Dönüşümlü İş Paylaşımı: İş saatlerinin paylaştırılarak daha fazla çalışana istihdam sağlanması Bu maddeyi okuduğumda, samimiyetle iyi bir niyet göremiyorum. Dönüp kendimize sürekli ne diyoruz? Katma değerli işler üretmeliyiz, üretim hacmimizi artırmalıyız, dünya pazarında rekabet gücümüzü yükseltmeliyiz. Peki biz ne yapıyoruz? Üretim hacmimizi daraltıyoruz. Bugün 2025 yılındayız ve ciddi bir işsizlik problemiyle karşı karşıyayız. Çözüm önerisi ise, bu garip fikir: İş saatlerini bölüştürelim, maaşları keselim ve böylece daha fazla kişiyi işe alalım. Ama krizler böyle çözülmez, değil mi? Soruyorum size: Bir pastayı daha fazla kişiyle paylaşmak, o pastayı büyütmek anlamına mı gelir? Daha fazla insanı işe almak istiyorsak, önce ekonomimizi büyütmemiz, üretimimizi artırmamız gerekmez mi? Üretim hacmi daralmış firmalar, mevcut çalışanlarını bile %100 kapasiteyle çalıştırmazken, daha fazla kişiyi işe almak bir çözüm olabilir mi? Bu modelin ardındaki gerçek motivasyon, haftalık çalışma süresini 4 güne düşürmek ve buna bağlı olarak maaşları kısmaktan başka bir şey değil. Daha az maaş ödemek için uydurulmuş bir kılıf gibi görünüyor. Bu şekilde ne çalışanlar mutlu olur ne de iş dünyası. Dağıtılmış İş Gücü Modeli: Çalışanların farklı mekânlarda işlerini yürütebilmesi Evet, bu modeli uygulayan firmalar var. Üstelik büyük ölçekli şirketler de buna yöneliyor. Mesela Stellantis gibi otomotiv devleri, üretim müdürlerine bile evden çalışma esnekliği tanıyor. Peki bu model gerçekten verimli mi? Bu konuda cevabım: “Duruma göre değişir.” Bazı sektörlerde verimlilik artabilirken, bazı iş kollarında bu model ciddi zorluklara yol açıyor. Örneğin, yazılım geliştirme veya danışmanlık gibi işler için bu model oldukça uygun olabilir. Ancak üretim hattında veya saha çalışmalarında bunu uygulamak neredeyse imkânsız. Yine de bu modelin artıları ve eksileri, firmanın iş yapış şekline ve sektöre göre değişiyor. Bu konuda herkes için geçerli bir doğru var mı? Sanırım yok. Ödünç İş İlişkisi: Bir çalışanın, rızası alınarak, geçici bir süreyle başka bir işverene devredilmesi Bu konuya iki açıdan yaklaşalım. İlk olarak, hiçbir firma çalışanını başka bir işverene "ödünç vermek" istemez. Neden mi? Çünkü bir çalışan başka bir işverenle çalışmaya başladığında, firmaların en değerli varlıklarından biri olan know-how (bilgi birikimi) dışarıya taşınır. Bunun yaratabileceği riskleri düşünelim: Şirket sırlarının başka ellere geçmesi, rekabet avantajının azalması gibi sonuçlar doğurabilir. Ayrıca, bu süreç şeffaflık gerektirir. Çalışanlar, farklı işverenler arasındaki ücret farklarını görüp kendi maaşlarında iyileştirme beklemeye başlayabilir. Bu da domino taşı etkisi yaratır ve firmalar için yönetilmesi zor bir durum ortaya çıkarır. İkinci olarak, eğer konu alt firmalara geçici iş gücü sağlamaktan bahsediyorsa, bu zaten uzun süredir uygulanan bir yöntem. İnşaat sektöründen lojistiğe kadar pek çok alanda "taşeron işçilik" veya "geçici istihdam" uygulamaları yaygın. Yani bu madde aslında yeni bir çözüm sunmuyor; sadece var olan bir durumu farklı bir isimle pazarlıyor. Yıllık İş Süreleri Modeli: Esnek çalışma saatleriyle yıllık çalışma süresinin tamamlanması Bu model, aslında günümüzde sıkça karşımıza çıkan “hibrit çalışma” sistemine benziyor. Artık iş ilanlarında “hibrit model” ifadesini çok daha sık görür olduk. Yani çalışanlar haftanın belirli günlerinde ofisten, diğer günlerinde ise evden çalışıyor. Hatta bazı firmalar, yıllık bazda çalışma saatlerini esneterek bu süreci daha da rahat bir hale getiriyor. Peki, bu model iş dünyasında verimli mi? Bazı çalışanlar için bu büyük bir avantaj. Özellikle ulaşım süresi uzun olanlar veya daha esnek bir çalışma düzeni isteyenler için cazip. Ancak bazı sektörlerde bu esneklik, iş akışında aksamalar yaratabiliyor. Asıl soru şu: Bu gibi modeller, Türkiye’nin ekonomik sorunlarına çözüm olur mu? Ekonomiyi büyütmek, istihdamı artırmak ve insanları daha üretken hale getirmek için hibrit modeller yeterli mi? Sanırım bu soruların cevapları, daha derin analizleri ve köklü çözümleri gerektiriyor. Sonuç olarak, burada tartışılan modellerin çoğu, ekonomik krizlere gerçek bir çözüm olmaktan uzak görünüyor. Eğer gerçekten daha fazla kişiye istihdam yaratmak istiyorsak, önce firmaların üretim kapasitelerini artırması, katma değerli işler yaratması ve dünya pazarında rekabet gücünü artırması gerekiyor. Peki, bu kadar karmaşık bir denklemde kısa vadeli çözümler bizi ne kadar ileri götürebilir? Asıl çözüm, ekonomiyi büyütmekten ve insanları daha üretken hale getirmekten geçmiyor mu? Söylenecek çok şey var ama dinleyen yok maalesef! |
Bildirim