Şimdi Ara

Tüm şevki kırılmışlara...

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
32
Cevap
0
Favori
1.051
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Fakir bir genç adam geceleyin kulübesinde uyurken, uyku ile uyanıklık arasında odasının ışıkla dolduğunu görür. Gaipten gelen bir ses ona şöyle der: "Bundan böyle Allah için çalışacak ve kulübenin önündeki büyük kayayı bütün gücünle iteceksin!"

    Bunun Allah'tan gelen bir emir olduğuna inanan adam, ertesi sabah kayayı itmeye başlar. Daha ertesi gün ve izleyen haftalar güneşin doğuşundan batışına kadar taşı itip durur. Aylar süren uğraşı sırasında kaya yerinden bile kımıldamaz. Adam gece kulübesine yorgun-argın dönerken, gününün boşa geçtiğini düşünüyordur artık.

    Onun şevkinin kırıldığını hisseden şeytan kalbine vesveseler vermeye başlar: "Ne kadar zamandır bu kayayı itip duruyorsun, bir milim bile kımıldamadı. Kendine bunun için niye yazık ediyorsun? Onu yerinden oynatman zaten mümkün değil.."

    Böylece, gence görevi yerine getirmesinin imkânsız olduğunu, dolayısıyla başarısızlığa uğradığı duygusunu aşılamaya çalışır.

    Bu tür düşünceler onun şevkini daha da kırar ve ümidini gitgide yitirir. "Doğru ya, kendimi bu iş için niye paralıyorum ki?" diye kendi kendisine söylenir. "Bundan sonra azıcık bir kuvvet harcayacağım. Bu da yeter de artar bile. Koca kaya yerinden kımıldamayacağına göre."

    Ve kararını duâsında Allah'a bildirir. "Allahım, uzun zamandır durmadan dinlenmeden Senin dediğin gibi hareket ettim. Bütün gücümle istediğin şeyi yaptım. Hergün yoruluyorum, ama kayayı bir milim bile kımıldatamıyorum. Neden böyle? Neden başaramıyorum?"

    Gaipten bir ses şefkatle cevap verir: "Ey kulum, uzun zaman önce sana emrime uymanı istediğimde kabul etmiştin. Sana görevinin kayayı bütün gücünle itmek olduğunu söylemiştim ve sen de yapmıştın. Ben sana hiçbir zaman onu yerinden oynatmanı beklediğimi söylemedim ki! Senin görevin onu itmekti. Şimdi gücünün tükendiğini, başarısızlığa uğradığını söylüyorsun. Kendine bir bak bakalım. Kolların daha da güçlendi, pazuların büyüdü. Sırtın ağırlığa dayanıklı hale geldi. Bacakların kalınlaştı ve kuvvetlendi. Taşı itmeye başladığından çok daha kuvvetlisin şimdi. Evet, kayayı kımıldatamadın. Ama senden istenen emre itaat etmen ve onu sadece itmendi. Kayayı yerinden oynatacak olan Ben'dim."

    Hatasını anlayan genç, ertesi gün kendi görevinin kayayı yerinden oynatmak değil, onu var kuvvetiyle itmek olduğunu düşünerek verilen görevi yerine getirir. İkinci gün, üçüncü gün derken, kaya birden yerinden kımıldar. O zaman kayayı yerinden kımıldatanın kendisi değil Allah olduğunu anlar. Biraz daha uğraştığında, kaya biraz daha oynar ve kenara yuvarlanır. Altından da kendisine ömür boyu yetecek kadar büyük bir hazine çıkar."

    Yukarıdaki öyküyü daha önce okumuş olmama rağmen, geçenlerde katıldığım bir dost buluşmasında yeniden hatırlayınca, ilk kez duyuyormuşcasına etkilendim. Bilmek ile idrak etmek farklı çünkü. Bilginin inancı beslemek ve doğru biçimlendirmek için vazgeçilmezliği şüphesiz. Ve bazen bilgiyi mucizevî kılan, onun tam da ihtiyacınız olduğu anda karşınıza çıkması ve idrâk edilmesi. Bunun hikmetten bir cüz olduğuna inan biri olarak, bildiğimiz, yanıbaşımızda duran pek çok detayın veya okuduğumuz bir öykünün, dinlediğimiz bir sohbetin veyahut hayatımızın kıyısından teğet geçen herhangi birinden duyduğumuz bir cümlenin, bazen ne büyük mânâlar ifade edeceğini bilirim. İnsan olarak, hangi rol ve kimlikler içinde hayatımızı idâme ettiriyor olursak olalım, bazen büyük bir heves ve ümitle başladığımız şeylere olan inancımızın zayıfladığını görüp, sarsılırız. Ne zaman böyle duygulara kapılsak, baktığımız yerden gördüklerimiz canımızı yakar. Aslında, gördüklerimiz yanlış değildir; baktığımız noktadan bundan gayrısını görmek mümkün değildir çünkü. Ancak yanlış taraftan baktığımızı farkettiğimizde, manzara tamamen değişir. Şeytanın "bak" dediği yerden görmek ile, Allah'ın "bak" dediği yerden görmek arasında adına "hakîkat" denilen küçük (!) bir fark vardır vesselam.

    Derya Güney



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi etusch -- 25 Mart 2009; 0:54:02 >







  • biraz moral oldu bana aslında tam da şu aralar bazı umutlarım sönmeye başlamıştı nerden ne çıkacağı belli olmuyor teşekkürler
  • Ellerine sağlık gerçekten mükemmel
  • Teşekkür ediyorum.
  • Çok güzeldi
  • Bu her konu için geçerli kılıyor. Cok teşekkür ederim , bitmiştir dediğim bazı şeylere geri dönüyorım ! allah razı olsun
  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Daha Fazla Göster
  • Allah razi olsun, etkileyici bir yazi.


    quote:

    Tüm şevki kırılmışlara...

    En büyük isler, büyük hayaller kurma özelligi olan insanlarca basarilmistir...
    William Russell
  • quote:

    Orjinalden alıntı: üşkufe

    Allah razi olsun, etkileyici bir yazi.


    quote:

    Tüm şevki kırılmışlara...

    En büyük isler, büyük hayaller kurma özelligi olan insanlarca basarilmistir...
    William Russell

    Sağolasın. Allah senden de razı olsun.
    />
    Bu aralar pek göremiyoruz seni...




  • quote:

    Orjinalden alıntı: etusch
    Sağolasın. Allah senden de razı olsun.
    />



    Amin, cümlemizden insallah...

    quote:

    Bu aralar pek göremiyoruz seni...


    Dogru, uzun zamandir foruma girmiyordum. Baska diyarlarda nefes alma ihtiyacim vardi. Su an iyiyim ve tekrar buralardayim.
    Umarim, senin de keyfin yerindedir. Yazilarini özlemistim.




  • quote:

    Orjinalden alıntı: üşkufe


    quote:

    Orjinalden alıntı: etusch
    Sağolasın. Allah senden de razı olsun.
    />



    Amin, cümlemizden insallah...

    quote:

    Bu aralar pek göremiyoruz seni...


    Dogru, uzun zamandir foruma girmiyordum. Baska diyarlarda nefes alma ihtiyacim vardi. Su an iyiyim ve tekrar buralardayim.
    Umarim, senin de keyfin yerindedir. Yazilarini özlemistim.

    Allah iyilik versin. Bazen insanın canı değişim istiyor. Umarım hava değişimi bir sağlık probleminden değildir. Gerisi gelip geçici şeyler.
    Ben de iyiyim. Teşekkür ederim.
    />




  • quote:

    Orjinalden alıntı: etusch

    Allah iyilik versin. Bazen insanın canı değişim istiyor. Umarım hava değişimi bir sağlık probleminden değildir. Gerisi gelip geçici şeyler.
    Ben de iyiyim. Teşekkür ederim.
    />



    Düsündügün için tesekkür ederim. Saglik problemi de, bir insan için sorun olmamasi gerekiyor. Hastaligi veren Allah, elbet sifasini da veren yine O olacaktir. Sabir etmek gerek.




  • quote:

    Orjinalden alıntı: üşkufe


    quote:

    Orjinalden alıntı: etusch

    Allah iyilik versin. Bazen insanın canı değişim istiyor. Umarım hava değişimi bir sağlık probleminden değildir. Gerisi gelip geçici şeyler.
    Ben de iyiyim. Teşekkür ederim.
    />



    Düsündügün için tesekkür ederim. Saglik problemi de, bir insan için sorun olmamasi gerekiyor. Hastaligi veren Allah, elbet sifasini da veren yine O olacaktir. Sabir etmek gerek.

    Geçmiş olsun. Allah acil şifalar versin. O vakte kadar ve her daim sabır versin. Amin.




  • Gerçekten çok güzel hikaye teşekkürler
  • quote:

    Orjinalden alıntı: etusch
    Geçmiş olsun. Allah acil şifalar versin. O vakte kadar ve her daim sabır versin. Amin.


    Tesekkür ederim.

    Manevi komadan çikarak, iyilesmeye basladim diyeyim...
  • Bu hikaye hiç etkilemedi beni. =S

  • İbrahim’de yitirdiklerinle Hacer olmak
    Derya Güney


    Bir timsahın dişleri arasından, oğlunu kurtaran annenin kısacık öyküsünü okumuştum. Evlerinin önündeki sahilde arkadaşlarıyla yüzmeye giden oğlunun bir timsah tarafından saldırıya uğradığını öğrenen anne, kıyıya ulaşır ulaşmaz suya dalar. Bu arada çocuk, suyun dibinden yüzeye çıkmayı başarmış ve bir an için kendini timsahtan kurtarmıştır. Annesi çocuğa ulaştığında ise, timsah bu kez yavrucağın bacağını yakalamıştır. Girdiği mücadele sonunda, timsahın dişleri arasından yavrusunu kurtaran annenin hikayesi şöyle nihayetleniyordu. "....Annenin şefkatli gücü galip geldi ve oğlunu timsahın dişleri arasından çekip kurtardı. Çocuğun başı yaralanmış, bacağında bir sürü kemiği kırılmıştı. Bu yaralar ve kırıklar iyileşti, ama çocuk başından geçen bu olayı hiç unutmadı. İnsanlara bu öyküyü anlattığında, başındaki ve dizindeki 250 kiloluk timsahın açtığı yaraların izlerini göstermedi. Onun yerine, elinin üzerinde bulunan ve 50 kiloluk annesinin onu kurtarırken tırnaklarıyla açtığı izleri gösterdi. Sevgi ve şefkatin gücünün izlerini."

    Bu hikâyede yaşananları aratmayacak başka hayat hikayeleri duymuşuzdur çoğumuz. Yavrusu uğruna kendini feda eden annelerin, bulaştığı tehlikelerden onu kurtarmak için mücadele eden babaların yaşadıklarını dinlemişizdir. Veya yakın çevremizde hasta, bedenen veya zihnen özürlü evladını sevgi ve şefkatiyle kucaklayan, onları hayata tutundurmaya çalışan anne-babalar vardır.

    Kısa bir zaman önce böyle bir anneyle tanıştım ben de. Duymayan, konuşamayan, karaciğeri dışında bütün organları hasta yavrusunun - yaşadığı müddetçe- "mümkün olan en üst seviyede" iyi bir hayat sürmesi için, yıllardır koşturan bir anne. İlk yıllarda, bir çok doktorun, yavrusu için gösterdiği çabaları yersiz bulmasına rağmen, ne onu sevmekten vazgeçmiş, ne de onun için gayret etmekten. Hasta oğlunun zaman içinde olumlu gelişmeler gösterdiğine şahit olunca, inanç ve kararlılıkla her yolu denemiş. Herkesin, eşinin dahil, destek olma noktasında yalnız bıraktığı dönemlerde dahi, kendisine verilen bu "özel" çocukla sınandığı gerçeğini hiç unutmamış. Hatta bir yandan, oğlunun aldığı eğitimler esnasında haberdar olduğu başka "özel" çocuklarla da irtibat kurmuş. Doğru beslenip, doğru ilgilenildiğinde çok daha fazla gelişim gösterecekken, kendisinden ümit kesildiği için, -Afrikalı aç bir çocuktan beter- erimiş bitmiş yavrucakları, gençleri görünce, her biri kendi çocuğuymuşcasına yıkılmış. Anne-babaların âdeta "Allah'ın kendilerine yönelttiği soru"yu beğenmeyip, reddedişlerine; hatta o "soru"dan utanıp gizlediklerine şahit olmuş.

    Bu güzel anne ile, insanoğlunun imanından aldığı güçle ve hayatına imtihan cephesinden bakarak, dayanılmaz gibi görünen ağırlıkların altında nasıl dimdik durduğunu gördüm bir kez daha. En yalnız ve çaresiz anlarında bile kendisini teselli eden Hz. İbrahim ve Hz. Hacer'e ilişkin söyledikleri ise beni hayran bıraktı. Ahir zamanda Hacer'lerin hala yaşadığını ve çok da uzakta olmadıklarını farkettim bu sözlerle. Çünkü, yanlızlığını yüzüne vuranlara, "ben eşimi İbrahim'de yitirdim" diyordu o. Elbette, her şey Allah'ın (cc) emri üzere olmaktaydı. Anlaşılan bir müddet yavrusuyla yalnız kalıp, tek başına sa'y etmeliydi. Kimseye kırılmadan, küsmeden, Hacer gibi... "Allah bizi zayi etmez demişti" Hacer İbrahim'ine. Ve Allah, kendisine beslenen umutları hiç bir zaman zayi etmemişti ve etmeyecekti. Bunu en çok Hacer olmayı başarabilenler anlayacaktı.




  • Yazı ibretlik. Sağolasın.
  • Güzel yazı ümarım benim gibi şevki kırılmışlara umut olmuştur. teşekkürler
  • 
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki

Benzer içerikler

- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.