Şimdi Ara

Sosyalist Kübada Sağlık Sistemi Nasıl İşler. Başarılı Olmalarının Sırrı Nedir?

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir (1 Mobil) - 1 Masaüstü1 Mobil
5 sn
23
Cevap
0
Favori
657
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Sosyalist Kübada Sağlık Sistemi Nasıl İşler. Başarılı Olmalarının Sırrı Nedir?
    Biz nasıl bir hata yapıyoruz da sağlıkta bu kadar geri kaldık.

    Anadolu Ajansından bir haber dikkatimi çekti.

    quote:

    Küba yıllarca Amerika Birleşik Devletleri ambargosu altında kalmasına rağmen sağlık sisteminde dünya çapında adımlar atmış bir ülke. Aile hekimliği ve koruyucu hekimliğin ön planda olduğu sistemde halk, hastaneye gerek kalmadan mahallelerdeki polikliniklerde deva buluyor. Günde 20 ila 25 arasında hasta muayene edilen Havana’daki poliklinik ve aile hekimliklerinde, doktorların yazdığı tüm ilaçlar devlet tarafından karşılanıyor. (Özge Elif Kızıl - Anadolu Ajansı)





    ve bir başka haber .
    https://forum.donanimhaber.com/ziraat-simdi-de-dunya-goz-u-kurtariyor--141283300







  • Küba’nın icadını sosyalizmin başarısı olarak lanse edenler, ilaç konusunda milyon kat inovasyona sahip Amerika’daki başarıyı neden kapitalizmin başarı olarak lanse etmiyorlar? Daha da komiği:




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-02AA5DC42 -- 22 Aralık 2019; 11:30:50 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Senin kafa yapında anti sosyalist 5-6 üye olduğunu biliyorum . İşe siyaseti sokma.

    Sosyalist Küba'nın neden bizden ileride olduğunu sordum sadece .

    Youtube ne kadar meraklısınız . Acele ile koyduğun video ile kendi kendinle çelişiyorsun.

    Siyaset yapmıyoruz . İşin içine siyaseti sokuyorsun abd hayranlığı ile.

    Haber kaynağı Anadolu Ajansı . Türkiyede En yetkili haber kaynağı
  • Bizim sağlıkta geri kaldığımız falan yok. Türkiye kadar ücretsiz ve ucuz (en azından görünürde) sağlık hizmeti veren başka ülke zor bulursun. Ha akademik yönden tabi zayıf, ama pratik tıp türkiyede aşmıştır. Çünki Türk doktorlarının gördüğü ekstrem vakalar (mâlum yaralamaya, kavgaya meraklıyız) ve üzerlerindeki baskı (anadoluda dayak ve öldürme, diğer yerlerde dava açıp para koparma) çok daha fazla.

    Tabi burada daha çok organizasyon yönünden dem vurulmuş. 10 küsür milyon nüfusu olan bir ülkeden bahsediyoruz. Diğer tarafta hem nüfusu hem nüfusun yayılımı çok daha komplike olan bir ülke var. Gidip bunu rejime bağlamak komik olur.
  • Sağlıkta geri kalmış olmasak yığınla insan Küba ya ulaşmaya çalışmaz.
    Küçük bir ülke evet Rejimede bağlamadım. Nereden çıkarımladın .
    Kuba 12 milyon nufus. 109.880 km2 .
    Türkiye 70 milyon nufus . 783.562 km2

    Arada orantılarsak km2 düşen insan sayısı hemen hemen eşit.

    Her allahın günü bir takım kavgalar çıkmasını insanların sağlık hizmetlerine ulaşmasının zor olduğuna ve halkın alım gücüne göre ülkemizde sağlık hizmetleri pahalı ve muayene eden doktor sayısının azlığına bağlıyorum.

    Kübada aile hekimliğinde bir doktor en fazla 20-25 kişiye bakarken ülkemizde Bu rakam 50 60 kişiye çıkıyor.

    Yani kısacası Türkiye'de sağlık için ayrılan eleman ve para miktarı Küba'dan daha az.
    Çelişki buradan başlıyor diye düşünüyorum.

    ve diğer link beni çok düşündürüyor .
    Sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi savunulurken Dünya Göz gibi para basan bir bir tıp kurumunun Ziraat Bankasının yani bir devlet bankasının satın almasını beynim almıyor.
    Bu ne yaman çelişkidir.




  • ABD'nin 21.yüzyılda pek çok alanda amiral gemisi olduğunu inkar eden yok. Kan kaybetse de okulları, sanayisi ve kurumsallaşması üst düzeyde. Lakin ABD'de herhangi bir başarı çok para ve uzman ithal etmeye dayanıyor. Üstelik başarının verdiği meyve toplum yararına değil, parası olanın hizmetine sunuluyor. Oysa sosyalist Küba bulduğu her şeyi toplumsal yarar için kullandırtıyor ve ellerindeki kaynaklar ABD'yle mukayese edilemez.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Parayı getiren kapitalizm işte. ABD’nin uzman ithal ettiğine dair oran verebilir misin? Kaldı ki uzman ithal etmek kötü bir şey değil. Bugün Türkiye ne kadar uzman ithal edebiliyor? Yani başarının ABD’nin olmadığını söyleyebilirsin eğer oranlar yüksekse. Ama o uzamanların kapitalizmin getirdiği parayla ithal edildiğini inkar edemezsin.

    ABD toplum için ilaç üretmiyorsa kime üretiyor? Arz-talep ilişkisi önemli. ABD vatandaşı talep ediyor ABD üretiyor. Tabii dış ülkelerde talepte bulunabilir. Bu demek değil ki ABD vatandaşları ilaçsız kalıyor.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-02AA5DC42 -- 23 Aralık 2019; 11:2:59 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Daha Fazla Göster
  • Konumuz Küba ve bizim sağlık sistemini karşılaştırmak.

    ABD ile bu konu içinde işimiz yok :
    Milli geliri en üst düzey olan paylaşımın yoksuldan yana çalışmadığını biliyoruz . Biz abd yokluktan sanki göçmen kuşlar gibi 400 bin evsizin kışın güneye göç ettiğini biliyoruz.
    Ateşli silahlarla binlerce rejim karşıtının nasıl yargısız infaz edildiğini biliyoruz.Ağzımı daha fazla açtırıp konuyu dağıtma

    AB nin bizden çok düzgün sağlık sistemi olduğunu biliyoruz sen zahmet etme.

    Küba espirisi hemen hemen bizle eşit milli geliri olan Sosyalit Küba'nın yoklukla bizden çok daha üst düzeyde eğitim ve sağlık hizmeti verebilmesi.
  • Ülkesi fakir bir Marksist Leninist devlet olarak sağlık sektöründe pazardan ziyade redistribüsyon sistemi tercih ettiği ve kullandığı için. O yüzden Küba bir Afrika ülkesine kıyasla bu konuda parıldar ama elindeki imkanlar ambargo ve ekonominin genel verimsizliği yüzünden kısıtlı. Günümüzde Küba sosyalist ilkelere tam olarak bağlı da değil çünkü fakir ülkelerde devletçilik her zaman rasyonal ve esnek değil. Refahçılık ise eşitlikçilik ile aynı şey değil. Herkes eşittir ama kıdemli komünist parti üyeleri daha eşittir.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Nat Alianovna -- 23 Aralık 2019; 11:53:22 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Hatior kullanıcısına yanıt
    Sosyalist Küba diye vurguluyorsun. Burada insanlara Sosyalizmde refah var mesajını vermeye çalışıyorsun gizlice. Direk Küba neden bu durumda diye sorsaydın bu şekilde düşünmez sağlık alanındaki durumları hakkında yorum yapardım.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Komünist demedik sosyalist dedik . Refah durmundan dem vurmadık .
    Komünist sistemle Sosyalist sistemi ayırt edemeyen , Amerikan taraftarı ile tartışmam yersiz.

    Sosyalizm parasından bankasına kapitalist paylaşım ilkelerini kabul eden sistemdir.

    Bunları enine boyuna öğrenin .
  • Hatior kullanıcısına yanıt
    Utanmasan sosyalizmi kapitalizme indirgeyeceksin. Nerden okuyorsun bunları? Sosyalizm serbest piyasaya mı dayalı diyorsun yani? Buradan bunu mu anlamalıyım? Emek-Değer Teorisi ne ola ki?



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-02AA5DC42 -- 23 Aralık 2019; 12:48:20 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Utanmam :-)
    Sosyalizm komünist sisteme giden yolda kullanılan bir araçtır. Komünistler yeri geldiği zaman menşevikleri kullandı . Sosyal demokrasi ile işbirliği yaptı .

    SSCB Enver Hocanın değimi ile sosyal emperyalist bir ülke idi .

    Paylaşım aracı olarak Sosyalizmden değil Komünizmden bahsedersek para ve banka yoktur.

    Sosyalizmde Para ve banka vardır. Kapitalist unsurlar vardır. Bireysel sermaye vardır . Miras hukuku vardır.

    Konuyu daha fazla dağıtmayalım.
  • herkes eşit

    herkes fakir

    herkes mutlu

    hükümet özel sektör getirsem diye kara kara düşünüyor.

    bir tane zengin çıkar herkes mutsuz olur diye.

    geçim derdi yok

    iphone da yok

    internette yok gibi.

    amazonda bazı kabileler de aynı şekilde.

    izole.

    bu şekil yönetim iyimi kötümü tartışılır . halk mutlu denebilir.

    ama sonu yok.


    trafik kazası geçirir diye çocuğu sürekli evde tutamassın.
  • Küba'nın esprisi çağdaşlarına nazaran devleti kuranın doktor olmasında.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Küba nüfusu İstanbul kadar bile yok, 11 milyon nüfusa sağlık hizmeti iyi vermiş onun konusunu açıyor
    gelsin 82 milyona versin hizmeti görelim...
    neye inanıyorsa akıl fikir versin tek isteğim bu.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Kötü bir şey olduğunu söylemiyorum uzman ithal etmenin. Kötü olan, kapitalizm para getiriyor dediğin para senin paran. Sen ve ben ortadoğulu, sömürmesi mübah insanlarız. Irak'ı karıştırıp petrolünü alan, 18.yy'da siyahileri hayvan gibi avlayıp ülkesine köle olarak götüren, 'para'yı getiren kapitalizm evet. Bu düzeni reddetmiyorum, bu insanoğlunun kurduğu medeniyetin bir parçası. Ama sosyalizm yergisini kapitalist düzenin başarılarıyla yapmak komik. Kapitalizmin katkılarını değerlendirirken önce ürettiği şeyden faydalanmak lazım, medeniyeti reddetmek kimsenin çıkarına değil. Sonra da o medeniyete dönüp bakmak lazım, kimlerin alın teri, emeği, kanı ve canı üzerine kurulmuş.
    Sosyalist olmana gerek yok kapitalizmin kusurlarını görmen için.

    Edit: Yukarıda emek değer teorisinden bahsetmişsin. Emek değer teorisi Karl Marx'a aittir ve kendisinin manfiestosunu yazmış olduğu komünizmin temel prensiplerindendir. Karl Marx'dan evvel de sosyalistler vardı, sosyalizm temelde üretim araçlarının halka ait olması veya halk için bir devlet kurulup devlete ait olması durumudur. Aynı ilke komünizmde de vardır, tek bir farkla. Komünizm malın değerini harcanan emekle ölçer, serbest piyasa koşulları geçersizdir. Oysa ki sosyalist bir düzende serbest piyasadaki arz talebi gözeterek ürün fiyatlandırabilirsin. İkisini karıştırma sebebin marxist olmayan sosyalistlerin son derece az sayıda olması, marxism ve sosyalizm aynı şey değildir oysa. Emek değer teoirsine bağlı kalınmadan sosyalist ve hatta komünist bir düzen inşa eden çin bulunmakta. Kuzey avrupa ülkeleri de serbest piyasa ekonomisini kabul edip, devleti belli temelleri sosyalist olan bir düzene oturtmuşlardır. Bu da sosyalizmin kapitalizmle barışabildiği sosyal demokrasi örneğidir mesela.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-1AB9A40D5 -- 24 Aralık 2019; 19:56:23 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Paraysa senin paran kafasını güden insan kaynağını tüketmiş, ülkesi yıkılmış ne ilk ne de son şahıs sen olmayacaksın, yozlaşmış yıkım taciri.
  • Köleliğin, sömürgenin kapitalizmle ilişkilendirilmesinden gına geldi bana. Kapitalizm dediğimiz sadece iktisadi bir sistem. Uçmaya gerek yok. Devletlerin kaynak savaşı kapitalizmin sorunu değil. Sosyalist bir devletin sömürgeci olmasını engelleyen nedir? Burada sömürgecilik iyi bir şey demiyorum buna dikkat edin! Sömürgeciliğin iktisadi sistemlerden ayrı bir kavram olduğunu söylüyorum sadece.

    İyi de ben aksini söylemiyorum ki. Arkadaşın Marksist olduğunu biliyorum. Sosyalizm serbest piyasayla uyuşur dersen o olma işte. Orada Marksistlerin bahsettiği şey serbest piyasayı taklit etmek oluyor, bu serbest piyasa değil. Lange-Lerner teoremi deniyor buna, sosyalizmin ekonomik hesaplama problemine karşı geliştirilen bir kuram. Ancak burada değinemeyeceğim pek çok sıkıntısı var. Ayrıca bu kuramı ortaya atan Marksist iktisatçı, Polonya hükümeti tarafından çağırılıyor. Lakin o bu kuram yerine serbest piyasayı tavsiye ederek kendi kendisiyle çelişiyor. Sonuç olarak bu kuram serbest piyasa değil, bunu Marksistlerde söylüyor zaten. Yanlış anlamışsın büyük ihtimalle.

    Emek-Değer Teorisine bağlı kalamazsın zaten. Zira çürütülmüş bir kuramdan ibarettir. Marx'ın temelinin çürük olduğu 1870'lerdeki Marjinal Devrim'den beri bilinen bir şey. Emek-Değer Teorisinin yerini Marjinal Değer Teorisi aldığından itibaren Marx'ın hatalı olduğu da sabitlenmiş oldu. Burada herhangi ihtilaflı bir şey yok. Tüm iktisatçıların içinde en muteberlerinden biri olan Joseph Schumpeter, bugün tüm iktisatçıların sağlam bir kaynak olarak kullandığı ve en yüksek atıf sayısına sahip iktisat tarihi kitabı olan History of Economic Analysis'te şöyle diyor: "...[Herman Heinrich] Gossen'in Kopernikçi bir başarı sergilediğini söyleyerek kendini övmesini gülümseyle karşılama eğiliminde olsak da bu karşılaştırma ilk bakışta göründüğünden daha makul olabilir. Güneş merkezli (heliosentrik) sistemin dünyamerkezli (geosentrik) sistemin yerini almasıyla, marjinal fayda sisteminin ‘klasik’ sistemin yerini alması aynı tür edimlerdir: ikisi de özünde sadeleştirici ve bütünleştirici yeniden inşalardır." (shf. 887. Bölüm olarak "The Revolution in the Theory of Value and Distribution")

    Klasik teorinin aksine Marjinal teori hem üretim hem tüketim sürecini kapsayan bir açıklamaydı. Kapital'i okumuş gibi yapmayıp cidden okuyanlar Marx'ın Emek-Değer'i tutarlı ve işe yarar hale getirmek için ne kadar ter döktüğünü görürler; sürekli yeni kavramlar geliştirmek, yeni konseptler üretmek, gittikçe detaylanan fakat detaylandıkça anlamsızlaşan bir ucube ortaya koymaktan başka bir şey yapamıyor Marx.

    Emek-Değer Teorisi tüm tezinin belkemiği olduğu ve tüm tahminleri ile çıkarımları ona dayandığı için tarihin onu haksız çıkarmasında şaşılacak bir şey yok. Kapitalizmin çelişkileri dediği şeyler hiç var olmadı. Sermayedar zenginleşirken proleterya fakirleşmedi çünkü Marx'ın teorisi bir sıfır-toplamlı öngörüyordu, halbuki ekonomi sıfır toplamlı bir oyun değil, bilakis pozitif toplamlı. Marx sonunda bir avuç kapitalist ve geri kalanı proleteryadan oluşmak üzere iki sınıflı ve sınıfların kristalleştiği bir gelecek öngörmüştü, bu "proleteryanın fakirleşmesi ve zenginin zenginleşmesi"nin sonraki ve doğal adımıydı sözde; fakat öyle olmadı. Uçurum açılmadı, yeni sınıflar türedi, bir avuç sermayedar ve büyük bir proleterya grubu yerine hizmet sektörünün ve teknolojinin gelişmesiyle patronsuz ve Marksist anlamda sermayedarsız çalışanlar çoğaldı, dahası ekonomik mobizilasyon eskisinden daha gevşek hale geldi.

    Üçüncü çıkarım, bu ikisini otomatik olarak takip eden "devrimin sanayileşmiş ülkelerde ortaya çıkacağı fikriydi." Tarih bunu da yanlışladı, çünkü bu da EDT'ye bağlıydı. Sanayi kapitalizminin hüküm sürdüğü yerlerde zenginin zenginleşmesi, yoksulun yoksullaşması, kristalleşen proleterya ve sermayedar sınıflarını oluşturacak, aradaki bu antagonizma işçi sınıfının isyanıyla ve devrimiyle son bulacaktı; fakat ne yoksullaşma ne kristalleşme tezi başarılı olduğu için bu devrim tezi de yanlış çıktı. Marx Almanya ve İngiltere'de devrimi öngörüyordu çünkü oralar sanayileşmişti ve kapitalizmin çelişkileri devrim şartlarını oluşturmaya uygundu. Bilindiği üzere ilk devrim sanai toplumuna geçiş yapamamış Rusya'da, darbe ile gerçekleşti. Hatta bu sanayi ve sosyalizm ilişkisinde çok ilginç bir nokta var.

    İtalya'da milliyetçiler ile devrimci sendikalistler/sosyalistler faşizmi destekleme noktasında birleşmişlerdi. İtalya, 20. yüzyılın başlarında halâ sanayileşememiş bir ülkeydi. Solcuların İtalya'da faşizmi desteklemelerinin nedeni, faşistlerin sanayi ve ekonomik gelişime önem vermesiydi. Henüz devrim şartlarının olgunlaşmadığı İtalya'nın sanayi kapitalizmine geçip, kapitalist çelişkilerden dolayı sosyalist devrime sahne olmasını bekliyorlardı. Zaten Mussolini'nin de İtalya'da Sosyalist Parti'nin başında olması da tesadüf değildi. Bu hususta James Gregory'nin Mussolini's Intellectuals kitabını şiddetle tavsiye ederim, faşizmin entelektüel kökeni üzerine okuduğum en iyi çalışma bu.

    Marx'ın öngörüleri yanlışlandıkça ve fikirleri dünyanın gördüğü en büyük zulümlere yol açtıkça sol fikirsel olarak birkaç farklı gruba ayrıldı. Bazıları solu tamamen terk etti, bazıları solun Marksist olmayan versiyonlarına kaydı ve Marx ismiyle anılmak istemediler, bazıları Marksizmi reforme etme çabasına girdi, bazıları ise kafalarını kuma görüp Marx'ın haklı olduğunu söylemeye dogmatikçe devam etti, Marksizm adına işlenmiş suçları ya övdü ya da inkar etti.

    İlk iki grup bizi ilgilendirmiyor. Burada reformcu grupların en önemlisini felsefedeki analitik yöntemi ve emprizmi benimseyen Analitik Marksistler olarak görüyorum. İronik olarak, Marksistlerce ya pek sevilmezler ya bilinmezler. Bunun nedeni sanırım Analitiklerin Marksizm'den Marx'ı çıkarma çabaları. Bu kişilerin (Roemer, Cohen, Elster vb.) eserlerini okuyunca cidden Marx'tan kendilerine miras pek bir şey kalmadığını görüyorsunuz. Marx'ın hatalarını açık açık reddetme "cüretini" gösterdikleri için birçok Marksist bu kişilerden hoşlanmıyor. Gerçekten de Analitik Marksistleri Marx'ın değil de egaliteryenizmin analitik savunucuları, "eşitliğin kurtarıcıları" olarak görmek daha makul. Bu proje de başarıya pek ulaşamamıştır ya, neyse. Bu konuda David Gordon'ın Resurrecting Marx kitabını şiddetle tavsiye ederim. Post-Marksistler yine Marx'tan ilham alıp Marksizmin ana iddialarını reddeden birçok farklı sol grubun kesişim kümesini oluşturuyor. (bkz: From Marxism to Post-Marxism-Göran Therborn ve The Strange Death of Marxism-Paul Gottfried)

    Geri kalan ise bir avuç ortodoks Marksist. Bunlar genellikle kesin inançlı insanlar. Kendileri ne Marx'tan ne Lenin'den tek satır okumuş olmadıkları halde size sürekli "git Marx oku, Lenin oku" derler, sosyalist diktaları savunurlar, Marx'ın hata yapmadığını, tüm iktisatçıların burjuvaya hizmet ettiği için Marx'ı kabul etmediklerini söylerler, bir kısmı Holodomor'u, gulagları ve diğer insanlıkdışı politikaları inkar ederken bir kısmı bunların normal ve hatta iyi şeyler olduğunu, çünkü hedeftekilerin burjuvalar, zenginler vb. olduğunu söyler. İşte internette en çok sesi çıkan grup da bunlar. Kendilerine ne kadar kanıt sunarsanız sunun ikna olmazlar, sosyalizme isnat edilen hiçbir kötülüğü kabul etmezler. Bunlarla tartışmaya gerek bile yoktur o yüzden.

    Tüm bunların özeti olarak şunu söyleyebiliriz: Marx baştan aşağı yanlıştı, bu burjuva düzencilerinin bir uydurması değil, tarihsel ve teorik bir gerçek. Marksistlerin bunu reddetmeleri önemli değil. Bu bir gerçek, tüm kanıtları da ortada. Kendini Marksist olarak adlandıran ve millete "Marx'ı yanlışlamak o kadar kolay mı??" diyenlerin alayı hiçbir bilgiye sahip değil, Marx yanlışlanalı çok oluyor. Üç beş tane Marksist akademisyenin Marx'ı savunmaya devam etmesi Marx'ın bugün halâ tartışıldığı anlamına gelmiyor. Marx'ı bugün sadece bu üç beş akademisyen savunuyor, ekonomisyenlerin içinden ciddiye alan yok.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-02AA5DC42 -- 23 Aralık 2019; 18:42:36 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Ek olarak özel mülkiyeti ve serbest piyasayı kabul edip Marksist olamazsın arkadaşım. Üstte belirttiğim gibi Sosyalistlerin yaptığı şey orada serbest piyasayı uygulamak değil, devletin bunu taklit etmesidir. Bu kuram çöp ama orası ayrı. Çin örneğinden de gına geldi. Çin Marksist falan değil dostum. Çin'in güçlenmesi ne zaman oldu? Tarım özelleştirmeleriyle başlayan serbestleşme sürecinde. Mao zamanında anaları ağlıyordu.

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • 
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.