Şimdi Ara

alerji ve geniz akıntısı (40. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
3 Misafir - 3 Masaüstü
5 sn
1.133
Cevap
90
Favori
580.916
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
6 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 3839404142
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Shegorath

    sizinki kadar yapmadım bende ama vaktinde uyuyup uyanmaya başladığımda ve kahvaltı yapmaya başladığımda nedense artık tek başıma bile mutlu olabildiğimi hissediyorum ve mutluyum gerçektende önceden arkadaşlarımla oyun oynamadığım zaman salya sümük ağlamaya başlardım benle oyun oynamak istemiyorlarmı diye ne zaman bu tarz bir düzene soktum hayatımı ne onlara ihtiyacim kaldı nede başka birine asosyel olmanın getirdiği alışkanlıklardan dolayı sizin gibi tam düzene sokamıyorum hayatı zamanla hallederim diye düşünüyorum ve nedense son 4 5 aydır kendime olan güvenim artmaya başladı

    onun dışında hocam ben yumurta yiyemiyorum malesef yerine başka bir şey yenilebilir mi yani kusacak gibi oluyorum ve kırmızı et dediniz ben hayatta böbrek kalp felan yiyemem malesef aşırı tiksiniyorum yumurta ve saydığınız bu kırmızı et türlerinden

    Bir tv programında onkoloji uzmanı Dr. Yavuz Dizdar şunu demişti. Yumurtanın yerine koyabileceğiniz, onun kadar besleyici başka bir gıda yok. Hakikaten de öyle. İçeriğine bakarsanız o kadar çok faydalı şey var ki. Zaten yepyeni bir canlı çıkıyor ondan, düşünün özelliğini. Bir de dışarda gezen, dolaşan ve böcekle otla beslenen bir tavuğun yumurtası burada ekstra fayda sağlıyor. Bence yavaş yavaş yumurtaya alıştırmaya çalışın kendinizi. Ayrıca sakatat yiyemiyorsanız kırmızı et tüketebilirsiniz.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi franklyy -- 25 Aralık 2017; 23:5:42 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: dumaniztq

    Hocam yazdıklarınızın çok önemli olduğunu düşünüyorum ve bunun için bi konu açmanız daha yararlı olur, tabi açmadıysanız

    Hocam merhaba. Açıkçası benim bu söylediklerimi televizyonlarda avaz avaz söyleyen, hatta doktor ünvanına sahip birileri var. Biri 50 yıllık kardiyoloji ve içhastalıkları uzmanı Canan Karatay, geçtiğimiz yıllarda kaybettiğimiz Prof. Dr Ahmet Aydın ve şu an çok sayıda doktor bunları dile getirmeye başladı.

    Canan Karatay'ı televizyonlarda gördüğüm zamanlar ne saçmalıyor bu kadın derdim. Bir de şu dolandırılma mevzusuna yakalandığında, onun gerizekalı olduğunu düşünüp söylediği diğer şeylerin da itibarı olmayacağını düşünürdüm.

    Kadın doğru söylüyormuş. Haklıymış. Bunu geç anladım. Benim gibi otoimmün hastalıklara yakalanıp, beslenmesinden zehirleri çıkarıp iyileşen binlerce kişi bunu geç anladı. Şimdi onun değerini daha iyi anlıyorum.


    Bugün geldiğim aşamada, Canan Karatay'ın beslenmesinde yer alan baklagil ve süt ürünlerini dahi tüketmiyorum. Otoimmün rahatsızlıklardan tamamıyla kurtulmak için tam anlamıyla Taş devri beslenmesi uygulamak gerekiyor çünkü. Karatay'ın önerdiği beslenme otoimmün rahatsızlıklardan %100 kurtulmak için yetersizdir.

    Şimdi ben konu açsam ne fayda. Bunları artık onlarca doktor dile getiriyor televizyon programlarında. Onları kaale almayan insanlar benim açtığım başlığı çok ciddiye almazlar herhalde. Ben bunları burada paylaştım çünkü 2012'den bu yana yaşadığım sıkıntıları bu başlıkta dile getirmiştim. Burada konuştuğumuz arkadaşlara yardımım olur diye düşünerek yazdım.

    CNN Türkte hafta sonları bir program var, Gündem Özel diye. Deniz Bayramoğlu sunuyor. Gerçekten helal olsun adama. Bazen doktorları, akademisyenleri programa çağırıyor ve hastalıklar üzerine konuşmalar yapılıyor. Size önereceğim birkaç video var, bunları izleyin lütfen. Özellikle ilk programı. Ümit Aktaş ve Canan Karataylı programı.
    https://www.youtube.com/watch?v=CLLgUwHIqTohttps://www.youtube.com/watch?v=o3MS177-c6g

    Bi yorumlara bakayım dedim, şaşırmadım elbette. :)

     alerji ve geniz akıntısı


    Yine başka videolarda da yorumlar var bayağı.

     alerji ve geniz akıntısı



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi franklyy -- 25 Aralık 2017; 23:36:59 >




  • franklyy F kullanıcısına yanıt
    Cevabiniz icin tesekkurler, bugun belirttiginiz takviyeleri de aldim. Devam ediyorum diyete. Ilerki donemde yine burdan durumu bildiririm.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: franklyy

    Arkadaşlar ben tamamen iyileştim, hatta eski halimden daha sağlıklı hale geldim. Yalnızca doğru beslenme ve bazı takviyelerle. Tam 5 yıl önce, 8 Aralık 2012'de buraya gelip çaresizce durumumu dahi anlatmıştım. 7. sayfada duruyor yazdığım yazı halen.

    https://forum.donanimhaber.com/alerji-ve-geniz-akintisi--35506941-7


    Bu 5-6 yıllık süreçte, herhalde 20-30 doktor dolaşmışımdır, totalde 2 burun ameliyatı, defalarca antibiyotik, kortizol, antihistamin vb. şeyler kullanmışımdır. Bu 20-30 doktor beni iyileştirmedi, ben kendim araştırarak iyileştirdim kendimi ...


    Ben yıllarca geniz akıntısı, öksürük, boğaz ağrısı migren, baş ağrısı gibi sorunlar yaşadım. Bunlar 2011 yılında başladı, 2017 Şubat ayına kadar devam etti ve 2017 Şubatta aldığım antibiyotik ile bunlara yeni ve çok ağır semptomlar da eklendi. Yorgunluk, zihin bulanıklığı (brain fog), kas ağrıları, vücut ağrıları, bağırsak sorunları.


    Öyle bir hale gelmiştim ki, her gün 30-40 km koşmuşum gibi uyanıyordum ve bu yorgunluk geçmiyordu. Tuvalete gidecek gücüm dahi yoktu, bacaklarımda 10-20 kg ağırlık vardı sanki. Ve ben artık her şeyi bir kenara bırakıp araştırmaya başladım..

    Öyle ki, doktorların, akademisyenlerin makalelerini yazdığı Pubmed'teki makaleleri, çalışmaları dahi okumaya çalıştım. İngilizce bildiğim için birçok yabancı kaynağa, birçok doktorun web sitesine, birçok foruma girip insanların deneyimlerini okumaya başladım.

    Ve bizlerin vücüdunda sorun yaratan şeyin şunlar olduğunu gördüm:

    1- İnflamasyon (mikropsuz iltihap)
    2- Vücutta hormonal bozukluklar
    3- Bağırsaktaki bakteri popülasyonundaki dengesizlik


    Bunları tedavi etmek aslında çok kolay. Tamamen sizin iradenize bağlı. Bunları kabaca size açıklamak istiyorum, daha önce sağlık sorunları yaşayan yakın çevrem için de bir yazı yazmıştım, oradan da copy paste yaparak aktaracağım.


    1- İnflamasyon : İnflamasyondan başlamak istiyorum. İnflamasyon nedir? İnflamasyon denilen şey, bağışıklık sistemi reaksiyonudur. Yani bağışıklık sistemindeki bazı hücrelerin gereksiz yere çalışması ve öyle bir hale gelmesi ki, vücudun kendi hücrelerine zarar vermesi olayıdır.


    Enflamasyona iki şey yol açıyor.
    1- Bazı gıdalar
    2--İlaçlar.

    Bağışıklık sistemimiz neden gereksiz yere uyarılıyor? Bunu anlamak için bağırsağa bakmamız gerekiyor. Normalde bağırsak birbirine sıkı sıkıya bağlı duvarlardan örülü bir yapıdır. Fakat o sıkı sıkıya bağlı duvar bazı besinler ve ilaçlarla tahrip ediliyor ve bağırsaktaki sindirilmemiş besinler, virüsler, bakteriler, bakterilerin ürettiği zararlı madddeler (lipopolisakkarit gibi) kana karışıyor ve bağışıklık sistemimiz buna reaksiyon vererek harekete geçiyor. .

    Hangi besinler zarar veriyor peki? Bu sorunun cevabını ileride "Yasaklı Besinler" listesinde göreceksiniz, fakat kabaca söyleyeyim.. Tüm tahıllar, tüm ekmekler, un ve undan yapılmış tüm gıdalar, marketlerde satılan abur cuburlar, şekerli ürünler, kolalar, meyve suları, margarin ve ayçiçek yağları, makarna, pilav, patates, meyve vb. gıdalar.. Çağımızdaki bu hastalıkların bizzat sebebi tahıllar ve endüstriyel ürünlerdir. Size bu acıları yaşatanın ağzınızdan aldığınız maddelerden bağımsız olmadığını kesinlikle bilmelisiniz. Ben yıllarca "ne alaka" diyerek yaşadım. Ve hiç sorgulamadım. İnflamasyon, yalnızca tahılların gluten taşımasından dolayı değil, bizzat tahılların karbonhidrat olmasından da kaynaklanıyor.

    Yine bu gıdalar vücutta serbest radikaller denilen hücrelerimiz için zararlı olan moleküllerin oluşmasına neden oluyor. Bir elektrona ihtiyacı olan bu molekülller buna sahip olmak için hücrelerimizdeki yapılara yaklaşıyor ve onlardan 1 elektron alarak onların yapısını bozuyor. Neticede hücrelerimizin yapısı bozuluyor, enflamasyon tetikleniyor ve kansere dahi varan bir sonuç ortaya çıkıyor.

    İnsan türü doğada 2 milyon yıldır var. Ve bizim atalarımız bu 2 milyon yıl boyunca avcı-toplayıcı bir biçimde yaşadı. Doğada avladığı hayvanların etini ve yağını yedi. Doğada bulduğu sebzeleri, kuruyemişleri yedi. Onların 2 milyon yıl boyunca beslenme biçimi buydu. Şimdi bizler aynı vücudu taşıyoruz onlarla. Fakat değişen bir şey var. Yaklaşık 5-10 bin yıl önce tarım devrimi gerçekleşiyor ve hayatımıza buğday, unlu ürünler, çavdar, arpa giriyor. Fakat 2 milyon yıldır bir beslenme alışkanlığı olan insanoğlu için böyle ani bir değişim, evrimsel açıdan bir sorun taşıyor. Bizlerin vücudu bunları kolaylıkla adapte edecek şekilde dizayn edilmedi. Belki yüzbinlerce, milyonlarca yıl sonra insan metabolizması buna alışacak fakat şu süreçte böylesi hızlı bir geçiş bizleri modern çağın hastalıklarıyla tanıştırıyor. Ayrıca endüstiryel ürünlere eklenen koruyucu maddeler, farklı maddeler de bağışıklık sistemimizi alarme ediyor. Bizlerin bağışıklık sistemi bunları tanımıyor, bunlara karşı harekete geçiyor. Yaşadığımız geniz akıntısı, öksürük, baş ağrıları, depresyonlar, psikolojik sorunlar, halsizlikler, kalp hastalıkları, kanser ve daha nicesi. Hepsi bunla ilişkili.


    Lütfen inflamasyonu araştırın, tüm hastalıklarla olan korelasyonuna dikkat edin, daha çok araştırın ve bunun bir numaralı sorununuz olduğunu aklınızın baş köşesine koyun.


    2- Vücutta hormonal bozukluklar :

    Vücudumuzda kan şekeriyle ilgili birçok hormon var. İlkel atalarımız milyonlarca yıl boyunca karbonhidrata(şekere) dayalı beslenmediği için vucudumuzda kan şekerini yükselten ( tehlikeli durumlarda enerji verilebilmesi için ) birçok hormon varken; kan şekerini düşüren tek bir hormon vardır o da insülin hormonudur. Bizler bu modern çağda karbonhidrata, abur cuburlara, şekere, tahıllara dayalı beslendiğimizde ise insülinin aşırı çalışmasından dolayı sorunlar oluşuyor.

    Hep ekmeksiz nasıl doyacağız diye düşünürüz. İşin garibi, ekmek, pilav, makarna bırakın kişiyi doyurmayı, tam aksine kişinin daha çok ve daha sık acıkmasına neden olmaktadır. Bunun nedenini ve bu sık acıkmanın, bu dengesizliğin yarattığı hastalıklardan bahsedeceğim.

    Kahvaltıda bir dilim tam buğday ekmeği yedik diyelim. Bu tam buğday ekmeği aslında bir karbonhidrattır, yani bir şekerdir. Şeker denildiğinde aklınıza direk karbonhidrat gelmelidir. Bu ekmek bir şeker olduğu için vücudunuza girdiğinizde sizin kan şekerinizi yükseltecektir. Kan şekerinin yükselmesi vücudun istediği bir durum değildir; tam tersine toksik bir durumdur ve vücut bundan kurtulmak isteyecektir. Bundan kurtulmak için pankreas hormonundan insülin denilen hormonu salgılar. Bu hormonun görevi kandaki şekeri düşürmektir. Bu hormon kandaki şekere gider ve onu yağa dönüştürür. Dolayısıyla kan şekeriniz düşmüş olur. Kan şekerinizin düşmesi ne demektir? Bizzat kurt gibi acıkmanız demektir. Tekrardan karbonhidrattan, şekerden zengin beslenme ihtiyacı demektir. Ve biz yine bu sefer pilav yeriz, makarna yeriz, unlu mamül yeriz. Ve bu döngü yine tekrarlanır. Sık sık acıkır, sık sık yeriz. Şekerler yağa dönüşür ve kilo alırız.
    Fakat olay bununla sınırlı kalmaz. Biz vücudun kan şekeri oranıyla o kadar sık oynarız ki, pankreas bu durumu düzeltmek için sürekli insülin hormonu salgılamak zorunda kalır. Sürekli bir şeye maruz kalmak demek ise ona duyarsızlaşmaya neden olur. Yani sürekli insülin hormununa maruz kalan hücrelerimiz artık insüline cevap vermemeye, kandaki şekerin düşürülmemesine neden olur. İşte buna insülin direnci denir ve şeker - tip2 diyabet hastalığı bizzat budur. Ayrıca hipoglisemi (kan şekeri düşüklüğü- insülinin aşırı çalışmasından dolayı) denen bir süreçte tetitklenir ve bu hormonal bozukluğu karşılığında yüzlerce semptom yaşarız Bir dilim ekmek yemek dahi kan şekerinin bu şekilde dalgalanmasına neden olarak metabolizmanızı bozar. Ondan dolayı yasaklı listesinde bulunan besinlerden %100 kaçınmanız gerekmektedir.

    2 milyon yıl boyunca bir beslenme düzenine sahip olan atalarımızın ana besin kaynakları yağlar ve proteinlerdi. Enerji kaynağı olarak yağları yakıyorlar, yağların yakılması da daha çok enerji verilmesini sağlıyor ayrıca toksik maddelerin vücutta oluşmasını engelliyordu.
    Yağların yakılma mekanizması için Leptin hormonunun çalışmasına ihtiyacımız var. Kahvaltı yaptıktan sonra ( benim önereceğim kahvaltı ile) 4-5 saat içinde bir şey yenmediği takdirde vücutta yağların enerji olarak kullanılmasını sağlayacak Leptin hormonu salgılanmaya başlar. Leptin hormonu ise depo edilmiş yağları yakarak enerji üretilmesini sağlar. İşte insan doğasında biyolojik olarak gerçekleşmesi gereken silsile budur. Kan şekeriyle oynanmasına izin vermeyecek şekilde beslenerek leptin hormonun yağların yakılabileceği bir duruma imkan vermek. Bu durum hem kişinin fazla yağlarından kurtulmasını sağlayacak, hem kişiyi hep tok tutacak, hem de onu hastalıklardan koruyacaktır.



    3- Bağırsak mikrobiyotasındaki dengesizlik :

    Artık hemen hemen herkes bağırsağımızdaki yararlı bakterilerin önemini kavradı. Bizler kendi vücudumuz için yaşadığımızı zannederken bambaşka bir şey keşfediliyor Probiyotikler. Bağırsağımızdaki yararlı bakteriler. Yararlı bakteriler çünkü bizler için yararlı işler yapıyorlar. Örneğin bizleri mutlu hissettiren seratonin hormonunun yüzde 95'i bağırsaklarda üretiliyor. Bizzat bu bakteriler depresyonu ve anksiyeteyi azaltmada önemli hormonların üretilmesinde katkı sunuyorlar. Çeşitli vitaminlerin sentezlenmesinde görev alıyorlar. Bir yandan ise bağırsağımızda bizler için zararlı olabilecek bakteriler de var. Fakat bunlar yararlı bakterilerin baskısı altında olduğu için çoğalamıyorlar, üreyemiyorlar.

    Fakat biz öyle besleniyoruz ki, buradaki dengeyi bozuyoruz. Eğer biz ekmek yersek, pilav yersek, abur cubur yersek, yasaklı besinler listesinde belirttiğim şeylere dayalı bir beslenme programı yaparsak buradaki kötü bakterileri beslemiş oluruz, yani onların yemini vermiş oluruz, böylelikle yararlı bakterilerin sayısı azalır, kötü bakterilerin sayısını arttırarak enflamasyona yol açarız.


    Yani atalarımız gibi protein ve yağdan beslenmek yerine; çoğunlukla ekmek, pilav, makarna, unlu gıdalarla ve zararlı endüstriyel ürünlerle beslenirsek hastalıklara davetiye çıkarırız. Bizim beslenmemiz oradaki popülasyonu bozmakta ve bu da çok ilginç, çok keskin sonuçlar yaratmakta.


    Bir deneyden bahsedeceğim. Bilim insanlarının elinde bir korkak bir de cesur fare var. Örneği cesur fare örneğin suya atlayıp yüzüp yemi alabiliyor fakat korkak fare buna cesaret edemiyor, böyle bir durumdan farelerin cesur veya korkak olduğu çıkarımı yapabiliyorlar. Bu iki farenin bağırsağındaki probiyotiklerden birer örnek alıyorlar ve onu bir yerde depoluyorlar. Daha sonra bu iki fareye yüksek dozajda antibiyotik veriyorlar, yani bağırsaklarındaki tüm bakterileri öldürüyorlar. Daha sonra örnek aldıkları mikrobiyataları çıkartıyorlar ve cesur olan farenin bağırsağına korkak olanın probiyotiklerini; korkak olanın bağırsağına ise cesur olanın probiyotiklerini veriyorlar. Ne mi oluyor dersiniz! Roller tamamen değişiyor. Cesur olan fare korkaklaşıyor; korkak olan fare cesurlaşıyor. Bu gerçekten inanılmaz bir deney. Probiyotiklerin önemini kavramada bir mihenk taşı.

    Örneğin sirke sinekleri üzerinde de inanılmaz ilginç bir deney var. Normalde birbirleriyle rastgele şekilde çiftleşen sirke sineklerini iki gruba ayırıyorlar. İlk gruptakilere sadece yulaf , ikinci gruptakilere ise sadece reçel veriyorlar. Belli süre sonra bu iki grubu tekrar bir araya getiriyorlar. Fakat görüyorlar ki farklı şekilde beslenmiş bu iki grubun üyeleri birbirleriyle çiftleşmiyor, sadece kendi grubundaki bireylerle çiftleşiyor. Beslenmeleri onların probiyotiklerini değiştirmişti, ve bu durum onların eş seçiminde bile farklı davranmasına yol açtı ! Daha sonra bunlara yüksek doz antibiyotik veriliyor ve bağırsaklarındaki tüm bakteriler öldürülüyor. Ve inanılmaz ilginç bi durum ki, bunlar en başa dönmüş gibi oluyorlar, iki grubun üyeleri de birbirleriyle çiftleşmeye devam ediyorlar..


    Bu deneylerin sonuçları şunu gösteriyor. Ne yediğimiz ne içtiğimiz oradaki bakteri popülasyonunu belirliyor ve oradaki bakteri popülasyonunun iyi ya da kötü olması bizleri hasta ediyor ya da sağlıklı bir insan yapıyor.
    O halde oradaki kötü bakteri popülasyonu olmaması için onları besleyecek besinler yememeliyiz. Nedir bunlar? Yasak listesinde bulunan tüm ürünler oradaki kötü bakterileri besler. 2 milyon yıl boyunca yumurta ile , et ile , yağ ile, sebze ile, kuruyemiş ile beslenen atalarımız gibi beslenirsek ise yararlı bakterileri besleriz.


    Tüm bu nedenlere göz attıktan sonra, bu nedenleri tahrik edecek besinleri yazacağım ilk olarak, yasak listemizi. Benim iyileşmemde bu besinleri 4-5 aydır kesinlikle tek bir gram dahi tüketmemem yatıyor. Lütfen bunları hayatınızdan tamamıyla çıkarın.

    YASAKLAR

    1- Marketlerde satılan zararlı tüm endüstriyel ürünler asla yenilmeyecek. Bisküvi, gofret, kola, cips, meyve suyu, çikolata, kek, dondurma, sakız ve bunlara benzer tüm zararlı ürünler asla tüketilmeyecek.

    2- Gluten içeren ürünler asla tüketilmeyecek. Yani tüm ekmeklerden, makarnadan, börekten ,poğaçadan, keklerden, kurabiyelerden, pizzalardan ,pastalardan, tatlılardan, baklavadan kesinlikle uzak durulacak, 1 gram dahi yenmeyecek. Buğday, arpa, çavdar, yulaftan, undan yapılan hiçbir şey yenmeyecek. Tam buğday ekmeği dahi olsa asla alınmayacak, yenmeyecek.

    3- Şeker ve şekerli tüm ürünler bırakılacak. Örneğin çay şekeri, abur cuburlar, nescafeler. Bunun yanında meyve de şeker içerdiği için tüketilmeyecek. Reçel, bal, pekmez de şeker içerdiği için tamamıyla bırakılacak.

    4- Pirinç , bulgur, patates ve mısırda tüketilmeyecek.

    5- Mutfağınıza ayçiçek yağı, margarin yağı, mısırözü yağı, palm yağı gibi şeyler kesinlikle girmeyecek. Bunlar oldukça zararlı.

    6- İşlenmiş hiçbir et ürünü tüketilmeyecek. Sucuk, salam, sosis gibi gıdalar tüketilmeyecek. Bunlar uzun ömürlü olsun diye nitrat ve nitrt tuzları ekleniyor, bizzat Dünya Sağlık Örgütü bu koruyucu maddelerin kanserojen olduğunu açıkladı.

    7- Tatlandırıcılardan uzak durulacak. Marketlerde şekersiz diye satılan light kola gibi tatlandırıcı kolalar da asla tüketilmeyecek. Aspartamın da bizzat kanserojen olduğu açıklandı. Bizi kanser yapabilecek bir maddenin geniz akıntısı, alerji gibi basit sorunlara da yol açabileceğini tahmin etmelisiniz.

    8- Marketlerdeki konserve kutular içine konulan salçalar, turşular, ton balıkları, barbunyalar, fasülyeler kesinlikle alınmayacak.

    9- Ölüm döşeğinde olmadığınız sürece kesinlikle antibiyotik kullanmayın. Antibiyotikler vücudumuzdaki yararlı bakterileri öldürerek enflamasyonun artmasına neden olur. Ayrıca evde bulunan tüm ağrı kesici ilaçlar çöpe atılacak.

    10- Antidepresan ilacı, psikolojik sorunlar için verilen ilaçlar, mide ve bağırsak sorunları için verilen ilaçlar, insülin ilacı, statin ilaçlar, anti histaminler, romatizma ilaçları , tansiyon ilaçları gibi ilaçlar bu beslenme programıyla birlikte, doktor kontrolünde zamanla birlikte bırakılacak, İlaçsız, sağlıklı bir yaşam inşa edilecek.

    11- Alkol, sigara, nargile bırakılacak.

    12- Dışarıdaki restaurantlarda, fastfoodlarda, lokantalarda mümkün olduğunca yemek yenmeyecek. Dışarıda aç kalınırsa, kebap yemek en doğru seçenek olacaktır. ( ekmek ve pirinçsiz)



    Şimdi ise yiyeceğimiz şeylere geçelim ..

    SERBESTLER
    1- Bütün sebzeler serbest, fakat sebzeler mutlaka mevsiminde tüketilmelidir. Mevsiminde olmayan sebzeler hormonlarla, ilaçlarla büyütülmektedir. Ispanak, kereviz, brokoli, kabak, lahana, soğan, biber, maydonoz, marul, göbek, sarımsak, turp, domates, havuç, karnabahar, semiz otu, brüksel lahanası ve aklıma gelmeyen tüm sebzeler. Hepsini mevsiminde yiyin.

    2- Kırmızı et ve sakatatlar. Bunlar oldukça sağlıklı. Haftada bir kere sakatat yiyin mutlaka. Ben her hafta 300 gr civarı böbrek-yürek-ciğer karışımı kuşbaşı sote tarzı tüketiyorum. Kırmızı et pahalı ama yapacak bir şey yok, sağlığınıza kavuşmak için haftada 1 öğün de kırmızı et yahut sebze yemeklerinde belli miktar kıyma koymalısınız.

    3- Yumurta. Eğer bulabiliyorsanız, serbest gezen tavuk yumurtası ya da köy yumurtası olarak bilinen yumurtalardan satın almaya çalışın. Çevre yörenizdeki kırsal alanlarda bunu yapan kişilerden satın almaya çalışın. Maalesef tavuklara çiftliklerde gdo'lu ( genetiği değiştirilmiş yemler) veriliyor ve hayvanlar küçücük kafeste güneş ışığı görmeden yumurtluyorlar. Bulamıyorsanız, marketlerdeki organik tavuk yumurtalarından satın alın. Yumurta tüketimi son derece serbest. Yumurta haşlanacaksa kayısı kıvamında yapılmalıdır, çok fazla pişirilmemelidir. Ben her gün 4 yumurta yiyorum sabahları, tam 4 aydır. Kolesterol konusunda asla korkmayın, kolesterolun büyük bir yalan olduğu, kolesterolün fazla olmasının nedeninin inflamasyon olduğu ( yani şeker, tahıl tüketimi), kolesterolün tamamen bu inflamasyonu yok etmek için orada olduğu kesinleşti artık. Bunu detaylıca araştırabilirsiniz.

    4- Peynir, yoğurt gibi süt ürünleri. Yogurdu ve peyniri kendiniz süt dağıtıcılardan çiğ süt alarak yapabilirseniz daha uygun olur. Peyniri şırdan maya yapabilirsiniz. Köyde yapılmış peynir, çökelek de tüketebilirsiniz. Fakat sütü olduğu gibi tüketmeyin, çocuklarınıza da içirmeyin, mutlaka yoğurt-peynir ya da tereyağına dönüştürülmüş formunu yiyin. Fakat sağlık sorunları yaşıyorsanız peynir, yoğurt ve tereyağını da mutlaka beslenmenizden çıkarın. 6 ay sonra deneme amaçlı tüketip, vücudunuzun ona verdiği tepkiyi ölçerek duruma göre hareket edebilirsiniz. Benim tavsiyem, siz de benim gibi süt ve süt ürünlerini beslenmenizden çıkarın, 6-7 ay sonra deneme amaçlı ekleyin.

    5- Soğuk sıkım sızma zeytinyağı ve köy tereyağı. Yemeklerde sadece bu iki yağ kullanılmalı. Soğuk sıkım zeytinyağı da, tereyağı da oldukça sağlıklıdır. Yemeklerde bolca bu yağlardan kullanabilirsiniz. Her gün yarım çay bardağı kadar zeytinyağını gönül rahatlığıyla içebilirsiniz. Tereyağı ise endüstriyel olmamalı, köy tereyağı olmalı. Her gün bu yağları tüketmelisiniz. Yemekleri yağda yaparken kesinlikle yüksek ısılarda yapmamak gerekiyor. Kızartmalar, yüksek ısılarda pişirmeler bu yağların trans yağa dönüşmesine neden olur. Ondan dolayı yemekleri düşük ısıda pişirmeye dikkat edin.

    6- Balık. Çiftlik balığı olmadığı sürece haftada 1 balık yemeği oldukça ideal. Denizde yakalanmış balık tüketin. Hamsi, istavrit gibi küçük balıklar denizde yakalanıyor, bunları una bulamadan, kızartma yapmadan, tüketebilirsiniz.

    7- Baklagiller. Çok fazla tüketilmediği takdirde, barbunya, börülce, kuru fasülye, mercimek, nohut, bezelye.

    9- Tavuk eti konusu ise biraz sıkıntılı. Tavuklara çiftliklerde gdo'lu yemler veriliyor, ilaçlar, hormonlar, antibiyotikler veriliyor. Eğer bulabiliyorsanız serbest gezen, organik beslenen tavuk satın alın, köy tavuğu satın alıp onu tüketin fakat endüstriyel tavuklardan mümkün olduğunca uzak durun. Ona verilen ilaçlar, hormonlar, antibiyotikler size geçiyor çünkü. Eğer serbest dolaşan ve doğal beslenen tavuk bulamıyorsanız tavuk eti yemeyin.

    10- Kavrulmamış Kuruyemişler. Ceviz ve kavrulmamış fındık-badem gibi kuruyemişler serbest. Özellikle ceviz omega 3 yağ asitleri içerdiği için oldukça faydalı, her sabah ceviz yenilmeli.

    11- Zeytin. Her sabah 10-15 tane zeytini gönül rahatlığıyla yiyebilirsiniz.

    12- Tüm baharatlar, limon, türk kahvesi

    Kahvaltı olarak, her gün 3-4 yumurta haşlayın. Kayısı kıvamından olmalı sarısı. 15-20 zeytini. Yanında koca bir tabakta mevsimlik yeşillikler, salatalık, domates, turp, roka, kıvırcık, havuç olmalı.



    Tüm bu beslenme biçiminden sonra, iyileşmeyi destekleyici ve hızlandırıcı takviyelerimden bahsetmek istiyorum. Öncelikle söylemek gerekir ki, hiçbir baharat, hiçbir takviye, hiçbir ot mucize değildir, tek başına sizi iyileştiremez, mükemmel hissettiremez. Daha önce bahsettiğim beslenmeye dikkat etmezseniz bu listedeki hiçbir takviye, hiçbir besin işe yaramaz. Bir dilim tam buğday ekmeği yeseniz bile işe yaramaz. Ondan dolayı bunlar kullanılacaksa, kesinlikle iradeli bir şekilde önce beslenmeyi düzenleyerek kullanmalısınız ki etkisini hissettirsin.


    1- Omega 3: Çok ama çok önemli bir takviyedir. Omega 3 bir yağ asididir. İlaç değildir, balıkların yağı alınarak kapsül haline dönüştürülür. Bunun dışında Omega 6 adı verilen bir yağ asidi daha vardır. Bu iki yağ asidinin vücuttaki oranı çok önemlidir. Omega 3 oranı ne kadar yüksek olursa inflamasyon da o kadar azaltılıyor, hastalıklıklar da yok oluyor yahut önleniyor. Omega 6 oranının çok daha yüksek olması ise enflamasyonu arttırıyor. Serbest gezen tavukların yumurtasında, deniz balıklarında, cevizde omega 3 varken; ayçiçek yağı ve margarin gibi zararlı yağlarda omega 6 yağ asitleri vardır, bundan dolayı ayçiçek yağı ve margarin eve sokulmamalı, dışarıda bunlardan yapılmış yiyecekler yenilmemelidir. Dışarıda yapılan yemekler margarin ya da ayçiçek yağıyla yapılıyor çünkü daha ucuz. Bunlardan kesinlikle kaçınmak gerekiyor.


    Omega 3'ü mutlaka takviye olarak almalıyız. Uluslararası tarafsız bir kuruluş (IFOS) tarafından onay almış iki ürün var Türkiye'de. İlki "Ocean Plus Omega 3" kapsülü, diğeri ise "New Life Efa S-1200" kapsülü. İkisi de içerik ve dozaj bakımından aynı. İkisi de eczanelerde satılmaktadır. Fakat bu iki ürün internette eczane depolarınınwww.gittigidiyor.com'dan yaptığı satışlardan çok daha ucuza alınabiliyor. 2 tane kahvaltıdan sonra, 2 tane de ana yemekten sonra olmak üzere günde 4 adet omega 3 kapsülü alıyorum ben her gün. Mutlaka yağlı yemeklerle ya da sabah zeytinyağıyla birlikte, tok karnına alınömalıdır emilimin yüksek olması için.

    Omega 3, depresyondan vücut ağrılarına, beynin zinde ve sağlıklı olmasından bağırsak sorunlarına, şeker hastalığından kolesterole, yorgunluk hissinden alerjilere, uyku sorunlarından boğaz ağrılarına kadar birçok soruna iyi gelir. Çünkü bu sorunlara yol açan enflamasyonu azaltır. Tıp dünyasında yapılan birçok çalışma bunu göstermiştir.

    2- D vitamini:
    D vitamini en önemli vitaminlerdir biridir. Aslında bu bir vitamin değildir, bir hormondur. D vitaminini vücudumuz kendisi üretir. Ancak üretebilmesi için güneş ışığına ihtiyaç vardır. Tenimize güneş ışığının değmesi sonucu derimizde D vitamini üretilmeye başlanır. Güneşteki ultraviyole b ışınları özellikle d vitamini sentezlenmesini sağlıyor, bu ışınların da en yoğun olduğu saatler güneşin dik olduğu, gölgemizin en kısa olduğu öğle saatleridir. İstanbul'da yazın 12.50-13.20 arasında güneşlenmek ideal. Yaklaşık 20-25 dakika yeterlidir. Vücudunuz ne kadar açık olursa, kollar, bacaklar, o kadar çok D vitamini sentezlenmesini sağlarsınız.

    Güneş yüzü görmeyen, evde, işyerlerinde olan insanlar D vitamini eksikliği yaşamakta, bu da çeşitli sağlık sorunlarına açmaktadır. D vitamini eksikliği depresyona, baş terlemesine, uyuklama ve sürekli yorgunluğa, kas ve kemik ağrılarına, vücut ağrılarına ve daha nice soruna yol açıyor.
    Kışın ise güneş ışığı görmediğimiz için yahut hava açıksa dahi güneş ışınları etkili gelmediği için vücudumuz D vitamini üretemiyor, kışın daha çok hasta olmamızın sebebi bu güçlü teoriyle açıklanabilir. Ondan dolayı eğer imkanınız varsa D vitaminini ölçtürmeli, eğer D vitamini 80-100 ng/ml aralığı içerisinde değilse ( Çoğu kişide 40'ın altında çıkıyor) mutlaka D vitamini takviyesi alınmalıdır. Bunun için eczaneden "Ocean Vitamin D3 " damlası alınarak günde 10 damla alınmalıdır. Bir bardak suya iki kaşık zeytinyağı dökün ve 10 damlayı da oraya damlatarak için. Çünkü D vitamini yağda çözünen bir vitamindir ve onun etkili olabilmesi için yağa ihtiyaç vardır. D vitamini kullandığınız zaman mutlaka K2 vitamini de almalısınız. Bunun için eczaneden "New Life Mena K2" adlı K vitamini takviyesini günde 1 adet olmak üzere alabilirsiniz.


    3- Zerdeçal :
    Zerdeçal baharatı da enflamasyona karşı mücadele etmede çok etkilidir. Hatta zerdeçal günümüzde özellikle kanser hastalarına verilir ve olumlu sonuçlar alınır çünkü kanserin de nedeni enflamasyon ve vücuttaki serbest radikallerdir. Zerdeçal içerisindeki curcumin denilen madde anti-enflamasyon özelliğine sahiptir. Kanser hücrelerini öldürülmesini sağlar ve çoğalmasını engeller. Yalnızca kanser değil, anti enflamasyon ve anti-oksidan özelliğinden dolayı vücuttaki diğer tüm hastalıkları, romatizma başta olmak üzere, kalp hastalığı, vücut ağrıları, şeker hastalığı, kolesterol, yorgunluk, baş ağrıları, bağırsak sorunları, tansiyon, alerji, beynin zinde olmaması gibi enflamasyon sonucu oluşan tüm sorunları azaltır.
    Zerdeçal baharatının vücutta iyi emilmesi için onu karabiber yahut zeytinyağı ile tüketmeliyiz. Böylelikle daha etkili olur. Her gün 2 tatlı kaşığı zerdeçalı karabiberle birlikte tüketin. Zerdeçal baharatı aktarlarda, süper marketlerde satılmaktadır.

    4- Kemik suyu ve paça çorbası:

    Kötü besinlerle ve ilaçlarla tahrip ettiğimiz bağırsağı iyileştirmek için yemeklere kemik suyu koyacağız ve zaman zaman paça çorbası içeceğiz. Kemik suyunda ve paçada bulunan kollajen bağırsağı iyileştirerek enflamasyonun azalmasında etkili olur. Kemik suyu ve paça çorbası daha önce yukarıda bahsedilen sorunlar gibi, birçok soruna iyi gelmektedir. Kemik suyunun en etkili tarafı ise kişinin cildini neredeyse pürüzsüz, güzel yapması ve böylelikle kişiyi genç göstermesini sağlamasıdır. Bunun dışında yukarıda saydığımız birçok soruna dair olumlu sonuçları vardır.
    Kemik suyunu yapmak için kasaptan ilikli dana kemiği alınmalıdır. Su doldurulmuş büyük bir tencereye kemikler konur içerisine isteğe bağlı olarak sarımsak, soğan gibi şeyler konabilir. Su kaynadıktan sonra ise bir bardak kadar elma sirkesi dökülmelidir, kemikteki yararlı kollajen yapıların çözülebilmesi için. Ve tencere neredeyse mum ışığında tutulacak şekilde, kaynamayacak şekilde 8-9 saat tutulmalıdır. Daha sonra kemik suyunu yaptığınız çorbalarda, yemeklerde bir miktar dahil etmelisiniz.

    5- Ubiquinol ve Alfa lipoic acid :

    Bu iki ürün antioksidan. Yani vücudumuzda inflamasyonu tetikleyen serbest radikallerin zararlarını yok eden maddeler. Normalde vücudumuz tarafından üretiliyor zaten bunlar. Fakat vücudumuzdaki oksidatif stres çok fazla olduğu için takviye olarak alınmasını öneriyorum size. Ben de her gün alıyorum..

    Ubiquinol olarak New life'ın "CoEnz QH" adlı ürününü kullanıyorum, her gün bir kapsül alıyorum. Alfa lipoic acid olarak ise Solgarın 200 mg Alpha Lipoic acid ürününü kullanıyorum, her gün bir kapsül yine. Bu antioksidanları şiddetle öneriyorum size, ayrıca siz de araştırabilirsiniz bunları.

    6- B12 Vitamini

    3-4 günde bir ise B12 vitamini alıyorum, yine New Life'ın dil altı pastili şeklinde. B12 değerinizin 800-1000 pg/ml aralığında olması lazım. Eminim ki birçoğunuzda düşüktür ve modern tıbbın referans birimi içerisindedir!

    Bunların dışında zaman zaman yeşil çay, kış çayı, çörek otu şeyler de tüketiyorum fakat her gün değil, haftada 1-2 kere filan. Düzenli kullandıklarım, yukarıda belirttiklerim.

    Hr gün mutlaka en az 45 dk yürüyün. Yürümek yahut hafif egzersizler inflamasyonu azaltır. Ağır egzersiz yapmayın, ağır egzersiz stres mekanizmasını arttırır, bu da inflamasyonu tetikleyebilir.


    Arkadaşlar benim %100 iyileşmemde, hatta enerjimin neredeyse fullenmesinde bu beslenme biçimi ve takviyeler etkili oldu. Birçok konuda bilinçlendim, kanser olmadığım için, kalp krizi geçirmediğim için kendimi şanslı hissediyorum. Bundan sonra kesinlikle yasaklı listemdeki ürünleri tüketmeyeceğim, sağlıklı yaşamaya devam edeceğim. Çünkü biliyorum ki , bende geniz akıntısına, alerjiye, öksürüğe yol açan mekanizma, başka insanlarda kalp krizine yol açtı, depresyona soktu onları, kanser yaptı, başka hastalıklara yol açtı. Sağolsun endüstriyel ürünler, tahıllar, karbonhidratlar sayesinde yüzlerce yeni hastalık literatüre girdi..

    Size tavsiyem, sabırlı ve iradeli şekilde böyle beslenin. Daha çok araştırın. Canan Karatay'ı, David Perlmutter'ı, Ahmet Aydını filan okuyun, videolarını izleyin. Daha çok bilinçlenin. Benim izlediğim yolu bunlarla destekleyin.

    Hepinize geçmiş olsun, umarım atlatacaksınız bu illeti. Ben 2017 Mart ayında araştırmaya başladıktan sonra beslenmemi değiştirmeye başladım. Zaman zaman bozdum. Fakat bozduğum zaman semptomların geri geldiğini gördüm. En son 2017 Haziran ayında bu programa %100 geçtim ve bu zamana kadar hiçbir yasaklı listemdeki ürünü tüketmedim. Ve şimdi yeniden doğmuş gibiyim. Bunu yapmak sizin elinizde, boşuna doktor doktor dolaşmayın.


    Çok değerli bilgiler için size teşekkür ediyorum. Şimdi çok hoşunuza gidecek bazı bilgileri de ben sizinle paylaşmak isterim. Ürtiker konusunda uzun uzun yazmıştım, buraya yapışıtıyorum.
    Bu arada bağırsak çok önemli dediğiniz gibi, bağırsaktaki yararlı bakteriler için atladığımız bir nokta var; KEFİR. Tek başına, saydığımız bir çok taş devri besinin görevini yapıyor, direk bağırsağı onarıyor, hele hele alerjikseniz içine 1 tatlı kaşığı zeytinyağı atıp içerseniz, 1-2 günde bir, 1 çay kaşığı çörekotu alırsanız, sadece bunlarla gözle görülür bir iyileşme sağlarsınız.



    Şimdi sizlere Türkiye'de çoğu doktorun adını bile bilmediği şeylerden bahsedicem ve umarım birçoğunuza yardımım dokunur.

    Yazacaklarımın bazıları kendi düşüncelerim, bazıları ise bu forumdan değerli Erdem bey'den ve bazıları da yabancı kaynaklardan.




    İngilizcesi iyi olan arkadaşlar şu kaynakları okusun öncelikle;

    http://www.coralclubprague.ru/site/site-files/Knigy/Fereydoon_Batmanghelidj%20-%20Your_Bodys_Many_Cries_%20for_Water_eng.pdf

    http://www.e-reading.link/bookreader.php/149860/The_Miracle_of_Fasting.pdf


    İlk kitap "vüdudunuzun birçok çığlıkları" olarak tercüme edilebilir. Yani bu alerjinin ortaya çıkma nedenlerinden birisi de bizim az su içmemiz. Neden az su içeriz ki ? Her yemekte cola içtiğimizden , serinlemek için ice tea içtiğimizden , her fırsatta çay içtiğimizden. Bu içeceklerin içindeki yapay tatlandırıcı aspartam ve kafein etken maddeleri vücudunuzda zaten az olan suyu da attırmakta ve kimyasal vücut dengesini bozmakta. Beyniniz bir yeriniz ağrırken nasıl ağrı kesici tarafından kandırılıyor, ama ağrı aslında geçmiyorsa , vücudunuzdaki susuzlukta aspartam ve kafein yüzünden böyle maskelenmiş oluyor.Ama vücudunuzun geri kalanı derdini anlatamadığı beyne cevabını hastalık olarak veriyor. Yüksek tansiyon, kronik yorgunluk, çeşitli ağrılar, astım ve alerji gibi birçok belirtiyle ortaya çıkıyor. Zor bir şey değil sadece yeterince su içmeniz lazım. SADECE SU.
    Bu hastalıklardan birine sahipseniz çay, kahve , kola aklınıza gelebilecek tüm suya alternatif içecekleri unutun. Su ihtiyacınızı karşıladığınızı nasıl anlarsınız ? Ne kadar su içmeli ? Uykudan sonraki idrarınızda koyu sarı renk , hatta çamurlu su gibi görüntü varsa su içmeye devam. İki haftada düzeldi bende. Sonra berrak! Ne kadar su içmeye gelince , 70 kg bir insanın içmesi gereken 2.25 litre yaklaşık.Kendiniz için bakınız (oran-orantı) Bu miktar neredeyse terlemediğiniz ,spor yapmadığınız ve su dışında hiç bir içecek tüketmediğiniz durumda geçerli. Aksi halde daha fazla su içmek zorundasınız. İçtiğiniz her bardak çay 2 misli suyu vücudunuzdan attır.Su dışında içecek içmiyorum artık! Suyu içtiğiniz vakitlerde çok önemli sindirim sırasında vücut su bulamzsa bu iş için yandınız. Alerji mod :on.Histamin vücuttaki su dengesini sağlayan bir madde. Bu yüzden her yemekten yarım saat önce 2 bardak olarak günlük su ihtiyacınız karşılayabilirsiniz. Denemesi bedava Bitti mi hayır. Alerjiden kurtulmak o kadar kolay değil. 1 günde alerji olmadık.
    Yediğiniz yiyeceklerin taze , doğal ve işlem görmemiş olması gerekiyor. Sosis, salam , sucuk , peynir, beyaz ekmek (ben mısır ekmeği yiyorum) gibi fermente olmuş işlemden geçmiş gıdalar içerdikleri yüksek HISTAMIN nedeniyle alerjinizi hortlatabilir. Aldığınız alerji ilaçları ANTIHISTAMIN dir . Yani histamin almanıza hiç gerek yok. Kitapta potasyumun da alerjiyi arttırabileceği söyleniyor ben pek etkilenmedim ama siz portakal ve muz gibi meyveleri abartmadan yeyin. Yazdığım her şey ASTIM sorunu olanlar için de geçerli. Kurtulmaları hiç uzak değil. İlaca kesinlikle karşıyım. Uzun vadede böbrek karaciğer vs organları tahrip edeceğinize doğal yoldan %99 bu hastalıklardan kurtulun.


    İkinci kitaba gelirsek "Oruç tutmanın Mucizesi " olarak çevirebiliriz . Bu adamın anlattığı oruç bizim ramazandakinden farklı. Yemek yemek yasak oruç sırasında ama su içme serbest. Ne kadar oruç tutmalıyız ? Ben 24 saat oruç tutuyorum. Yani bu sabah kahvaltı yaptım ta ki yarın sabaha kadar. Sadece su içiyorum. Bu sayede vücuttaki toksik ,alerjik boktan bilimum zehir atılıyor. Peki neden ama neden biz normal günlük hayatta yemek yerken bu temizliği yapamıyor bu doğa harikası vücut? Doktorlar bir insanın kalp yetmezliği olduğunu yemekleri kolay sindirmemesinden kolaylıkla anlar. Çünkü yemek sindirmek çok enerji gerektiren meşakkatli bir iştir vücut için. Biz 3 öğün yemek yediğimizde mide , bağırsak , pankreas, karaciğer vs hepsi sindirim sırasında ve sonrasında olan olayları düzenlemek için enerjilerini harcar. Vücudu temizlemeye pek halleri kalmıyor artık kirli dünyamızda. Biz oruç tutarak organlara sadece vücudu temizleme fırsatı veriyoruz ve karşılığını hemen alıyoruz. Erdem Bey bu orucu tuttuğu ilk günün akşamında burnu büyük oranda açılmış. Kendisi haftada 2 gün yapma taraftarı . 24 saatlik su orucunuzu taze meyve özellikle de sebze ile bozun. Ağır yemekleri bir sonraki öğünde yemeniz çok daha iyi bağırsaklar için.

    Normal kahvaltımızı yapıyoruz sabah, sonra diğer sabah kahvaltısına kadar birşey yemiyoruz, sadece su içiyoruz.





    Şimdi size perdenin 2. yarısını aktarıcam.

    Bütün bunlara rağmen geçmeyen halsizlik, ürtiker, depresyon devam ediyorsa başka bir nedeni var altında. "Kandida Mantarı"


    Bu mantar zararlı bir bakteridir ve her insanın bağırsaklarında vardır ve olması da gerekir. Ancak sağlıksız beslenme, "ANTİBİYOTİK" kullanımı, fazla şeker tüketimi gibi etkenlerden dolayı bu bakteri çoğalır. Öyle kolay kolay saptanamaz. Belirli bir testi de yoktur. Kendini yorgunluk, depresyon, isteksizlik, geniz akıntısı, alerjik rinit, ürtiker olarak gösterir. Bağırsak insanın en önemli organıdır çünkü çok büyüktür ve hayati önem taşır. Bağışıklığımızı doğrudan etkiler.

    Bağırsaklarımızdaki faydalı bakteriler azalıp, yerine yine sağlıklı insanlarda da olan zararlı bakteriler çoğalıyor! Bu zararlı bakteriler yediğimiz besinlerin tam sindirilmesine izin vermiyor hem de bu toksik maddeler üretiyorlar.
    Tam sindirilmemiş besinler kana ve toksik maddeler kana karışıyor. Vücut sürekli bu maddeleri atmaya çalışıyor hassaslaşıp zararsız polen, toz , kedi vs bile ürtiker olarak tepki gösteriyor.

    Farkındaysanız ürtikerim var diye doktora gittiğimizde genelde neyden sonra başladı, antibiyotik mi diye sorarlar hemen.

    Şimdi size candida mantarının olup olmadığını anlamanız için bir video göstericem. Ben denedim bende varmış. Sabah kalktığımızda aç karnına birşey yiyip içmeden, bir bardak suya tükürüyoruz ve 5 dakika bekliyoruz. Tükürüğümüz köpüklü normal şekilde suyun üzerinde kalıyorsa normal.
    Ancak videodaki gibi asılı kalıyorsa candida sorununuz var. Hiç üzülmeyin en azından artık sıkıntılarınızın, düşük hayat standartlarınızın nedenini biliyorsunuz.




    Peki nasıl kurtuluruz?

    Çok basit. Sağlıklı ve doğal beslenerek bağırsağımızdaki faydalı bakteri sayısını çoğaltıcaz. Tabi bu öyle 1-2 hafta olan bir süreç değil. Hayat tarzınızı değiştrmeniz gerekicek. Şekerden, hamurişinden, koladan vs kesinlikle uzak durucaz. Bakkallarda süpermarketlerde bulunan paketlenmiş hiçbir gıdayı tüketmeyeceğiz. Zaten alerji doktoruna gititğimizde onlarda candida dan habersiz olarak bize bunları tüketmeyin derler :) 10'larca doktor gezdim, daha bir tanesi bana candida olabilirsin demedi. Yazık..

    Neyse konuyu uzatmıyorum, hayatınıza kefir sokmanızı öneririm, doğal kefir kendiniz günlük süt ile mayalayın akşamları için. Yabancı forumlarda yaptığım bir araştırmada da hergün kemik suyu içmeye başlayan birinin nasıl yeniden doğmuş gibi olduğunu anlatılıyordu. Sonradan bunu da araştırdım, bağırsağımızı kaplayarak sindirime çok iyi geliyormuş. Zaten karatay vs televizyonlarda hayvansal yağ'dan korkmayın, tam tersi bize çok faydalı diye bas bas bağırıyorlar. Ben bu bilgilerden sonra gündüzleri 1 bardak kemik suyu, akşamları de kefir içmeye başladım. Kefirin içine 1 çorba kaşığı zeytinyağı koyup içiyorum. Bilgisayar masamda da çörekotu var, günde 1 çorba kaşığı ondan tüketiyorum.

    Daha profesyonel bilgi için GAPS Diyetini araştırın ve uygulayın. Disiplin gerektirir ancak etkili olduğuna inanıyorum.

    Faydalı yazılar paylaşarak devam etmek istiyorum . Yazılar Prof dr Ahmet Aydın' a aittir. Kendisi Taş Devri Diyeti kitabının yazarı ve Cerrahpaşa TF de öğretim görevlisidir. Lütfen aşağıdaki makaleleri üşenmeden okuyun.

    beslenmebulteni.com
    404 Not Found
    http://beslenmebulteni.com/beslenme/?p=870


    beslenmebulteni.com
    404 Not Found
    http://beslenmebulteni.com/beslenme/?p=882



    Final

    Son olarak da alerji, depresyon, kanser gibi belirli nedeni tam olarak açıklanamayan hastalıkların vücudumuza giren yetersiz oksijenden kaynaklandığını düşünen birçok uzman mevcut.

    Bunun için sizlere son tavsiyem nefes egzersizidir.

    Bunun içinde 2 adet egzersiz önericem. Biri kanseri bu şekilde yendiğini söyleyen hastanınki gibi. Diafram nefesi.









    Diğeri ise horlama, uyku apnesi gibi hastalıklarda bile etki elde edilen buteyko yöntemi, netten araştırılabilir.


    internet olmasa, bu değerli bilgileri 2015 yılında hala bende dahil birçoğumuz bilmiyor olucaktık, o da ayrı bir ayıbımızdır.. tabi bu ayıp bizim mi tartışılır.

    herkese sağlıklı günler diliyorum.


    Frankly hocam bir de size özel birşeyden bahsetmeki sterim. Sigmund Freud'un efsane öğrencisi "Wilhelm Reich". Bakın bu adamı çok iyi araştırın, orgon enerjisini araştırın, orgon akümülatörünü araştırın. Ben bunu çok araştırdım, yüzlerce sayfa akademik makale okudum kendi dilinde. Reich'in kitaiplarını aldım okudum, bu adam herşeyi tedavi edebiliyor, bırakın allerjiyi, kanseri tedavi ediyordu. Sonra bazı toplulukların işine gelmedi, böyle bir bilim adamına deli dediler, hapse attılar ve tüm kitaplarını yaktılar. Ama günümüze kadar ulaşmayı başardı. İlginizi çekerse veya herhangi bir konuda konuşmak isterseniz pm atabilirsiniz. Ben orgon akümülatörü yapmaya çalışıyorum, organik ve inorganik maddeleri buldum, 7 kat toparlayacağım bir ara.




  • franklyy F kullanıcısına yanıt
    Maşaallah nasıl bir araştırma yapmışsınız öyle. Ve nasıl aklınızda tutup da bunları özetleyip burada paylaşmışsınız. Elinize meğinize sağlık. Bu kadar araştırma ve özet, cidden büyük emek.

    Övgü ve teşekkürlerden sonra bir öneri: Yazdığınız bu ve diğer mesajlardaki bilgiler, bu başlık altında heba olup gider. Yeni bir başlık altında burayı referans göstererek daha fazla insana ulaşma şansınız olur. 2012 deki mesajınız burada sabit olduğu için, referans olarak gösterirsiniz. Güven açısında iyi olur.

    Bir de soru: Bende de Hashimato Tirodi var. 2012 sonunda teşhis kondu. Sizin gibi birçok araştırma yaptım. Yurtdışı sitelerinden daha çok yararlandım. Taş devri diyetini de o zaman öğrendim ve 1 ay yaptım. Ama halsizlik şikayetimde hiçbir değişme olmadı. O yüzden bıraktım. Daha önceki mesajınızda "diyet sonucunu görmeniz için 1 ay çok erken" demişsiniz, ama cidden çok zor bir beslenme programı. O zamanlar bir de spor yaptığım için benim karbonhidrat ve protein ihtiyacını karşılamam çok zor oldu. Nitekim bıraktım. O dönemde sizin TSH, antiTPO değerleriniz nerelerdeydi ve kaçlık levotiron (levotiroksin sodyum) kullandınız. Bir de aynı değerler ve ilaç miktarı şimdi nedir?




  • Merhabalar,
    Şu ana kadar birçok antibiyotik kullandım farklı sebeplerden; roaccutane, azitro, gibi daha birçok farklı antibiyotiği 4-5 yıldır sürekli farklı hastalıklardan dolayı aldım. Bunların da yan etkileri midir bilmiyorum ama 3-4 senedir, grip sonrası öksürüğüm yaklaşık 2 ay geçmiyordu. Geniz akıntım artmaya başladı. Düzgün nefes alamıyordum. vücudumda ise bazı zamanlar (Stres, yiyecek ve çevresel etkilerden) kaşıntı ve kaşıntı sonrası küçük kırmızı lekeler oluyordu (ürtiker olduğunu sanıyorum). Bu sene ise şikayetlerim oldukça artmıştı.

    Sonunda bir doktora gittim ve prick testi yaptı, listedeki tüm alerjenlere alerjim çıktı. Levmont ve geniz akıntım ve öksürüğüm geçmediği için de yine bir adet antibiyotik verdi. Levmont'u 3 ay kadar kullanmam gerektiğini söyledi. 1 ay boyunca çok rahat ettim. Öksürüğüm de geçmişti. En büyük yan etkisi ise artık geceleri hemen uykum geliyor ve sabah kalkamıyordum. Geçen hafta levmont'a ara verdim. Ve bir haftada hemen etkileri geçti. Geniz akıntım başladı. Alerjenlere karşı vücudum daha hassas oldu. Artık sürekli kaşınmaya başladım, özellikle yemeklerden sonra olduğunu farkettim. Bu durum canımı sıktı ve ilaç da almak istemiyorum.

    Şimdi tekrar muayeneye gidip ya Levmont alacağım, fakat bir ilaca bağlı yaşamak gerçekten can sıkıcı olacak; bu kadar uyumak da istemiyorum.

    Tam olarak hangi yiyeceklere daha çok toleransım var bilmiyorum da, listede olan alerjenleri yemezsem de bildiğin aç kalacağım. Çünkü yumurta, meyve, ete bile alerjim varmış:D

    Başlığı görünce ben de hikayemi paylaşmak istedim.




  •  alerji ve geniz akıntısı



    Bu ürünü kullanan varmi

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Merhaba arkadaşlar,


    Yaklaşık 5 aydır kendi yaşadığım sorunları ve yaptıklarımı açtığım konuda anlattım:


    https://forum.donanimhaber.com/geniz-akintisi-ve-tukuruk-artisi--130942706#131251595


    Bende geniz akıntısı ve sık yutkunmayla beraber tükürükte de artış var. Deloday i yaklaşık 30 gün kullandım ve geniz akıntısına belli ölçüde fayda sağladı diye düşünüyorum. Sonrasında yine arttı tabi.


    5-6 gündür bağırsakta da sorunlar yaşadığım için Siebacker'ın FODMAP+SCD karmasından bana uyan gıda ürünlerini seçerek beslenmeye özen gösteriyorum. Yalnız bende IBS değil geçen seneden de tecrübeyle şu an biraz daha hafif geçen SIBO denilen bir rahatsızlık var. Çok fazla bilinmiyor ve IBS ile karıştırılıyor genelde. Bu rahatsızlıkla ilgili burada bilgilendirme amaçlı ciddi bir yazı yazmayı planlıyorum, hem faydalı da olur bu dertten muzdarip ama bilgisi-haberi olmayan arkadaşlara yol gösterir.


    Gelelim asıl mevzuya. Alerjik rinit mi değil mi tam bilmiyorum açıkçası; sinus filmi, bazı kan testleri ve tiroid ultrasonu çekildi hepsi temiz. Linkteki konuda da açıkladığım şekliyle birçok farklı ilaç tedavisi denedim ve malesef tamamen geçmedi. Son gittiğim doktor alerjik dediği ve uzunca bir süredir bu durum devam ettiği için ben de öyle düşünüyorum. Merak ettiğim bu problemleri birebir olmasa da çok benzer şekilde yaşayıp geçirenler veya hala yaşamakta olanlar var mı?


    Yutkunma ve tükürük konusu belki de geniz akıntısından bağımsız da olabilir, bilemiyorum tabiki. Zaten benim kendi düşüncem -geçen süreci de baz alarak- bu durum ya alerjik ya da psikolojik, bir olasılıkla da bağırsak kaynaklı olabilir. Sizin düşünce, öneri ve yönlendirmelerinizi mümkünse istiyorum. Herkese şifalar diliyorum.

    İLAVETEN: Lisedeyken yapılan bir alerji testinde akara ve toza polene karşı alerjim çıkmıştı, o ara hiç etkilerini görmedim tabi. Toza veya polene karşı hala alerjim olduğunu sanmıyorum aslında rahatsızlık vermiyorlar. Alerjik rinit olduğumu da 4-5 sene önce bir K.B.B doktoru söylemişti ancak geniz akıntısı falan hiç olmadığı için o zamanlar önemsememiştim. Ayrıca son olarak şunu da belirteyim:15 yıldır sabahları kalkınca boğazım burnum tıkalı olur, çıkarınca geçer. Şimdi bu geniz akıntısı olayının da eklenmesi ilginç oldu.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi TheChosenOne_ -- 6 Şubat 2018; 22:43:44 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Malibu21 M kullanıcısına yanıt
    Ben denemeyi düşündüm ama henüz özel sağlık sigortaları bile karşılamıyor dedikleri için vazgeçtim. Bu ürünlerin hiçbiri mucize değil, sorunları şıp diye çözmeyecek. Etkileri azaltmak için üretiyorlar bunları, tedavi etmek için değil. Çaresizlikten gidip kullanıyor hastalar da.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Sanrupid kullanıcısına yanıt
    Aynen katlıyorum size



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Malibu21 -- 7 Şubat 2018; 23:58:44 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • oguz3659 O kullanıcısına yanıt
    Nasıl gidiyor hocam kendinizde farklılıklar görüyor musunuz ?
    Halsizlik yorgunluk ve uyku hali sersemlik sık sık hasta olma geniz akıntısı baş ağrısı konsantre olamama gibi problemlerde gerileme gözlemlediniz mi?

    < Bu ileti tablet sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: ellekem

    Nasıl gidiyor hocam kendinizde farklılıklar görüyor musunuz ?
    Halsizlik yorgunluk ve uyku hali sersemlik sık sık hasta olma geniz akıntısı baş ağrısı konsantre olamama gibi problemlerde gerileme gözlemlediniz mi?

    alerji benide mahf ediyor, ozellikle bu gunlerde gene basladi

    her gun defalarca hapisiroyurm ama bu sene cok erken basladi acikcasi neden boyle oldu onuda anlamis degilim
    yorgunluk, bitkinlik, halsizlik vs.vs.vs.

    neyse bende anlatayim hikayemi

    kucuklugum bag bahce cicek bocek icinde gecti hic bir problem yoktu ancak 24-25 ten sonra nedense alerji basladi ve her sene gittikce beni daha cok perisan eden sekilde agirlasti isin ilginci yukarida sayilanlarin pek cogunu zaten yapiyor olmama rahmen yasiyorum bu problemi

    duzenli spor yapiyorum
    yedigime ictigime cok dikkat ediyorum (universite yillarinda kola ve abur cubur cok tukettim ama nerdeyse bir 10 yildir cok ama cok saglikli denecek sevyede besleniyorum)
    cok su iciyorum
    meyve sebze tuketiyorum

    denemedigim bi kefir kaldi bundan sonra onu icecegim

    acikcasi bagirsak ile ilgili olarak belki yediklerim zamaninda zarar vermis olabiliri onu duzeltmeye calisacagim
    kefir ve omega 3 ile

    neyse en son bu sene artik alerji beni perisan etti, sabah nefes alamiyordum

    dayanamadim ve gittim igne yaptim, cok sukur bu gunlerde iyiyim, yanlis igneyi yapan doktor ozellikle bunun hoirmonal igne oldugnu , yapmam konusunda eminmisin , istersen ilac felan verelim dedi ancak benim denemedigim burun spreyi, alerji hapi nerdeyse yok piyasada

    sonu olarak bu sene 3 ay rahatim, tavsiye edermiyim, walal cok rahat ettim ama boylesine bisey vucudunuza yapmak size kalmis

    < Bu ileti DH mobil uygulamasından atıldı >




  • Merhaba herkese.

    Öncelikle iğneler, psikolojik tedaviler, akupunkturlar, farklı beslenmeler şunları bunları bir kenara bırakıp beni bir dinleyin ve sonra herkes istediğini deneyebilir. Ama bu alerji illetti için, gözlerde yanma, yorgunluk, halsizlik şu bu için ben başka bir çözümü size sunacağım çünkü bu çözüm para, ürün, ilaç değil bildiğin temizlik formülü.

    Yıllarca alerjim olduğunu bilmeden sorunlar yaşadım. Özellikle 25 yaşından sonra bunlar baş gösterdi, çünkü gençken daha kirli ve pis bir yaşam yaşıyorsunuz. Özellikle öğrenci ve bekar dönemlerdede ve bu yüzden alerji bu dönemde önlem almayı bilmediğinizden gelişiyor ve kronik hale geliyor. En azından bende öyle oldu.

    Hapşırmalar, soğuk algınlığı grip-sanmalar, gözlerde yaşarmalar, halsizlik, gün ortası yorgunluk, horlama, düzensiz uykular baş gösterdi ise dikkat. Sizin alerjiniz var.

    Doktorlar, testler, ilaçlar, kefirler, vitaminler, spor. Fayda yok. Atlatamadım.

    Yıllarca çektim de çektim, doktorların ya çözümünü anlamadım ya da ben başka yollardan çözümler aradım.
    Sonunda 30 undan sonra bu işe kafa yormaya başladım. Neden veya nelerden sonra baş gösteriyordu bu bende, düşündüm durdum.

    Çoğunlukla ofis ve ev ortamımda başlıyordu bu. Ve küçük bir şey daha dikkatimi çekti. Burun kaşıntısı ve hapşırmalardan sonra baş gösteren bir durum yaşıyordum.

    Peki beni ne hapşırtıyordu?

    Soğukta veya cereyanda kalmak veya başım ıslak olarak banyodan çıkmam harici bir hapşırmaydı bu. Özellikle gözlerim hapşırma nöbetlerimden sonra aşırı yanıyor, hiçbir ekrana, deftere, kitaba bakamaz oluyordum.

    İlk alerji testlerimi yaptırdığımda ev tozu dedi doktor. Akarlar dahil evde toza izin vermeyin dedi.

    Ve zamanla aşağıdaki şeylerin benim bütün alerjilerime neden olduğunu fark etip bu çözümlerle bütün bu sorunlarımı neredeyse tamamen ortadan kaldırdım. Ne ilaç ne de gerekli gereksiz vitamin ve içecekler.

    Bir deneyin, hepsinin paranızı cebinizde bulundurmanıza ve çok daha sağlıklı bir insan olmanıza yardımcı olacağını göreceksiniz.

    Bunları yapın. Bunlar benim gibiler için çözüm olacaktır bunların harici sorunlar için çözümü başka yerlerde aramalısınız.

    1. Öncelikle alerji testi yaptırın. Ev hayvanı, çiçek veya ev tozu ne ise ilk bileniz gereken neye alerjiniz olduğunu bilmeniz. Benimki ev tozu ve akarlar çıktı bu yüzden bu konudaki çözümü anlatacağım.

    2. Evde çamaşır kurutmayın. Bilin ki deterjan ve kimyasallar büyük bir alerji kaynağı. Ya balkonda ya da kurutma makinesi. Ne kadar havalandırıyorum deseniz de bir çamaşır evde üç beş günde kuruyor ve havaya yayılan kimyasal moleküller evin bütün yüzeyine yayılıyor. Muhakkak burnunuza gelecek ve sizi tetikleyecektir.

    3. Evde çöp biriktirmeyin. Bulaşıklar kısa sürede yıkanmalı küf veya meyve sebze artığı hiçbir şeyin evde koku yapmasına izin vermeyin. Hemen balkona atın, sonra çöpe, ev içinde mevye çöpü yerlere dökülmüş yemek artığı asla olmayacak küfe izin yok. Kokuya izin yok.

    4. Yerde koku yapan halı asla olmayacak. Özellikle sentetik asla kullanılmayacak. Pamuklu. Olabildiğince yerde halı yok, parke ise işiniz daha kolay. Halıları ya koridorda ya da havadar odalarda bulundurun yatak odasında saloda az olsun öz olsun yada hiç olmasın.

    5. Deodorant veya parfümlerden uzak durun. Veya az sıkın. Bilin ki bizim birinci sorunumuz kokular ile yayılan kimyasal moleküller. Beynimiz bunları istemiyor ve bunları atmak için uğraşırken bizi yorgun bırakıyor.

    6. Evde temizlik ürünlerini kimyasallardan seçmeyin. Sirke, karbonat, arap sabunu gibi az kokulu ve doğal temizlik araçlarına yönelin. Eğer kullanmak zorunda olduğiniz bir an var ise bunu yaparken evde muhakkak maske bulundurun. Mesela banyo temizlerken maske takın, temizlik bittikten sonra mekanın havasının tamamen temizlenene kadar ya mekana girmeyin ya da maske ile dolaşın. Asa kimyasal kokulu havayı teneffüs etmeyin.

    7. Yerleri arap sabunu ile silin ve su ile durulayın. Asla koku molekülü kalmasın. İyice havalandırın.

    8. Yatak ve yorganlarınızı ayda bir kez yıkayın. Özellikle yorganlar büyüktür ama bunları yıkayacak bir yer bulun. Çünkü akarlar en çok burada yuvalanıyor ve gece uykunuzda burnumuzu kapatan ve bizim uyku düzenimizi bozan da bu yorganlardaki, nevresimlerdeki, yatağa sinen akarlar. Yatak temizliği şart. İyi kurutulmuş, güneş veya kurutma makinesinden geçmiş nevresimler ile uyuyun. Burun deliklerinizden hava alabiliyorsanız bilin ki yatak odanızın havası temiz. Yok delikler kapalı ise vücut önlemini almış ve kokuyu istemiyor, uyku apnesi dahil her şeye hazır olun. sağlıklı nefes alamamak her tür sağlıksızlığın da uyarısı.


    Şimdilik bu kadar. Burnunuzu evdeki kimyasal veya alerjik her şeyden koruduğunu sürece bütün bu sıkıntılarınızın nasıl birden yok olduğuna şaşıracaksınız.




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi MonitörKertenkelesi -- 7 Mart 2018; 13:13:31 >
    < Bu ileti DH mobil uygulamasından atıldı >




  • MonitörKertenkelesi kullanıcısına yanıt
    Hocam bu dedikleriniz yanlış değil fakat yıllarca bu illeti sıkıntılarını çeken biri ve birçok şey denemiş uygulamış biri olarak bu söylenenlerin haricinde başka bircok durum söz konusu. Bana gore temizlik mite falan konusu degil bu. Ben uzun süre deneyip zaman emek ve para harcadım ve sonuç alamadım
    Butun hastaliklarin temelinde enflamasyon olduğu gösterildi Vücutta enflamasyina neden olan durumlar bizim bu rahatsızlıklara sebep oluyor Ben okadar temizliğe dikkat ettim yok antimite spreyi yatak kılıfı özel elektrikli supurge vs çok para harcadım sonuç alamadım hiç bir katkısı olmadı fakat bunların haricinde vücutta yanlış giden birseyler , durumlar var Vücudun dolaşım ve bağışıklık sisteminde. Birşeyler tepki veriyor ve beynimiz vücudumuz zombiye dönüyor. Babam annem hatta dedem benden daha enerjililer ve sagliklilar. Ben surekli yorgun bittkin halsiz hasta uykuluyum
    Başım ağrıyor bütün kaslarim ağrıyor ağrımasa bile normal kuvvetinde gücünde değil. Sürekli gün boyu halsiz olur mu yatmak ister mi insan. Beslenme konusunda da sağlıklı besleniyor sayilirim. Dışardan abur cubur yemem. Evde Sağlıklı yemklerler yapılır
    Gözlemlediklerimi yazayim Bu etkenler Rahatsızlıklari arttiyor bakin bunlar olmazsa rahatsızlık kalmiyor iyi oluyorum demiyorum. Cok iyi herşeye iyi dikkat etsem bile sağlıklı olamiyorsun. Sorunlar varlığını devam ettiriyor hayati çekilmez kılacak şekilde normal sağlıklı bir insan olamiyorsun Asagidaki maddeler Sadece hastalık halinin, semptomlarin şiddetini arttıriyor demek istiyorum. Bana kalırsa çok agresif vücudu şoka uğratacak birsey yapmak lazim. Belli bir süre vücuda buğday ürünlerini süt ürunlerini sokmamak gibi
    şunlar
    .hazır abur cubur market yiyecekleri kola bisküvi salam sosis vs katki maddeli gıdalar
    .Makarna ve 1-2 gün üst üste sadece karbonhidrattan zengin şeyler yeme. Öğlen ve akşam börek tost ya da makarna yemek gibi
    .Her öğunde Çeyrek ekmekten fazla tüketmek
    .Fazla nemli havada ve deniz kenarı olan veya tersi havasi aşiri kuru yerlerde
    .Hava değişimlerinde mesela yağmur yagdiğinda, ılıman güzel bir hava bir anda kötüleşip soğuduğunda veya tersi olduğumda
    .Mevsim değişimlerinde Şubat sonu Eylül sonu,Nisan Mayıs ayları ve Aralık -ocak gibi aylarda. Bu durumlarda hayattan bezziyorum. Ağır gribal enfeksiyon geçiriyor üzerimden bir türlü atamiyorum
    .Süt ve peynir yemek şikayetleri belirgin şekilde kötülestiriyor.
    .Stres üzüntü ve öfke gibi duygular. Bu çok önemli
    .Et yedikten sonra tavuk değil (dana ya da kuzu eti) her tarafım ağrıyor elimi agiğima başımi kaldıracak halim kalmıyor beynin duruyor. Gözlerim gidiyor kendimi yatağa atıyorum çok kötü oluyorum. Uyuyorum çok kötü ve huzursuz şekilde
    . Fazla yürüyüş spor egzersiz bisiklet sürerek yorulmak. Normal insanın yaptığında problem olmayan spor ve egzersizlerde vücut tepki veriyor. Mesela bisiklet sürüyorum toplam 10-15km sürdüğünde 1 hafta 10 gün hasta oliyorum. Bütün semptomlar şiddetli hale geliyor
    . Kapalı alanlarda okul hastane dersane banka cami gibi alanlarda kendimden geciyorum aşırı geniz akıntısı şiddetli uyku hali halsizlik bilinçte bulanıklık sersemlik sinir baş ağrısı ayak bacak kaslarda ağrısı göğüs ağrısı oluşuyor ve ortamdan çıksam dahi şiddeti geçmiyor bu durumun

    Bütün bunlar aslinda inflamasyonu tetikleyen arttıran durumlar Mesela et inflamasyonu arrtiriyor sonradan gözlemlerinden fark ettim. Mesela biraz olsun aktive spor iş yapmak yorulmak inflamasyonu tetikliyor var olan durumu şiddetli hale getiriyor Abur cubur da yüksek karbonhidratlı besinler de ekmek makarna börek gibi bunlar da inflamasyon sürecini arttiriyor. Keza süt de enflamasyona neden olan bir besin. Beni çok fena yaptığını gözlemledim
    Bu arada Ben küçükken de ağır enfeksiyonlar geçirirdim ve hep hasta olurdum . Ağır antibiyotik iğne yazardı doktor hep hasta olduğumu hatırlarim



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi ellekem -- 7 Mart 2018; 16:04:58 >
    < Bu ileti tablet sürüm kullanılarak atıldı >




  • ellekem kullanıcısına yanıt
    Ama şu var. Birinci maddede belirttiğim gibi öncelikle bir alerji testi yaptırmak gerek, eğer alerji testinde toza karşı ev akaratlarına karşı alerjiniz var ise benim söylediklerim geçerliliği koruyor çünkü ben bunu deneyimledim ve çözümüm de bu yönde oldu.

    Siz hangi maddelere karşı alerjik olduğunuzu dahası test olup hangi alerjilerin bünyenizde olduğunu öğrenebildiniz mi?

    Eğer belirli gıdalar ise sizi tetikleyen, bunlara karşı önlem almanız şart.

    Diğer faktörler, stres, üzüntü, aksiyete ayrı konular illa ki etkileri vardır ama alerjik yorgunluk ile bunları karıştırmamak gerek bence.

    < Bu ileti DH mobil uygulamasından atıldı >
  • MonitörKertenkelesi kullanıcısına yanıt
    Test oldum mite akarlara çıktı fakat dediğim gibi temizlik vs gibi önlemler ise yaramiyor sorunları yok etmiyor. Araştirmalarda bu yazıyor zaten. Ben 2 gunde bir silerdim yerleri yatak yorgan herseye dikkat ederdim. Bu rahatsizlik bir isaret bir sonuç basli başina bir neden degil sonuç ve tek bir sonuç degil. Ben okadar mite akarlara temizlik yapip dikkat etmeme rağmen sonuç alamıyorsam bunun başka bir anlami yok Sistem bozulmus enflamasyon başlamiş. Testte besinlere çıkmadı fakat zaten besinlerin vücutta zararlı etkisini ölçecek çikaracak bir test yok. Bunu ancak eliminasyon diyeti ile veya çok pahalı, kesin sonuç vermeyen bilimsel tarafı tartışmalı yurtdışında yapılan bazi testler var.
    Bak şöyle de olabilir birçok etken bu semptomlara birlikte neden olabilirler. İmmün sistem hassas ve sakat olduğundan sürekli bir sıkıntı oluşur. Birbirlerinin hem nedenleri hem de sonuçları olurlar. Zincirleme, Kisir bir döngü hali

    Örnek olarak Hasta olma enfeksiyon geçirme ve bunun sinucu semptonlarin şiddetlenmesi ,
    Hastalık Merkezi sinir sistemini etkileyerek sinirsel psikolojik problemlere yol açıyor bununla birlikte
    Öfke sinir stres gibi Sinirsel duygusal etkenler de semptomlara hastalığa neden olmakta.veya onu arttırmakta.
    Böyle kısır bir zincirleme birbirinin nedeni ve sonucu süreçler

    İmmünolojik hastalıklardan birkaçı var zaten bende vücut buna meyilli genetikte de var belli ki bazı şeyler akrabada benim gibi kimseyi görmedim yalniz. insanın aklına gelen tek şey ve araştırmalardan buna sebep olan veya zemini oluşturan durum vücudumuza aldığımız besinler. Başka birşey değil gibi. Araştırmalar da onu gösteriyor. Hassas duyarlı bir bünyeye sahip insanlar çok etkileniyor besinlerden biz farkına varmiyoruz. Bazı rahatsızlıklari taklit ediyor. Kişi uzun sure hastalığının nedenleri olduğunu ve tanisini ismini bilemiyor. Doktor doktor dolaşıyor. Benim gibi. Lupus diye bir hastalık var. SLE kısaltması İmmünolojik bir hastalık. Bendeki semptonlar bu hastalığa da benziyor. Ayaklarda parmaklarda eklemler şişlik aşırı yorgunluk bitkinlik uyku hali gibi
    Alerji ile ilgili çok prof doç birçok Dr a gittim. Şuan da immunoterapi aşı tedavisi oluyorum. 3 yıl 9 ay oldu. İstediğim oranda iyileşme olmadi. Bunca süreye rağmen %30 falan sorunlarda iyileşme oldu. Bakalım 5 yıla tamamlayacaz artık



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi ellekem -- 7 Mart 2018; 18:04:48 >
    < Bu ileti tablet sürüm kullanılarak atıldı >




  • ellekem kullanıcısına yanıt
    Öncelikle çok geçmiş olsun, umarım sağlık durumun çaresi bulunur. Sizin durumunuz biraz istisna bir durum, sanıyorum ki alerjinin de ötesinde bambaşka bir durum söz konusu. Bu da benim anlattığım genelde yüzeysel alerji hastalarının, özellikel akar ve toza karşı duyarlı olanların ilgilenebileceği yüzeysel alerji tedbirlerini aşıyor.

    Bunları yazıyorum çünkü çok genç veya tecrübesiz bireyler ne yapacağını bilmeyip türlü cihaz ve ilaçlara gereksiz paralar yatırıyorlar, ama hiç birinin aklına halıyı değiştirmek, yatak yorganı yıkamak, küflenen bulaşıklar, deterjan ve kimyasallardan uzak durmak gelmiyor habire çare arıyor ama sorunun kaynağını ortadan kaldırmak yerine sorunu geçici çözecek üçüncü parti şeyler ile uğraşıyorlar.

    Bu tedbirler benim sorunumu çözdü ve yıllarca çektiğim sıkıntıları bir nebze azalttı, en azından kronik hale gelmeden tedbirini almanın kötü bir yanı yok bence.

    Bir taraftan da verdiğim öneriler ne kocakarı ilacı, ne bir cihaz pazarlamak ne de bir klinik reklamı, tamamen sağlıklı yaşam için gerekli bir kaç formülden ibaret, ve her doktor da bunları yapın, dikkat edin diyor zaten. Ama genelde göz ardı ediliyor.

    Özellikle evde çamaşır kurutmanın yarattığı riski, veya çamaşır suyunun daha sonra ciğerlerde ve solunum yollarında açacağı açtığı rahatsızlıkları kaç kişi biliyor acaba.

    Temizlik yapayım derken aslında tamamen sağlığımızı tehlikeye attığımızı bilmeyen o kadar çok insanız ki, keza ben de öyleydim, artık bilinçliyim, ama bunun için kafa yorup sorunların dedektif gibi peşine düşmekten başka çare yok.

    Yoksa herkesin işi tv de pazarlanan ne idüğü belirsiz ve sizi dertlerinizden kurataracak bilmem ne kremine kalmış ki insanlar bunu yapmaya daha meyilli.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi MonitörKertenkelesi -- 8 Mart 2018; 9:58:41 >
    < Bu ileti DH mobil uygulamasından atıldı >




  • elma sirkesini kullanmaya basladığımdan bugüne rahatım
    cay bardağı dolu suya 2 damla yeterli fazlası beyni zonklatıyor
    buruna cekin temizlesin

    kulaklara direk döküyorum elma sirkesini bekletiyorum 20sn

    tavsiye ederim
  • yıldırımorduları Y kullanıcısına yanıt
    Elma sirkesini eczaneden veya aktarlardan alıyoruz değil mi?
    Markette satılanlar sirke değil.
    onları kulanırsanız başınıza iş açarsınız...
  • marketten yüzde 100 elma sirkelerini kullanıyorum
    senelerdir hiç şikayetim yok
    diş temizliğindede kullanıyorum tartarlarda baya etkili
  • 
Sayfa: önceki 3839404142
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.