Merhabalar, herkese iyi günler diliyorum. İçimden geçenleri güzel bir şekilde yazıya dökmek istiyorum. Amacım, hem sizlerle derdimi paylaşmak, hem de sizin tavsiyeleriniz doğrultusunda bir ilerleme katetmek. İlgiyle okuyup, yardımcı olabilecek insanlara şimdiden teşekkür ediyorum. 21 yaşında bir erkeğim. Size kendimi en iyi şekilde ifade edebilmek için söylüyorum ki; oldukça yakışıklı birisiyim ve aynı zamanda kendime güzel bakarım, güzel giyinirim vs. En ağır yükümde bu zaten. (Harcanan potansiyelim) Şimdi bu özelliklerimden bahsettikten sonra, belki aklınıza sosyal anlamda çok zayıf bir birey olmam gelmiştir. Aksine, ben yeri gelince çok mutlu, çok komik ve çok eğlenceli bir insanım fakat yaşamış olduklarım, psikolojik sıkıntılarım bütün hayat enerjime, mutluluğuma duvar örmekte. Hayatım mahvoluyor arkadaşlar, günden güne daha kötü bir hâle geliyorum. Anne ve babamın ilk göz ağrıyım. Sıklıkla özlem duyduğum, çok güzel bir çocukluk yaşadım. İlkokul ve ortaokul dönemlerim de güzel geçmişti. Tabii çocuk aklı olduğu için o zamanlar kafaya takacak pek bir durum yoktu. Arkadaş çevremde güzeldi. Bilirsiniz, tek derdimizin oyun olduğu dönemler işte. Sokak çocuğu, serseri olarak büyümedim. (''keşke öyle büyüseydim'' dediğim oluyor) Liseye geçmemle birlikte pek fazla olgunluk gösteremedim. Aynı zamanda ailem, ergenlik dönemimde bana pek saygıyla yaklaşmadı. Ailesel problemler yaşıyordum. Maddi olarak da kötü bir durumdaydık. Aslında, ortaokuldayken bile arkadaşlarımın giydiği orijinal ayakkabılara hevesle bakardım. Ama bu maddi imkansızlığı, lisede olduğu kadar hissetmemiştim. Tamamen okuldaki insanlardan kaynaklı olmasa da, (pek kafa denkleri değildim) dışlanmıştım. Sınıfın sevilmeyen çocuğuydum. Pek sosyal aktivitem yoktu. Vaktimin çoğunu evde geçirirdim. Yine de, o kadar büyük bir dert edinmezdim bu durumu. Lisenin 2. sınıfında farklı bir okula geçtim, mezun olana kadar orada eğitim aldım. Lise 1'e göre daha iyi bir durumdaydım fakat sadece sayılı bir kaç arkadaşım vardı. Okulun konuşkan, sevilen, flörtöz çocuğu hiç bir zaman olamadım. Ve tabii ilk zamanlar şuan ki olduğu kadar bakmıyordum kendime. Zorbalığa uğradığımda çok oluyordu. Bu dönemleri çok büyük bir üzüntüyle, sürekli göz yaşı dökerek, hayata karşı sitem ederek geçirdim. Akrabalar olsun, bir kaç samimi olmayan arkadaş olsun, bunlarla yaptığım aktiviteler beni tatmin etmiyordu. Potansiyelimi harcadığımı yavaş yavaş hissetmeye başlamıştım. Yazları ağır işlerde çalıyordum. Ne kadar zorlansam da hiç gücenmiyordum çünkü sosyal hayata dair bunalımlarım daha ağır basıyordu. Yolda yürüyen çiftleri görür üzülürdüm. Sahilde yanlız başıma, müzik dinleyerek, sigara içerek yürürken çimenlerde oturan, eğlenen gençleri görür üzülürdüm. Okulun son dönemleri kendime daha iyi bakmaya başladım. Daha atılgan hissediyordum. Lisenin son senesinde çevrem ve sosyal yapım biraz gelişmişti. Arkadaş ortamlarında takılmaya başlamıştım. Arada bir sevgilimde oluyordu. Güzeldi açıkcası, yaşamış olduğum depresif dönemden sonra ilaç gibi gelmişti. Flört dönemlerinde de ne kadar acemi olsam da, fena gitmiyordu. Zaman geçtikçe bir şeyler değişmeye başladı. Farkettim ki, sosyal anksiyete beni çok baskılıyordu. Fakat bu ortamlardan uzak bir anksiyete değil, çevre, toplum içerisinde yaşadığım bir anksiyeteydi. Yalnızlığı iliklerime kadar yaşamış birisi olarak, çevremdeki insanlara olan yaklaşımlarım doğal olmuyordu. Yalnızlıktan korkuyor, kimseyi kaybetmek istemiyordum. Her zaman tartışma olduğu zaman alttan alan taraftım. Hep cümlelerimi seçerdim. Kendi duygularımı söze dökmektense, insanların ne düşüneceği daha ön plandaydı benim için. Aslında aklımdan geçenlere belki de çoğu insan gülecekti, güzel bir sohbet dönecekti fakat ben bu duvar yüzünden iyi veya kötü olan her şeyi içime attım. Sırf bu düşüncem yüzünden alakasız espriler yapmaya çalışmaya ve sırf konuşmak için konuşmaya başlamıştım. Ortamlardan soyutlanmış hissediyordum. Kaygılanıyordum, hevesim, ilgim yavaş yavaş azalıyordu ama direniyordum, bir şeyleri başarmam gerekiyordu. Sırf bu kaygılarım yüzünden mizahi yanımı da yeri geldiğinde tamamen kaybediyordum. İnsanların söylediği esprileri anlayamıyor, geç cevap veriyor, yalandan bir gülümsemeyle takılıyordum. Bunu fırsat bilen bazı kişilerin tavırlarına, ironilerine de büyük bir alınganlıkla yaklaşıyordum. Bütün enerjim sıfıra iniyordu. Yeri geliyor yine yalnız kalıyor, yeri geliyor yine ortamlara giriyor, insanlarla buluşuyordum. Fakat hiç bir ortama, bir kaç insan dışında kimseye kendimi ait hissedemedim. Psikolojik bunalımlardan uzak olduğum, tamamen kendim gibi olduğum sadece bir kaç insan vardı hayatımda, hâlen de öyle. Bu yaşamış olduğum sıkıntılar hala hayatımda ve dediğim gibi, günden güne artmaya devam ediyor. Hayattan aldığım zevk her geçen gün daha da azalıyor. Bu arada, şunu da söylemek isterim ki; bu psikolojik durumlar bazen olmuyor. O kadar mutlu o kadar konuşkan bir insan oluyorum ki görmeniz lazım. Flört yeteneğim tecrübe ede de, aşk acısı çeke çeke yükseldi. Fakat, bazen ne kadar iyiysem, bazen de o kadar suskun, sıkıcı, konuştuklarını seçen, kasan bir erkek oluyorum. Modum, sosyal hayatıma inanılmaz bir etki ediyor. Şuan açıktan okuyor, aynı zamanda çalışıyorum, sevdiğim bir mesleğim güzel bir iş ortamım var fakat yaşamış olduğum bunalımlar hâlâ devam ediyor. Yeri geliyor işten sıkılıyorum, yeri geliyor mutsuz uyanıyorum, yeri geliyor çok büyük olmayan bir probleme kafayı takıp, günümü mahvediyorum. İnsanları kıskanıyorum. Yapamamış olduğum o çevreyi insanlarda gördüğüm için üzülüyorum. Belki de güzel bir sosyal yanım olsa, güzel bir ortamım olsa her şey daha farklı olacak. Güzel insanlar tanıyacağım, güzel aşklar yaşayacağım vs. Duygularıma ifade edememekten, enerjik, mutlu halimi gösterememekten yoruldum. Her diyalogda, her sohbette aklımdan bunlar geçiyor. İnsanlarla rahatça göz teması kurabiliyorum fakat bunu da istemli, kasıntılı bir şekilde yapıyorum. Yeri gelince bunların tamamını kırıp, enerjik, mutlu olduğum zamanlardan sonra tekrar aynı şeyleri yaşayınca büyük bir dengesizliğe kapılıyor, haliyle iyice depresif oluyorum. Arkadaşlar, güzel vakitler geçirdim, güzel kızlarla da tanıştım, uzun ilişkilerim de oldu fakat hiç birini doya doya yaşayamadım. Gençliğimi, ömrümü çok fena harcıyor gibi hissediyorum. Çok büyük fırsatlar teptim, çok güzel ilişkileri kaçırdım. Potansiyelimi çok ama çok harcadım. Kardeşime yaşamış olduklarım için hep güzel öğütler veriyorum. Çünkü yaşantımın temelinin geçmişten geldiğini düşünüyorum. Bir şey nasıl başlarsa, aynı o şekilde devam eder. Onun benim yaşadıklarımı yaşamasını istemiyorum. Nasip olur, ileride bir çocuğum olursa da, onu da aynı bu şekilde büyütmek istiyorum. Buraya kadar okuduğunuz için teşekkür ederim. Tavsiyelerinize, önerilerinize açığım. “Bir insanın en ağır yükü, gerçekleştiremediği potansiyelidir.” - Charles Schulz. < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi gegex77 -- 15 Haziran 2024; 22:43:56 > |
Bildirim