Şimdi Ara

neresi yanlış söleyin türkiye üzerine bayrak

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
65
Cevap
1
Favori
1.410
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1234
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Şimdi şu zor zamanlarda hem azerbaycan hem turkiye icin zor zamanlarda hem gecmisdeki tatsizliklari gidermek hem iliskileri iyilestirmek ama ulkemizden toprak isteyenlere bir cevap vermek hem dunyaya damgamizi vurmak hem ulkemizde ve azerbaycanda turizmi artirmak hem topraklarimizi birbirine bagli kalmamasini boylece ulkemize yada azerbaycana isgal altinda kalsa bile yokolmamasini iki ulkede yokolmadan yokolmamayi saglamak icin bir fikrim varda olur mu olmaz mi gercekcimi bilmiyorum.Dunyadan ornekler belcika hollanda sinirinin turistik degerine bakin kafelerin evlerin icinden sinir geciyor amerikaya bakin damga ve gosteris icin aya bomba atmayi ciddi ciddi tartismis benim onerim azerbaycanla toprak takası yapiyoruz biz ulkemizin ortasindan hilal seklinde toprak erip onlardan yildiz seklinde aliyoruz ayrica gene eski topraklarimizmis gibi yonetiyoruz yani sadece formalite pasaport falan yok herkes kendini cevreleyen ulke tarafindan yonetiliyor vergi aliyor tam anlatamasamda fikrim bu bu fikre sahip olnak vatan hainligimidir mantikli midir gercekci midir olur mu ?

    cok uzun okumadım : SADECE FORMALİTEDEN AZERBAYCANA BIZIM YONETECEGIMIZ BIZIM VERGISINI ALACAGIMIZ HİLAL ŞEKLİNDE TÜRKİYEDEN DEV GİBİ TOPRAK VERELİM BÖYLECE HEM TURİZM ARTAR HEMDE DÜNYA HARİTASINA BAKINCA BİR HİLAL ÇIKAR



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi iyeka -- 3 Mayıs 2016; 12:44:14 >







  • quote:

    Orijinalden alıntı: fuwafuwaboy

    Bu mesaj silindi.
    O dediğin olmaz.

    Bugün haberlerde vardı Azarbaycan first lady'si şehit aileleri ile buluşmuş ve ağlıyordu.

    Bizde araplar için ağlayıp , şehit babalarına karaktersiz diyenler oldukça o olmaz.
  • Türkiyeye niye güvensinler ki adamları birkez sırtlarından vurmuşuz zaten ismet sağolsun
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Bladexile

    Türkiyeye niye güvensinler ki adamları birkez sırtlarından vurmuşuz zaten ismet sağolsun

    Ah be kardesim dalga gecsek de bir sey bilmiyorsun desek de icten icte uzuyorsun bizi . Bu kadar bilgisizlik zor degil mi be kardesim ?

    Vallahi uzuldum bak gece gece ya
  • TheCaliph_ kullanıcısına yanıt
    Neye üzüldün boraltan olayına mı ona bende üzülüyorum
  • quote:

    Orijinalden alıntı: TheCaliph_


    quote:

    Orijinalden alıntı: Bladexile

    Türkiyeye niye güvensinler ki adamları birkez sırtlarından vurmuşuz zaten ismet sağolsun

    Ah be kardesim dalga gecsek de bir sey bilmiyorsun desek de icten icte uzuyorsun bizi . Bu kadar bilgisizlik zor degil mi be kardesim ?

    Vallahi uzuldum bak gece gece ya

    CHP’nin on yıllar boyunca üstünü örtmeye çalıştığı bu olay maalesef gerek Türk gerek Azeri tarihine acı bir hatıra olarak kazınmıştır. 1945 yılında 146 Azeri aydın Stalin zulmünden kaçıyorlar. Türkiye’ye sığınıyorlar. Azeriler öz kardeşlerinin yurduna gelip kucaklaşıyor. Stalin Türkiye’den bu Azerilerin derhal iadesini istiyor. Sınırdaki karakola telgraf çekiliyor ve mültecilerin iadesi isteniyor. Karakol komutanı emri defalarca teyit ettiriyor. Ancak CHP hükümetinden emir geliyor. Durumu anlayan Azeriler lütfen bizi siz kurşuna dizin kendi bayrağımızın altında bizi öldürün diyorlar. Ancak Ankara’dan gelen emir net. Boraltan köprüsünü geçen aydınlar, elleri bağlanmış olarak infaz ediliyor. Karakol komutanının bu elim manzara sonrasında intihar ederek canına kıydığı söyleniyor” [2].
    Boraltan Köprüsü Olayı ne kadar gerçek? İnternet ortamında ve konu üzerine yapılan diğer popüler yayınlarda bir hayli abartılı bilgiler dolaşmakta; ayrıca bu olay, İnönü ve CHP düşmanlığı yapmak için bir araç olarak kullanılmakta… Peki gerçek ne?
    Aslında günümüz Türkiye’sinde Tek Parti Dönemi’ne dair ileri sürülen suçlamaların önemli bir bölümü Demokrat Parti döneminde, 1950’li yıllarda gündeme getirilmişti. Dolayısıyla günümüzdeki iddialar bir tekrar niteliği taşımaktadır. Tarihçilerde de doğal olarak “deja vu” hissi uyandırmaktadır.
    Günümüzde Boraltan Köprüsü olayı olarak bilinen konuyu ilk kez gündeme getiren isim DP Tekirdağ milletvekili Şevket Mocan’dı. Tarih: 1951… Mocan, renkli bir simaydı. Mocan’ın renkli, kavgacı tavrı, aynı yıllarda DP içerisinde de devam etmişti. Orman Kanunu’na ilişkin istediği düzenlemeler nedeniyle dönemin Tarım Bakanı Nedim Ökmen ile de sıklıkla polemiğe girmişti. Bakan hakkında DP Meclis Grubu’nda gensoru vermiş, sonraki süreçte partiden atılmıştı[3]. Bir müddet sonra CHP’ye girmiş, ancak CHP’nin 1959 yılındaki İlk Hedefler Beyannamesi’ni beğenmeyerek DP’ye geri dönmüştü[4].
    Şevket Mocan’ın Sovyetler Birliği’ne iade edilen Rus mültecilere ilişkin soru önergesi Mayıs 1951 tarihinde TBMM’ye verildi[5]. Önergenin TBMM’de gündeme geldiği tarih, 18 Temmuz 1951. Tek Parti Dönemi’ne yönelik Demokrat Parti iktidarı dönemi boyunca dile getirilen eleştirilerin, hesap sorma isteklerinin bir parçası olarak görmek mümkündür bu önergeyi… Ahmet Gürkan gibi milletvekillerinin İnönü’nün mal varlığını, Halkevlerini ve CHP’nin mal varlığını gündeme getirdikleri bu dönemde, söz konusu önerge, Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı’nın sonlarında Almanya ve Japonya’ya savaş ilan etmesi ve 1951 yılında da, Almanya’ya savaş haline son verilmesine ilişkin kanun tasarısının görüşülmesi sonrasında gündeme geldi[6]. Mocan’ın önergesine dönemin Adalet Bakanı Rüknettin Nasuhioğlu yanıt verdi. Günümüzde internet üzerinde konu hakkında yapılan yayınlarda Mocan’ın iddialarına yer verilmekte, İnönü suçlanmaktadır. Oysa Nasuhioğlu’nun yanıtlarına çok da yer verilmemektedir. Dönemin TBMM Tutanak Dergisi’nde konuyla ilgili bir hayli bilgi bulunmaktadır.
    Mocan’ın soru önergesi şöyle idi:
    “T. B. M. M. Başkanlığı Yüksek Katına
    Aşağıdaki suallerimin sözlü olarak Başbakan tarafından cevaplandırılmasını rica ederim:
    1. Muhtelif tarihlerde memleketimizde siyasi mültecilik haklarına dayanarak iltica etmiş (156) mülteci 1947 senesinde, milletlerarası hukuk kaidelerine tamamen aykırı olarak Sovyet Rusya'ya teslim edildikleri doğru mudur?
    2. Facia kurbanlarının sevk şekli de kurban gönderilen mabudun usullerine uygun olmasındanve akıbetlerini görmesinden, teslim işinde vazifeli Yedek Subay Posta Müfettişi Reşat’ın asabi rahatsızlığa uğradığı ve sinir hastanelerinde elyevm tedavi olduğu doğru mudur?
    3. 1945’te Almanya’daki öğrencilerimizi getiren İsveç bandıralı vaporla (Enver Anar ve Âdem) isminde iki münevver askerî Türk mülteci gencin senelerden beri memleketimizde tavattun etmiş amca ve teyzesinin yanından alınarak (Ankara'ya gönderiyoruz) diye Komiser Muavini Ali Rıza nezaretinde Kars’ta aynı mabuda kurban sundukları vâkı midir?”
    Dönemin Adalet Bakanı ve Edirne milletvekili olan Nasuhioğlu, soru önergesine Dışişleri, İçişleri ve Milli Savunma bakanlıklarından aldığı bilgiler doğrultusunda yanıt verdi:
    “Muhterem arkadaşlar, sorulan hususlar hakkında Dışişleri, İçişleri ve Millî Savunma bakanlıklarından alınan bilgilere göre:
    İkinci Cihan Harbinin başından itibaren memleketimize muhtelif devletler tabiiyetini haiz askerî şahıslar iltica etmiş ve bunlar bitaraf bir Devlet olmamız itibariyle harbin sonuna intizaren Yozgad’da kurulan kampta enterne edilmişlerdir.
    23 Şubat 1945 tarihinde Almanya ve Japonya'ya karşı harb ilân etmemiz üzerine, müttefiklerimiz arasında yer almış bulunan Sovyet Rusya kendi tebaasından olan askerî mültecilerin iadesini istemiştir. Bunun üzerine Dışişleri Bakanlığınca Başbakanlığa yazılan 22.V.1945 tarihli tezkerede, Almanya ve Japonya ile harb hâline geçmemizden sonra memleketimize iltica etmiş olan müttefiklerimiz tebaasından asker olanların mütekabiliyet şartiyle iadelerinin uygun olacağı teklif edilmiştir. Keyfiyet Bakanlar Kurulunca incelenerek neticede ittihaz olunan Mayıs 1945 gün ve 3/2563 sayılı kararla; ‘Almanya veya Japonya veya her ikisi ile harb halinde olan devletler uyruğundan memleketimizde bulunan mültecilerin yalnız askerlik hizmetine mensup olanlarının mütekabiliyet esası çerçevesinde iade edilmeleri’ tasvip edilmiştir. Bu karar mucibince ve Ankara’daki Sovyet Sefareti ile mütekabiliyet esasını tesbit eden bir nota teatisi suretiyle (237) Sovyet askerî mültecisinden (195) i ilk parti olarak 6.VIII.1945 tarihinde Tıhmıs kapısından Sovyetlere iade edilmiştir. Fakat Sovyetlerin, Rusya'ya iltica etmiş olan bir subayımızla iki erimizi, izlerinin bulunamadığını beyanla geri vermedikleri ve bu suretle mütekabiliyet esasını ihlâl ettikleri cihetle, mütebakisinin ve ilk partisinin sevkı esnasında yolda kaçan birkaç kişinin iadesinden vaz geçilmiştir. Bundan sonra Başbakanlığın tensibiyle Dışişleri, İçişleri ve Millî Savunma bakanlıklarının temsilcilerinden kurulan komisyonca tanzim olunan rapor Bakanlar Kurulunun 1.IX.1947 tarihli toplantısında incelenerek, komisyon raporuna göre işlem yapılması uygun görülmüş ve böylece Yozgad kampının dağıtılarak yurdumuzda kalmayı arzu edenlerden Türk ırkından olanların vatandaşlığımıza alınması esası kabul edilmiştir.
    Enver Anar (Enver Kaziyef) ile Kadri Başaran (Adem Kardeşbeyli) adındaki Kızılordu eski subaylarından iki kişinin de Sovyet Rusya’ya iade edilen yukarda yazılı (195) kişilik listeye dâhil bulundukları anlaşılmıştır.
    Teslim işinde vazifeli yedek subay posta müfettişi Reşad'm asabi rahatsızlığa uğradığı ve elyevm sinir hastanesinde tedavi edilmekte olduğu hakkında bilgi mevcut değildir”.
    Adalet Bakanı Nasuhioğlu’nun verdiği yanıt, Mocan’ı tatmin etmedi. Kürsüye gelerek Bakanı da eleştirdi:
    “Muhterem arkadaşlarım, huzurunuza getirdiğim vakıalar geçmiş zamanda olmuş bitmişi basit hâdiseler değildir. Tahribatı bugün de devam etmekte olan tarihî mesuliyetlerdir ki, onları 9 ncu Büyük Millet Meclisinin huzuruna getirmemek, tarihe karşı bir suç olurdu; onun için getirdim. (Doğru sesleri) Ancak hâdiseler, Adalet Bakanının izahları gibi cereyan etmemiştir. Beni en çok müteessir eden nokta da budur.
    Arkadaşlar, Bakanlık mesuliyetini verdiğimiz bir arkadaş, eski devir mesullerinin cürümlerini kapatmak için hazırlanmış dokümanları toplıyarak, sanki kendisi de o devrin Bakanı imiş gibi, o zamanın cürüm avukatlığını yapıyorlar. Çok ehemmiyetli suallerin mücrimlerinin adeta beraetine talip oluyorlar. Netice itibariyle bu tarihî mesuliyetler kayboluyor. Istırabım bundandır.
    Hayatı tesmiyemizde çok ehemmiyetli suallerimiz oldu. Fakat ne yapalım ki, buna cevap veren arkadaşlar tamamiyle o devrin avukatı gibi konuşarak bunların beraeti cihetine gittiler.
    Hiçbir zaman, izah ettikleri gibi, enterne edilmiş askerler değildir. Bir lahza bunun üzerinde durmanızı rica ediyorum: Bunlar askerî, enterne edilmiş, insanlar mıdır, yoksa siyasi mülteci midirler? Askerî mülteci diye, bizim bildiğimize göre, ya tayyaresi bozulup düşen yahut bir müsademede bizim hudutların içerisine girmeye mecbur olan askerî idarece enterne edilmiş insanlara denir. Fakat bir âkideden canını kurtarıp da hudutlarımıza iltica eden insanlara ancak siyasi mülteci denir. Bunların içerisinde bizim memleketimizle hiç alâkası olmadığı halde Fransa’daki kamplardan alınıp götürülürken Arnavutköy açıklarında gemilerden canları pahasına denize atlayıp balıkçılarımız tarafından kurtarılarak bize iltica edenlerde vardır. Bunlar siyasi mülteci değil midirler?
    Muhterem arkadaşım, Enver ve Adem isminde iki azeri münevverden bahsettiler. Bunlar çok yakından tanıdığımız Konya Milletvekili Ziyat Beyin kayın biraderleridir. Çok evvel Rus ordusunda subaylık etmişler, fakat milliyetlerini unutmamışlar, o akideleri kabul etmiyerek Almanya’ya kaçmışlar, orada uzun müddet bulunmuşlardır.
    Sonra memleketimize gelerek hemşirelerinin yanına, Ziyat Beyin hareminin yanına sığınmışlardır. Fakat yüz kızartacak bir hal olarak bunlar bir gün evden alınarak, Ankara'ya göndereceğiz diye, Komiser Ali Rıza refakatinde hududa götürülmüşler, ayni mabuda kurban sunulmuşlardır. Bu milletin tarihinde bir tek mülteci İsveç Kralı Şarl için harb etmiş şerefli hâdiseler çoktur; fakat siyasi mültecileri bir mabuda kurban sunar gibi sunmaya götüren yüz kızartıcı, gönül parçalayıcı, hicabaver bir hâdise daha yoktur. (Bravo sesleri).
    İbnisuud mutavaat etmedi, mültecileri vermedi, fakat bizdeki bir devrin adamları bizim tarihimize bu lekeyi yazdılar, mültecileri iade ettiler arkadaşlar (Doğru sesleri).
    Arkadaşım Konya Milletvekili Ziyat [7], hâdiseyi ikmal ederek bu tarihî lekeyi, o devrin plâğı gibi tekrarlıyan Bakanlığın izahatı çerçevesinden çıkaracak, 9 ncu Büyük Millet Meclisinin tarihine mufassalan geçirmek üzere, benden sonra kendi sualiyle huzurunuza gelecektir”.
    Mocan’ın eleştirileri üzerine Nasuhioğlu tekrar kürsüye gelerek şu cevabı verdi:
    “Muhterem arkadaşlarım, Tekirdağ Milletvekilinin konuşma tarzındaki hususiyeti bilirim. Bendenizin burada vâki olan suale cevap verirken istinad etmiş olduğum dokümanlar şüphesiz ki bizim zamanımızdan evvel cereyan eden bir devrin mevcut dosyalarıdır. Burada eğer yüksek huzurunuzda yapmış olduğumuz tahkikatın neticesi böyle olmuştur, diye bir hüküm verecek vaziyette konuşmuş olsaydım o vakit sabık idarenin bir avukatı gibi konuşmuş olurdum. Fakat mesele sual müessesesinin mânası dâhilinde elimizdeki resmî dokümanların resmî ifadesi içinde kalarak bunu söylemektir. Nitekim mâruzâtımın başında şu şu şu vekâletten almış olduğum malûmata istinaden arz ediyorum, diye elimizdeki dosyaların yerini de göstermiş bulunuyorum. Bu itibarla sual soran zatın bu inceliğe dikkat etmesini bizzat kendilerinden rica ederim. Burada sabık idarenin ne avukatı vardır, ne de onun propagandasını yapan insan vardır.
    Arkadaşlar, Yüksek Meclise hiçbir hakikat örtülerek gösterilemez. Hiçbir vaka ve bir hakikat örtbas edilerek buraya getirilemez. Niçin örtbas edeceğiz, ne var ki örtbas edeceğiz? Bizim icraatımız olsaydı belki onun avukatlığını yapmak ve örtbas etmek ithamı olabilirdi. (Bravo sesleri) Fakat kendi içinde bulunmadığımız bir devrin avukatlığını yapmaya ne lüzum ve ne de sebep vardır ki, Şevket Mocan mütemadiyen bize ihtar ediyor? Arz ediyorum bununla iyi bir harekette bulunmadı arkadaşlar. Burada yapılan müzakereler umumi efkâr üzerinde açılmış müzakerelerdir. Eğer bu müzakereler neticesinde yeniden bir tahkikata lüzum görülürse böyle bir tahkikat yapılabilir. Fakat hiçbir vakit sual müessesesi kendi hudut ve resmiyetini aşarak başka bir şekilde ifadede bulunamaz. Hakikat budur. Yine tekrar ediyorum, eğer mevzu bir tahkikat mevzuu ise o da ileride belki düşünülebilir.
    Maruzatım bundan ibarettir” [8].
    İkinci Dünya Savaşı yıllarında Türkiye, savaşın uğramadığı ender ülkelerden biri idi. Bu nedenle de sıklıkla mülteci akınına uğramaktaydı. Bunların önemli bir bölümü Alman işgaline uğrayan Ege adalarındandı. Türkiye karasularından geçmek isteyen ve mülteci taşıyan gemileri de anmak gerekir[9]. Türkiye giderek artan mülteciler sorununu hukuki düzenlemeler de yaparak (1941) çözmeye çalışırken[10], diğer taraftan özellikle Almanya ve Sovyetler Birliği’nin husumetini çekmemeye gayret ediyordu. Çünkü izlenen denge politikası, saldırıya yol açacak bir gerekçe vermemeyi amaçlıyordu. Ülkenin yönetici kadrosu –İnönü başta olmak üzere-, Birinci dünya Savaşı’nda yapılan hatayı tekrar etmemek ve elden geldikçe savaşın dışında kalmak niyetindeydi.
    Dönemin arşiv belgeleri mülteciler konusunda bir hayli bilgi içermektedir. Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi’nde savaşın son iki yılına ait (1944-1945) belgelerin yoğunluğu dikkat çekicidir[11]. Bu konuda Genelkurmay ATASE Arşivi’nde belgeler bulunmaktadır[12].
    Türkiye, savaş yılları boyunca izlediği denge politikası gereğince izlediği tarafsızlık politikasına son vererek –Yalta Konferansı’nın ardından- 23 Şubat 1945 tarihinde ABD-İngiltere-Sovyetler Birliği Bloku’ndan yana tavır aldı; Almanya ve Japonya’ya savaş ilan etti. Bu, elbette sonuna gelinen bir savaş için sembolik bir davranıştı ve Birleşmiş Milletlere kurucu üye olarak katılmayı da amaçlıyordu. Ancak yine de Türkiye, bu tavrıyla kazanan ülkeler grubunun yanında yer aldı ve politikalarını ona göre dizayn etti. Nitekim arşiv belgelerinden 14 Mart 1945 tarihli olanı Alman işgali altındaki adalardan mülteci kabulüne devam edilmesi konusunu ele almaktaydı. Oysa kazanan ülkelerden mülteci kabulüne son verilmişti. Bunlardan biri de Sovyetler Birliği idi. 15 Mayıs 1945 tarihli belge buna yöneliktir. 21 Mayıs 1945 tarihli belge ise, daha dikkat çekicidir ve doğrudan konumuzla ilgilidir:
    “Almanya ve Japonya veya her ikisi ile harp halinde olan devletler uyruğundan memleketimizde bulunan mültecilerin, yalnız askerlik hizmetlerine mensup olanlarının, mütekabiliyet esası çerçevesinde iade edilmesi”ni konu alan bu belge, Yozgat’taki kampta[13] tutulan asker kökenli mültecilerin Sovyetler Birliği’ne iade edilmesinin önünü açmaktaydı. 30 Temmuz 1945 tarihli yazışma da, 6 Ağustos 1945 tarihinde Sovyetler Birliği’ne iade edilen Azeri kökenli Sovyet askerlerine yönelikti.
    1945 yılının Şubat ayının ilk yarısında toplanan Yalta Konferansı’nın ardından Mart ayında Sovyetler Birliği Türkiye’ye bir nota verdi (19 Mart). 7 Kasım 1945 tarihinde sona erecek olan, 1925 tarihli Türk-Sovyet Dostluk ve Saldırmazlık Anlaşması’nı yenilemeyeceğini bildirdi. Gerekçe İkinci Dünya Savaşı sonunda ortaya çıkan yeni duruma uyum sağlamaması ve ciddi değişikliklere ihtiyaç duymasıydı. Türkiye’nin Almanya’ya karşı Müttefiklerin (Üçlerin/ABD-İngiltere-Sovyetler Birliği) yanında savaşa girmemesi, savaşın dışında kalmak için çaba harcaması ve savaş sürecinde izlediği denge politikası, savaşın dışında kalmasını sağlamıştı ama tam da bu nedenle Türkiye -savaşın tahribatından kurtulsa da-, savaşın sonunda yalnız bir ülke durumundaydı. Kazananlar arasında yer alan Sovyetler Birliği’ne karşı, ABD ve İngiltere’nin desteğini sağlaması hiç de kolay değildi. Nisan ayı başında Türkiye, Sovyetler Birliği’ne verdiği karşılık notasında yeni koşullar ışığında gelecek tekliflere açık olduğunu, bunları dikkatle ve iyi niyetle inceleceğini bildirdi. Haziran ayı başında Sovyet Dışişleri Bakanı Molotov, Moskova Büyükelçisi Selim Sarper’e, bir anlaşma imzalanabilmesi için Türkiye’nin kabul etmesi mümkün olmayan şartlar ileri sürdü. Bunlar arasında Türk-Sovyet sınırında Sovyetlerin lehine değişiklikler yapılması, Boğazların ortak savunulması, Sovyetlere Türkiye’de kara ve deniz üsleri verilmesi ve Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin gözden geçirilmesi de vardı. Türkiye, istekleri reddetti. Bunun üzerine Sovyetler Birliği, Bulgaristan ve Kafkasya’daki askeri birliklerini faaliyete geçirdi. Haklı olarak Doğu Avrupa ve Balkanlardaki Sovyet işgalinin benzerinin yaşanabileceği, ABD ve İngiltere’nin Türkiye’yi yalnız bırakabileceği endişesi vardı. Bun rağmen Türkiye, hem Sovyetlere direndi ve taleplerini reddetti hem de ABD ve İngiltere’yi gelişmeler konusunda bilgilendirdi. Temmuz ayında toplanan Potsdam Konferansı’nda Sovyetler Birliği, taleplerini ABD ve İngiltere’ye de iletti. İngiltere ve ABD, Türkiye’nin tam da arkasında durmadılar ve sorunların iki ülke arasındaki görüşmelerle çözülmesini istediler. Dolayısıyla Türkiye, Sovyet talepleri karşısında kısmen de olsa yalnız kalmıştı[14]. İşte bu ortamda, Sovyet tehdidi bu kadar kendini hissettirirken ve kağıt üzerinde de olsa birlikte Almanya ve Japonya’ya savaş ilan etmişken, müttefik ülkelere ait asker kökenli mültecilerin mütekabiliyet ilkesi çerçevesinde iade edilmesi, son derece olağandı. Nitekim Sovyetlerin karşılıklılık ilkesine uymaması üzerine de, iadelere son verilmişti.
    Sonuç olarak iade edilenlerin öldürülmeleri, son derece üzücüdür. Ancak dönemin koşullarının kısıtlayıcılığı ortadadır. Yaşananlar, eleştirilmeyi elbette hak etmektedir[15]. Ortaya sürülecek hiçbir gerekçe yaşanan dramın büyüklüğü ortadan kaldırmayacaktır. Bununla birlikte ilginç bir şekilde eleştirilenin CHP ve özellikle de İnönü olması -milliyetçiliği ile ünlü dönemin başbakanı Şükrü Saracoğlu’nun adının hiç anılmaması-, dikkat çekicidir.





    [1] Prof. Dr., DEÜ Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü öğretim üyesi.

    [2] “Erdoğan’dan önemli mesajlar”,http://www.hurriyet.com.tr/gundem/21386210.asp (5 Eylül 2012).

    Erdoğan konuşmasının devamında şunları da söyledi:

    “Bu olay bir ağıt oluyor:
    Boraltan bir köprü, aşar geçer Aras’ı,
    Yuğsan Aras suyuyla, çıkmaz yüzün karası.
    Düşman bekler karşıda, önüne kattı beni,
    Can alınan çarşıda, kardeşim sattı beni.
    Dönüp seslendim geri, merhametsiz birine,
    Beni siz vursaydınız, şu gavurun yerine.
    İşte CHP budur. Bugün CHP Azerbaycan’a Kırım’a göğsünü gere gere gidemez. Ama biz Saraybosna’ya da Kahire’ye de Tunus’a da Gazze’ye de Bakü’ye de göğsümüzü gere gere gideriz. En kısa zamanda Şam'a gideceğiz. Emevi Camisi'nde namaz kılıp, Suriyeli kardeşlerimizle kucaklaşacağız”.

    Erdoğan’ın konuşmasının ardından Belgelerle Gerçek Tarih adlı internet sitesi de, Kadir Mısıroğlu’nun Moskof Mezalimi adlı kitabına atıf yaparak, Ruslara teslim edilen Azeri sayısının 417 ve olayın sorumlusunun İnönü olduğunu belirten bir yazı yayınladı. “Boraltan Katliamı (Belgelerle) İsmet İnönü Azeri kardeşlerimizi Ruslara teslim etti”,http://belgelerlegercektarih.com/tag/boraltan-koprusu/ (son erişim tarihi: 9 Ağustos 2015).

    Site, hem sayıyı arttırmakta ve hem de faturayı İnönü’ye kesmekte.

    [3] “Ş. Mocan’ın yeni takriri”, Milliyet, 15 Nisan 1952; “DP Meclis Grupu dün toplandı”, Milliyet, 29 Nisan 1953; “Şevket Mocan”, Milliyet, 8 Temmuz 1953.
    [4] “Şevket Mocan CHP’den istifa etti”, Milliyet, 22 Ocak 1959; “Şevket Mocan tekrar DP’li oldu”, Milliyet, 3 Haziran 1959.
    [5] “Ruslara teslim edilen mülteciler”, Milliyet, 26 Mayıs 1951.
    Mocan, önergeyi önce DP Meclis Grubu’nda dile getirmiş, ardından da TBMM’ye taşımıştı.
    [6] “Dünkü Meclis ictimaı”, Milliyet, 19 Temmuz 1951.
    [7] Mocan’ın sözünü ettiği milletvekili Ziyad Ebüzziya’dır. Ancak, Ebüzziya sözü edilen açıklamayı yapmamıştır.

    [8] Türkiye Büyük Millet Meclisi Tutanak Dergisi, 9. Dönem 9. Cilt 101. Birleşim, ss. 203-207.
    [9] Nazilerden kaçan Musevileri taşıyan Struma gemisi ve yaşanan facia da bu arada anılmalıdır. Bu konuda örneğin bkz. Halit Kakınç, Struma, Destek Yay., İstanbul, 2012; Çetin Yetkin, Struma, Bir Dramın İçyüzü, Gürer Yay., İstanbul, 2008

    [10] Ahmet Emin Yaman, “II. Dünya Savaşında Türkiye’de Askeri Mülteciler ve Gözaltı Kampları (1941-1942)”,http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/18/29/215.pdf (son erişim tarihi: 12 Eylül 2015).

    [11] Konumuz 1945 yılında Sovyetler Birliği’ne iade edilen mülteciler olduğu için, sadece bunları belirtmek yeterli olacaktır:
    Tarih :15/5/1945 Sayı : Dosya :97231 Fon Kodu :30..10.0.0 Yer No :117.815..19.
    Suriye ve Sovyet Rusya hudutlarından gelen mültecilerin kabul edilmemesi.
    Tarih :21/5/1945 Sayı :2563 Dosya :76207 Fon Kodu :30..18.1.2 Yer No :108.29..16.
    Almanya ve Japonya veya her ikisi ile harp halinde olan devletler uyruğundan memleketimizde bulunan mültecilerin, yalnız askerlik hizmetlerine mensup olanlarının, mütekabiliyet esası çerçevesinde iade edilmesi.
    Tarih :30/7/1945 Sayı : Dosya :97232 Fon Kodu :30..10.0.0 Yer No :117.815..20.
    Sovyet Rusya'ya iade edilecek mülteciler.
    [12] Buradaki belgeleri kullanarak yazılan bir makale için bkz. Yaman, agm.
    [13] İkinci Dünya Savaşı yıllarında kampta ağırlıklı olarak Sovyetler Birliği kökenli mülteciler vardı. Örneğin 1941 yılında Yozgat kampındaki 105 mültecinin 86’sı Sovyetler Birliği kökenliydi. Geri kalanların 10’u Alman, 8’i Bulgar, 1’i İngiliz ve 1’i İspanyol idi. 1942 yılında ise Sovyetler Birliği kökenli mülteci sayısı 117’ye ulaşmıştı. Bunların 13’ü subay, 103’ü er ve 1’i de askeri memurdu. Bkz. Yaman, agm.

    Kampta bulunan mültecilere dair Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi’nde bulunan belgeler ise şunlardır:

    Tarih :16/4/1947 Sayı : Dosya :51230 Fon Kodu :30..10.0.0 Yer No :55.368..39.

    Yozgat kampında tutulan üç Alman mültecinin sınır dışı edilmelerini Bakanlığın uygun gördüğü.

    Tarih :1/7/1944 Sayı : Dosya :51205 Fon Kodu :30..10.0.0 Yer No :55.368..15.

    Yozgat kampından kaçmak üzere iken yakalanan Fransız mültecilerin üzerinden çıkan mektup.

    Tarih :26/5/1942 Sayı : Dosya :8169 Fon Kodu :30..10.0.0 Yer No :81.532..8.

    Yurdumuza iltica eden tayyarecilerden talimatnamelere uymayanların Yozgat kampına nakil olunacaklarına dair.

    [14] Dönemin dış politikası için bkz. Selim Deringil, Denge Oyunu, İkinci Dünya Savaşı’nda Türkiye’nin Dış Politikası, Tarih Vakfı Yurt Yay., İstanbul, 1994; Nuri Karakaş, Türk-Amerikan Siyasi İlişkileri (1939-1952), Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara, 2013; Türk Dış Politikası, Cilt I: 1919-1980, (Editör: Baskın Oran), İletişim Yay., İstanbul, 2014.

    [15] 1951’de Mocan’ın gündeme getirdiği konu, sonraki yıllarda da Türkiye’nin gündeminde yer aldı:

    “CHP iktidarının mültecileri iade etmesi konusu 1965 Seçimleri öncesinde de gündeme getirildi. 7 Ekim 1965 tarihli Adalet Gazetesi’nde çıkan imzasız başyazıda İnönü’nün günahları arasında sayılan, ağıtlarda, şiirlerde dillendirilen bu acı olaylar, filmlere de konu oldu. Mehmet Kılıç’ın yönetmenliğini üstlendiği ve Cüneyt Arkın, Oya Aydoğan, Baki Tamer gibi oyuncuların rol aldığı, 1977 yapımı ‘Güneş Ne Zaman Doğacak’ adlı filmde benzer bir konu işlenmiş ve ‘1945 yılında Sosyalist bir ülkeden Türkiye’ye iltica eden daha sonra düşmana edilirken sınırda şehit edilen 150 Türk’ün aziz hatırasına atfedilmişti’”. Bkz. Emre Gül, “Ne düşünüyorsun?CHP, mültecileri Sovyetlere kurban etmişti”,http://www.dunyabulteni.net/haber/303823/chp-multecileri-sovyetlere-kurban-etmisti (son erişim tarihi: 10 Ağustos 2015).

    Maraş’ta Aralık 1978 tarihine Cüneyt Arkın'ın başrolünü oynadığı “Güneş Ne Zaman Doğacak” filminin gösterimi sırasında sinema salonuna patlayıcı madde atılması, Maraş Katliamı’nı başlamasının kıvılcımını ateşlemişti. Olaylar sırasında 100’den fazla Alevi öldürüldü. Alevi ve Komünist düşmanlığının kışkırtıldığı dinci-milliyetçi bir katliam olan Maraş Katliamı, 12 Eylül askeri darbesine giden önemli kilometre taşlarından biridir. Bu konuda örneğin bkz. Aziz Tunç, Beni Sen Öldür, Maraş / 78, Fırat Basın Yayın, İstanbul, 2014; Orhan Tüleylioğlu, Kahramanmaraş Katliamı, Uğur Mumcu Vakfı Yay., Ankara, 2010.




  • TheCaliph_ kullanıcısına yanıt
    Ah be kardeşim. Sen cehaletin insanda vücut bulmuş hali gibisin. Bu kadar bilgisiz olabilmeyi nasıl başarıyorsun?
    Azerbaycan Türk'lerini Rus'lara satan İsmet beyin Boraltan katliamından nasıl haberdar olmazsın? Uğruna ağıtlar bile yazılan katliamdan...

    ... Düşman bekler karşıda, önüne kattı beni,
    Can alınan çarşıda, kardeşim sattı beni....
  • quote:

    Orijinalden alıntı: aerosoldreams

    Ah be kardeşim. Sen cehaletin insanda vücut bulmuş hali gibisin. Bu kadar bilgisiz olabilmeyi nasıl başarıyorsun?
    Azerbaycan Türk'lerini Rus'lara satan İsmet beyin Boraltan katliamından nasıl haberdar olmazsın? Uğruna ağıtlar bile yazılan katliamdan...

    ... Düşman bekler karşıda, önüne kattı beni,
    Can alınan çarşıda, kardeşim sattı beni....


    Olay yanlis veya olmadi demedim her dakika strareji degistiren dun Esad kaedesim diyen bugun Esed olan adama ne oldu dediginde eee ulkelerin politikasi degisebilir diyen adamlar hala Boraltan olayinda kalmis

    Sanirsin ki komple Azerbaycan i satmisiz . Azerbaycan hala bizi sever insanlarina gidin sorun
  • quote:

    Orijinalden alıntı: J7A

    O dönemler şimdiki gibi değil üstümüze saldırırdı rusya elden gelen bişey yok kasıtlı keyfi bi durum değil


    Onurumuzdan önemli mi ?





  • quote:

    Orijinalden alıntı: Guest-C0D049777

    quote:

    Orijinalden alıntı: J7A

    O dönemler şimdiki gibi değil üstümüze saldırırdı rusya elden gelen bişey yok kasıtlı keyfi bi durum değil


    Onurumuzdan önemli mi ?



    Alıntıları Göster
    öncelikle zaten heryeri reklamdan malak olmuş bu forumda konuyla alakası olmayan kavgalar etmeyin ben size diyorumki sadece formaliteden hilal şeklinde ve yıldız şeklinde toprak değişimi yapacagız gene kendini çevreleyen ülkeler söz sahibi olacak sadece formaliteden birşey amaçda siyasi haritadan bakınca türkiyenin üzerinde dev bir hilal görecez nası fikir diyom




  • TheCaliph_ kullanıcısına yanıt
    Bir kere yahu bir kere şu CHP yi hele hele İsmet beyi eleştirin.
    Hala Azerbaycan bizi sever hede hödö. Tabiki sevecekler okuldan tanıdığım 4 tane Azerbaycan Türkü arkadaşım vardı hepsi de vatanperver idi sormaya gerek yok.
    Boraltan katliamı unutulmayacak bir hadisedir orası ayrı.
    Ben mesela İsmet beyin bizi 1947 de imf ye üye yapması, 1948 de Marshall yardımlarını kabul etmesi, Nuri Demirağ'ın uçak fabrikasını, pilot okulunu kapatması, arazisini istimlak etmesi ve Türk savunma sanayisini ABD nin insafına bırakmasında kaldım mesela.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: aerosoldreams

    Bir kere yahu bir kere şu CHP yi hele hele İsmet beyi eleştirin.
    Hala Azerbaycan bizi sever hede hödö. Tabiki sevecekler okuldan tanıdığım 4 tane Azerbaycan Türkü arkadaşım vardı hepsi de vatanperver idi sormaya gerek yok.
    Boraltan katliamı unutulmayacak bir hadisedir orası ayrı.
    Ben mesela İsmet beyin bizi 1947 de imf ye üye yapması, 1948 de Marshall yardımlarını kabul etmesi, Nuri Demirağ'ın uçak fabrikasını, pilot okulunu kapatması, arazisini istimlak etmesi ve Türk savunma sanayisini ABD nin insafına bırakmasında kaldım mesela.




    Tamam İSmet'in çoğu politikası yanlıştır ama bizi 2.Dünya SAvaşı'na sokmadığı için de minnettar olman lazım öyle misin peki ?

    Ben de mesela 1950 de Köy Enstitülerini kapatan , Marshall planları ile full traktör alan , ona buna peşkeş çekmek için yanlış yerde yanlış fabrika açan , Vatan cephesi adı altında insanları kutuplaştıran buna üye olmayanları vatan haini ilan eden sallama isimleri radyoda okutan , 6-7 Ekim olaylarında ses çıkarttırmayan , Kıbrıs Olayı'nda bir şey yapmayan , Dini sömürmeyi başlatan Adnan Menderes'te kaldım mesela nasıl çıkıcaz buradan ??

    Ben Boraltan meselesine karşıyım ama Sovyet ile savaşsaydık ne olacaktı ? Bu sefer de 150 kişi için ülkeyi bitirdi diyecektiniz




  • quote:

    Orijinalden alıntı: TheCaliph_

    quote:

    Orijinalden alıntı: aerosoldreams

    Bir kere yahu bir kere şu CHP yi hele hele İsmet beyi eleştirin.
    Hala Azerbaycan bizi sever hede hödö. Tabiki sevecekler okuldan tanıdığım 4 tane Azerbaycan Türkü arkadaşım vardı hepsi de vatanperver idi sormaya gerek yok.
    Boraltan katliamı unutulmayacak bir hadisedir orası ayrı.
    Ben mesela İsmet beyin bizi 1947 de imf ye üye yapması, 1948 de Marshall yardımlarını kabul etmesi, Nuri Demirağ'ın uçak fabrikasını, pilot okulunu kapatması, arazisini istimlak etmesi ve Türk savunma sanayisini ABD nin insafına bırakmasında kaldım mesela.




    Tamam İSmet'in çoğu politikası yanlıştır ama bizi 2.Dünya SAvaşı'na sokmadığı için de minnettar olman lazım öyle misin peki ?

    Ben de mesela 1950 de Köy Enstitülerini kapatan , Marshall planları ile full traktör alan , ona buna peşkeş çekmek için yanlış yerde yanlış fabrika açan , Vatan cephesi adı altında insanları kutuplaştıran buna üye olmayanları vatan haini ilan eden sallama isimleri radyoda okutan , 6-7 Ekim olaylarında ses çıkarttırmayan , Kıbrıs Olayı'nda bir şey yapmayan , Dini sömürmeyi başlatan Adnan Menderes'te kaldım mesela nasıl çıkıcaz buradan ??

    Ben Boraltan meselesine karşıyım ama Sovyet ile savaşsaydık ne olacaktı ? Bu sefer de 150 kişi için ülkeyi bitirdi diyecektiniz

    Bu sefer de İsmet yüzünden din elden gitti komünistler geldi babamız dedemiz kim bilmiyoruz derlerdi



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Lews Therin Telamon -- 9 Nisan 2016; 23:23:41 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Lews Therin Telamon

    quote:

    Orijinalden alıntı: TheCaliph_

    quote:

    Orijinalden alıntı: aerosoldreams

    Bir kere yahu bir kere şu CHP yi hele hele İsmet beyi eleştirin.
    Hala Azerbaycan bizi sever hede hödö. Tabiki sevecekler okuldan tanıdığım 4 tane Azerbaycan Türkü arkadaşım vardı hepsi de vatanperver idi sormaya gerek yok.
    Boraltan katliamı unutulmayacak bir hadisedir orası ayrı.
    Ben mesela İsmet beyin bizi 1947 de imf ye üye yapması, 1948 de Marshall yardımlarını kabul etmesi, Nuri Demirağ'ın uçak fabrikasını, pilot okulunu kapatması, arazisini istimlak etmesi ve Türk savunma sanayisini ABD nin insafına bırakmasında kaldım mesela.




    Tamam İSmet'in çoğu politikası yanlıştır ama bizi 2.Dünya SAvaşı'na sokmadığı için de minnettar olman lazım öyle misin peki ?

    Ben de mesela 1950 de Köy Enstitülerini kapatan , Marshall planları ile full traktör alan , ona buna peşkeş çekmek için yanlış yerde yanlış fabrika açan , Vatan cephesi adı altında insanları kutuplaştıran buna üye olmayanları vatan haini ilan eden sallama isimleri radyoda okutan , 6-7 Ekim olaylarında ses çıkarttırmayan , Kıbrıs Olayı'nda bir şey yapmayan , Dini sömürmeyi başlatan Adnan Menderes'te kaldım mesela nasıl çıkıcaz buradan ??

    Ben Boraltan meselesine karşıyım ama Sovyet ile savaşsaydık ne olacaktı ? Bu sefer de 150 kişi için ülkeyi bitirdi diyecektiniz

    Bu sefer de İsmet yüzünden din elden gitti komünistler geldi babamız dedemiz kim bilmiyoruz derlerdi

    Abi Lozan'da Bütün Dünyayı alsak sadece Kıbrıs'ı bıraksak eminim Kıbrıs yok hoaydaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa Lozan başarı mı kayıp mı diye Mısır Kadiroğlu başlardı.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: TheCaliph_

    quote:

    Orijinalden alıntı: Lews Therin Telamon

    quote:

    Orijinalden alıntı: TheCaliph_

    quote:

    Orijinalden alıntı: aerosoldreams

    Bir kere yahu bir kere şu CHP yi hele hele İsmet beyi eleştirin.
    Hala Azerbaycan bizi sever hede hödö. Tabiki sevecekler okuldan tanıdığım 4 tane Azerbaycan Türkü arkadaşım vardı hepsi de vatanperver idi sormaya gerek yok.
    Boraltan katliamı unutulmayacak bir hadisedir orası ayrı.
    Ben mesela İsmet beyin bizi 1947 de imf ye üye yapması, 1948 de Marshall yardımlarını kabul etmesi, Nuri Demirağ'ın uçak fabrikasını, pilot okulunu kapatması, arazisini istimlak etmesi ve Türk savunma sanayisini ABD nin insafına bırakmasında kaldım mesela.




    Tamam İSmet'in çoğu politikası yanlıştır ama bizi 2.Dünya SAvaşı'na sokmadığı için de minnettar olman lazım öyle misin peki ?

    Ben de mesela 1950 de Köy Enstitülerini kapatan , Marshall planları ile full traktör alan , ona buna peşkeş çekmek için yanlış yerde yanlış fabrika açan , Vatan cephesi adı altında insanları kutuplaştıran buna üye olmayanları vatan haini ilan eden sallama isimleri radyoda okutan , 6-7 Ekim olaylarında ses çıkarttırmayan , Kıbrıs Olayı'nda bir şey yapmayan , Dini sömürmeyi başlatan Adnan Menderes'te kaldım mesela nasıl çıkıcaz buradan ??

    Ben Boraltan meselesine karşıyım ama Sovyet ile savaşsaydık ne olacaktı ? Bu sefer de 150 kişi için ülkeyi bitirdi diyecektiniz

    Bu sefer de İsmet yüzünden din elden gitti komünistler geldi babamız dedemiz kim bilmiyoruz derlerdi

    Abi Lozan'da Bütün Dünyayı alsak sadece Kıbrıs'ı bıraksak eminim Kıbrıs yok hoaydaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa Lozan başarı mı kayıp mı diye Mısır Kadiroğlu başlardı.

    Hezimet de lütfen

    Bir de İsmet ne yapmış ki istese Hitler işgal ederdi bizi diyenler var. E birader Rusu İngilizi Amerikalısı sana baskı yapıyor savaşa gir diye onlar ne olacak




  • Siz secmece misiniz Neden her olayını yalana dolan sizin boraltan olayını eve gideyim arşivden atacağım işiniz gücünüz yalan boraltanda ölenler Azeri değil Kırım Türkü idi hayatınız palavra gerisini ben eve gideyim görüşürüz
  • TheCaliph_ kullanıcısına yanıt
    Evet 2.dünya savaşına fiilen katılmamış olmak başarıdır her ne kadar savaşın sonunda masada taraf olduysak da savaşa girmemiş olmamız mantıklıydı.
    Şu köy enstitüleri meselesi tıpkı "Menderes uçak fabrikalarını NATO standartlarına uymadı diye kapattı" şeklindeki kopyala yapıştır yalan bilgilerden farksız. Zira köy enstitülerinin kapatılması Milli şef İsmet beyin imzaladığı Truman doktrini kapsamında ABD nin yapacağı yardımlar karşılığında istediği şeylerden bir tanesi idi. Araştırabilirsin. Ayrıca köy enstitüleri bildiğim kadarı ile 1954 yılında faaliyetlerine son verdi 1950 de değil.
    Menderes'i de savunma gibi bir derdim yok maalesef o da Atatürk sonrası gelen basiretsiz siyasilerden bir tanesidir.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: iyeka

    Şimdi şu zor zamanlarda hem azerbaycan hem turkiye icin zor zamanlarda hem gecmisdeki tatsizliklari gidermek hem iliskileri iyilestirmek ama ulkemizden toprak isteyenlere bir cevap vermek hem dunyaya damgamizi vurmak hem ulkemizde ve azerbaycanda turizmi artirmak hem topraklarimizi birbirine bagli kalmamasini boylece ulkemize yada azerbaycana isgal altinda kalsa bile yokolmamasini iki ulkede yokolmadan yokolmamayi saglamak icin bir fikrim varda olur mu olmaz mi gercekcimi bilmiyorum.Dunyadan ornekler belcika hollanda sinirinin turistik degerine bakin kafelerin evlerin icinden sinir geciyor amerikaya bakin damga ve gosteris icin aya bomba atmayi ciddi ciddi tartismis benim onerim azerbaycanla toprak takası yapiyoruz biz ulkemizin ortasindan hilal seklinde toprak erip onlardan yildiz seklinde aliyoruz ayrica gene eski topraklarimizmis gibi yonetiyoruz yani sadece formalite pasaport falan yok herkes kendini cevreleyen ulke tarafindan yonetiliyor vergi aliyor tam anlatamasamda fikrim bu bu fikre sahip olnak vatan hainligimidir mantikli midir gercekci midir olur mu ?

    Azerbaycan türk topraklarına katilmali artik bencede




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Bladexile

    Türkiyeye niye güvensinler ki adamları birkez sırtlarından vurmuşuz zaten ismet sağolsun

    +1
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Elk.de

    quote:

    Orijinalden alıntı: Bladexile

    Türkiyeye niye güvensinler ki adamları birkez sırtlarından vurmuşuz zaten ismet sağolsun

    +1

    Alıntıları Göster
    Arkadalarından vurmuşuz dediğiniz azerileri siz kaç kere vurdunuz acaba? Ermenistanla ilişkileri düzeltmek için azeri bayraklarını çöpe attınız. Ülkeyi yok saydınız. O günlerde azeriler sinirden deliriyordu. Bu olay unutuldu mu sanıyorsun?
    Neymiş 1945'te azerileri teslim etmişler. O yıllarda sovyet ordusu doğudan girse trakyadan çıkardı. Neyine güvenip savaşacan? Türkiye de sscb parçası olurdu. Gelip amerika kurtarmayacaktı seni. Orta asya ülkeleri gibi 1990'a kadar parçası olurdun. Ne din bırakırdı ne birşey.




  • 
Sayfa: 1234
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.