Şimdi Ara

Beğendiğiniz Şiirler..

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
103
Cevap
4
Favori
9.695
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Arkadaşlar mutlaka herkesin beğendiği bir şiir vardır..
    Okuyunca kendini bi değişik hissettiği.
    Herkes kendi sevdiği şiiri burada paylaşırsa diğer arkadaşlarda yararlanır..
    Mesela ben merak ediyorum.Bilmediğim güzel şiirleri..

    Ben bi kaç tane yazayım..Bilinen şiirler gerçi:

    Sisler Bulvarı-Atillla İlhan
    Ben sana mecburum-Atilla İlhan
    Sessiz Gemi-Yahya Kemal Beyatlı
    Kaldırımlar-Necip Fazıl Kısakürek
    Yaşamaya Dair-Nazım Hikmet
    Üçüncü Şahsın Şiiri-Atilla İlhan
    İstanbul-Cahit Külebi
    Bağlanmayacaksın-Can Yücel



  • Can Yücel-Bağlanmayacaksın
  • Yok mu güzel şiirler?

  • BİZDEN SONRA DOĞANLARA


    I

    Gerçekten karanlık bir çağdır yaşadığım!
    Ahmaktır hilesiz söz. Düz bir alın
    Vurdumduymazlığa işaret. Gülen
    Kötü haberi almamış henüz.

    Nasıl bir çağdır bu,
    Ağaçlardan bahsetmenin neredeyse suç sayıldığı
    Birçok alçaklığa suskun kalışı içerdiğinden.
    Yolu kaygısızca karşı karşıya geçen
    Ulaşılmazdır artık herhalde
    Zorda kalan arkadaşları için.

    Doğrudur: geçimimi sağlamaktayım hala
    Fakat inanın: bu sadece bir tesadüftür.
    Yaptıklarım
    Arasında hiçbir şey hak vermiyor karnımı doyurmaya.
    Tesadüfen ayaktayım. (Şansım ters giderse mahvoldum.)

    Diyorlar ki: ye ve iç sen! Sevin, neyin varsa!
    Fakat nasıl yiyip içeyim ki, yediğim
    Bir açın ellerinden kaptığım lokmaysa, bir
    Susuzun sorduğu bardak suysa içtiğim?
    Ve yine de yiyip içiyorum ben!

    Ben de bir bilge olmak isterdim.
    Yazıyor eski kitaplar bilgelik nedir:
    Dünya kavgalarına uzak durmak ve o kısa zamanı
    Korkusuz geçirmek
    Şiddete başvurmadan hem
    Kötülüğe iyilikle karşılık vermek
    Düşlerini gerçekleştirmek değil, unutmak
    Bilgelik olarak kabul ediliyor.
    Tüm bunları yapamıyorum:
    Gerçekten karanlık bir çağdır yaşadığım!


    II

    Kargaşalık döneminde geldim şehirlere
    Açlığın hüküm sürdüğünde.
    Girdim insanlar arasına isyan döneminde
    Ve öfkelendim onlarla birlikte.
    Böyle geçti zamanım
    Yeryüzünde verilmiş bana.

    Savaşlar ortasında yedim ekmeğimi
    Katiller arasında yattım uykuya
    Özensiz yaklaştım aşka
    Ve doğayı sabırsızlıkla izledim.
    Böyle geçti zamanım
    Yeryüzünde verilmiş bana.

    Yollar bataklığa gidiyordu zamanımda.
    Cellada bildiriyordu beni konuştuğum dil.
    Çok değildi yapabileceklerim. Fakat iktidardakiler daha
    Güvende hissediyorlardı kendilerini bensiz, ümit ediyordum.
    Böyle geçti zamanım
    Yeryüzünde verilmiş bana.

    III

    Battığımız dalgalardan
    Yükselecek olan sizler
    Zaaflarımızdan söz ederken
    Unutmayın
    Karanlık çağı da
    Sizlerin kurtulmuş olduğu.

    Yürüdük ya, pabuçlardan çok ülke değiştirerek
    Sınıf savaşlarının ortasında, çaresiz
    Haksızlığın olup öfkenin olmadığı yerde.

    Biliyoruz halbuki:
    Aşağılıklara duyulan nefret de
    Bozar şeklini yüzün.
    Kısar sesi haksızlık karşısındaki
    Öfke de. Ah, güleryüzlülüğe
    Ortam hazırlamak istemiş bizler
    Güleryüzlü olamadık kendimiz.

    Sizler fakat, geldiğinde vakit
    İnsan insanın yardımcısı olduğu
    Zaman.
    Hatırlayın
    Hoşgörüyle bizi.

    BERTOLT BRECHT











    Ne Diye Anılsın Adım?

    eskiden düşünürdüm: ilerde, çok ilerde
    çökünce oturduğum evler
    bindiğim gemiler çürüyünce
    anarlar benim de adımı
    başka adlarla birlikte.

    çünkü ben faydalıyı övdüm
    adi buluyorlardı yaşadığım günlerde.
    çünkü ben dinlerle savaştım
    zulme karşı çıktım çünkü
    ya da başka bir şeyden ötürü.

    çünkü ben insanlardan yanaydım,
    saygı duydum, onlara buraktım her şeyi;
    şiir yazdım, dili zenginleştirdim,
    pratik yollar öğrettim çünkü,
    ya da başka bir şeyden ötürü.

    düşündüm bu yüzden adım anılır benim
    durur bir taşın üstünde,
    alınır kitaplardan basılır
    yeni yeni kitaplara.

    bugünse
    pekâlâ, unutulsun!
    ne diye
    ekmek varsa yeterince, sorulsun fırıncı?
    ne diye yeni kar bekleniyorsa
    övülsün erimiş kar?
    ne diye
    bir gelecek varsa
    dursun bir geçmiş?
    ne diye
    anılsın adım


    Bertolt Brecht













    Kardeşim Bir Pilottu

    Bir pilottu kardeşim.
    Güzel bir günde emri geldi.
    Hazır etti çantasını,
    güneye doğru koyuldu yola.

    Bir fatihti kardeşim.
    Yerimiz yoktu yaşamaya.
    Topraklar ele geçirmekti
    öteden beri hayalimiz.

    Kardeşimin fethettiği yer şimdi
    Guadarrama dağlarında.
    Boyu tam bir seksen,
    derinliği bir elli.

    Bertolt Brecht










    Madem İyisin

    Anladık iyisin,
    Ama neye yarıyor iyiliğin.

    Seni kimse satın alamaz,
    Eve düşen yıldırım da
    Satın alınmaz.
    Anladık dediğin dedik,
    Ama dediğin ne?
    Doğrusun, söylersin düşündüğünü,
    Ama düşündüğün ne?
    Yüreklisin,
    Kime karşı?
    Akıllısın,
    Yararı kime?
    Gözetmezsin kendi çıkarını,
    Peki gözettiğin kimin ki?
    Dostluğuna diyecek yok ya,
    Dostların kimler?

    Şimdi bizi iyi dinle:
    Düşmanımızsın sen bizim
    Dikeceğiz seni bir duvarın dibine
    Ama madem bir sürü iyi yönün var
    Dikeceğiz seni iyi bir duvarın dibine
    İyi tüfeklerden çıkan
    İyi kurşunlarla vuracağız seni.
    Sonra da gömeceğiz
    İyi bir kürekle
    İyi bir toprağa.

    Bertolt Brecht










    Kitaplar Yakılıyor




    Buyurunca Hitler Hazretleri
    Zararlı fikirlerle dolu kitapların yakılmasını
    Halkın önünde, alanlarda,
    Öküzler odun yığınlarına araba araba kitap taşıdı.
    Gözden düşmüş şairlerden biri,
    Hem de en iyilerinden biri,
    Şöyle bir göz gezdirdi yakılacak listesine,
    Gitti aklı başından:
    Unutulmuştu kendi adı.
    Hemen seğirtti çalışma odasına,
    Sanki öfkesinden kanatlanmıştı.
    O saat bir mektup karaladı zorbalara:
    'Benimkileri de yakın! ' dedi. 'Benimkileri de!
    Yapamazsınız bana bu kötülüğü,
    Kenarda bırakamazsınız beni!
    Ben de hep gerçeği söylemedim mi kitaplarımda?
    Neden davranırsınız bana yalancıymışım gibi?
    Yakın benimkileride! '


    Bertolt Brecht








    GENERALİM TANKINIZ NE GÜÇLÜ


    Tankınız ne güçlü generalim,
    Siler süpürür bir ormanı,
    Yüz insanı ezer geçer.
    Ama bir kusurcuğu var;
    İster bir sürücü.

    Bombardıman uzağınız ne güçlü generalim,
    Fırtınadan tez gider, filden zorlu.
    Ama bir kusurcuğu var;
    Usta ister yapacak.

    İnsan dediğin nice işler görür, generalim,
    Bilir uçurmasını, öldürmesini, insan dediğin.
    Ama bir kusurcuğu var;
    Bilir düşünmesini de.

    Bertolt Brecht




  • Hayatta Ben En Çok Babamı Sevdim

    Hayatta ben en çok babamı sevdim.
    Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
    Çarpı bacaklarıyla ; ha düştü, ha düşecek !
    Nasıl koşarsa ardından bir devin,
    O çapkın babamı ben öyle sevdim.

    Bilmezdi ki oturduğumuz semti,
    Geldi mi de gidici ; hep, hepp acele işi!
    Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi.
    Atlastan bakardım nereye gitti,
    Öyle öyle ezber ettim gurbeti.

    Sevinçten uçardım hasta oldum mu,
    40'ı geçerse ateş, çağırırlar İstanbul'a,
    Bi helallaşmak ister elbet, diğ'mi, oğluyla!
    Tifoyken başardım bu aşk oy'nunu,
    Ohh dedim, göğsüne gömdüm burnumu.

    En son teftişine çıkana değin
    Koştururken ardından o uçmaktaki devin,
    Daha başka tür aşklar, geniş sevdalar için
    Açıldı nefesim, fikrim, canevim.
    Hayatta ben en çok babamı sevdim.

    CAN YÜCEL







    İTİRAF


    Nahide Hanım söyledi yine
    Neden babama yazmışım da
    anama şiir döktürmemişim
    Kaç kere yazdım
    cebimden uçup gittiler
    Ben onyedi yaşında beni yıkayan
    Anneme şiir yazacak kadar şair değilim


    Can YÜCEL










    BELKİM BİR KERTENKELEYİM

    Belkim bir kertenkeleydim
    piç edilmiş bir yağmurun serini
    bir güzelin çirkiniydim
    çirkinlerin en güzeli
    yeşil koşsa güneşlerin gölgesi
    ben en hızlı yeşiliydim
    kurbağa yarışlarında annemin

    çatal matal kaç çataldım kim bilir
    bin dereden bir kendimi getirdim
    haydan gelip huya giden bir huysuz
    heyheyler içinde bir heydim
    belkim yedi belkim sekiz belaydım

    düdük çalar hırsızlanmış polisler
    ben korkudan üstlerime işerdim
    üç yıldızlı bir albaydı gökyüzü
    karşısında önüm açık gezerdim
    ağzı bozuk meymenetsiz bir ozan
    rus cenginde çağanozdum bir zaman

    iki gözüm iki koltuk-eviydi
    mavilerim bir miyobun koynunda
    kendi düşen köyler kentler ağlamaz
    sur dışında ben oturur ağlardım
    ekmek diye bağrışırdı bebeler
    elma derler ben ortaya çıkardım
    ağıtlarla kutlanırdı İsa-doğdu gecesi
    fildişinden bir kuleydim yıktım kendimi

    bilmem hangi keloğlanın fesiydim
    bir püskülsüz sümbülteber tohumu
    fesleğenler yaprak dökmüş şerrimden
    bir naraydım kimse bilmez nereden
    ya yakından ya uçmaktan gelirdim
    belkim ince belkim kalın bir sestim
    belkilerin kol gezdiği saatta
    belkim belki bile değildim.

    Can Yücel






    GİTMEK....


    Bugünlerde herkes gitmek istiyor.
    Küçük bir sahil kasabasına,
    Bir başka ülkeye, dağlara, uzaklara...

    Hayatından memnun olan yok.
    Kiminle konuşsam aynı şey...
    Herşeyi, herkesi bırakıp gitme isteği.

    Öyle "yanına almak istediği üç şey" falan yok.
    Bir kendisi.
    Bu yeter zaten.
    Her şeyi, herkesi götürdün demektir.
    Keşke kendini bırakıp gidebilse insan.
    Ama olmuyor.

    Hadi kendimize razıyız diyelim, öteki de olmuyor.
    Yani herşeyi yüzüstü bırakmak göze alınmıyor.

    Böyle gidiyoruz işte.
    Bir yanımız "kalk gidelim",
    öbür yanımız "otur" diyor.

    "Otur" diyen kazanıyor.
    O yan kalabalık zira...
    İş, güç, sorumluluk, çoluk çocuk, aile,
    Güvende olma duygusu...
    En kötüsü alışkanlık.
    Alışkanlığın verdiği rahatlık,
    Monotonluğun doğurduğu bıkkınlığı yeniyor.
    Kalıyoruz...
    Kuş olup uçmak isterken, ağaç olup kök salıyoruz.

    Evlenmeler...
    Bir çocuk daha doğurmalar...
    Borçlara girmeler...
    İşi büyütmeler...
    Bir köpek bile bizi uçmaktan alıkoyabiliyor.

    Misal ben...
    Kapıdaki Rex'i bırakıp gidemiyorum.
    Değil bu şehirden gitmek,
    İki sokak öteye taşınamıyorum.
    Alıp götürsem gelmez ki...
    Bütün sokağın köpeği olduğunun farkında,
    Herkes onu, o herkesi seviyor.
    Hangi birimizle gitsin?

    "Sırtında yumurta küfesi olmak" diye bir deyim vardır;
    Evet, sırtımızda yumurta küfesi var hepimizin,
    Kendi imalatımız küfeler.

    Ama eğreti de yaşanmaz ki bu dünyada.
    Ölüm var zira.
    Ölüme inat tutunmak lazım,
    İnadına kök salmak lazım.

    Bari ufak kaçışlar yapabilsek.
    Var tabii yapanlar, ama az.
    Sadece kaymak tabakası.
    Hepimiz kaçabilsek...
    Bütçe, zaman, keyif... Denk olsa.
    Gün içinde mesela...
    Küçücük gitmeler yapabilsek.

    Ne mümkün.
    Sabah 9, akşam 18
    Sonra başka mecburiyetler
    Sıkışıp kaldık.
    Sırf yeme, içme, barınmanın bedeli
    Bu kadar ağır olmamalı.

    Hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz.
    Bir ömür karşılığı, bir ömür yani.
    Ne saçma...
    Bahar mıdır bizi bu hale getiren?
    Galiba.

    Ben her bahar aşık olmam ama
    Her bahar gitmek isterim.
    Gittiğim olmadı hiç,
    Ama olsun... İstemek de güzel.

    CAN YÜCEL







    HER ŞEY SENDE GİZLİ


    yerin seni çektiği kadar ağırsın,
    kanatların çırpındığı kadar hafif..
    kalbinin attığı kadar canlısın,
    gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
    sevdiklerin kadar iyisin,
    nefret ettiklerin kadar kötü..
    ne renk olursa olsun kaşın gözün,
    karşındakinin gördüğüdür rengin..
    yaşadıklarını kâr sayma:
    yaşadığın kadar yakınsın sonuna; ne kadar yaşarsan yaşa,
    sevdiğin kadardır ömrün..
    gülebildiğin kadar mutlusun.
    Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
    sakın bitti sanma her şeyi,
    sevdiğin kadar sevileceksin.
    güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
    ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın.
    bir gün yalan söyleyeceksen eğer;
    bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
    ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret,
    ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın.
    unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın,
    güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
    kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
    ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
    kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..
    işte budur hayat!
    işte budur yaşamak,
    bunu hatırladığın kadar yaşarsın
    bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
    ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
    Çiçek sulandığı kadar güzeldir,
    kuşlar ötebildiği kadar sevimli,
    bebek ağladığı kadar bebektir.
    ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin,
    bunu da öğren,

    sevdiğin kadar sevilirsin...


    CAN YÜCEL







    ANLADIM

    Bunca zaman bana anlatmaya çalıştığını,kendimi bulduğumda anladım.

    Herkesin mutlu olmak için başka bir yolu varmış,

    Kendi yolumu çizdiğimde anladım..

    Bir tek yaşanarak öğrenilirmiş hayat, okuyarak,dinleyerek değil..

    Bildiklerini bana neden anlatmadığını, anladım..

    Yüreğinde aşk olmadan geçen hergün kayıpmış,

    Aşk peşinden neden yalınayak koştuğunu anladım..

    Acı doruğa ulaştığında gözyaşı gelmezmiş gözlerden,

    Neden hiç ağlamadığını anladım..

    Ağlayanı güldürebilmek,ağlayanla ağlamaktan daha değerliymiş,

    Gözyaşımı kahkaya çevirdiğinde anladım..

    Bir insanı herhangi biri kırabilir, ama bir tek en çok sevdiği

    acıtabilirmiş,

    Çok acıttığında anladım..

    Fakat,hakedermiş sevilen onun için dökülen her damla gözyaşını,

    Gözyaşlarıyla birlikte sevinçler terkettiğinde anladım..

    Yalan söylememek değil, gerçeği gizlememekmiş marifet,

    Yüreğini elime koyduğunda anladım..

    ''Sana ihtiyacım var, gel ! '' diyebilmekmiş güçlü olmak,

    Sana ''git'' dediğimde anladım..

    Biri sana ''git'' dediğinde, ''kalmak istiyorum'' diyebilmekmiş sevmek,

    Git dediklerinde gittiğimde anladım..

    Sana sevgim şımarık bir çocukmuş,her düştüğünde zırıl zırıl ağlayan,

    Büyüyüp bana sımsıkı sarıldığında anladım..

    Özür dilemek değil, ''affet beni'' diye haykırmak istemekmiş pişman olmak,

    Gerçekten pişman olduğumda anladım..

    Ve gurur, kaybedenlerin,acizlerin maskesiymiş,

    Sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmış,

    Yüreğimde sevgi bulduğumda anladım..

    Ölürcesine isteyen,beklemez,sadece umut edermiş bir gün affedilmeyi,

    Beni afetmeni ölürcesine istediğimde anladım..

    Sevgi emekmiş,

    Emek ise vazgeçmeyecek kadar, ama özgür bırakacak kadar sevmekmiş...



    Can Yücel







    YUKARDALAR

    12 mart'tan sonra İstanbul'un ev ev arandığı gece
    Yılmaz, Mahir'lerle Ulaş'ları saklandıkları yerden
    Arabasına bindirip Levent'e evine götürür.
    Polis barikatlarından yaşa çirkin kral ünlemleriyle geçer
    Az sonra kapı vurulur, bir komser on silah endazıyla
    Girer içeri Yılmaz kapı ağzındadır.
    Komser ''ihbar aldık mahirle arkadaşlarını
    Burda saklıyormuşsunuz'' der.
    Yılmaz da Yılmaz'ca gülüp eliyle çatı katını göstererek
    ''Yukardalar'' deyince
    Komserde kahkahayı basıp avenesiyle basıp gider
    Yılmaz gerçekten o anda yukardadır
    Yoldaşlarıyla Devrim Tarihimizin çatıkatında.

    Can YÜCEL




  • YAŞAMAYA DAİR

    1

    Yaşamak şakaya gelmez,
    büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
    bir sincap gibi mesela,
    yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
    yani bütün işin gücün yaşamak olacak.

    Yaşamayı ciddiye alacaksın,
    yani o derecede, öylesine ki,
    mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
    yahut kocaman gözlüklerin,
    beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
    insanlar için ölebileceksin,
    hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
    hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
    hem de en güzel en gerçek şeyin
    yaşamak olduğunu bildiğin halde.

    Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
    yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
    hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
    ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
    yaşamak yanı ağır bastığından.

    1947

    2

    Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
    yani, beyaz masadan,
    bir daha kalkmamak ihtimali de var.
    Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini
    biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına,
    hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,
    yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz
    en son ajans haberlerini.

    Diyelim ki, dövüşülmeye deşer bir şeyler için,
    diyelim ki, cephedeyiz.
    Daha orda ilk hücumda, daha o gün
    yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.
    Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,
    fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz
    belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.

    Diyelim ki hapisteyiz,
    yaşımız da elliye yakın,
    daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.
    Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız,
    insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla
    yani, duvarın ardındaki dışarıyla.

    Yani, nasıl ve nerede olursak olalım
    hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...

    1948

    3

    Bu dünya soğuyacak,
    yıldızların arasında bir yıldız,
    hem de en ufacıklarından,
    mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,
    yani bu koskocaman dünyamız.

    Bu dünya soğuyacak günün birinde,
    hatta bir buz yığını
    yahut ölü bir bulut gibi de değil,
    boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
    zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.

    Şimdiden çekilecek acısı bunun,

    NAZIM HİKMET








    VATAN HAİNİ

    "Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
    Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet.
    Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."
    Bir Ankara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütun üstüne, kapkara haykıran puntolarla,
    bir Ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında Amiral Vilyamson'un
    66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, Amerikan amirali
    Amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti, 120 milyon lira.
    "Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet
    Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."

    Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt
    hainiyim, ben vatan hainiyim.
    Vatan çiftliklerinizse,
    kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
    vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
    vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
    fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
    vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
    vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,
    ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
    vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa,
    vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
    ben vatan hainiyim.
    Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla :
    Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.

    NAZIM HİKMET







    Dünyanın En Tuhaf Mahluku..


    Akrep gibisin kardeşim,
    korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
    Serçe gibisin kardeşim,
    serçenin telaşı içindesin.
    Midye gibisin kardeşim,
    midye gibi kapalı, rahat.
    Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
    Bir değil,
    beş değil,
    yüz milyonlarlasın maalesef.
    Koyun gibisin kardeşim,
    gocuklu celep kaldırınca sopasını
    sürüye katılıverirsin hemen
    ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.
    Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
    hani şu derya içre olup
    deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf.
    Ve bu dünyada, bu zulüm
    senin sayende.
    Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
    ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
    kabahat senin,
    — demeğe de dilim varmıyor ama —
    kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!


    Nazım Hikmet





    TAHİRLE ZÜHRE MESELESİ

    Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
    hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
    bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte
    yani yürekte.

    Meselâ bir barikatta dövüşerek
    meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken
    meselâ denerken damarlarında bir serumu
    ölmek ayıp olur mu?

    Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
    hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

    Seversin dünyayı doludizgin
    ama o bunun farkında değildir
    ayrılmak istemezsin dünyadan
    ama o senden ayrılacak
    yani sen elmayı seviyorsun diye
    elmanın da seni sevmesi şart mı?
    Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artık
    yahut hiç sevmeseydi
    Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?

    Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
    hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.


    Nazım Hikmet Ran









    MEMLEKETİMİ SEVİYORUM



    Memleketimi seviyorum :
    Çınarlarında kolan vurdum, hapisanelerinde yattım.
    Hiçbir şey gidermez iç sıkıntımı
    memleketimin şarkıları ve tütünü gibi.

    Memleketim :
    Bedreddin, Sinan, Yunus Emre ve Sakarya,
    kurşun kubbeler ve fabrika bacaları
    benim o kendi kendinden bile gizleyerek
    sarkık bıyıkları altından gülen halkımın eseridir.

    Memleketim.
    Memleketim ne kadar geniş :
    dolaşmakla bitmez, tükenmez gibi geliyor insana.
    Edirne, İzmir, Ulukışla, Maraş, Trabzon, Erzurum.
    Erzurum yaylasını yalnız türkülerinden tanıyorum
    ve güneye
    pamuk işleyenlere gitmek için
    Toroslardan bir kerre olsun geçemedim diye
    utanıyorum.

    Memleketim :
    develer, tren, Ford arabaları ve hasta eşekler,
    kavak
    söğüt
    ve kırmızı toprak.

    Memleketim.
    Çam ormanlarını, en tatlı suları ve dağ başı göllerini seven
    alabalık
    ve onun yarım kiloluğu
    pulsuz, gümüş derisinde kızıltılarla
    Bolu'nun Abant gölünde yüzer.

    Memleketim :
    Ankara ovasında keçiler :
    kumral, ipekli, uzun kürklerin pırıldaması.
    Yağlı, ağır fındığı Giresun'un.
    Al yanaklı mis gibi kokan Amasya elması,
    zeytin
    incir
    kavun
    ve renk renk
    salkım salkım üzümler
    ve sonra karasaban
    ve sonra kara sığır
    ve sonra : ileri, güzel, iyi
    her şeyi
    hayran bir çocuk sevinciyle kabule hazır
    çalışkan, namuslu, yiğit insanlarım
    yarı aç, yarı tok
    yarı esir...

    NAZIM HİKMET










    KEREM GİBİ

    kerem gibi

    hava kurşun gibi ağır
    bağır bağır bağır bağırıyorum....
    koşun kurşun eritmeğe çağırıyorum...

    o diyor ki bana:
    — sen kendi sesinle kül olursun ey!
    kerem gibi yana yana...
    dert çok, hemdert yok
    yüreklerin kulakları sağır...
    hava kurşun gibi ağır...

    ben diyorum ki ona:
    — kül olayım kerem gibi yana yana.
    ben yanmasam sen yanmasan biz yanmasak,
    nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa..

    hava toprak gibi gebe.
    hava kurşun gibi ağır.
    bağır bağır bağır bağırıyorum.
    koşun kurşun eritmeğe çağırıyorum.....



    NAZIM HİKMET



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Thoughtless -- 4 Şubat 2010; 13:50:23 >




  • İNSANLAR

    Her zaman, fakat, bilhassa
    Beni sevmediğini
    Anladığım zamanlarda
    Görmek isterim seni de
    Annemin kucağından
    Seyrettiğim insanlar gibi,
    Küçüklüğümde...

    ORHAN VELİ KANIK
  • BİR AYRILIŞ HİKAYESİ

    Erkek kadına dedi ki:
    -Seni seviyorum,
    ama nasıl,
    avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp
    parmaklarımı kanatarak
    kırasıya
    çıldırasıya...
    Erkek kadına dedi ki:
    -Seni seviyorum,
    ama nasıl,
    kilometrelerle derin, kilometrelerle dümdüz,
    yüzde yüz, yüzde bin beş yüz,
    yüzde hudutsuz kere yüz...
    Kadın erkeğe dedi ki:
    -Baktım
    dudağımla, yüreğimle, kafamla;
    severek, korkarak, eğilerek,
    dudağına, yüreğine, kafana.
    Şimdi ne söylüyorsam
    karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana..
    Ve ben artık
    biliyorum:
    Toprağın -
    yüzü güneşli bir ana gibi -
    en son en güzel çocuğunu emzirdiğini..
    Fakat neyleyim
    saçlarım dolanmış
    ölmekte olan parmaklarına
    başımı kurtarmam kabil
    değil!
    Sen
    yürümelisin,
    yeni doğan çocuğun
    gözlerine bakarak..
    Sen
    yürümelisin,
    beni bırakarak...
    Kadın sustu.
    SARILDILAR
    Bir kitap düştü yere...
    Kapandı bir pencere...
    AYRILDILAR...




  • Pek şiir sevdam yok aslında. Fakat, aşağıdaki şiirle deneme sınavının edebiyat bölümünde karşılaştığımdan beri- yok bir de fizikte karşılşsaydın, peh-,şu hayatta en sevdiğim iki dörtlük oluverdi.


    BEKLENEN

    Ne hasta bekler sabahı,
    Ne taze ölüyü mezar.
    Ne de şeytan, bir günahı,
    Seni beklediğim kadar.

    Geçti istemem gelmeni,
    Yokluğunda buldum seni;
    Bırak vehmimde gölgeni,
    Gelme, artık neye yarar?

    Necip Fazıl Kısakürek
  • Arkadaslar bir şiir vardı ama bulamadım forumda ... Hatırladıgım kadarıyla sonunda '' Bir Mona Lisa gibi olacaksın,çözülemeyen '' diye bir cumle gecıyordu .. Şiirin tam adı yoktu konuda ... Ve ''Güçlü olacaksın , ağlamayacaksın'' gibi sözler geçiyordu içinde .. Hatırlayan arkadaşlar olursa çok sevinirim ...
  • Biliyorum, kolay değil yaşamak,
    Gönül verip türkü söylemek yar üstüne;
    Yıldız ışığında dolaşıp geceleri,
    Gündüzleri gün ışığında ısınmak;
    Şöyle bir fırsat bulup yarım gün,
    Yan gelebilmek Çamlıca tepesine...
    -Bin türlü mavi akar Boğaz'dan-
    Her şeyi unutabilmek maviler içinde.

    II

    Biliyorum, kolay değil yaşamak;
    Ama işte
    Bir ölünün hala yatağı sıcak,
    Birinin saati işliyor kolunda.
    Yaşamak kolay değil ya kardeşler,
    Ölmek de değil;
    Kolay değil bu dünyadan ayrılmak.

    ORHAN VELİ KANIK
  • KADIN

    Kimi der ki kadın
    uzun kış gecelerinde
    yatmak içindir.
    Kimi der ki kadın
    yeşil bir harman yerinde
    dokuz zilli köçek gibi oynatmak içindir.
    Kimi der ki ayalimdir.
    Boynumda taşıdığım vebalimdir.
    Kimi der ki hamur yoğuran.
    Kimi der ki çocuk doğuran.
    Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek,
    ne ayal, ne vebal.
    O benim kollarım, bacaklarım.
    Yavrum, annem, karım, kız kardeşim hayat arkadaşımdır.. Nazım Hikmet RAN



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Oggie Boogie -- 21 Şubat 2010; 14:58:49 >
  •  Beğendiğiniz Şiirler..





    KENT



    Bir başka ülkeye, bir başka denize giderim dedin
    Bundan daha iyi bir başka şehir bulunur elbet
    Her çabam kaderin olumsuz yargısıyla karşı karşıya
    -bir ceset gibi- gömülü kalbim
    Aklım daha ne kadar kalacak bu çorak ülkede?
    Yüzümü nereye çevirsem,
    nereye baksam
    Kara yıkıntılarını görüyorum ömrümün
    Boşuna bunca yıl tükettiğim ülkede
    Yeni bir ülke bulamazsın,
    başka bir deniz bulamazsın.
    Bu şehir arkandan gelecektir.
    Sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın.
    Aynı mahallede koşacaksın
    Aynı evlerde kır düşecek saçlarına
    Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda
    Başka bir şey bu
    Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte,
    Öyle tükettin demektir bütün yeryüzünde de.




    Konstantin Kavafis



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Thoughtless -- 23 Şubat 2010; 9:34:37 >




  • Çok teşekkürler paylaşım yapanlara..
    Ben biraz forumda araştırdım böyle bir konu varmış zaten..Şimdiye kadar niye farkına varmadım bilmiyorum.

    http://forum.donanimhaber.com/m_19296042/mpage_1/key_/tm.htm
  • Kimi Sevsem Sensin

    Kimi sevsem sensin, hayret
    Sevgin hepsini nasıl değiştiriyor
    Gözleri maviyken yaprak yeşili
    Senin sesinle konuşuyor elbet
    Yarım bakışları o kadar tehlikeli
    Senin sigaranı senin gibi içiyor
    Kimi sevsem sensin, hayret
    Senden nedense vazgeçilemiyor
    Her şeyi terk ettim, ne aşk ne şehvet
    Sarışın başladığım esmer bitiyor
    Anlaşılmaz yüzü koyu gölgeli
    Dudakları keskin kırmızı jilet
    Bir belaya çattık, nasıl bitirmeli
    Gitar kımıldadı mı zaman deliniyor
    Kimi sevsem sensin, hayret
    Kapıların kapalı girilemiyor
    Kimi sevsem sensin, senden ibaret
    Hepsini senin adınla çağırıyorum
    Arkamdan şımarık gülüşüyorlar
    Getirdikleri yağmur, sende unuttuğum
    Hani o sımsıcak iri çekirdekli
    Senin gibi vahşi öpüşüyorlar
    Kimi sevsem sensin, hayret
    İn misin cin misin anlamıyorum

    Attilla İlhan


    Üzerine şiir tanımıyorum.Birde Funda arardan dinlediniz mi arkasından birde Camdan kalp'i söyledimi .. of dedirtir insana yürekten..




  • Analardır adam eden adamı
    aydınlıklardır önümüzde gider.
    Sizi de bir ana doğurmadı mı?
    Analara kıymayın efendiler.
    Bulutlar adam öldürmesin.

    Koşuyor altı yaşında bir oğlan,
    uçurtması geçiyor ağaçlardan,
    siz de böyle koşmuştunuz bir zaman.
    Çocuklara kıymayın efendiler.
    Bulutlar adam öldürmesin.

    Gelinler aynada saçını tarar,
    aynanın içinde birini arar.
    Elbet böyle sizi de aradılar.
    Gelinlere kıymayın efendiler.
    Bulutlar adam öldürmesin.

    İhtiyarlıkta aklına insanın,
    tatlı anıları gelmeli yalnız.
    Yazıktır, ihtiyarlara kıymayın,
    efendiler, siz de ihtiyarsınız.
    Bulutlar adam öldürmesin.

    NAZIM HİKMET
  • Dün gece senin küçücük elinle yalnız yattık
    Yalnız senin küçücük elinle yalnızlık
    Kandilli ilkokulu kadar kalabalık
    Zilleri çaldığında düşlerinin
    Sınıfların kapıları ardına kadar açık
    Gökyüzünün, denizin, toprağın, hayalle, emeğin
    Haklı sınıfları

    Belki de baskın korkusuyla vefasız, akıntıya atılan
    Kitaplar varya onlardan
    Öğrenmiş Marx'ı, gümüş balıkları
    Ve belki de onun için o kadar,
    O kadar aydınlık ortalık...

    Sen ki çiçekleri toplamayan güzelim
    Çicekleri sulayan çocuk
    Ve ben ki buruk ve kavruk
    Bir ihtiyar adamım artık
    Öyle güzeldim ki senle, çiçeklerden çok
    Ve anladım, anladım ki bir daha
    DÜŞÜNDE BİLE GÖREMEZ İŞLER
    DÜŞLERİN GÖRDÜĞÜ İŞLERİ

    CAN YÜCEL




  • Kibrit çakıyorsun karanlıkta
    badem çiçeklerini görmek için
    Ve mart denizlerinde tedirgin bir çift
    sarnıç gemisi gözlerin
    Bir iş açacaksın sen başımıza
    yangın mı olur artık, bahar mı? Can YÜCEL
  • Ben Değildim
    Bir akşam-üstü pencerenden bakıyordun
    Ağır ağır, yollara inen karanlığa.
    Bana benzeyen biri geçti evinin önünden.
    Kalbin başladı hızlı hızlı çarpmaya..
    O geçen ben değildim.

    Bir gece, yatağında uyuyordun..
    Uyanıverdin birden, sessiz dünyaya.
    Bir rüyanın parçasıydı gözlerini açan,
    Ve karanlıklar içindeydi odan...
    Seni gören ben değildim.

    Ben çok uzaktaydım o zaman,
    Gözlerin kavuştu ağlamaya, sebepsiz ağlamaya.
    Artık beni düşünmeye başladığından
    Bıraktın kendini aşk içinde yaşamaya..
    Bunu bilen ben değildim.

    Bir kitap okuyordun dalgın..
    İçinde insanlar seviyor, ya da ölüyorlardı.
    Genç bir adamı öldürdüler romanda.
    Korktun, bütün yininle ağlamaya başladın..
    O ölen ben değildim..

    Özdemir Asaf




  • o kızı nerede nasıl görsem

    aklımı başımdan alır ağzı

    saçları şıra köpüğü desem

    kaşları bıçak izi kırmızı



    yakut pulları mı? bu ne görkem

    kanlı gözbebeklerindeki yazı

    beni nasıl büyüledi bilmem

    kirpikleri örümcek kırmızı



    kızıl demirden bir ünlem

    salınması yangın yalnızı

    korkmasam öpmeye eğilsem

    dişleri elektrik kırmızı



    çarpılmışım başım sersem

    sevdim jilet yiyen kızı

    göğsündeki kumrulara değsem

    gagaları zehirli kırmızı



    gece gündüz tek düşüncem

    kasıklarımdaki ince sızı

    artık kimseyle sevişemem

    anladım sevişmek kırmızı



    jilet yiyen kız merih'li gecem

    birlikte bulacağız belâmızı

    sonumuz kuşkusuz cehennem

    kırmızı kırmızı kırmızı

    ATTİLA İLHAN...




  • 
Sayfa: 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.