Şimdi Ara

Şampiyonlarla Hikaye Yazmaca (3. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
1 Misafir - 1 Masaüstü
5 sn
128
Cevap
1
Favori
4.312
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Gurcell cidden senden iyi senarist çıkar ha Vlad ile yorick i şöyle de bağlayabilirsin ; Yorick vlad a ihtiyacı olan kanı sağlıyor , vlad da yorick gslim in dediği gibi tamamen hayata dönebilmesi için gerekli iksir , kan türünden şeyler bulmaya çalışıyor. Birde iyi tarafdan devam et biraz da. Sabırsızlıkla devamını bekliyorum
  • Hava açıktı,gökyüzünde tek damla bulut bile yoktu. Kuşlar neşeyle şakıyor; Güneş , bütün gezegeni bir anne sıcaklığıyla kucaklıyordu. "Ne kadar güzel." dedi Lux. "Gökyüzü masmavi. Kuşlar,kelebekler,çiçekler...Yaşamak...Çok güzel." Gülümsedi. Küçüklüğünden beri ilkbaharı çok seviyordu. Her ilkbahar kırlarda dolaşmaya çıkardı.Tıpkı bugün yaptığı gibi. Bütün çiçekleri tek tek koklardı.Çimenlere uzanır, hayal kurardı.Cennet'in hayalini kurardı.Cennet'te olabilmeyi ne kadar çok isterdi.Orada her yer çiçeklerle kaplıydı. Asla solmayan çiçekler...İlkbaharın dışında çok sevdiği diğer bir şey de gökkuşağıydı. Ama gökküşağın oluşması için yağmur gerekiyordu. Yağmuru hiç sevmezdi. Her yağmur yağışında sanki gökyüzü yerine kendi ruhu bulutlarla kaplanırdı.Canı sıkılır, içinden hiçbir şey yapmak gelmezdi. Derin bir nefes aldı,çiçeklerin havada bıraktığı tüm kokuları içine çekmek istercesine. "Çok güzel." diye yineledi tekrar. Xin gülümsedi. "Bence de.Ama ben daha güzel olan bir şey biliyorum." dedi. "Nedir o?" diye sordu heyecanla. Xin, Lux'un ellerini tuttu, gözlerinin içine baktı.Bir bakış... Lux her şeyi anlamıştı. Kıpkırmızı oldu. "Şeyy...Ben..." "Evet?" dedi Xin. "Ben..." diye devam etti Lux. "Seni Seviyorum." Sonra Xin'in yanağına sevgi dolu bir öpücük kondurarak koşmaya başladı. Utancından kaçıyordu. Xin onu kovaladı. Sonunda Lux'u yakaladı ve "Ben de seni seviyorum." diye karşılık verdi. Lux gülümsedi. Artık ilkbahardan sonra sevdiği bir şey daha vardı. "XinZhao..." "Evet?" "Daha önce kimseye böyle bir şey söylemedim...Bir daha söyleyebilir miyim?" Xin gülümsedi. "Seni Seviyorum." dedi Lux tekrar...

    Romantik havamdayım bulaşmayın




  • quote:

    Orijinalden alıntı: RuneForce

    Hava açıktı,gökyüzünde tek damla bulut bile yoktu. Kuşlar neşeyle şakıyor; Güneş , bütün gezegeni bir anne sıcaklığıyla kucaklıyordu. "Ne kadar güzel." dedi Lux. "Gökyüzü masmavi. Kuşlar,kelebekler,çiçekler...Yaşamak...Çok güzel." Gülümsedi. Küçüklüğünden beri ilkbaharı çok seviyordu. Her ilkbahar kırlarda dolaşmaya çıkardı.Tıpkı bugün yaptığı gibi. Bütün çiçekleri tek tek koklardı.Çimenlere uzanır, hayal kurardı.Cennet'in hayalini kurardı.Cennet'te olabilmeyi ne kadar çok isterdi.Orada her yer çiçeklerle kaplıydı. Asla solmayan çiçekler...İlkbaharın dışında çok sevdiği diğer bir şey de gökkuşağıydı. Ama gökküşağın oluşması için yağmur gerekiyordu. Yağmuru hiç sevmezdi. Her yağmur yağışında sanki gökyüzü yerine kendi ruhu bulutlarla kaplanırdı.Canı sıkılır, içinden hiçbir şey yapmak gelmezdi. Derin bir nefes aldı,çiçeklerin havada bıraktığı tüm kokuları içine çekmek istercesine. "Çok güzel." diye yineledi tekrar. Xin gülümsedi. "Bence de.Ama ben daha güzel olan bir şey biliyorum." dedi. "Nedir o?" diye sordu heyecanla. Xin, Lux'un ellerini tuttu, gözlerinin içine baktı.Bir bakış... Lux her şeyi anlamıştı. Kıpkırmızı oldu. "Şeyy...Ben..." "Evet?" dedi Xin. "Ben..." diye devam etti Lux. "Seni Seviyorum." Sonra Xin'in yanağına sevgi dolu bir öpücük kondurarak koşmaya başladı. Utancından kaçıyordu. Xin onu kovaladı. Sonunda Lux'u yakaladı ve "Ben de seni seviyorum." diye karşılık verdi. Lux gülümsedi. Artık ilkbahardan sonra sevdiği bir şey daha vardı. "XinZhao..." "Evet?" "Daha önce kimseye böyle bir şey söylemedim...Bir daha söyleyebilir miyim?" Xin gülümsedi. "Seni Seviyorum." dedi Lux tekrar...

    Romantik havamdayım bulaşmayın


    Yooo ben öyle bir şey demedim ki? :P




  • League Out Loud
  • Mordred, 20 yaşlarında çok akıllı ve meraklı bir gençtir. Her şeyin nasıl yapıldığını, nasıl çalıştığını, mantığını anlamaya çalışır. Özellikle de metallere karşı ilgisi vardır. Bu ilginin kaynağı da evlerinin yakınındaki bir hurdalıktan gelir. Neredeyse tüm gününü bu hurdalıkta geçirir ve buradan bulduğu metalleri evine götürür. Metalleri eritip değişik şeyler yapmaya çalışır, birbirleriyle birleştirir ve bunları yaparken o kadar kendinden geçer ki evinde bomba patlasa fark etmez. Yine bir gün hurdalıkta gününü geçirirken çok garip bir olay olur; tüm metaller havalanmaya ve Mordred’in etrafında dönmeye başlar, dönüş gittikçe hızlanır ve Mordred bu hıza direnemeyerek havalanır..

    ***

    Mordred gözünü açar, kendini neresi olduğunu bilmediği garip bir yerde bulur. Kalkmaya çalışır ama kalkamaz, vücudu kaskatı kesilmiş, sanki bir metal olmuştur. Kendini çok garip ve yorgun hissetmektedir, tekrar uykuya dalar. Uyandığında kendine gelmiştir, hızla ayağa kalkar ve kendini inceler. Vücudu tamamen metaldir.. Bütün bu olan bitene bir anlam vermeye çalışır; ne olduğunu, kim olduğunu ve nasıl bu hâle geldiğini hatırlamaya çalışır, fakat hiçbir şey hatırlayamaz. Bu sırada uzaklardan bir kahkaha sesi duyar; etraf çok karanlıktır ama sese doğru yönelir ve hızla gitmeye başlar fakat hiçbir şeye rastlayamaz, tam umudunu kestiği sırada yerde bir şeyler parlar, ona doğru yürür; bu bir metaldir fakat yaklaştıkça metal çok garip bir şekilde hareket etmektedir. Metali almak için elini uzatır; tam elini uzattığında metal, Mordred’in eline gelir. Mordred şaşırır, metali istediği gibi yönetebilmektedir. Havalandırır, fırlatır, aklından geçirdiği her şeyle metale hükmeder. İyice şaşırmış olan Mordred, karşısında karanlık bir silüet görünce irkilir. Mordred’in ağzından sadece ‘Benden ne istiyorsun’ sorusu çıkar. Silüet korkunç bir kahkata atar ve ‘Sen benim lanetimdesin’ der. Mordred bu sefer ‘Ben kimim’ der. Silüet; Mordred’e hızlıca bir hamle yapar, Mordred ne olduğunu anlamadan bayılır. Gözünü açtığında karşısında yine o silüet vardır; silüet eğilir ve fısıldar: ‘Mordekaiser’


    Bizim server kapalıda yapacak bişey de yok bi deneyeyim dedim ilk kez hikaye tarzı bişey yazdım idare edin artık



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Zetharos -- 19 Temmuz 2011; 22:58:38 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: RuneForce

    Hava açıktı,gökyüzünde tek damla bulut bile yoktu. Kuşlar neşeyle şakıyor; Güneş , bütün gezegeni bir anne sıcaklığıyla kucaklıyordu. "Ne kadar güzel." dedi Lux. "Gökyüzü masmavi. Kuşlar,kelebekler,çiçekler...Yaşamak...Çok güzel." Gülümsedi. Küçüklüğünden beri ilkbaharı çok seviyordu. Her ilkbahar kırlarda dolaşmaya çıkardı.Tıpkı bugün yaptığı gibi. Bütün çiçekleri tek tek koklardı.Çimenlere uzanır, hayal kurardı.Cennet'in hayalini kurardı.Cennet'te olabilmeyi ne kadar çok isterdi.Orada her yer çiçeklerle kaplıydı. Asla solmayan çiçekler...İlkbaharın dışında çok sevdiği diğer bir şey de gökkuşağıydı. Ama gökküşağın oluşması için yağmur gerekiyordu. Yağmuru hiç sevmezdi. Her yağmur yağışında sanki gökyüzü yerine kendi ruhu bulutlarla kaplanırdı.Canı sıkılır, içinden hiçbir şey yapmak gelmezdi. Derin bir nefes aldı,çiçeklerin havada bıraktığı tüm kokuları içine çekmek istercesine. "Çok güzel." diye yineledi tekrar. Xin gülümsedi. "Bence de.Ama ben daha güzel olan bir şey biliyorum." dedi. "Nedir o?" diye sordu heyecanla. Xin, Lux'un ellerini tuttu, gözlerinin içine baktı.Bir bakış... Lux her şeyi anlamıştı. Kıpkırmızı oldu. "Şeyy...Ben..." "Evet?" dedi Xin. "Ben..." diye devam etti Lux. "Seni Seviyorum." Sonra Xin'in yanağına sevgi dolu bir öpücük kondurarak koşmaya başladı. Utancından kaçıyordu. Xin onu kovaladı. Sonunda Lux'u yakaladı ve "Ben de seni seviyorum." diye karşılık verdi. Lux gülümsedi. Artık ilkbahardan sonra sevdiği bir şey daha vardı. "XinZhao..." "Evet?" "Daha önce kimseye böyle bir şey söylemedim...Bir daha söyleyebilir miyim?" Xin gülümsedi. "Seni Seviyorum." dedi Lux tekrar...

    Romantik havamdayım bulaşmayın


    Bu arada Jarvan Lux' a deliler gibi aşıkdı. Jarvan da o ilkbahar günü arkadaşı Garenle birlik de pikniğe gitmişlerdi. Jarvan uzaktaki sarı saçlı güzel kızı önce tanıyamadı ama sonra tanıyabilmişti. Lux tu. Yüzünde birden anlamsız bir gülümsemeyle ona doğru yürüdü. Ta ki yanında Xin i görene kadar. Aynı kalede yaşamalarına rağmen ondan nefret ediyordu. Bunun sebebi Lux un Xin e olan duygularıydı. Lux un yanında Xin i görünce bir demacia domatesi gibi sinirden kıpkırmızı oldu. Garende Xinden hoşlanmazdı çünkü Lux onun kız kardeşiydi. Jarvan , Xin inin orada olduğunu Garene gösterdi. Oda birden parladı ve onu hırpalamak için yanına gitmeleri gerektiğini söyledi. Jarvan bu teklifi reddedemezdi. Kılıçlarını aldıkları gibi çiftin yanına koştular.

    Vs vs vs Talep olursa pembe diziye dönüştürürüm valla




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Blitxkrieg


    quote:

    Orijinalden alıntı: RuneForce

    Hava açıktı,gökyüzünde tek damla bulut bile yoktu. Kuşlar neşeyle şakıyor; Güneş , bütün gezegeni bir anne sıcaklığıyla kucaklıyordu. "Ne kadar güzel." dedi Lux. "Gökyüzü masmavi. Kuşlar,kelebekler,çiçekler...Yaşamak...Çok güzel." Gülümsedi. Küçüklüğünden beri ilkbaharı çok seviyordu. Her ilkbahar kırlarda dolaşmaya çıkardı.Tıpkı bugün yaptığı gibi. Bütün çiçekleri tek tek koklardı.Çimenlere uzanır, hayal kurardı.Cennet'in hayalini kurardı.Cennet'te olabilmeyi ne kadar çok isterdi.Orada her yer çiçeklerle kaplıydı. Asla solmayan çiçekler...İlkbaharın dışında çok sevdiği diğer bir şey de gökkuşağıydı. Ama gökküşağın oluşması için yağmur gerekiyordu. Yağmuru hiç sevmezdi. Her yağmur yağışında sanki gökyüzü yerine kendi ruhu bulutlarla kaplanırdı.Canı sıkılır, içinden hiçbir şey yapmak gelmezdi. Derin bir nefes aldı,çiçeklerin havada bıraktığı tüm kokuları içine çekmek istercesine. "Çok güzel." diye yineledi tekrar. Xin gülümsedi. "Bence de.Ama ben daha güzel olan bir şey biliyorum." dedi. "Nedir o?" diye sordu heyecanla. Xin, Lux'un ellerini tuttu, gözlerinin içine baktı.Bir bakış... Lux her şeyi anlamıştı. Kıpkırmızı oldu. "Şeyy...Ben..." "Evet?" dedi Xin. "Ben..." diye devam etti Lux. "Seni Seviyorum." Sonra Xin'in yanağına sevgi dolu bir öpücük kondurarak koşmaya başladı. Utancından kaçıyordu. Xin onu kovaladı. Sonunda Lux'u yakaladı ve "Ben de seni seviyorum." diye karşılık verdi. Lux gülümsedi. Artık ilkbahardan sonra sevdiği bir şey daha vardı. "XinZhao..." "Evet?" "Daha önce kimseye böyle bir şey söylemedim...Bir daha söyleyebilir miyim?" Xin gülümsedi. "Seni Seviyorum." dedi Lux tekrar...

    Romantik havamdayım bulaşmayın


    Bu arada Jarvan Lux' a deliler gibi aşıkdı. Jarvan da o ilkbahar günü arkadaşı Garenle birlik de pikniğe gitmişlerdi. Jarvan uzaktaki sarı saçlı güzel kızı önce tanıyamadı ama sonra tanıyabilmişti. Lux tu. Yüzünde birden anlamsız bir gülümsemeyle ona doğru yürüdü. Ta ki yanında Xin i görene kadar. Aynı kalede yaşamalarına rağmen ondan nefret ediyordu. Bunun sebebi Lux un Xin e olan duygularıydı. Lux un yanında Xin i görünce bir demacia domatesi gibi sinirden kıpkırmızı oldu. Garende Xinden hoşlanmazdı çünkü Lux onun kız kardeşiydi. Jarvan , Xin inin orada olduğunu Garene gösterdi. Oda birden parladı ve onu hırpalamak için yanına gitmeleri gerektiğini söyledi. Jarvan bu teklifi reddedemezdi. Kılıçlarını aldıkları gibi çiftin yanına koştular.

    Vs vs vs Talep olursa pembe diziye dönüştürürüm valla

    Sonra Marimar gibi yalama olmasın da (evillol)




  • Vladimir Yorick e dogru yaklasti ve o bogaz hiriltisi gibi cikaridigi sesi ile "iyi bir is cikardin" dedi. Yorick Vladimir in bu kendini begenmis tavilarindan hoslanmasada olum ve yasam arasinda sikisan ruhunu ozgurluge kavusturacak iksiri yapabilecek tek kisinin Vladimir oldugunu biliyordu. Vladimirde bunun farkinda ve o sinsi bakislari bunu Yoricke anlatircasina elindeki kan topu ile Yorick in yuzune bakarak kanini iciyordu. Vladimir asirlar once oldurulmusdu ve herkes onun ustun buyu gucunun farkindaydi. Yorick Karanlik tarafin dunyadaki boyuta gecmesinden dolayi ruhunu ozgur kilmak icin bu yasam icin gerekli olan kani icen ama aslinda olu olan bu adam ihtiyaci vardi. Ve buyuzden Vladimirin olduruldugu olum tarlasindan cikartarak yasamasini saglamisdi. Bunun karsiliginda ise Vladimir ona et ve kandan olusan bir beden yada tam olu olma sansini taniyacakti.
    Vladimirin cesedinin bas koruyucusu olan ve Vladimirin buyulerinden meydana gelen bir yaratik daha vardi. Tipki Vladimir gibi baskalarinin canlariyla ruhlariyla ve kanlariyla beslenen ama vucudunda zerre et ve kan bulunmayan bu yaratik yuzyillar boyunca Vladimirin cesedini ayaklari altinda korumus ve onu saklamistir. Lakin yari olu olan Yorick onun bu korumasini asarak Vladimiri cikarmayi basarmistir. Vladimir "gel bakalim seni zavalli, yeterince guclendim artik" bakalim senin icin ne yapabiliriz diyerek tum vucudunu kan havuzuna cevirerek yavasca akti. Yorick in arkasindan mezarligin basinda dikili duran Vladimirin bas korumasi Fiddelstick de hareketlendi ve yorcikin yanindan gecerken kafanisi ona dogru cevirdi, Yorickin onunde olmasina ragmen kafasi Yoricke cevrilmisdi, konusamiyordu fakat o bakislari herseyi anlatiyordu. Bu 3u artik tamamen kanlarini emdikleri, insanlarini oldurdukleri ve ruhlarini caldiklari koyu terkediyorlardi.

    Bu nasil? Bunu biraz degistirebilirim. Ama biraz daha materyal lazim senaryoda cok kopma yasanirsa anlatimi cok zor olut diye dusunuyorum. Ashe ile giris yapacam ama Ashe icin Anivia ile beraber bir senaryo dusunuyorum. Bir nevi kadin dayanismasi gibi dusunun :D




  • Yorick.. Nidayı da canlandırsa? Yani benim için sorun yok. Zombi olsa da olur nefes alsın yeter.
  • Abi bunlar bi alliance gibi birşey olsunlar. Sonra bu toplanmayı gören iyi tarafda ayrı bir alliance çıkarsın son chapterdada kapışsınlar işte



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Blitxkrieg -- 19 Temmuz 2011; 23:37:30 >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Gurcellonline
    Bu nasil? Bunu biraz degistirebilirim. Ama biraz daha materyal lazim senaryoda cok kopma yasanirsa anlatimi cok zor olut diye dusunuyorum. Ashe ile giris yapacam ama Ashe icin Anivia ile beraber bir senaryo dusunuyorum. Bir nevi kadin dayanismasi gibi dusunun :D


    Ashe ile Anivia için aklıma ufak tefek şeyler geldi

    Ashe karanlık taraftan gelen düşmanları haklarken (minionları) Kötü taraftaki Düşmanlardan birinin (Herhangi bi champ) Devasa bir yumurtaya Deliler gibi Saldırı yaptığını görür.Ashe düşmana saldırır düşman kaçar veya ölür orası sana kalmış. Ashe yumurtaya yaklaşıp yavaşça dokunduğunda Yumurtadan Işıklar saçılıp yavaşça çatlayarak içinden Anivia çıkar.Ashe şaşırır aralarındaki dialogları ayarlayabilirsin VEYA Ashe o düşman championla savaşırken yumurtadan ışıklar saçılıp çatlarken Ashe şaşkınlığından dolayı dövüşmeyi bırakıp yumurtayı izler.Düşman champ Ashe yumurtayı izlemesinden faydalanıp ölümcül bi vuruş yapar ve Ashe yere düşer tam o sırada Anivia ortaya çıkmıştır Ve Düşman Champ son darbeyi indirirken araya Wall atar ve Vuruşu duvara yapmış olur sonra o champı öldürürler felan o şekilde bi dostluk başlayabilir.Bunlar olurken Anivia Diğer tarafta olanları asheye anlatıp bütün iyi champları İonia merkezinde toplamaya çalışabilirler (böyle olursa devamını getirmek kolay olur gibi ama yazar sensin)


    Not:Bu yazdığım hikaye değil sadece benim senaryo için fikirlerim şimdi hafif hikayemsi anlattım sanırım okuyan bune felan der diye not düşeyim




  • quote:

    Orijinalden alıntı: gsliyim


    quote:

    Orijinalden alıntı: Gurcellonline
    Bu nasil? Bunu biraz degistirebilirim. Ama biraz daha materyal lazim senaryoda cok kopma yasanirsa anlatimi cok zor olut diye dusunuyorum. Ashe ile giris yapacam ama Ashe icin Anivia ile beraber bir senaryo dusunuyorum. Bir nevi kadin dayanismasi gibi dusunun :D


    Ashe ile Anivia için aklıma ufak tefek şeyler geldi

    Ashe karanlık taraftan gelen düşmanları haklarken (minionları) Kötü taraftaki Düşmanlardan birinin (Herhangi bi champ) Devasa bir yumurtaya Deliler gibi Saldırı yaptığını görür.Ashe düşmana saldırır düşman kaçar veya ölür orası sana kalmış. Ashe yumurtaya yaklaşıp yavaşça dokunduğunda Yumurtadan Işıklar saçılıp yavaşça çatlayarak içinden Anivia çıkar.Ashe şaşırır aralarındaki dialogları ayarlayabilirsin VEYA Ashe o düşman championla savaşırken yumurtadan ışıklar saçılıp çatlarken Ashe şaşkınlığından dolayı dövüşmeyi bırakıp yumurtayı izler.Düşman champ Ashe yumurtayı izlemesinden faydalanıp ölümcül bi vuruş yapar ve Ashe yere düşer tam o sırada Anivia ortaya çıkmıştır Ve Düşman Champ son darbeyi indirirken araya Wall atar ve Vuruşu duvara yapmış olur sonra o champı öldürürler felan o şekilde bi dostluk başlayabilir.Bunlar olurken Anivia Diğer tarafta olanları asheye anlatıp bütün iyi champları İonia merkezinde toplamaya çalışabilirler (böyle olursa devamını getirmek kolay olur gibi ama yazar sensin)


    Not:Bu yazdığım hikaye değil sadece benim senaryo için fikirlerim şimdi hafif hikayemsi anlattım sanırım okuyan bune felan der diye not düşeyim


    Aklıma birşey getirdi bu.Annie ile Brand olup Anivia ve Ashe ile kapışıyolarmış




  • Yukarida anlatilanlara gore demacianlari hikayenin iyi karakterleri olarak bolume sokmaya calisacagim. Anivia ve Ashe icin fikir guzel ama aklimda farkli birsey vardi. Bakalim hangisi eserse ona gore kaptirip giderim. Bu arada tek ben yazmayim sizde parcalar olsuturunda aksiyon artsin.RuneForce un hikayeden calinti yapabilirim araya biraz ask tohumu atmak lazim.
    Birde oyundaki karakterler arasinda bilgeligi ile un yapmis birini bilen varmi?
    @Sweet Mother of Mercy
    Uzgunum Annie kuregin sivri tarafini ensenine yedi artik. Onu oradan Yorcik bile kaldiramaz.

    Onemli Not:
    Annie ile ilgili ilk hikayeye baslarken ayicikini insaata kacirdi ve orada yasadiklarindan sonra kotu oldu dicektim. Icimde kalmasin demis olayim bari.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: healheal

    kimseden alıntı yapmıom benim saf kardeşim ve gürsel abi kim onuda tanımıom .


    sen çok karma oynayan bi abiye benziyon
  • Konuyu kirletmeyelim belki ben de bir şeyler yazarım yazabilecek duruma gelince, şu an yeni uyandım ve bunu bile nasıl yazdığımı bilmiyorum

    Edit: Kavga eden arkadaşlara söyledim bunu, konu çok güzel ilerliyor, çok iyi hikayler var cidden, devam beyler



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi oFaRocK -- 20 Temmuz 2011; 10:13:17 >
  • Karanlik cagin baslmasiyla tum dunya boyut degistirmeye baslamisdi. Karanlik guc her yerde ortaya cikip hayatlari ve ruhlari caliyordu. Demacia adinda bir sehir bu karanlik guce henuz yenilmemis ve var gucu ile savasiyordu. Savascilari ve buyuculeri hem aydinlik icin savasiyordu hemde aydinligin en guclu tarafini temsil ediyorlardi. Adaleti ve gucu ile bilinen Prens Garen adindaki savasci butun karanlik buyulerin meydana getirdigi yaratiklarla basacikabiliyordu ve en yakin dostu olan jarvan onun hep yanindaydi. Sehrin girisinde karanligin butun yaratiklarini alt eden ikili, ordulari ile beraber zaferin tadini cikartirken Guzelligi ile destanlasan isigin gucunu temsil eden Prenses Lux kardesi garene yardim etmesi icin en yakin hizmetkari ve korumasi olan Xin i savasa gonderdi.
    Savaslar sehrin onunde tum gucu ve siddetiyle surerken garen in gozune bir hareketlilik carpti. Ordularinin biraz ilerisinde karanligin icerisinde bir siyah dalga ile yaklasan birsey vardi. Tipki bir mancinikdan firlatilan devasa bir kayanin uzerlerine geldigi gibi savas meydaninin tam ortasina dogru geliyordu. Prens kilicini goge kaldirip , ordularina geri cekilmelerini emretti. Biranda herkes geri cekilmeye basladi ama daha meydandan uzaklasmadan Prens Garen, jarvan ve ordunun ileri gelenlerininde icinde bulundugu onlarca kisi o simsiyah topun meydana dusmesi ile etrafa savruldular. Guclu Prens Garen sersemlemesine ragmen en cabuk ayaga kalkanlardan oldu. Ortalik toztoprak icinde simsiyah lekelere burunmusdu. Yakin dostu jarvani zirhindaki islemelerinden tanidi ona kostu. Sirtindan kucaklayarak kaldirdi. Siddetli carpmanin etkisiyle elinden dusurdugu mizragini almak icin egildiginde zirhinin islemelerinin arasindan suzulen kum tanelerinin topraga dustukce karardigini gordu. Garen e donup "sanirim bu sefer cok zor olacak" dedi. Garenin haykirmasi ile kendine gelen savascilar bir bir ayaga kalkti. Herkes ayaklarinin altindaki topragin nasil hizla renk degistirdige sahit oluyordu.
    Simsiyah kutlenin dustugu yerde bir hareketlilik vardi, karanlik tarafin yaratiklari sanki zafer kazanmiscasina siritip kulaklari parcalayan cigliklari atmaya basladilar. 2 beden belirdi bunlardan birisi Karanligin yer yuzundeki en bilinen ismi Isis in oglu Kral Nasus digeri ise onun haylaz kardesi Renekton du. Elinde asasi, 3 insan boyundaki dev cussesi ve tum heybeti ile karsilarinda duruyordu. Aslinda bir anubis yani yari kopek yari insan olan Nasus o ana kadar gelmis gecmis en guclu karanlik gucu temsil ediyordu. Cunku Aydinlik caglarda bile karanliga hukmeden Isis ona inanilmaz gucler bagislayarak Karanlik caglarda yeniden uyanmak uzere uykuya dalmisdi. Nasus un durusu o kadar sasaliydiki vucudunda tekbir hareket bile olmamasina karsin kendisine yaklasilmasi ve yenilmesi imkansiz oldgunu biliniyordu. Cevresini saran siyah kuslar ise onun karanlik tarafindan sadece bir parcaydi.
    Kardesi Renekton ise timsaha benzeyen sekli ve elindeki o inanilmaz buyuk baltaya benzer silahi ile Garene bakip onun kanini icmek istedigni belli edercesine silahinin keskin tarafini yaliyordu. Garen ve ordusu bu isin kolay olmayacaginin farkinda bir sekilde savunma yapmak icin hazirlaniyordu.
    Her iki ordu arasinda bir muddet suren bakislar ve sessizlik Garenin ordusundan atilan bir mancinikla bozuldu. Manciginin hedefi dogruca Isis in oglu Nasus du. Neredeyse bir insan boyundaki kaya alevler icinde karanlik ordunun lideri Kral Nasus a dogru geliyordu. Tam carpmak uzereyken Nasus sadece asasini kaldirarak hizla gelen alevler icindeki kayayi durdurdu. Her iki orduda saskinlik icinde bu sahneyi izliyodu. Nasus o an iki ordununda canlarini yakarcasina haykirisindan sonra dahada buyudu ve o runelerle suslenmis altin sarisi zirhi olumu anlatan siyah bir zirha donusdu. Alev topunu elinde tuttugu asayi hava cevirerek iki ordunun arasina tam ortaya vurdu. Alev topu yere gomuldu ve nasusun buyusu ile cok genis bir cevrede simsiyah kumalar havaya sacilmaya basladi. Daha sonra bu alevler ve simsiyah kumlar arasinda kalan bolgeye dogru kardesi ile beraber kostular ardindan ordulari geldi.
    Savas meydanin icinde bu yasananlara hayretle bakan en ondeki askerler birden Renektonun dev gibi silahi ile uzerlerine geldigini farketiler ama sadece 1 saniye icinde renekton onlarin yaninda belirdi ve Silahini savurarak kimisini belinden kimisini basindan kimisini bacaklarindan olmak uzere onlari ikiye boldu. Bu vahsi sahneyi henuz kavrayamayan baska bir bolgeye ise nassus asasini dogrulttu ve binlerce vahsi siyah kusun onlara dogru yonelmesini sagladi. Kuslarin saldirdigi askerler bir bir aci icinde oluyordu cunku kuslar o askerleri tipki bir kursun gibi delip geciyordu. Asasini dogrulttugu yerden genisce bir alanda kumlari savuruyor ve o alanda olan tum askerlerin aci icinde cigliklari duyuluyordu. O karanlik kumlarin icinden Nasus un buyu yuklu asasinin isigi ve kardesi renektonun devsilahinin savrulma sesleri geliyordu. Garen olup biteni korku icinde seyrediyor bir yandanda kendilerine saldiran karanlik ordudan korunmaya calisiyorlardi. Garen siyah kumlar arasindan Nasus un parildayan gozlerini gordu. O kargasa ve hengame icinde durmus ona bakiyordu. Garen siraninkendisinde oldugunu biliyordu.
    Birkac saniyelik bu anda tum dunyadaki sesler kisildi ve nasus Garen in beynine girdi. Bedenine rahatlikla girdigi ve saniye icinde kendini oldurebilcek gucu hissediyodu garen. Ama garen beyninde Isisin sesisni duydu sonra Nasus un kendi dilinden ona soylediklerini. Hicbirinin anlamini bilmiyordu ama fisilti gibi aklinda bu sozler belirdi. "bedenin cok zayif, isime yaramaz seni parcalamak bana daha cok zevk verecektir, nihahahah" Garen boguk sesler aridindan carpisan kiliclarin ve savasin seisni yeniden duydugunda karanlikdaki gozlerin isiltisi artmis sekilde nasusun kendine dogru kostugunu gordu. Peki bu olabilrmiydi yuzlerce askerin arasindan Nasus onu oldurebilrmiydi?
    Nasusun attigi her adimda yer sallaniyor ve yakinlarindaki herkes dusuyordu, karsisindaki askerler ayaklari altinda can veriyordu. Atilan mizraklar, oklar kiliclar sadece carpip kiriyordu. Bunu goren Jarvan nasus un hedefinin Garen oldugunu anlamis ve Aydinlik icin Garenin yonetimine ve gucune ihtiyaclari oldugunu bildigi icin Nasusun onune Garenin kardesinin savaslarda kendini korumasi icin orettigi buyu ile kalkanini hazirlayrak atildi. Agzindan cikan buyulu sozler ile zirhinin kivrimlarindan sizan isiklar o gune kadar Garen in gordugu en muhtesem olaydi. Jarvan sozlerinden sonra Nasusa suzulerek uctu ve mizragini nasusun tam karina sapladi, Mizrap nasusun bedenine degdigi an Nasus vejarvanin cevresinden sivri kayalar cikarak Nasusu kacamayacagi bir cembere sardi. bu kayalar o kadar hizli ciktiki yerden etrafindaki onlarca asker etrafa savruldu. Nasus rakine giderken bekelemdigi bu suprizden sonra afallamis ve yaralanmis olarak Jarvana bakiyordu.
    Kayalarin yksekliginden dolayi sadece Nasusun devasa boyu gorunuyordu, tek dizi uzerine cokmus ve asassina sikica sarilmis. Garen olup biteni izliyor bir yandanda ordusunu yonelndirmeye calisiyordu. nasus ayagi kalkti asasini kaldirdi ve o cemberin icini siyah kumlara buladi. Birkac saniye sonra Garen ne oldugunu anlamisti, gozunde hafif bir seyrelme oldu, gozleri bulanilastki. Aci bir ciglikla beraber Jarvanin, nasusun asasinin ucuna saplanmis bedeni o sivri kayalarin aridindan yukseldi.....

    Sonra kirmizi baslikli kiz sonsuza dek mutlu mesut yasadi :D




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Gurcellonline

    Karanlik cagin baslmasiyla tum dunya boyut degistirmeye baslamisdi. Karanlik guc her yerde ortaya cikip hayatlari ve ruhlari caliyordu. Demacia adinda bir sehir bu karanlik guce henuz yenilmemis ve var gucu ile savasiyordu. Savascilari ve buyuculeri hem aydinlik icin savasiyordu hemde aydinligin en guclu tarafini temsil ediyorlardi. Adaleti ve gucu ile bilinen Prens Garen adindaki savasci butun karanlik buyulerin meydana getirdigi yaratiklarla basacikabiliyordu ve en yakin dostu olan jarvan onun hep yanindaydi. Sehrin girisinde karanligin butun yaratiklarini alt eden ikili, ordulari ile beraber zaferin tadini cikartirken Guzelligi ile destanlasan isigin gucunu temsil eden Prenses Lux kardesi garene yardim etmesi icin en yakin hizmetkari ve korumasi olan Xin i savasa gonderdi.
    Savaslar sehrin onunde tum gucu ve siddetiyle surerken garen in gozune bir hareketlilik carpti. Ordularinin biraz ilerisinde karanligin icerisinde bir siyah dalga ile yaklasan birsey vardi. Tipki bir mancinikdan firlatilan devasa bir kayanin uzerlerine geldigi gibi savas meydaninin tam ortasina dogru geliyordu. Prens kilicini goge kaldirip , ordularina geri cekilmelerini emretti. Biranda herkes geri cekilmeye basladi ama daha meydandan uzaklasmadan Prens Garen, jarvan ve ordunun ileri gelenlerininde icinde bulundugu onlarca kisi o simsiyah topun meydana dusmesi ile etrafa savruldular. Guclu Prens Garen sersemlemesine ragmen en cabuk ayaga kalkanlardan oldu. Ortalik toztoprak icinde simsiyah lekelere burunmusdu. Yakin dostu jarvani zirhindaki islemelerinden tanidi ona kostu. Sirtindan kucaklayarak kaldirdi. Siddetli carpmanin etkisiyle elinden dusurdugu mizragini almak icin egildiginde zirhinin islemelerinin arasindan suzulen kum tanelerinin topraga dustukce karardigini gordu. Garen e donup "sanirim bu sefer cok zor olacak" dedi. Garenin haykirmasi ile kendine gelen savascilar bir bir ayaga kalkti. Herkes ayaklarinin altindaki topragin nasil hizla renk degistirdige sahit oluyordu.
    Simsiyah kutlenin dustugu yerde bir hareketlilik vardi, karanlik tarafin yaratiklari sanki zafer kazanmiscasina siritip kulaklari parcalayan cigliklari atmaya basladilar. 2 beden belirdi bunlardan birisi Karanligin yer yuzundeki en bilinen ismi Isis in oglu Kral Nasus digeri ise onun haylaz kardesi Renekton du. Elinde asasi, 3 insan boyundaki dev cussesi ve tum heybeti ile karsilarinda duruyordu. Aslinda bir anubis yani yari kopek yari insan olan Nasus o ana kadar gelmis gecmis en guclu karanlik gucu temsil ediyordu. Cunku Aydinlik caglarda bile karanliga hukmeden Isis ona inanilmaz gucler bagislayarak Karanlik caglarda yeniden uyanmak uzere uykuya dalmisdi. Nasus un durusu o kadar sasaliydiki vucudunda tekbir hareket bile olmamasina karsin kendisine yaklasilmasi ve yenilmesi imkansiz oldgunu biliniyordu. Cevresini saran siyah kuslar ise onun karanlik tarafindan sadece bir parcaydi.
    Kardesi Renekton ise timsaha benzeyen sekli ve elindeki o inanilmaz buyuk baltaya benzer silahi ile Garene bakip onun kanini icmek istedigni belli edercesine silahinin keskin tarafini yaliyordu. Garen ve ordusu bu isin kolay olmayacaginin farkinda bir sekilde savunma yapmak icin hazirlaniyordu.
    Her iki ordu arasinda bir muddet suren bakislar ve sessizlik Garenin ordusundan atilan bir mancinikla bozuldu. Manciginin hedefi dogruca Isis in oglu Nasus du. Neredeyse bir insan boyundaki kaya alevler icinde karanlik ordunun lideri Kral Nasus a dogru geliyordu. Tam carpmak uzereyken Nasus sadece asasini kaldirarak hizla gelen alevler icindeki kayayi durdurdu. Her iki orduda saskinlik icinde bu sahneyi izliyodu. Nasus o an iki ordununda canlarini yakarcasina haykirisindan sonra dahada buyudu ve o runelerle suslenmis altin sarisi zirhi olumu anlatan siyah bir zirha donusdu. Alev topunu elinde tuttugu asayi hava cevirerek iki ordunun arasina tam ortaya vurdu. Alev topu yere gomuldu ve nasusun buyusu ile cok genis bir cevrede simsiyah kumalar havaya sacilmaya basladi. Daha sonra bu alevler ve simsiyah kumlar arasinda kalan bolgeye dogru kardesi ile beraber kostular ardindan ordulari geldi.
    Savas meydanin icinde bu yasananlara hayretle bakan en ondeki askerler birden Renektonun dev gibi silahi ile uzerlerine geldigini farketiler ama sadece 1 saniye icinde renekton onlarin yaninda belirdi ve Silahini savurarak kimisini belinden kimisini basindan kimisini bacaklarindan olmak uzere onlari ikiye boldu. Bu vahsi sahneyi henuz kavrayamayan baska bir bolgeye ise nassus asasini dogrulttu ve binlerce vahsi siyah kusun onlara dogru yonelmesini sagladi. Kuslarin saldirdigi askerler bir bir aci icinde oluyordu cunku kuslar o askerleri tipki bir kursun gibi delip geciyordu. Asasini dogrulttugu yerden genisce bir alanda kumlari savuruyor ve o alanda olan tum askerlerin aci icinde cigliklari duyuluyordu. O karanlik kumlarin icinden Nasus un buyu yuklu asasinin isigi ve kardesi renektonun devsilahinin savrulma sesleri geliyordu. Garen olup biteni korku icinde seyrediyor bir yandanda kendilerine saldiran karanlik ordudan korunmaya calisiyorlardi. Garen siyah kumlar arasindan Nasus un parildayan gozlerini gordu. O kargasa ve hengame icinde durmus ona bakiyordu. Garen siraninkendisinde oldugunu biliyordu.
    Birkac saniyelik bu anda tum dunyadaki sesler kisildi ve nasus Garen in beynine girdi. Bedenine rahatlikla girdigi ve saniye icinde kendini oldurebilcek gucu hissediyodu garen. Ama garen beyninde Isisin sesisni duydu sonra Nasus un kendi dilinden ona soylediklerini. Hicbirinin anlamini bilmiyordu ama fisilti gibi aklinda bu sozler belirdi. "bedenin cok zayif, isime yaramaz seni parcalamak bana daha cok zevk verecektir, nihahahah" Garen boguk sesler aridindan carpisan kiliclarin ve savasin seisni yeniden duydugunda karanlikdaki gozlerin isiltisi artmis sekilde nasusun kendine dogru kostugunu gordu. Peki bu olabilrmiydi yuzlerce askerin arasindan Nasus onu oldurebilrmiydi?
    Nasusun attigi her adimda yer sallaniyor ve yakinlarindaki herkes dusuyordu, karsisindaki askerler ayaklari altinda can veriyordu. Atilan mizraklar, oklar kiliclar sadece carpip kiriyordu. Bunu goren Jarvan nasus un hedefinin Garen oldugunu anlamis ve Aydinlik icin Garenin yonetimine ve gucune ihtiyaclari oldugunu bildigi icin Nasusun onune Garenin kardesinin savaslarda kendini korumasi icin orettigi buyu ile kalkanini hazirlayrak atildi. Agzindan cikan buyulu sozler ile zirhinin kivrimlarindan sizan isiklar o gune kadar Garen in gordugu en muhtesem olaydi. Jarvan sozlerinden sonra Nasusa suzulerek uctu ve mizragini nasusun tam karina sapladi, Mizrap nasusun bedenine degdigi an Nasus vejarvanin cevresinden sivri kayalar cikarak Nasusu kacamayacagi bir cembere sardi. bu kayalar o kadar hizli ciktiki yerden etrafindaki onlarca asker etrafa savruldu. Nasus rakine giderken bekelemdigi bu suprizden sonra afallamis ve yaralanmis olarak Jarvana bakiyordu.
    Kayalarin yksekliginden dolayi sadece Nasusun devasa boyu gorunuyordu, tek dizi uzerine cokmus ve asassina sikica sarilmis. Garen olup biteni izliyor bir yandanda ordusunu yonelndirmeye calisiyordu. nasus ayagi kalkti asasini kaldirdi ve o cemberin icini siyah kumlara buladi. Birkac saniye sonra Garen ne oldugunu anlamisti, gozunde hafif bir seyrelme oldu, gozleri bulanilastki. Aci bir ciglikla beraber Jarvanin, nasusun asasinin ucuna saplanmis bedeni o sivri kayalarin aridindan yukseldi.....

    Sonra kirmizi baslikli kiz sonsuza dek mutlu mesut yasadi :D



    gerçekten süpersin gurcell bence tryn ve ordusu gelerek garene yardım edebilir sonuçta barbar kral




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Gurcellonline

    Karanlik cagin baslmasiyla tum dunya boyut degistirmeye baslamisdi. Karanlik guc her yerde ortaya cikip hayatlari ve ruhlari caliyordu. Demacia adinda bir sehir bu karanlik guce henuz yenilmemis ve var gucu ile savasiyordu. Savascilari ve buyuculeri hem aydinlik icin savasiyordu hemde aydinligin en guclu tarafini temsil ediyorlardi. Adaleti ve gucu ile bilinen Prens Garen adindaki savasci butun karanlik buyulerin meydana getirdigi yaratiklarla basacikabiliyordu ve en yakin dostu olan jarvan onun hep yanindaydi. Sehrin girisinde karanligin butun yaratiklarini alt eden ikili, ordulari ile beraber zaferin tadini cikartirken Guzelligi ile destanlasan isigin gucunu temsil eden Prenses Lux kardesi garene yardim etmesi icin en yakin hizmetkari ve korumasi olan Xin i savasa gonderdi.
    Savaslar sehrin onunde tum gucu ve siddetiyle surerken garen in gozune bir hareketlilik carpti. Ordularinin biraz ilerisinde karanligin icerisinde bir siyah dalga ile yaklasan birsey vardi. Tipki bir mancinikdan firlatilan devasa bir kayanin uzerlerine geldigi gibi savas meydaninin tam ortasina dogru geliyordu. Prens kilicini goge kaldirip , ordularina geri cekilmelerini emretti. Biranda herkes geri cekilmeye basladi ama daha meydandan uzaklasmadan Prens Garen, jarvan ve ordunun ileri gelenlerininde icinde bulundugu onlarca kisi o simsiyah topun meydana dusmesi ile etrafa savruldular. Guclu Prens Garen sersemlemesine ragmen en cabuk ayaga kalkanlardan oldu. Ortalik toztoprak icinde simsiyah lekelere burunmusdu. Yakin dostu jarvani zirhindaki islemelerinden tanidi ona kostu. Sirtindan kucaklayarak kaldirdi. Siddetli carpmanin etkisiyle elinden dusurdugu mizragini almak icin egildiginde zirhinin islemelerinin arasindan suzulen kum tanelerinin topraga dustukce karardigini gordu. Garen e donup "sanirim bu sefer cok zor olacak" dedi. Garenin haykirmasi ile kendine gelen savascilar bir bir ayaga kalkti. Herkes ayaklarinin altindaki topragin nasil hizla renk degistirdige sahit oluyordu.
    Simsiyah kutlenin dustugu yerde bir hareketlilik vardi, karanlik tarafin yaratiklari sanki zafer kazanmiscasina siritip kulaklari parcalayan cigliklari atmaya basladilar. 2 beden belirdi bunlardan birisi Karanligin yer yuzundeki en bilinen ismi Isis in oglu Kral Nasus digeri ise onun haylaz kardesi Renekton du. Elinde asasi, 3 insan boyundaki dev cussesi ve tum heybeti ile karsilarinda duruyordu. Aslinda bir anubis yani yari kopek yari insan olan Nasus o ana kadar gelmis gecmis en guclu karanlik gucu temsil ediyordu. Cunku Aydinlik caglarda bile karanliga hukmeden Isis ona inanilmaz gucler bagislayarak Karanlik caglarda yeniden uyanmak uzere uykuya dalmisdi. Nasus un durusu o kadar sasaliydiki vucudunda tekbir hareket bile olmamasina karsin kendisine yaklasilmasi ve yenilmesi imkansiz oldgunu biliniyordu. Cevresini saran siyah kuslar ise onun karanlik tarafindan sadece bir parcaydi.
    Kardesi Renekton ise timsaha benzeyen sekli ve elindeki o inanilmaz buyuk baltaya benzer silahi ile Garene bakip onun kanini icmek istedigni belli edercesine silahinin keskin tarafini yaliyordu. Garen ve ordusu bu isin kolay olmayacaginin farkinda bir sekilde savunma yapmak icin hazirlaniyordu.
    Her iki ordu arasinda bir muddet suren bakislar ve sessizlik Garenin ordusundan atilan bir mancinikla bozuldu. Manciginin hedefi dogruca Isis in oglu Nasus du. Neredeyse bir insan boyundaki kaya alevler icinde karanlik ordunun lideri Kral Nasus a dogru geliyordu. Tam carpmak uzereyken Nasus sadece asasini kaldirarak hizla gelen alevler icindeki kayayi durdurdu. Her iki orduda saskinlik icinde bu sahneyi izliyodu. Nasus o an iki ordununda canlarini yakarcasina haykirisindan sonra dahada buyudu ve o runelerle suslenmis altin sarisi zirhi olumu anlatan siyah bir zirha donusdu. Alev topunu elinde tuttugu asayi hava cevirerek iki ordunun arasina tam ortaya vurdu. Alev topu yere gomuldu ve nasusun buyusu ile cok genis bir cevrede simsiyah kumalar havaya sacilmaya basladi. Daha sonra bu alevler ve simsiyah kumlar arasinda kalan bolgeye dogru kardesi ile beraber kostular ardindan ordulari geldi.
    Savas meydanin icinde bu yasananlara hayretle bakan en ondeki askerler birden Renektonun dev gibi silahi ile uzerlerine geldigini farketiler ama sadece 1 saniye icinde renekton onlarin yaninda belirdi ve Silahini savurarak kimisini belinden kimisini basindan kimisini bacaklarindan olmak uzere onlari ikiye boldu. Bu vahsi sahneyi henuz kavrayamayan baska bir bolgeye ise nassus asasini dogrulttu ve binlerce vahsi siyah kusun onlara dogru yonelmesini sagladi. Kuslarin saldirdigi askerler bir bir aci icinde oluyordu cunku kuslar o askerleri tipki bir kursun gibi delip geciyordu. Asasini dogrulttugu yerden genisce bir alanda kumlari savuruyor ve o alanda olan tum askerlerin aci icinde cigliklari duyuluyordu. O karanlik kumlarin icinden Nasus un buyu yuklu asasinin isigi ve kardesi renektonun devsilahinin savrulma sesleri geliyordu. Garen olup biteni korku icinde seyrediyor bir yandanda kendilerine saldiran karanlik ordudan korunmaya calisiyorlardi. Garen siyah kumlar arasindan Nasus un parildayan gozlerini gordu. O kargasa ve hengame icinde durmus ona bakiyordu. Garen siraninkendisinde oldugunu biliyordu.
    Birkac saniyelik bu anda tum dunyadaki sesler kisildi ve nasus Garen in beynine girdi. Bedenine rahatlikla girdigi ve saniye icinde kendini oldurebilcek gucu hissediyodu garen. Ama garen beyninde Isisin sesisni duydu sonra Nasus un kendi dilinden ona soylediklerini. Hicbirinin anlamini bilmiyordu ama fisilti gibi aklinda bu sozler belirdi. "bedenin cok zayif, isime yaramaz seni parcalamak bana daha cok zevk verecektir, nihahahah" Garen boguk sesler aridindan carpisan kiliclarin ve savasin seisni yeniden duydugunda karanlikdaki gozlerin isiltisi artmis sekilde nasusun kendine dogru kostugunu gordu. Peki bu olabilrmiydi yuzlerce askerin arasindan Nasus onu oldurebilrmiydi?
    Nasusun attigi her adimda yer sallaniyor ve yakinlarindaki herkes dusuyordu, karsisindaki askerler ayaklari altinda can veriyordu. Atilan mizraklar, oklar kiliclar sadece carpip kiriyordu. Bunu goren Jarvan nasus un hedefinin Garen oldugunu anlamis ve Aydinlik icin Garenin yonetimine ve gucune ihtiyaclari oldugunu bildigi icin Nasusun onune Garenin kardesinin savaslarda kendini korumasi icin orettigi buyu ile kalkanini hazirlayrak atildi. Agzindan cikan buyulu sozler ile zirhinin kivrimlarindan sizan isiklar o gune kadar Garen in gordugu en muhtesem olaydi. Jarvan sozlerinden sonra Nasusa suzulerek uctu ve mizragini nasusun tam karina sapladi, Mizrap nasusun bedenine degdigi an Nasus vejarvanin cevresinden sivri kayalar cikarak Nasusu kacamayacagi bir cembere sardi. bu kayalar o kadar hizli ciktiki yerden etrafindaki onlarca asker etrafa savruldu. Nasus rakine giderken bekelemdigi bu suprizden sonra afallamis ve yaralanmis olarak Jarvana bakiyordu.
    Kayalarin yksekliginden dolayi sadece Nasusun devasa boyu gorunuyordu, tek dizi uzerine cokmus ve asassina sikica sarilmis. Garen olup biteni izliyor bir yandanda ordusunu yonelndirmeye calisiyordu. nasus ayagi kalkti asasini kaldirdi ve o cemberin icini siyah kumlara buladi. Birkac saniye sonra Garen ne oldugunu anlamisti, gozunde hafif bir seyrelme oldu, gozleri bulanilastki. Aci bir ciglikla beraber Jarvanin, nasusun asasinin ucuna saplanmis bedeni o sivri kayalarin aridindan yukseldi.....

    Sonra kirmizi baslikli kiz sonsuza dek mutlu mesut yasadi :D



    İzninle devam etmek istiyorum:

    Nasus'un asasından kayarak düşen Jarvan, belki de son bir gayretle Garen'in yüzüne bakıyordu. Garen o mesafeden duyamasa da hissediyordu, arkadaşı, en yakın arkadaşı Jarvan onun intikamını almasını istiyordu. "...intikam" diye mırıldandı Garen. Gözleri parladı, gerçekten güçlü hissediyordu, asaletini gözler önüne sererek kılıcını Nasus'a doğrulttu ve bağırdı " DEMECIAAAAAAA!!!" çelikten sert, ve bir o kadar da ağır zırhına aldırmadan, o kadar hızlı koşuyordu ki, bir anda Nasus'un önüne gelivermişti. Bıçağını tekrar havaya kaldırdı, ve Nasus'un kafatasını ortadan ikiye ayırdı, ama o lanetli şeytan henüz ölmemişti. Sadece Garen'in boyutlarında, basit bir köpek gibi görünüyordu artık. O eski güçlü, korkutucu 'şeytan' artık sadece bir köpekti. Ama Garen buna rağmen tüm gücünü kılıcında topladı, ruhunu, düşüncelerini, hepsini kılıcında birleştirerek bir kez daha, ama bu sefer yüksek sesle " İNTİKAAAAAAM!!" diye bağırdı, gökyüzünden Nasus'un güçlü olduğu zamanlardaki boyunda bir kılıç iniyordu, yerde yatan güçsüz bedenini tam sırtından delerek geçti, ve Nasus'un aciz ruhu gökyüzüne doğru yükseldi...




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi oFaRocK -- 20 Temmuz 2011; 14:21:10 >




  • Katarina elindeki kağıda baktı, sonra metal kapıyı ittirdi. Kapı gürültüye açıldı. Katarina elinde buruşturduğu kağıdı yere attı ve içeri girdi. Burası eski bir bale salonuydu. Sanki yüzyıllardır kullanılmamış gibiydi. Aynalar, eski ve tozlu perdelerle kaplanmıştı. Büyük sütunlar eskimiş ve yıpranmıştı. Katarina salonun içinde ilerledi. Kapı tekrar büyük bir gürültü çıkararak kapandı. Katarina buraya , kendisine gelen bir mektup üzerine gelmişti. Mektupta bahsedilene göre , kim olduğu belli olmayan biri Katarinaya meydan okuyordu. Katarina bu meydan okumayı hiç düşünmeden kabul etmişti. En sevdiği şey öldürmekti. Tek amacıydı bu. Öldürdükçe daha çok güçlendiğini hissediyordu. Kurbanlarından bir hatıra almayı da unutmazdı. Bu hatıralar genelde kafa, göz gibi parçalar oluyordu. Bu parçalardan 25 altın gibi miktarlar kazandığı da oluyordu. Katarina salonun ortasına geldi ve kimliğini bilmediği kişiye doğru seslendi: "Geldim işte. Yüzünü göster!" Birkaç dakika geçti aradan. Ortalıkta kimseler görünmüyordu. Katarina sıkılmaya başlamıştı. Tam geri dönmeye karar vermişken bir ses duydu. "Tss..." Yere doğru baktı. Yanından bir yılan geçip gitti. Sonra bir tane daha gördü. Bir tane ve bir tane daha. "Tss..." Neler oluyor? diye düşündü bir an. Sonra tekrar bir sürüngen sesi duydu. Bu seferki daha gürültülüydü ve ses tam arkasından geliyordu. Katarina arkasına döndü. Hala yere bakıyordu. Sonra devasa yılanın kuyruğunu gördü. Daha fazla bakmadı. Çünkü eğer bakarsa bunun sonu olacağını biliyordu. "Kardeşimsss..." dedi önündeki ses. "Sen... CASSIOPEIA !" "Eeevettsss." Katarina gözlerini kapattı. "Neden?" diye sordu. Sonra kulaklarında korkunç bir kahkaha yankılandı. "Ahahaahaha....Neden mi? Çünkü.... SENDEN NEFRET EDİYORUMsss !" Cassiopeia, Katarinanın kız kardeşiydi. Her ne kadar kardeş olsalarda birbirlerinden ölesiye nefret ediyorlardı. Cassiopeia bir Gorgondu. Belden aşağısı yılandı.Ayrıca gözleri, bakan kişinin gördüğü en son şey oluyordu. Katarina ise tamamen insana benziyordu. Bazı kişilerin katarinanın aile yapısı hakkında ciddi düşünceleri vardı. Bazıları da bunun normal olduğunu , sonuçta katarinanın sionun parçalarını birleştiren kişi olduğunu söylüyordu. "Ben sana ne yaptım?" diye sordu Katarina. Cassiopeia tekrar kahkaha attı. "Bana ne mi yaptın? Sen benimsss hayatımı çaldın! Hep en çok sevilen sen oldun! Ailemsss beni dışladı. Hep en iyi en mükemmel sen oldun." Katarina hiçbir şey söylemedi. Cassiopeia devam etti: "Şimdi...Hahaa...İNTİKAM ZAMANI!" Cassiopeia, Katarina'ya doğru atıldı ve onun vücuduna dolandı. Katarina'nın yüzüne dokundu. "Çok güzelsin... Heykel koleksiyonumda çok iyi duracaksın." Katarina , çıkardığı bıçaklarını gözü kapalı olarak cassiopeia'ya sapladı. Cassiopeia çığlık atarak kendi başka yere attı. "Seni küçük sürtük!" diye bağırdı. Sonra parmaklarını şıklattı. Katarina'nın altında yılanlar dolaşmaya başladı. Katarina ilk defa korkuyordu belki de. Gözleri kapalı savaşmak zorundaydı. Üstelik kardeşine karşı... Yılanlar ayaklarına dolandığında aniden patladılar. Katarina ne olduğunu anlayamamıştı. Ama sonra etrafını saran yeşil dumanı farketti. Öksürmeye başladı, boğulacak gibi oluyordu. "Ahahah... ÖLECEKSİNsss YAVAŞ YAVAŞsss." Katarina bir an her şeyin bittiğini sandı ama savaşmadan pes etmeyecekti. Gözleri kapalı katil iç güdülerini harekete geçirdi. Artık Cassiopeianın nerede olduğunu hissedebiliyordu. Konsanstre oldu ve kızkardeşine doğru, pembe sislerin arasında ışınlandı. Artık Cassiopeianın arkasındaydı ve Cassiopeia pembe bulutların içinde hiçbir şey göremiyordu. Şimdi avantaj Katarinadaydı. Bıçaklarını kız kardeşini sırtına sapladı. Acı bir çığlık bütün bale salonunu kapladı. "Seni küçük ..." Cassiopeia hızla Katarinanın üzerine atıldı. İkisi birlikte yere kapaklandılar. Katarinanın bıçakları başka tarafa fırlamıştı. Cassiopeia , Katarinayı sardı, onun boğazından tuttu ve "GÖZLERİNİ AÇ VE BANA BAK SÜRTÜK" diye bağırdı. Katarina, her şeyin bittiğini sandı ama hayır. Tekrar konsantre oldu ve aynalara doğru ışınlandı. Cassiopeia öfkeyle perdelerle kapatılmış aynaların önündeki Katarinayı kıstırdı. "Pekala" dedi Katarina yorgun bir şekilde. "Sen kazandın... Kardeşim" Cassiopeia gülümsedi. "Şimdi gözlerini aç!" Katarina derin bir nefes aldı. Gözlerini araladı ve yere bakmaya başladı. "Bana bak!" diye bağırdı cassiopeia. "Şimdi düşündüm de sana bir hediye vermek istiyorum." Sonra önündeki perdeyi çekti. Perdeler aşağı doğru indiğinde her şey bitmişti. Acı bir çığlığın ardından ürpertici bir kahkaha duyuldu. Cassiopeia'nın taşlaşmış bedeninden kafasını alırken Katarina hala gülüyordu.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi RuneForce -- 20 Temmuz 2011; 16:19:48 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: RuneForce

    Katarina elindeki kağıda baktı, sonra metal kapıyı ittirdi. Kapı gürültüye açıldı. Katarina elinde buruşturduğu kağıdı yere attı ve içeri girdi. Burası eski bir bale salonuydu. Sanki yüzyıllardır kullanılmamış gibiydi. Aynalar, eski ve tozlu perdelerle kaplanmıştı. Büyük sütunlar eskimiş ve yıpranmıştı. Katarina salonun içinde ilerledi. Kapı tekrar büyük bir gürültü çıkararak kapandı. Katarina buraya , kendisine gelen bir mektup üzerine gelmişti. Mektupta bahsedilene göre , kim olduğu belli olmayan biri Katarinaya meydan okuyordu. Katarina bu meydan okumayı hiç düşünmeden kabul etmişti. En sevdiği şey öldürmekti. Tek amacıydı bu. Öldürdükçe daha çok güçlendiğini hissediyordu. Kurbanlarından bir hatıra almayı da unutmazdı. Bu hatıralar genelde kafa, göz gibi parçalar oluyordu. Bu parçalardan 25 altın gibi miktarlar kazandığı da oluyordu. Katarina salonun ortasına geldi ve kimliğini bilmediği kişiye doğru seslendi: "Geldim işte. Yüzünü göster!" Birkaç dakika geçti aradan. Ortalıkta kimseler görünmüyordu. Katarina sıkılmaya başlamıştı. Tam geri dönmeye karar vermişken bir ses duydu. "Tss..." Yere doğru baktı. Yanından bir yılan geçip gitti. Sonra bir tane daha gördü. Bir tane ve bir tane daha. "Tss..." Neler oluyor? diye düşündü bir an. Sonra tekrar bir sürüngen sesi duydu. Bu seferki daha gürültülüydü ve ses tam arkasından geliyordu. Katarina arkasına döndü. Hala yere bakıyordu. Sonra devasa yılanın kuyruğunu gördü. Daha fazla bakmadı. Çünkü eğer bakarsa bunun sonu olacağını biliyordu. "Kardeşimsss..." dedi önündeki ses. "Sen... CASSIOPEIA !" "Eeevettsss." Katarina gözlerini kapattı. "Neden?" diye sordu. Sonra kulaklarında korkunç bir kahkaha yankılandı. "Ahahaahaha....Neden mi? Çünkü.... SENDEN NEFRET EDİYORUMsss !" Cassiopeia, Katarinanın kız kardeşiydi. Her ne kadar kardeş olsalarda birbirlerinden ölesiye nefret ediyorlardı. Cassiopeia bir Gorgondu. Belden aşağısı yılandı.Ayrıca gözleri, bakan kişinin gördüğü en son şey oluyordu. Katarina ise tamamen insana benziyordu. Bazı kişilerin katarinanın aile yapısı hakkında ciddi düşünceleri vardı. Bazıları da bunun normal olduğunu , sonuçta katarinanın sionun parçalarını birleştiren kişi olduğunu söylüyordu. "Ben sana ne yaptım?" diye sordu Katarina. Cassiopeia tekrar kahkaha attı. "Bana ne mi yaptın? Sen benimsss hayatımı çaldın! Hep en çok sevilen sen oldun! Ailemsss beni dışladı. Hep en iyi en mükemmel sen oldun." Katarina hiçbir şey söylemedi. Cassiopeia devam etti: "Şimdi...Hahaa...İNTİKAM ZAMANI!" Cassiopeia, Katarina'ya doğru atıldı ve onun vücuduna dolandı. Katarina'nın yüzüne dokundu. "Çok güzelsin... Heykel koleksiyonumda çok iyi duracaksın." Katarina , çıkardığı bıçaklarını gözü kapalı olarak cassiopeia'ya sapladı. Cassiopeia çığlık atarak kendi başka yere attı. "Seni küçük sürtük!" diye bağırdı. Sonra parmaklarını şıklattı. Katarina'nın altında yılanlar dolaşmaya başladı. Katarina ilk defa korkuyordu belki de. Gözleri kapalı savaşmak zorundaydı. Üstelik kardeşine karşı... Yılanlar ayaklarına dolandığında aniden patladılar. Katarina ne olduğunu anlayamamıştı. Ama sonra etrafını saran yeşil dumanı farketti. Öksürmeye başladı, boğulacak gibi oluyordu. "Ahahah... ÖLECEKSİNsss YAVAŞ YAVAŞsss." Katarina bir an her şeyin bittiğini sandı ama savaşmadan pes etmeyecekti. Gözleri kapalı katil iç güdülerini harekete geçirdi. Artık Cassiopeianın nerede olduğunu hissedebiliyordu. Konsanstre oldu ve kızkardeşine doğru, pembe sislerin arasında ışınlandı. Artık Cassiopeianın arkasındaydı ve Cassiopeia pembe bulutların içinde hiçbir şey göremiyordu. Şimdi avantaj Katarinadaydı. Bıçaklarını kız kardeşini sırtına sapladı. Acı bir çığlık bütün bale salonunu kapladı. "Seni küçük ..." Cassiopeia hızla Katarinanın üzerine atıldı. İkisi birlikte yere kapaklandılar. Katarinanın bıçakları başka tarafa fırlamıştı. Cassiopeia , Katarinayı sardı, onun boğazından tuttu ve "GÖZLERİNİ AÇ VE BANA BAK SÜRTÜK" diye bağırdı. Katarina, her şeyin bittiğini sandı ama hayır. Tekrar konsantre oldu ve aynalara doğru ışınlandı. Cassiopeia öfkeyle perdelerle kapatılmış aynaların önündeki Katarinayı kıstırdı. "Pekala" dedi Katarina yorgun bir şekilde. "Sen kazandın... Kardeşim" Cassiopeia gülümsedi. "Şimdi gözlerini aç!" Katarina derin bir nefes aldı. Gözlerini araladı ve yere bakmaya başladı. "Bana bak!" diye bağırdı cassiopeia. "Şimdi düşündüm de sana bir hediye vermek istiyorum." Sonra önündeki perdeyi çekti. Perdeler aşağı doğru indiğinde her şey bitmişti. Acı bir çığlığın ardından ürpertici bir kahkaha duyuldu. Cassiopeia'nın taşlaşmış bedeninden kafasını alırken Katarina hala gülüyordu.


    Çok beğendim ama Cassiopeia'nın konuşmalarının sonundaki sss ler pek olmamış gibi ama dövüş sahnesini çok güzel anlatmışsın tebrik ederim :)




  • 
Sayfa: önceki 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.