Şimdi Ara

Gerçek İslam kavramı ile yüzleşelim...

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
178
Cevap
11
Favori
3.001
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
70 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • İslamı kötü göstermeye çalışanlar var. Sen İslamı insanlardan değil Kur'an'dan ve peygamberimizin sünnetinden öğreneceksin. Yalan-yanlış ayetlerle ya da açıklamasını bilmediğin ayetlerle değil araştırarak öğreneceksin..

    "Allah varsa, bana kanıt göster." gibi saçma sapan cümle;

    Sen daha gözlemlenebilir hiç bir kanıtı olmayan paralel evrenlere inanırken, big bang öncesinde sonsuz enerji var diyerek inanırken ne oluyor? Görmediğine değil inanmak istediğine inanmış oluyorsun.

    Allah sana zaten bu evren ile yeterince kanıt vermiş ve dahası;

    Biz göğü 'büyük bir kudretle' bina ettik ve şüphesiz Biz (onu) genişleticiyiz. (Zariyat Suresi, 47)

    Elif, Lam, Mim. Rum (orduları) yenilgiye uğradı. “Dünyanın en alçak yerinde”. Ama onlar, yenilgilerinden sonra yeneceklerdir. Üç ile dokuz yıl içinde. Bundan önce de, sonra da emir Allah’ındır. Ve o gün müminler sevineceklerdir. (Rum Suresi, 1-4)

    O inkar edenler görmüyorlar mı ki, (başlangıçta) göklerle yer, birbiriyle bitişik iken, Biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı? (Enbiya Suresi, 30)

    Geceyi, gündüzü, Güneş'i ve Ay'ı yaratan O'dur; her biri bir yörüngede yüzüp gitmektedirler. (Enbiya Suresi, 33)

    Güneş de, kendisi için (tespit edilmiş) olan bir karar yerine doğru akıp gitmektedir. Bu üstün ve güçlü olan, bilenin (Allah'ın) takdiridir. (Yasin Suresi, 38)

    'Özen içinde yollar ve yörüngelerle donatılmış' göğe andolsun.
    (Zariyat Suresi, 7)

    Gökleri ve yeri hak olarak yarattı. Geceyi gündüzün üstüne sarıp-örtüyor, gündüzü de geceninüstüne sarıp örtüyor... (Zümer Suresi, 5)

    Gökyüzünü korunmuş bir tavan kıldık; onlar ise bunun ayetlerinden yüz çevirmektedirler. (Enbiya Suresi, 32)

    ... Ve kendisinde çetin bir sertlik ve insanlar için (çeşitli) yararlar bulunan demiri de indirdik ... (Hadid Suresi, 25)

    Ki O, belli bir miktar ile gökten su indirdi de, onunla ölü bir memleketi 'diriltti (ve her yanına hayat) yaydı'; siz de böyle (kabirlerinizden diriltilip) çıkarılacaksınız. (Zuhruf Suresi, 11)

    Allah, rüzgarları gönderir, böylece bir bulut kaldırır da onu nasıl dilerse gökte yayıp-dağıtır ve onu parça parça kılar; nihayet onun arasından yağmurun akıp çıktığını görürsün. Sonunda kendi kullarından dilediğine verince, hemen sevince kapılıverirler. (Rum Suresi, 48)

    Görmedin mi ki, Allah bulutları sürmekte, sonra aralarını birleştirmekte, sonra da onları üst üste yığmaktadır; böylece, yağmurun bunların arasından akıp-çıktığını görürsün. Gökten içinde dolu bulunan dağlar (gibi bulutlar) indiriverir, onu dilediğine isabet ettirir de, dilediğinden onu çevirir; şimşeğinin parıltısı neredeyse gözleri kamaştırıp götürüverecektir. (Nur Suresi, 43)

    Birbirleriyle kavuşmak üzere iki denizi salıverdi. İkisi arasında bir engel vardır; birbirlerinin sınırını geçmezler. (Rahman Suresi, 19-20)

    Sizleri Biz yarattık, yine de tasdik etmeyecek misiniz? Şimdi (rahimlere) dökmekte olduğunuz meniyi gördünüz mü? Onu sizler mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratıcı Biz miyiz? (Vakıa Suresi, 57-59)

    İnsan, 'kendi başına ve sorumsuz' bırakılacağını mı sanıyor? Kendisi, akıtılan meniden bir damla su değil miydi? (Kıyamet Suresi, 36-37)

    Şüphesiz Biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören yaptık. (İnsan Suresi, 2)

    Ki O, yarattığı herşeyi en güzel yapan ve insanı yaratmaya bir çamurdan başlayandır. Sonra onun soyunu bir özden, basbayağı bir sudan yapmıştır. (Secde Suresi, 7-8)

    Doğrusu, çiftleri; erkek ve dişiyi, yaratan O'dur. Bir damla sudan (döl yatağına meni düküldüğü zaman. (Necm Suresi, 45-46)

    Yaratan Rabbin adıyla oku. O, insanı bir "alak"tan yarattı. Oku, Rabbin en büyük kerem sahibidir. (Alak Suresi, 1-3)

    Evet; onun parmak uçlarını dahi derleyip-(yeniden) düzene koymaya güç yetirenleriz. (Kıyamet Suresi, 4)


    Sonra o su damlasını bir alak (hücre topluluğu) olarak yarattık; ardından o alak'ı bir çiğnem et parçası olarak yarattık; daha sonra o çiğnem et parçasını kemik olarak yarattık; böylece kemiklere de et giydirdik; sonra bir başka yaratışla onu inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah, ne yücedir. (Müminun Suresi, 14)

    ... Sizi annelerinizin karınlarında, üç karanlık içinde, bir yaratılıştan sonra (bir başka) yaratılışa (dönüştürüp) yaratmaktadır. İşte Rabbiniz olan Allah budur, mülk O'nundur. O'ndan başka ilah yoktur. Buna rağmen nasıl çevriliyorsunuz? (Zümer Suresi, 6)

    Kuran’da;

    “Yedi gök” tabiri 7 kere geçer. “Göklerin yaratılışı (halku semavat)” ifadesi de 7 kere tekrarlanır.
    “Gün (yevm)” tekil olarak 365 kere geçerken, çoğul yani “günler (eyyam ve yevmeyn)”” kelimeleri 30 defa tekrarlanır.
    “Ay” kelimesinin tekrar sayısı ise 12’dir.
    “Bitki” ve “ağaç” kelimelerinin tekrar sayısı aynıdır: 26
    “Ceza (karşılık)” kelimesi 117 kere yer alırken, Kuran’ın temel ahlak özelliklerinden olan “mağfiret (bağışlama)” ifadesi, bu sayının tam 2 katı kadar yani 234 kere tekrarlanır.
    “De” kelimelerini saydığımızda çıkan sonuç 332’dir. “Dediler” kelimesini saydığımızda da aynı rakamı elde ederiz.
    “Dünya” kelimesi ve “ahiret” kelimesinin tekrarlanış sayıları da aynıdır: 115
    “Şeytan” kelimesi Kuran’da 88 kere geçer. “Melek” kelimesinin tekrar sayısı da 88’dir.
    “İman” (tamlama almadan) ve “küfür” kelimeleri Kuran boyunca 25 kere tekrarlanır.
    “Cennet” kelimesi ve “cehennem” kelimesi de aynı sayıda tekrarlanır: 77
    “Zekat” kelimesi Kuran’da 32 kere tekrarlanırken,
    “bereket” kelimesinin tekrarlanış sayısı da 32’dir.
    “İyiler (ebrar)” 6 kere tekrarlanırken, “kötüler (fuccar)” kelimesi ise tam yarısı kadar yani 3 kere geçer.
    “Yaz-sıcak” kelimeleri ile “kış-soğuk” kelimelerinin geçiş sayıları da aynıdır: 5
    “Şarap (hımr)” ve “sarhoşluk (sekere)” kelimeleri de Kuran’da aynı sayıda tekrarlanır: 6
    “Dil” ve “vaaz” kelimeleri eşit sayıda -25 kere- tekrar edilir:
    “Yarar” kelimesi 50, “bozma” kelimesi de 50 kere tekrarlanır.
    “Musibet” kelimesi ve “şükür” kelimesi, Kuran’da aynı sayıda geçmektedir: 75 kere
    “Güneş (şems)” ve “ışık (nur)” kelimeleri Kuran’da 33’er kez geçmektedir.
    * Sayımda “nur” kelimesinin sadece yalın halleri dikkate alınmıştır.
    “Doğru yola ileten (Elhuda)” ve “rahmet” kelimelerinin tekrar sayısı eşittir: 79
    Kuran’da “sıkıntı” kelimesi 13 kere yer alırken, “huzur” kelimesi de 13 kere tekrarlanmaktadır.
    “Kadın” ve “erkek” kelimelerinin tekrar sayısı da aynıdır: 23

    Kadın-erkek kelimelerinin Kuran’da tekrar sayısı olan 23, aynı zamanda insan embriyosunun oluşumunda yumurta ve spermden gelen kromozom sayısıdır. İnsanın kromozom sayısı da anne ve babadan gelen 23’er kromozomun toplamı olarak 46’dır.

    “Hıyanet” kelimesi 16 kere geçerken, “habis” kelimesinin tekrar sayısı da 16’dır.

    Salavat (yani namazlar) kelimesi bütün Kuran’da 5 kere geçer ve Allah insanlara günde 5 defa namaz kılmalarını bildirmiştir.

    “Kara” kelimesi Kuran’da 13 kere geçerken, “deniz” kelimesi 32 kere geçmektedir. Bu sayıların toplamı bize 45 sayısını verir. Eğer karaların Kuran’da bahsediliş sayısı olan 13’ü 45’e bölersek, %28,888888888889 sayısını buluruz. Denizlerin Kuran’da bahsediliş sayısı olan 32’yi 45’e böldüğümüz zaman ise, %71,111111111111 sayısını buluruz. Bu oranlar ise, gezegenimizdeki su ve kara parçalarının gerçek oranıdır.


    EN ÇOK KULLANILANLAR;

    KUR’AN-I KERİM’DE MÜRTEDİN (DİNDEN DÖNENİN) CEZASI

    Hadis -> "Kim dinini değiştirirse onu öldürün" [el-Buhârî, es-Sahîh, Cihâd, 149; Ebû Dâvûd, es-Sünen, Hudûd, 1; et-Tirmizî, es-Sünen, Hudûd, 20; İbnu Mâce, es-Sünen, Hudûd, 2.]

    mürted, islam'dan dönen, islam'ı bırakıp başka bir dine veya inançsızlığa geçen kimse demektir. hz. peygamber zamanında dinden dönenler, müminlerle savaş halinde olan müşriklere katılıyor ve onlarla beraber müminlere karşı savaşıyorlardı; bu sebeple "aynı zamanda muharip, islama karşı savaşan" demek olan mürtedin öldürüleceği söylendi. şimdi her mürted savaşçı değildir, savaşçı ise her zaman, her yerde ve her sistemde öldürülür.

    3. Al-i İmran 85:
    Kim İslam’ın dışında dinin peşine koşarsa bu ondan kabul edilmeyecektir. O ahrette kaybetmiş olanlardandır.

    Yani Allah’a boyun eyip emrine girmeyi gerektiren din dışında kim bir din ararsa, yani Allah’la birlikte başkasının da emrine girip boyun eğmeyi içine yedirirse Allah onu kabul etmez. Allah’ın kabul ettiği din tamamen Allah’ın emrine girmektir yani İslam’dır.

    3. Al-i İmran 86:
    İnandıktan, peygamberin hak olduğuna şahit olduktan ve kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra kafir olan bir topluluğu Allah nasıl yola getirir?Allah zalimler topluluğunu yola getirmez.

    Burada anlatılan topluluk apaçık gelen belgelere inanmış, peygamberin hak olduğuna “şahit” olmuş (yani gözüyle görmüş gibi kesin kanata varmış) ve bütün bunlardan sonra kafir olmuş bir topluluktur. Yani kelimenin tam anlamıyla mürted olmuş (dinden dönmüş) bir topluluktur.

    Peki bu şekilde mürted olanların cezası ne? Bütün mezhepler ittifak ederek bunların cezasının ölüm olduğunu söylemişlerdir. Peki Allah teala bunların cezası hakında ne diyor?

    3. Al-i İmran 87:
    Onların cezası; Allah’ın, meleklerin ve tüm insanların lanetinin onların üzerinde olmasıdır.



    Kehf 86: ''Nihayet güneşin battığı yere varınca, onu kara bir balçıkta batar buldu. Onun yanında (orada) bir kavme rastladı. Bunun üzerine biz: Ey Zülkarneyn! Onlara ya azap edecek veya haklarında iyilik etme yolunu seçeceksin, dedik.''

    Her şeyden önce bu ayetin başkasının gözünden anlatıldığını belirtmekte fayda var. Zaten Allah'ın sandığı/bildiği bir şey olmadığı için ayette bir hatanın olması söz konusu olamazdı. Bu ayet Zülkarneyn'in gözünden anlatılıyor. Eğer hatalı olmuş olsaydı bile Zülkarneyn hatalı olmuş olurdu Kuran'ın yazarı değil.

    Bunu basit bir analojiyle şöyle açıklayabiliriz: Ahmet isminde bir arkadaşınızın ''2+2=5'' dediğini düşünün. Eğer siz bunu başka arkadaşınıza anlatırken ''ahmet 2+2=5 dedi'' derseniz böyle bir durumda siz mi hatalı olursunuz yoksa arkadaşınız Ahmet mi ? Tabiiki Ahmet, çünkü siz Ahmet'in sandığını söylüyorsunuz. Aynı şekilde Allah Zülkarneyn'e yansıyanı aktarıyor. Zülkarneyn öyle gördü. Her şey bu kadar basit aslında. Buna rağmen bu ayette hata olduğunu iddia eden ateistlerin dürüst olmadıkları ortadadır.

    Kuran'ın yazarının iddia edilen yanılgıya düşmediğine gelin bir de dil açısından inceleyelim.

    Ayetin Arapça meali: ''Hattâ izâ belega magribeş şemsi vecedehâ tagrubu fî aynin hamietin ve vecede indehâ kavmâ(kavmen)''

    Bu mealde bizim için yalnızca şu 3 kelimenin anlamları önemlidir: Mağrib, Vecede ve Tagrubu

    Mağrib ve tagrubu kelimeleri zaten aynı kökten gelir (GH-R-B kökünden).

    Klasik (eski) Arapça'da bu kelimenin hem mekansal anlamı vardır hem de zamansal. Mağrib kelimesinin anlamlarından biri ''Güneşin batış vakti''dir.[2]

    Gelelim tagrubu kelimesine. Eğer Kuran'ın yazarı güneşin çamurlu suya battığını sanmış olsaydı ''tagrubu'' kelimesini kullanmamış olması gerekirdi. Çünkü tagrubu fiziksel bir batmayı ifade eden bir fiil değildir.

    Güneşin fiziksel olarak çamurlu suya battığını ifade etmek için Arapça'da sadece iki tane seçenek vardır. Bunlar şu şekildedir:

    -Genel anlamda bir şeyin fiziksel olarak başka şeyin içine girmesi için kullanılan kelime: Dehale

    Ali imran suresinin 37. ayetinde bu kelimenin kullanılış örneği: ''Zekeriyya, onun yanına, mâbede her girişinde (dehale) orada bir rızık bulur''

    -Spesifik olarak bir şeyin suda batmasını ifade eden kelime: Gareke

    Kehf suresinin 71. ayetinde bu fiilin kullanılış örneği: ''içindekilerini batırmak(tugrika)için mi gemiyi deldin''

    Şimdi sorulması gereken soru şudur: Kuran'ın yazarı öyle sanmış ise peki bu ayette neden bu iki kelimeden biri kullanılmamıştır ?

    Bu kelimelerin kullanılmamasından Kuran'ın yazarının kesinlikle böyle sanmadığı anlaşılmaktadır.

    Son olarak vecede kelimesine bakalım. Bu kelimenin klasik Arapça'daki anlamları şu şekildedir: şahit olmak, algılamak, farketmek, bulmak, yaşamak (tecrübe olarak)

    Edebi açıdan bu kelime duygusal bağlamda kullanılır. İnsanı duygulandıracak güzel bir şeyi görmek, o şeye şahit olmak gibi. Bu ayette ise Zülkarneyn güneşin batış manzarasına şahit oluyor.

    Belki aklınıza şöyle bir soru gelecektir: Peki bu ayette Zülkarneyn'in gördüğünü belirtmekteki maksat nedir? Bu hiç belirtilmemiş olsaydı daha iyi olmaz mıydı ? Böylece yanlış anlaşılma engellenmiş olmaz mıydı ?

    Allah zaten yanlış anlaşılmaması için Zülkarneyn'in gözünden anlatıyor. Bu Zülkarneyn kıssasında bu detayı vermek anlamsız değildir.Çünkü bu detayı vermenin bir fonksiyonu vardır. Kuran'ın edebi bir metin olduğunu unutmamalıyız. Bu ayetin öncesi ve sonrasına baktığımızda neden güneşin batışından bahsedildiği anlaşılıyor.

    Bu ayetten 3 ayet öncesi zülkarneyn hakkında insanların bir şeyler öğrenmek istiediği yazıyor (yani ortada bir merak var):

    ''Sana zülkarneyn'i soruyorlar'' (kehf suresi 83)

    İnsanlar zülkarneyni hakkında bir şeyler öğrenmek istiyorlar. Kuran edebi bir eser olduğu için devamında bu merağı karşılayacak şekilde anlatılıyor. Güneşin batışından bahsederken insanların dikkati toparlanıyor. İnsanlar bunu okuyunca kafasında bir şeyler canlandırıyorlar. işte tam o noktada insanları düşündürmeye geçirmişken asıl söylenmek istenen söyleniyor.

    bir sonraki ayetlerdeki önemli mesajlar:

    Kehf 87: O, şöyle dedi: "Haksızlık edeni cezalandıracağız; sonra o, Rabbine gönderilecek; sonra Allah da ona korkunç bir azap uygulayacak."

    Kehf 88: "İman edip de iyi davranan kimseye gelince, onun için de en güzel bir karşılık vardır. Ve buyruğumuzdan, ona kolay olanını söyleyeceğiz."

    Son olarak ayetin doğru çevirisini vermek istiyoruz:

    ''Zülkarneyn güneşin batışına (batış vaktine) ulaşınca güneşi balçığa batar buldu'' (kehf 86)

    Sonuç: Her şey Zülkarneynin gözünden anlatıldığı için ve bu ayette güneşin fiziksel olarak çamurlu suya battığı söylenmediği için ayette bilimle çelişen herhangi bir unsur yoktur.



    "Ey iman edenler! yahudileri ve hıristiyanları dostlar edinmeyin. onların bazısı, bazısının dostlarıdırlar. içinizden kim onları dost edinirse şüphe yok ki, o da onlardandır. muhakkak ki allah o zalimleri hidayete, doğru yola iletmez." (Mâide Sûresi, 5:51)


    Saadet çağı olan Peygamber Efendimizin (s.a.v.) yaşadığı dönemde bir "büyük dinî inkılâp" meydana geldi. Bütün akıl ve düşünceleri dinî noktaya çevirdi. Bütün sevgi ve düşmanlık din merkezliydi. İnsanlar başkalarına dinleri açısından sevgi gösterir, dinleri açısından düşmanlık ederlerdi. Onun için gayr-i Müslim denilen Yahudi ve Hıristiyanlara gösterilen sevgiden ve onlarla kurulan dostluktan nifak kokusu geliyordu.

    İçinde yaşadığımız şu zamanda meydana gelen inkılâp ise, "medenî"dir, "dünyaya ait"tir. Bütün akıl ve düşünceleri meşgul eden şey; medeniyet, kalkınma ve dünyadır. Düşünceler, en iyi uygarlık seviyesine nasıl ulaşılır, gelişip kalkınma nasıl temin edilebilir, dünya hayatında huzurun temelini teşkil eden güvenlik nasıl elde edilebilir gibi noktalar üzerinde dolaşıyor. Bu sebepten dolayı, onlarla olan dostluk ilişkilerimiz, onların güzel bulduğumuz medeniyet ve kalkınma projelerini, uygulamalarını iktibas etmektir, alıntı yapmaktan ibarettir. İşte şu dostluk, kesinlikle Kur'ân'ın yasak kapsamına dâhil değildir. -Said Nursi


    Ahzab Suresi, Ayet, 50-51-52: "50. Ey peygamber! Biz bilhassa sana şunları helâl kıldık: Mehirlerini vermiş olduğun eşlerini, Allah'ın sana ganimet olarak ihsan buyurduklarından sahip olduğun cariyeleri, amcalarının kızlarından, halalarının kızlarından, dayılarının kızlarından, teyzelerinin kızlarından seninle beraber hicret etmiş olanları, bir de mümin bir kadın kendini peygambere hibe ederse, peygamber nikâh etmek istediği takdirde, onu başka müminlere değil de sadece sana mahsus olmak üzere helâl kıldık. Onlara eşleri ve cariyeleri hakkında neyi farz kıldığımızı biliyoruz. Bunlar sana hiçbir darlık olmaması içindir. Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir."

    "51. Onlardan dilediğini geri bırakır, dilediğini yanına alırsın. Sırasını geri bıraktığın kadınlardan dilediğini yanına almanda da sana bir günah yoktur. Onların gözleri aydın olup üzülmemelerine ve kendilerine verdiğin ile hepsinin hoşnut olmalarına en elverişli olan budur. Allah kalblerinizdekini bilir. Allah her şeyi bilir ve yumuşak davranır."

    "52. Bundan başka kadınlar sana helâl olmaz. Bunları başka eşlerle değiştirmek de olmaz. İsterse güzellikleri hoşuna gitsin. Ancak sahip olduğun cariyen başka. Allah her şeye gözcü bulunuyor.
    "


    - Söz konusu ayetlerden 50. ayette; Hz. Peygamber (asm)'in evlenebileceği bazı kadınların -amca kızı, dayı kızı gibi- özellikleri sayılmıştır. Ayrıca, o gün bütün dünyaca bir sistem olarak kabul edilen, İslam’dan çok öncesinden devam edip gelen (ve İslam’ın her fırsatta bunun kaldırılması için Müslümanlara telkinde bulunduğu, ancak evrensel bir mahiyet arz ettiği için o gün kaldıramadığı) bir teamül çerçevesinde savaş esirlerinden olan cariyelerle de evlenebileceği vurgulanmıştır.

    Bırakın diğer kadınların köle gibi muamele görmesi, köle / cariye kadınlar dahi İslam nizamında ve Hz. Peygamber (asm)’in yuvasında birer hanım efendi statüsüne girmiş ve bütün müminlerin annesi sayılmıştır. Efendimizin İbrahim adındaki oğlu, Müslüman olan ve Peygamber Efendimiz (asm) tarafından azat edilen Hz. Mariye’dendir. Bundan daha büyük şeref mi vardır?

    50. Ey Peygamber! Biz sana özellikle şunları helal kıldık. Bu âyette, peygambere, layık ve faziletli olan hanımlar zikredilmiş ve beyan buyurulmuştur. Çünkü;

    1. "Ecir"lerini yani, mehirlerini verdiğin hanımların. Şüphesiz mehıri verilmiş olan hanımın gönlü verilmeyenden daha hoştur.

    2. Bir kimsenin bizzat kendisinin katıldığı savaşta ganimet olarak sahip olduğu cariye, elbette satın aldığı cariyeden daha temiz ve daha şüphesizdir.

    3. Kendisi ile birlikte hicret eden akrabaları da hicret etmeyenlerinden daha şereflidir. Bununla birlikte bazılarının dediği gibi, mehrin önce verilmesi peygamberin özelliklerinden olması da ihtimal dahilindedir. Nitekim amca ve hala, dayı ve teyze kızlarının helal olmasında "seninle birlikte hicret edenler,.." diye kayıtlanmasında Peygamber (asm)'in özelliğinin olması ağır basmaktadır.

    Bunu şu rivayet de destekler: Ebu Talib'in kızı Ümmühanî şöyle demiştir: "Resulullah (s.a.v.) önceleri, benimle evlenmek istemişti, ben özür diledim; o da özürümü kabul etti. Sonra da Allah Teâlâ bu âyeti indirdi; ben ona helal olmadım. Çünkü ben onunla hicret etmemiştim. Ben Tuleka'dan, yani serbest bırakılanlardandım." Bunun gibi "Ve kendisini Peygambere hibe eden mümin bir kadın,.." yani kendisinin mehirsiz olarak Peygambere nikahlanmasına razı olan kadın, fakat bu mutlak değil, "Peygamber O'nu nikah etmek istediği takdirde," böyle mehirsiz olarak nikah da Peygamberin özelliklerindendir. Bazıları Meymune binti Haris, Zeyneb binti Huzeymetel-Ensariye, Ümmü Şerike binti Câbir ve Havle binti Hakîm, bu şekilde kendilerini bağışlamışlardı demiş ise de, İbnü Abbas bunun gerçekten meydana gelmediğini, yani Peygamberin bu şekilde hiçbir kadın ile evlenmediğini söylemiştir. "Bütün bunlar sırf sana mahsus olmak üzere helal kılındı, müminlere değil.", çünkü zikrolunan kayıtlarla hepsinin helal olması diğer müminler hakkında gerçekleşmiş değildir. Sayıca da, şekilce de fark vardır.

    "Onlara hanımları ve "mülk-i yeminleri" olan cariyeleri hakkında farz kıldığımız, takdir buyurup karara bağladığımız hükümleri gerçekten bilmişizdir." Yani onlara layık olanı menfaat ve yararlarını bilerek takdir etmişiz ve bildirmişizdir ki, Nisa Sûresi'nde geçtiği üzere dörde kadardır, onun için bu beyan olunanları diğer müminlere değil, sadece sana helal kıldık. "Şunun için ki sana hiçbir zorluk, bir darlık olmasın." Olmasın da kalbin huzur içinde ilahî vahyin ortaya çıktığı yer olsun.(...)

    51. Onlardan dilediğini geriye bırakırsın. Dilediğini de yanına alırsın. Birden çok hanımı olanlara sıra ile bir nöbet izlemek vaciptir. Buna "Kasm" denilir. Fakat Peygamberin özelliklerinden olmak üzere ona "Kasm" vacip kılınmayıp kendi dilemesine bırakılıyor. "Azlettiğin, yani bıraktığın yahut boşadığından arzu ettiğine dönmen durumunda da üstüne bir günah yoktur. Bu hüküm," yani tertib üzere nöbetle "Kasm" sana vacip kılınmayıp böyle senin arzu ve dilemene bırakılması, "onların gözlerinin aydın olmasına ve gözleri aydın olup da üzülmemelerine ve senin kendilerine verdiğin ile yaptığın davranış ve ihsan ile hepsinin hoşnud olmalarına daha elverişlidir." Çünkü o, bir kere hepsinin eşit oldukları bir hükümdür, sonra sen aralarını eşit tutar "Kasm" yaparsan, onu senin bir ihsanın bilerek sevineceklerdir. Ve eğer bazısını tercih edecek olursan, onu da Allah'ın bir hükmüyle yaptığını bilecekler, yine gönülleri hoş olacaktır. bundan anlaşılır ki hanımları sevindirmek, gönüllerini hoş etmek de şeriatın gözettiği maksatlardandır.

    "Kalblerinizdekini Allah bilir." Hatırınızdan neler geçiyor, gönüller neler istiyor, ne duyguda, ne niyette bulunuyor hepsini bilir. Onun için kalplerinizi de güzel tutmaya çalışın. "Allah her şeyi bilir ve yumuşak davranır." ALÎM, mübalağa ile alîm, çok, pek çok bilir; onun için gizli açık neyiniz varsa bilir. Fakat halimdir, ceza vermekte acele edivermez, mühlet verir, ihmal etmez; o halde cezanın geri bırakılmasından dolayı aldanmamalı ve çok titizlik etmemelidir.

    52. "Sana bundan öte kadınlar helal olmaz." Muhayyer kılınıp da seni tercih eden dokuz hanımından başka kadınla evlenmek caiz olmaz. Bu hanımlar, Aişe binti Ebi Bekr, Hafsa binti Ömer, Ümmü Habibe binti Ebî Süfyan, Sevde binti Zem'a, Ümmü Seleme binti Ebi Ümeyye, Safiyye binti Huyeyyi'l-Hayberiye, Meymune binti'l-Harisi'l-Lilâliye, Zeyneb binti Cahşi'l-Esediye, Cüveyriye binti'l-Hârisi'l-Mustalikıyyedir. Allah hepsinden razı olsun. "Onları başka hanımlara değiştirmen de olmaz." Yani bunları boşayıp yerlerine başka kadınlarla evlenmen de caiz olmaz. Onlar Allah ve Resulü'nü seçtikleri için Allah Teâlâ da onlara böyle ikram ve lutufda bulunmuş, Resulullah (s.a.v.) de vefatına kadar sadece bu hanımlarla evli kalmış vefatında da onlar müminlerin anaları olarak kalmışlardı. "Güzellikleri hoşuna gitse bile." Alacağın kadınların güzellikleri, senin takdirine layık olmaları varsayılsa bile helal olmaz. İbni Atiyye tefsirinde der ki: Bu ifade, bir adamın evlenmek istediği kadına bakmasının caiz olduğuna delildir. Nitekim Mugire b. Şu'be ve Muhammed b. Mesleme hadisleriyle Sünen'de de varid olmuştur. "Ancak elinin altında bulunan cariyeler hariç." Çünkü onlar helal, "Bununla birlikte Allah her şeyi gözetliyor." Onun için O'ndan korkmalı, koyduğu sınırları aşmamalı, helalden harama geçmemeli. Yukardaki ayetin eki mahiyetinde olan bu son cümle, yukarsını tamama erdirirken aşağısına bir ön giriş oluyor.

    "Allah ve Resulüne karşı savaşan ve yeryüzünde fesat çıkarmaya çalışanların cezası, ancak öldürülmeleri veya asılmaları yahut ayak ve ellerinin çaprazlama kesilmesi, ya da yeryüzünde başka bir yere sürgün edilmeleridir. Bu, dünyada onlar için bir zillettir. Ahirette ise onlar için büyük bir azab vardır."


    Allah'a ve rasulü'ne karşı savaş açanların [2] ve yeryüzünde bozgunculuğu yaymaya çalışanların öldürülmeleri ya da asılmaları veya muhalefetlerinden dolayı ellerinin ve ayaklarının kesilmesi yahut bulundukları yerden sürülmeleri, sadece (adil) bir karşılıktan ibarettir. [3] bu, onların dünyada uğradıkları zillettir; âhirette ise onları korkunç bir azap beklemektedir; ancak siz onlara hâkim olmadan önce tevbe edenler hariç: zira iyi bilinki allah tarifsiz bir bağışlayıcı, eşsiz bir merhamet kaynağıdır. siz ey iman edenler! allah'a karşı saygılı olun [4] ve o'na yaklaşma çabası içinde bulunun [5] ve o'nun yolunda tüm gayretinizi harcayın ki kurtuluşa erebilesiniz.

    [2] allah'a savaş açmak şeytan'ın bile yapmadığı bir şeydir.

    [3] "muhalefetlerinden dolayı" diye çevirdiğimiz min hılafin için muhtemelen nuzül sürecinde ilk geçtiği yer olan a'raf 124'ün ilgili notuna bakınız.
    (araf 124: kesinlikle dönekliğinizden dolayı
  • ellerinizi ve ayaklarınızı keseceğim, sonra topunuzu asacağım!

  • min hılafin; nuzül sürecinde muhtemelen ilk geçtiği yer. (diğerleri 5:33, 20:71) genellikle verilen "çaprazlama" bu ibarenin zorunlu karşılığı olmadığı gibi, min edatıyla birlikte dil açısından problemli bile sayılabilir. "muhalefetinden dolayı" karşılığı daha tutarlı görünmemektedir (bkz: esed). bunun bir başka nedeni de, firavun'un baskı altında tuttuğu israiloğulları'nın savaşabilecek erkekleri çoğalınca iktidarını tehdit etmeleri korkusudur.)

    bu cümle bir 'inşa' cümlesi değil bir 'ihbar' cümlesidir ve dolayısıyla kur'an böyle bir cezayı öngörmemekte, sadece nakletmektedir. bundan öte, allah rasulü'nün hiçbir muhalife böylesi bir ceza uygulamadığı da tarihi bir gerçektir.

    [4] zımmen: yaratana saygılı olan, yaratılana da saygılı olur

    [5] vesile'nin ilk anlamı "yaklaşma, ilgi kurma"dır (ebu ubeyde ve rağıb). âyette ba edatıyla kullanılmamış olması, bu doğrudan anlamı öncelememizi daha da güçlendirir.


  • "Eğer (kendileriyle evlendiğiniz takdir de) yetimlerin haklarına riayet edememekten korkarsanız beğendiğiniz (veya size helâl olan) kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın. Haksızlık yapmaktan korkarsanız bir tane alın; yahut da sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için en uygun olanıdır."(Nisa, 4/3)

    islam'ın ilk kuruluş yıllarında sayıca çok az olan müslüman erkekler cihada gittiklerinde ardında bir çok eş ve çocuk bırakırlardı. şehit olup dönemeyenler olduğu için;

    "olası bir savaş durumunda!"

    zinanın artmaması, öksüz ve yetimlerin aile sahibi olması dolayısıyla bu ayetler inmiştir.

    savaş ve benzeri, erkeklerin toplu bir şekilde yok edildiği hallerde, bakıma muhtaç ve ortada kalmış kadınların şahısları ve toplum adına ne gibi zorluklar ve zararlarla karşılaşabileceği ortadadır. geçimini bir şekilde temin etmesi gereken kadın hangi kapıya, ne yüzle müracaat edecek ve nelerle karşılaşabilecektir?!. bunun tarihteki en güzel misali, ikinci dünya savaşı'ndan sonra almanya'da yaşanmıştır.

    dört kadınla evlenebilmek bütün mü'minler için bir "emir" değil, bazı durumlarda tanınmış bir hak ve "izin"dir.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Desmond -- 19 Ocak 2016; 11:44:58 >







  • İstediğiniz şeyi yazın açıklayim daha güzel açıklamalar bol bol videolu da var. sorularlaislamiyet, sözlük ve bir kaç siteyi kullandım.

    İnanmak istediğine inanananlar inanmaya devam etsin. Araştıranlar için bunlar.
  • Kardeş o kadar araştırdım aklımı da kullandım bu kitabın alemlerin rabbi herşeyi vareden bir tanrı tarafından yazılmadığına kanaat getirdim.Şimdi aklıma yatmayan birşeye inanıyor gibi de yapamayacağıma göre benim gibi aciz bir insanı herşeyi yoktan vareden size göre İslamın tanrısı beni neden sonsuza kadar yakmak istiyor?Yakılmaktan kurtulmak için inanıyor gibi davransak,tüm ibadetleri yaparken içindeki ses seni bırakmayacak yine olmayacak. Sırf birisinin aklına yatmadı diye o kişi sonsuz gazabı hakeder mi ? Oh iyi olacak diyor musun? Bir tanrıya da inanıyorum ama sırf bir kitaba inanmadığım için beni yakacak bir tanrı değil.
  • Kimin cenette kimin cehenneme gitmeyeceğini söylemek bana düşmez ancak Allah sana akıl vermiş, sen doğaya, çevreye, mucizelere rağmen Allah'ın inkar ediyorsan bu hainlik olur. Senli konuşma sebebim sen olma sebebin değil tanrıya inandığını belirtmişsin. Gelelim din konusuna... Artık elinde internet var ergenler gibi 'Müslümanlar terorist' yazanlar gidip araştıracak. Araştırmamanın hiç bir açıklaması olmaz. Akla mantığa uymayacak hiç bir şey yok İslam'da. Allah'ın adaleti asla şaşmaz bunu bil. Yani şu cennete gider, şu cehenneme gider işini kimse bilemez. İslam'dan haberi olmayan da zaten sorumlu değil. Şimdi sen sinavda olmasan, Allah'in dediklerinden cikmasan, iraden olmasa insan olmazdin. Bu yuzden insan melekten ustun.

    İnan bana ateist olmak için gayet araştırma yaptım ama tek mantıklı sebeb bulamadim. Varsa söylesinler oliyim Kur'an'da surda hata var diye. Kur'an'da hata olduğunu iddia edenlerin bile körü körüne yaratıcı yok demesi ilginç.

    İçindeki sesin şeytan olduğunu düşünürsek pek de mühim değil. Zaten imanın ile bunları dusunmeyeceksin.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Desmond -- 17 Ocak 2016; 22:51:53 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Istanbul_34 I kullanıcısına yanıt
    İlimlastirma yok. Günümüz toplumunda zaten 2 kadınla evlilik normal olsaydı insanlar 4 kadına yine fazla derdi. Düzenden oturu insanlar böyle algılıyor. Ahlak yasaları değişiyor kişiden kişiye.

    Birden fazla (dörde kadar) evlenen erkeklere de eşleri arasında "adâleti temin etme" vazifesi yüklenmiştir.

    Birak dort kadını iki kadında kimse bu adaleti sağlayamaz, günümüzde.

    "Ne kadar gayret ederseniz edin kadınlar arasında adalete güç yetiremezsiniz. Binaenaleyh, birine büsbütün meyledip diğerini askıya alınmış gibi bırakmayınız. Eğer nefsinizi ıslah eder, Allah'tan korkup haksızlıktan sakınırsanız; hiç şüphesiz ki, Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir." (Nisa, 4/129) buyurulmuştur.

    "Bir erkeğin nikahında iki kadın bulunur da, aralarında adalet gözetmezse, kıyâmet gününde bir tarafı felçli olarak diriltilir." (İbn-i Mâce, Nikah, 47)


    Erkeğin birden fazla evlenme hakkını kullanması, kadının nikâh esnasında ileri süreceği şartla kısıtlanabilir. İslâm'da nikah akdinin tesisi için iki tarafın rızası şart kabul edilmiştir. Bu nikâh akdi esnasında, kadın "eşinin sadece kendisiyle evli kalması"nı şart olarak ileri sürülebilir. Erkek bu şarta riayet etmeyip başka kadınlarla nikah yaparsa, kadın hakime müracaat ederek "boşanma" isteyebilir.

    Mürted hükmünü de degismedim zaten oldurun emri hadistir Kur'an'da yoktur. Onu da açıkladım. Kur'anda cezası öldürmek değildir.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Ne güzel iş. Kafana göre istediğin ayeti, o zamana, istediğini her zamana yayabiliyorsun. Yoruma açıklığında bu kadarı.
    yine her şey güzelde, Kutsal Kitapta peygambere helal kılınan kadınlardan bahsedilmesi niçin? Bir de cariyeliği meşru kılmak için gosterdiğin o çirkin çaba var.

    Bir de o 4 kadınla evlenebilmeyi oturttuğun saçma zemin var tabi. İnsan okurken ne alaka demeden geçemiyor. Ayrıca emir olmadığı, izin olduğu hiçbir şeyi değiştirmiyor ki. Sıkıntı boyle bir izin olmasında zaten. İkişer üçer dörder alın nedir djdhshd. Pazardan elma alır gibi.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Desmond kullanıcısına yanıt
    Çağın ahlaki durumundan bahsetmeye gerek yok zaten. Sıkıntı müthiş adil bir tanrının bu hakkı kadına tanımaması ama erkeğe tanıması. Bu mudur yani? İlahi ortamda ataerkillik mi var? Bu kadar basit mi? Ortada ağır bir ataerkillik olduğu kesin zaten de, madem adil, nasıl oluyorda Tanrı bile ataerkil oluyor?

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Daha Fazla Göster
  • Lokomatif Portakal kullanıcısına yanıt
    Anlamak istediğin gibi anlarsan normal. Yukarda 4 kadınla evlenme ile ilgili de açıklamayı tekrar yaptım.

    Cariyeligi meşru kılan yok cariyeligin anlamını bilmediğin için normal olsa gerek.

    bir kadının birden fazla evlenmesi fıtratına (yaratılışına) uygun değildir. Fıtratı bozulmamış, ruh sağlığı yerinde hiç bir kadın ve hiçbir erkek böyle bir durumu kabullenemez.
    Hamilelik ve hayız gibi zamanlarda, kadın kocasının cinsel isteklerine karşılık veremediği için, erkekler açısından bu durum daha da zor olmaktadır.
    Dört erkeğin harama girmeden bir kadını paylaşması mümkün görülmemektedir. Erkeklerin fıtratı da bu durumu kabul etmeye müsait değildir.
    Kısacası hem erkeklerin hem de kadınların fiziki ve ruhi yapıları, bir kadının aynı anda birden fazla erkekle evli bulunmasına uygun değildir.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Desmond -- 17 Ocak 2016; 23:12:43 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Desmond

    Anlamak istediğin gibi anlarsan normal. Yukarda 4 kadınla evlenme ile ilgili de açıklamayı tekrar yaptım.

    Cariyeligi meşru kılan yok cariyeligin anlamını bilmediğin için normal olsa gerek.

    bir kadının birden fazla evlenmesi fıtratına (yaratılışına) uygun değildir. Fıtratı bozulmamış, ruh sağlığı yerinde hiç bir kadın ve hiçbir erkek böyle bir durumu kabullenemez.
    Hamilelik ve hayız gibi zamanlarda, kadın kocasının cinsel isteklerine karşılık veremediği için, erkekler açısından bu durum daha da zor olmaktadır.
    Dört erkeğin harama girmeden bir kadını paylaşması mümkün görülmemektedir. Erkeklerin fıtratı da bu durumu kabul etmeye müsait değildir.
    Kısacası hem erkeklerin hem de kadınların fiziki ve ruhi yapıları, bir kadının aynı anda birden fazla erkekle evli bulunmasına uygun değildir.


    Anlamak istediği gibi anlayan ben değilim ki. ben nasıl anlatılıyorsa aynen oyle anlıyorum.
    Ahlaki ikileminden dolayı, kendi ahlak anlayışına dahi kabul ettiremediğin bazı şeyler için, zorlama bir şekilde başka açıklamalar getiren sensin. Orada hiç oyle bir şey yazmamasına rağmen, bu aslında o zaman için denmiş şimdiyi kastetmiyor diyebiliyorsun mesela. En önemli rehber Kur an, her şeyde Kur ana bakın diyorsun da, herhangi bir yerinde bu ayetlerin bazıları sadece belli donem içindir diye bir uyarı var mı? Yoksa sen nereden biliyosun?
    Veya hiç oyle bir şey yazmamasına rağmen, orda tam oyle dememişte boyle demiş, şu sebepten demiş gibi başka yorumlar getirebiliyosun. Ben anlamadım bu işi. Nasıl anlamak istediği gibi anlayan benim. Ben tam olarak yazan neyse onu anlıyorum.
    Açık açık dinden dönemi oldurun yazıyor. Sen diyosunki, o zamanlar boyle böyleydi o yuzden öyle diyor diyorsun? Neye dayanarak diyorsun bunu?
    Bir de bu açıklamalar hep tartışma yaratan ayetlerin ardından geliyor. Hani insanların kabullenmekte güçlük çektiklerinde. Vurun, kesin, oldurun, 4 kadın alın vs gibi ayetlerde. Tartışma olmayanlara oyle bir dipnot eklemeye gerek kalmıyor tabi, sonuçta herkes kolayca kabulleniyor. Yoksa, bu gün herkes kolayca kabulleniyor olsa, bir kişi çıkışta abi naptınız o ayet bugun için değil, o zamanlar için demez zaten.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Desmond kullanıcısına yanıt
    Sen nasyl ö?retirsen fytratyda oyle olur. Bugüne kadar boyle ö?retildi?i için fytratta boyle olmu?.
    Bunu kabul eden erke?in fytraty bozuksa, kadynyn fytratyda bozuktur. Hatta, 4 kadyndan biri olmayy kabul eden kadynyn da, 4 kadynla evlenmek isteyen erke?in de fytraty bozuktur. Madem kimin fytraty nasyl biz karar verebiliyoruz. Ben de böyle soyluyorum. Muhtemel benimki daha ahlaki ve daha do?ru bir tespit.
    Ykinci olarak hamileli?i falan geçte arkada?, cinsellikle ilgili problem ya?ayanlar erkekler de?il kadynlardyr. Tatmin vs anlamynda. Hele ki bir ya?tan sonra. Byrak bir kadyn 9 ay sykynty çykartsyn. Kimi erkekler 40yndan sonra ömürlük sykynty çykaryyorlar. Kimileri do?u?tan sykynty çykartyyorlar. Sen durmu? kadynlar hamilelik doneminde sykynty çykartyyor diyorsun. Herhalde 9 ay kendini tutabilir bir insan. Bu da synav olsun i?te. Oruç gibi..

    Ne güzel i? kadynyn fytratynda 4. Olmak var ama erke?inkinde yok. Acaba hiç bir kadynla goru?tun mu bu konuyu, ne gibi bir tepki verecek. Madem fytratynda var sorun çykartmaz herhalde



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Lokomatif Portakal -- 17 Ocak 2016; 23:29:52 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Lokomatif Portakal kullanıcısına yanıt
    Kur'an da nerede açık açık dinden döneni öldürün yazıyormuş göster bakalım.

    Açıklamasının dönemle falan hiç bir alakası yok. Dönemle alakalı bir aciklama yok orada. Hz. Muhammed'in bahsettiği murted dinden dönüp musriklere katılanlar. Orada savaş vardı. Öldürülmesi emredildi.

    Kur'anda hiç bir oldurme emri yok hadis o. Facebook'ta ergen ateist sayfalarında yazanlara inanma.

    Fitratini kadınla gorusmedim zaten erkek kadın izin verirse 4 kadınla beraber oluyor. Ayetlerde de açık açık bu adaleti saglayamazsiniz demekte. 2 kadınla evlenip birinde daha fazla hak gozetirse ceza da belli zaten.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Desmond -- 17 Ocak 2016; 23:41:49 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Desmond kullanıcısına yanıt
    Kim dinini değiştirirse onu öldürün" [el-Buhârî, es-Sahîh, Cihâd, 149; Ebû Dâvûd, es-Sünen, Hudûd, 1; et-Tirmizî, es-Sünen, Hudûd, 20; İbnu Mâce, es-Sünen, Hudûd, 2.]
    Ayet değilmiş, ayet sandım ben. Sen yazmışsın ayrıca. Feysbuk onaylı değil yani. Çok fark etmedi. Peygamberi bunu diyen dinin kendi ne der?



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Lokomatif Portakal -- 17 Ocak 2016; 23:40:19 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Lokomatif Portakal kullanıcısına yanıt
    Ya kardeşim hadis olduğu için doneme gore soylendiginden açıklamasını yaptık zaten. mürted, islam'dan dönen, islam'ı bırakıp başka bir dine veya inançsızlığa geçen kimse demektir. hz. peygamber zamanında dinden dönenler, müminlerle savaş halinde olan müşriklere katılıyor ve onlarla beraber müminlere karşı savaşıyorlardı; bu sebeple "aynı zamanda muharip, islama karşı savaşan" demek olan mürtedin öldürüleceği söylendi. şimdi her mürted savaşçı değildir, savaşçı ise her zaman, her yerde ve her sistemde öldürülür.


    Kur'an'da cezası bellidir ahirette gerekli cezası verilir.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Desmond -- 17 Ocak 2016; 23:48:24 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Desmond kullanıcısına yanıt
    Tamam o zaman öyle olsun. Geri çektim savımı, ayet olduğunu sanmıştım zaten.
    Nihayetinde geri kalanında bir problem yok.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Lokomatif Portakal kullanıcısına yanıt
    Kadın erkek eşitliğinden bahsediyorsan bu videoda yardımcı olabilir. Senin su anki dusuncen (inancin) ne? Merak ettim.




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Desmond -- 17 Ocak 2016; 23:58:15 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Desmond kullanıcısına yanıt
    Hiçte adaleti zaten sağlayamazsınız falan denmiyor. Sağlayabilcekseniz alın diyor. Yine buradaki adaletten kasıtın ne olduğu belli değil zaten. Nedir bu adalet acaba?
    İkinci olarak hadi diyelim, peşin peşin adaleti zaten sağlayamayacaksınız diyor, madem oyle boyle bir şey söyleme gereği neden duymuş? Madem adaleti sağlama ihtimalimiz zaten yok hiç bulaştırma konuyu.
    Yine iki tarafta kabul ederse oluyor diyorsun da belki kadın da 4 erkek alacak ve hepsinin isteğiyle olacak. Üstelik adaletide sağlayacak? Problem nedir? Fıtrat mı?

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Desmond kullanıcısına yanıt
    Şu adamı gonderiyoaunuz iyi hoşta çok uzun yahu. Neyse izlerim bir ara, sonrada yorum yaparım.
    Ben agnostiğim. Nitekim dinlere kesinlikle inanmıyorum. Problemim Tanrı kavramıyla değil zaten dinle. Zira beni ben yapan hiçbir şeye uymayan, adeta bana karşı olarak ortaya çıkmış gibi görünen, ahlaki açıdan tamamen zıttım olan, dünya görüşüne dahi uymayan boyle bir dini kabul etmem mümkün değil, kabul etsem bile sevmem mümkün değil.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Lokomatif Portakal kullanıcısına yanıt
    Ayetle hadisi ayirt edemiyorsun ama masallah herseye bir cevabin var...

    Yanlis anlama, tartismak, sormak elbette herkesin en dogal hakki.. Ama sen sormuyor, tartismiyor direkt muhalefet ediyorsun. Ustelik ayet ve hadis ayrimini bile yapamiyorsun. Kaldiki bunun sahih hadis Mevkuf, Maktu, Nasih, sair gibi farklarida var..


    Sadece sen degil.. Dunya da ve ulkemizde islama karsi yonelik butun olumsuz ve saldirgan soylev ve davranislarin kaynagi: aslinda bilgisizliktir. Islam ogrenilse, bilinse; isid denen pisliklerde anlasilacak, kisir dongu gibi tekrarlanan onu bunu oldurun gibi sacma sapan atiflarda son bulacak.

    En buyuk sevincimde, sadece islami bilmeyenlerin islama soguk bakmasi, uzak durmasi... Bu gosteriyorki; islamda hicbir problem yok. Problem; islami bilmeyenlerde.
  • Lokomatif Portakal kullanıcısına yanıt
    Ahlak yapina uymayan, mantığa uymayan şeyleri bana yakın zamanda atarsan sevinirim ayetleri link olarak atman bile yeterli. Ne kadar varsa...

    Çok eslilikle ilgili açıklama detayli burada da var;http://www.sorularlaislamiyet.com/article/17066/cok-evliligin-sartlari-nelerdir-kur-an-i-kerim-de-erkeklerin-dort-kadinla-evlenebilecegi-ifade-ediliyor-peki-bunun-sartlari-nedir-insanlar-buna-cok-degisik-dusunce-ve-gozle-bakiyorlar-siz-bu-konuda-ne-dersiniz.html


    Bak birazdan yazcagimi bunları gosterme anlamında demiyorum akla takılan şeylerin yazılması gayet normal. Günümüz ateist ergenlerinin çogundun daha fazla arastirmisimdir ateist olmalarının sebeblerini. Onlar kadar denedim ama zamanla imanım daha da arttı. Mesela siz bunları kabul etmiyorsunuz ancak Kur'an'daki mucizelerle ilgili tek laf edemiyorsunuz. Nasıl mümkün oluyor mesela? Gormek istediginiz yerden bakiyorsunuz, inanmamak için kendinizi zorluyorsunuz. Belki de işinize gelmiyor...

    günümüz toplumunda neredeyse ahlak diye bir şey kalmamisken ahlaktan bahsetmek ayrı komik.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Desmond -- 18 Ocak 2016; 0:16:06 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • mahmudhudavendi kullanıcısına yanıt
    İyiki bir hata yaptık arkadaş. Ayırd edememe değil bu. Arkadaş yazı yazmış. Hepte ayetler ve yorumlarımı yazmış. Okumaya başladığım andan itibaren ayet ayet ayet diye gidiyor. Sonuçta, yandaki parantezlerde ne yazdığını da okumuyorum. Çünkü hangi ayetin hangi fıkrasının hangi bendi olduğu beni alakadar etmiyor. Beni ayet alakadar ediyor. Eh parantezi okumadığım için de hadisi ayet sanmışım. Sonra bakınca parantezi okudum hadis olduğunu anladım. Ben de yanlış gördüğümü o zaman o hadisle ilgili soylediklerimi geri aldığımı söyledim ayrıca. Din alimi ya da çok iyi dini terim bilen biri değilim sonuçta. Bazı şeyler gözden kaçıyor. Geri kalan tüm karşı çıkışlarında olması gerektiği gibi. Ayete.
    Ayrıca tartışmada bir savunan bir muhalefet eden taraf vardır. Ben muhalefet eden taraf olarak tabikide sürekli muhalefet edicem. Tartışmanın adabı budur. Kabulleniyor olsam tartışmayız zaten.
    O hadise karşı çıkışımda şu anlık bir şey. Orada okudum karşı çıktım. Yoksa dine karşı olan tüm dusuncelerimi o hadis üzerine şekillendirmiş değildim. Yani sonuçta hiçbir etkisi olmadı. Doğrusunu öğrenmiş oldum.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • 
Sayfa: 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.