Niyazi Berkes Türkiye’de çağdaşlaşma kitabında çağdaşlaşma sorununu din-devlet ayrımında değil, kutsallaşmış gelenek boyunduruğundan kurtulma olarak ele alır. Osmanlıdan günümüze değin bakıldığında aslında din ve kültürün iç içe geçtiği, kaynaştığı ve bu bakımdan türk-islam kültürü olarak oluşageldiği görülür. Peki Atatürk’ün kurduğu rejim bununla nasıl mücadele ediyor ve milletimiz bunu nasıl anlamış bakalım. Çağdaşlık denince bizde anlaşılan kravat, topuklu ayakkabı, mini etek, dövme.. kullanmak; Davranış olarak bakıldığında ise tüketim kültürünün parçası olmak; Netflix, Apple, Adidas, McDonald’s gibi markaları tüketmektir. Yani batılı gibi yaşamaya çalışmak deyip bu şekilde davranış/kültür örüntülerine sahip olanları da orta sınıf anlamına gelen beyaz yaka olarak adlandırabiliriz. Beyaz yakanın aksine geleneksel Türk insanını “köylü” ya da “kozmopolit ortama karışmamış beşer” olarak da adlandırabiliriz. Gelir düzeyi beyaz yakanın altında, eğitim düzeyi düşük, giyimi geleneksel, davranış örüntüleri arasında batılı gibi olmak olmayan insan grubu olarak ele alabiliriz. Hakaret olarak da milletimiz tarafından kullanılan bir sözcüktür de aynı zamanda… Çağdaşlaşabilmek için öncelikle milli benliği inşa etmek gerektiğinden hangi sınıfı milli benliğini oluşturmuş olarak öne sürebiliriz? Köylüler mi beyaz yakalılar mı? Milli benliğin daha önce net tanımlanmış bir kültür örüntüsü olmadığından eskiye, geleneğe daha yatkın taraf olan köylü, bu tanıma kısmen uyacaktır. Öyleyse resimde de görüldüğü üzere yıkmaya çalışılan şey benliğimiz/eskiye değin kültürel öğelerimiz midir? Bundan dolayı milli benlik oluşturmadan neyin yıkılması gerektiğini kimse bilemez, anlayamadığı gibi dejenere olma ihtimaliyle karşı karşıya kalır. < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi avcılarınavcısı -- 1 Ekim 2022; 16:12:44 > |
Türk Milletinin Çağdaşlaşma ile Sınavı
-
-
slm dostum.nasilsin.
< Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı > -
Batılı daha doğrusu Avrupalı olduğumuzu dünyayı tanıyınca, Çinli'lerle, Japon'larla, Yeni Zelanda ve Amerika'lıllarla çalışınca iyi anladım. Hem yakın çalışma hem de uzun iş ilişkilerinin getirdiği stres altında karar vermek kültür altyapısını iyice açık eden, kültürel kamuflaja sürekli şekilde izin vermeyen şeyler.
Açıkçası yukardaki çarpıcı fotograftan sonra daha derinlikli bir tespit bekliyordum ama gördüğüm, 80'lerden beridir tekrar edilen Marco Polo özentisi, fakat doğu hakkında en ufak bir fikri olmayıp belki Avrupa'lı komşularıyla yenik düştüğü kavgadan sonra kendisini sürekli tekrarlayarak doğulu zannetmeyi tedavi olarak benimsemiş her zamanki avutma seanslarından birisi daha. Bu terapi belli ki işe yaramıyor.
Doğu'da şaka yok, var ama bildiğiniz gibi değil, espri yapmazlar. Doğu'da alkışlamak yok. Avrupa'nn alkışlamaya en istekli seyircisi Türk seyircisi. Tuhaf değil çünkü batıya bazı kültür desenleri buradan yayıldı. Doğu'da ferdiyet yok. Kişiselllik diye bir şey yok. Belki bu yazıya da gelebilecek eleştiriler tipik Avrupa'lı batı kibrinin en iyi örneklerinden olacak, tıpkı Türk siyaseti gibi. Doğu'da peynir-ekmek yok. Avrupa'ya özgüdür... İran'ın ötesine geçse karnını doyuramayacaklar batılılaşmaktan bahseder. Nasıl olsa kimsenin doğudan haberi yok, sallasın Marco Polo'lar. Doğuluymuşlar, batılılaşamamışlar... doğulu görmesem dinleyeceğim.
Bunlar dünyayı dörde bölseniz milletlerden de daha temel, en primitif, en eskilerden gelen kültürel desenlerden. Örnekler çoğlatılabilir. Dünyayı gören için Araplar da batılıdırlar, buradaki temel farkımız onların doğulu değil, poligamik toplum olmaları. Temelde aynı hikayelere ve anlatılara dayanan dinlerine poligamik ailenin kültür gerekiliklerini ekleyin dinler arasındaki kültür, gelenek, merasim farklarını size şablon şeklinde versin. Yani başkentleri Edirne'den, İstanbul'a oradan Ankara'ya taşımak doğulu olmak için yerterli değil. Doğunun kültürüyle, erdemiyle, sakinliği veya kavgalarıyla, doğulu kibriyle Türk toplumunun en ufak bir irtibatı yok.
Yukardaki fotografın da doğu veya batı ile alakası yok. Herhalde bazı toplumlar gelişmeye hevesli ve yetenekli, bazıları değil. Bunu ne doğuya veya ortadoğuya, ne Araplar'a atma hakkını benim aklım tanımıyor. Bir kişi ortadoğu toplumlarını her türlü rezaletin repertuvarı olarak görebilir, doğru değil bence ama doğru olsa bile sebep bu değil. Bunu dert edinip kendisini orada görenin paşa paşa yüzleşmesi gerekir. Böyle de yaşanabilir, dünyanın pis işlerini yapacak toplumlar lazımdır, veya yaşanmazsa, sorun gerçekten nedir bulunması lazım. Fark basit bir şekilde jeopolitik olabilir, kuzey ve güney Kore gibi. Tamamen aynı toplumu böldüler, iki ayrı uçta yaşatıyorlar. Birinci Dünya Savaşı'ndan Anadolu'ya göre daha harap çıkmış Balkanlar'da eğitim meselesini on senede hallettiler. 70'lere gelindiğinde Yugoslavya'nın okur yazarlağı Almanya'yı sollamış, Avrupa'nın birincisiydi. Çocukluğumdaki komşularımızdan farkları yok, düğünleri, hava atma şekilleri, kavgaları, çocuk cam kırdığında sokakta olacaklar... hepsi aynı.
Bu mesaj IP'si ile atılan mesajları ara Bu kullanıcının son IP'si ile atılan mesajları ara Bu mesaj IP'si ile kullanıcı ara Bu kullanıcının son IP'si ile kullanıcı ara
KAPAT X