Şimdi Ara

Şampiyonlarla Hikaye Yazmaca (6. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
128
Cevap
1
Favori
4.312
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 34567
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Gümüşi ayın güneşten aldığı ışık yeryüzünü aydınlatmaya yetmezken, karanlık yeşillere bürünmüş kıyafetiyle gecenin içinde parlayan Swain'in evinde küçük bir kız sesi malikanenin en kuytu köşesine bile neşe saçıyordu. Çocuk, hiç bilmediği anne sevgisine ve sürekli altında ezildiği ağır disipline rağmen bakıcısıyla oynarken hayattan öyle uzaklaşıyordu ki, kendisini her akşam vakti izleyen babasının farkında bile olmuyordu. Seneler boyu kuvvetli bir sevgiyle bağlanmış olduğu eşi Irelia'yı aydınlık düşkünü Kayle'ın karanlık ellerine kurban verdikten sonra kızına bir gün dahi olsa bile sarılamamış baba denilen o adam, her gün aynı saatte tabularını kırıp çocuğuna sarılmak için merdivenlerin başına kadar gelir ve daha ilk basamakta umutsuzca kalakalırdı. Kendi hayatından bile daha çok değer verdiği bütün insanları sonbaharda yapraklarını döken bir ağaç misali teker teker kaybeden Swain, kendisini kapalı bir kutuya çeviren bütün bu karanlık anılarının ardından etrafındakiler tarafından sürekli acımasızca eleştirilmiş, gaddarlık ve duygusuzlukla sonu gelmek bilmeyen bir şekilde riyakarca suçlanmıştı. Karısına sahip bile çıkamadı, şimdi utanmadan kızına işkence ediyor. Yüzsüzün teki! Koyu kahverengi gözleri donukluğunu hiç kaybetmeyip beynine bir hançer gibi saplanan cümleler kafasında türlü yankılar yapmaya devam ederken, yavaş yavaş merdivenleri inmeye başlamıştı adam. Odaya son adımını atar atmaz salondaki neşe dolu çocuk kahkahaları derin bir sükunetin esiri olup evi terketti. Suspus olan bakıcıya el hareketiyle odadan çıkmasını emrederken, bakışlarını Annie'ye çevirdi. Adamın ağzını açmasıyla kapaması bir olurken, kızın yeşil gözlerine bakarak konuşamadığı için süratle arkasını döndü ve saklamak konusunda ustalaştığı duygularını belli etmemeye uğraşarak konuşmaya çalıştı. "Bu saatte yatman gerektiğini bilmene rağmen odama kadar gelen bu seslerin nedeni nedir sorabilir miyim? Birkaç gün sonra savaş başlayacak ve sen halen eğlence peşindesin! Şimdi odana çık ve uyu." Göz bebekleri belirli bir noktaya çakılıp kalmışken, yanından geçen kızının cüssesi kadar hafif rüzgarını hissettiğinde acıyla gözlerini kapadı. Kafasını yastığa koyduğu her gece kaybetmekten korktuğu kendi canından bu parçayı sürekli düşünmesine rağmen ona olan sevgisini göstermemeliydi, onu kendine bağlamamalıydı. Gözlerinden süzülen bir damla yaşı çabucak silerek ilk bulduğu sandalyeye attı kendini tutunacak bir dal ararmışcasına.

    Binbir çeşit hatıra kafasında dans etmeye devam ederken dakikalar geçmesine rağmen uykusuz gözlerle halen aynı noktaya bakan adam, oturduğu yerden kalkıp sonsuz bir uykuya dalmak istermiş gibi odasına yollanmışken gürültülü bir patlama sesi bütün evi sarstı. Akabinde Swain hemen savunmaya geçerken, toz dumanın ardından çıkan birkaç tanıdık çehre giderek belirginleşiyordu. Irelia'nın Ionia'yı bıraktıktan sonra haydut olmuş iki erkek kardeşi Ryze ve Brand, öfkeyle bağırarak gördükleri her yeri havaya uçuruyorlardı. Ne için geldiklerini gayet iyi bilen Swain endişeyle ölümcül laneti karanlığın içine doğru atarken büyünün herhangi birini bu hayattan koparıp yok etmesini dilemişti. Umduklarının boşa çıkacağını bilmekle yine yanılmayan adam, iki kardeşten kendisine yöneltilen büyüleri çaresizce savuşturmaya çalıştı. "Bir aptala, kardeşimin hayatını koruyamamış bir aptala yeğenimi bırakmam." Ortanca kardeş Brand'in ellerinden çıkan alevlerin duvarı havaya uçurmasıyla Swain bendinden taşan bir nehir gibi ileri savruldu. Yere yığılıp kaldığında görebildiği tek şey dört tane ayağın teker teker merdivenleri çıkıyor olmasıydı. Annie... Bastırılmasına rağmen sessizliği delip geçen çığlık sesleri, kırılan cam objeler, tahta zemine düşen bir çift çocuk ayakkabısı... Kulaklarında yankı yapan sesler vücuduna acı verirken, gözlerinden akan yaşları durdurmaya çalışarak çaresizce ayağa kalkmaya çabaladı. Merdivenlerden indiklerinde diğerinden daha iri yarı olan kardeşin kucağında babasını görür görmez ona elini uzatmaya çalışan küçük kız inleyerek kurtulmaya çalışıyordu. Irelia... Arkasında kendisinden kaçarmışcasına uzaklaşan karganın sesi sesi; umutsuzca Annie'ye ulaşmak için çırpınarak haykırıyordu gözyaşları içerisinde. Hiçbir büyüyü kullanamayacak kadar acizdi. Dakikalar önce tuzla buz olmuş kapıdan dışarı çıkan kardeşlerin arkasından kahrolarak yere yığılan Vilmos, vücudunu ele geçiren acının ve bitkinliğin etkisinde son kez elini uzağa doğru uzatmaya çalıştı. Havada birkaç saniye titreyerek duran eli çaresizce yere düşerken her şey yavaş yavaş kararıyordu susturulamayan çığlıkların eşliğinde... Umursamazca fırlatılmış bir paçavra gibi yere serilmiş Swain'in gözleri kızının gittikçe silikleşen çehresinde kalakalmıştı. Irelia'yı ikinci kez kaybediyordu...


    Not: Ben genelde hep böyle duygusal yazdığımdan saçmasapan bir şey oldu. Ionia, kardeş bağları, karı-koca ilişkisi falan hepsi birbirine girdi ben de böyle Türk filmi gibi bir şey olsun dedim.




  • @Lady Lestrange
    Hikaye guzel ama bana alinti gibi geldi bu sahneyi bi yerden hatirliyorum ama nerden onu hatilayamadim.

    Edit:
    Sadece isimler degismis. Sanirim asli burada



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi GurcellOnline -- 7 Eylül 2011; 16:40:01 >
  • lux gareni öldürdü, ve biotic dedi ki : YOU HAVE SLAINED YOUR BROTHER GAREN LETS SAY GG TO HIM.
    ve o an gök gürüldedi çalı çıtırdadı dede korkut geldi gg wplemiş bakalım ne hflemiş.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Watafak

    lux gareni öldürdü, ve biotic dedi ki : YOU HAVE SLAINED YOUR BROTHER GAREN LETS SAY GG TO HIM.
    ve o an gök gürüldedi çalı çıtırdadı dede korkut geldi gg wplemiş bakalım ne hflemiş.


  • Önce bir parlaklık belirdi hava aydınlanmıştı bir kaç saniyeliğine sonra da çok gürültülü bir patlama sesi. Bütün şehrin uyanması gerekirdi ama kimse mumlarına dokunmamıştı bile. Bir kaç kişi uyuklayarak ve küfürler mırıldanarak camlarını kapattı. Şehirde yaşayanların her halinden belliydi bu patlamanın gayet sıradan olduğu. Diğer patlamalar belki sıradandı ama bu seferki sadece gürültü ve yıkımdan ibaret değildi
    .Ertesi sabah anca kendine gelebilmişti. Birilerinin adını söylediğini duydu ama o bile adını hatırlamakta güçlük çekiyordu. Hala zor duyuyor, vücudu islerle kaplı bikaç büyük sıyrık ve ufak morluklar. Patlamanın olduğu yere gelen gençler sesleniyordu ona... Şehir halkı ona isimle değil lakabıyla hitap ediyorlardı. "deli"... Gençler ayaklarıyla dürtüyor, kendine gelmesini sağlamaya çalışıyolardı. Güç bela doğruldu, gençler bikaç adım geriledi, ufak çocuklar deli uyandıı deyerek koşuşturdular etrafta. Deli, sinirli sinirli etrafa bağırarak kovdu herkesi. Harabeye dönen kulubesine dondu, daha dün evinin duvarı olan ince betonlara şuan uzanmıştı. Düşünüyordu. bekledi, bekledi ve bekledi birden kalkıp meydana doğru ilerledi. Anlamadığı şekilde canı yanmıyordu. Sıyrıkları kapanmak üzereydi.Sadece izleri kalmıştı. Topallayarak, canı yanarak yavaşça gittiği yıkıntıdan neredeyse koşarak uzaklaşıyordu. Meydanda bir fıçı gördü. Tek sorun is içinde kalan yüzüydü. Kapağını açtı avcunu suyla doldurdu 2-3 kere daha yıkadı yüzünü. İşte o sırada gördü yüzünü. Saçları yanmıştı, kendini yaşlı hissetti ama kel olmayı umursamıyordu. Çalkantıdan hareketlenen su durulmuştu görüntü yavaş yavaş netleşiyordu. Daha dikkatli baktı sudaki yansımasına. Boğazı ve ağzı yeşil lekelerle doluydu. İçinden, zaten ucubeymişim gibi davranıyolar birde bu halimle.. deyerek ilk gördüğü bez parçasıyla sardı boynunu.
    10 yıl önce gelmişti buraya. Hemen dikkatleri çektmişti üzerine. Defalarca garip olaylara tanık olmuştu ve sayesinde şehir halkı da. Labaratuvarım dediği evini de bu son patlamayla kaybetmişti. O yüzünden de artık bu şehirde yaşayamazdı. Hiçbir yerde yaşayamazdı bu ilk patlama değildi ki sonuncusu olsun. Kendini bilime adamış bir adam kimse tarafından kabul edilmezdi. Bilim riskliydi, tehlikeliydi. Daha da önemlisi kralın güçlerini sorgulatırdı, saygınlığını yitirtirdi. O yüzden asla kale ve etrafında yaşayamamıştı zaten.
    Son kez baktı evine. Gitcekti... Eşyası yoktu, parası yanmıştı. Tek gözüne çarpan yarısı kırılmış masasıydı üzerine iksir dökülmüştü. Uzandı ona. O kadar hafifti ki. Büyülüydü resmen. Üzerine iksir bulaştığı için değeri gördü büyük tahta parçasını onu alıcaktı yanına. Kaldırdı yerden kolunun altına soktu çıktı yola. Yorulmuyordu, pek acıkmıyordu da. Ben ne oldum diyordu kendi kendine. Sinirlendi elindeki tahtayı yere fırlattı, bağırdı çağırdı sağa sola saldırdı. Tahta parçasını yerden aldı 2 eliyle kavradı gerindii ve etraftaki kayalara bütün gücüyle vurdu. Bişeyleri parçalamak istiyordu sinirini atmak için. Vurdu vurdu vurdu masanın parçasıyla kayalara. Kayalar neredeyse ezilcekti. Tahta parçası o kadar sağlamdı ki. Kısa süre sonra fark edeildi bunu. Siniri yatıştı. Gülümsedi anlamsızca. Yüzündeki gülümsemeyi durduramıyordu. 2 gün önce sıradan bir insandı ama şimdi LOL un en iyi tanklarından birisi oldu o :D singed !! :D




  • sonra tryndamere ile yeni champion ultilerini birleştirip singedın hpsini direk 1e indirdiler ve bansheesi olmayan singed yenik düştü karthusun ultisineeeeeeeeee.Bunu gören ryze çok pis kızdı öyle böyle değil kızmaz dedik snareleme lan dedik yok dinlemedi iyice kızdı yani kızdı kızdı bozardı öyle böyle değil.Sonra kimsenin kalmadığı takımına LETS GO LETS GO der ve ortaya atlayıp o da ölür.Ace atarlar ve ormandaki tüm ağaçları keserler xdé
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Lux

    Benim sıram :)
    ...Ashe hızla kulübenin kapısını kapattı.Okunun ipi elini kesmişti ve elinde ki kan kokusu Vladimir'i bulunduğu yere çekeceğini çok iyi biliyordu.Kapının arkasından Vladimir'in sinsi kahkahaları belirdi.Ashe elindeki oku iyice sıktı.Bu kulübeden ya ölü olarak çıkacaktı ya da katil.Arkasındaki kapının altından çok koyu renkte kan akmaya başladı.Bu Vladimir'di bundan emindi.Okunun buz lanetini ruhuna topladı.Vladimir'in kanı Ashe'in önüne doğru toplandı.Ashe kapıyı açmaya çalıştı ama kapı kilitlenmişti.Vladimir'in belireceği bölge Ashe'e çok yakındı ve Ashe bu mesafeden okunu kullanamazdı.Vladimir'in kanı havaya doğru kalktı ve çok hızlı bir şekilde pıhtılaştı.Vladimir Ashe'i tuzağa düşürmüştü."Ölüm zamanı Ashe" dedi ve elini Ashe'e doğru uzattı.Ashe'in ağzından deli gibi kan çıkmaya başladı.Hepsi damla damla Vladimir'e uçuyordu ama tuzağa düşen Ashe değil Vladimir'di.Ashe korkunç bir çığlık attı ve ağzından çıkan kan sertleşmeye başladı.Vladimir'e giden kan damlaları artık bıçak gibi sivri ve ölümcüldü.Vladimir'e giden kan damlaları kalbine yöneldi.Vladimir beslenmenin verdiği zevk ile kendinden geçmiş gözleri kapalı bir şekilde sırıtıyordu.Kalbine giden kan damlalarının sonuncusu kalbine ulaştı.Sırada ise korkunç buz parçaları vardı.Buzlar Vladimir'in kalbine saplandı.Vladimir'in her bir parçası buz kesilmeye başladı.Bir kaç saniye sonra Vladimir sanki buzdan bir heykel olmuştu.Ashe'in "Bum..." demesi ile Vladimir paramparça oldu ve yere saçıldı.
    Lee Sin "Onu hissedebiliyorum ama çok zayıf.Yürüyor yorulmuş ve çok küçük bir dalga var.Bir iki saniye de bir geliyor.Bir dakika.O yaralı o dalgalar kan damlasının yere çarptığında bıraktığı dalga.Ona bir şey olmadan bulmamız gerekiyor."dedi.Janna rüzgarın da yardımı ile hızla Ashe'in bulunduğu yöne ilerledi.Ashe bir ağacın altında derin derin nefes alıyordu.Janna onun yarasının elindeki küçük kesik olduğunu gördü fakat onun varlığı çok zayıftı.Çok kan kaybetmişti.Bunu kesin Vladimir yapmıştı birini görünüşte incitmeden öldürebilecek az sayılı kişilerden biriydi o.Janna dikkatini topladı ve altındaki yapraklar aniden etrafa yayıldı.Ashe kaybettiği kanı geri kazanıyordu.Ashe kendini iyi hissetmeye başlamıştı ancak bu his aniden kesildi.Uzun çalıların arasından Vayne belirdi."Hep bir şeytan peşinde koşardım ama bu gün bir rüzgar büyücüsü ve buzdan bir prenses.Bakalım şeytanlara karşı lanetim sizi ne kadar etkileyecek."dedi ve Ashe'e doğru koşmaya başladı.Bir saniye içinde yerde yuvarlanıp gözden kayboldu.Birden Janna yere yığıldı.Sırtında gümüş bir ok vardı.Ashe hızla koşmaya başladı.Lee sin yetişti.Koruyucu kalkanı çıkarıp Ashe'in üstüne atladı.Kalkan Ashe'e dokunur dokunmaz Ashe şeffaf bir küre ile sarıldı.Hızla bir kulenin dibine attı kendini.Vayne hala etrafta gözükmüyordu.O bu kadar uzun süre kamufulaj olamazdı.Kesin kaçmıştı ama nerede olduğunu görmesi gerekiyordu.Kartalını çağırdı ve ormanın içindeki bir bölgeyi kısa süreli gözetlemesi için gönderdi.Vayne üç kurtla dalaşıyordu.Ayrıca bir şampiyonla dalaşacak kadar da enerjisi yoktu.Kendini göndermesi için bir portal çağırdı ve onu ışınlamasını bekledi.
    Lux ormana doğru yöneldi.Yeterince ganimeti yoktu.Bir kaç hayvan öldürüp değerli parçalarını alabilirdi.Kurtların oraya doğru yöneldi.Bir ağlama sesi duydu.Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.Uzun çalıların olduğu kısma girdi ve bir baktı kızıl saçlı küçük bir kız yerde elleri ile gözlerini kapatmış ağlıyordu."Sen iyi misin?" dedi ve elini uzattı."Ben iyiyim ama senin için aynısını söyleyemeyeceğim" dedi.Lux'un elini tuttu ve gözleri kıpkırmızı oldu.Lux ne olduğunu anlayamıyordu.Tüm vücudu ateşler içinde kalmıştı.Asasını fırlattı ve bu acıyı kısa süreli dindirdi."Annie..." dedi ve asasının bulundurduğu tüm ışığı Annie'ye fırlattı.Annie ışıktan bir hücrede hapsoldu kaldı.Hücrenin köşelerine dokunamıyordu.Dokunduğu zaman vücudunu bir acı sarıyor ve onu yeyip bitiriyor bitiriyordu.Lux gök kuşağının yardımını istedi ve Annie'yi gök kuşağı ile yaktı."Yanma acısını severim ama sıra bende." dedi ve korkunç ayısını Lux'un üzerine saldı.Lux hızla koşmaya başladı.Arkasında olan Annie birden parladı ve yanında belirdi.Bir hortumdan çıkarcasına ateş savurdu Lux yerde ateşler için ölü duruyordu."Bir küçük kızı asla hafife alma Lux" dedi ve ayısının Lux'un parçaları ile beslenmesi için oradan ayrıldı.
    Garen kendisinden gelişmiş olan LeBlanc'tan kaçıyordu.En son kasabanın dışındaki eski karnaval alanını buldu ve en göze batmayan çadıra girdi ; fakat çok yanlış bir şey yapmıştı.Bu çadır aynalı oda çadırıydı.LeBlanc ile burada karşılaşmasına imkan bile yoktu.Çadırın içinde kaybolmuştu.Öyle bir labirentti ki neresi yol onu bile anlayamıyordu.Aynalardan hızla sarı ışıklar geçmeye başladı.LeBlanc bu aynaların için onu çok rahat haklardı.Garen aynalardan kurtulmak için kılıcını hızla savurdu ; ancak kılış hiç bir aynayı kıramadı.LeBlanc bu aynaları laneti ile sarmıştı.Kılıç aynalara ulaşamıyordu bile.Garen'ın karşısındaki aynada birden LeBlanc belirdi.Garen kılıcını savurdu ve aynadaki LeBlanc'ın karnına kılıcı sapladı.Ayna kırılmamıştı ancak aynanın içindeki LeBlanc aynada yerde yatıyordu.LeBlanc bir kahkaha attı ve bu kahkaha bütün labirenti sardı.Garen gidebileceği kadar hızla labirentte ilerliyordu.Bazı zamanlar aynalara çarpıyor ama yine de durmuyordu.Aniden Garen'ın boynuna bir zincir dolandı.Onu hızla aynaya doğru çekiyordu.Garen kılıcını yere çoktan düşürmüştü.Garen nefessizlikten bayılmıştı.Ayağa kalktığında labirentteydi ve LeBlanc tam karşısında duruyordu."Ne yaptın bana ****?Çıkar buradan beni!""Gördüğüm kadarıyla aynalarımla çok iyi arkadaş olmuşsun Garen.Seni şimdi öldürmeyeceğim.O aynanın içinde bir kaç gün kal daha sonra seni çok seveceğin biri ile tanıştıracağım.Bir de çıkmaya çalışma aynaya her dokunduğunda temas eden bölümün çok fena hasar alır.Belki de aynalardan korkma zamanın gelmiş Garen?" dedi ve kahkahalarla aynalı çadırı terk etti.


    dostum alıntı değilse baya iyi yazmışın ya alıntıysada yinede ellerine sağlık kitap gibi okudum valla:)




  • quote:

    Orijinalden alıntı: mockingjay


    quote:

    Orijinalden alıntı: Lux

    Benim sıram :)
    ...Ashe hızla kulübenin kapısını kapattı.Okunun ipi elini kesmişti ve elinde ki kan kokusu Vladimir'i bulunduğu yere çekeceğini çok iyi biliyordu.Kapının arkasından Vladimir'in sinsi kahkahaları belirdi.Ashe elindeki oku iyice sıktı.Bu kulübeden ya ölü olarak çıkacaktı ya da katil.Arkasındaki kapının altından çok koyu renkte kan akmaya başladı.Bu Vladimir'di bundan emindi.Okunun buz lanetini ruhuna topladı.Vladimir'in kanı Ashe'in önüne doğru toplandı.Ashe kapıyı açmaya çalıştı ama kapı kilitlenmişti.Vladimir'in belireceği bölge Ashe'e çok yakındı ve Ashe bu mesafeden okunu kullanamazdı.Vladimir'in kanı havaya doğru kalktı ve çok hızlı bir şekilde pıhtılaştı.Vladimir Ashe'i tuzağa düşürmüştü."Ölüm zamanı Ashe" dedi ve elini Ashe'e doğru uzattı.Ashe'in ağzından deli gibi kan çıkmaya başladı.Hepsi damla damla Vladimir'e uçuyordu ama tuzağa düşen Ashe değil Vladimir'di.Ashe korkunç bir çığlık attı ve ağzından çıkan kan sertleşmeye başladı.Vladimir'e giden kan damlaları artık bıçak gibi sivri ve ölümcüldü.Vladimir'e giden kan damlaları kalbine yöneldi.Vladimir beslenmenin verdiği zevk ile kendinden geçmiş gözleri kapalı bir şekilde sırıtıyordu.Kalbine giden kan damlalarının sonuncusu kalbine ulaştı.Sırada ise korkunç buz parçaları vardı.Buzlar Vladimir'in kalbine saplandı.Vladimir'in her bir parçası buz kesilmeye başladı.Bir kaç saniye sonra Vladimir sanki buzdan bir heykel olmuştu.Ashe'in "Bum..." demesi ile Vladimir paramparça oldu ve yere saçıldı.
    Lee Sin "Onu hissedebiliyorum ama çok zayıf.Yürüyor yorulmuş ve çok küçük bir dalga var.Bir iki saniye de bir geliyor.Bir dakika.O yaralı o dalgalar kan damlasının yere çarptığında bıraktığı dalga.Ona bir şey olmadan bulmamız gerekiyor."dedi.Janna rüzgarın da yardımı ile hızla Ashe'in bulunduğu yöne ilerledi.Ashe bir ağacın altında derin derin nefes alıyordu.Janna onun yarasının elindeki küçük kesik olduğunu gördü fakat onun varlığı çok zayıftı.Çok kan kaybetmişti.Bunu kesin Vladimir yapmıştı birini görünüşte incitmeden öldürebilecek az sayılı kişilerden biriydi o.Janna dikkatini topladı ve altındaki yapraklar aniden etrafa yayıldı.Ashe kaybettiği kanı geri kazanıyordu.Ashe kendini iyi hissetmeye başlamıştı ancak bu his aniden kesildi.Uzun çalıların arasından Vayne belirdi."Hep bir şeytan peşinde koşardım ama bu gün bir rüzgar büyücüsü ve buzdan bir prenses.Bakalım şeytanlara karşı lanetim sizi ne kadar etkileyecek."dedi ve Ashe'e doğru koşmaya başladı.Bir saniye içinde yerde yuvarlanıp gözden kayboldu.Birden Janna yere yığıldı.Sırtında gümüş bir ok vardı.Ashe hızla koşmaya başladı.Lee sin yetişti.Koruyucu kalkanı çıkarıp Ashe'in üstüne atladı.Kalkan Ashe'e dokunur dokunmaz Ashe şeffaf bir küre ile sarıldı.Hızla bir kulenin dibine attı kendini.Vayne hala etrafta gözükmüyordu.O bu kadar uzun süre kamufulaj olamazdı.Kesin kaçmıştı ama nerede olduğunu görmesi gerekiyordu.Kartalını çağırdı ve ormanın içindeki bir bölgeyi kısa süreli gözetlemesi için gönderdi.Vayne üç kurtla dalaşıyordu.Ayrıca bir şampiyonla dalaşacak kadar da enerjisi yoktu.Kendini göndermesi için bir portal çağırdı ve onu ışınlamasını bekledi.
    Lux ormana doğru yöneldi.Yeterince ganimeti yoktu.Bir kaç hayvan öldürüp değerli parçalarını alabilirdi.Kurtların oraya doğru yöneldi.Bir ağlama sesi duydu.Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.Uzun çalıların olduğu kısma girdi ve bir baktı kızıl saçlı küçük bir kız yerde elleri ile gözlerini kapatmış ağlıyordu."Sen iyi misin?" dedi ve elini uzattı."Ben iyiyim ama senin için aynısını söyleyemeyeceğim" dedi.Lux'un elini tuttu ve gözleri kıpkırmızı oldu.Lux ne olduğunu anlayamıyordu.Tüm vücudu ateşler içinde kalmıştı.Asasını fırlattı ve bu acıyı kısa süreli dindirdi."Annie..." dedi ve asasının bulundurduğu tüm ışığı Annie'ye fırlattı.Annie ışıktan bir hücrede hapsoldu kaldı.Hücrenin köşelerine dokunamıyordu.Dokunduğu zaman vücudunu bir acı sarıyor ve onu yeyip bitiriyor bitiriyordu.Lux gök kuşağının yardımını istedi ve Annie'yi gök kuşağı ile yaktı."Yanma acısını severim ama sıra bende." dedi ve korkunç ayısını Lux'un üzerine saldı.Lux hızla koşmaya başladı.Arkasında olan Annie birden parladı ve yanında belirdi.Bir hortumdan çıkarcasına ateş savurdu Lux yerde ateşler için ölü duruyordu."Bir küçük kızı asla hafife alma Lux" dedi ve ayısının Lux'un parçaları ile beslenmesi için oradan ayrıldı.
    Garen kendisinden gelişmiş olan LeBlanc'tan kaçıyordu.En son kasabanın dışındaki eski karnaval alanını buldu ve en göze batmayan çadıra girdi ; fakat çok yanlış bir şey yapmıştı.Bu çadır aynalı oda çadırıydı.LeBlanc ile burada karşılaşmasına imkan bile yoktu.Çadırın içinde kaybolmuştu.Öyle bir labirentti ki neresi yol onu bile anlayamıyordu.Aynalardan hızla sarı ışıklar geçmeye başladı.LeBlanc bu aynaların için onu çok rahat haklardı.Garen aynalardan kurtulmak için kılıcını hızla savurdu ; ancak kılış hiç bir aynayı kıramadı.LeBlanc bu aynaları laneti ile sarmıştı.Kılıç aynalara ulaşamıyordu bile.Garen'ın karşısındaki aynada birden LeBlanc belirdi.Garen kılıcını savurdu ve aynadaki LeBlanc'ın karnına kılıcı sapladı.Ayna kırılmamıştı ancak aynanın içindeki LeBlanc aynada yerde yatıyordu.LeBlanc bir kahkaha attı ve bu kahkaha bütün labirenti sardı.Garen gidebileceği kadar hızla labirentte ilerliyordu.Bazı zamanlar aynalara çarpıyor ama yine de durmuyordu.Aniden Garen'ın boynuna bir zincir dolandı.Onu hızla aynaya doğru çekiyordu.Garen kılıcını yere çoktan düşürmüştü.Garen nefessizlikten bayılmıştı.Ayağa kalktığında labirentteydi ve LeBlanc tam karşısında duruyordu."Ne yaptın bana ****?Çıkar buradan beni!""Gördüğüm kadarıyla aynalarımla çok iyi arkadaş olmuşsun Garen.Seni şimdi öldürmeyeceğim.O aynanın içinde bir kaç gün kal daha sonra seni çok seveceğin biri ile tanıştıracağım.Bir de çıkmaya çalışma aynaya her dokunduğunda temas eden bölümün çok fena hasar alır.Belki de aynalardan korkma zamanın gelmiş Garen?" dedi ve kahkahalarla aynalı çadırı terk etti.


    dostum alıntı değilse baya iyi yazmışın ya alıntıysada yinede ellerine sağlık kitap gibi okudum valla:)


    Yok alıntı yapmadım teşekkürler yorumun için de :)




  • Bende yazcam :) baslıyorum:

    Bir zamanlar küçük bir annie varmış. Ashe ona üzerinde kırmızı başlığı olan bir pelerin almış. Annie bu pelerini çok seviyormuş ve nereye gitse onu giyiyormuş. Bu nedenle de herkes ona Kırmızı Başlıklı Annie diyormuş. Bir gün “Kırmızı Başlıklı Annie!” diye seslenmiş Ashe. “Janna hâlâ hasta. Hadi giyin de, ona yaptığım şu kırmızı potu.” Kırmızı Başlıklı Annie de elbisesini giymiş, üzerine kırmızı başlıklı pelerinini geçirmiş, başlığı çenesinin altında sıkıca bağlamış ve yola çıkmış.



    “Twisted Treeline’daki asagıdaki yoldan ayrılma sakın!” diye seslenmiş Ashe arkasından. (Ormanın adı Twisted Treeline, ama içinde uzun zamandır bir tek twisted fate bile yokmuş – neden olmadığını birazdan öğreneceksiniz.) “Ayrılmam Ashe,” demiş Kırmızı Başlıkıl Annie. Tam ormana girmiş, birkaç adım atmış ki, çalılıkların arasından bir ses duymuş. Yola birden Warwick fırlamış. Kırmızı Başlıkıl Annie korkusundan az kalsın elindeki sepeti düşürüyormuş. Fakat Warwick hiç de öyle düşmanca görünmüyormuş. “Nereye böyle küçük Annie?” diye sormuş Warwick.



    “Janna ya gidiyorum,” demiş Kırmızı Başlıklı Annie. “Twisted Treeline’nın sonundaki ilk inhibitör. Jannanın sağlığı pek iyi değil. Bu arada adım ‘Küçük Annie’ değil, ‘Annie.’ ” “Özür dilerim,” demiş Warwick. “Bilmiyordum. Bak sana ne diyeceğim. Ben bir koşu gidip Jannaya senin yolda olduğunu haber vereyim. Yalnız sakın yolda oyalanayım falan deme, olur mu? Başına bir şey gelmesini istemeyiz, öyle değil mi?” Warwick oradan hemen sıvışmış! Çünkü yakınlarda bir Garen dolaşıyormuş. Eğer Annie yi hemen orada keserse, Garen Annienin yardımına koşacağını biliyormuş. Kırmızı başlıklı Annie, mana toplayarak, Kog Mawların(kelebek skini) peşinden koşarak, Anivia seslerini dinleyerek yolda ağır ağır ilerlerken Warwick kestirmeden Janna’nin İnhibitörüne varmış, kapıyı çalmış.



    “Kim o?” diye seslenmiş içeriden Janna. Warwick sesini değiştirerek, “Benim, Kırmızı Başlıkıl Annie,” demiş. “Çayın yanında yemen için sana kırmızı pot getirdim.” “Kapı açık güzelim,” diye seslenmiş Janna. Warwick hemen içeri dalmış. Öyle açmış ki! Günlerdir hiçbir şey yememiş. Bu yüzden Janna’yi çiğnemeden bir lokmada yutuvermiş.(Bu taktigi Cho Gath tan ögrenmis) Biraz sonra Kırmızı Başlıkıl Annie Janna’nin kapısını çalmış.



    “Kim o?” diye seslenmiş Warwick yumuşak bir sesle.
    “Benim, Kırmızı Başlıklı Annie.”
    “Kapı açık güzelim,” diye seslenmiş Warwick. “İçeri girebilirsin.”



    Kırmızı Başlıklı Annie bir an için tereddüt etmiş. ‘Janna'nın sesi ne kadar da garip böyle?’ diye düşünmüş. Sonra jannanın hasta olduğu gelmiş aklına ve kapının mandalını kaldırıp açarak içeri girmiş. Warwick büyükanne skinini giymiş, yatıyormuş. Yorganı boğazına kadar çekmiş, içerisi karanlık olsun ve suratı fark edilmesin diye de perdeleri iyice kapamış.



    “Elindekileri oraya bırak da yanıma gel canım,” demiş Warwick.
    Kırmızı Başlıkıl Annie potu yatağın yanındik küçük masanın üzerine koymuş, ama hemen Warwickin yanına gitmemiş. Çünkü Janna bir tuhaf görünüyormuş.
    “Kolların neden bu kadar büyük Janna?”
    “Seni daha iyi kucaklamak için!” demiş Warwick.
    “Kulakların neden büyük, peki?”
    “Seni daha iyi duyabilmek için!” demiş Warwick.
    “Gözlerin neden kocaman, peki?”
    “Seni daha iyi görebilmek için,” demiş Warwick.
    “Dişlerin neden sivri peki?”
    “Seni daha iyi yiyebilmek için,” demiş Warwick.



    Bunu söyledikten sonra Warwick artık daha fazla kendine engel olamamış ve yorganı bir tarafa atarak yataktan fırladığı gibi Kırmızı Başlıklı Annie’yi bir lokmada yutuvermiş. Sonra da karnı doyduğu için keyfi yerine gelmiş ve uykuya dalmış. Ama ne var ki Warwick çok kötü horluyormuş. Evin önünden geçen bir Olaf onun horultularını duymuş. Janna’ye kötü bir şey mi oldu acaba, diyerek kulübeden içeri girmiş. İçeri girer girmez de orada neler olduğunu hemen anlamış. “Aylardır senin peşindeyim pis yaratık,” diye bağırmış Olaf ve Warwickin kafasına elindeki baltanın sapıyla vurmuş. Sonra da önce Kırmızı Başlıkıl Annie’ı, sonra da Janna’yi dikkatle kurtun içinden çıkarmış. İkisi de sapasağlammış.



    Janna, Kırmızı Başlıklı Annie’ın ona getirdiği potu afiyetle içmiş. Kırmızı Başlıkıl Annie, Janna ya bir daha hiçbir Warwickin sözüne kanmayacağına dair söz vermiş. İnhibitöre dönerken Twisted Fatelerin saklandıkları yerlerden çıktıklarını görmüş. Twisted Treeline yine eskisi gibi Twisted fatelerle dolu bir orman haline gelmiş.




    http://www.bilgicik.com/yazi/kirmizi-baslikli-kiz-masal/ <---Orjinali Kendim çevirdim emege saygı




  • quote:

    Orijinalden alıntı: EndOfTheRoad

    Bende yazcam :) baslıyorum:

    Bir zamanlar küçük bir annie varmış. Ashe ona üzerinde kırmızı başlığı olan bir pelerin almış. Annie bu pelerini çok seviyormuş ve nereye gitse onu giyiyormuş. Bu nedenle de herkes ona Kırmızı Başlıklı Annie diyormuş. Bir gün “Kırmızı Başlıklı Annie!” diye seslenmiş Ashe. “Janna hâlâ hasta. Hadi giyin de, ona yaptığım şu kırmızı potu.” Kırmızı Başlıklı Annie de elbisesini giymiş, üzerine kırmızı başlıklı pelerinini geçirmiş, başlığı çenesinin altında sıkıca bağlamış ve yola çıkmış.



    “Twisted Treeline’daki asagıdaki yoldan ayrılma sakın!” diye seslenmiş Ashe arkasından. (Ormanın adı Twisted Treeline, ama içinde uzun zamandır bir tek twisted fate bile yokmuş – neden olmadığını birazdan öğreneceksiniz.) “Ayrılmam Ashe,” demiş Kırmızı Başlıkıl Annie. Tam ormana girmiş, birkaç adım atmış ki, çalılıkların arasından bir ses duymuş. Yola birden Warwick fırlamış. Kırmızı Başlıkıl Annie korkusundan az kalsın elindeki sepeti düşürüyormuş. Fakat Warwick hiç de öyle düşmanca görünmüyormuş. “Nereye böyle küçük Annie?” diye sormuş Warwick.



    “Janna ya gidiyorum,” demiş Kırmızı Başlıklı Annie. “Twisted Treeline’nın sonundaki ilk inhibitör. Jannanın sağlığı pek iyi değil. Bu arada adım ‘Küçük Annie’ değil, ‘Annie.’ ” “Özür dilerim,” demiş Warwick. “Bilmiyordum. Bak sana ne diyeceğim. Ben bir koşu gidip Jannaya senin yolda olduğunu haber vereyim. Yalnız sakın yolda oyalanayım falan deme, olur mu? Başına bir şey gelmesini istemeyiz, öyle değil mi?” Warwick oradan hemen sıvışmış! Çünkü yakınlarda bir Garen dolaşıyormuş. Eğer Annie yi hemen orada keserse, Garen Annienin yardımına koşacağını biliyormuş. Kırmızı başlıklı Annie, mana toplayarak, Kog Mawların(kelebek skini) peşinden koşarak, Anivia seslerini dinleyerek yolda ağır ağır ilerlerken Warwick kestirmeden Janna’nin İnhibitörüne varmış, kapıyı çalmış.



    “Kim o?” diye seslenmiş içeriden Janna. Warwick sesini değiştirerek, “Benim, Kırmızı Başlıkıl Annie,” demiş. “Çayın yanında yemen için sana kırmızı pot getirdim.” “Kapı açık güzelim,” diye seslenmiş Janna. Warwick hemen içeri dalmış. Öyle açmış ki! Günlerdir hiçbir şey yememiş. Bu yüzden Janna’yi çiğnemeden bir lokmada yutuvermiş.(Bu taktigi Cho Gath tan ögrenmis) Biraz sonra Kırmızı Başlıkıl Annie Janna’nin kapısını çalmış.



    “Kim o?” diye seslenmiş Warwick yumuşak bir sesle.
    “Benim, Kırmızı Başlıklı Annie.”
    “Kapı açık güzelim,” diye seslenmiş Warwick. “İçeri girebilirsin.”



    Kırmızı Başlıklı Annie bir an için tereddüt etmiş. ‘Janna'nın sesi ne kadar da garip böyle?’ diye düşünmüş. Sonra jannanın hasta olduğu gelmiş aklına ve kapının mandalını kaldırıp açarak içeri girmiş. Warwick büyükanne skinini giymiş, yatıyormuş. Yorganı boğazına kadar çekmiş, içerisi karanlık olsun ve suratı fark edilmesin diye de perdeleri iyice kapamış.



    “Elindekileri oraya bırak da yanıma gel canım,” demiş Warwick.
    Kırmızı Başlıkıl Annie potu yatağın yanındik küçük masanın üzerine koymuş, ama hemen Warwickin yanına gitmemiş. Çünkü Janna bir tuhaf görünüyormuş.
    “Kolların neden bu kadar büyük Janna?”
    “Seni daha iyi kucaklamak için!” demiş Warwick.
    “Kulakların neden büyük, peki?”
    “Seni daha iyi duyabilmek için!” demiş Warwick.
    “Gözlerin neden kocaman, peki?”
    “Seni daha iyi görebilmek için,” demiş Warwick.
    “Dişlerin neden sivri peki?”
    “Seni daha iyi yiyebilmek için,” demiş Warwick.



    Bunu söyledikten sonra Warwick artık daha fazla kendine engel olamamış ve yorganı bir tarafa atarak yataktan fırladığı gibi Kırmızı Başlıklı Annie’yi bir lokmada yutuvermiş. Sonra da karnı doyduğu için keyfi yerine gelmiş ve uykuya dalmış. Ama ne var ki Warwick çok kötü horluyormuş. Evin önünden geçen bir Olaf onun horultularını duymuş. Janna’ye kötü bir şey mi oldu acaba, diyerek kulübeden içeri girmiş. İçeri girer girmez de orada neler olduğunu hemen anlamış. “Aylardır senin peşindeyim pis yaratık,” diye bağırmış Olaf ve Warwickin kafasına elindeki baltanın sapıyla vurmuş. Sonra da önce Kırmızı Başlıkıl Annie’ı, sonra da Janna’yi dikkatle kurtun içinden çıkarmış. İkisi de sapasağlammış.



    Janna, Kırmızı Başlıklı Annie’ın ona getirdiği potu afiyetle içmiş. Kırmızı Başlıkıl Annie, Janna ya bir daha hiçbir Warwickin sözüne kanmayacağına dair söz vermiş. İnhibitöre dönerken Twisted Fatelerin saklandıkları yerlerden çıktıklarını görmüş. Twisted Treeline yine eskisi gibi Twisted fatelerle dolu bir orman haline gelmiş.




    http://www.bilgicik.com/yazi/kirmizi-baslikli-kiz-masal/ <---Orjinali Kendim çevirdim emege saygı


    ..................
    warwick - SENI DAHA IYI YIYEBILMEK IÇINNNNNNNNN!!!!! RAWRRRRRRR

    ve zavallı küçük annienin üzerine ultisini atmış ama akıllı annienin quicksilver sash'i varmış.Bütün debuffları sildiği gibi sepetinden ayıyı çıkarıp üstüne salmış.Warwick ayıdan kurtulmuş ama ormandan kaçarken birden gözüne maokai görünmüş maokai rally gibi saçma spell kullanıyormuş fakat 50 hpsi kalan warwicke acımamış vermiş odunu




  • quote:

    Orijinalden alıntı: IIIKurtIII


    quote:

    Orijinalden alıntı: EndOfTheRoad

    Bende yazcam :) baslıyorum:

    Bir zamanlar küçük bir annie varmış. Ashe ona üzerinde kırmızı başlığı olan bir pelerin almış. Annie bu pelerini çok seviyormuş ve nereye gitse onu giyiyormuş. Bu nedenle de herkes ona Kırmızı Başlıklı Annie diyormuş. Bir gün “Kırmızı Başlıklı Annie!” diye seslenmiş Ashe. “Janna hâlâ hasta. Hadi giyin de, ona yaptığım şu kırmızı potu.” Kırmızı Başlıklı Annie de elbisesini giymiş, üzerine kırmızı başlıklı pelerinini geçirmiş, başlığı çenesinin altında sıkıca bağlamış ve yola çıkmış.



    “Twisted Treeline’daki asagıdaki yoldan ayrılma sakın!” diye seslenmiş Ashe arkasından. (Ormanın adı Twisted Treeline, ama içinde uzun zamandır bir tek twisted fate bile yokmuş – neden olmadığını birazdan öğreneceksiniz.) “Ayrılmam Ashe,” demiş Kırmızı Başlıkıl Annie. Tam ormana girmiş, birkaç adım atmış ki, çalılıkların arasından bir ses duymuş. Yola birden Warwick fırlamış. Kırmızı Başlıkıl Annie korkusundan az kalsın elindeki sepeti düşürüyormuş. Fakat Warwick hiç de öyle düşmanca görünmüyormuş. “Nereye böyle küçük Annie?” diye sormuş Warwick.



    “Janna ya gidiyorum,” demiş Kırmızı Başlıklı Annie. “Twisted Treeline’nın sonundaki ilk inhibitör. Jannanın sağlığı pek iyi değil. Bu arada adım ‘Küçük Annie’ değil, ‘Annie.’ ” “Özür dilerim,” demiş Warwick. “Bilmiyordum. Bak sana ne diyeceğim. Ben bir koşu gidip Jannaya senin yolda olduğunu haber vereyim. Yalnız sakın yolda oyalanayım falan deme, olur mu? Başına bir şey gelmesini istemeyiz, öyle değil mi?” Warwick oradan hemen sıvışmış! Çünkü yakınlarda bir Garen dolaşıyormuş. Eğer Annie yi hemen orada keserse, Garen Annienin yardımına koşacağını biliyormuş. Kırmızı başlıklı Annie, mana toplayarak, Kog Mawların(kelebek skini) peşinden koşarak, Anivia seslerini dinleyerek yolda ağır ağır ilerlerken Warwick kestirmeden Janna’nin İnhibitörüne varmış, kapıyı çalmış.



    “Kim o?” diye seslenmiş içeriden Janna. Warwick sesini değiştirerek, “Benim, Kırmızı Başlıkıl Annie,” demiş. “Çayın yanında yemen için sana kırmızı pot getirdim.” “Kapı açık güzelim,” diye seslenmiş Janna. Warwick hemen içeri dalmış. Öyle açmış ki! Günlerdir hiçbir şey yememiş. Bu yüzden Janna’yi çiğnemeden bir lokmada yutuvermiş.(Bu taktigi Cho Gath tan ögrenmis) Biraz sonra Kırmızı Başlıkıl Annie Janna’nin kapısını çalmış.



    “Kim o?” diye seslenmiş Warwick yumuşak bir sesle.
    “Benim, Kırmızı Başlıklı Annie.”
    “Kapı açık güzelim,” diye seslenmiş Warwick. “İçeri girebilirsin.”



    Kırmızı Başlıklı Annie bir an için tereddüt etmiş. ‘Janna'nın sesi ne kadar da garip böyle?’ diye düşünmüş. Sonra jannanın hasta olduğu gelmiş aklına ve kapının mandalını kaldırıp açarak içeri girmiş. Warwick büyükanne skinini giymiş, yatıyormuş. Yorganı boğazına kadar çekmiş, içerisi karanlık olsun ve suratı fark edilmesin diye de perdeleri iyice kapamış.



    “Elindekileri oraya bırak da yanıma gel canım,” demiş Warwick.
    Kırmızı Başlıkıl Annie potu yatağın yanındik küçük masanın üzerine koymuş, ama hemen Warwickin yanına gitmemiş. Çünkü Janna bir tuhaf görünüyormuş.
    “Kolların neden bu kadar büyük Janna?”
    “Seni daha iyi kucaklamak için!” demiş Warwick.
    “Kulakların neden büyük, peki?”
    “Seni daha iyi duyabilmek için!” demiş Warwick.
    “Gözlerin neden kocaman, peki?”
    “Seni daha iyi görebilmek için,” demiş Warwick.
    “Dişlerin neden sivri peki?”
    “Seni daha iyi yiyebilmek için,” demiş Warwick.



    Bunu söyledikten sonra Warwick artık daha fazla kendine engel olamamış ve yorganı bir tarafa atarak yataktan fırladığı gibi Kırmızı Başlıklı Annie’yi bir lokmada yutuvermiş. Sonra da karnı doyduğu için keyfi yerine gelmiş ve uykuya dalmış. Ama ne var ki Warwick çok kötü horluyormuş. Evin önünden geçen bir Olaf onun horultularını duymuş. Janna’ye kötü bir şey mi oldu acaba, diyerek kulübeden içeri girmiş. İçeri girer girmez de orada neler olduğunu hemen anlamış. “Aylardır senin peşindeyim pis yaratık,” diye bağırmış Olaf ve Warwickin kafasına elindeki baltanın sapıyla vurmuş. Sonra da önce Kırmızı Başlıkıl Annie’ı, sonra da Janna’yi dikkatle kurtun içinden çıkarmış. İkisi de sapasağlammış.



    Janna, Kırmızı Başlıklı Annie’ın ona getirdiği potu afiyetle içmiş. Kırmızı Başlıkıl Annie, Janna ya bir daha hiçbir Warwickin sözüne kanmayacağına dair söz vermiş. İnhibitöre dönerken Twisted Fatelerin saklandıkları yerlerden çıktıklarını görmüş. Twisted Treeline yine eskisi gibi Twisted fatelerle dolu bir orman haline gelmiş.




    http://www.bilgicik.com/yazi/kirmizi-baslikli-kiz-masal/ <---Orjinali Kendim çevirdim emege saygı


    ..................
    warwick - SENI DAHA IYI YIYEBILMEK IÇINNNNNNNNN!!!!! RAWRRRRRRR

    ve zavallı küçük annienin üzerine ultisini atmış ama akıllı annienin quicksilver sash'i varmış.Bütün debuffları sildiği gibi sepetinden ayıyı çıkarıp üstüne salmış.Warwick ayıdan kurtulmuş ama ormandan kaçarken birden gözüne maokai görünmüş maokai rally gibi saçma spell kullanıyormuş fakat 50 hpsi kalan warwicke acımamış vermiş odunu



    Moakai jungle mi yapıo orda?




  • quote:

    Orijinalden alıntı: EndOfTheRoad


    quote:

    Orijinalden alıntı: IIIKurtIII


    quote:

    Orijinalden alıntı: EndOfTheRoad

    Bende yazcam :) baslıyorum:

    Bir zamanlar küçük bir annie varmış. Ashe ona üzerinde kırmızı başlığı olan bir pelerin almış. Annie bu pelerini çok seviyormuş ve nereye gitse onu giyiyormuş. Bu nedenle de herkes ona Kırmızı Başlıklı Annie diyormuş. Bir gün “Kırmızı Başlıklı Annie!” diye seslenmiş Ashe. “Janna hâlâ hasta. Hadi giyin de, ona yaptığım şu kırmızı potu.” Kırmızı Başlıklı Annie de elbisesini giymiş, üzerine kırmızı başlıklı pelerinini geçirmiş, başlığı çenesinin altında sıkıca bağlamış ve yola çıkmış.



    “Twisted Treeline’daki asagıdaki yoldan ayrılma sakın!” diye seslenmiş Ashe arkasından. (Ormanın adı Twisted Treeline, ama içinde uzun zamandır bir tek twisted fate bile yokmuş – neden olmadığını birazdan öğreneceksiniz.) “Ayrılmam Ashe,” demiş Kırmızı Başlıkıl Annie. Tam ormana girmiş, birkaç adım atmış ki, çalılıkların arasından bir ses duymuş. Yola birden Warwick fırlamış. Kırmızı Başlıkıl Annie korkusundan az kalsın elindeki sepeti düşürüyormuş. Fakat Warwick hiç de öyle düşmanca görünmüyormuş. “Nereye böyle küçük Annie?” diye sormuş Warwick.



    “Janna ya gidiyorum,” demiş Kırmızı Başlıklı Annie. “Twisted Treeline’nın sonundaki ilk inhibitör. Jannanın sağlığı pek iyi değil. Bu arada adım ‘Küçük Annie’ değil, ‘Annie.’ ” “Özür dilerim,” demiş Warwick. “Bilmiyordum. Bak sana ne diyeceğim. Ben bir koşu gidip Jannaya senin yolda olduğunu haber vereyim. Yalnız sakın yolda oyalanayım falan deme, olur mu? Başına bir şey gelmesini istemeyiz, öyle değil mi?” Warwick oradan hemen sıvışmış! Çünkü yakınlarda bir Garen dolaşıyormuş. Eğer Annie yi hemen orada keserse, Garen Annienin yardımına koşacağını biliyormuş. Kırmızı başlıklı Annie, mana toplayarak, Kog Mawların(kelebek skini) peşinden koşarak, Anivia seslerini dinleyerek yolda ağır ağır ilerlerken Warwick kestirmeden Janna’nin İnhibitörüne varmış, kapıyı çalmış.



    “Kim o?” diye seslenmiş içeriden Janna. Warwick sesini değiştirerek, “Benim, Kırmızı Başlıkıl Annie,” demiş. “Çayın yanında yemen için sana kırmızı pot getirdim.” “Kapı açık güzelim,” diye seslenmiş Janna. Warwick hemen içeri dalmış. Öyle açmış ki! Günlerdir hiçbir şey yememiş. Bu yüzden Janna’yi çiğnemeden bir lokmada yutuvermiş.(Bu taktigi Cho Gath tan ögrenmis) Biraz sonra Kırmızı Başlıkıl Annie Janna’nin kapısını çalmış.



    “Kim o?” diye seslenmiş Warwick yumuşak bir sesle.
    “Benim, Kırmızı Başlıklı Annie.”
    “Kapı açık güzelim,” diye seslenmiş Warwick. “İçeri girebilirsin.”



    Kırmızı Başlıklı Annie bir an için tereddüt etmiş. ‘Janna'nın sesi ne kadar da garip böyle?’ diye düşünmüş. Sonra jannanın hasta olduğu gelmiş aklına ve kapının mandalını kaldırıp açarak içeri girmiş. Warwick büyükanne skinini giymiş, yatıyormuş. Yorganı boğazına kadar çekmiş, içerisi karanlık olsun ve suratı fark edilmesin diye de perdeleri iyice kapamış.



    “Elindekileri oraya bırak da yanıma gel canım,” demiş Warwick.
    Kırmızı Başlıkıl Annie potu yatağın yanındik küçük masanın üzerine koymuş, ama hemen Warwickin yanına gitmemiş. Çünkü Janna bir tuhaf görünüyormuş.
    “Kolların neden bu kadar büyük Janna?”
    “Seni daha iyi kucaklamak için!” demiş Warwick.
    “Kulakların neden büyük, peki?”
    “Seni daha iyi duyabilmek için!” demiş Warwick.
    “Gözlerin neden kocaman, peki?”
    “Seni daha iyi görebilmek için,” demiş Warwick.
    “Dişlerin neden sivri peki?”
    “Seni daha iyi yiyebilmek için,” demiş Warwick.



    Bunu söyledikten sonra Warwick artık daha fazla kendine engel olamamış ve yorganı bir tarafa atarak yataktan fırladığı gibi Kırmızı Başlıklı Annie’yi bir lokmada yutuvermiş. Sonra da karnı doyduğu için keyfi yerine gelmiş ve uykuya dalmış. Ama ne var ki Warwick çok kötü horluyormuş. Evin önünden geçen bir Olaf onun horultularını duymuş. Janna’ye kötü bir şey mi oldu acaba, diyerek kulübeden içeri girmiş. İçeri girer girmez de orada neler olduğunu hemen anlamış. “Aylardır senin peşindeyim pis yaratık,” diye bağırmış Olaf ve Warwickin kafasına elindeki baltanın sapıyla vurmuş. Sonra da önce Kırmızı Başlıkıl Annie’ı, sonra da Janna’yi dikkatle kurtun içinden çıkarmış. İkisi de sapasağlammış.



    Janna, Kırmızı Başlıklı Annie’ın ona getirdiği potu afiyetle içmiş. Kırmızı Başlıkıl Annie, Janna ya bir daha hiçbir Warwickin sözüne kanmayacağına dair söz vermiş. İnhibitöre dönerken Twisted Fatelerin saklandıkları yerlerden çıktıklarını görmüş. Twisted Treeline yine eskisi gibi Twisted fatelerle dolu bir orman haline gelmiş.




    http://www.bilgicik.com/yazi/kirmizi-baslikli-kiz-masal/ <---Orjinali Kendim çevirdim emege saygı


    ..................
    warwick - SENI DAHA IYI YIYEBILMEK IÇINNNNNNNNN!!!!! RAWRRRRRRR

    ve zavallı küçük annienin üzerine ultisini atmış ama akıllı annienin quicksilver sash'i varmış.Bütün debuffları sildiği gibi sepetinden ayıyı çıkarıp üstüne salmış.Warwick ayıdan kurtulmuş ama ormandan kaçarken birden gözüne maokai görünmüş maokai rally gibi saçma spell kullanıyormuş fakat 50 hpsi kalan warwicke acımamış vermiş odunu



    Moakai jungle mi yapıo orda?


    yok smite almayı unutmuş ölüyor paso




  • beyler cassiopei ile katarina kardeşmiş
  • hellfire peninsula nin isini kolaylastirmak ve hikayesini toparlamak amaci ile kendi konusu olan league of legends hikayesi deki hikayesini buraya toparliyorum. Bir anlamda arkadasi zahmetten kurtarmak amacim. Hikayesinde basarilar ve devamini diliyorum.

    Part 1 :

    yoğun orman örtüsü altında ilerlemekteydi.hava o kadar soğuk ve basıktı ki korkusu iki kat daha fazla açığa çıkıyordu.yinede kılıcına güveniyordu.pelerininin kapşonunu açarak etrafa bakındı.nefes alıp vermeleri işitebiliyordu.kendini güvende hissetmiyordu.o sırada ayaklarını bastığı zeminde bir hareketlenme fark etti.çekilmeye hazırlandığı sırada bir anda sıçradı.zemin onu havaya kaldırmıştı adeta.hemen peşinden yükselen bir çığlık.. dönüp baktığında akrebe benzeyen devasa siyah kırmızı bir yaratık gördü.kılıcını çıkardı ve korkusuzca savurmaya başladı.yaratık vazgeçmeden toprağı kaldırıp kaldırıp savurmaya garen'i sıçratıp sersemletmeye devam ediyordu.dengesini kaybederek yere düştü.kılıcı uzağa düşmüştü.umudu kalmamıştı.işte tam o sırada parlak bir cismin yanından rüzgar gibi geçip gittiğini gördü.ok olduğunu fark etti.canavara çarpan ok derisinde buz tabakasının oluşmasına neden oldu.garen yerden kalkarak kılıcını aldı ve okun geldiği yöne baktı.oldukça güzel sarışın bir kadın vardı.vücudu halen gergindi.oku atalı çok kısa bir zaman olmuştu.toparlanıp garen'in yanına yaklaştı.
    "çabuk kaçalım her an gelebilirler."
    garen itiraz bile edemeden kadının peşine takıldı.beraber ormandan çıkıp açık araziye çıktılar.işte tam o sırada kadın tekrar konuştu.
    "burada ne işin var ölebilirdin."
    "ben buraya prens jarvan'ın emriyle geldim.görevim demacia'nın düşmanlarını ortadan kaldırmak."
    kadın alaycı bir şekilde güldü.
    "prense söyle bir daha kimseyi tek göndermesin."
    sonra koşarak uzaklaşmaya başladı.garen adını bile öğrenemediği kurtarıcısının ardından uzun uzun baktı.

    Part 2 :

    o gece yol boyunca ormanda ölümle burun buruna geldiği anı ve kurtarıcısını düşündü.belkide vasca'ya geri dönüp prens jarvan'a durumu anlatmalıydı ama bunu gururuna yediremedi.demacia'nın gururu olarak görülmüştü yıllarca.eğer eli boş dönerse halkın yüzüne nasıl bakardı.uzun bir yol gittikten sonra vasca yakınlarındaki bir kasabaya geldi.bir hana girdi ve oldukça iri hancıdan koca bir kupada bira istedi.hancı bu garip misafirin kim olduğunu öğrenme ihtiyacı duymuştu.usulca yanına yaklaştı.
    "yanlış anlama ama hiç buralı gibi durmuyorsun.kimsin? burada ne işin var?"
    garen iri kıyım hancının gözlerindeki merakı açıkça sezebiliyordu.
    "ben vasca'dan geldim.prens jarvan tarafından demacia'yaya baş kaldıran hainleri cezalandırmak için gönderildim."
    sohbet uzadı gitti.hancının ismi gragas'tı.yıllarca bu hanı işletmiş ama artık yorulmuştu.emeklilik şansı olsa bir saniye bile durmaz bira fıçılarıyla dolu bu izbe yerden çıkardı ama geçimini sağlamak için buna mecburdu.
    ikili geç saate kadar sohbet etti.ardından garen yatağına uzandı yorgun bir şekilde.gragas'ın anlattığına göre kasabanın kuzeyinde oldukça büyük bir evde tek başına yaşayan bir adam varmış.halk şüphelenirmiş bu adamdan.ismi swain miş.gragas'ın söylediğine göre bu swain denen adam bir demacia düşmanıymış.garen kararını vermişti.vasca'ya eli boş dönmeyecek bir süre bu kasabada kalıp swain denen adamı izleyecekti.

    Part 3 :

    garen ertesi gün hancı gragas'ın yanında işe başladı.yani en azından halk kuşkulanmasın diye bunu yapıyordu.tüm gün yerleri temizliyor ve koca koca fıçıları taşımada gragas'a yardım ediyordu.etmeye çalışıyordu demek daha doğru olur.gragas'ın rahatça kaldırıp taşıdığı fıçıları taşımakta garen oldukça zorlanıyordu.bir yandan da halktan swain hakkında bilgi ediniyordu.kimsenin tahminlerden başka bildiği yoktu.kimine göre swain eski bir korsandı kimine göre ise kuzey topraklarında görev almış bir askerdi.garen doğru bilgiye ulaşmak istiyordu ama kimse bu adam hakkında net bilgiye sahip değildi.haftalar geçiyordu ama garen hala swain hakkında istediği bilgileri edinememişti.yine o sisli sabahlardan birinde swain ve birkaç adamının ormana gideceklerini duydu.swain'in demacia düşmanı olduğuna emin olmuştu nedense.peşlerine düştü ve ormana kadar gitti.bilmediği bir şeyler vardı oysaki.ormanın derinliklerine doğru girdiklerinde kurt uluması duydu.hemen arkasından gelmişti bu ses.ardından daha farklı bir ses duydu.hemen yanından gelmişti ama kimse yoktu yanında.kılcını çıkarıp hazırlandığı sırada hava karardı birden.etrafını göremiyordu.tekrar görebildiğinde etrafı sarılmıştı.
    swain ona doğru yaklaştı.
    "demek beni yakalamak istiyorsun ha demacia ajanı."
    bir süre düşündükten sonra.
    "sen handa gragas'a kendini tanıtırken o sırada handa olan adamım evelyn senden şüphelenmiş ve görünmez olarak seni dinlemiş.amacını ve planını bana anlattı.şimdi garen ölümle yüzleşme vaktin geldi."
    çember daralıyordu sürekli olarak.garen kılıcının sapını sıkıca kavradı ve ölmeden önce yanında birkaç asiyi götürmeye hazırlandı.

    Part 4 :

    deli gibi dönüyordu garen etrafında.tek duyduğu acı veya sevinç içinde atılan çığlıklardı.ama gücü azalıyordu gitgide.gücü tükenmiş halde ağacın gövdesine yaslandığında etrafında kimsenin olmadığını gördü.koca ormanda tek başınaydı.etrafı rüzgarla sallanan ağaçların uğultusu kaplamıştı.ormanı terk etti gördüklerine inanamaz şekilde.güneş ışığı gözlerini aldı.rüzgar bedenini değilde sanki ruhunu okşuyordu.kasabaya döndü ve gragas'ın hanına girdi ama yine kimse yoktu.kasaba terk edilmişti sanki.koca dünyada tek başına kalmış gibiydi.o sırada bir ses duydu.annesinin sesiydi.şefkat dolu gözlerle kendisine bakıyordu.yanında da ablası lux ve babası vardı.garen bayıldığını anlar anlamaz irkilerek uyandı.gragas'ın hanında yatıyordu.başında gragas ve tanımadığı şapkalı bir adam daha vardı.garen uyanınca gragas coşkulu bir kahkaha atarak.
    "aramıza tekrar hoş geldin evlat öldüğünü sanmıştım."
    garen zoraki bir gülümsemeyle yatakta doğruldu.gragas hemen yanında duran adamı göstererek.
    "bak garen seni ormanda ölümden kurtaran adam bu.adı twisted fate."
    garen teşekkür etmek isterdi ama hali yoktu.twisted fate'in de pek teşekküre ihtiyacı yoktu.
    "bu kasabada kumar oynatan bir hancının varlığını duydum.kartlarla aram iyidir.kestirme olsun diye ormanı kullanıyordum.sonra seni gördüm.etrafında baya kişi vardı.arkalarından gelince şaşırıp kaçtılar bende seni alıp buraya getirdim."
    bu genç ve kendinden emin yüze uzun uzun baktı garen.tek merak ettiği asilerden herhangi birini alıp almadığıydı.twisted fate onun merakını anlar gibiydi.belli belirsiz bir gülümsemeyle cevap verdi.
    "sen iyi dövüştün garen ama onlarda iyi dövüştüler."

    Part 5 :

    garen bir karara varmıştı sonunda.bu işi tek başına yapmasına imkan yoktu.bu yüzden kendine yandaş toplayacaktı.gragas ve twisted fate'i grubuna ekleyebilirdi.gragas bu öneriyi hemen kabul etti.
    "swain denen o herife kıl oldum zaten!" diyerek karşıladı bu öneriyi.ama twisted fate biraz mesafeli yaklaşıyordu.menfaatçi bir yapısı vardı.garen güvenmekte sıkıntı yaşasa da hayatını kurtaran bu adama güvenmesi gerektiğini düşünüyordu ve ufak kuşkularını bu onurlu adama hakaret olarak sayıyordu.
    gragas eski bir dostu olan tryndamere'ye de haber verdi.dağlarda yaşayan büyük bir barbar kabilesinin kralıydı tryndamere.noxus yandaşları tarafından ağır kayıplar verdirilmişti kabilesine.o da yanlarında bulunmayı kabul etmişti.
    garen vasca'ya bir haber gönderip yakın arkadaşı xin zhao'ya ve ablası lux'e de haber verdi.ama henüz yeterli değillerdi.tryndamere tanıdığı birkaç kişinin daha olduğunu ve onları da çağırmak istediğini söyleyerek geri döndü.gragas tanıdığı birkaç kişinin daha olduğunu söyledi.twisted fate tüm bu yaşananları izlemekle yetiniyordu.
    işte garen handa tek başına kalmıştı.kafası planlarla doluydu ama sayıları yetersizdi.o sırada hanın kapısından biri girdi.pelerinine sarılmıştı.ama vücut hatlarından kadın olduğu anlaşılıyordu.
    pelerinini bir çırpıda sıyırıp attı üstünden.oldukça çekici,kızıl saçlı bir bayan vardı karşısında.
    "kimsin?"
    "adım katarina noxus'a karşı savaşmak istiyorum.buraya güneyden geldim.oldukça yorgunum bana bir oda verebilir misin?"
    garen güldü.
    "hancı ben değilim ama oda verebilirim."
    kadının yüzünde sinsi bir gülümseme belirdi.garen bunu fark etmemişti.onun için noxus'la olan savaşında yanında bulunacak her kişi dosttu çünkü.

    Part 6 :

    günler geçiyor ve demacia taraftarları sürekli olarak güçleniyorlardı.sayıları epey artmıştı.garen her geçen gün verilen görevin sonuna bir adım daha yaklaştığını görebiliyordu.noxus üyelerini teker teker yakalamak ve demacia'nın böyle korku iktidarlarına pabuç bırakmayacağını halka göstermek şu an tek amacıydı.tryndamere kuzey topraklarından arkadaşları olaf ve nunu'yu getirmişti.ikisi de noxus kuvvetlerine karşı ayakta kalabilecek güce ve yeteneklere sahiptiler.olaf oldukça iri,uzun boylu,uzun sarı saç ve sakalı olan bir savaşçıydı.nunu ise çocuk denecek yaşta olmasına rağmen bir yeti eğitmeniydi.tüm gün planlarını gözden geçiriyorlar ve uygun olmayan noktaları düzeltiyorlardı.sonunda ortaya herkesin kendinden bir şeyler kattığı bir plan çıkarmayı başarılar.
    plana göre demacia biraz daha genişletilecek ve tüm hazırlıklar eksiksiz yapılacaktı.herhangi bir aksilik durumuna karşı herkes tetikte olacaktı.dikkat çekmemek için son ana kadar sık sık bir araya gelinmeyecekti.herkes normal yaşantısına devam edecek ve noxus taraftarları belirlenerek önem sırasına göre saldırıya geçilecekti.
    yağmurlu bir akşam garen,gragas ve katarina handa oturmaktaydılar.birden kapının telaş içerisinde çalındığını duydular.gragas koca ayaklarıyla merdivenleri (daha doğrusu bütün hanı) sarsarak aşağıya indi ve kapıyı açtı.birazdan yanında gözü bandajla kapatılmış bir adamla çıkageldi.garen katarina'nın irkildiğini fark etti.adam herhangi bir yardım almadan masaya kadar yanaştı ve bir tabure çekip oturdu.pelerinini çıkardıktan sonra gragas'ın getirdiği biradan koca bir yudum alarak kendini tanıtmaya başladı.
    "adım lee sin.güneyde bir ormanda yaşıyordum.çok sevdiğim bir eşim ve 2 oğlum vardı.hayatım çok güzeldi.belki saraylarda yaşamıyordum ama mutluydum.ta ki noxus güçleri beni yanlarına almak isteyene kadar.yeni bir dünya kurduklarını ve bu dünyada herkesin onların kölesi olacağından bahsediyorlardı.karımı ve çocuklarımı bırakmak istemedim.bana önce çok cazip şeyler önerdiler ama kabul etmeyince ölümle tehdit ettiler.ölüme aldırmadığımı görünce bu sefer ailemi işin içine kattılar.mecburen onlara boyun eğdim.uzun bir süre yanlarında kaldım.toplantılarına katıldım ve eğitimlerinde bulundum ama sonra ilk fırsatta kaçtım.ailemi alıp kuzeye doğru kaçtık ama yolumuzu buldular.ailemi gözlerimin önünde katlettiler.yetmedi gözlerimi kör ettiler.o günden sonra intikamımı almaya yemin ettim.kör olmam kafanızı karıştırmış olabilir ama nesneleri yaydıkları titreşimlerden tanıyabilirim.çok iyi dövüşürüm.duyduğuma göre noxus'a karşı savaşacakmışsınız.bende aranıza katılmak ve ailemin intikamını almak isterim."
    garen tüm konuşmayı dikkatle dinlemişti ve karşısındaki adamın azmine hayran kalmıştı.tüm bu konuşma boyunca katarina'nın neden bu kadar gerildiğini anlayabilmiş değildi.pek aldırış etmiyordu zaten.demacia saflarına yeni bir savaşçı daha katılmıştı.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi GurcellOnline -- 26 Ekim 2011; 23:16:50 >




  • udyr

    udyr doğduğunda ailesi ona bakacak durumu olmadığı için ormana bırakılmış ve orda büyümüş 0-6 yaş arası ayılar 7-18 yaş arası kaplumbağalar büyütmüştür ve bu arada kurtların büyüttüğü tarkan ile arkadaş olmuştur bi gün ailesini bulmak için lige katılmıştır
  • aranizda soraka yada sorakanin annesi falan mi var banlatiyorsunuz benim hikayemi ? lol
  • foruma bir haller olmus isler heralde elektrik idaresi kivaminda o 500 degil 5 tir yanlisin var seklinde yonetiliyor artik harika bir tartisma platformuna donmus gercekten.
  • yöneticinin tayyibin oglu oldugu hakkinda fikirlerim var.
  • Nurcuel diye champ geliyormus hikayesini hazirliyorum
  • quote:

    Orijinalden alıntı: cursive

    Nurcuel diye champ geliyormus hikayesini hazirliyorum

    passive skill'i 3 adet Q dan sonra kem gözler yolluyor üzerinize.
    Q skill'i yolladıgı beddua darbeleriyle sağa sola dönüyorsunuz(stun etkisi)
  • 
Sayfa: önceki 34567
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.