Türk kozmogonisinde dünya denilen düzen ve alemin yaratılışı üzerinde sıkca durulur. Güneş, ay ve yıldızlar gibi tanrısal güce sahip oldukları inanılan şeylerin yaratılış biçimini çeşitli şekillerde inanmaktadırlar. Bir Sümer efsanesinde büyük alemin yani dünyanın yaradılışı “Ap- su „ denilen tatlı su ile “ Tiament„ adı verilen dişi bir devden gökler ile yerler meydana geldiği, sonra gök tanrısı Anu, hava tanrısı Enlil, deniz tanrısı Ea. (Enki) nin yaratıldığı, bu üç tanrınında güneşi, ayı yıldızları yarattıgı görülür. Diğer bir efsadede ise Kara Han ( Kayra Han) suları, dünyayı, insanı yarattıktan sonra onyedi kat göğü yaratmıştır. Enüma Elis destanında ise; büyük tanrı Marduk, Tiamat’ı tutturup vücudunu ikiye bölerek bir parçasını yukarı attı, bundan gökler,bir parçasınıda aşağıya attı, bundanda yerler meydana geldi. Diğer kozmogonilerinde katılımı ile oluşan Türk kozmogonisine göre bir kaç yaratılış efsanesine yer vermek istiyorum.
I. Efsane : Önceleri yaşayan sadece Kara Han ve sudan başka hiç bir şey yoktu. Kara Han ilk insanı yapar. Fakat bu insan çok hileci ve hain biridir. Bu insan sular üzerinde üçmaya başlar. Sonra Kara Han bu insanın yaşamasını ister. Bunun için suların dibinden bir yıldız çıkartır. Kara Han insana bu yıldızdan bir avuç toprak alıp denize serpmesini ister. Yıldızdan toprağı alan insan bir avuç daha alıp kendisi için ağzında saklar. Kara Han’ın emri ile toprak suya serpilince bu toprak büyüyerek ada olur. Kara Han oraya bir çam ağacı diker. İnsanın ağzına sakladığı toprakta büyüyerek ağzına sığmamaya başladı. Bunu sezen Kara Han ona: tükür der. İnsanın tükürmesi ile ağzından çıkan toprak parçası dahada büyüyerek bundan dağlar meydana gelir.Daha sonra bu insanı kendi halinde yaşamaya bırakan Kara Han yukarıda on yedi kat göğü yarattır.On son katta kendisi, bir aşağı katta oğlu Ülgen ve yer altında yaratığı alemde (cehennemler diyarında - (Karanlıklar) ) yine oğlu Erlik oturmaktadır.
II. Efsane : Önceleri yalınız büyük tanrı ve sudan başka hiç bir şey yoktur. Tanrı suya bir beyaz kuğu kuşu gönderir. Bir ağız dolusu toprak geti- rmesini söyler. Emir üzerine suya dalan Kugu suyun dibinden bir ağız dolusu toprak ile su yü-züne çıkar ve toprağı üfler. Toprak toz halinde tekrar sular üzerine düşer. Bu tozlar büyüyerek yayılır ve düz toprak alanlar haline gelir. Tanrı bir Kugu daha gönderir. Oda topragı gagalar bundanda dağlar, yükseklikler ve derinlikler olur fakat bu arazi ve toprak üzerinde bitki yoktur. Bu şeytanın hoşuna gitmez şeytanda bataklıklar ve ormanı yaratır.
III. Efsane : Tiamat adında bir devin Kingo adında ikinci bir kocası vardır. Ondardan ifritler, cinler türer. İyilik sever Apsu tanrılarıda çoğaldıkca alemleri genişlerken Tiamat’ın alemi daralır. Kendi mülkünün tükenmesini önlemek için Tiama Alpsu’lara savaş açtı. kocasını bu savaşta kumandan olarak atadı. ve bütün firitleri ona verir. Savaşta Ap-su tanrılardan Anşhar ile Ea bunlara yenilerek kaçar. Daha sonra Keldan’lılar tarafından tertiplenerek bütün tanrılar Ea’nın oğlu Maduk’u baş seçerler. Oda fırtınaları, rüzğarları, yıldızlar gibi olağan üstü güç ve kuvetleri kendisine asker ederken bir de ağ hazırlatır. Maduk girdiği savaşta Tiamat’ı bu ağa düşürür. Bütün tanrılar huzu runda Tiamat’ın vücudunu ikiye bölerek bir parçasını yukarıya fırlattı bundan gökler, öbür parçasında aşağıya fırlattı bundanda yerler yaratılır.
IV. Efsane : Bu efsaneye göre kozmik alemden önce Ap-su ile Tiamat’tan Mum-mu denilen ne oldugu bilinmeyen acaip bir varlık türer. Bundanda “Lakhamu„ adında bir dişi ve “Lakhmu„ bir erkek yılan doğar. Bu yılanların evlenmesi ile Anşhar adındaki gökler ve Kishar adı verilen yerler meydana gelir. Bu efsanelere değindikten sonra yine bu insanlar yaratılan bu evrenin ( dünyanın) kırmızı bir öküzün boynuzunun üzrinde durduguna inanırlar. Yorulan öküz dünyayı bir boynuzundan öbür boynuzunun ucuna atarken dünya sarsılır ve bu sırada zelzele olur ve yer sarsılır. Şamanızimde ve diğer dinlerdeki inançlara göre bu öküz bir taşın üzerinde, taş bir balığın sırtında, balık suda, suda havadadır. Bu öküze Gav-Zemin, Sevr,i Ahmer ve Behmut adları verilir.
Eski Türk’lerde güneşe çok önem verirler. Oğuz’larca Oğuz’un oğlu Gün Han güneşten başka bir şey değildir. Hititlercede güneş büyük kudreti taşıyan ve her şeyin hakimidir. Sabah doğarken üzerindeki üç gözü ile herşeyi gözetleyip ona göre idare ederken battıktan sonrada yer altı alemini yürütür. Yine Hititlerce Arina adı ile anılan güneş tanrıcası Hitit devletinin kurucusudur. Hun’lar geceleri aya sabahları güneşe döner dua ederler ve secdeye varırlar. Yakut’lara kahramanlarının adını Güneşin gönderdiğine inanırken Moğollarda Güneşe tapardı. Sümer’ler ise daha güneş yeni doğarken ibadet etmeye başlarlar. Şamanlar ise bu büyük kudreti simgelemek için törenlerde kullandıkları davullarının üzerine Güneşin resmini yaparlar. Çünkü onlarca Güneşte bütün tanrısal kuvvetlerin toplandığı gibi ruhlarda onda bulunur.Türk’ler hanği dini benimseyip inanmışlarsa tanrılaştırdıkları güneşi çeşitli adlar ile anarlar. Türk Hakanla- rın güneşin oğlu olduklarına inanırlarlarken onlara güneş adını verirler. Sümerler güneşe; Dinğir, Utu, Ra, Babbar, Nin, Uraş ve Meşarru adını verir. Hititler Ardıs, Elam’lılar Nan Hunte dedikleride güneşin isimlerinden olup onlarca tanrıdır. Güneş Altay’lılarca Günine adıyla tanrılarıdır. Onlarca hak adalet yollarını bu tanrı gösterir. Türkler güneşten başka yıldızlarıda bir tanrı ve en büyük güç olarak inanırlar. Onlarca dünya yedi iklime ayrılmış olup, iklimleri yukarıdan yıldızlar idare etmektedir. Birinci iklim Hint Diyarı Zuhal Siyah Yedinci gökte ikinci iklim Cin diyarı Müsteri Kahverenği Altıncı gökte Ücüncü iklim Türk diyarı Mirrih Kırmızı Beşinci gökte Dördüncü iklim Horasan diyarı Günes Sarı Dördüncü Gökte Beşinci iklim Maverünrhir diyarı Zühre Yeşil Üçüncü gökte Altıncı iklim Rum diyarı (anadolu) Utarit Mavi ikinci gökte Yedinci iklim Bulgar diyarı Ay Beyaz Birinci gökte
Yıldızlardan sonra göklerde oluşan tabi olaylarada Türk’ler çeşitli şekillerde inanırlar. Bunlardan biride gök gürültüsü ve şimşektir. Altay’lılara göre gök gürültüsü ve yıldırım tanrı Ülgen’in emrindedir. Bu tanrı yukarıdan arabasını koşturdugu zaman çıkartıgı sesler gökgürültüsünü oluştururken, yıldırım ve şimşek ise tanrının şeytana attığı okları olarak inanırlar. Ayreten kurt , şahin, kartal, tavşan, sungur, üçkuş, çakır kuşları Türk’lerin totenleri arasında olup kutsal sayılan hayvanlardır. Eski Türk inançlarında Türklerin töremleri :
Eski Türk inanç ve yaşamlarında Türk’lerin atasının bir bozkurt olduğuna inanılır ve kurt’u ata olarak tanıyıp ona Kurt ata derler. Bununla ilğili olarak çeşitli Türk ve Çin kaynaklardan elde edinilen efsanevi nitelikli günümüze kadar sürüp gelen söylentilere göre bir iki Bozkurt söylencesi şöyledir;
Göktürk destanlarında, Türkler dışarıdan gelen akın ve baskınlar karşında artık direnemez hale gelirler. Büyük bir kıyıma uğrarlar ve Türk soyu bitmek üzere iken annesi bozkurt olan bir genç kurt hayatta kalmayı başarır. Çünkü kurt oldugu için onu kimse yakalayıp öldüremez. Tek başına sağ kalan bu genç kurt, her yaz ve kış mevsiminde tanrıların kızları ile evlenir. Bu kızlardan olan ilk erkek çocu- ğuna « Türk » adını verir. Bu Türk’ün on çocuğu olur ve o on çocuktan birinin adı « Asena » yani bozkurttur. Efsaneye göre Türkler bu evlenmelerin çocukları olarak çoğalırlar.
İkinci efsanevi bir söylentiye görede; yukarıda anlatılan baskınlarda sağ kurtulan ve elleri ile ayakları kesilmiş olan genç Türk’ü bu dişi kurt koruyup besler. Sonra yetişen genç delikanlı kurt ile evlenir. Bu evlilikten bu günkü Türklerin ataları olan çocuklar dünyaya gelir. Bu çocuklardan birisde Asena’dır. Yani bozkurttur. Asena herkesi kendi atasını bilmesini ister ve bunun için yaşadığı çadırın önüne bir direk dikerek üzerine bir kurt kafası koyar. Bu kuru kurt kafası böylece ilk Türk bayrağı olur. Ergenekon destanındada yine Türk’lere yol gösteren ve onlara öncülük eden bir Bozkurt olur. O günkü Hanları « Börte Çene » diğer adı ile Bozkurttur. Bugün Kurt korkulan yırtıcı bir vahşi hayvan olarak tanınsada eski Türk aile yapısında Kurt ( Ata ) olarak bilinmektedir.
Uygur Türk’lerinin yaratılış destanında ise; tanrı yere bir bozkurt olarak iner. Bu efsaneye görede bir Hakan’ın iki kızı vardır. Hakan çok güzel olan bu kızları insanlar ile evlendirmeyi istemez. Ancak onların Göktanrı ile evlenebileceğini söyler. Fakat ne olur olmaz diye ülkesinin küzeyindeki yüksek bir dağın üzerine bir ev yaptırarak kızları bu eve kor ve onları kabul edip evlenmesi için Göktanrıya yalvarıp bıralıp gelir. Aradan iki - üç yıl geçtikten sonra kızın annesi kızları geri getirmesi için Hakan’a söyler. Fakat Hakan kararlıdır getirmez. Bir yıl daha geçtikten sonra oraya yaşlı bir kurt gelir. Oraya kendine bir yuva yapıp gece gündüz tepeleri bekler ve oradan bir tarafa ayrılmaz. Kendilerinin Gök tanrıya adanıldıgını fakat onun yerine kurdun geldiğini gören kızlardan küçüğü tanrının bu olduğunu, gidip onun ile evleneceğini söyler. Büyük kız karşı çıksada gidip o kurt ile evlenir. Bu evlilikten Kaocho adlı Türk boylarının ataları doğar.
SAYILAR :
Türkler yaşamlarındaki bazı rastlantı ve benzetmeleri dikkate alarak bazı sayılar için çeşitli şekillerde yorum getirir ve kendilerine göre inanırlar. Bu sayılar üç , dört - beş - yedi - dokuz ve kırktır.
Üç sayısı : Hazer denizinin kıyısında Gaokerena adında üç ayaklı eşekler vardır. Avcı Binegar hikâyesindeki sözü edilen geyikler üç ayakıdır. Şamanların törenlerde kullandıkları davullarının üzerinde yapılmış olan Pura adındaki koçlar üç boynuzludur. Oğuz’un oğullarından Dağ Han’ın yönetimindeki boyun Ongunu dikili üç çubuktur. Ölümden üçgün sonra yemek verilir.
Dört sayısı : Göktürk’lerin ve Taoist’lerin dört yönü temsil eden tanrıları vardır. Şamanların giydikleri Manyak adındaki hırkanın kolunda dört çıngırak asılıdır. Abakan Türkleri din törenlerini dört kutsal kayın ağacının yanında yapmak için toplanırlar. At ilk defa cennetten çıkmıştır ve bu atların dört gözü vardır.
Beş sayısı : Tuğla ve Selenga ırmaklarının birleştiği Kumlanço adındaki yerde bir fıstık ve birde kayın ağacı vardır. Bu iki ağaç beş çocuk doğurur. Yugur’ları kurban törenlerinde büyük tanrı adına dikilmiş üç çubuktan birinde beş şerit vardır ve bunlar Ongol Han’a aittir. Şamanların manyak adındaki hırkalarının sol kolunda beş çınğırak asılıdır.
Yedi sayısı : Altay’lıların bie efsanesine göre Nuhun tufanının olacağını ilk olarak demir boynuzlu, demir yeleli bir keçi yedigün dolaşır ve şöyle der. Yedi gün zelzele oldu, yedi gün yerden ateş püskürdü, yedi gün yagmur yağdı, yedi gün fırtına ve yedi gün kar yağdı. Yine Nuhun gemisini yapan yedi aziz kardeş vardır. Gökler ve denizler yedişer kattır. Altay’lılar göre ölü bir evden çıktıktan sonra Aldacı denilen kötü ruhlar evde kalır. Bunun için o evden yedi gün dışarıya eşya verilmez ve içeriyede alın maz. O ev yedi gün sonra temizlenir. Yedi gün sonra o eve girilir ve yine o evde yedigün sonra yemek verilir. Türk’lerde yedi başlı ejdarhalardan çok bahsedilir.
Dokuz sayısı : Türk’lerin en büyük tanrılarından biri olan Kara Han dünyanın tam merkezine dokuz dallı çam dikmiştir. Altay’lılar görede insanın iskeletinde; baş, bel, diz, topuk, ayak bileği, omuz, dirsek, avuç ve el bileği olmak üzere dokuz ek vardır. Şamanların davulunda tanrı Ülgen’in dokuz kızının resmi var iken, yine üzerlerine giydikleri Manyak adlı hırkalarında dokuz çıngırak asılıdır. Şamanlara göre yer altı dokuz tabakadır. Oğuz destanında görüldüğü gibi dokuz oðuz’lardan büyük boylar türemiştir. Yakut’lara göre gök tanrılarının sayısı dokuzdur. Altay’lıların bir inancına görede kıyamet zamanında deniz dibinde bulunan dokuz çatallı karataş parçalanarak yerinden ayrılacak ve oradan demirden ve sarı renkte atlara binmiş dokuz suvari etrafa saldıracaktır.
Kırk sayısı : Türkler arasında en çok kullanılan sayıda budur. Bununla ilğili inanmalarda şöyledir. Bazı erdarhalar vardırki onları hiç bir güç yenemez ve ölmez ler. Tılısımlı oldugu ve tılısımı bozulunca öleceğine inanılan bu ejdarhaların kırk günlük bir uyku zamanı vardır. İşte bu uyku esnasında üzerinden kıl kopartılarak ateşte yakılan ejderhalar ölür. Yine Türk destanlarında kırk sayısı sık sık geçer. Kırk kızlar ve Manas destabnında olduğu gibi kırk yiğitler çokca geçer. Kırgız’ların türeyiş efsanelerinde de Sağan Han’ın bir kızı otuz dokuz hizmetcisi ile kırk kız bir gölün kena- rına giderek sudan gebe kalmışlar. Oğuz’un verdiği şölende diktirdiği sırııkların boyu kırk kulaç uzunlugundadır. Bundan başka Türk’lere ait hikâye ve masallarda kırk gün, kırk gece düğünler, kırk haremiler ve kırk satır, kırk katır sözleri çok geçer. Eski Orta Asya Türk’lerinin tanrıları, din ve inaçları hakkındaki bilğileri kısa kısa özetledikten sonra en son olarak kabul ettikleri tek tanrılı ve kitabı olan İslâmiyeti nasıl ve ne zaman kabul etiklerine dair çeşitli kaynaklardan edindiğim araştırma ve bilğileri aktarmak istiyorum.
Yalınız bu konuya girmeden önce, Kenan elleri veya Kenan diyarı olarak eskiden beri dilimizde söylene gelen, Arabistan ve Arap halkının İslâm öncesi yaşam şekillerinden başlayıp Arap’ların müslümanlaştırılması ve İslâm Peygamberi Hz. Muhammed’in hayatı hakkında biraz söz etmek, yerinde olacak. Çünkü hak dini olarak enjekte edilen islâmı kabul etmek, onlar içinde pek kolay olmamış , bu konuda diğer milletler gibi Araplar’da can ve mallarıyla ağır bedeller ödemişlerdi.
paylaşım için teşekkürler
yeni mesaja git
Yeni mesajları sizin için sürekli kontrol ediyoruz, bir mesaj yazılırsa otomatik yükleyeceğiz.Bir Daha Gösterme