Şimdi Ara

-bir hikaye yazdım-

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
6
Cevap
1
Favori
305
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • 1.BÖLÜM
    Alarmın sesiyle uyandım. Gözlerimi açtım ve yataktan kalktım. Sıradan bir iş gününe
    sıradan bir şekilde uyandım. Yüzünü yıka, gömleğini giy, o güne özel kravat seç ve kahvaltı et.
    Her sabah tekrarladığım bu eylemleri yaptıktan sonra iş yerime gitmek için evden çıktım. Basit
    bir hayatım vardı ve çok beklenti içine girmeyen, hırs yoksunu bir heriftim. İş yerime
    vardığımda yapacağım işler masada hazırdı ve kahvemi bile söylemeden işe koyuldum.
    İmzalamak ve iletmekten ibaret olan sıkıcı işim beni bir robot gibi hissetiriyordu her zaman.
    Sonuçta basit bir memurum. Koklamak, koku... Burnuma gelen bu koku ne böyle? Kahve ve
    oda spreyi kokusuna alışkın burnum bu farklı kokuyu algılayınca kalp ritmim artmaya başladı.
    Çok hoş bir kokuydu. Ardından topuklu ayakkabının ritmik seslerini duydum. Ve karşıma çıktı
    sonunda. Hoş bir bayan. Ama ne güzel!. Eşcinsel bir erkek bu kadını görseydi eminim
    seçiminden vazgeçerdi. Elini bana uzattı ve tanıştık. Adı Yeşim. Yeni başlamış buradaki işine.
    Dosyalardaki düzenlemeleri almak için gelmiş yanıma. Dosyaları verdim. Verirken yüzüne
    bakamadım, utandım çünkü. O da benim gibi bir herife bakacağını hiç sanmıyorum zaten.
    Kara gözlü, hafiften kel ve sıska bir adamdım sonuçta. O ise altın oranın vücut bulmuş haliydi.
    İçimi tekrardan bir hüzün kapladı. Ne kadar istesem de bu kızın bana bakmayacağını
    biliyordum. Ama kendime engel olamadım. Bu kızın benden hoşlanmasını istiyordum, çünkü
    ben ondan hoşlanmıştım.

    Son düzenlediğim kağıdı müdürümün eline bizzat kendim verdim. Bu günlük mesaim
    bitmişti. Paltomu aldım ve asansöre bindim. Tam asansör kapısı kapanacağı sırada koşup
    yetişmeye çalışan birini fark ettim. Bu kişi o kişiydi. O an heyecandan asansörün kapı açma
    düğmesine bile basamadım. Neyse ki kapılar sensörlüydü ve Yeşim kolunu ileriye atarak
    kapının tekrar açılmasını sağladı. Asansörün içinde zaman bana öyle yavaş geliyordu ki kat
    numaralarını gösteren ekrandaki rakamlar hiç değişmiyor, yoksa asansör takılı mı kaldı diye
    düşünüyordum. Sonunda "0" gözüktü. Önden çıkması için Yeşim'e yol verdim ve çıkarken
    gülümsediğini fark ettim. Yan yana yürümemek için yavaş adımlarla haraket ederek Yeşim'in
    gerisinde kalmayı planlamıştım fakat Yeşim de benim hızımla gidiyor hatta sanki beni
    bekliyordu. Sonunda durdu ve bana baktı. Bu sefer gözlerinin için bakıyordum. Gözleri yeşildi.
    "Hiç doğru dürüst tanışamadık, pek arkadaşım da yok, bir yerde oturup bir şeyler içelim mi ne
    dersin ? " dedi. "Ne ?" dedim. O ise "Ne ne ?" dedi. Sonra ikimizde gülmeye başladık. Bu
    saçma diyaog beni rahatlatmıştı. "Tabii ki gidelim." dedim. O an içimde uzun zamandır
    hissetmediğim bir duyguyu hissetim. Özgüven.

    Gittiğimiz yer çok gürültülüydü. Bu kadar gürültüye rağmen Yeşim'in kahkahalarını
    duyabiliyordum. Esprilerime çok yüksek sesle gülüyordu. Uzun zamandır bir kızı bu kadar
    eğlendirememiştim. Bana bu kadar gülen tek kişi annemdi o da esprilerime değil halen yalnız
    yaşamama karşı imalı bir gülüştü. Eğer şu an yanımda olup bu kızla olan durumumu görseydi
    ya gerçekten güler ya da gerçekten ağlardı. Annemi hiç bir şekilde üzmememe rağmen hiçbir
    zaman onun istediği gibi bir evlat olamamıştım. Annemi ve geçmişimi düşününce biraz keyfim
    kaçtı. Hiçbir işi başaramadığım gibi bu kızla da bir ilişki kurmayacaktım. Sonra kıza baktım, o
    da bana bakıyormuş. Sohbete tekrar devam ettik. Güzel olduğu kadar da akıllı bir kız.
    İstanbul'da İktisat okumuş. İngilizce ve Almanca biliyor, amatör olarak da piano çaldığını
    söyledi. Ben mi ? Çirkin olduğum kadar da aptalım. Dandik bir üniversitede İstatistik okudum,
    Türkçeyi bile zor konuşurum ve müzik dinlemek çoğu zaman başımı ağrıtır. Tek bir tane iyi bir
    özelliğim vardır. O da gerçekten soğukkanlı olmam. Babam öldüğünde bile çok üzülmeme
    rağmen gözyaşı dökmedim. Elalem cenazede "hayırsız evlat" bakışlarıyla beni süzerken bile
    ağlama numarası yapmak istemedim.

    Yeşimle sohbet çok hızlı geçti. Saat gece yarısını geçmişti ve masadan kalktık. Tam kapıdan
    çıkacağımız sırada Yeşim tuvalete gideceğini söyledi. Onu dışarıda bekledim. Onu beklerken
    gökyüzündeki yıldızlara baktım. Nokta birleştirme bulmacalarında olduğu gibi yıldızları
    birleştirdim ve başladığım yıldıza geri döndüğümde ortaya ilginç bir şekil çıkmıştı. Kalp. Kısa
    bir süre sağ elimde bir temas hissetim. Sıcak ve hoş bir temasdı bu. Yeşim elimi tutmuştu.
    Karşıma geçti ve bana bakmaya başlamıştı. Hayatı boyunca istediklerimi başaramayan ben
    daha bu sabah gördüğüm bir kızı kendime aşık etmeyi başarmıştım. O anki duygu
    sarhoşluğuyla bazı önemli detayları fark edemedim. Bu kız niye benim gibi bir heriften
    hoşlanmıştı? Ve neden bu kadar hızlı gidiyordu ?

    2 YIL SONRA...

    Uyandım. Yatağın diğer kısmı boştu, muhtemelen Yeşim çoktan kalkmıştı. İçerden
    gelen piano seslerini duydum ve oraya yürüdüm. Piano çalarken onu izledim. Elleri pianoda
    usulca kayıyordu. Rahatsız etmesin diye parmağındaki yüzüğü çıkarmıştı. Nedense sebebini
    bilmeme rağmen elini yüzüksüz görünce biraz keyfim kaçar. O yüzüğü 1 sene önce annemle
    beraber seçmiştik. Sonra gözüm Yeşim'in karnına takıldı. Karnı gerçekten şişmişti. Bebeğimiz
    4 aylık olmuştu ve cinsiyetini daha geçen hafta öğrenmiştik. Kızım olacaktı. Ardından mutfağa
    geçtim. Hamileliğinden beri kahvaltıları ben hazırlıyordum. Masayı hazırladıktan sonra Yeşim'i
    çağırdım. Karnını tutarak ve bıkkın bir şekilde oturdu masaya. Son zamanlarda fazla
    keyifsizdi. Ona elimden geldiği kadar iyi davranmaya çalışsam da bir türlü keyfini yerine
    getiremiyordum. Maddi anlamda sıkıntıdaydık açıkcası. Yeşim doğum izni almıştı ve ben de
    maaşı düşük olan bir işe geçmek zorunda kalmıştım. Yeşim bana derdini pek anlatmasa da
    ben onun derdini anlamıştım. Yakında doğacak olan kızımız için para gerekiyordu ve benim
    gelirim bunun için yetersizdi. İşyerindeki kompleksli patronların ağız kokusunu çekmekten
    bıkmıştım. Bir robot gibi günde 8 saat çalışmama rağmen aldığım 2.000TL maaş evimizin
    kirası, yemek, giysi derken eriyip gidiyordu. Ya bu işe çare bulacaktım, ya da gerçekten kötü
    şeyler başıma gelecekti.

    İşyerine keyifsiz bir şekilde vardım. Patronum dediğim herif işyerindeki güzel kızları
    etrafına toplamış onlarla sohbet ediyordu. O an boğazımda şiddetli bir düğüm hissetim. Bu
    adamı deli gibi kıskanmaya başladım. Gerçekten akıllıydı ve çok iyi para kazanıyordu. Şirketin
    patronuydu sonuçta. Daha doğrusu eski patronun damadı yeni patron. Erkeksi bir vücudu
    vardı ve kendine çok iyi bakıyordu. Kıskanıyordum çünkü hayatında hiçbir sorun yokmuş gibi
    gözüküyordu. En güzel kızları hem parası hem de fiziğiyle kendine bir mıknatıs gibi çekiyordu.
    İstediği her şeye ulaşabilecek güçteydi. Benim en azından iyi bir eşim vardı. Fakat bu adamın
    özellikle maddi durumunu çok kıskanıyordum. Bu düşünceleri kafamdan silip işime geri
    döndüm, daha yapacak çok işim vardı. Ardından patron geldi. Kısık bir sesle "Buyrun Fırat
    bey" dedim. "Bir çalışanımız bugün gelemedi, ondan kalan işleri sana bırakıyorum" dedi ve
    gitti. Bunu hep yapıyordu. Karşı cinse ne kadar kibar davranıyorsa hemcinslerine de o kadar
    sert davranıyordu. Emir verirken hep omzuma dokunur ve hafif sıkardı. Bir güç gösterisi
    yapıyordu bana kendi çapında. Ya her şeyi geçtim ama bu herifin yaşı bile benden küçüktü.
    Kendinden küçük bir adamdan emir almak ayrı bir sinir ediyordu beni. Tekrar işime döndüm,
    herif kelimenin tam anlamıyla bana fazladan iş "kitlemişti". Muhtemelen ofisten en son çıkan
    kişi ben olacaktım.

    AYNI GÜN, SAAT 21:13

    Son dosyayı da düzenledikten sonra arkama yaslandım. boynumdan "tık" diye hafif bir
    ses geldi. 17:00'da çıkmam gereken bu binada fazladan 4 saat zaman geçirmiştim. Ama
    işlerimi bitirmiştim. Paltomu aldım, telefonumun fenerini önceden açtım çünkü masa lambabı
    kapattığım zaman her yerin karanlık olacağını sanıyordum. Masa lambamı kapattıktan sonra
    telefon fenerine pek ihtiyaç kalmadığını anlamıştım. Çünkü ileride başka bir ışık yanıyordu!
    Koridorun en sonundaki camlı ve afilli olan ofisten hafif bir ışık süzmesi yayılıyordu. Bu oda
    onun odasıydı. Büyük patron Fırat Bey'in odası. Çok çalışmaktan gözlerim mi bozuldu diye
    düşündüm. Ama gerçekten o ofisteki ışık yanıyordu. Korka korka oraya gitmeye başladım.
    Belki Fırat denen herifin de işleri uzamıştı ve çalışıyordu. Sonra mantıksız bir fikir olduğunu
    anladım. Bizim patronun olayı kalan işleri birine kitleyip erkenden tüymekti, fazladan çalışmak
    ona göre değildi. Giderek daha yaklaşınca sesler de duymaya başladım. Bir gıcırdama sesi
    geliyordu. Muhtemelen bir masa filan sallanıyordu. Ardından kesik kesik nefes sesleri
    duymaya başladım. Ofise iyice yaklaştığımda artık ne olduğu gayet anlaşılmıştı. Fırat denen
    herif içerde biriyle cinsel ilişki yaşıyordu. Kan basıncım öylesine artmıştı ki kalp atışlarımı
    kafamda hissediyordum. O an hiçbir şey olmamış gibi gitsem mi diye düşündüm. Sonra aklıma
    ilginç bir fikir geldi. Akıllıca bir fikir.

    Kapıyı açtığım anda ikisi de bağırmaya başladı. Kız hemen masanın arkasına saklandı,
    Fırat ise aşırı bir hızla giyinmeye başladı. Masanın arkasındaki kız bizim işyerinden Sibel
    olmalıydı. Solumdaki koltukta montunu görünce anladım, yanındaki Sibel idi ve ısrala masanın
    altından çıkmıyordu. Sırtımı dikleştirdim ve Fırat'ın gözünün içine baktım. "Eğer bunu sevgili
    kayınpederin duyarsa ne hallere düşersin biliyorsun değil mi? " dedim. Kendinden emin bir ses
    tonuyla ve gözlerimi ondan kaçırmadan söylemiştim. Benim gibi birinden böyle bir atak
    beklemediğinden afallamıştı. Kem küm etmeye başladı, o kadar gergindi ki cümle değil kelime
    kuramıyordu. Bu arada masanın altından hıçkırma sesleri de gelmeye başladı. Tekrar aynı ses
    tonuya şöyle devam ettim: "Bir anlaşma yaparsak burada gördüklerimi kimseye söylemem"
    dedim. Kabul eder mi, etmez mi diye düşünmedim. Kabul etmek zorundaydı. Kayınpederi bu
    şirketin asıl sahibiydi ve çok değer verdiği kızının böylesine sapık bir adamla bir arada
    yaşamasını kesinlikle karşı çıkardı, aynı zamanda şirketinden de düşünmeden kovardı.
    Sandığım gibi de oldu. "Ne istiyorsan söyle yaparım" dedi. Kafamda 2 tane istek vardı : "Para
    ve Terfi". "Öncelikle 25.000 lira vereceksin ve beni başka bir şubede, daha yüksek maaşlı bir
    işe yerleştireceksin" dedim. 25.000 lira dememin nedeni nerdeyse 1 yıllık maaşıma denk
    gelmesiydi. Başka bir şube istiyordum çünkü bu herifi bir daha görmek istemiyordum. Fırat
    bana baktı, masanın altındaki kıza baktı ve sonra tekrar bana baktı. O an parayı biraz az mı
    istedim diye düşündüm. Lafımdan geri dönemezdim çünkü Fırat yeterince gergindi.
    Gömleğinin düğmelerini tam kapatamamıştı ve karnındaki kaslar terden daha çok belli
    oluyordu. Biraz korktum, üzerime atlasa beni oracıkta öldürürdü. Odanın köşesindeki dolaba
    doğru yürüdü ve dolabı açtı. İçerisinde büyük bir kasa vardı. Şifresini girmeye başladı. Şifresi
    diğer kasalar gibi 4 karakterli değildi ve durmadan yanlış şifre giriyordu - heyecandan olsa
    gerek -. Bu sırada tekrar etrafıma baktım. Kız halen masanın altındaydı. Yerde kızın
    ayakkabısı ve çantası vardı. Koltukta ise bembeyaz montu duruyordu. Ardından kasanın
    açılma sesi geldi -tık-, gözümü Fırat'a çevirdim ve bana silah tutuyordu! "Beni öldürürsen
    hayatın mahvolur" dedim. Yüksek ve kendinden emin bir sesle "Benim kim olduğumu bilmiyor
    musun, seni öldürürüm ve suçu başkası üstlenir, bunu yapacak tanıdıklarım var ayrıca
    yaptıracak param da var." O an Fırat beni gerçekten tuş etmişti. Beni vururdu ve hiçbir şey
    olmamış gibi hayatına devam ederdi. "Ofisin kamerasında seni bulurlar" dedim. "Seni
    sokaktan geçen bir adam vuracak ve suçunu itirat edecek -polis öyle sanacak-, polisin ofis
    kamerasıyla işi olmaz gerizekalı, burada bu olayı bilen 3'ümüz varız ve kız benim tarafımda"
    dedi. Kız ilk defa masanın altından çıktı. Fırat'a "Adamın parasını ver, bu iş bitsin uzamasın"
    dedi. Fırat ise "Böyle tipler verdikçe daha fazlasını ister" dedi. Kız "Fırat bırak şu silahı!" diye
    bağırdı. Fırat silahı bırakmamakta niyetliydi fakat kız çok korkmuştu. Masanın yine altına girdi.
    Fırat silahı tekrar bana doğrultu. O sırada ilginç bir olay oldu. Kız masanın altından
    ayakkabısını alıp Fırat'ın silah tuttuğu eline attı. Fırat'ın kolu yana kaydığı an ofisinden kaçtım.
    Koridor boyunca koşmaya başladım. Fırat da arkamdan geliyordu ve biraz daha
    koşmaya devam edersem beni yakalayacaktı, benden daha atletikti. Ofisimizin koridoru
    çember şeklindeydi, yani koridordan koşmaya devam edersem aynı yere tekrar varacaktım.
    Ben de öyle yaptım. Koşmaya devam ettim ve tekrar Fırat'ın ofisine geldim. Kız ofisten
    çıkıyordu, hemen Fırat'ın ofisine girip bir şey aldım. Sonra ben de kızın olduğu yöne doğru
    koşmaya başladım. Fırat arkamızdaydı ve ikimizi de görüyordu. TAK! Silah sesi duyuldu. Ben
    koşmaya devam ediyordum. Kafam çok iyi çalışmıştı. Ofisten aldığım şey onun montuydu.
    Kızın montunu üstüme giydim ve kızla yanyana koşmaya başladım. Ofis karanlıkı ve beyaz
    mont belli oluyordu. Fırat beni Sibel sandı ve diğerini vurdu, yani Sibel'i.
    Fırat kızın yanında durmuş bekliyordu. Kızın hiç sesi çıkmıyordu, ölmüştü. Fırat
    kızı ofisine götürdü, bu sırada onu arkasından takip ediyordum. Kızı koltuğa oturtup
    boynundan nefes alıp almadığına baktı ve sonra o da ağlamaya başladı. Bu sırada telefonumu
    çıkarıp ikisinin resmini çektim. Fotoğraf çekme sesi çıkınca Fırat beni fark etti. Muhtemelen
    artık umrunda bile değildim, Fırat gerçekten hüngür hüngür ağlıyordu-kızı gerçekten
    seviyormuş-. "Bu olayı hiçkimse duymayacak" dedim, "Ama bir şartla," -kasaya doğru ilerledim
    ve paraların bir kısmını aldım-hepsini alırsam şirket çapında şüphe oluşturabilirdi-. Eğer bana
    bir şey yaparsan fotoğraf yayınlanır. Fotoğrafı bir arkadaşıma gönderdim ve benden haber
    alamaz ise ifşa etmesini söyledim -yalan söylüyordum- . Fırat "Tamam" dedi. Sesi titriyordu.
    Ofisten paralarla çıkıyordum.

    Sibel ölmüştü, Fırat ağlıyordu ve ben ise gülüyordum.

    BÖLÜM SONU







  • Okumadım. Yorumlara göre karar değiştirebilirim.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Physicist_Emre

    Okumadım. Yorumlara göre karar değiştirebilirim.

    Yorum gelecek gibi görünmüyor :)
    Düşüncelerini almak isterim ilk hikayem
  • Çok klasik ve sıradan olmuş türk dizileri gibi ama hepsini kafandan yazdıysan yeteneklisin

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Volkan1x

    Çok klasik ve sıradan olmuş türk dizileri gibi ama hepsini kafandan yazdıysan yeteneklisin

    Kafamdan yazdım dostum.
    Evet klişeler var, diğer bölümlerde daha orijinal olmaya çalışacağım
  • cancin98 kullanıcısına yanıt
    Klişe gelmedi aklıma o kelimeyi yazacaktım



    Şu filmlerde, dizilerde, tiyatrolarda, müzik kliplerinde hep karşıdan bir kadın gelir yok yavaş çekim yok inek inek bakışlar öok mide bulandırıcı ama aşıklar şehri gibi bir film konuyu o kadar güzel aktarmışlarki herşey kalite bu işlerde klişeye kaçmamak zor psikoloji,dram, polisiye kafa kurcalatan filmleri çok severim mesela vampirle görüşme kitap anlatır gibi bir filmdi tek solukta izledim ne kadar vampir filmlerini sevmesem o yıllarda çok güzel işlemişler diğer ün yapmış filmleri anlatmaya gerek yok sende o ışık var yeni yazdığın hikayelerde beni konuya çağırırsan sevinirim

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Aklıma bir fikir geldi..:D
    12 yıl önce açıldı
    Daha Fazla Göster
    
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.