Bildirim
Necip Fazıl Kısakürek (Şiirleri-Hayatı ve Resimleri) (3. sayfa)
Daha Fazla ![](/static/forum/img/downicon.png)
Bu Konudaki Kullanıcılar:
Daha Az ![](/static/forum/img/downicon.png)
![](/static/forum/img/upicon.png)
2 Misafir - 2 Masaüstü
![](/static/forum/img/close.png)
Giriş
Mesaj
-
-
! VE ?
Nida ve istifham; yani (!) ve (?)..
Harbin başından bu işaretlerden biri cermenleri, öbürü de, lâtinleri temsil etti. Almanların başlangıçtaki vaziyeti, suali düşünülmiyen bir nida oldu; Fransızlardaki de, cevabı aranmıyan bir istifham...
Suali düşünülmiyen nida, cevabı aranmayan istifhamı yendi. Yani en bâtıl soydan da olsa, taşkın bir emniyet ve imân, alabildiğine şüphe inkârı tepeleyiverdi. Demek ki, inanılan yanlış bile, inanılmayan doğrudan üstündür.
Elbette ki, nida, gözlerini oğuşturacak, istifham uyuklayacaktır; elbette ki nida, toplayacak, istifham, dağıtacaktır; elbette ki nida gürliyecek, istifham titreyecektir.
Nida, belli başlı bir iman, iş ve taarruz ruhunun edasıdır. Bu işareti, en gerçek ve pas tutmaz madenden kim döker ve göğsüne takarsa, her şey onundur. Haksızlığı temsil eden bir nida işaretini, ancak hakkı belirten başka bir nida işareti yıkabilir. Bir takım boş zarafet oyunları peşinde ve fâsid daireler etrafında, mücerred ve âciz bir istifhamın becerebileceği tek iş yoktur.
Nitekim İtalyanlar, lâtinlerin öbür kolu, boyunlarından aşağı sahte ve gülünç nida önlükleri takmış hakikî istifhamlardan başka bir şey olabildiler mi?
Nihayet (Anglo-Sakson)lar, sadece iş ve hareket kadrosunda, şunu isbat etmiş oldular:
Ruhlardaki istifham işaretini örsün üstüne koyup çekiç altında doğrulta doğrulta hançer gibi sivri bir nidaya çevirmek, böylece iki işaretin de hakkını verdikten, mutlaka hakkını verdikten sonra düşman nidalar üzerine çullanmak...
Hayat ve dâva bundan ibaret...
-
BİR İBRET DERSİ
Geçenlerde Televizyonda bir Rus filmi seyrettim. Tek kelimeyle bir harika!.. Mevzuu, ruh tahlilleri, sanat anlayışı, sadeliği ve her türlü özentiden uzaklığı, fotoğrafları ve çürümüş Batı cemiyetinin kıymet hükümlerine aykırılığı noktasından ibret dersi alınacak bir film... İnsan bu filmi seyrettikten sonra sinema denilen âletin, güdümlü olmak şartiyle bir dâva ve ideal emrinde ne müthiş bir tesir sahibi olduğunu anlıyor; ve o, göbekten yukarı, kafa ve kalb merkezlerine bağlanması gerekli vasıtanın, bugünkü Batı dünyasında, nasıl, göbekten aşağı, hayvânî noktalara ilişik kaldığını acı acı takdir ediyor.
Belki bizim mahut televizyon cihazımızın, elektronik beynindeki ölçüye uymayacak şekilde -ona uygun düşen, bu filmin sadece bir Rus filmi olmasıdır- tek bir komünizma hava ve propagandası belirtmeyen bu film, kendi insanları da dahil, beşeri zaafları süzgeçten geçirirken, mücerret mânada bazı ahlâkî temalara da yer vermeyi ihmal etmiyor. Hususiyle tek şehevî öpüşmesi olmayan sahnelerle sâf bir aşk nasıl tecelli ettirilebilir, vazife şuuru altında hangi fedakârlıklara kadar uzanılabilir, çok defa meccanen gelen kahramanlıkların istismarından ne türlü uzak kalınabilir; bütün bunları en sade ve soylu sanat buluşlariyle gösterebiliyor.
"Asker Türküsü" isimli, içinde tek bir müzik nağmesi bile olmayan basit bir filim...
Televizyonumuzun anlamadan solcu bir (yapıt) diye ekranlarına aldığı bu eser, hattâ kendi maddeci vatanının da anlamadığı şekilde ruhçu ve ahlâkçı bir verimdir; ve günümüzün liberalizması, sosyalizması ve her şeyiyle kokmuş ve çürümüş Batı ruhunu ifadede müthiş bir ibret dersidir.
Batı her kutbunun eserleriyle kendi kendisini teşhir ve tekzip eder ve ideal oluşu arayıp dururken, biz hâlâ onun çıkış noktasına bile yol vermeyen bir dış taklit bataklığında çırpınıp duralım!
-
Üstad'a yapılan bir saygısızlık ve ağır karşılığı...
Üstad Necip Fazıl Kısakürek bir gün konferans verirken salonda bulunanlardan birisi kürsüye salatalık fırlatır. Salatalığı eline alan Necip Fazıl salondakilere dönerek:
"- Birisi kimliğini göndermiş, kiminse gelsin alsın" der.
(Bir Deste Nükte, Cevdet Söztutan) -
Yeryüzünde yalnız benim serseri,
Yeryüzünde yalnız ben derbederim.
Herkesin dünyada varsa bir yeri,
Ben de bütün dünya benimdir derim.
Yıllarca gezdirdim hoyrat başımı,
Aradım bir ömür, arkadaşımı.
Ölsem dikecek yok mezar taşımı;
Halime ben bile hayret ederim.
Gönlüm ne dertlidir, ne de bahtiyar;
Ne kendisine yâr, ne kimseye yâr,
Bir rüya uğrunda ben diyâr diyâr,
Gölgemin peşinden yürür giderim…
NFK
Üstad'a saygı ve dua ile...
< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi serseri -- 3 Mart 2009; 17:19:55 > -
serseri, her ne kadar üstadın yanında çoluk çocuk mesabesinde olsam da ben de kendimi buluyorum biraz bu şiirde. "Yıllarca gezdirdim hoyrat başımı,Aradım bir ömür, arkadaşımı" dizeleri ve son kıtanın tamamı. Belki gönlümüzde Allah'ın izniyel en büyük yeri işgal eden şey, aynı zamanda bizi bu dünyaya yabancı yapıyor.
quote:
Orjinalden alıntı: serseri
Yeryüzünde yalnız benim serseri,
Yeryüzünde yalnız ben derbederim.
Herkesin dünyada varsa bir yeri,
Ben de bütün dünya benimdir derim.
Yıllarca gezdirdim hoyrat başımı,
Aradım bir ömür, arkadaşımı.
Ölsem dikecek yok mezar taşımı;
Halime ben bile hayret ederim.
Gönlüm ne dertlidir, ne de bahtiyar;
Ne kendisine yâr, ne kimseye yâr,
Bir rüya uğrunda ben diyâr diyâr,
Gölgemin peşinden yürür giderim�
NFK
Üstad'a saygı ve dua ile...
-
İstanbul'u pek bilmememe rağmen Canım İstanbul şiirini seviyorum.Özellikle koyu yazdığım kısmı.
Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar;
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.
İçimde tüten birşey; hava, renk, eda, iklim;
O benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim.
Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur;
Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur.
Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale,
Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.
İstanbul benim canım;
Vatanım da vatanım...
İstanbul,
İstanbul...
Tarihin gözleri var, surlarda delik delik;
Servi, endamlı servi, ahirete perdelik...
Bulutta şaha kalkmış Fatih`ten kalma kır at;
Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat...
Şahadet parmağıdır göğe doğru minare;
Her nakışta o mana: Öleceğiz ne çare?..
Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet;
Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet...
O manayı bul da bul!
İlle İstanbul`da bul!
İstanbul,
İstanbul...
Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği;
Çamlıca`da, yerdedir göklerin derinliği.
Oynak sular yalının alt katına misafir;
Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir.
Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar,
Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar...
Bir ses, bilemem tanbur gibi mi, ud gibi mi?
Cumbalı odalarda inletir "Katibim"i...
Kadını keskin bıçak,
Taze kan gibi sıcak.
İstanbul,
İstanbul...
Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler!
Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler...
Eyüp öksüz, Kadıkoy süslü, Moda kurumlu,
Adada rüzgar, uçan eteklerden sorumlu.
Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından
Hala çığlıklar gelir Topkapı sarayından.
Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar;
Güleni şoyle dursun, ağlayanı bahtiyar...
Gecesi sünbül kokan
Türkçesi bülbül kokan,
İstanbul,
İstanbul…
Necip Fazıl Kısakürek
-
Konuyu görünce, aklima M. Orhan Okay'in Necip Fazil Kisakürek adli kitabi geldi.
Yazar, N. F. Kisakürek'in hayatini, sanatkarligini, eserlerini vs. vs. yazmis. Üstadi anlatmaya saylafar yetmez ama ben yine de bu kitabi okumak isteyenlere tavsiye edeyim. -
1944 İlkbaharında (Büyük Doğu)yu, ilk defa olarak Vekiller Heyeti karariyle kapadılar. Biraz evvel de, Güzel San’atlar Akademisi yüksek mimarlık şubesindeki hocalığımdan, Hasan Ali Yücel’in emri ile atılmıştım.
Sebep, henüz rengini tam belli etme imkanını bile bulamayan (Büyük Doğu) nun ,bir iki hadis meali neşretmiş olması… Şöyle, en pest perdeden de, birazcık; birazcık Allah ve ahlaktan bahsetmiş olmak…
Kısa bir müddet evvel de, zamanın Başvekili (Saraçoğlu Şükrü) tarafından, tamim olarak, her gün bir fıkra yazdığım gazeteye çifte aylı bir emir gelmişti:
“-Allah ve ahlaktan bahsetmek yasaktır!”
(Büyük Doğu) da çıkan hadis meali şöyleydi:
“-Allah’a itaat etmeyene itaat edilmez.”
O zaman Ankara’da gördüğüm Hasan Ali, bana ne demiş olsa beğenirsiniz:
“-Bu hadisi neşretmek, bize itaat edilmez demektir.”
İnkâr eden, zaten itaat diye bir şey tanımayacağına göre, bir taraftan Allah'ı kabul eder gibi olup bir taraftan itaat etmediğini söylercesine bu garip küfür ifadesi, idrakimi dondurmuştu.
Sonra bu adam “Allah” diye kitaplar yazarak öldü. Ne cilve, Allah'ım!
-
ÂHENK
Pencerem, karşı evin tahtapoşuna bakıyor... Karşı evin üst katında, çamaşır asmaya mahsus bir tahtapoş... Tahtapoşta, düz ve çapraz bir takım teller... Umumiyetle bu tellerde gördüğüm, gizlice konulup çabucak kaldırılan yorgun ve münzevi bir gömlek, öksüz ve mahzun bir çocuk fanilasından sonra, rüzgarın daimi ürpertileri ve bir çift kuştur... Evet, yalnız bir çift kuş... Bu bir çift kuş, karşı evin ürpertili tellerinde, bir vatan sıcaklığı içinde üslenmiştir...
Alemde ahengi, bu bir çift kuşta resimlendiği kadar hiçbir mahlukta teşahhus etmiş görmedim...
Kuşlar telin üstünde dururken, o küçük, o zarafet harikası kafalarının namütenahi ince ve girift oynayışı... Birbirini arayan, sonra başka istikametlere dönen, kendi tüylerini didikleyen, oynayan, boyuna oynayan gagalar....
Fakat işin büyük harikası, bu kuşların uçmasında... Vücutlarının her noktası birbirine uygun, sahneye bir hamlede atılan hiçbir raks san'atkarı çift, bu kuşların kanatlarını bir anda yayışı ve bir anda telden süzülüşündeki beraberlik ahengine ulaşamaz... Ve o süzülüşler, havada o aşağı ve yukarı o iniş ve çıkışlar; örneklerini bir zamanlar tanıdığımız eski yazı ressamlarından belki hiç birinin çizemeyeceği o harikulade yumuşak kavisler! Ve bütün bu arada, anlatılmaz, çerçevelenmez, kalıba sığdırılmaz bir hareket kafiye ve ahengi...
Bu bir çift kuşun birbirini takip edişindeki eşitlik san'atkarlığını, aynadan bir duvar önünde dörtnala koşan bir süvariye nisbetle onun aynadaki hayali bile gösteremezdi...
Bu bir çift kuş, havalarda kainattaki ezeli ve ebedi vahdet ve nizam senfonisinden ılık ve içli bir flüt sesini örgüleştirirken, düşündüm ki, insanlardan çoğunun unuttuğunu, hayvanlar hatırlamaktadır ve hatırlamakta devam edecektir...
***
Mümkün olsa da, gözlerimi havadan hiç indirmesem... Hep aynı evin tahtapoşuna mıhlasam... Asla sokaklara ve meydanlara düşürmesem... İçlerinden dışlarına ve dışlarından içlerine doğru ahenk ve birlik sırrını yüzde yüz kaybetmiş insan kakofonisine kaptırmasam... Ve hep düşünsem, hep tekrarlasam:
-İnsanlardan çoğunun unuttuğunu, hayvanlar hatırlamaktadır ve hatırlamakta devam edecektir...
-
Tam otuz yil saatim islemis ben durmusum;
Gökyüzünden habersiz, uçurtma uçurmusum... -
Ne kervan kaldı, ne at, hepsi silinip gitti,
'İyi insanlar iyi atlara binip gitti.'
Necip Fazıl Kısakürek -
Ustad seni özledik -
Gönlüm uçmak isterken semavi ülkelere,
Ayağım takılıyor yerdeki gölgelere!...
NFK -
Ne azap ne sitem yalnızlıktan...
Kime ne; aşılmaz duvar bendedir...
Süslenmiş gemiler geçer açıktan
Sanırım, gittiği diyar bendedir.
Yaram var... Havanlar dövemez merhem,
Yüküm var... Bulamaz pazarlar dirhem,
Ne çıkar, bir yola düşmemiş gölgem,
Yollar ki, Allaha çıkar, bendedir. -
ANLIYOR MUSUNUZ?
Küfür, varlık ve ruh hisarımızı baştanbaşa; taş taş yokladıktan sonra, bizi en zayıf bulduğu noktadan vurmak istiyor. O da, kendisini Müslüman sanan ve şuursuz bir şahadet kelimesi ve kalbin refakat etmediği beş vakit namazın sesi altında uyuyan insanları uyandırmak kabiliyetinde bir adam çıkınca, onu lekelemek, bu oyuna kolayca inandırmak; ve asırlar boyunca aldatılmış ve apıştırılmış olan bu kitleyi yine aldatıldığı vehmiyle dağıtmak, teker teker nefs deliğine kaçırmak, başsız ve rehbersiz bırakmak..
Anlıyor musunuz??? Allah rızası için bu hikmeti, anlayanlar anlamayanlara, bir kere, bin kere, milyon kere anlatsın ! Sizin anlayacağınız, “ Bu memlekette din serbesttir!” dedikleri şey, her ferdin, ikinci fertle bir irtibatı olmaksızın, kendisine benimsemekte güya hür olduğu o şuursuz şahadet kelimesiyle, kalbin ve idrakin refakat etmediği o beş vakit namazdan ibarettir. Böyle insanların ikisi, yirmi ikisi, yirmi iki bini veya yirmi iki milyonu da, iç halini bir yüz karası gibi gezdiren ve gizleyen bir tek fertten, tek fertçikten ibarettir.
Hâlâ mı anlamıyorsunuz???
*********
Kalabalıkların acıları vardır, milletlerin ise acısı...
-
TABUT
Tahtadan yapılmış bir uzun kutu;
Baş tarafı geniş, ayak ucu dar.
Çakanlar bilir ki, bu boş tabutu,
Yarın kendileri dolduracaklar.
Her yandan küçülen bir oda gibi,
Duvarlar yanaşmış, tavan alçalmış.
Sanki bir taş bebek kutuda gibi,
Hayalim, içinde uzanmış kalmış.
Cılız vücuduma tam görünse de,
İçim, bu dar yere sığılmaz diyor.
Geride kalanlar hep dövünse de,
İnsan birer birer yine giriyor.
Ölenler yeniden doğarmış; gerçek!
Tabut değildir bu, bir tahta kundak.
Bu ağır hediye kime gidecek,
Çakılır çakılmaz üstüne kapak?
Mutlaka izlemelisiniz:http://www.youtube.com/watch?v=rHe8M82GLOo
öteler... üstad...
-
İnsanın okuduktan sonra cümle kurup yorum yazası gelmiyor. -
Ölüm yıldönümünde Necip Fazıl’ı anmak ve anlatmak Mustafa Miyasoğlu
Her ölüm yıldönümünde Necip Fazıl ile ilgili yazılar ve haberler yayınlanır. Çünkü onun doğum günüyle ölüm günü aynı zamana denk gelmektedir. Üstadla ilgili çeşitli yazılarla kitaplarım olduğundan, her yıl çeşitli çevrelerden sohbet ve konferanslara davet edilirim. Necip Fazıl'ın temel mesajını benimsediğim için de bu davetlere mümkün olduğu kadar katılmaya, anlaşılmasına yardıma çalışırım.
Her yıl çeşitli derneklerle belediyelerin düzenlediği ve benim de bazılarına katıldığım Necip Fazıl'la ilgili programlarda onun eserleriyle Büyük Doğu dergisinde ortaya koyduğu ve 40 yıl savunduğu tezlerini anlattım. Ayrıca, radyo ve televizyon yayınlarında Necip Fazıl'la ilgili sorulara cevap vermeye çalıştım. Ölüm ve doğum günleri münasebetiyle her yılın Mayıs ayında Necip Fazıl böyle gündeme gelir. Geçen son iki yılda, seçim ve parti kapatma gündemleri yüzünden ihmal edildi, ama bu yıl tekrar canlandığı görüldü. Halbuki doğumunun 100. yılından bu yana anlaşılması için daha iyi çalışılabilirdi.
Ölümünden bu yana çeşitli davet ve taleplerle Necip Fazıl hakkında yüze yakın yazı yazıp onunla ilgili konuşmalar yaptığımı sanıyorum. Bunun sonucu olarak, Üstadla ilgili biri deneme, öteki de derleme olmak üzere iki kitap yayınladım. Böylece, onlar da Necip Fazıl'la ilgili en çok basılıp okunan kitaplar oldu. Bunların ortaya çıkmasının hayati önemine inandığım için Necip Fazıl'ı anlatıyorum.
Bu durum aslında benzeri olmayan bir yakınlığın yansımasından ibarettir. Mevlâna'nın ifade ettiği ruh akrabalığı bu konuda en büyük etken sanırım. Demek ki alâkam hasbî olduğu için takdir gördü.
Ruh akrabalığı
Ruhen akraba olan insanlar, müşterek davalarına herkesten fazla sahip çıkarlar. Hatta bu insanların birbirlerini görmeleri de şart değildir. Tabii müşterek duyguların pekişmesinde bu görüşmelerin etkisi olur, ama ruhi akrabalık yanında ikinci derecede kalır. Hayatımızın en önemli meselesi iman ve ona uygun yaşamak ise, burada dünya görüşü elbette çok önemlidir.
1965'te Necip Fazıl'ı ilk kez bir lise talebesi olarak dinlediğimde, Dünya Görüşümüz konulu konferansını veriyordu. Ben konuyu dikkatle dinledim ve hayatımın meselesi sayarak çok da önemsedim. Necip Fazıl yaşadığı sürece onunla bir şekilde münasebetim oldu ve onu Allah ve Resulünün hâlis bağlısı olarak tanıdım. Benimsediğim düşünceleri bir hayli çoktu. Necip Fazıl'ın sanat ve fikir eserlerinin özünü genel olarak şöyle anlatmak isterim: Çağdaş Türk edebiyatında ve düşünce hayatımızda benzersiz bir yere sahip olan Necip Fazıl, her çevreden insanı hayran bırakan bir şahsiyettir. Kültür hayatımızda çok önemli ve vazgeçilmez bir yeri vardır. Cumhuriyet dönemi şiiri, tiyatrosu, din ve tarih anlayışı gibi konularda onun eserleri ve tezleri, her görüşten kültür çevrelerinde çok etkileyici olmuştur.
Necip Fazıl'ın felsefe tahsili yapması ve bütün eserlerinde bu formasyonun bir yönüyle ortaya çıkması, onu öteki şair ve yazarlarımızdan farklı kılmaktadır. Özellikle de 20. yüzyılda yaygınlaşan pozitivist eğilimlere karşı geliştirdiği mistik ve metafizik duyarlıkla "Vahiyden kaynaklanan insan ve medeniyet anlayışı" ortaya koymuştur. Bu anlayış tarzının, ilk gençlik yıllarındaki şiirlerinde görülen bazı eğilimlerden 1930'lu yıllar boyunca gelişen sistemli bir telakkiye dönüştüğünü görüyoruz. Hayatının 50 yılı bu telakki yolunda eser verip mücadele etmekle farklı bir anlam kazanmıştır. Kaldırımlar şiiriyle 20. yüzyılın bunalımından ilk söz eden sanatçı olarak, yaşadığı çeşitli buhranlardan sonra, Bir Adam Yaratmak oyunu ile Çile şiirinde ifadesini bulan şekliyle "Mutlak Hakikat"e ulaşmış olur. Böylece, 20. yüzyılda Aydınlanma Düşüncesi'ne karşı çıkacak dinî, fikrî ve estetik temele kavuşur. Bu da onu benzersiz bir şair ve mütefekkir olarak kültür hayatımızın mihenk taşlarından biri haline getirir.
Dünya düşünce tarihinde, yaşadığı çağın dünya görüşleriyle temel düşüncelerine Necip Fazıl kadar kararlı bir şekilde karşı çıkan üç şahsiyet vardır: Sokrates, İmam-ı Gazali ve Descartes... Necip Fazıl, estetik temelli ve resmi ideolojiye karşı geliştirdiği ideolojik görünüşlü söylemleriyle yalnız sanatçılarla kültür adamlarını değil, Büyük Doğu dergisinde yayınlanan yazı ve aynı dönemlerde verdiği konferanslarıyla her kesimden Türk toplumunu sosyal ve siyasal bakımdan da etkilemiştir. Bu etki özellikle din anlayışı ve tarih yorumlarında çok daha açık biçimde görülür. Edebi ve fikri etkileri ise çok daha derinde ve çok genel bir niteliktedir. Bugün onu önemsemediğini söyleyebilecek ciddi kültür ve sanat adamı yoktur.
Büyük şair ve büyük mütefekkir
Necip Fazıl, hem bizim edebiyat geleneğimizden, hem de dünya edebiyat geleneğinden kendine özgü bir biçimde yararlanmayı bilmiş ve taklit edilmesi mümkün olmayan dehalara özgü bir üslup sahibi şahsiyet olmuştur. Fakat böylesine büyük şahsiyetlerin ekol oluşturması hiç de kolay değildir, çünkü dehalar yalnız kendi çevrelerini değil, onlarla birlikte çağlarını da aşar ve bütün insanlığa seslenirler. Bu yönüyle Necip Fazıl, yalnız bizde değil, bütün dünyada önemsenmesi gereken eserlerin ve çağını aşan çok önemli evrensel bir mesajın sahibidir.
Necip Fazıl'ın çağını aşan mesajının bütün dünyada anlaşılmasını sağlamak gerektiğine inandığım için onunla ilgili yazılar yazıp çeşitli yerlerde konuşmalar yapıyorum. Çünkü bunların pek çoğuna ben de katılıyorum. O yüzden de ruh akrabalığından söz ediyorum.
Önem verdiğim ve benimsediğim görüşlerini öne çıkararak entelektüel bir Necip Fazıl portresi ortaya koymak ve onun yeni nesiller tarafından okunup anlaşılmasına katkıda bulunmak istiyorum. İnsanlığın buhrandan kurtuluş yollarını bulabilmesi böyle mümkün olabilir. Çünkü onun çok önemli estetik, dinî, tarihi, felsefi tezleri vardır ve bunlar dünya çapındadır. En az 10 türde ortaya koyduğu 100 ciltlik eseriyle büyük bir kütüphane ortaya koymuştur. Bu eserlerin önemi ve özellikleri mütevazı gayretlerle yeterince anlatılamaz. Ufku daraltılmış kültür ve sanat çevrelerinde anlaşılamayan bu eserler, ancak uzmanların katılacağı açık oturumlarda, kollekyumlarda ve sempozyumlarda anlaşılıp tartışılabilir.
Necip Fazıl'ın şiirleri yanında tiyatro eserleri, anlatı türünde ortaya koyduğu metinler, aslında yalnız bizim edebiyatımız için, çağdaş dünya edebiyatı için de ufuk açıcı özelliklere sahiptir. Ayrıca Çöle İnen Nur adlı eseri, 150 yıl sonra edebiyatımızda yazılmış ilk siyerdir ve daha sonra bu türde yazılan eserlerde çok açık etkisi vardır. Tasavvuf kültürünün çağdaş aydınlar tarafından benimsenip yaygınlaşmasında, bu kültüre her çevreden ilgi gösterilmesinde Necip Fazıl'ın eserleri etkili olmuştur.
Abdülhamit ve Vahidüddin gibi yakın tarihimizin önemli şahsiyetleriyle ilgili tarih tezleri 40 yıl boyunca her çevrede tartışıldığı gibi, Tarih Boyunca Büyük Mazlumlar adlı kitabındaki farklı bir duyarlığın insanlık tarihine panoramik bakışı benzersiz bir niteliğe sahiptir. Bu eserin devamı olan Son Devrin Din Mazlumları ile İman ve İslam Atlası ile Batı Tefekkürü ve İslam Tasavvufu adlı eserlerinde yepyeni bir bakış açısı ortaya koyar. Bu eserlerin yeterince okunup anlaşıldığını sanmıyorum.
Bunlara dikkatle bakıldığında Necip Fazıl'ın nasıl bir kültür mirasına sahip olduğu anlaşılır. Ondan önceki büyük şair ve düşünürler hep bir yönüyle önemsendi, oysa Necip Fazıl iki yönüyle önemli.
Aslında büyük şair ve büyük mütefekkir olan Necip Fazıl, geniş çevreler üzerinde din ve tarih tezleriyle de çok etkili olmuştur. Fakat onun en önemli yönü sanat ve fikir alanında ortaya koyduğu öncü fikirlerdir. Fikir ve sanat hayatımızın sığ sularda dolaşmasından ötürü, şiiri, nesirleri ve tiyatrosuyla dünya görüşü yönünden dehası tam olarak değerlendirilemiyor. Üniversite, basın ve kültür çevresi tarafından getirdiği fikri açılımlar da yeterince bilinmiyor.
-
Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar;
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.
İçimde tüten birşey; hava, renk, eda, iklim;
O benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim.
Ciceği altın yaldız, suyu telli pulludur;
Ay ve güneş ezelden iki İstanbullu'dur.
Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale,
Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.
İstanbul benim canım;
Vatanım da vatanım...
İstanbul,
İstanbul...
Tarihin gözleri var, surlarda delik delik;
Servi, endamlı servi, ahirete perdelik...
Bulutta şaha kalkmış Fatih'ten kalma kır'at;
Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat...
Şahadet parmağıdır göğe doğru minare;
Her nakışta o mana: Öleceğiz ne çare?..
Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet;
Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet...
O manayı bul da bul!
İlle İstanbul'da bul!
İstanbul,
İstanbul...
Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği;
Çamlıca'da, yerdedir göklerin derinliği.
Oynak sular yalınin alt katına misafir;
Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir.
Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar,
Perili ahşap konak, koca bir sehir kadar...
Bir ses, bilemem tanbur gibi mi, ud gibi mi?
Cumbalı odalarda inletir <>i...
Kadını keskin bıçak,
Taze kan gibi sıcak.
İstanbul,
İstanbul...
Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler!
Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler...
Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu,
Adada rüzgar, uçan eteklerden sorumlu.
Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından
Hala çığlıklar gelir Topkapı sarayından.
Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar;
Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar...
Gecesi sünbül kokan
Türkçesi bülbül kokan,
İstanbul,
İstanbul...
Necip Fazıl KısaKürek - Canım İstanbul
Ip işlemleri
Bu mesaj IP'si ile atılan mesajları ara Bu kullanıcının son IP'si ile atılan mesajları ara Bu mesaj IP'si ile kullanıcı ara Bu kullanıcının son IP'si ile kullanıcı ara
KAPAT X
Bu mesaj IP'si ile atılan mesajları ara Bu kullanıcının son IP'si ile atılan mesajları ara Bu mesaj IP'si ile kullanıcı ara Bu kullanıcının son IP'si ile kullanıcı ara
KAPAT X