Şimdi Ara

Gerçek İslam kavramı ile yüzleşelim... (8. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
178
Cevap
11
Favori
3.009
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
70 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 56789
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Desmond

    İslamı kötü göstermeye çalışanlar var. Sen İslamı insanlardan değil Kur'an'dan ve peygamberimizin sünnetinden öğreneceksin. Yalan-yanlış ayetlerle ya da açıklamasını bilmediğin ayetlerle değil araştırarak öğreneceksin..

    "Allah varsa, bana kanıt göster." gibi saçma sapan cümle;

    Sen daha gözlemlenebilir hiç bir kanıtı olmayan paralel evrenlere inanırken, big bang öncesinde sonsuz enerji var diyerek inanırken ne oluyor? Görmediğine değil inanmak istediğine inanmış oluyorsun.

    Allah sana zaten bu evren ile yeterince kanıt vermiş ve dahası;

    Biz göğü 'büyük bir kudretle' bina ettik ve şüphesiz Biz (onu) genişleticiyiz. (Zariyat Suresi, 47)

    Elif, Lam, Mim. Rum (orduları) yenilgiye uğradı. “Dünyanın en alçak yerinde”. Ama onlar, yenilgilerinden sonra yeneceklerdir. Üç ile dokuz yıl içinde. Bundan önce de, sonra da emir Allah’ındır. Ve o gün müminler sevineceklerdir. (Rum Suresi, 1-4)

    O inkar edenler görmüyorlar mı ki, (başlangıçta) göklerle yer, birbiriyle bitişik iken, Biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı? (Enbiya Suresi, 30)

    Geceyi, gündüzü, Güneş'i ve Ay'ı yaratan O'dur; her biri bir yörüngede yüzüp gitmektedirler. (Enbiya Suresi, 33)

    Güneş de, kendisi için (tespit edilmiş) olan bir karar yerine doğru akıp gitmektedir. Bu üstün ve güçlü olan, bilenin (Allah'ın) takdiridir. (Yasin Suresi, 38)

    'Özen içinde yollar ve yörüngelerle donatılmış' göğe andolsun.
    (Zariyat Suresi, 7)

    Gökleri ve yeri hak olarak yarattı. Geceyi gündüzün üstüne sarıp-örtüyor, gündüzü de geceninüstüne sarıp örtüyor... (Zümer Suresi, 5)

    Gökyüzünü korunmuş bir tavan kıldık; onlar ise bunun ayetlerinden yüz çevirmektedirler. (Enbiya Suresi, 32)

    ... Ve kendisinde çetin bir sertlik ve insanlar için (çeşitli) yararlar bulunan demiri de indirdik ... (Hadid Suresi, 25)

    Ki O, belli bir miktar ile gökten su indirdi de, onunla ölü bir memleketi 'diriltti (ve her yanına hayat) yaydı'; siz de böyle (kabirlerinizden diriltilip) çıkarılacaksınız. (Zuhruf Suresi, 11)

    Allah, rüzgarları gönderir, böylece bir bulut kaldırır da onu nasıl dilerse gökte yayıp-dağıtır ve onu parça parça kılar; nihayet onun arasından yağmurun akıp çıktığını görürsün. Sonunda kendi kullarından dilediğine verince, hemen sevince kapılıverirler. (Rum Suresi, 48)

    Görmedin mi ki, Allah bulutları sürmekte, sonra aralarını birleştirmekte, sonra da onları üst üste yığmaktadır; böylece, yağmurun bunların arasından akıp-çıktığını görürsün. Gökten içinde dolu bulunan dağlar (gibi bulutlar) indiriverir, onu dilediğine isabet ettirir de, dilediğinden onu çevirir; şimşeğinin parıltısı neredeyse gözleri kamaştırıp götürüverecektir. (Nur Suresi, 43)

    Birbirleriyle kavuşmak üzere iki denizi salıverdi. İkisi arasında bir engel vardır; birbirlerinin sınırını geçmezler. (Rahman Suresi, 19-20)

    Sizleri Biz yarattık, yine de tasdik etmeyecek misiniz? Şimdi (rahimlere) dökmekte olduğunuz meniyi gördünüz mü? Onu sizler mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratıcı Biz miyiz? (Vakıa Suresi, 57-59)

    İnsan, 'kendi başına ve sorumsuz' bırakılacağını mı sanıyor? Kendisi, akıtılan meniden bir damla su değil miydi? (Kıyamet Suresi, 36-37)

    Şüphesiz Biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören yaptık. (İnsan Suresi, 2)

    Ki O, yarattığı herşeyi en güzel yapan ve insanı yaratmaya bir çamurdan başlayandır. Sonra onun soyunu bir özden, basbayağı bir sudan yapmıştır. (Secde Suresi, 7-8)

    Doğrusu, çiftleri; erkek ve dişiyi, yaratan O'dur. Bir damla sudan (döl yatağına meni düküldüğü zaman. (Necm Suresi, 45-46)

    Yaratan Rabbin adıyla oku. O, insanı bir "alak"tan yarattı. Oku, Rabbin en büyük kerem sahibidir. (Alak Suresi, 1-3)

    Evet; onun parmak uçlarını dahi derleyip-(yeniden) düzene koymaya güç yetirenleriz. (Kıyamet Suresi, 4)


    Sonra o su damlasını bir alak (hücre topluluğu) olarak yarattık; ardından o alak'ı bir çiğnem et parçası olarak yarattık; daha sonra o çiğnem et parçasını kemik olarak yarattık; böylece kemiklere de et giydirdik; sonra bir başka yaratışla onu inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah, ne yücedir. (Müminun Suresi, 14)

    ... Sizi annelerinizin karınlarında, üç karanlık içinde, bir yaratılıştan sonra (bir başka) yaratılışa (dönüştürüp) yaratmaktadır. İşte Rabbiniz olan Allah budur, mülk O'nundur. O'ndan başka ilah yoktur. Buna rağmen nasıl çevriliyorsunuz? (Zümer Suresi, 6)

    Kuran’da;

    “Yedi gök” tabiri 7 kere geçer. “Göklerin yaratılışı (halku semavat)” ifadesi de 7 kere tekrarlanır.
    “Gün (yevm)” tekil olarak 365 kere geçerken, çoğul yani “günler (eyyam ve yevmeyn)”” kelimeleri 30 defa tekrarlanır.
    “Ay” kelimesinin tekrar sayısı ise 12’dir.
    “Bitki” ve “ağaç” kelimelerinin tekrar sayısı aynıdır: 26
    “Ceza (karşılık)” kelimesi 117 kere yer alırken, Kuran’ın temel ahlak özelliklerinden olan “mağfiret (bağışlama)” ifadesi, bu sayının tam 2 katı kadar yani 234 kere tekrarlanır.
    “De” kelimelerini saydığımızda çıkan sonuç 332’dir. “Dediler” kelimesini saydığımızda da aynı rakamı elde ederiz.
    “Dünya” kelimesi ve “ahiret” kelimesinin tekrarlanış sayıları da aynıdır: 115
    “Şeytan” kelimesi Kuran’da 88 kere geçer. “Melek” kelimesinin tekrar sayısı da 88’dir.
    “İman” (tamlama almadan) ve “küfür” kelimeleri Kuran boyunca 25 kere tekrarlanır.
    “Cennet” kelimesi ve “cehennem” kelimesi de aynı sayıda tekrarlanır: 77
    “Zekat” kelimesi Kuran’da 32 kere tekrarlanırken,
    “bereket” kelimesinin tekrarlanış sayısı da 32’dir.
    “İyiler (ebrar)” 6 kere tekrarlanırken, “kötüler (fuccar)” kelimesi ise tam yarısı kadar yani 3 kere geçer.
    “Yaz-sıcak” kelimeleri ile “kış-soğuk” kelimelerinin geçiş sayıları da aynıdır: 5
    “Şarap (hımr)” ve “sarhoşluk (sekere)” kelimeleri de Kuran’da aynı sayıda tekrarlanır: 6
    “Dil” ve “vaaz” kelimeleri eşit sayıda -25 kere- tekrar edilir:
    “Yarar” kelimesi 50, “bozma” kelimesi de 50 kere tekrarlanır.
    “Musibet” kelimesi ve “şükür” kelimesi, Kuran’da aynı sayıda geçmektedir: 75 kere
    “Güneş (şems)” ve “ışık (nur)” kelimeleri Kuran’da 33’er kez geçmektedir.
    * Sayımda “nur” kelimesinin sadece yalın halleri dikkate alınmıştır.
    “Doğru yola ileten (Elhuda)” ve “rahmet” kelimelerinin tekrar sayısı eşittir: 79
    Kuran’da “sıkıntı” kelimesi 13 kere yer alırken, “huzur” kelimesi de 13 kere tekrarlanmaktadır.
    “Kadın” ve “erkek” kelimelerinin tekrar sayısı da aynıdır: 23

    Kadın-erkek kelimelerinin Kuran’da tekrar sayısı olan 23, aynı zamanda insan embriyosunun oluşumunda yumurta ve spermden gelen kromozom sayısıdır. İnsanın kromozom sayısı da anne ve babadan gelen 23’er kromozomun toplamı olarak 46’dır.

    “Hıyanet” kelimesi 16 kere geçerken, “habis” kelimesinin tekrar sayısı da 16’dır.

    Salavat (yani namazlar) kelimesi bütün Kuran’da 5 kere geçer ve Allah insanlara günde 5 defa namaz kılmalarını bildirmiştir.

    “Kara” kelimesi Kuran’da 13 kere geçerken, “deniz” kelimesi 32 kere geçmektedir. Bu sayıların toplamı bize 45 sayısını verir. Eğer karaların Kuran’da bahsediliş sayısı olan 13’ü 45’e bölersek, %28,888888888889 sayısını buluruz. Denizlerin Kuran’da bahsediliş sayısı olan 32’yi 45’e böldüğümüz zaman ise, %71,111111111111 sayısını buluruz. Bu oranlar ise, gezegenimizdeki su ve kara parçalarının gerçek oranıdır.


    EN ÇOK KULLANILANLAR;

    KUR’AN-I KERİM’DE MÜRTEDİN (DİNDEN DÖNENİN) CEZASI

    Hadis -> "Kim dinini değiştirirse onu öldürün" [el-Buhârî, es-Sahîh, Cihâd, 149; Ebû Dâvûd, es-Sünen, Hudûd, 1; et-Tirmizî, es-Sünen, Hudûd, 20; İbnu Mâce, es-Sünen, Hudûd, 2.]

    mürted, islam'dan dönen, islam'ı bırakıp başka bir dine veya inançsızlığa geçen kimse demektir. hz. peygamber zamanında dinden dönenler, müminlerle savaş halinde olan müşriklere katılıyor ve onlarla beraber müminlere karşı savaşıyorlardı; bu sebeple "aynı zamanda muharip, islama karşı savaşan" demek olan mürtedin öldürüleceği söylendi. şimdi her mürted savaşçı değildir, savaşçı ise her zaman, her yerde ve her sistemde öldürülür.

    3. Al-i İmran 85:
    Kim İslam’ın dışında dinin peşine koşarsa bu ondan kabul edilmeyecektir. O ahrette kaybetmiş olanlardandır.

    Yani Allah’a boyun eyip emrine girmeyi gerektiren din dışında kim bir din ararsa, yani Allah’la birlikte başkasının da emrine girip boyun eğmeyi içine yedirirse Allah onu kabul etmez. Allah’ın kabul ettiği din tamamen Allah’ın emrine girmektir yani İslam’dır.

    3. Al-i İmran 86:
    İnandıktan, peygamberin hak olduğuna şahit olduktan ve kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra kafir olan bir topluluğu Allah nasıl yola getirir?Allah zalimler topluluğunu yola getirmez.

    Burada anlatılan topluluk apaçık gelen belgelere inanmış, peygamberin hak olduğuna “şahit” olmuş (yani gözüyle görmüş gibi kesin kanata varmış) ve bütün bunlardan sonra kafir olmuş bir topluluktur. Yani kelimenin tam anlamıyla mürted olmuş (dinden dönmüş) bir topluluktur.

    Peki bu şekilde mürted olanların cezası ne? Bütün mezhepler ittifak ederek bunların cezasının ölüm olduğunu söylemişlerdir. Peki Allah teala bunların cezası hakında ne diyor?

    3. Al-i İmran 87:
    Onların cezası; Allah’ın, meleklerin ve tüm insanların lanetinin onların üzerinde olmasıdır.



    Kehf 86: ''Nihayet güneşin battığı yere varınca, onu kara bir balçıkta batar buldu. Onun yanında (orada) bir kavme rastladı. Bunun üzerine biz: Ey Zülkarneyn! Onlara ya azap edecek veya haklarında iyilik etme yolunu seçeceksin, dedik.''

    Her şeyden önce bu ayetin başkasının gözünden anlatıldığını belirtmekte fayda var. Zaten Allah'ın sandığı/bildiği bir şey olmadığı için ayette bir hatanın olması söz konusu olamazdı. Bu ayet Zülkarneyn'in gözünden anlatılıyor. Eğer hatalı olmuş olsaydı bile Zülkarneyn hatalı olmuş olurdu Kuran'ın yazarı değil.

    Bunu basit bir analojiyle şöyle açıklayabiliriz: Ahmet isminde bir arkadaşınızın ''2+2=5'' dediğini düşünün. Eğer siz bunu başka arkadaşınıza anlatırken ''ahmet 2+2=5 dedi'' derseniz böyle bir durumda siz mi hatalı olursunuz yoksa arkadaşınız Ahmet mi ? Tabiiki Ahmet, çünkü siz Ahmet'in sandığını söylüyorsunuz. Aynı şekilde Allah Zülkarneyn'e yansıyanı aktarıyor. Zülkarneyn öyle gördü. Her şey bu kadar basit aslında. Buna rağmen bu ayette hata olduğunu iddia eden ateistlerin dürüst olmadıkları ortadadır.

    Kuran'ın yazarının iddia edilen yanılgıya düşmediğine gelin bir de dil açısından inceleyelim.

    Ayetin Arapça meali: ''Hattâ izâ belega magribeş şemsi vecedehâ tagrubu fî aynin hamietin ve vecede indehâ kavmâ(kavmen)''

    Bu mealde bizim için yalnızca şu 3 kelimenin anlamları önemlidir: Mağrib, Vecede ve Tagrubu

    Mağrib ve tagrubu kelimeleri zaten aynı kökten gelir (GH-R-B kökünden).

    Klasik (eski) Arapça'da bu kelimenin hem mekansal anlamı vardır hem de zamansal. Mağrib kelimesinin anlamlarından biri ''Güneşin batış vakti''dir.[2]

    Gelelim tagrubu kelimesine. Eğer Kuran'ın yazarı güneşin çamurlu suya battığını sanmış olsaydı ''tagrubu'' kelimesini kullanmamış olması gerekirdi. Çünkü tagrubu fiziksel bir batmayı ifade eden bir fiil değildir.

    Güneşin fiziksel olarak çamurlu suya battığını ifade etmek için Arapça'da sadece iki tane seçenek vardır. Bunlar şu şekildedir:

    -Genel anlamda bir şeyin fiziksel olarak başka şeyin içine girmesi için kullanılan kelime: Dehale

    Ali imran suresinin 37. ayetinde bu kelimenin kullanılış örneği: ''Zekeriyya, onun yanına, mâbede her girişinde (dehale) orada bir rızık bulur''

    -Spesifik olarak bir şeyin suda batmasını ifade eden kelime: Gareke

    Kehf suresinin 71. ayetinde bu fiilin kullanılış örneği: ''içindekilerini batırmak(tugrika)için mi gemiyi deldin''

    Şimdi sorulması gereken soru şudur: Kuran'ın yazarı öyle sanmış ise peki bu ayette neden bu iki kelimeden biri kullanılmamıştır ?

    Bu kelimelerin kullanılmamasından Kuran'ın yazarının kesinlikle böyle sanmadığı anlaşılmaktadır.

    Son olarak vecede kelimesine bakalım. Bu kelimenin klasik Arapça'daki anlamları şu şekildedir: şahit olmak, algılamak, farketmek, bulmak, yaşamak (tecrübe olarak)

    Edebi açıdan bu kelime duygusal bağlamda kullanılır. İnsanı duygulandıracak güzel bir şeyi görmek, o şeye şahit olmak gibi. Bu ayette ise Zülkarneyn güneşin batış manzarasına şahit oluyor.

    Belki aklınıza şöyle bir soru gelecektir: Peki bu ayette Zülkarneyn'in gördüğünü belirtmekteki maksat nedir? Bu hiç belirtilmemiş olsaydı daha iyi olmaz mıydı ? Böylece yanlış anlaşılma engellenmiş olmaz mıydı ?

    Allah zaten yanlış anlaşılmaması için Zülkarneyn'in gözünden anlatıyor. Bu Zülkarneyn kıssasında bu detayı vermek anlamsız değildir.Çünkü bu detayı vermenin bir fonksiyonu vardır. Kuran'ın edebi bir metin olduğunu unutmamalıyız. Bu ayetin öncesi ve sonrasına baktığımızda neden güneşin batışından bahsedildiği anlaşılıyor.

    Bu ayetten 3 ayet öncesi zülkarneyn hakkında insanların bir şeyler öğrenmek istiediği yazıyor (yani ortada bir merak var):

    ''Sana zülkarneyn'i soruyorlar'' (kehf suresi 83)

    İnsanlar zülkarneyni hakkında bir şeyler öğrenmek istiyorlar. Kuran edebi bir eser olduğu için devamında bu merağı karşılayacak şekilde anlatılıyor. Güneşin batışından bahsederken insanların dikkati toparlanıyor. İnsanlar bunu okuyunca kafasında bir şeyler canlandırıyorlar. işte tam o noktada insanları düşündürmeye geçirmişken asıl söylenmek istenen söyleniyor.

    bir sonraki ayetlerdeki önemli mesajlar:

    Kehf 87: O, şöyle dedi: "Haksızlık edeni cezalandıracağız; sonra o, Rabbine gönderilecek; sonra Allah da ona korkunç bir azap uygulayacak."

    Kehf 88: "İman edip de iyi davranan kimseye gelince, onun için de en güzel bir karşılık vardır. Ve buyruğumuzdan, ona kolay olanını söyleyeceğiz."

    Son olarak ayetin doğru çevirisini vermek istiyoruz:

    ''Zülkarneyn güneşin batışına (batış vaktine) ulaşınca güneşi balçığa batar buldu'' (kehf 86)

    Sonuç: Her şey Zülkarneynin gözünden anlatıldığı için ve bu ayette güneşin fiziksel olarak çamurlu suya battığı söylenmediği için ayette bilimle çelişen herhangi bir unsur yoktur.



    "Ey iman edenler! yahudileri ve hıristiyanları dostlar edinmeyin. onların bazısı, bazısının dostlarıdırlar. içinizden kim onları dost edinirse şüphe yok ki, o da onlardandır. muhakkak ki allah o zalimleri hidayete, doğru yola iletmez." (Mâide Sûresi, 5:51)


    Saadet çağı olan Peygamber Efendimizin (s.a.v.) yaşadığı dönemde bir "büyük dinî inkılâp" meydana geldi. Bütün akıl ve düşünceleri dinî noktaya çevirdi. Bütün sevgi ve düşmanlık din merkezliydi. İnsanlar başkalarına dinleri açısından sevgi gösterir, dinleri açısından düşmanlık ederlerdi. Onun için gayr-i Müslim denilen Yahudi ve Hıristiyanlara gösterilen sevgiden ve onlarla kurulan dostluktan nifak kokusu geliyordu.

    İçinde yaşadığımız şu zamanda meydana gelen inkılâp ise, "medenî"dir, "dünyaya ait"tir. Bütün akıl ve düşünceleri meşgul eden şey; medeniyet, kalkınma ve dünyadır. Düşünceler, en iyi uygarlık seviyesine nasıl ulaşılır, gelişip kalkınma nasıl temin edilebilir, dünya hayatında huzurun temelini teşkil eden güvenlik nasıl elde edilebilir gibi noktalar üzerinde dolaşıyor. Bu sebepten dolayı, onlarla olan dostluk ilişkilerimiz, onların güzel bulduğumuz medeniyet ve kalkınma projelerini, uygulamalarını iktibas etmektir, alıntı yapmaktan ibarettir. İşte şu dostluk, kesinlikle Kur'ân'ın yasak kapsamına dâhil değildir. -Said Nursi


    Ahzab Suresi, Ayet, 50-51-52: "50. Ey peygamber! Biz bilhassa sana şunları helâl kıldık: Mehirlerini vermiş olduğun eşlerini, Allah'ın sana ganimet olarak ihsan buyurduklarından sahip olduğun cariyeleri, amcalarının kızlarından, halalarının kızlarından, dayılarının kızlarından, teyzelerinin kızlarından seninle beraber hicret etmiş olanları, bir de mümin bir kadın kendini peygambere hibe ederse, peygamber nikâh etmek istediği takdirde, onu başka müminlere değil de sadece sana mahsus olmak üzere helâl kıldık. Onlara eşleri ve cariyeleri hakkında neyi farz kıldığımızı biliyoruz. Bunlar sana hiçbir darlık olmaması içindir. Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir."

    "51. Onlardan dilediğini geri bırakır, dilediğini yanına alırsın. Sırasını geri bıraktığın kadınlardan dilediğini yanına almanda da sana bir günah yoktur. Onların gözleri aydın olup üzülmemelerine ve kendilerine verdiğin ile hepsinin hoşnut olmalarına en elverişli olan budur. Allah kalblerinizdekini bilir. Allah her şeyi bilir ve yumuşak davranır."

    "52. Bundan başka kadınlar sana helâl olmaz. Bunları başka eşlerle değiştirmek de olmaz. İsterse güzellikleri hoşuna gitsin. Ancak sahip olduğun cariyen başka. Allah her şeye gözcü bulunuyor.
    "


    - Söz konusu ayetlerden 50. ayette; Hz. Peygamber (asm)'in evlenebileceği bazı kadınların -amca kızı, dayı kızı gibi- özellikleri sayılmıştır. Ayrıca, o gün bütün dünyaca bir sistem olarak kabul edilen, İslam’dan çok öncesinden devam edip gelen (ve İslam’ın her fırsatta bunun kaldırılması için Müslümanlara telkinde bulunduğu, ancak evrensel bir mahiyet arz ettiği için o gün kaldıramadığı) bir teamül çerçevesinde savaş esirlerinden olan cariyelerle de evlenebileceği vurgulanmıştır.

    Bırakın diğer kadınların köle gibi muamele görmesi, köle / cariye kadınlar dahi İslam nizamında ve Hz. Peygamber (asm)’in yuvasında birer hanım efendi statüsüne girmiş ve bütün müminlerin annesi sayılmıştır. Efendimizin İbrahim adındaki oğlu, Müslüman olan ve Peygamber Efendimiz (asm) tarafından azat edilen Hz. Mariye’dendir. Bundan daha büyük şeref mi vardır?

    50. Ey Peygamber! Biz sana özellikle şunları helal kıldık. Bu âyette, peygambere, layık ve faziletli olan hanımlar zikredilmiş ve beyan buyurulmuştur. Çünkü;

    1. "Ecir"lerini yani, mehirlerini verdiğin hanımların. Şüphesiz mehıri verilmiş olan hanımın gönlü verilmeyenden daha hoştur.

    2. Bir kimsenin bizzat kendisinin katıldığı savaşta ganimet olarak sahip olduğu cariye, elbette satın aldığı cariyeden daha temiz ve daha şüphesizdir.

    3. Kendisi ile birlikte hicret eden akrabaları da hicret etmeyenlerinden daha şereflidir. Bununla birlikte bazılarının dediği gibi, mehrin önce verilmesi peygamberin özelliklerinden olması da ihtimal dahilindedir. Nitekim amca ve hala, dayı ve teyze kızlarının helal olmasında "seninle birlikte hicret edenler,.." diye kayıtlanmasında Peygamber (asm)'in özelliğinin olması ağır basmaktadır.

    Bunu şu rivayet de destekler: Ebu Talib'in kızı Ümmühanî şöyle demiştir: "Resulullah (s.a.v.) önceleri, benimle evlenmek istemişti, ben özür diledim; o da özürümü kabul etti. Sonra da Allah Teâlâ bu âyeti indirdi; ben ona helal olmadım. Çünkü ben onunla hicret etmemiştim. Ben Tuleka'dan, yani serbest bırakılanlardandım." Bunun gibi "Ve kendisini Peygambere hibe eden mümin bir kadın,.." yani kendisinin mehirsiz olarak Peygambere nikahlanmasına razı olan kadın, fakat bu mutlak değil, "Peygamber O'nu nikah etmek istediği takdirde," böyle mehirsiz olarak nikah da Peygamberin özelliklerindendir. Bazıları Meymune binti Haris, Zeyneb binti Huzeymetel-Ensariye, Ümmü Şerike binti Câbir ve Havle binti Hakîm, bu şekilde kendilerini bağışlamışlardı demiş ise de, İbnü Abbas bunun gerçekten meydana gelmediğini, yani Peygamberin bu şekilde hiçbir kadın ile evlenmediğini söylemiştir. "Bütün bunlar sırf sana mahsus olmak üzere helal kılındı, müminlere değil.", çünkü zikrolunan kayıtlarla hepsinin helal olması diğer müminler hakkında gerçekleşmiş değildir. Sayıca da, şekilce de fark vardır.

    "Onlara hanımları ve "mülk-i yeminleri" olan cariyeleri hakkında farz kıldığımız, takdir buyurup karara bağladığımız hükümleri gerçekten bilmişizdir." Yani onlara layık olanı menfaat ve yararlarını bilerek takdir etmişiz ve bildirmişizdir ki, Nisa Sûresi'nde geçtiği üzere dörde kadardır, onun için bu beyan olunanları diğer müminlere değil, sadece sana helal kıldık. "Şunun için ki sana hiçbir zorluk, bir darlık olmasın." Olmasın da kalbin huzur içinde ilahî vahyin ortaya çıktığı yer olsun.(...)

    51. Onlardan dilediğini geriye bırakırsın. Dilediğini de yanına alırsın. Birden çok hanımı olanlara sıra ile bir nöbet izlemek vaciptir. Buna "Kasm" denilir. Fakat Peygamberin özelliklerinden olmak üzere ona "Kasm" vacip kılınmayıp kendi dilemesine bırakılıyor. "Azlettiğin, yani bıraktığın yahut boşadığından arzu ettiğine dönmen durumunda da üstüne bir günah yoktur. Bu hüküm," yani tertib üzere nöbetle "Kasm" sana vacip kılınmayıp böyle senin arzu ve dilemene bırakılması, "onların gözlerinin aydın olmasına ve gözleri aydın olup da üzülmemelerine ve senin kendilerine verdiğin ile yaptığın davranış ve ihsan ile hepsinin hoşnud olmalarına daha elverişlidir." Çünkü o, bir kere hepsinin eşit oldukları bir hükümdür, sonra sen aralarını eşit tutar "Kasm" yaparsan, onu senin bir ihsanın bilerek sevineceklerdir. Ve eğer bazısını tercih edecek olursan, onu da Allah'ın bir hükmüyle yaptığını bilecekler, yine gönülleri hoş olacaktır. bundan anlaşılır ki hanımları sevindirmek, gönüllerini hoş etmek de şeriatın gözettiği maksatlardandır.

    "Kalblerinizdekini Allah bilir." Hatırınızdan neler geçiyor, gönüller neler istiyor, ne duyguda, ne niyette bulunuyor hepsini bilir. Onun için kalplerinizi de güzel tutmaya çalışın. "Allah her şeyi bilir ve yumuşak davranır." ALÎM, mübalağa ile alîm, çok, pek çok bilir; onun için gizli açık neyiniz varsa bilir. Fakat halimdir, ceza vermekte acele edivermez, mühlet verir, ihmal etmez; o halde cezanın geri bırakılmasından dolayı aldanmamalı ve çok titizlik etmemelidir.

    52. "Sana bundan öte kadınlar helal olmaz." Muhayyer kılınıp da seni tercih eden dokuz hanımından başka kadınla evlenmek caiz olmaz. Bu hanımlar, Aişe binti Ebi Bekr, Hafsa binti Ömer, Ümmü Habibe binti Ebî Süfyan, Sevde binti Zem'a, Ümmü Seleme binti Ebi Ümeyye, Safiyye binti Huyeyyi'l-Hayberiye, Meymune binti'l-Harisi'l-Lilâliye, Zeyneb binti Cahşi'l-Esediye, Cüveyriye binti'l-Hârisi'l-Mustalikıyyedir. Allah hepsinden razı olsun. "Onları başka hanımlara değiştirmen de olmaz." Yani bunları boşayıp yerlerine başka kadınlarla evlenmen de caiz olmaz. Onlar Allah ve Resulü'nü seçtikleri için Allah Teâlâ da onlara böyle ikram ve lutufda bulunmuş, Resulullah (s.a.v.) de vefatına kadar sadece bu hanımlarla evli kalmış vefatında da onlar müminlerin anaları olarak kalmışlardı. "Güzellikleri hoşuna gitse bile." Alacağın kadınların güzellikleri, senin takdirine layık olmaları varsayılsa bile helal olmaz. İbni Atiyye tefsirinde der ki: Bu ifade, bir adamın evlenmek istediği kadına bakmasının caiz olduğuna delildir. Nitekim Mugire b. Şu'be ve Muhammed b. Mesleme hadisleriyle Sünen'de de varid olmuştur. "Ancak elinin altında bulunan cariyeler hariç." Çünkü onlar helal, "Bununla birlikte Allah her şeyi gözetliyor." Onun için O'ndan korkmalı, koyduğu sınırları aşmamalı, helalden harama geçmemeli. Yukardaki ayetin eki mahiyetinde olan bu son cümle, yukarsını tamama erdirirken aşağısına bir ön giriş oluyor.


    "Allah ve Resulüne karşı savaşan ve yeryüzünde fesat çıkarmaya çalışanların cezası, ancak öldürülmeleri veya asılmaları yahut ayak ve ellerinin çaprazlama kesilmesi, ya da yeryüzünde başka bir yere sürgün edilmeleridir. Bu, dünyada onlar için bir zillettir. Ahirette ise onlar için büyük bir azab vardır."


    Allah'a ve rasulü'ne karşı savaş açanların [2] ve yeryüzünde bozgunculuğu yaymaya çalışanların öldürülmeleri ya da asılmaları veya muhalefetlerinden dolayı ellerinin ve ayaklarının kesilmesi yahut bulundukları yerden sürülmeleri, sadece (adil) bir karşılıktan ibarettir. [3] bu, onların dünyada uğradıkları zillettir; âhirette ise onları korkunç bir azap beklemektedir; ancak siz onlara hâkim olmadan önce tevbe edenler hariç: zira iyi bilinki allah tarifsiz bir bağışlayıcı, eşsiz bir merhamet kaynağıdır. siz ey iman edenler! allah'a karşı saygılı olun [4] ve o'na yaklaşma çabası içinde bulunun [5] ve o'nun yolunda tüm gayretinizi harcayın ki kurtuluşa erebilesiniz.

    [2] allah'a savaş açmak şeytan'ın bile yapmadığı bir şeydir.

    [3] "muhalefetlerinden dolayı" diye çevirdiğimiz min hılafin için muhtemelen nuzül sürecinde ilk geçtiği yer olan a'raf 124'ün ilgili notuna bakınız.
    (araf 124: kesinlikle dönekliğinizden dolayı
  • ellerinizi ve ayaklarınızı keseceğim, sonra topunuzu asacağım!

  • min hılafin; nuzül sürecinde muhtemelen ilk geçtiği yer. (diğerleri 5:33, 20:71) genellikle verilen "çaprazlama" bu ibarenin zorunlu karşılığı olmadığı gibi, min edatıyla birlikte dil açısından problemli bile sayılabilir. "muhalefetinden dolayı" karşılığı daha tutarlı görünmemektedir (bkz: esed). bunun bir başka nedeni de, firavun'un baskı altında tuttuğu israiloğulları'nın savaşabilecek erkekleri çoğalınca iktidarını tehdit etmeleri korkusudur.)

    bu cümle bir 'inşa' cümlesi değil bir 'ihbar' cümlesidir ve dolayısıyla kur'an böyle bir cezayı öngörmemekte, sadece nakletmektedir. bundan öte, allah rasulü'nün hiçbir muhalife böylesi bir ceza uygulamadığı da tarihi bir gerçektir.

    [4] zımmen: yaratana saygılı olan, yaratılana da saygılı olur

    [5] vesile'nin ilk anlamı "yaklaşma, ilgi kurma"dır (ebu ubeyde ve rağıb). âyette ba edatıyla kullanılmamış olması, bu doğrudan anlamı öncelememizi daha da güçlendirir.


    "Eğer (kendileriyle evlendiğiniz takdir de) yetimlerin haklarına riayet edememekten korkarsanız beğendiğiniz (veya size helâl olan) kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın. Haksızlık yapmaktan korkarsanız bir tane alın; yahut da sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için en uygun olanıdır."(Nisa, 4/3)

    islam'ın ilk kuruluş yıllarında sayıca çok az olan müslüman erkekler cihada gittiklerinde ardında bir çok eş ve çocuk bırakırlardı. şehit olup dönemeyenler olduğu için;

    "olası bir savaş durumunda!"

    zinanın artmaması, öksüz ve yetimlerin aile sahibi olması dolayısıyla bu ayetler inmiştir.

    savaş ve benzeri, erkeklerin toplu bir şekilde yok edildiği hallerde, bakıma muhtaç ve ortada kalmış kadınların şahısları ve toplum adına ne gibi zorluklar ve zararlarla karşılaşabileceği ortadadır. geçimini bir şekilde temin etmesi gereken kadın hangi kapıya, ne yüzle müracaat edecek ve nelerle karşılaşabilecektir?!. bunun tarihteki en güzel misali, ikinci dünya savaşı'ndan sonra almanya'da yaşanmıştır.

    dört kadınla evlenebilmek bütün mü'minler için bir "emir" değil, bazı durumlarda tanınmış bir hak ve "izin"dir.







  • ZARİYAT Suresi 47. ayet meali,Diyanet İşleri: Göğü kudretimizle biz kurduk ve şüphesiz bizim (her şeye) gücümüz yeter.

    Diyanet dışında melleri buraya yazma zira KOMİK oluyor.




  • ozfidelio O kullanıcısına yanıt
    Alıntı yapma amacın ne?

    Komik olan sensin yine inanmak istediğine inanan gelmiş.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Desmond

    Alıntı yapma amacın ne?

    Komik olan sensin yine inanmak istediğine inanan gelmiş.

    Kimin neye inandığı seni ilgilendirmez ben en azından bu ülkede Din otoritesi olan DİYANET'in kuran yorumuna inanıyorum senin gibi "işime gelen" yorumlara değil.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: montevo

    iyide sana kim dedi kuran bilim kitabıdır diye?allah sana git bak bakalım göğe bi çatlak bulaiblecek msin diyor,kendi aklınla ve verilen kapasite ile değerlendireceksin ve sonuca kendin ulaştığın için yalanlayamayacaksında.

    Konuyu açan arkadaş kurandaki bilimsellikten bahsedip kuranı doğruluyo ya benim cevabım ona.O çağdaki bilimsel ilerleme ne kadarsa Kuranda'da o kadardır.İleriden bahsetmiyor.Koskoca dinazor çağı,buzul çağı,kutuplar vs. hiçbirinden haberleri bile yok.Bulutlar birleşmişte ayrılmışta su gönderilmişte hikayeden masallar.Koca kainatın yaratıcısı peygamberin yatak odasıyla uğraşıyor Sümer yazıtlarını al,incili al,tevratı al kuranla birleştir o kadar.Başka cacık yok.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Peçka

    edip yüksel anlatamamki sana bir netten araştır mükemmel bir filozof ve hukukçu

    Kendisi Tevbe suresinin son iki ayetini inkar eden sözde din adamı ve pkk savunucusu bir şahsiyet
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Istanbul_34

    Kadınlar zayıf iradelidir. Narindir. Çabuk incinir. Cabuk kırılır. Erkeklerden daha çok duygusaldir. Sen bir kadını iş hayatının ortasına yerlestirdiginde bunun sonucuna katlanman gerekecektir. Kadınlar çok çabuk etkilenir ve kandırılırlar. Strese biryere kadar dayanabilir. 2016 diyorsun çağdaş diyorsun, binlercr yılda geçse bu hakikat değişmeyecektir. Kadınlar erkekler gibi değildir. Bunu kabullenmemiz lazım.

    Günümüzde tüm dünyada kadınlar iş hayatına atılıyorlar, senin dediğin gibi kendi ayaklarının üstünde duruyorlar. Peki sonuç? Eşiyle en ufak bir sorunu olan kadınlar soluğu sevgililerinin yanında alıyor, irade zayıf zira, erkeklerin elinde oyuncak oluyorlar, sonuçları ise hüsran oluyor yuvalar dağılıyor cinayetler işleniyor. Evli kadınlar bu sevgilileri genellikle işyerinden buluyor, kimse bunu inkar edemez. Kadın, kafası biraz çalışan bir erkeğin elinde rahatlıkla oyuncak olur, çaresiz bırakılır. Sonuçlar ortada. Türkiye Cumhuriyetinde artık aldatmayan eşler azınlıkta. Birçok parametre etkiliyor bunu tabiki, sosyal medya, diziler, eğitim, yasalar, subliminal mesajlar vs vs. Neler görüyoruz neler duyuyoruz. Batıda çalışan kadınların neredeyse hepsi psikolojik tecavüze maruz kalıyor, birçoğuda eşini aldatiyor. Kadin korumaya muhtaçtır. Islam kadının yerini cok guzel şekilde belirlemiştir, onu korumuştur.

    Su 4 kadinla evlilik meselesi birturlu sonuca bağlanamadi. Bir erkek 4 kadınla evlenebilir, bu açık bir serbestiyetliktir. Yorum yapmayız. Illa yapmak gerekirse, bir erkek biyolojik olarak birden fazla kadını döllemek ister, kadın ise tek bir erkek tarafından döllenmek ister.

    Allahın sadece Hz Muhammede izin verdiği evliliklerle ilgili ayetler açıktır. Sadece ona mahsustur. Sebeplerini sorgulamaya gerek yoktur, önemli olan hükümdür. Bizi ilgilendirmez.

    Çok dizi izleme.




  • videonun altına yorum bile atılmıyor... biz onun genişleticisiyiz??? bırakın bu işleri... her kelimenin 1. ve 7643. anlamları arasında seçmece yapmışlar başka birşey değil..
  • groll G kullanıcısına yanıt
    Cuzu biliyorsunuz. Cuzdeki elif ya(e) sin ne demek? İbranice latince sumerce Arapçada bu harfler ne anlama geliyor?
  • ozfidelio O kullanıcısına yanıt
    Diyanet Vakfı genişleteceğiz diye almis ve bir çok meal de öyle.
    Tek cevap verebileceğin bu zaten diğer ayetlere tek kelime bile edemezsin.

    Boşuna alıntı yapma beni inanmak istediğine inananlarla değil öğrenmek, tartışmak isteyenlere bu konu.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: TEKIN corp.


    quote:

    Orijinalden alıntı: byefendi87

    BAKARA SURESİ 13. AYET

    Diyanet İşleri: Onlara, “İnsanların inandıkları gibi siz de inanın” denildiğinde ise, “Biz de akılsızlar gibi iman mı edelim?” derler. İyi bilin ki, asıl akılsızlar kendileridir, fakat bilmezler.

    Akılsız olsak sorgulama, düşünme kabiliyeti olmazdı. O zamanda ülkemizde ki çoğu müslüman gibi olurduk. Cumadan cumaya bayramdan bayrama namaz kılıp müslümanlik yapmak ne kadar zor olabilir ki?



    mesele namaza gitmek değil. şeytan insanı boş bırakmaz, sürekli vesveseler ve sapkın düşüncelerle imandan uzaklaştırır. insanlara kibir verir. seni sorgulayan düşünen akıllı bir birey olduğuna inandırmış ve diğer sıradan iman eden insanlardan üstün olduğun düşüncesine kapılmışsın. diğer sıradan insanlar gibi sen de mi inanacaksın, tabiki hayır. sen düşünen sorgulayan süper bir insansın, 4 kadınla evlenen bir peygambere mi inanacaksın...sonuc olarak mesele namaza gitmek değil, şeytanın boyunduruğundan kurtularak kalpten iman edebilmek..




  • Adalet sadece bir kadın ismidir
  • Lokomatif Portakal kullanıcısına yanıt
    Ohh be sonunda ağız tadıyla birini engelleyebileceğim. Bana verdiğin bu haz için sana teşekkür ediyorum. 2006dan beri forumdayım. Şuan kadar aldığım hazzı hiçbir üyede almadım. Turbolinea dahil.

    Şunu da söyleyeyim lafın sana değil kendi bilgim ve düşüncemdir. 1 erkek 4 kadınla birlikte olur ve doğan çocuk kimin olduğu belli olur. 1 kadın 2 erkekle birlikte olur doğan çocuğun kimden olduğu belli olmaz. Babası belli olmayan çocuk, din dil ırk mezhep vs farketmeksizin toplumca ayırt ediliyor ( burada olandan bahsediyorum olması gerekenden değil) ve yine çocuğu belli olmayan babanın mirasının kime kalacağında belirli değil (ufak bir örnek). Olayı zevk eşitlik vs gibi dar alanda değil gerçek olan Dünya şartlarında inceleyelim lütfen.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: mustiki212

    Ohh be sonunda ağız tadıyla birini engelleyebileceğim. Bana verdiğin bu haz için sana teşekkür ediyorum. 2006dan beri forumdayım. Şuan kadar aldığım hazzı hiçbir üyede almadım. Turbolinea dahil.

    Şunu da söyleyeyim lafın sana değil kendi bilgim ve düşüncemdir. 1 erkek 4 kadınla birlikte olur ve doğan çocuk kimin olduğu belli olur. 1 kadın 2 erkekle birlikte olur doğan çocuğun kimden olduğu belli olmaz. Babası belli olmayan çocuk, din dil ırk mezhep vs farketmeksizin toplumca ayırt ediliyor ( burada olandan bahsediyorum olması gerekenden değil) ve yine çocuğu belli olmayan babanın mirasının kime kalacağında belirli değil (ufak bir örnek). Olayı zevk eşitlik vs gibi dar alanda değil gerçek olan Dünya şartlarında inceleyelim lütfen.

    Lafımı olur.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Yûnus


    quote:

    Orijinalden alıntı: Peçka

    edip yüksel anlatamamki sana bir netten araştır mükemmel bir filozof ve hukukçu

    Kendisi Tevbe suresinin son iki ayetini inkar eden sözde din adamı ve pkk savunucusu bir şahsiyet

    biliyorum,videolarındaki hadis inkarları-hakaretleri ve fıkıh açısından saçmalamasıyla insanları yanlış yönlendirdiği bariz

    19 hakkında yazılarını hala inceliyorum çok enteresan bilgiler mevcut
  • Hem 4 kitap yazip teker teker yolluyorsun.Sonra diger uc kitaba inanlara kafir diyorsun...
  • İnanç, görünmeyene inanmaktır. Görünmeyene inanırsanız başkalarının göremediklerini görürsünüz.
  • Istanbul_34 I kullanıcısına yanıt
    Hocam Hz. Peygamberin evliliklerini sorgualayamayız fakat nedenini anlamaya çalışmalıyız; zira bu evliliklerin bir nedeni olduğu açıktır. Peygamberin eşlerinin mümin kadınlar için bir öğretmen işlevi görmesi bunlardan bir tanesidir mesela. Farklı yaş gruplarına gerekli dini eğitimin verilmesi bu yolla sağlanıyordu. Bunun yanında diğer nedenler de bulunmakta, ayrıntılı bilgi mevcut bu konu hakkında.
  • Istanbul_34 I kullanıcısına yanıt
    Aynen hocam, bildiğimiz sebepler yanında diğer başka türlü hikmetler de vardır fakat bunların hepsine vakıf olamayabiliriz, bazı arkadaşlar sonra körü körüne kabul ettiğimiz gibi yanlış sonuçlara varabiliyor; gerçi açıklasak da pek bir şey anlam ifade etmiyor bazıları için.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Peçka

    quote:

    Orijinalden alıntı: Yûnus


    quote:

    Orijinalden alıntı: Peçka

    edip yüksel anlatamamki sana bir netten araştır mükemmel bir filozof ve hukukçu

    Kendisi Tevbe suresinin son iki ayetini inkar eden sözde din adamı ve pkk savunucusu bir şahsiyet

    biliyorum,videolarındaki hadis inkarları-hakaretleri ve fıkıh açısından saçmalamasıyla insanları yanlış yönlendirdiği bariz

    19 hakkında yazılarını hala inceliyorum çok enteresan bilgiler mevcut

    19 mucizesi diye birşey yok kardeşim.
    Şu tartışma videosunu önyargısız izlerseniz Edip Yüksel'in ne kadar komik duruma düştüğünü görürsünüz.

    http://youtu.be/8HGzjG4Jy5Y




  • Yûnus Y kullanıcısına yanıt
    ben 19 mucizesi haktır demedim sadece hala 19u incelemekteyim
  • 
Sayfa: önceki 56789
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.