlerinde girdiğiniz şehirlerin niye tamamını değilde yarısını katlettiğinizi düşün ve üzül.




  • çok heybetli duruyor,bunu kullanmak hiç kolay olmasa gerek

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: teddybear01

    guzel bır kılıca benzemıyor 125cm ne mızrak mı yuh adamda ne kas varmış kardeş

    dostum normal bir katanın bi,le boyu 1.10m dir.1.20 bir kılıç için çok fazla değil.hem sen şimdi yaşayan insanları kendinle bir tutma hepsinin boyu 180-190 hepside izbandut gibiydi
  • +9 esprisini yapacaktım ama çoktan yapılmış, aga reverse bastın mı diyorum ve çıkıyorum.
  • Lotr filminde aragornun 134cmlik andurili sallarken garip gelmiyor da bumu garip geliyor,
  • ençok beni deli eden 4000 askerle 300 kişilik malta şovalyesini döt kadar adada yenememişiz
  • şurdaki adamlara baktıkça bitmişiz diyorum 12-13 yaşındaki bebeler ecdadıyla dalga geçiyor . sonra cemaat ele geçirmiş kürtler ele geçirecek diye korkuyoruz diyorlar sen çocuğunu bu şekilde yetiştiriyorsun cemaat ve pkk hedefleri doğrultusunda yetiştiriyor sonra kalkıp klasik türksün işte , suçu kendinde arayacağına elalame ana avrat sövüyosun ,adamlar hedefleri ilkeleri için herşeyi, yapıyor sen uğruna sövdüğün ülken için ne yapıyorsun ? ecdadına söven nesil yetiştiriyosun, işi gücü facebook tweeter olan nesil yetiştiriyorsun . soruyorsun adama atatürkçüyüm diyor ilkeler yok, doğum ve ölüm tarihi yok . neyse işte kime ne anlatıyosam burda
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Yaktaver

    quote:

    Orijinalden alıntı: samplus

    quote:

    Orijinalden alıntı: Gitizen


    quote:

    Orijinalden alıntı: Yaktaver

    quote:

    Orijinalden alıntı: ahmedyücel

    quote:

    Orijinalden alıntı: ithal_et

    quote:

    Orijinalden alıntı: ahmedyücel

    Gövdesine gereksiz yük yapan nice başlar sermiştir yere...Rahmetle anıyoruz...

    kim bilir belki seninkiside gereksiz yük yapıyordur. kesilirse bakarız. bahsettiğimiz şeyler insan. tavuk değil.

    Haberin yok herhalde kılıclar ekmege yag sürmek icin uretilmiyor...Fatih Sultan HAN Türkiyemizin simge sehri İstanbulu Türk ve müslüman düsmanlıgı propagandası yapan zalimlerin elinden aldı ve bize emanet etti...Neden rahatsız etti Fatih Sultan'ın düsmanları bozguna ugratıp İstanbul'un gercek sahibi bizlere emanet etmesi anlayamadım...

    Gerçek sahibi

    Evet ne olduki ?

    trollüyor işte. Ölü taklidi yap gider.

    Yav he he , adamların yaşadığı şehri al burası bizimdi de, Adamların kutsal mekanını cami yap, Biri mekkeyi klise yapsa ne yapardınız acaba ?

    Neyse ben trolüm siz aynen devam edin.

    Mekke'ye girecek cesaretleri var mı sence ?




  • quote:

    Orijinalden alıntı: AMDPhenom

    quote:

    Orijinalden alıntı: Tutunamadi

    quote:

    Orijinalden alıntı: Cannibalz

    quote:

    Orijinalden alıntı: Kaioken

    4.muradın gürzünü bulabilecek varmı

    250kg falandı sanırım . Unutmuş olabilirim ama deli adamdı vesselam.

    bunlardan biri mi bilmiyorum ama bulunsun.
     Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethederken kullandığı Kılıç! [SS]


    "zamanında 4.murat kollarındaki pazı 'lardan dolayı elini ağzına götüremezmiş. adam yarım metre kaşıkla yemek yiyormuş"

    abartının bu kadarı tamam güçlü bir adamdır ama 250 kglık gürzle savaşmak nedir hadi ordan ronnie coleman eski vücut geliştirme dünya şampiyonu dünyanın takviyesini kullanıyor popodan basıyor steroidleri 300 kgmı ancak 4 kere kaldırabiliyor şimdi kimse gelipte tamamen doğal şekilde adamın 250 kglık gürzü sallaya sallaya savaştığını söylemesin kim inanır buna bunlar halk efsaneleri

    Kardeş biraz araştırma yapıp devrin kaynaklarından öğrenirseniz iyi olur

    Sultan IV. Murâd
    "İki Yüz Okkalık Topuz"u
    Gerçekten Kaldırabilmiş midir?

    Mevcut yazılı kaynaklara bakılarak tespit edilen "târihî" gerçekleri boş ve asılsız iddiâlarıyla "tahrif" etmeye çalışan, kendi zan ve kuruntularını "gerçek târih" diye halka yutturmaya kalkışan seviyesiz tahrifçiler, şimdi de Sultan IV. Murâd'ın 250 kiloluk bir topuzu tek başına kaldırabildiğini gösteren rivâyetleri dillerine dolayarak, bu târihî kayıtların "Aklın-mantığın kabul edeceği bir şey olmadığını" söyleyip "uydurma" olduğu yalanını ortaya atmışlardır.

    Hâlbuki Sultan IV. Murâd'ın 200 okka (256.589 kg.) ağırlığında bir topuzu kaldıracak derecede güçlü olduğu, bu devri bizzat idrâk etmiş olan Na'îmâ'nın "Ravzatü'l-Huseyn fî Hulâsati Ahbâri'1-Hâfıkeyn", ya da "Târîh-i Na'îmâ" adıyla bilinen meşhur vekâyî-nâmesinde açıkça zikredildiği gibi; yine pâdişâhı görmüş olan ünlü Türk seyyâhı Evliyâ Çelebi'nin "Seyâhat-nâme"sindeki kendi müşâhadesine dayanan tasvirleri ve Kâtib Çelebi'nin "Fezleke"sindeki nakilleriyle de kesin olarak tasdik görmektedir.

    Na'îmâ, Sultan Murâd'ın akıllara durgunluk veren bu yeteneğini "Menâkıb-ı Pâdişâh-ı nâm-dâr-ı merhûm-u mağfûr" adını verdiği bölümde,(1) doğrudan doğruya bir görgü şâhidinin rivâyetine, Sultan Murâd'ın hareminde bir müddet silâhtarlık yapmış olan Mûsâ Paşa'nın sözlerine dayanarak aktarır. On yedinci yüzyıl Osmanlı târihçiliğinin en esaslı ve orijinal kaynağı olduğunda hiç kimsenin şüphe etmediği bu eserinde Mustafa Na'îmâ, Dördüncü Murâd'ın yalnız topuz taşıma yeteneğinden değil, en az onun kadar dikkat çekici başka üstünlüklerinden de sözederek şöyle der:

    "Zamânumuzda ânlar kadar bir Pâdişâh-ı âlî-câh (yüksek makam sâhibi Pâdişah) görülmedi. Kuvvet-i yed ve şiddet-i batşda yegâne (el kuvvetinde ve gücünün şiddetinde benzersiz) ve isti'mâl-i silâh (silâh kullanma) ve darb-u harbde müfred-i zamâne (zamânının teki) idi.

    Mûsâ Paşa'dan menkûldür (nakledilir) ki;

    'Harem-i hümâyûnlarında silâhdârluk hizmetinde iken nice def'a: 'Gel silâhdâr!' deyüp, sağ elleriyle kuşağumdan kaldurup, silâhdâr dahî bir 'azîm ve cesîm (büyük ve iri yapılı) pehlüvân yigid iken, bir elleriyle başları üzerinde tutup Hâs-oda'yı devr iderlerdi (dolaştırırlardı). Nice ref' iderlerse (yukarı kaldırırlarsa) yine öyle indürüp kollarına fütûr (gevşeklik) gelmezdi ve ok ve harbe ve cirid ile birkaç kalkanı delmek ve bir darbda (vuruşta) merkebi ikiye bölmek ve iki yüz vokiyye (okka) gürz-i girânı (ağır topuzu) salmak gibi zûr-âver hünerleri makdûr-ı beşer olmadan ziyâdedir (insan gücünün ötesindedir).'"(2)

    Asrın târihçilerinden olan Na'îmâ'nın bu sözleri, Sultan Murâd'ın gerçekten de iki yüz okkalık, yâni 256 buçuk kiloluk topuzu taşıyabildiğini ispat ettiği gibi, bundan daha üstün pek çok kâbiliyetlere de sâhip bulunduğunu göstermektedir. Ellerinde hiçbir delil olmadığı hâlde bu "târihî" gerçeği yok sayan "tahrifçi"ler neye dayanarak bunun aksini iddiâ etmektedir?

    "Topuz salmak"; bu "tahrifçi"lerin iddiâ ettiği gibi IV. Murâd'a isnad edilen uydurma bir icraat değildir; aksine bu fiil, Osmanlı pâdişahlarının ilk devirlerden beri tatbik ettikleri bir gövde gösterisidir. Nitekim Lâmi'î Çelebi'nin "Feth-nâmeé-i Kal'a'-i Motôn" adlı eserinin Konya Mevlânâ Müzesi'ndeki müstakil nüshasının baş tarafında, Sultan II. Bâyezîd'i ileri yaşta olmasına rağmen, kılıcının ucuyla ağır bir topuz kaldırırken gösteren minyatür bunun apaçık bir delilidir.(3)

    Sultan IV. Murâd'ı görmüş ve onunla hayli yakınlık kurmuş olan Evliyâ Çelebi de: "Her bâr (her defâ) dest-i yümnâları ile (kuvvetli elleriyle) iki yüz vokiyye (okka) seng-i zeytûnî (siyah taş) somakî pâre 'amûd gürzi (aşağı doğru dikilmiş topuzu), on iki hâne ve kırk bend üzre ol gürzi devrân itdürürdi (döndürürdü)." diyerek,(4) Na'îmâ'nın bahsettiği iki yüz okkalık topuzu Sultan Murâd'ın yalnız kaldırmakla kalmadığını, eliyle de defâlarca kez döndürdüğünü ortaya koyar.

    Zamâne "tahrifçi"leri "târihçi" sıfatı altında, ciddiyetsiz bir üslûpla, görgü şâhidlerinin rivâyetlerine dayanan ve doğruluğunda en küçük bir şüphe dahî bulunmayan bu "târihî" gerçekleri "tahrif" etmeye kalkışmakla, aslında cehâletlerini ortaya koymaktan başka hiçbir şey yapmamışlardır!

    Kâtib Çelebi "Fezleke"sinde Na'îmâ'nın, Sultan Murâd'ın Mûsâ Paşa'yı tek eliyle havaya kaldırıp başının üzerinde dolaştırdığını gösteren rivâyetini kelimesi kelimesine aktarırken;(5) Evliyâ Çelebi bizzat şâhid olduğu bu olay hakkında daha da ayrıntı vererek, pâdişâhın bir eliyle Melek Ahmed Ağa'yı, diğer eliyle Mûsâ Ağa'yı kemerinden sıkıca tutup, peşpeşe yedi-sekiz defâ indirip kaldırdığını söyler: "Bir gün Efendimüz (Sultan Murâd) Melek Ahmed Ağa'yı ve Silâhdâr Mustafâ Ağa'yı, ikisi birer âdem ejderhâları iken ikisinüñ kemerlerine birer ellerin sokup, mübârek ser-i sa'âdeti (saâdetli başı) üzerine kaldurup, Mûsâ Paşa'yı sol elinden bırağup, sağ eliyle Melek Ahmed Ağa'yı yedi-sekiz kerre gürz gibi devr itdürdi."(6) Silâhtarlar o kadar iri cüsseli ve heybetliydi ki, Evliyâ Çelebi pâdişâhın onları havaya kaldırıp dolaştırmasını, iki yüz okkalık topuzu havada tutmasından farksız görmektedir.

    Bu muhteşem hâdiseyi bizlere aktaran Evliyâ Çelebi, aynı durumun bir defâsında kendi başına da geldiğini, okuyanlara zevk veren eşsiz üslûbuyla şöyle anlatır: "Bir gün sa'âdetle sarây hammâmından taşra Hâs-odaya 'arak-âlûd olup (terler içinde) çıkdukda, cümleye selâm virüp: 'Şimdi bir hammâm faslı eyledüm!' didükde, cümle: "Sahhan ve 'âfiyen (Sıhhat ve âfiyet olsun)!" didiler. Hakîr eyitdim (dedim): 'Hünkâr'um, pâk olub nûr olmuşsız, bugün artuk yağlanup güreş itmeñ! Zîrâ içerde salavâtsuz güleşüp, tamarıñuz kırılup kuvvetiniz kalmamışdur, hattât gibi, melek gibi hasmuñ vardur!' didüm. 'Yâ? Kuvvetüm kalmamış mıdur, gör imdi!' deyüp bu hakîri hemân kemerümden 'ukkâb-vâr (kuş gibi) kapup, doğancılar pefteresi ve sıbyân fırlağı gibi bu za'îfi (zayıfı) ser-i sa'âdeti (saâdetli başı) üzre fır-â-fır çevürüp devrân itdürürken hakîr eyitdim: 'Bre Hünkâr'um, bu du'âcuñı sakın yeñme ve koyvirüp düşürme!' didügümde hemân: 'Kendüñi pek ùut!' didi; 'Be-meded Hünkâr! Hemân Allâh duta, yohsa iş işden geçdi!' diyû feryâd ide-gördüm. Yine hakîri gürz gibi çevürüp: 'Bre Hünkâr'um, dönmeden göñlüm bulandı, kusacağum geldi! Edebde sekme saçarsun, bre Pâdişâh'um, bâşın-çün öde geldi!' deyince gülmeden bî-tâb ve bî-mecâl (mecâlsiz) olup, bu latîfeden safâ idüp hakîre kırk sekiz altun ihsân eyledi."(7)

    Bu "târihî" kayıtlar, Sultan Murâd'ın çeyrek tonluk topuzu tek eliyle kaldırabildiğini doğrularken, "tahrifçi"lerin ellerinde bunun aksini ispat edecek tek bir delil var mıdır?

    Halka "târihi sevdirdiklerini" iddiâ eden bu "tahrifçi"ler, aksine Türk milletinin ruh dinamizmini ayakta tutan en meşhur "târihî" gerçekler hakkında bile halkı şüpheye düşürmeye çalışmakta; kendi târihlerine kuşkuyla bakmalarına neden olacak yalan-yanlış iddiâlar ortaya atmaktadırlar.

    Nitekim, gerçek "târih"i "tahrif" etmeye yönelik bu gibi asılsız iddiâlara itibâr edilecek olursa, Çanakkale Savaşı'nın ölümsüz kahramanlarından olan ve 275 kilo ağırlığındaki gülleyi tek başına kaldırıp 2 metre yükseklikteki topun ağzına sürerek, İngiliz donanmasının kalbi mesâbesindeki Ocean zırhlısını batıran "Seyyid Çavuş"a da "uydurma bir halk kahramanı"(!) gözüyle bakmak gerekir. Ki Sultan Murâd'ın kaldırdığı topuz, Seyyid Çavuş'un taşıdığı gülleden daha ağır değildir!..



    IV. Murad'ın Eşsiz Kudretini İspatlayan
    Diğer Vak'alar:

    Osmanlı pâdişahlarının en güçlü ve en kudretlilerinden biri olan Sultan IV. Murâd'ın gözkamaştırıcı fiillerinin, yalnız "topuz kaldırma" hâdisesiyle sınırlı olmadığını belirtmiştik. Bu hasletinin yanısıra okçulukta ve atıcılıkta da hayli mahâret sâhibi olan Sultan Murâd, Evliyâ Çelebi ve Mustafa Kânî'nin ittifakla belirttiklerine göre;(8) bir defâsında Okmeydanı'nda 1070,5 gezlik, yâni yaklaşık 675 metrelik mesâfeye ok atarak hedefini ustalıkla vurmayı başarmış; okun düştüğü yere nişan olmak üzre bir taş dikilip, o havâlî daha sonra "Nişân-taşı" adını almıştır.

    Na'îmâ'nın ifâdesine göre ise Sultan Murâd, asrın Hindistan emîri Hurrem Şâh'ın mızrak ve kurşunla delinemeyeceğini iddiâ ettiği kalkanını, elçisi Mîr Zarîf'in gözleri önünde, küçük bir mızrak darbesiyle bir vuruşta delmişti: "Musul'da Hind ilçisi fîl kulağından gergedan postı kaplanmış bir siper getürüp: 'Ok ve tüfeng fındığı (kurşunu) kâr eylemez!' i'tikâdı ile lâf urmış idi. Karşularına getürüp evvelâ bir hışt zerk idüp (küçük bir mızrak saplayıp) taraf-ı âhara güzâr eyledi (öbür tarafından çıkardı), ba'de-hû (daha sonra) siper-i mezbûrı filori ile doldurub ilçiye gönderdiler. 'Ol siper hâlâ Pâdişâh-ı Hind sarâyı kapusında asılmış durur.' dirler."(9) Hâlbuki Hint kalkanlarının gücü ve dayanıklılığı herkesçe bilinmekteydi. Bu kalkan, Topkapı Sarayı Müzesi'nde bugün hâlâ teşhir edilmektedir.

    Evliyâ Çelebi de Sultan Murâd'ın bir defâsında ciritle "tokuz kat incîr kökinden Arnavûd kalkanın" bir atışta ortadan ikiye ayırıp, şecaatini göstermek için "Mısır dîvânına" gönderdiğini;(10) yine aynı şekilde, onar deve derisinden yapılmış "Felemenk ve Nemse çâsârından gelme kalkanları" ise "ilçinüñ öñinde" mızrakla delerek gerisingeri iâde ettiğini kaydeder.(11) Müellif devamla, Mısır'daki kalkanın kendi zamânında hâlâ asılı olduğunu ve Budin'deki Beç kapısının kemeri altına asılan diğer kalkanlardan birini de kendisinin bizzat gördüğünü, üzerindeki mızrağın hâlâ durduğunu söyler.(12)

    Ok atma konusunda usta olduğu kadar, cirit sporunda da üstün bir mahârete sâhip olan Sultan Murâd, Na'îmâ'nın ve onu tâkip eden Kâtib Çelebi'nin ortak rivâyetlerine göre, bu alanda da benzeri görülmedik rekorlara imzâ atmıştı. Her iki müellif de eserlerinde buna işâret ederek: "Eski Sarây'dan atdukları cirîd Sultân Bâyezîd-i Velî minâresi dibine düşüb, Haleb kal'asından atdukları handeki geçüb Sarâç-hâne üzerine düşdi. İkisine dahî nişân diküp târîh yazdılar." der.(13) Sultan Murâd'ın bu derece yiğitlik ve mahâret sâhibi bir pâdişâh olması, iki yüz elli kiloluk topuzu da rahatlıkla kaldırabileceğini açıkça ispat eder!

    Eski saraydan atılan okun düştüğü yere beyaz mermerden bir anıt dikildiğini söyleyen Evliyâ Çelebi, asrın şâirlerinden Cevrî Çelebi'nin hâdiseye şu târihi düştüğünü kaydeder:

    "Sıdkıla Cevrî du'â idüp didi târîhini:

    Kuvvet-i bâzû-yı Sultân'ı kıla Mevlâ füzûn."(14)

    Halep kalesinden atılan ciritin ulaştığı noktaya ise yüksek bir sütun dikilerek, yine aynı şâir tarafından şu târih düşürülmüştür:

    "Didiler Cevrî gibi tahsîn idüp târîhini:

    Bâreke'llâh iy müsellem dâver-i sâhib-hüner."(15)

    Çoğu asrın müverrihlerinin gözleri önünde cereyân eden ve bizzat görgü şâhidleri tarafından tasdik gören bu rivâyetler, Sultan IV. Murâd'ın yalnız 200 okkalık topuzu kaldırmakla kalmayıp, aklın kavrayamayacağı daha pek çok rekora da imzâ attığını ispatlamakta; hiçbir delile dayanmadan konuşan "tahrifçi"lerin yalanlarını âdetâ yüzlerine vurmaktadır!

    Hâl böyleyken, "gerçek târih"i öğrenmek isteyen bir kimse; olayların görgü şâhitleri olan asrın "târihçi"lerinin rivâyetlerine mi bakacak, yoksa apaçık gerçekleri örtbas etmeye kalkışan şuursuz "tahrifçi"lerin hezeyanlarına mı inanacak?

    Sözün özü; "târih" bilgi ve belgeye dayanan bir ilimdir, bu iki esâsa dayanmayan asılsız iddiâlar "târih" değil, apaçık bir "tahrif"tir. Târih kaynaklarında yer alan ve bizzat görgü tanıkları tarafından doğrulanan bir gerçeğin aksini iddiâ eden kimse, kim olursa olsun ve sıfatı her ne olursa olsun, "târihçi" değil alenen bir "tahrifçi"dir!..

    Kaynak:

    (1) Mustafa Na'îmâ, "Ravzatü'l-Huseyn fî Hulâsati Ahbâri'1-Hâfıkeyn: Târîh-i Na'îmâ", c. 3, s. 453-455. bas.: Matba'a-i 'Âmire, İstanbul, 1280.

    (2) Na'îmâ, a.g.e., c. 3, s. 454.

    (3) Lâmi'î Çelebi, "Feth-nâmeé-i Kal'a'-i Motôn", Konya Mevlânâ Müzesi İhtisas Ktp. Mecmû'a, nr.: 2465/2, vr. 76b.

    (4) Evliyâ Çelebi, "Seyâhat-nâme", c. 1, TSMK, Bağdat Köşkü, nr.: 304, vr. 72b.

    (5) Kâtib Mustafa Çelebi (Hacı Halîfe), "Fezleke-i Kâtib Çelebî", c. 1, s. 320. bas.: İstanbul, 1286.

    (6) Evliyâ Çelebi, a.g.e., c. 1, vr. 71b.

    (7) Evliyâ Çelebi, a.g.e., c. 1, vr. 72a.

    (8) Evliyâ Çelebi, a.g.e., c. 1, vr. 72b; Mustafa Kânî, "Telhîs-i Resâ'il-i Rummât", s. 248, bas.: İstanbul, 1263.

    (9) Na'îmâ, a.g.e., c. 3, s. 454-455.

    (10-12) Evliyâ Çelebi, a.g.e., c. 1, vr. 72a.

    (13) Na'îmâ, a.g.e., c. 3, s. 454; Kâtib Çelebi, a.g.e., s. 320-321.

    (14) Evliyâ Çelebi, a.g.e., c. 1, vr. 72b.

    (15) Evliyâ Çelebi, a.g.e., c. 1, vr. 72a.

    Bu adam daha fazla yaşayabilseydi şuan daha farklı konumda olabilirdik.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Rajaz'

    quote:

    Orijinalden alıntı: Cannibalz

    quote:

    Orijinalden alıntı: Kaioken

    4.muradın gürzünü bulabilecek varmı

    250kg falandı sanırım . Unutmuş olabilirim ama deli adamdı vesselam.

    Oha daha yok muydu yok 500 kilo.

    60kg gürzleri ustaca kullanırmış.

    Paylaştığım yazıyı oku lütfen.




  • 
Sayfa: önceki 34567
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.