Provası yok hayatın. Ne yeniden yaşamak mümkün, ne de yaşadıklarını silebilmek. Önemli olan, ilk defa değil son defa sevebilmek 'Oğuz Atay'
bu provasız hayatta da kimseyi üzmemek önemli olmalı !!
Güzel kadınlar aşkla aptallaşır. Ama hem akıllı hem güzel kadınlar, aşıkken de akıllıdır. İşte bu yüzden hep yalnız kalır. 'Paulo Coelho'
hımmmmm :))
Tanrı, kadınlara geçmişi ve geleceği, erkeklere ise yaşadığı günü armağan etti, kadınlar geniş bir zamana yayıldıkları için huzursuz, erkekler daracık bir zamana sıkıştıkları için anlayışsız olurlar.
[Ahmet Altan]
Bir gece bir genç kör kütük sarhoş olur. Yola koyulur. Hz. Mevlana'nın hayır duasını almak için. Geceymiş geç saatmiş dinlemez. Evin kapısına gelir ve kapıyı çalar. Hz. Mevlana'nın talebeleri kapıyı açarlar. Gence ne istediğini sorarlar. Genç:"Mevlana'nın hayır duasını almak için geldim" der. Talebeleri:"Şuanda hocamız istirahat halinde ve saat çok geç. Daha sonra gel"derler. Genç ısrar eder ve illa onun hayır duasını şimdi alıcam gitmem der. İnat eder ve gitmez. Hz. Mevlana gürültüleri duyar ve uyanır. Gelir kapıya ve "Ne oluyor, nedir bu gürültü" der. Talebeleri cevap verir: "Efendim sizin hayır duanızı almak için gelmiş bu sarhoş bizde istirahatte olduğunuzu ve daha sonra gelmesini söyledik" derler. Mevlana şu cevabı verir talebelerine: O gecenin bu vaktinde bizim yolumuzu bulmuş gelmişken, hem de kör kütük sarhoşken, siz hangi ayık kafayla onu geri göndermek istersiniz..!
"Bir kişi, Allah'tan başka kimseye ihtiyacı olmadığına inanırsa; Allah da onu başkasına muhtaç etmez.."
[Şems-i Tebrizi]
Hayatın bize çizdiği yol, özgürlük ve güzelliklerle dolu olabilir, ama biz bu yolu yitirdik. Hırs insanların ruhunu zehirledi, dünyayı bir nefret çemberine aldı. Hepimizi kaz adımlarıyla sefaletin ve savaşların içine sürükledi. Hızımızı artırdık, ama bunun tutsağı olduk. Bolluk getiren makineleşme bizi yoksul kıldı. Edindiğimiz bilgiler bizi çıkarcı yaptı, zekamızı da katı ve acımasız. Çok düşünüyoruz, ama az hissediyoruz.Makineleşmeden çok insanlığa, zekadan çok iyilik ve anlayışa gereksinmemiz var. İnsancıl değerlerimizi koruyamazsak hayat korkunç olur, hep yitiririz. Siz insanlar güçlüsünüz. Makineleri yapacak güç sizdedir. Bu hayatı olağanüstü bir mutluluk serüvenine çevirecek olan yine sizlersiniz. Öyleyse, insanlık ve demokrasi adına bu gücü kullanalım ve milliyetçilik hastalığına karşı birleştirelim. Din, dil, ulus ayrımcılığı olmayan yeni bir dünya yaratalım. ~~[Charlie Chaplin]
Küçük zenci bir çocuk, şehrin lunaparkında dolaşırken bir satıcının elindeki balonları seyre dalmıştı. Her renkten ve her biçimden balonlar ışıl ışıl parlıyordu. Derken, berdenbire kırmızı bir balon kazara bağlandığı yerden kurtularak havada uçtu, uçtu, uçtu ve nihayet aşağıdan seçilemeyecek kadar yükseldikten sonra gözden kayboldu. Bu manzarayı seyretmek için öyle bir insan kalabalığı toplanmıştı ki, satıcı, bir tane daha bırakmanın iyi bir reklam olacağını düşünerek havaya parlak sarı renkte bir balon daha bıraktı. Arkasından bir tane de beyazını çözdü. Küçük zenci çocuk, olduğu yerden büyük bir hayranlık içerisinde ardı ardına uçan rengarenk balonları seyrettikten sonra: “Baloncu amca….” dedi. “Acaba bir de siyah renkte balon bıraksanız, ötekiler kadar yükselirmi? Baloncu amca, anlayışlı bir bakışla çocuğa tebessüm ederek, siyah renkli bir balonu çözdü… Parmaklarını gevşetip onu da boşluğa bırakırken: “Yavrum..” dedi, “Bizi yükselten dışımızdaki renk değil, içimizdeki cevherdir.”
Ben; Benden olgun insan isterim karşımda! Benden dürüst, En ufak dalgada, Arkasını dönmeyecek kadar olgun. ... Arkamı döndüğümde, Sırtımdan vurmayacak kadar güvenilir. Bir o kadar cesaretli olmalı. Yağmurdan ıslanıp,fırtınadan kaçmamalı. Ayağı taşa takılınca kayadan korkmamalı.
İşine gelince sevip, Zoru görünce bırakmamalı !
Can Yücel
gittin sen bana gitmek için gelmiştin geride yavaş yavaş eriyen bir kurşun bıraktın bıraktığın şekilden çok daha başkasına bürünen ve bir daha asla eskisi gbi olamayacak bir kurşun gerçekten birdaha hiçbirşey eskisi gibi olmadı
kısa bir hüzünden sonra geldim geri döndüm sana seviştin mi, değiştin mi beni,yeni bir umutla
kimbilir kimler aklını çeldi gördüğüne sevinmedin mi beni kimbilir kimler aklını çeldi görüdüğüne sevinmedin sen beni üç günlük ayrılıkta neler neden değişti
unutulmuş muydum alışıyor muydun yavaş yavaş yokluğuma beklenmiyor muydum kalbini mi yordum bunca iş güç arasında
bir gün beni nasıl paslı bir makasla nasıl derinden budayıp gittiğini farkettim yeni bir filiz veremeyecek kadar derindi kesip attıkların sensizlikle oluşmuş hastalığıma senin bile çare olamayacağını benim için artık çok gecikildiğini anladım ...
söyle bari son söz olsun kızmam bundan sonra sana dostuz artık geçmiş olsun anlat saklama ne varsa...
kimbilir kimler aklını çeldi gördüğüne sevinmedin mi beni kimbilir kimler aklını çeldi görüdüğüne sevinmedin sen beni üç günlük ayrılıkta neler neden değişti
Seni Seviyordum Sana uzak kentlerden birinde zamanın bir yerinde seni ve senli günleri anımsattı akşam güneşi... Onca zamanın üstünde eskimeyen bir düşüncesin şimdi İnsan hergün anımsar mı aynı gözleri
SENİ SEVİYORDUM ve senin haberin yoktu Saçlarını izliyordum uzaktan, kulağının arkasına düşüşü ve burnun, herkesten başkaydı işte... Güldüğü zaman yukarıya bakardı; Yukarı kalkan başın ve gülen gözlerin vardı... Ne güzeldiler sen bilmiyordun...
BEN SENİ SEVİYORDUM... Kalbime sığmıyordu aklımdan geçenler Duvarlara, vitrin camlarına, kaldırımlara çarpıyordu Geri dönüyordu, çoğalarak Senin sesini duyduğum masalarda erteliyordum herşeyi, herseyi erteleyişim oluyordun Kalp ağrısı oluyordun, Birlikte soluduğumuz sokak isimleri oluyordun, Mevsimler değişiyor ve büyüyorduk, Dönemeçler geçiyor, köprüler göze alıyorduk ve bazen tekin olmayan suların üzerinden atlıyorduk Cesurduk... Ufuk çizgisi maviydi, gün batımı hep turuncu ve kırmızıydı bütün karanfiller...
Ben SENİ SEVİYORDUM sen bilmiyordun... Sevinçlerim oluyordun arasıra sen hiç bilmiyordun Sonra herhangi biri oldun, bütün sevinçlerim bittikten sonra Yağmurlar yağdı, serin haziran akşamları Derken bir gün uzaktan gördüm seni... Saçların bana inat başın herseye meydan okuyarak işte yine aynı Kalbimi acıttı her zamanki gibi... Değiştik sanıyordum ve sen yine bilmiyordun Şimdi bunları anlatsa sana birileri kim bilir yada boşver bilme en iyisi...
İclal Aydın
Masallar Daha uyanmamalıydık masallardan.Ne zaman bitti o eşsiz ormanlar, yollar? ne zaman ayrıldı yolları şehzade ile ipek kızın? ve ne zaman vazgeçti yakışıklı prens yüzyıl uyuyan güzeli uyandırmaktan? Ne zaman yoruldu aladdin lambasını ovmaktan? iyilik perileri, sevimli cinler şimdi neredeler? Daha uyanmamalıydık...Masallar hep o renkte ve aynı inandırıcılıkta kalmalıydı kalbimizde.Bir şey oldu, bir yerlerde.Büyüdük mü küstük mü birşeylere ne; inanmaz olduk masallara.Dinlemez olduk ve anlatmadık bir daha.Belki anlatılacak masalımız kalmadı, çabuk yordu hayat bizi.Oysa ne güzeldi küllerinden yeniden doğan Anka kuşu, Kaf dağının ardındaki o gizemli ülke, lal bir oba uşağı ile güzeller güzeli bey kızının başkaldıran sevdası.Nasıl özlüyoruz geçmişi...Neden özler ki insan? Hele birde mutsuz bir çocuksanız...Çocuktuk çünkü.İnanıyorduk.Köprüler geçmemiş, aldatmamış, aldatılmamış, bedeller ödememiş, ayrılık ve hasret mektupları okumamıştık.Ve dizlerimizi kanatmamıştı henüz hayat.İnanıyorduk, duruyduk, saftık, çocuktuk.Şimdi anlatacak bir masalımız bile yok, bir köşesine sığınacak...
İclal Aydın
DİYEMEDİKLERİM
Yağmur yağıyor. Mutfak camındayım. Nasıl üşüdüğümü bilemezsin. Menekşelerim çiçek vermiyor artık anne. Söylediğin gibi hep dibinden su verdim ama…
Şimdi telefon açsam sana, sesini duymak da yetmiyor ki. Hep aynı cümleler; “Babamlar nasıl, ilacını aldın mı?” Nedenini bilmediğim bir ağlamak var içimde. Bir yerlere sığdıramıyorum yüreğimi. Bazen mutfakta dalıp giderdin yemek yaparken, tahta kaşıkla tencerenin başında öylece ne düşünürdün acaba? Özlemek çok fena anne. Anlamak seni; daha da fena…
Omuzlarım ağrıyarak uyanıyorum sabahları. Benim kızımın omuzlarımı ovmasına daha çok var. Gittikçe sana mı benziyorum ben, ya da “Annenin kaderi kıza” dedikleri doğru mu? “Baban eskitir her şeyi kızım” demiştin bir kez, anlamamışım meğer, eskiyormuş anneciğim. Omzunu ovacak kalmıyormuş meğer aynı evin içinde. Şimdi duysan bunları ne üzülürsün; mutsuz mu kızım diye, çoktan kendinden vazgeçmiş bir sesle. Mutsuz değilim de anne, yağmura ve mutfağımdaki kedere çare bulamıyorum.
Evimi topluyor, toz alıyor, patlıcan kızartıyor, televizyon seyrediyor, akşam çalan kapıyı açıyorum, açtığımı gören olmuyor. Pişirdiğim yeniyor da, güzel olmuş denmiyor. Çay demleniyor, demleniyor, demleniyor…
Kederim mutfağımın her yerine yerleşiyor. Ah nasıl eskiyor her şey anne, nasıl eskiyor. Eskilerimi de atmaya kıyamıyorum. Seni çok özlüyorum. Bana yasakladığın bahçeler, sana da mı uzaktı hep? Gidemeyişine ağladın mı sende? Ne zaman eskiyor sevgiler?
Ödenen bedellerin acısı geçince mi? İşte böyle, kalbimde bir acı. Şarkılar seni söyler.
İclal AYDIN
"Beklemediğim anda karşıma çıkan ayrılıkları, Aniden bastıran kışı, Aynaya her baktığımda değişen kadını, Mevsimler içinde mutlaka bir sevinç getiren yaz'ı, Gülünce yüzleri bayram yeri olanları, "Geçecek" diyerek yaraya üfleyenleri, Okuduğunu anlayanları, Anlayıp da susanları, Cesur olanları, Yeniden başlayanları Ve Hayatın mutlak coşkusunu, Sizi, Seni, Her şeye rağmen üstelik "Gördüğüme sevindim!"
İclal Aydın
"Hayat iki şekilde yaşanır: ya hiç mucize yokmuş gibi, ya da herşey birer mucizeymiş gibi." Albert Einstein
KADINLAR SUSARAK GİDER
Çok uzun emekler verir ilişkisini yürütmek için. Birinin kadını olmayı yüreği, beyni, ruhu o kadar zor kabul etmiştir ki, başka bir adama ait olmayı istemez. Erkek gibi, çorbanın tuzu eksik diye kavga çıkarmaz mesela, tam tersi, konuşmamız lazım der. Erkekler de en çok bu cümleye sinir olurlar. Ertelenir o konuşmalar, maç bitimine, yemek sonrasına ve daha birçok lüzumsuz şeyin ardına ötelenir. Kadınlar inatçıdır, hayata tutundukları gibi, aşklarına da sahip çıkarlar. Bu yüzdendir, konuşup derdini anlatma isteği, karşı tarafı ikna edene kadar uğraşırlar. Sonunda pes eder adam, bir ışık görür kadın, tüm derdini paylaşır. Genellikle ne cevap alır? Abuk sabuk konuşma! Gereksiz ve saçma gelmiştir adama anlatılanlar, hiç de üstünde durmamıştır. Yine bir sıkıntı, tatmin edilemeden geçiştirilir ve adam gün gelip bunların kendisine ok gibi döneceğini bilemez. Bir kadın şikayet ediyorsa, ya da erkeklerin deyimi ile vıdı vıdı ediyorsa; erkek bilmelidir ki, o ilişkiden hala ümidi vardır kadının. Yürütmek, birlikte yaşamak, sorunları çözerek mutlu olmak istiyordur. Daha önemlisi, o adamı hala seviyordur.
Kadın susarak gider! En önemli detaydır, erkeklerin hiç anlayamadığı durum işte bu kadar basittir. O gün gelene kadar konuşan, kavga eden, tartışan kadın, kendini sessizliğe vermiştir. Ne zaman ümidini o ilişkiden kestiyse, o zaman sevgisi de yara almış demektir. Yüreğindeki bavulları toplamıştır, kafasındaki biletleri almış ve aslında bedeni orada durarak, ilişkiden çıkıp gitmiştir. Kadın, gerçekten gitmişse, çok sessiz olmuştur ayrılışı, kimse hissetmeden, kapıları vurup kırmadan gitmiştir. Her akşam eve geldiğinde, kapının açıldığını gören adam anlamaz ama bir kadın sessizce gider. Ne mutfağında yemek pişiren, ne yan koltukta televizyon izleyen, ne gece ruhunu kenara koyarak yatakta sevişmeye çalışan kadın, artık o kadındır. Bir kadının çığlıklarından, kavgalarından korkmamak gerekir, çünkü kadının gidişi sessiz ve asildir.
CEMAL SÜREYA
Sağol cemal süreya.. söyleyecek o kadar şeyim var ama hiç birini toplayamıyorum.. senin bu cümlelerinden sonra yazılacak bir şey yok!!
Aşk bir kum saati gibidir; kalp dolarken beyin boşalır.
JULES RENARD
Çocukken güneş olmak isterdim.Sonra anladım ki en iyisi çocuk olmak.Çünkü güneşten sıcaktı kalbim.Büyüdüm derken, yaşam denen ayazda üşüdüm. Soğudu,buza döndü kalbim..Ne güneş olabildim.Ne çocuk kalabildim..
Bir gün kaldığın yerden başlayacaksın, Biri seni bulacak. Önce korkacaksın eski acılara yakalanmakt...an, Biraz ürkeceksin, Ne kadar dirensen de nafile. ...İnsansın sonuçta, seveceksin. Eski acılara bakıp da küsme sevdalara, Gâvura kızıp da oruç bozulmaz. Sök at kafandan acabaları, Bir kemik aynı yerden iki defa kırılmaz can yücel
" Asla sevmediğim birine seni seviyorum demedim , ya da asla birini severken karşılığını beklemedim... Dostluğuma değer biçmedim , sevgime ise hiçbir zaman sınır çizmedim... Sevdiysem sonuna kadar gittim,bitirdiysem öldürse de hasreti geriye dönmedim... Bazen çok kırıldım , bazen belki de kırdım... Ama hata insana mahsustur dedim..Affettim , af diledim.. Kimileri birden fazla kırdılar kalbimi ama ben onları yinede affettim.. Onlar belki beni saflıkla yargıladılar.Belki de içten içe sinsice güldüler... Ama asıl unuttukları şuydu... Ben aldanmadım... Aldanan her zaman kendileri oldular ama bunu anlayamadılar... Bir insan kaybının ne olduğu bilemedikleri için... Kaybetmek onlar için bir alışkanlık haline geldiği için.. Oysa ben hiç insan kaybetmedim... Sadece zamanı geldiğinde vazgeçmeyi bildim o kadar..."
Can YÜCEL
Kelimeler her şeyi anlatır.. Ama her şeyi yaşatmaz. Bazen ben bile yabancı olurken kendime sana nasıl anlatırım ki beni! Neşeliyim diyeceğim, belki suratsızlığıma denk geleceksin! Espiriliyim diyeceğim, belki ağlamalarıma denk düşeceksin! Özgürüm diyeceğim, belki tutsaklıklarımda yakalayacaksın beni! Kendimi anlatıpta... bir kalıba sığdırmak istemem düşüncelerimdeki beni.. Hani yaşamadan bilemeyeceğin şeyler vardır ya, onlardan biriyim belki.. Bazıları için herhangi biri, Bazılar için vazgeçilmez biri! Düşlediğim kadar insanım, İnsan olduğum kadar hatalı! İşte ben buyum, ben İnsanım!!