Şimdi Ara

Kütle çekimi ve Enerji

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
23
Cevap
0
Favori
1.242
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Arkadaşlar merak ettiğim bir konu var,
    gezegenlerimiz uzay boşluğunda kayıp gidecekken onları belli bir yörüngede tutan ve kaybolup gitmelerini engelleyen bir kütle çekimi etkimiz var
    Bildiğimiz fizik yasalarına göre bu hareketin sağlanması için bir enerji gerekmektedir, fakat kütle çekiminde kütleler arasında herhangi bir fiziksel etki gerçekleşmiyor
    Doğada hiçbirşey nedensiz gerçekleşmiyorken, fiziksel bir müdahale olmadan gerçekleşen bu fiziksel sonucu aklımda anlamlandıramıyorum
    "Enerjiye gerek yok, kütleler uzayı büküyor ve gezegenler bu bükülme yüzünden bir eksen boyunca dönüp duruyor ve uzay boşluğunda kaybolup gitmiyor" cevabı bana kesinlikle mantıklı gelmiyor çünkü kütle çekiminin gezegenimizdeki adı olan yer çekimi etkisinde,
    uzay boşluğunda olmadan kendi atmosferimizde de bu çekimin etkisindeyiz, uzay boşluğundaki bir bükülme etkisine girmeden

    geleceğin enerjisi, kütle çekiminin gizeminde saklı bana kalırsa
    bu konuda düşünceleriniz nelerdir, mantıklı mantıksız farketmeden paylaşmanızı istiyorum







  • Kütle çekimi Genel Görelilikte masif kütlelerin uzay-zamanı eğriltmesi olarak tanımlanır. Eğrilmenin miktarı ile kütle miktarı arasındaki ilişki klasik Öklid geometrisi değil, Riemann geometrisi kullanılarak formülize edilir. Ancak Genel Görelilikte eğrilmeye neyin yol açtığı açık değildir. Kütlenin yol açtığı bilinmektedir ama kütlenin buna nasıl yol açtığı kuramda yer alamayan bir husustur.

    Buna karşılık, Kuantum Fiziğinde her alan bir kuvvet parçacığı ile tanımlanır. Alanlar dalgadır Kütleçekimi de bir kuantum alanıdır ve doğal olarak bir bozon ile tanımlıdır. Bu bozonun adı Gravitondur. Graviton bugüne kadar gözlenememiştir. Bunun nedeni Gratiyonun kütleli parçacıklarla etkileşiminin son derece zayıf olmasıdır. Gravitonun tesir derecesini “1” alırsanız, ondan sonra gelen en zayıf kuvvet olan zayıf kuvvetin tesir derecesi 10^24 mertebesindedir. Sanırım bu, Gravitonun diğer temel parçacıklarla ne kadar zayıf etkileştiğini göstermesi bakımından yeterlidir. Kütle çekimi 4 temel kuvvet arasında açık ara en zayıfıdır ve bu nedenle Graviton bir türlü tespit edilememektedir.

    Kütle çekim dalgaları bir süreden beri deneysel fiziğin merceği altındadır. Konu dalgaları tespit etmek amacıyla LİGO adı verilen dev bir dedektör ABD’de kuruldu. Caltech ve MIT tarafından tasarlanıp işletildi, NSF tarafından finanse edildi. 2008 yılında biten ilk fazında kütle çekim dalgaları tespit edilemedi. Advanced LIGO olarak anılan ikinci fazı halen devam ediyor ve kütle çekim dalgalarının tespit edildiği iddia edildi (LIGO). Almanya’da da bir dedektör inşa edildi. Ayrıca Einstein Teleskobu ile de kütle eçkim dalgaları tespit edilmeye çalışılıyor. Keza WMAP ve Planck uydularından gelen CMB verileri incelenerek de primordial kütle çekim dalgalarının varlığına ulaşılmaya çalışılıyor. Ama en büyük proje ESA’nın 2034’de tamamlayacağı ve ilk uydusunu geçende fırlattığı LISA Pathfinder projesi. Bu proje ile uzaya bir üçgenin köşeleri olacak şekilde 3 dedektör uydu fırlatılacak ve serbest düşüş durumundayken bunların birbirlerine olan konumları aşırı hassas bir biçimde ölçülerek kütle çekim dalgalarının varlığı tespit edilecek. Hedef bu.

    Kütle çekimi bir negatif enerji türüdür. Evrendeki toplam enerji kütle çekiminin negatif enerji sayılması nedeniyle sıfırdır. Evrenin düz bir geometriye sahip olduğu bilinmektedir. Bunun olabilmesi için kütle çekimine karşı diğer tüm pozitif enerjinin kütle çekimine eşit olması gerekir. Bu durumda ise evrenin toplam enerjisi sıfıra eşitlenir. Şaka gibi ama gerçek. Evren aslında sıfır enerji içeriyor!..
  • Öncelikle uzaydaki her şey zaten boşluğa sürükleniyor. Uzay genişliyor. Dünya güneşe düşüyor. Ayrıca yine uzayda güneş ve diğer kütlelerin etkisindesin. Kütle çekimi için iki farklı açıklama var gravitonlar ve uzay bükülmesi. Graviton şıkkı artık pek ilgi çekmiyor.
  • k2fg9 kullanıcısına yanıt
    dünya güneşe düşüyor mu?
    benim bildiğim her yıl 15 cm güneşten uzaklaştığımız

    gravitonu elediniz peki, uzay bükülmesi üzerinden gidelim
    yeryüzünün bizi çekmesi de mi uzay bükülmesiyle alakalı? sonuçta dünya kendi atmosferine sahip, uzaydan farklı olarak maddesel bir atmosferi var, bükülme olması imkansız.
    buna rağmen hala bir çekim etkisinden söz ediyorsak bu nasıl bükülme ile açıklanabilir ki?
  • Kütle çekimi Genel Görelilikte masif kütlelerin uzay-zamanı eğriltmesi olarak tanımlanır. Eğrilmenin miktarı ile kütle miktarı arasındaki ilişki klasik Öklid geometrisi değil, Riemann geometrisi kullanılarak formülize edilir. Ancak Genel Görelilikte eğrilmeye neyin yol açtığı açık değildir. Kütlenin yol açtığı bilinmektedir ama kütlenin buna nasıl yol açtığı kuramda yer alamayan bir husustur.

    Buna karşılık, Kuantum Fiziğinde her alan bir kuvvet parçacığı ile tanımlanır. Alanlar dalgadır Kütleçekimi de bir kuantum alanıdır ve doğal olarak bir bozon ile tanımlıdır. Bu bozonun adı Gravitondur. Graviton bugüne kadar gözlenememiştir. Bunun nedeni Gratiyonun kütleli parçacıklarla etkileşiminin son derece zayıf olmasıdır. Gravitonun tesir derecesini “1” alırsanız, ondan sonra gelen en zayıf kuvvet olan zayıf kuvvetin tesir derecesi 10^24 mertebesindedir. Sanırım bu, Gravitonun diğer temel parçacıklarla ne kadar zayıf etkileştiğini göstermesi bakımından yeterlidir. Kütle çekimi 4 temel kuvvet arasında açık ara en zayıfıdır ve bu nedenle Graviton bir türlü tespit edilememektedir.

    Kütle çekim dalgaları bir süreden beri deneysel fiziğin merceği altındadır. Konu dalgaları tespit etmek amacıyla LİGO adı verilen dev bir dedektör ABD’de kuruldu. Caltech ve MIT tarafından tasarlanıp işletildi, NSF tarafından finanse edildi. 2008 yılında biten ilk fazında kütle çekim dalgaları tespit edilemedi. Advanced LIGO olarak anılan ikinci fazı halen devam ediyor ve kütle çekim dalgalarının tespit edildiği iddia edildi (LIGO). Almanya’da da bir dedektör inşa edildi. Ayrıca Einstein Teleskobu ile de kütle eçkim dalgaları tespit edilmeye çalışılıyor. Keza WMAP ve Planck uydularından gelen CMB verileri incelenerek de primordial kütle çekim dalgalarının varlığına ulaşılmaya çalışılıyor. Ama en büyük proje ESA’nın 2034’de tamamlayacağı ve ilk uydusunu geçende fırlattığı LISA Pathfinder projesi. Bu proje ile uzaya bir üçgenin köşeleri olacak şekilde 3 dedektör uydu fırlatılacak ve serbest düşüş durumundayken bunların birbirlerine olan konumları aşırı hassas bir biçimde ölçülerek kütle çekim dalgalarının varlığı tespit edilecek. Hedef bu.

    Kütle çekimi bir negatif enerji türüdür. Evrendeki toplam enerji kütle çekiminin negatif enerji sayılması nedeniyle sıfırdır. Evrenin düz bir geometriye sahip olduğu bilinmektedir. Bunun olabilmesi için kütle çekimine karşı diğer tüm pozitif enerjinin kütle çekimine eşit olması gerekir. Bu durumda ise evrenin toplam enerjisi sıfıra eşitlenir. Şaka gibi ama gerçek. Evren aslında sıfır enerji içeriyor!..



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Torlak Kemal -- 24 Temmuz 2017; 2:8:59 >




  • Torlak Kemal kullanıcısına yanıt
    kardeşim cevap için çok teşekkürler, kütle çekiminin gizemi uzun bir süre daha ortaya çıkarılacak gibi durmuyor
    kütleler birbirlerine çekim kuvveti uygularken, enerji harcıyorlar mı harcamıyorlar mı?
    benim asıl sorum bu aslında
  • Kütleçekim alanını bir enerji kaynağı olarak düşünmek yanlış. Bir cisim, örneğin belli bir yükseklikten bırakılırsa yere belli bir hızla düşer, bu anda cisimde bir kinetik enerji vardır diyelim.
    Bu enerjinin kaynağı kütleçekim değil, bizim cismi o yüksekliğe kaldırırken harcadığımız enerjidir.Kütleçekim burada bir şey yapmamaktadır görüldüğü gibi. Bu olay mıknatısların çekim alanındada aynıdır. O yüzden yörüngedeki hareketi ,kütleçekim tarafından sağlanan bir enerjiye bağlamak yanlış.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: netadabuz

    kardeşim cevap için çok teşekkürler, kütle çekiminin gizemi uzun bir süre daha ortaya çıkarılacak gibi durmuyor
    kütleler birbirlerine çekim kuvveti uygularken, enerji harcıyorlar mı harcamıyorlar mı?
    benim asıl sorum bu aslında

    Tabii ki harcıyorlar. Enerji olmadan iş olmaz. Kütle çekimi de bir enerji türüdür, bu enerjinin taşıyıcısı Gravitondur. Her Kuantum nesnesi gibi etkileşmediği sürece bir dalgadır. Ancak bu enerji olağanüstü küçüktür. Bir gravitonun taşıdığı enerji bir fotonun taşıyabileceği enerjinin yalnızca 0,000000000000000000000000000000000001'idir.

    Yalnız dikkat, bu bir negatif enerjidir.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Torlak Kemal -- 24 Temmuz 2017; 2:34:16 >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: k2fg9

    Öncelikle uzaydaki her şey zaten boşluğa sürükleniyor. Uzay genişliyor. Dünya güneşe düşüyor. Ayrıca yine uzayda güneş ve diğer kütlelerin etkisindesin. Kütle çekimi için iki farklı açıklama var gravitonlar ve uzay bükülmesi. Graviton şıkkı artık pek ilgi çekmiyor.

    Uzayı ne büküyor? Nasıl büküyor? Daha önemlisi uzay nedir?
  • Torlak Kemal kullanıcısına yanıt
    Uzayı içerisinde bulunan her kütle büküyor. Kütle çekim dalgalarının sebebi belli değil. Kişisel tahminim, içerisinde bulunduğumuz uzayda bütün maddeler inanılmaz bir hızla uzayda seyahat ettiği için oluşuyor bu. Türbülans gibi düşünün, evrenin büyük bir kısmını oluşturan antimadde içerisinde hızla giden gezegenler arkalarında antimadde temelli türbülans oluşturuyor ve diğer cisimler bu türbülansın etkisi ile merkezine doğru çekiliyor. Tabi bu benim kişisel tahminimden öteye geçemiyor.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: k2fg9

    Uzayı içerisinde bulunan her kütle büküyor. Kütle çekim dalgalarının sebebi belli değil. Kişisel tahminim, içerisinde bulunduğumuz uzayda bütün maddeler inanılmaz bir hızla uzayda seyahat ettiği için oluşuyor bu. Türbülans gibi düşünün, evrenin büyük bir kısmını oluşturan antimadde içerisinde hızla giden gezegenler arkalarında antimadde temelli türbülans oluşturuyor ve diğer cisimler bu türbülansın etkisi ile merkezine doğru çekiliyor. Tabi bu benim kişisel tahminimden öteye geçemiyor.

    Öncelikle bir yanlışını düzeltmek isterim. Graviton fikrinin fizikte terk edildiği doğru değildir. Graviton fizikçilerin öyle rastgele bir taraflarından uydurdukları bir parçacık değildir. Her şeyden önce Graviton olmazsa Kuantum mekaniği çöker. Kuantum Mekaniği tüm evreni kuantize edilmiş skalar alanların etkileşimi olarak görür ve bu nedenle her kuvvetin taşıyıcısının bir parçacık olması zorunludur.

    İkincisi, kütle çekimi etki menzili sonsuz olduğu ve 2 cisim arasındaki etkileşim 1/r^2’ye oranlı olduğu için taşıyıcısı aynı foton gibi kütlesiz bir parçacık olmak zorundadır.

    Üçüncüsü, Genel Göreliliğin evrendeki madde ve enerji dağılımını veren 2. dereceden 4 x 4 matris tensörünü kütle çekiminin kaynağı olarak tanımladığınızda, kütle çekiminin taşıyıcısı zorunlu (matematik) olarak 2 spinli bir parçacık olmak zorunda. Aksi halde Genel Göreliliğin tensör bazlı matematiğini de çöpe atmamız gerekir.

    Gravitonun 2 spinli kütlesiz bir parçacık olduğunu Kuantum Mekaniği ile Genel Göreliliğin matematiğinden biliyoruz. Yani öyle durup duruken uydurulmuş bir şey değil Graviton.

    Peki neden tespit edilemiyor? Daha önce açıkladım. Aşırı zayıf etkileşimli bir parçacık Graviton. O kadar zayıf etkileşimli ki, tek bir gluonun 2 kuark arasında yarattığı etkileşimi yaratabilmesi için kabaca 10^40 Gravitona ihtiyaç var. Böyle bir parçacığı tespit etmek imkansız değilse bile inanılmaz zordur. Ancak kütleçekim dalgalarını tespit edersek, gravitonu da tespit etmiş oluruz Ya da 2 spinli kütlesiz bir parçacığı doğrudan tespit edersek bu gravitondur çünkü 2 spinli başka parçacık yok.

    Nitekim LIGO kütle çekim dalgalarının tespit edildiğini duyurdu:
    https://www.ligo.caltech.edu/news/ligo20160211

    Şimdi senin tahminine gelelim: Tahminin uzayda tüm cisimlerin hızla hareket ettiğine dayalı ancak uzayda cisimler farklı hızlarda hareket ediyorlar. Bu birincisi. Ayrıca aynı hızda hareket eden 2 cisimden büyük olanının neden uzayı daha çok eğrilttiğini açıklamıyor, bu ikincisi. Son olarak hala nasıl sorusunu yanıtlamıyor tahminin.

    Açalım;

    1.Uzaya tüm cisimler aynı hızda hareket etmez. Çoğu galaksinin merkezinde bir kara delik vardır ve bu karadelik galaksinin kalanına göre yavaş hareket eder ama buna ramen çevresindeki uzayı sonsuza yakın eğer.
    2.Karadeliğin çevresindeki cisimler uzaktakilere göre daha hızlı hareket ederler. Bu durumda bunların uzayı daha çok eğiyor olması gerekir ama bu doğru değildir. Merkezdeki karadelikten uzaktaki bir başka karadelik örneğin, merkeze yakın küçük bir yıldızdan daha fazla eğer uzayı.
    3.Galaksiler arası madde. Tüm madde galaksiler içinde değildir. Bir kısım ölü yıldızlar, yana hala aktif yıldızlar, gaz bulutları, uzay tozları, gezegenler vb. Intergalaktik boşlukta görece hareketsiz durumda bulunmaktadır. Bunların uzayı bükmemesi beklenir ama gerçek kütleleri ile doğru orantılı olarak büktüğüdür.
    4.Aynı hızda yol alan 2 cisimden büyük olanı küçük olanına nazaran uzayı çok daha fazla bükmektedir (örneğin güneş ve dünya, dünya ve ay vb.)
    5.Tahminin uzayın bir tür kütlesi olan madde gibi algılanmasını gerektiriyor. Aksi halde aradaki etkileşimi materyalize edemeyiz. Bir başka deyişle maddenin uzayı nasıl büktüğünü açıklayamayız. Peki uzay bir madde türü müdür? Kütlesi var mıdır?
    6.Galaksiler ve galaksi kümeleri genel olarak birbirlerinden uzaklaşmaktadırlar. Ancak bunun nedeni galaksilerin belli bir yönde hareket halinde olmasından ziyade aradaki uzayın şişiyor olmasındandır. Bu, genel bir çerçevedir. Aksi yönde lokal bazı hareketler (Andromedanın bize yaklaşması gibi) vardır ama genel çerçeve galaksilerin birbirine göre uzaklaşmasının asıl nedeni aradaki uzayın genişlemesidir. Bu da senin tahminine uymayan bir gözlem.
    7. Karadelik uzayı ışığın kaçamayacapğı kadar nasıl bükebiliyor senin tahmininle? Sen cisimler hızla yol alırken çevresindeki uzayı sürüklüyor gibi bir şey diyorsun ama bu karadeliğin ışığı hapsetmesini açıklamıyor.

    Edit: Ekleme



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Torlak Kemal -- 24 Temmuz 2017; 14:8:10 >




  • Torlak Kemal kullanıcısına yanıt
    Birincisi benim bahsettiğim hareket uzayın genişlemesi. Bu hıza oranla yakın iki cismin birbirine olan hızı ihmal edilebilir olur. İkincisi cisimlerin ışık hızına yaklaştıkça zamanın yavaşlamasının sebebini düşünmeniz gerekir. Üçüncüsü ben sadece hız ile orantılıdır demedim, momentumuyla. Her neyse benimki bir tahmin zaten.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: k2fg9

    Birincisi benim bahsettiğim hareket uzayın genişlemesi. Bu hıza oranla yakın iki cismin birbirine olan hızı ihmal edilebilir olur. İkincisi cisimlerin ışık hızına yaklaştıkça zamanın yavaşlamasının sebebini düşünmeniz gerekir. Üçüncüsü ben sadece hız ile orantılıdır demedim, momentumuyla. Her neyse benimki bir tahmin zaten.

    Uzatmak istemiyorum aslında ama burada da düzeltmem gereken bir husus var. uzayın genişlemesi megaparsek başına 71 km/saniyedir. Bunu bizim ölçeğe vurursak, güneşle dünya arasına her saniye milimetrenin 10 binde 34'ü kadar bir uzay katılmaktadır. Bu da yaklaşık yılda 11 metre yapar.

    Oysa güneş 1 yılda uzayda 631 milyon km yol almaktadır Uzayın genişlemesi güneşin uzaydaki hızı yanında devede kulak bile değildir. Yan senin dediğinin tam tersi bir durum söz konusu.




  • Öncelikle Torlak Kemal 'in verdiği bir yanlış bilgi üzerinden konuyu genişletmek istiyorum. Torlak Kemal demiş ki, galaksi merkezindeki karadeliğin yakınındaki yıldızlar daha hızlı döner, uzaktakiler daha yavaş döner. Evet bu durum güneş sistemi gibi gezegen sistemleri için geçerlidir. Ancak mevzu galaksiler olunca bu kural işlemiyor. Ortadaki büyük karadelikten uzaklaştıkça, gözlemlenen yıldızların hızı düşmesi gerekirken, hızın sabit kaldığı gözlemlenmiştir. Bu keşfi yapan Vera Rubin, bu keşfiyle Nobel Ödülü almış, evrenin belki de en önemli keşiflerinden birine imza atmıştır.



    Vera Rubin'in yaptığı bu ilginç gözlem, galaksilerde kütle çekimine etki eden, merkezdeki devasa karadeliklerin dışında karanlık madde adı verilmiş, bir çeşit gözle görülmeyen maddenin varlığını ortaya koymuştur. Bu karanlık madde hiçbir maddeyle etkileşime girmez, gözle görülmez, hissedilmez. Tüm galaksideki yıldızların, gezegenlerin, hatta bizim içimizden geçer gider. Hiçbir şekilde hissedemeyiz ve göremeyiz. Karanlık maddenin varlığını dolaylı yoldan gözlemleriz. Gözlüğü gazete üzerinde gezdirirken, harflerde oluşan bükülme gibi, evreni gözlerken, bazı bölgelerde farkettiğimiz eğrilmeler, bize karanlık maddenin olduğu yeri gösterir.



    Hubble teleskobundan, parmağımızı gökyüzüne tuttuğumuzda, parmağımızın kapladığı alan kadar bir bölgeyi gözlemliyoruz. Ancak önümüzdeki yıllarda tamamlanacak yeni bir teleskop, neredeyse gökyüzünün yarısını gözlemleyecek kapasitede olacak. İşte o zaman, karanlık maddenin dolaylı gözlemine dair çok büyük ipuçları yakalayacağız. Teoride keşfettiğimiz karanlık maddeyi, gözlemlerimizle de doğrulayacağız.



    Konu madde, kütleçekimi ve enerji ama, demek ki evrende kütle çekimine sebep olan tek şey madde değil. Bir de karanlık madde diye bişey var. Hem de evrendeki madde miktarının 7 katı kadar karanlık madde var. İşte bu karanlık maddenin varlığı, bizim evrene bakışımızda köklü değişikliklere sebep olmuştur. Madde maddeyi çeker, gezegenler yıldızlar etrafında kütle çekim etkisiyle döner, yıldızlar galaksinin merkezindeki karadelik etrafında döner diye kestirip atamıyoruz. Evreni gözlemlerken çok büyük sürprizlerle karşılaşıyoruz ve çözüme yaklaştıkça, evreni anlamaya çalıştıkça, daha büyük bilinmezlere doğru yelken açıyoruz.



    Evrenin gizemi sadece karanlık madde ile de sınırlı değil. Çok daha acayip bir keşif daha var. Bu keşfi adı da karanlık enerji. Biz hep evreni, basit fizik kanunlarıyla işleyen bir yapı sandık. Newton'un kafasına düşen elma ile, Ay'ın Dünya etrafında dönmesine sebep olan şeyin kütle çekim kanunu olduğunu ve bu kanunun tüm evrene hakim olduğunu düşündük. Tüm evreni, basit indirgemecilikle açıklayabileceğimizi düşündük. Ancak karşımıza gözle görülmeyen, elle tutulmayan, ama iliklerimize kadar içimizde olan bir karanlık madde gerçeğiyle yüzleştik. Ama karanlık madde yetmezmiş gibi bir de karanlık enerji diye bişey çıktı.



    13 milyar yıl önce büyük patlamayla genişlemiş evrenin, zamanla kütle çekim etkisiyle genişlemesinin yavaşlayacağını, geçmişe göre daha yavaş genişlemesi gerektiğini düşündük. Ancak süpernova patlaması gözlemleri bize durumun tam tersi olduğunu gösterdi. Evrenin genişlemesi yavaşlamıyor, aksine hızlanıyordu. Bizim bildiğimiz bi kütle çekim kuvveti var. Kütle itim kuvveti diye bişey bilmiyoruz ve varlığından haberimiz yok. Ama evrende bir güç, kütle çekim kuvvetine baskın geliyor, galaksilerin kütle çekim ile gittikçe birbirlerini yavaşlatması gerekirken, daha baskın bir güç, onları uzaklaştırıyor. Bizim tek yapabildiğimiz, bu güce isim vermek. Adını karanlık enerji koymuşuz ve bir adım daha öteye gidememişiz.



    Sanki kağıdın üzerine dökülmüş demirtozlarını çeken mıknatıs gibi, evrenimiz 2 boyutlu kağıdın yüzeyi gibi, karanlık madde de bir üst boyuttan çekim kuvveti uygulayan mıknatıs gibi davranıyor. Evrene büyük ölçekte baktığımızda bizim fizik kanunlarımızın çöktüğünü, gözle görülmeyen, elle hissedilmeyen, üst boyutun varlıklarının etkisini görüyoruz. Zaten kütle çekim diğer boyutlara yayılabilen bir kuvvet. 4 ncü boyuttan, 5 nci boyuttan gelen bir takım güçlerin varlığını gözlemliyoruz. Ve bir takım güçler, kütle çekime galip gelip, genişlemeye sebep oluyor.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi kingman29 -- 31 Temmuz 2017; 2:18:2 >




  • Hocam son cümlen yanlış. Uzay boşluğundaki bükülme etkisi dediğin şeye biz de giriyoruz. Dünyanın çevresindeki belli bir hacim giriyor. Uzaklara doğru bükülme çok küçülüyor ve önemsiz hale geliyor.



    Kütle çekim kuvveti evrendeki 4 temel kuvvetten biri. Bunların sebepleri tam bilinmiyor.
  • Evren, karanlık enerji, karanlık madde, insan, ruh, bilinç ve varoluş hakkındaki gerçekler...

    mgdeveci.blogspot.com
    Blog bulunamadı
    https://mgdeveci.blogspot.com
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Mgdeveci

    Evren, karanlık enerji, karanlık madde, insan, ruh, bilinç ve varoluş hakkındaki gerçekler...

    mgdeveci.blogspot.com
    Blog bulunamadı
    https://mgdeveci.blogspot.com
    hayır gerçek değil, sadece düşünceler ki çoğuda boş




  • kingman29 K kullanıcısına yanıt
    merkezdeki yıldızlar meselesini iyice açmanız lazım.

    zira karadeliğin çekimine fazlaca yenik düşmüş yıldızlar dıştaki yıldızlardan hızlı döner.

    belli bir mesafeden sonra tüm yıldızlar yine en dıştaki belli bir mesafeye kadar aynı hızda döner.

    2 cümleyle olacak iş değil.

    nobel ödülünü almasının sebebi

    dışa gittikçe yavaşladığı gibi iddianın yanlışlığını ortaya koymasıdır.

    tüm yıldızların sabit hızda döndüğü iddiasını kanıtladığı için değil.

    tüm yıldızlar sabit hızda dönemez.

    kendi kardeş yıldızını sömürüp tüm kuvvetlere yenerek kardeşini saatler içinde etrafında yüzlerce tur attıran yıldızlar var.
  • size basit bir şey soracağım. Kara delik etrafında ki gezegen veya ışık neden etrafında döner. NEden bodoslama en kısa yolu tercih etmez. Halbuki en kısa yolu tercih etmek özellikle elektrikte fizik kuralıdır. Değişen ne

    Aynı soruyu bir başka açıdan sorayım. Neden yörüngeler var? Bütün gezegenlerin bir yörüngesi var. Her şey birbir etrafında dönüyor neden.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: combaba

    size basit bir şey soracağım. Kara delik etrafında ki gezegen veya ışık neden etrafında döner. NEden bodoslama en kısa yolu tercih etmez. Halbuki en kısa yolu tercih etmek özellikle elektrikte fizik kuralıdır. Değişen ne

    Aynı soruyu bir başka açıdan sorayım. Neden yörüngeler var? Bütün gezegenlerin bir yörüngesi var. Her şey birbir etrafında dönüyor neden.
    allah ın hikmetine sual olunmaz..

    öncelikle bu durum şak diye değil milyarla yılda ortaya çıkan durumdur.

    galaksideki sayızı gök taşı meteor toz ve bulut parçaları sadece patlayan yıldızlardan değil.

    büyük-küçüklüğü dolayısı ile kütle çekimden kurtulan veya fazlaca maruz kalınca yörüngesi bozulup bi şekilde bütünlüğü bozulan cisimlerdir.

    bu milyarlarca yıl devam ettiğinden ortada düzenli yörüngeli büyük kütleli cisimden az babşıboş hareket eden büyük cisim kalmıştır.

    ultra teistler bu durumu ahenk uyum mucize vs kotarmaya çalışsa da iş öyle değil.

    yine galaksideki tüm cisimler ez veya çok merkez karadelik başta olmak üzre etki edebilecek mesafedeki tüm cisimlerle etkileşim halindedir veya hala yörüngesinde durması tamami ile tesadüftür.

    misal dünyanın başını alıp boşluğa gitmemesinin tek nedeni güneş olmayabilir.

    güneşin bizi terketmemesi de merkez çekimden çok alfa centauri olabilir.

    ya denk gelmediğim veya bahsedilmememesinden dolayı büyük eksiklik olduğu düşündüğüm konulardan biri galaksideki tüm cisimlerin aynı hızda döndüğü gereği şeklinde dile getirilen yanlış 2.0 sürümüdür.

    evrenle ilgili tavsirlerde yine big bang bize 2 boyutlu grafiklerle gösterilip anlatılıp

    oysa gerçekte her yöne bir patlamadan bahsediyoruz.

    eğer tasvir edilen patlama ise kesinlikle karadelikten veya delinen başka evren-lerden malzeme çalıyor olmalıyız..

    edebiyat hocalarıma sövmeyin-hepsiyle ultra anlaşmamız söz konsuydu ama fakirlikten noktalama alamıyorum.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi sething -- 25 Mayıs 2019; 2:39:43 >




  • @selahattın ısık

    soruyu anlamamışsın bile.

    Cevaplar ise daha kötü. Olabilir veya olmayabilir. Bütün bunların arasında birde hafif alay, aşağılama ekleyince al sana bir selahattın ısık.

    9000 üzerine bir yazı bence daha ciddi daha saygılı olmalıydı.
  • 
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.