Şimdi Ara

DARWİN HAKKINDA DÜŞÜNCELERİNİZ NELER? (13. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
3 Misafir - 3 Masaüstü
5 sn
408
Cevap
0
Favori
21.396
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 1112131415
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • quote:

    Orjinalden alıntı: hiç

    arkadaşlar neye uğraşıyorsunuz anlamadım.

    evrimciler illa da maymunlar ile akrabayız diyorlar.

    bırakın akraba olsunlar.

    inanın maymunlar uğraşsa idi insanlar ile akraba idik diye şaşırmazdım ama insanların maymunlarla akraba olduklarına kanıtlı olmadıkları halde bu kadar hevesli olmalarına akıl sır ermiyor.

    bak deep ne güzel demiş.

    yüzde 98 aynı ama biri uzayda diğeri ormanda.

    bu fark bile maymunla irtibatımızı koparıyor.

    öyle ki aralarında yüzde 95 bağ olan kaplan ve aslan bile aynı ortamı paylaşıyor.

    ha bu arada maymun ve insanın ortak atası hangi canlıdan evrimleşmiş acaba.

    bir de diyorsunuz ki evrim bir ispatlansa.

    İspatlanamadığını itiraf ediyorsunuz yani.

    Peki evrimin olmadığını bütün bilim adamları kabul ettiği (marjinal ve kendini aşamayanlar hariç) zaman siz ne yapacaksınız.

    bu kadar canlıyı o zaman herhalde uzaydan geldi diyecksiniz.

    sadece bir canlıyı inceleyin ve ne kadar mükemmel olduğunu görün derim.

    aklınız ve ilminiz iflas etmemiş ve evrime körü körüne bağle değilseniz.

    eğer bağlı değiliz diyorsanız, evrimin cevaplayamadığı onlarca soruya rağmen bu kadar inatla savunmayı bırakın ya da masal değil delil getirin.




    Bir amerikalı ile bir avustralya yerlisinin karşılaştırılmasını yapalım. İkisi de insan, aynı türdeler. Aralarındaki genetik farklılık herhangi iki amerikalı arasındaki farklılık kadar az. %1 di sanırım ancak birisinin aya gidiyor olması diğerinin ise hala taş devrinde yaşıyor olması bu ikisini ayrı tür yapmaz. Bu iki insan aynı ortamda yaşamaz,yerli adam don bile giymeyi akıl edememiştir henüz ama genetik olarak %99 benzediği diğeri aya gidebilmektedir.

    Sonuç: Maymun ile insan arasındaki %98 benzerlik maymunun uzaya gitmesini veya aynı ortamlarda yaşamamızı gerektirmez. "Uzaya gidebilen yaratık" ise insanın tanımı sen uzaya gittin miki kendine insan diyorsun...

    maymun ile insan arasındaki %98 benzerlik basbayağı evrimin kanıtıdır...
    quote:


    Peki evrimin olmadığını bütün bilim adamları kabul ettiği (marjinal ve kendini aşamayanlar hariç) zaman siz ne yapacaksınız.

    Benim biyolog olan çok arkadaşım ve çevrem var. Senin bahsettiğin bilim adamları hangi gezegende yaşıyor, dünyadan haberin var mı senin..




  • Komik olan şey harun yahyanın kitabına kaynaklık eden kitapları örnek vermen ,, ::)))
    quote:

    Orjinalden alıntı: junayerturk

    SON OLARAK

    KOPERNİK,
    KAPPLER,
    GALİLE,
    CUVİER,
    LİNNAEUS,
    ISAAC NEVTON, ALLAHIN VARLIĞINA TÜM EVRENİN VE CANLILARIN O'NUN YARATMASIYLA VAR OLDUĞUNA İNANARAK BİLİM YAPMIŞLARDIR.

    ALBERT EİNSTEİN : DERİN BİR İMANA SAHİP OLMAYAN GERÇEK BİR BİLİM ADAMI DÜŞÜNEMİYORUM. demiştir.

    MAX PLANCK: HANGİ ALANDA OLURSA OLSUN BİLİMLE CİDDİ ŞEKİLDE İLGİLENEN HERKES, BİLİM MABEDİNİN KAPISINDA ŞU YAZIYI OKUYACAKTIR İMAN ET.

    OKUNMASI GEREKEN BİRKAÇ KİTAP BİR DE BUNLARI OKUYUN!

    EVOLUTION
    DARWİN ON TRIAL
    THE ORİGİN OF SPECİES REVISITED
    DARWİN RETRİED
    DARWİN'S BLACK BOX
    SHATTERING MYTHS DARWİNİSM
    A Case Against ACCIDENT AND self ORGANİZATİON
    EVOLİTİON the fossils STILL say NO!
    THE MYSTERY OF LIFE'S ORIGIN

    BUNLARI YAZAN BİLİM ADAMLARI HARUNYAHYANIN AKRABALARI YADA YANDAŞLARI DEĞİLLER






  • SON OLARAK

    KOPERNİK,
    KAPPLER,
    GALİLE,
    CUVİER,
    LİNNAEUS,
    ISAAC NEVTON, ALLAHIN VARLIĞINA TÜM EVRENİN VE CANLILARIN O'NUN YARATMASIYLA VAR OLDUĞUNA İNANARAK BİLİM YAPMIŞLARDIR.

    ALBERT EİNSTEİN : DERİN BİR İMANA SAHİP OLMAYAN GERÇEK BİR BİLİM ADAMI DÜŞÜNEMİYORUM. demiştir.

    MAX PLANCK: HANGİ ALANDA OLURSA OLSUN BİLİMLE CİDDİ ŞEKİLDE İLGİLENEN HERKES, BİLİM MABEDİNİN KAPISINDA ŞU YAZIYI OKUYACAKTIR İMAN ET.

    OKUNMASI GEREKEN BİRKAÇ KİTAP BİR DE BUNLARI OKUYUN!

    EVOLUTION
    DARWİN ON TRIAL
    THE ORİGİN OF SPECİES REVISITED
    DARWİN RETRİED
    DARWİN'S BLACK BOX
    SHATTERING MYTHS DARWİNİSM
    A Case Against ACCIDENT AND self ORGANİZATİON
    EVOLİTİON the fossils STILL say NO!
    THE MYSTERY OF LIFE'S ORIGIN

    BUNLARI YAZAN BİLİM ADAMLARI HARUNYAHYANIN AKRABALARI YADA YANDAŞLARI DEĞİLLER



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi felsefika -- 27 Mayıs 2005, 20:42:27 >




  • Ben manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım ilim ve akıldır.”

    Mustafa Kemal Atatürk


    “Bilim, insanın içinde yaşadığı evreni ve doğayı gözlem, deney ve sınamalar yoluyla anlamak, açıklamak için geliştirdiği en başarılı çabadır. Yüzyıllar boyunca bilim adamları baskı ve engellemelere boyun eğmeyerek dogma, önyargı ve geleneklere karşı insan aklının üstünlüğünü ve doğruya ulaşabilme yeteneklerini savunmuşlardır. Günümüzde bilim, insan uygarlığının doğayı denetleyebilme, toplumları yüceltme ve mutluluğa kavuşturabilme amaçları doğrultusundaki en büyük ve güvenilir yol göstericisidir.

    Bilim, doğası gereği, özgür düşünce ve bunun ürettiği sınanabilir hipotezlerle çalışır. Bilimsel gerçekler ancak uzun yıllar boyunca birbirinden bağımsız yöntemlerle defalarca sınanıp serbestçe tartışıldıktan sonra uluslararası bilim camiasında onay görebilir. Bilimin bu acımasız sınavından başarıyla geçmiş, birçok olguyu birden açıklayabilen ve yeni hipotezlerin sınanmasına olanak verebilen görüşler ise bilimsel teori (kuram) adını taşımaya hak kazanırlar. Dışımızdaki bir evrenin varlığını ve bunun anlaşılabilir olduğunu öngören bir düşünce sistemi olan bilimi dogmatik inanç sistemlerinden ayıran başlıca özellik, her zaman özgürce tartışılabilmesi ve en başarılı sanılan kuramların bile daha gelişmişi ortaya çıktığı zaman değiştirilebilmesidir.

    Son yıllarda ülkemizde çağdaş bilime ve bilim eğitimine karşı örgütlü bir kampanyanın başlatıldığı görülmektedir. Özellikle evrenin ve canlıların ortaya çıkışı ve gelişimiyle ilgili bilimsel teorilere saldırı ile kendini gösteren bu çalışmalar, ülke içi ve dışındaki bazı din gruplarının işbirliği ile yürütülmektedir. Aslında bu grupların öne sürmeye çalıştıkları kavramlar değişik Hıristiyan kuruluşarının uzun yıllardan beri yaymaya çalıştıkları ancak bilimde ilerlemiş ülkelerde tümüyle reddedilmiş görüşlerden ibarettir. Evren ve canlıların çok kısa bir süre içinde olağanüstü güçlerin eseri olarak yaratıldığı inancını değişmez ve tartışılmaz gerçek olarak gören bu gruplar, özellikle tüm canlıların uzun zaman dilimleri içinde ortak atalardan türediğini ve sürekli bir değişim içinde olduğunu belirleyen evrim teorisine karşı savaş açmışlardır. Evrim teorisi bugün yaşamla ilgili birçok soruna açıklık getiren en temel kavramdır ve bilim dünyasında çok yaygın bir kabul görmekte, saygın bilim adamları ve kuruluşlarınca kuvvetle desteklenmektedir. Üstelik başlangıçta biyolojik bilimler alanında ortaya atılan evrim teorisi bugün bilgibilim (epistemoloji), toplumbilim, ekonomi gibi birçok dalda son derece ilginç uygulama alanları bulmuş, temelinde edinilmiş bilginin bir nesilden diğerine aktarılması sözkonusu olan tüm gelişme süreçlerinin incelenmesi ve açıklanmasında kullanılmaktadır. Dogmalara dayanarak evrim teorisinin geçerliliğini yitirdiği ve bilimsel yönden yanlışlığının gösterildiğini ileri süren propaganda tümüyle gerçek dışıdır.

    Insanoğlunun yüzyıllar boyunca biriken bilim geleneğine yapılan bu saldırıların asıl amacı düşünmeyen, sorgulamayan, sınamayan; kendisine verilen dogmatik ve geçersiz bilgileri olduğu gibi kabullenen bireyler yetiştirmektir. Ülkemizde laik sisteme, özgür eğitime, bilim ve teknolojide gelişmeye karşı açık veya gizli savaşan çevrelerin, bağımsız düşünen uygar insanlar istemedikleri anlaşılmaktadır. Bu kesimler öncelikle eğitim programlarında bilim dışı inançların da bilimsel görüşlerle birlikte yer alması yönünde çaba göstermekte, uzun vadede ise evrim kuramının tümüyle ders kitaplarından çıkarılması amacını gütmektedir. Bu ilkel girişimler bilim geleneği yüksek ülkelerde yıllar önce reddedilmiş ve gündemden silinmiştir.

    Türkiye Bilimler Akademisi, insan ve toplumların içinde yaşadıkları evreni anlama, doğayı tanımlama ve kurallarını belirleme, sosyal, ekonomik ve kültürel yönlerden ilerleme amaçlarına yönelik doğru yol ve yaklaşımın bilim olduğuna inanmaktadır. Ülkemiz insanının bilimin teknolojiye yansıyan ürünlerini tüketmek kadar, bilimin yöntemlerini ve düşünce sistemini de öğrenmek ve ilerlemesine katkıda bulunmak hak ve sorumluluğu vardır. Bu nedenle eğitim sistemimizde yer alan bilim dışı ögelerin ayıklanması, çağdaş bilimsel düşünce yöntemlerinin ve ürünlerinin eğitim programlarımıza yerleştirilmesi ve yirmibirinci yüzyıla girerken “fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür” Cumhuriyet kuşaklarının yetiştirilmesi için gerekli önlemlerin alınması konularında kamuoyunu uyarmayı ve bilgilendirmeyi bir görev saymaktayız.”


    Prof. Dr. Ahmet ALKAN
    Prof. Dr. Namık Kemal ARAS
    Prof. Dr. Engin BERMEK (Başkan)
    Prof. Dr. Tarık ÇELİK
    Prof. Dr. Ayşe ERZAN
    Prof. Dr. Hamit FİŞEK
    Prof. Dr. Metin HEPER
    Prof. Dr. Emin KANSU
    Prof. Dr. Yücel KANPOLAT
    Prof. Dr. Aslıhan TOLUN
    Prof. Dr. Dinçer ÜLKÜ




  • Yeryüzündeki yaşamın ortak bir geçmişi paylaştığını öne süren evrim kuramı, insanın öteki canlı türleri gibi biyolojinin yasalarına bağlı bulunduğunu ve doğanın bir parçası olduğunu ortaya koymuştur. Bu kuram ortaya atıldığından bu yana, yaklaşık 150 yıldır farklı disiplinlerdeki binlerce bilim adamı tarafından sorgulanarak deneyler ve gözlemler ile sınanmış ve daha da güçlenerek çağdaş bilimin ve bilimsel düşüncenin vazgeçilmez temel taşlarından birini oluşturmuştur.

    Son günlerde, özellikle 21. yüzyılda ülkemizin kalkınıp gelişerek refaha ulaşması ve güçlü bir ülke olması yolunda sorumluluk yüklenecek olan gençlerimizin bilimsel düşünmeyi bir sistem olarak benimseyip sorunlara bilimsel yaklaşmalarını engelleme amacını güden bir kampanya yoğun bir biçimde sürdürülmektedir. Ülkemizi çağın gerisine götürme amacı taşıyan irticanın önemli bir yansıması olan bu kampanya evrim kuramına ve bilime karşı oldukları bilinen bazı köktendinci hıristiyan grupların yurtdışı desteğini de almıştır. Bu çerçevede, evrim kuramını destekleyen kanıtlar, bilimle ilgili kuşkulu kişilerce çarpıtılmakta ve halkımızın inançları bilim ile din karşı karşıya getirilerek sömürülmektedir. Evrim karşıtı ve bilim karşıtı bu çevrelerin bu çeşit girişimleri Amerika Birleşik Devletlerinde anayasanın laiklik ilkesine aykırı bulunarak mahkemelerde defalarca mahkum edilmiştir. Amerika Birleşik Devletlerinde başarısız olan köktendinci hıristiyan gruplar ve bunların yerli işbirlikçileri olan dinci ve tarikatçi çevreler bu defa Türkiye’de sözde bilimsel ve Atatürkçü bir kisve altında etkinliklerini sürdürmeye çalışmaktadırlar. Yüce Atatürk’ün “yaşamda en gerçek yol gösterici bilimdir, fendir” özdeyişini benimsemiş olan halkımızın, sağlık, eğitim, ülke kalkınması ve ulusal güvenlik gibi konular nedeni ile bilime, bilimsel gelişmeye son derece gereksinim duyduğu bir zamanda insanımızın, özellikle de gençlerimizin bilimi bir anlayış sistemi olarak kavramaları ve benimsemeleri yaşamsal önem taşımaktadır. Cumhuriyetimizin 75. Yıldönümünü yaşadığımız şu günlerde ortaöğretimde bazı ders kitaplarında laikliğe aykırı olduğu bilinen ve dünyanın hiçbir çağdaş ülkesinde görülmeyen bilimdışı anlatımlar yer alabilmekte; ve bunun paralelinde bilime, bilimsel düşünceye karşı sinsi bir savaşım sürdürülmektedir.

    Biz Cumhuriyet’in yetiştirmiş olduğu bilim insanları olarak bilime yapılan bu düzeysiz saldırılara izin vermeyeceğimizi belirtir ve Cumhuriyet’in tüm kurum ve kuruluşlarını bu sinsi kampanyaya karşı önlem almaya çağırırız.”


    Bu duyuru TÜBA Başkanı Prof.Dr.Ayhan O.Çavdar, TÜBİTAK Başkanı Prof.Dr.Dinçer Ülkü, TÜBİTAK Başkan Yardımcısı Prof.Dr.Mehmet Cankurtaran, TÜBİTAK Başkan Yardımcısı Prof.Dr.H.Nevzat Özgüven, TÜBİTAK Başkan Yardımcısı Doç.Dr. Cemil Arıkan, TÜBA Başkan Akademik Danışmanı Prof.Dr. Süleyman Çetin Özoğlu tarafından imzalanmıştır




  • quote:

    Orjinalden alıntı: padelermo

    Komik olan şey harun yahyanın kitabına kaynaklık eden kitapları örnek vermen ,, ::)))
    quote:

    Orjinalden alıntı: junayerturk

    SON OLARAK

    KOPERNİK,
    KAPPLER,
    GALİLE,
    CUVİER,
    LİNNAEUS,
    ISAAC NEVTON, ALLAHIN VARLIĞINA TÜM EVRENİN VE CANLILARIN O'NUN YARATMASIYLA VAR OLDUĞUNA İNANARAK BİLİM YAPMIŞLARDIR.

    ALBERT EİNSTEİN : DERİN BİR İMANA SAHİP OLMAYAN GERÇEK BİR BİLİM ADAMI DÜŞÜNEMİYORUM. demiştir.

    MAX PLANCK: HANGİ ALANDA OLURSA OLSUN BİLİMLE CİDDİ ŞEKİLDE İLGİLENEN HERKES, BİLİM MABEDİNİN KAPISINDA ŞU YAZIYI OKUYACAKTIR İMAN ET.

    OKUNMASI GEREKEN BİRKAÇ KİTAP BİR DE BUNLARI OKUYUN!

    EVOLUTION
    DARWİN ON TRIAL
    THE ORİGİN OF SPECİES REVISITED
    DARWİN RETRİED
    DARWİN'S BLACK BOX
    SHATTERING MYTHS DARWİNİSM
    A Case Against ACCIDENT AND self ORGANİZATİON
    EVOLİTİON the fossils STILL say NO!
    THE MYSTERY OF LIFE'S ORIGIN

    BUNLARI YAZAN BİLİM ADAMLARI HARUNYAHYANIN AKRABALARI YADA YANDAŞLARI DEĞİLLER







    BU KİTAPLAR HARUN YAHYA NIN KİTABINA KAYNAKLIK MI EDİYOMUŞ BİLMİYORDUM.
    ŞİMDİ HARUN YAHYA YA DAHA ÇOK İNANIYORUM OZAMAN.
    VARDİĞİN KAYNAK YANLIŞ AYRICA SORSAYDINIZ BEN VERİRDİM SİZLERE.

    EVOLUTION A THE ORYIN CRISIS- yazarı: MICHAEL DENTON

    DARWİN ON TRIAL- yazarı: PLİLİP E. JOHNSON

    THE ORİGİN OF SPECİES REVISTED- yazarı: VR. BİRY

    DARWİN RETRİED-yazarı: NORMAN MACBETH

    DARWİN'S BLACK BOX-yazarı: MİCHAEL BEHE

    SHATTERING MYTHS DARWINISM-yazarı: RİCHARD MİLTON

    A CASE AGAİNST ACCIDENT AND SELF ORGANIZATION-yazarı: DEANL OVERMAN

    EVOLUTION THE FOSSİLS STILL SAY NO!-yazarı: MİCHAEL LEVİNS

    THE MYSTERY OF LIFE'S ORIGIN-yazarı: ALEXANDER OPARRİN




  • quote:

    Orjinalden alıntı: mandelbrot

    Harun Yahya'dan tek satır okuyacak değilim. Sonra sizin gibi olmaktan korkuyorum.


    demek ki okuduğun zaman çelişeceksin bunun sen de bilincindesin. (ama okumadan öğrenilmiyor)
    her okuduğun kitaba meyillenecek kadar iradesiz ve güçsüz bir insan olduğunu çıkarıyorum ben bu yazılımından.
    sabit fikirli olduğunu burada bizlere kendin açıklamış durumundasın.
    sen körükörüne (maddeci) materyalis felsefesine inanıyorsun
    (bir yerde seni anlayamamış ve hindistan mistiklerine benzeterek hata yapmış bulunuyorum ki mistikler tanrının var olduğuna inanırlar dinlere de saygı duyarlar.)

    BENCE BİR YUKARIDA YAZILANLARI OKU SONRA YORUM YAP.
  • NEYSE ARKADAŞLAR HERKEZİN İNANCI KENDİNE DİYORUM.
    HEPİNİZE SAYGI DUYUYORUM.
    GÖRÜŞ FARKLILIKLARIMIZIN OLMASI BAZEN BİRBİRİMİZE SAYGISIZLIK YAPMAMIZA NEDEN OLUYOR.
    BU NEDENDEN BU KONU HAKKINDA DAHA FAZLA TARTIŞMAK İSTEMİYORUM.
    KİMSE KİMSEYİ BİRŞEYLERE İNANDIRMAK ZORUNDA DEĞİL DİYE DÜŞÜNÜYORUM.
    KİM OLDUĞUMUZ, NEREDE OLDUĞUMUZ, NEYE İNANDIĞIMIZ ÖNEMLİ DEĞİL (NASIL YARGILANACAĞIMIZ ÖNEMLİ) HEPİMİZ AYNI DÜNYADA YAŞIYORUZ AYNI DÜNYANIN İNSANLARIYIZ DİYORUM.

    SİZLERİ KIRDIYSAM KUSURUMA BAKMAYIN.
    HEPİNİZİ SEVİYORUM VE HEPİNİZE BİR YERDE SAYGIM VAR İNSAN OLDUĞUNUZ İÇİN.

    SAYGILAR BENDEN BU KADAR ARKADAŞLAR.
  • En komik kısmı da burası

    quote:


    "Düzen Getiren Patlama"
    Aslında Big Bang'in ateistler ve materyalistler (ikisi neredeyse eşanlamlıdır) açısından oluşturduğu sorun, ateist felsefeci Anthony Flew'in üstte itiraf ettiğinden çok daha büyüktür. Çünkü Big Bang, evrenin yalnızca yoktan varedildiğini değil, aynı zamanda çok planlı, düzenli ve kontrollü bir biçimde varedildiğini göstermektedir.

    Bunun nedeni, bir patlama olan Big Bang'in ardından evrende çok düzenli bir yapının ortaya çıkmasıdır. Oysa patlamalar düzenlilik oluşturmazlar. Gözlemlediğimiz bütün patlamalar, var olan düzenliliği bozar, parçalar ve yokederler. Örneğin, atom ve hidrojen bombalarının patlaması, grizu patlamaları, volkanik patlamalar, doğalgaz patlaması, güneşte meydana gelen patlamalar... Ne tür patlama incelenirse incelensin, etkilerinin hep yıkıcı oldukları görülür.

    Eğer bir patlamanın ardından karşımıza çok detaylı bir tasarım çıkarsa, örneğin yeraltındaki bir patlama, ortaya kusursuz sanat eserleri, dev saraylar, görkemli binalar çıkarırsa, o durumda bu patlamanın ardında "doğaüstü" bir müdahale olduğunu, patlamayla birlikte dağılan tüm parçacıkların gerçekte çok kontrollü bir biçimde hareket ettirildikleri sonucuna varırız.
    Big Bang teorisine uzun yıllar karşı çıkmış olan Sir Fred Hoyle'un sözleri, tam da bu durumu ifade eder:

    "Big Bang teorisi evrenin tek ve büyük bir patlama ile başladığını kabul eder. Ama bildiğimiz gibi patlamalar maddeyi dağıtır ve düzensizleştirirler. Oysa Big Bang çok gizemli bir biçimde bunun tam aksi bir etki meydana getirmiştir: Maddeyi birbiriyle birleşecek ve galaksileri oluşturacak hale getirmiştir."(5)




  • quote:

    Orjinalden alıntı: junayerturk


    quote:

    Orjinalden alıntı: mandelbrot

    Harun Yahya'dan tek satır okuyacak değilim. Sonra sizin gibi olmaktan korkuyorum.


    demek ki okuduğun zaman çelişeceksin bunun sen de bilincindesin. (ama okumadan öğrenilmiyor)
    her okuduğun kitaba meyillenecek kadar iradesiz ve güçsüz bir insan olduğunu çıkarıyorum ben bu yazılımından.
    sabit fikirli olduğunu burada bizlere kendin açıklamış durumundasın.
    sen körükörüne (maddeci) materyalis felsefesine inanıyorsun
    (bir yerde seni anlayamamış ve hindistan mistiklerine benzeterek hata yapmış bulunuyorum ki mistikler tanrının var olduğuna inanırlar dinlere de saygı duyarlar.)

    BENCE BİR YUKARIDA YAZILANLARI OKU SONRA YORUM YAP.



    Ben lisedeyken bu Harun Yahya kitaplarını okulda, çarşıda, sultanahmette ve başka meydanlarda vs. bedavaya dağıtıyolardı. .O yüzden emin olun, hepsini çoooktan okudum.. Hakkımdaki güzel düşüncelerinize ise yorum yapmayacam. Öyle biliyorsanız. öyledir.

    ps: eklemeyi unutmuşum, isteyenler eminonu tranvay geçidinden yaradılış belgeselini de bedavaya seyredebiliyor. yapımcı gene aynı, malum şahsiyet. Ord. Prof. Dr. Biyolog Arkeolog Harun Yahya.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi mandelbrot -- 27 Mayıs 2005, 22:54:08 >




  • Masal değil gerçekmiş
    Radikal Gazetesi
    29 Ekim 2004

    Efsanelerdeki küçük tüylü insanların atası bulundu... 'Homo Floresiensis' adı verilen türün, avladığı 'cüce filler'le birlikte tarih sahnesinden silindiği belirlendi
    LONDRA - Atalarımız dünyanın dört bir yanına yayılırken, yalnız değilmiş... Günümüzden 12 bin yıl öncesine kadar Endonezya'nın Flores Adası'nda yaşadığı kesinleşen yeni ve minik bir insan türü bulundu. 'Homo Floresiensis', son 10 yıl içinde bu alanda yapılmış en heyecan verici keşif olarak görülüyor. Endonezya halk masallarında yer alan 'küçük insanlar'ın, 100 yıl öncesine kadar, hatta günümüzde bile yaşıyor olabileceği iddia ediliyor. İddianın sahibi ise bu türü son sayısında dünyaya tanıtan bilim dergisi Nature'ın editörü Henry Gee.

    Dev fareler, timsahlar...

    JRR Tolkien'in ünlü yaratıklarından esinlenilerek 'Hobbit' de denilen, Homo Floresiensis, Avustralyalı araştırmacılar tarafından, Flores Adası'ndaki Liang Bua Mağarası'nda, yerin 5. 9 metre altında bulundu. LB1' diye kodlandı ve çocuk olduğu sanıldı, sonra dişleri, kemik yapısı sayesinde greyfurt iriliğinde bir kafatasına sahip yetişkin bir kadın olduğu anlaşıldı. Mağaradaki 'akrabaları', bunun cüce bir kadın değil, apayrı bir tür 'dik yürüyen insan' olduğunu kanıtladı. 'LB1 12 bin yıl önce, adayı köpek iriliğinde fareler, dev timsah ve kaplumbağalar ve midilli büyüklüğündeki cüce fillerle (stegodonlar) paylaşıyordu. Büyük bir volkan patlamasının ardından, cüce fillerle birlikte sahneden çekildi.


    Endonezya'daki Liang Bua Mağarası'nda bulunan cüce Homo Floresiensis türü, insanın akrabaları ve beyniyle ilgili bilinenleri değiştirecek.

    Ama Endonezya'nın yerlileri, yüzyıl öncesine kadar ormanda birbirleriyle homurdanarak konuşan, insanların sözlerini papağan gibi taklit edebilen küçük tüylü adamların (Ebu Gogo) varlığından söz etti. Birkaç yüzyıl önce, Hollandalı kaşifler Flores Adası'na geldiğinde, Ebu Gogo efsanesi yaşıyordu. Araştırma ekibinden Profesör Peter Brown, "Bu yaratıklar bize 'Karadam Yeti' gibi efsanelere gülüp geçmememiz gerektiğini gösterdi" dedi.

    Spekülasyonlar bir yana bırakılsa bile, günümüzden 95 bin ile 12 bin yıl öncesindeki dönemde yaşadığı kesinleşen 'Homo Floresiensis' bilim dünyasında, heyecan yarattı. Çünkü, greyfurt iriliğinde beyniyle sofistike aletler yapabilen yaratık, 'büyük beyin-büyük iş' ikilisinin sil baştan sorgulanması gerektiriyor. Pigmelerin bile, vücutlarının ebatı ne kadar küçük olsa bile beyinlerinin büyük olduğunu söyleyen bilim adamları, Homo Floresiensis'in 380 santimetreküplük beyni karşısında şaşkın. Homo Flores, 27 bin yıl önce Neandarthaller'in yok olmasından bu yana yeryüzünde 'yapayalnız' kaldığı sanılan insanın, aslında sanılandan çok daha uzun süre boyunca dünyayı başka 'akıllı' canlılarla paylaştığını gösterdi. (bbc)

    Radikal
    29 Ekim 2004 Cuma





    Endonezya'da boyu 1 metre olan esrarengiz insanların yaşadığı belirlendi
    Cumhuriyet Gazetesi
    28 Ekim 2004

    18 bin yıl önceden
    PARİS (AA) - Endonezya'nın. Flores adasında 18 bin yıl önce kısa boylu esrarengiz bir insan türünün yaşadığı anlaşıldı.

    Nature dergisinin son sayısına göre, uluslararası bir araştırma ekibi, dünyanın diğer bölgelerinde modern insan bulunurken Flores'te boyu 1 metre olan esrarengiz insanların yaşadığını belirledi. Dergide iki makaleye konu olan ve ilginç olduğu kadar "kafa karıştırıcı" olarak nitelendirilen "Flores adamının" beyni şempanzeninki kadardı ve bu, taş yontarak avlanmak için yeterliydi. Cambridge Üniversitesi'nden Marta Mirazon Lahr ve Robert Foley, Flores adamının özelliklerinin, heyecan verici olduğunu belirttiler. Makaleye göre, başkent Ruteng'in 14 km kuzeyindeki Liang Bua'da 2003 Eylül'ünde mağarada bulunan iskelet parçalarının incelenmesiyle bunların, "Flores adamına" ait olduğu belirlendi, iskeleti inceleyen paleontologlar, "Flores adamının", ayrı bir tür olduğuna karar verdiler: "Bu tür, 'homo erectus'tan bir kolun tecrit içine yuvarlanarak uzun vadede cüceleşmesi sonucu ortaya çıkmış olmalıydı..."

    Uzmanlar, "Flores adamının". geçmişteki ve günümüzdeki insan türlerinin hepsini kapsayan Homo'nun, morfolojik bakımdan düşünüldüğünden çok daha esnek ve değişken olduğunu gösterdiğini belirttiler.

    Cumhuriyet
    28 Ekim 2004 Perşembe







  • Ben adnan hocacılara saygı duymuyorum, sevmiyorum
    quote:

    Orjinalden alıntı: junayerturk

    NEYSE ARKADAŞLAR HERKEZİN İNANCI KENDİNE DİYORUM.
    HEPİNİZE SAYGI DUYUYORUM.
    GÖRÜŞ FARKLILIKLARIMIZIN OLMASI BAZEN BİRBİRİMİZE SAYGISIZLIK YAPMAMIZA NEDEN OLUYOR.
    BU NEDENDEN BU KONU HAKKINDA DAHA FAZLA TARTIŞMAK İSTEMİYORUM.
    KİMSE KİMSEYİ BİRŞEYLERE İNANDIRMAK ZORUNDA DEĞİL DİYE DÜŞÜNÜYORUM.
    KİM OLDUĞUMUZ, NEREDE OLDUĞUMUZ, NEYE İNANDIĞIMIZ ÖNEMLİ DEĞİL (NASIL YARGILANACAĞIMIZ ÖNEMLİ) HEPİMİZ AYNI DÜNYADA YAŞIYORUZ AYNI DÜNYANIN İNSANLARIYIZ DİYORUM.

    SİZLERİ KIRDIYSAM KUSURUMA BAKMAYIN.
    HEPİNİZİ SEVİYORUM VE HEPİNİZE BİR YERDE SAYGIM VAR İNSAN OLDUĞUNUZ İÇİN.

    SAYGILAR BENDEN BU KADAR ARKADAŞLAR.

  • Sen kopmuşsun ortadan hacı ,,,

    mantığa bak ,,,,

    asla dogmalara bağlanmama ve özgür düşünceye bağlı kalarak bilimsel fikirler üreten ve üretilmiş bilimsel fikirleri dogmatistlerin yalanlarına karşı büyük bir hırs ve inançla savunan arkadaşlara dogmatist denmez. ona eyleminde kararlı yürekli özü sözü bir. teorisiyle pratiğini buluşturmuş kişi denir. Fikir savunmak dogmatizm değildir. sanin gibi dogmaları savunmak dogmatizmdir.
    quote:

    Orjinalden alıntı: junayerturk


    quote:

    Orjinalden alıntı: mandelbrot

    Harun Yahya'dan tek satır okuyacak değilim. Sonra sizin gibi olmaktan korkuyorum.


    demek ki okuduğun zaman çelişeceksin bunun sen de bilincindesin. (ama okumadan öğrenilmiyor)
    her okuduğun kitaba meyillenecek kadar iradesiz ve güçsüz bir insan olduğunu çıkarıyorum ben bu yazılımından.
    sabit fikirli olduğunu burada bizlere kendin açıklamış durumundasın.
    sen körükörüne (maddeci) materyalis felsefesine inanıyorsun
    (bir yerde seni anlayamamış ve hindistan mistiklerine benzeterek hata yapmış bulunuyorum ki mistikler tanrının var olduğuna inanırlar dinlere de saygı duyarlar.)

    BENCE BİR YUKARIDA YAZILANLARI OKU SONRA YORUM YAP.





  • HARUN YAHYANIN YALANLARINA CEVAPLAR

    *** Evrim Kurami ispatlanamamistir. YANIT: Bilimde kuramlar (teoriler), matematikteki veya mantiktaki gibi ispatlanamazlar. Ispatlama kavrami halk tarafindan yanlis anlasilmakta, yanlis kullanilmaktadir. Bilim bir konudaki gozlemlerini aciklayan teorileri one surerken daha once bilinen bilgileri ve gozlenen olaylari onune koyar. Bu olaylarla ilgili bazi bilimsel kanunlari ve kurallari matematik, fizik, kimya gibi bilimlerin yardimiyla cikarir. Daha sonra, bu gozlemi aciklamak icin, bazi hipotezler ortaya koyar. Bazi hipotezlerin dogrulugunu ve tutarliligini, gozlenen ve test edilen deneylerle destekler veya bazi hipotezlerin yanlisligini ispatlayarak bunlari curutur. Defalarca desteklenen hipotezler "Bilimsel Gercek" [scientific fact] haline gelirler. Sonucta bilim, teoriyi test edilen hipotezlerle ve gozlenen olgularla guclendirir veya zayiflatir, bilimsel gerceklerle destekler. Bilimin hic bir dalinda, teoriler matematikte veya mantikta goruldugu gibi % 100 ispatlanamazlar; bilimde boyle bir ispat kavrami yoktur. Ayrica bilimde dogma, dogmatik otorite, kutsal yasalar ve kati degismeyecek evrensel kurallar da yoktur. Gecerli nedenler, kanitlar bulundugunda tum kuramlar (teoriler) degistirilebilir, yerine yenilerini birakabilir (Newton mekaniginin yerini rolativite kuramina birakmasi gibi). [Kaynak: 1)National Academy of Sciences, "Teaching about evolution and the nature of science", NAS Press, Washington, D.C.1998, sayfa:1-9. 2) Douglas Futuyma, "Evolutionary Biology", Sinauer, 1998, sayfa:1-30 ]


    *** Evrim Kurami kutsal kitaplara ve dinlere aykiridir; kutsal kitaplar, insanlarin ve hayvanlarin birdenbire yaratildigini soylemektedirler. YANIT: Pek cok din ve din adami artik Evrim Kuraminin bir gercek oldugunu kabul etmistir (1). Son olarak Papa bile Evrim Kuraminin dogrulugunu tanidiklarini aciklamistir. Kutsal kitaplarin soyledikleri kelimesi kelimesine alindiginda, Evrim Kurami, Yaratilis Efsanesine aykiridir. Fakat pek cok mezhep ve din, Yaratilisi artik daha farkli yorumlamaktadirlar. Ayrica bilimde gerceklere ulasabilmek icin hic bir kutsal kitabin dogmasi bir anlam tasimaz; bilim dogma kabul edemez, kutsalligin veya doga otesi guclerin de bilim icin bir anlami yoktur. Bilim gozlemleyebildigini yorumlar; bilim, tutucu ve konservatif degil, devinimsel ve devrimseldir. Kutsal kitaplar ilk milennium sirasinda henuz bilimin bugunku kadar gelismis olmadigi donemlerde, insanlar tarafindan kaleme alinmislardir ve iclerindeki bilgi degistirilemez. Kutsal kitaplardaki efsaneler (goge yukselis, Tufan, yaratilis) bugun bilimin bulgulari ile tamamen celismektedirler ve bilime aykiridirlar (2). Bu nedenle din adamlari kurtulusu, bu kitaplarda verilen bilgileri farkli yorumlamakta bulmuslardir. [Kaynak: 1) NCSE, edited by Moleen Matsumura, "Voices for Evolution", 1995, sayfa: 83-120. 2) National Academy of Sciences, "Evolution and Creationism: A view from the National Academy of Sciences", 1999. ]


    *** Evrim Termodinamigin ikinci kanununa aykiridir! Kaosdan duzen olusamaz ve entropi surekli artar, enerji bosluga yayilir. Bu nedenle evrim yanlistir, cunku evrimin gerceklesmesi icin, entropinin zid yonunde hareket eden bir guc gereklidir. Oyleyse evrim gerceklesemez, ancak entropinin ters yonundeki bu etkiyi bir YARATICI gerceklestirebilir. YANIT: Evrim entropiye aykiri degildir. Bu hipotez enerji verilen sistemlerde kaostan duzen olusabilecegini hesaba katmamaktadir. Ayrica termodinamigin ikinci kanunu kapali sistemler icin gecerlidir. Organizmalar, acik bir sistemde enerji alisverisi yapmaktadirlar. Ortamda sinirsiz enerji vardir; bu enerji daha duzenli, stabil kimyasal yapilarin olusabilmesi icin kullanilmaktadir (1


    Bir bisikletin parcalarinin kendi kendine bir araya gelebilecegini varsayamazsiniz, ama enerji harcayarak bu parcalari birlestirebilirsiniz, bisikletin 100 parcasi oldugunu ve elinizde sinirsiz parca oldugunu varsayin, ilk bakista bu parcalarin 100! (100 x 99 x 98 x 97......x 2 x 1) farkli bicimde birlestirilebilecegi dusunulse de bu dogru degildir. Cunku bir didonu bir tekere, direksiyonun bir parcasini camurluga vidalama sansiniz yoktur. Deneye yanila hangi parcanin hangi kisma uyabilecegini bulursunuz, yaratabileceginiz bir kac montaj bisiklet cesidi olabilir sadece, bu entropinin en aza indirgendigi durumdur. Belki bu parcalar 100-200 farkli sekilde de ayni enerji harcanarak birbirine eklenebilir, ama bir tanesi varligini surdurebilecek bisiklet olacaktir. Aslinda , stabil hucre durumunun yanisira katrilyonlarca stabil olmayan protohucre ve hucre durumlari da meydana gelmektedir. Ama varligini surdurebilen, entropiye en uyum saglamis, artik kendi icinde akardengeye (hemostasis) erismis hucredir. Biz sadece kendini surdurebildigi icin onun hakkinda bilgi alabilmekteyiz, halbuki diger stabil olmayan hucreler bozunup, yokolup gitmislerdir ve surekli bir, iki kararli hucreye karsin tekrar katrilyonlarca stabil olmayan ve yokolup giden pro-hucre olusmaktadir (2). Ornegin, icerisinde birbirleri ile reaksiyona girebilecek, A ve B gazlari olan bir kutuya enerji verdiginiz zaman bile bu kapali sistemde, molekullerin birbirleri ile carpisip, yeni ve kararli AB gaz molekullerini olusturabilmesi, enerji verilen ve enerjiyi icinde saklayabilen sistemlerde kararli yapilarin olusabilecegine bir kanittir. Biyolojik sistemlerin olusabildigi, okyanus, doga gibi acik sistemler ise, organik maddenin ana yapi taslarini icermektedir, ortamdaki enerji surekli yeniden kullanilmaktadir; ustelik gunesten ve uzaydan surekli yeni enerji bu acik sisteme katilmakta ve buraya molekuler enerji, isi, radyasyon biciminde hapsolmaktadir. Yaratiliscilar eger uzayda enerjinin dagildigini soylemekteyseler, zaten Evrim Kurami, uzayda enerjinin kullanilarak, yasam olustugunu iddia etmemektedir. Yaratiliscilarin bu hipotezi bos ve karanlik uzay icin gecerli olabilir ancak. Bir mese palamudundan yeterli enerji sayesinden, fotosentez gerceklesmekte ve bir mese agaci buyuyebilmektedir. Gunes, entropinin artisi ile enerji kaybetmekte dunya ise enerji kazanmaktadir. Canli organizmalar öldügü zaman ise bu canlilar icin "entropinin artisi" gerceklesir, tum enerji "tekrar kullanilmak uzere" dogaya karisir. [1) Douglas Futuyma, "Science on Trial", Sinauer, 1995, sayfa:223. 2) Tim Berra, "Evolution and the Myth of Creationism", Stanford University Press, 1990. Sayfa: 126 ]


    *** Atmosferdeki dusuk Helyum miktari, dunyanin genc oldugunu gosterir. Eger dunya 4.5 milyar yasinda olsaydi, daha fazla helyum olmasi gerekirdi, cunku Helyum Uranyumun bozunmasindan ortaya cikar. YANIT: Helyum cok hafif bir gazdir, hidrojen gibi yukselip uzaya karisir ve hidrojen gibi, atmosferde fazla miktarlarda olamaz.


    *** Uzaydan dunyaya dusen meteorit kokenli toz, yilda 14 milyon tondur. Eger dunya ve ay 4.5 milyar yasinda olsalardi, uzerlerinde 30-50 m yuksekliginde toz olmasi gerekirdi.YANIT : Uzaydan gelen toz hakkindaki bilgi yanlistir. Uzay problari bu miktarin bahsedilenden binlerce kat daha az oldugunu gostermistir. Ayrica bu iddiayi yapanlar ne astrofizik ne de temel yercekimi yasalarindan haberdar degiller, bu tozun atmosferik hareketler ve gittikce artan yercekimi nedeniyle dunyaya yaklastikca kitlelesip, okyanuslara karisacagini hesaba katmamaktalar. Ayrica 1959'da Scientific American'da bu makaleyi yazan Hans Patterson, gercekleri cok carpitmistir. NASA'nin verilerine gore, gunes sisteminde santimetre kareye, saniyede 10 uzeri 16 ( 1016 ) gram toz dusmektedir. 5 milyar yilda dunyaya dusmesi olasi hesaplanan toz miktari santimetre kareye 10 gramdir, bu ise kolayca okyanuslara ve atmosfere karisacaktir. [Ashley Montagu, " Science and Creationism", Oxford University Press, 1984, sayfa 43-49]


    *** Biyologlar hic bir zaman, bir turun evrimini gozlememislerdir. YANIT: Biyologlar bir turun evrimini defalarca gozlemislerdir. Mikrobiyolojide bunun orneklerini her gun gormekteyiz, antibiyotiklere direnc kazanan bakteriler, ortama degisim gosteren ve evrimlesen virusler buna ornektir. Bitki molekuler biyolojisi, yeni tur bitkilerin gelistirilmesine sahit olmustur. DDT'ye direnc gelistiren bocekler bu evrime ve dogal seleksiyona birer ornektir.


    *** En unlu biyologlar ve bilim adamlari bile artik Evrim Teorisinin yetersiz oldugunu kabul etmektedirler.YANIT: Bu dogru degildir. Biyologlar, evrimi bir gercek olarak kabul etmektedirler. Evrim Kurami artik biyolojinin temelinde yer almaktadir. Evrim Kurami olmadan artik bu yuzyilda biyoloji yapilamaz. Bilim insanlari arasinda sadece bazi mekanizmalar tartisilmaktadir. Tam tersine unlu biyologlar Yaratilis Efsanesini kabul etmemektedir; dunyaya sadece Evrim Teorisiyle bakmaktadirlar



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi padelermo -- 27 Mayıs 2005, 23:32:04 >




  • *** Dunya 10000 yildan daha yasli olamaz, bunu manyetik alani dogrulamaktadir.Cunku manyetik alani her 1400 yilda bir yarilanarak azalir. Halbuki Evrim Kurami dunyanin 4.5 milyar yasinda oldugunu soylemektedir.YANIT: Bu fikri ortaya atan, Dr. Thomas Barnes'in daha temel fizik bilgilerinden haberdar olmadigi soylenmis; bilim ortamlarinda rezil edilmistir. Dunya'daki kayalar, olusumlari sirasinda, dunyanin manyetik alanina ait, izler tasimaktadir. Bu olaya paleomagnetizm denilir. Atlas okyanusunun tabanindaki kayalar analiz edildiginde, jeolojik tarih boyunca, cok degisik manyetik fluksiasyonlarla (sistematik cevrimsel degisim) ve vektorel degisimlerle dunyanin manyetik alaninin degistigi gosterilmistir. Bu konuda binlerce makale vardir. Sadece Yaratiliscilar, dunyanin 10000 yasinda oldugunu kanitlayabilmek icin boylesi yontemlerle bilimi carpitmaktadirlar. [Ashley Montagu, " Science and Creationism", Oxford University Press, 1984, sayfa: 37-41]


    *** Tupte henuz tek bir canli hucre olusturulamamistir.YANIT: Belki henuz yasamsal ozelliklere sahip bir hucre deney tubunde olusturulamamistir, ama canlinin temel bilesenleri olan, amino asitler, nukleik asitler, sekerler ve pek cok organik molekulun kendi kendine olusabilecegi gosterilmistir. Ayrica ilk hucrelerin proto hucreleri olan koaservatlar, proteinoidler deney tubunde olusturulmustur (1). Proteinoidler, ayni hucreler gibi, aksiyon potansiyellerine, membran yapisina ve bolunebilme yetenegine sahiptirler. Ayrica dunya basli basina dev bir deney tupudur ve her gun okyanuslarda yeni organik molekuller, yeni hucreler, yeni evrimlesen yapilar olusmaktadir (2). Sorun laboratuarda dunyanin 4 milyar yil onceki kosullarini olusturup, 4 milyar yil bekleyememekten kaynaklanmaktadir. Ayrica bugun herhangi bir canlinin DNA'si alinip, belirli genetik ozellikler degistirilmektedir. Yani deney tupunde genetik yapiyla oynanabilmektedir. 1997 ve 1998 yilinda klonlanan ve yeni bir tur olarak dunyaya gelen canlilar deney tubunde yaratilan yasama ait iyi bir ornek teskil eder. Ama tek bir hucrenin kendi kendine deney tubunde olusturulmasini beklemek bu kosullarda biraz safdillik olur. [ 1) Sidney Fox, "The Emergence of Life", Basic Books, 1988 2) Douglas Futuyma, "Evolutionary Biology", Sinauer, 1998, ]


    *** Hayat kendi kendine 4 milyar yilda gelisemez! Bir norona (sinir hucresi), bir pankreas hucresine bakin, reseptorlere, biyokimyasal reaksiyonlarin cesitliligine bakin. Hic bu kompleks sistemler kendi kendine olusabilir mi? YANIT: Evrim gelisiminde hep onceki bilgi ve stabil yapi dogal seleksiyon sonucu daha sonraki canlilarda kullanilmistir. Vucudumuzda hem baliklara, hem ilkel bakterilere, hem surungenlere ait ozellikleri tasimaktayiz. Noronlarin gelisimi yaklasik 4 milyar yil almistir, noronlar sonsuz sayidaki hucre olusumunun ve evriminin son basamagidir, sinir sistemi de oyledir, noronlarin kompleks yapilari onlarin bir Tanri tarafindan birdenbire yaratildiklarini gostermez; ustelik sinir sisteminin evrimlerine, alt basamaklarina diger canli turlerinde rastlamaktayiz; ozellikle canlilarin sinir sistemlerinin incelenmesi, canlilarin evrim boyunca basamak basamak gelistigini gostemektedir (1, 2). Insan vucudundaki ve memelilerdeki benzer biyokimyasal reaksiyonlari, bunlarin evrimsel alt basamaklarini diger canli turlerinde de gormekteyiz. Reseptorlerin molekuler yapilarinin aslinda bir kac temel reseptorun zamanla farklilasmasindan meydana geldigi konusunda guclu kanitlar vardir; sinir hucrelerindeki aksiyon potansiyelerinin ve norokimyasal olgularin tek hucrelilerden baslamak uzere, tum canli turlerinde ayni ilkelere gore olustugu gosterilmistir (3, 4). Sadece evrim canliya verdigi yeni ozelliklerle, onlarin adaptasyon veya dogal seleksiyon konusunda daha sansli hale gelmelerini saglamistir. Ornegin ilk meydana gelen amino asitlerdir, ikinci basamakta, thermal proteinler ve mikrokurecik proteinoidleri olusmustur, daha sonraki basamakta, ATP amino asitleri devreye girip evrimlesmistir. Daha sonra da daha kompleks proteinler ve protein sentezleri gelismistir (5). Daha sonra prototip hucreler olusmus ve milyonlarca yilda, doga deneye yanila stabil hucreleri olusturmustur (6). [1)John Eccles, "Evolution of the Brain", Routledge, 1989 2)Eric Kandel, James Schwartz, "Principals of Neural Sciences", 1991, Elsevier. 3)Bertil Hille, "Ionic Channels of Excitable Membranes", Sinauer, 1992 4)Tashio Narahashi, "Ion Channels of Excitable Cells" 5)Sidney Fox, "The Emergence of Life", Basic Books, 1988 6)Douglas Futuyma, "Evolutionary Biology", Sinauer, 1998,].


    *** Aminoasitlerin ilk meydana gelen yiginlari Proteinoidler hic bir duzene ve belirleyici yapiya sahip degildirler. Bu nedenle yasamsal islevlerde de yer alamazlar.YANIT: Yaratiliscilar ilk amino asitlerin birlesiminden olusan proteoinoidlere canli veya DNA veya RNA'nin fonksiyonlari ile olusmus proteinler gibi yaklasmaktadirlar. Halbuki ilk proteinoidlerin degisik dizilerde siralanabilir olmalari yasamin baslamasina olanak tanimasi icin yeterlidir. Dunyada olusan ilk hucreyi veya milyonlarca diger hucre cesidini bilmiyoruz. Primordial RNA'nin olusmasi icin bile bir milyar yil gecmistir. Sonucta bugun bildigimiz ve gordugumuz hucreler baslangicta yoktu. Bir kez oksijen kullanmiyorlardi, kimyasal reaksiyonlari cok farkliydi. Fotosentez yapabilmeleri icin bile 1.5-2 milyar yil gecmistir. 2 milyar yil "730 000 000 000" gun demektir; gunluk hayatin mantigi ile bu sureleri kavramak insanlara cok zor gelebilir. Bir gun boyunca dev okyanuslarda dogal ortamda olusabilecek proteinoid sayisini dusunurseniz, bunca surede, hucrelerin kullanabilecegi protein zincirlerinin bir sekilde bu proto-hucreleri bulabilecegini idrak edebilirsiniz. Bir aerob (oksijen kullanan) hucrenin olusmasina dek gecen sure 2.5 milyar yildir. Okaryotlar 3.5-4 milyar yilda olusmuslardir. Dunyanin olusumundan bugune kadar gecen sureyi bir saat olarak alirsaniz, doga stabil bir okaryot hucreyi olusturabilmek icin yaklasik 55 dakika harcamis, son bes dakika'da da diger tum canlilari meydana getirmistir.


    *** Eger insan dunyada 1 milyon yildir varsa, bu yaklasik 25 000 jenerasyona denk gelir. Bugun ortalama nufus artisi % 2'dir. 1 milyon yil once % 0.5 oldugunu varsayalim. 25 000 jenerasyonda dunya populasyonunun 10 uzeri 2100 olmasi (10'un yaninda 2100 sifir) gerekirdi. Bu imkansidir. Evrende bile 10 uzeri 130 elektron vardir. Halbuki insanligin yasini 5000-6000 yil kabul edersek (Tufandan beri), % 0.5lik bir nufus artisiyla dunya populasyonu 3.5 milyar (yani bugunki gibi) bulunurdu. Bu dunyada tufandan beri nufus artisi oldugunu kanitlamaktadir. YANIT: Bu yaklasim tarzi ANTI-BILIM'e guzel bir ornek teskil edebilir. Bir kez Maltus doktrinini gayri bilimsel bir bicimde kullanmakta, cikarmak istedigi sayilara gore ilk populasyonu ve artis hizini ele almaktadir. Yani 2 kisiden baslamakta (Nuhtan sonra) sonra katlanarak dizi halinde nufusu hesaplamaya kalkmaktadir. Halbuki ilk ziraat M.O. 8000 yillarinda baslamistir (1). Bu donemde eldeki arkeolojik verilere gore dunyada 8 milyon insan oldugu pek cok bilim insani tarafindan tahmin edilmektedir (1, sayfa:318-320). M.S. 1. Yuzyilda dunya populasyonunun 300 milyona atladigi bilinmektedir. Bu daha kesin bir sayidir, cunku Cinlilerin ve Romalilarin kayitlari kullanilmistir. 1. Yuzyil- 1750 arasinda 500 milyonluk bir sicrayis olmustur. Bu ise % 0.056'lik bir nufus artisina karsilik gelmektedir. 1750-1800 arasinda % 0.44'luk bir artisla 1 milyar insana ulasilmistir. 1800 ile 1850 arasinda % 0.52'lik bir artisla 1.3 milyar olmus; 1850-1900 arasinda % 0.54'luk bir artisla 1.7 milyar olmus; 1900-1950 arasinda, % 1.7'lik bir artisla 2.5 milyar olmus; 1974-2000 arasinda da % 1.9'luk bir artisla 6.4 milyar olacaktir. Bu artis oranlari Yaratiliscilarin hipotezlerini curutmeye yeter, ancak son 200 yildir, % 0.5'lik bir artis hizina sahip oldugumuza gore bu artis hizini bir milyon yil onceye goturup de kafadan uydurma sayilarla insan nufusunu cok daha fazla olacakmis gibi gostermek, sadece bilimsel gerceklerde fabrikasyon yaratip, herseyi kutsal kitaplara uydurma hevesinden kaynaklanmaktadir. [1) Michael Ruse, "Darwinism Defended", Addison-Wesley Publishing Co., 1982]

    *** Evrimcilerin surungenlerden kuslarin gecisleri icin verdikleri ornek olan Archaeopteryx, bir gecis canlisi degildir! Archaeopteryx kus olarak yaratilmis bir kustur! YANIT: Gerek BAV ve Harun Yahya, gerekse diger bilimsel yaratiliscilar Archaeopteryx ile ilgili pek cok gercegi cok carpitmislardir. Oncelikle Harun Yahya ve grubu, Archaeopteryx'den bahsedebilecek bir bilgi ve egitim birikimine sahip degildirler, zaten yazdiklari da bunu gostermektedir; ayrica Archaeopteryx ile ilgili pek cok gercegi yalan soyleyerek, ve bilimsel ilkeleri perisan ederek carpitmaktadirlar. Cunku Archaeopteryx'in surungenlerden gelisen bir kus oldugu hipotezini destekleyen bulgular, bilimsel yaratiliscilara buyuk darbeler vurmaktadir. Bilimsel yaratiliscilara gore Archaeopteryx veya diger hic bir surungen kusa evrimlesmemistir, sadece kus olarak Tanri tarafindan yaratilmistir (1, 2). Halbuki paleontoloji ve kuslarin evrimi ile ugrasan bilim insanlari icin gerek Harun Yahya'nin, gerekse ABD'li bilimsel yaratiliscilarin soylediklerinin hic bir bilimsel ve akilci degeri, bilimsel destegi yoktur! (3, 4, 5, 6, 7). Dunya'daki tum biyoloji, ornitoloji ve paleontoloji otoriteleri ve bilimcilerinin birlestigi bir nokta vardir: Kuslar, birden fazla ortak ata-surungenden evrimleserek, kus haline milyonlarca yilda gelmislerdir; fakat bu ortak atanin Protoavis mi oldugu, Archaeopteryx mi oldugu yoksa her ikisinin de farkli ortak atalardan mi farklilastigi kesinlik kazanmamistir. Ama kesinlikle Archaeopteryx surungenlerden kuslara bir gecis hayvanidir. Isin komik yonu, Harun Yahya, asagida verilen ve kendi fikirlerini curuten bazi referanslari sanki kendi fikirini kanitlayan bilgiler gibi sunmakta, bilimde ve referans verilisinde buyuk bir sahtekarlik yapmaktadir. Binlerce bilimsel makaleye gore, Archaeopteryx bir surungen, bir dinozordur, cunku:

    1) Archaeopteryx iskelet sisteminin yapisi acisindan dinozorlara cok yakindir. Comsognatus (ve diger Theropoda dinozorlar )gibi iki ayaginin uzerinde, one egilimli durmaktadir. Tum iskelet sistemi, kuslardan farklidir ve bir dinozora benzemektedir. 2) Archaeopteryx'in diger kuslarin aksine agzinda dinozor disleri mevcuttur ve cene yapisi dinozorlara benzemektedir. 3) Archaeopteryx'in 23 kuyruk vertebrasindan olusan kuyrugu hic bir kus turunde yoktur. Bu kuyruk, Triassic ve Jurassic donemlerde gorulen kuyruklu ucan Saurianlada mevcuttur. Bu kuyruk hayvanin ucmaya calisirken veya kosarken ani yon degistirmelerine yardimci olmaktadir. Modern kuslarda bu kuyruk ufalmis ve tek kemige donusmustur. 4) Archaeopteryx'in agirlik merkezi ve kanat iskelet yapisi tum diger kuslardan farklidir, bu Archaeopteryx'in bildigimiz kuslarin uctugu kadar rahat ucamayacagini kanitlamaktadir. 5) Bilinen 6 Archaeopteryx iskeletinde (Harun Yahya'nin iddia ettigi minik bir sternuma sahip hayvanin 7. Archaeopteryx olup olmadigi tartismalidir, (3), sternum mevcut degildir; olsa bile cok kucuk olma ihtimali vardir. Halbuki kuslardaki FURCULA (lades kemigi) denen kemik yapisi onlarin ucmayi saglayan guclu kaslarinin tutulmasini mumkun kilmaktadir. 6) Surungenlerde ayaktaki metatarsal kemikler birbirinden ayridir, modern kuslarda bu metatarsal kemikler tek kemik olarak kaynamistir. Archaeopteryx'den once olusmus ve anatomik olarak Archaeopteryx'e cok benzeyen, Compsognatus'da ayaktaki metatarsallar ayridir, Archaeopteryx'de ise bu metatarsallar kaynamistir, yani Archaeopteryx ayak metatarsal kemikleri acisindan kus ile surungenler arasindabir yerdedir. 7) Archaeopteryx'in ayaklari Theropoda dinozor atalarina benzemektedir, uc uzun ayak parmagi , bir de geri giden kisa parmak. 8) Archaeopteryx'in kanatlarinda hic bir kusta olmayan dinozor penceleri mevcuttur; bir tek Hoatzin kusu isimli bir kusun gelisim evresinde kisa bir sure icin kanat penceleri olusur (Hoatzin kusu icin asagiya bakiniz). Kuslarda on kol kemikleri birlesmis ve kaynamistir ve bunlar kanatlara tutunur; Archaeopteryx'de ise kanatlarin ucunda dinozor penceleri vardir. 9) Archaeopteryx'deki pektoral kaslar, dinozorlarda, surungelerde oldugu gibi ince gastral kaburgalara tutunmaktadir. 10) Iyi ucucu kuslarda hava kesecikleri, akcigerlerden kemiklere kadar uzanip tutunurlar, boylece ucus sirasinda harcanan enerjinin saglanmasi icin, oksijen gereksinimini karsilanmis olur. Archaeopteryx'de hava kesecikleri olmadigi gosterilmistir; yani Archaeopteryx iyi ucucu bir kus degildir. (Not: bu konudaki bazi resimler icin "Uctu Uctu Dinozor Uctu" isimli yazinin resimlerine bakini


    Archaeopteryx'de kuslarda olan ozellikler de vardir: 1) Kuslardaki kemiklerin buyume merkezi uclardadir; surungenlerde ise bu kemigin merkezindedir. Archaeopteryx'de bosluklu kemige ait bir ize rastlanmamistir. 2) Archaeopteryx'in penceli kanadinda ve kuyrugunda tuyler vardir, bu da onu surungenlerden ayiran ve kuslara yaklastiran bir ozelliktir. 3) Archaeopteryx'in tuyleri asimetrik ve aerodinamik bir yapi gosterir. Deve kusu, hindi gibi ucma yetenegini yitirmis kuslarda ise tuyler simetrik yapidadir. Bu ozelligi ile Archaeopteryx ucabilen kuslara daha yakindir. Bu ozelliklere gore, bilimsel ilkeler isiginda Archaeopteryx bir surungendir, ama kus ozellikleri tasiyan bir gecis surungenidir. Ya da soyle de denebilir, Archaeopteryx, kendi doneminde hem kus ozellikleri hem de surungen ozellikleri tasiyan, kusun atalarindan birisidir. Tabii, kuslarin olusumu milyonlarca yil surmustur, pek cok diger surungen kus mevcuttur, bunlarin hepsinin birden fazla ortak atasi olabilir. [1)Harun Yahya, "Evrimcilerin Yanilgilari", sayfa: 13-20 2)Harun Yahya, "Evrim Aldatmacasi", sayfa:22-24 3)Pat Shipman, "Taking the Wing: Archaeopteryx and the Evolution of Bird Flight", A Touchstone Book, 1999, 4) Kevin Pedian and Luis Chiappe, "The Origin of Birds and their flight", Scientific American, February 1998, Sayfa:38-47. 5)Peter Wellnhofer, "Archaeopteryx", Scientific American, May 1990 sayfa:70-77. 6) Kevin Pedian,"Early Bird in Slow Motion", Nature, August 1996, 382: 400-402. 7)Alan Feduccia, "The origin and evolution of birds", 1996, Yale University Press


    *** Evrimciler Archaeopteryx'in kanatlarinda pencelerinin olmasinin onu dinozora benzettigini soylemektedirler, halbuki bugun, kanatlarinda penceleri olan baska bir kus vardir. Hoatzin kusu buna ornektir. Oyleyse Evrimciler yanilmaktadirlar. YANIT: Hoatzin kusu hakkinda soyledikleri Harun Yahya'nin ve yaratiliscilarin gerek genel biyoloji konusunda gerekse, Hoatzin kusu konusunda ne kadar cahil olduklarini ve gercekleri ne kadar carpittiklarini gostermektedir. Hoatzin kusu Guney Amerika'nin yagmurlu ormanlarinda yasayan yaklasik 50- 60 cm uzunlugunda bir kustur. Yumurtadan yeni cikan Hoatzinlerde kanadin ucunda pence oldugu icin, uzun sure Hoatzinler belirli bir siniflamaya konulamamislardir (1, 2). Geleneksel olarak, Galliformes grubuna konmus olsalar da, oncelikle Archaeopteryx gibi kotu ucan bir kus cinsidir, buyurlerken uzun sure ucamazlar; sindirim sistemleri tamamen diger kuslardan degisiktir. DNA analizleri, Cuculidea isimli bir cesit guguk kusuna daha yakin olduklarini gostermistir. Yumurtadan cikan yavrularda kanatlarda bulunan penceler bir sure sonra yokolurlar ve tuylere donusurler. Biyologlar ve ornitologlar icin Hoatzin, kusu gunumuzde yasayan ve Archaeopteryx'e gelisim sureci icinde bazi benzerlikler gosteren nadir kuslardan birisidir ve Archaeopteryx'den sonra bazi dinozor-kuslarin evrimlesmesinden gelismis olabilir. Ozellikle kanatlardaki pencelerin yavrularda olmasi ve bunun erginlikle yokolmasi, Hoatzin'de kanatlarda -yavruyken de olsa- pence gelistirebilme yetenegi oldugunu gostermektedir. Bu ornek Archaeopteryx'e bir acidan yakinligi olan tek ornektir ve Archaeopteryx"in kuslara evrimlesmekte olan bir dinozor olma hipotezini ortadan kaldirmaz aksine, guclendirir.[ 1) Pat Shipman, "Taking the Wing: Archaeopteryx and the Evolution of Bird Flight", A Touchstone Book, 1999 sayfa: 195-197. 2) Hedges SB et al, "Pylogenetic relationship of the hoatzin, an enigmatic South American Bird"Proceedings of National Academy of Sciences, 92:11662-11665, 1995


    *** Evrimcilerin Archaeopteryx ile ilgili iddialari Archaeopteryx"ten 75 milyon yi daha yasli PROTOAVIS isimli kus tarafidan curutulmustur. Dolayisiyla Archaeopteryx kuslarin atasi degildir, cunku kendisinden eski kuslar da vardir ! YANIT: Evrimciler hic bir zaman kuslarin atasi tek bir yaratiktir dememislerdir. Bu yaklasimda nasil seriatcinin ya da bilimsel yaratiliscinin bilimsel bilgiyi kendi istekleri dogrultusunda carpittigi gorulmektedir. Kuslarin birden cok atasi vardir, Archaeopteryx tesadufen bulunan atalardan birisidir. Archaeopteryx bundan 150 milyon yil once yasamistir, ama ondan onceki 100 milyon yil icinde kuskusuz ki, pek cok surungen ve dinozor turu, hem memelilere hem de kuslara evrimlesmelerini surdurmuslerdir; hic unutulmamasi gereken surelerin milyon yillarla ifade edilmesidir; Homo sapiens'in ve yakin atalarinin 50 000 yil -1 milyon yil once evrimlestigi goz onune alinirsa ve bir milyon yillik bir surenin ne kadar uzun oldugu hatirlanirsa, bu evrim imkansiz degildir. Protoavis, Archaeopteryx'ten 75 milyon yil once yasamistir; cok parcali bir iskeleti vardir, ama kuslara Archaeopteryx'ten daha fazla benzemektedir; fakat bir dinozor kustur. Ama bu bilgi kuslarin surungenlerden evrimlestigi hipotezini curutmez, sadece guclendirir. Cunku bu demektir ki, en az 225 milyon ile 150 milyon yil once, kuslara ve surungenlere benzeyen yaratiklar vardi; ve 65 milyon yil once dinozorlar yokolana dek, en az bir 160 milyon yil evrimlesmeyi surdurduler. Bu evrimlesme icinde Sinosauropteryx (surungenlere yakinlik), Velaciraptor ( uzun kapici kollar), Iberomesornis (guclu kanatlar, omuzdan goguse inen kemikler, yerden yukselme yetenegi), Enantiornithes ( iskelette daha fazla kaynama, alula ve artmis ucus yetenekleri), Aoalulavis (alula ve ucus yetenegi) ve daha pek cok dinozor iskelet yapisina sahip, dinozor dislerine, pencelerine ve baska ozelliklerine sahip dinozor kus evrimlesmesini surdurmustur. [1)Pat Shipman, "Taking the Wing: Archaeopteryx and the Evolution of Bird Flight", A Touchstone Book, 1999, 2)Kevin Padian and Luis Chiappe, "The Origin of Birds and their flight", Scientific American, February 1998, Sayfa:38-47. 3)Peter Wellnhofer, "Archaeopteryx", Scientific American, May 1990 sayfa:70-77. 4) Kevin Pedian,"Early Bird in Slow Motion", Nature, August 1996, 382: 400-402. 5) Alan Feduccia, "AThe origin and evolution of birds", 1996, Yale University Press.]

    GECIS TURLERI VE FOSILLERI
    *** Evrimciler hic bir gecis fosili ve gecis canlisi bulamamislardir. Baliklardan amfibiyanlarin, amfibiyanlardan surungenlerin, surungenlerden ise memelerin olusmasi ve turemesi imkansizdir. Zaten kuslara gecis ise imkansiz gorunmektedir. Dolayisi ile Evrimciler ve biyologlar kendi sinifladiklari hayvan turleri arasinda bir gecis gosterememektedirler. Bu nedenle evrim gecersizdir; evrim kendi kendine olamaz, baliklar, surungenler, memeliler, kuslar bir anda TANRI tarafindan belli bir dizaynla yaratilmislardir. YANIT: Bilimsel Yaratiliscilarin ve BAV'in bu iddialarinin hic birisi bilimsel olarak gecerli degildir. Cunku pek cok gecis fosili bulundugu gibi, pek cok gecis canlisi da mevcuttur. Yaratiliscilar, gecis turleri hakkinda son derece on yargili ve cahilce davranmakta; islerine gelmeyen bilgiyi de her zaman oldugu gibi carpitmaktadirlar. Oncelikle sunu belirtmekte yarar var: Evrimciler, Evrim Kuramini ortaya koyarlarken, Yaratiliscilara veya bilim dunyasina hic bir gecis fosili sunmak zorunda degildirler. Gecis turleri veya fosillerini bulamasaydik da, bu Evrim Kuramini gecersiz kilmazdi. Bugun Coelacanth gibi, Archaeopteryx gibi, Icthyostega gibi, Seymouria gibi, gecis fosillerine rastliyorsak, bu sadece sansli olmamizdan dolayidir. Aslinda bu fosillerin hic birisini bulamayabilirdik de, ama bu yine Evrim Kuramini gecersiz kilmazdi. Bugun dedigimiz gibi, bu turler kaybolmustur diyebilirdik! Her yil yeni fosiller bulunarak Evrim Kurami biraz daha desteklenmektedir ve yeni fosiller bulunmaya devam edecektir. Evrimciler kaybolan gecis fosillerinin veya kaybolup dogaya karisan gecis canlilarinin hesabini Yaratiliscilara vermek zorunda degillerdir. Nitekim gecis canlilarinin cogunun kaybolmasina karsin, bugun Evrim Kuraminin izah edilmesi icin yeterli sayida fosil bulunmustur (1, 2, 3, 4).


    Baliklardan Amfibiyanlara gecis: 408 milyon yil once, erken Devonian cagda, iki tip kemikli balik turedi; Sarcopterygii ve isin yuzgecli baliklar (ray-finned fishes). Sarcoptopterygii grubu baliklar cigerbaliklarini, (lungfishes, Dipnoi) coelacanthi [kolekant] ve rhipidistian isimli baliklari icermekteydi. Eusthenopteron [ostenopteron] , lob yuzgecli rhipidistianlar [ripidistian] grubunun bir uyesidir ve tetrapodlar (dort ayaklilar) bu gruptan turemislerdir. Ichthyostega [ikitiostega] Gronlandda bulunan, gec Devonian donemi amfibiyanidir ve amfibiyanlarin baslangicina verilebilecek ilk ornektir. Eusthenopteron'da pelvis kemigi, femur, tibia/fibula kemiklerinin ilk bicimlerine rastliyoruz, sonra bu kemikler Ichthyostega'da ve biraz daha degismis ve buyumustur. Ichthyostega 'da hem solungaclara ait yapi hem de ciger bulunmaktadir. Acanthostega [akantostega] isimli baligin fosilleri ise benzer ozellikleri kanitlamistir. Ama tabii aradaki pek cok balik turu kayiptir. Labyrinthodont [labirintodont] (Diplovertebron) bu gecis grubu icin verilebilecek baska bir ornekti


    Amfibiyanlardan surungenlere gecis: Amniotlar, Aves (kuslar), Mammalia (Memeliler) ve Reptilia (surungenler) gruplarini olusturan cok genis bir tetrapod (dort ayakli) sinifidir . Ilk bilinen amniotlar, labyrinthodont [labirintodont] amfibianlardir. Bunlar kertenkeleye benzeyen surungenlerdi. Isimlerini amniyotik yumurta ile uremelerinden almaktadirlar. Amfibianlardan iskelet yapisindaki degisiklik sayesinde ayirt edilebilirler; bunlar, bir sakral vertebranin yerine pelvisi iki sakral vertebranin tutmasi, uc tarsal kemigin bir kemik halinde birlesip, kaynamasi (astragalus) vb ozelliklerdir. Captorhinid [kaptorinid] isimli bir gruptan da diger bir grup surungenler turemistir. Amfibianlardan surungenlere gecisin diger bazi ornekleri, Hylonomus, Paleothris, Protorothyris di


    Amniotlar dan memelilere gecis: Memeliler yaklasik 50-70 milyon yil once ortaya cikmaya baslamislardir. Bu gecise ornek olarak gunumuzde yasayan, uc grup vardir: PROTOHERIA (echidna ve platypus) METATHERIA (Marsupialler; kesecigi olan memelilerdir, yavru dogduktan sonra, bu kesecikte bir sure saklanir, kanguru, koala, opossum Avusturalya ve Amerika kitasinda yasayan marsupiallerdir) ve onlarin kardes grubu, EUTHERIA (plasentali memeliler). Bu gruptakilerin surungenlerden en temel farklari endotermik olmalari, yani vucut sicakliklarini belirli bir derecede sabit tutabilmeleri (35-38 derece santigrad); tuylu olmalari, yavrularini dogurup, dogumdan sonra onlara uzun sure bakmalari; sut uretmeleri; sadece alt cene kemiginin hareket edebilir olmasi; dislerin belirli fonksiyonlar icin spesifiklesmis olmasi; pelvisin genis bir ileuma sahip olmasi (buyuk olasilikla dogumu kolaylastirmak icin), dar bir zigomatik kemige baglanan ve kafanin iki tarafindan cikan ve ceneye (mandibula) baglanan guclu cigneme kaslari vb. Alt grup amniotlardan sonra memelerin turemesi soyle olmustur, bu bilgiler, gerek fosil kanitlari gerekse bugun yasayan memelilerle kiyaslaninca ve bulunan fosillerin yasi hesaba katilinca tam bir tutarlilik gostemektedir (5):


    A) Captorhinidler ilk amniotlardi B) Gozlerinin kenarinda cesitli kemiklerle goz cukuruna sahip, Syanapsidia (sinapsidler), C) Iskelet yapisiyla bu gruplardan ayrilan sphenacodontid [sifenakodontid] pelycosaurlar; en meshurlari Dimetrodon'du. D) Daha sonra ortaya cikan sinapsidleri gec Permian donemde goruyoruz: Biarmosuchus [Biarmosukus] E) Therapsida, grubu ozellikle vertebra ve kafa iskeleti bakimindan atalarindan degisiklik gosteriyordu F)Cynodonta grubu'nun en onemli ozelliklerinden birisi, alt cene ile kafatasi arasinda ikincil bir eklem yapisinin gelismesiydi, 70 milyon yil once yasadilar. G) Mammalia grubunun ilk atalarindan birisi Morganocodon, son Triassic ve erken Jurassik donemde oraya cikan ve memelilerin pek cok iskelet ozelligine sahip bir on-memeliydi . Ayrica orta kulaktaki cekic, uzengi ve ors kemiklerine de sahipti, yani bu grupta koku hissinin yanisira sesleri duyma da oldukca gelismisti H) Memelilerin baslangici , ornegin marsupialler I) Plasentali memelile


    Asagida ele alinacak olan, pek cok on memeli ve memeli grubuna verilen isimlere ait fosiller bulunmustur; sistematizasyon bilimsel yaratiliscilarin analojik ve carpitma yontemlerine hic benzemeyen kati bilimsel yontemlerle ve hayvanlarin anatomileri ve de tahmin edilen fizyolojileri uzun incelemeler sonunda goz onune alinarak yapilmistir (5). Iste Yaratiliscilarin yok dedikleri gecis fosilleri, amniotlarin baslangicindan Memelilere kadar, ornekleriylebirlikte soyledir (1,


    On Memeli.................. Limnoscelis


    PELYCOSURIA ..... ........ Ethyris
    (#: yukaridakinin aynisi).. Archaeothris #....................................... Varanops #............................. ........ Haptodus #...................................... Dimetrodon THERAPSIDA ............... Biarmosuchus #.....................................Regisaurus #....................................Theriognatus CYNODONTA....................Dvinia #........................................Procynosuchus #.......................................Thrinaxodon #....................................... Cynognatus #...................................... Diademodon #....................................... Probelesodon #...................................... Probainognathus #...................................... Oligokypus MAMMALIA............... Morganucodon #...................................Kuehneotherium #............................... .. Peramus #............................... Aigialodon #...................................Marsupilia


    #............................... Placentalia


    Placentalia (plasentasi olan) primatlara ve Homo sapiense kadar uzanan genis bir grubun adidir. Fakat Amniotlardan, Therapsidlere gecen sure icinde pek cok gecis fosili ve canlisi bulunmustur. Bu canlilari siniflandirabilmek , yogun bir biyoloji egitiminin sonucunda varilabilen bir sonuctur. Bu siniflama yapilirken ozellikle, anatomi ve paleontoloji konusunda cok yetkin olmak gereklidir. Bu siniflamaya Harun Yahya gibi, BAV elemanari veya bilimsel yaratiliscilar gibi gecmis egitimleri supheli ama amaclari asikar kisiler bilimsel olarak itiraz etme yeterliligine ve yetkisine sahip degillerdir. [ 1)Douglas Futuyma, Evolutionary Biology, Sinauer, 1998, sayfa: 138-160. 2) Tim Berra, Evolution and the Myth of Creationism, Stanford University Press, 1990 3) Roger Cuffey, Paleontologic Evidence and Organic Evolution, in Science and Creationism, edited by Ashley Montague, Oxford University Press, 1984, sayfa:255-282 4) Douglas Futuyma, Science on Trial, Sinauer 1995, sayfa: 68-97 5) T.S. Kemp, Mammal-like Reptiles, Academic Press, 198

    *** SORU:Evrim Kurami okutulmamalidir, cunku Evrim Kurami, insanlari fasit, komunist veya "gucun herseyi almaya hakki oldugu soylevini ceken" ahlaksiz bir dunya gorusune suruklemektedir. Marksizmin kokeninde de Evrim Kurami vardir, Nazizmin temelinde de. Bu nedenle Evrim Kurami toplumlari yoldan cikartmak icin buyuk bir tehlikedir. Genc dimaglarin bu ATEIST fikirlerle zehirlenmeleri onlenmelidir. YANIT:Bu yaklasim gerek Amerika'li Bilimsel Yaratiliscilarin, gerekse BAV ve Harun Yahya'nin hipotezlerinin temelini teskil etmektedir. Burada belirli bazi kavramlari, ideolojileri korkulacak ve urkulecek kavramlar, ideolojiler olarak, tartismadan belirleme ve Evrim Kuramini direkt olarak bu ideolojilere baglayarak curutmeye calisma kurnazligi yatmaktadir; tabii buna kurnazlik denebilirse, ama seriatcinin ve fanatik insanin akli boyle calismaya daha egilimlidi


    Oncelikle Evrim Kuraminin bu ideolojilerin hic birisiyle direkt iliskisi yoktur. Kuantum fiziginin, bu ideolojilerle iliskisi ne kadarsa, Evrim Kuraminin da iliskisi o kadardir. Ayrica, bir ideoloji olarak savunulmakta olan Islamin (veya Hristiyanligin) bahsedilen Fasizm'den daha iyi, daha demokratik, daha esitlikci bir yapiya sahip olmadigi; Islam hukukunun, kadinlari asagiladigi, anti-demokratik oldugu, kolelik sistemini kabul ettigi, asiri baskici, militarist bir sistem oldugu da ortadadir (1, 2, 3, 4, 5). Ayrica Marksizm bugun icin tamamiyla curutulmus bir ideoloji degildir; komunizmle bugunku totaliter Rusya ve Cin komunizmi kastediliyorsa, bu sistemlerin Marks doneminde tanimlanan ve insanlara esitlik saglayici Sosyalist sistemlere donusme sureci basarilamamistir. Cunku bu ulkelerde yonetim halkin kontrolunde degil, fakat totaliter bir yonetici burokrasisinin kontrolundedir. Bu ulkeler zaten Carlik veya krallik doneminden direkt olarak bir totaliter sistemden baska bir totaliter sisteme gecmislerdir; yani demokratik sistemin bir evrimlesmesi olarak komunizmi yasamamislardir. Bu durum, sosyalist demokratik sistemlerin coktugu veya gelisme umudunu yitirdigi anlamina gelmez. Ayrica, ne sosyalizmin, ne komunizmin, ne de Nazismin temelinde Evrim Kurami yoktur, sadece Evrim Kuramina dayanarak cikarilan insanla veya sosyal sistemlerle ilgili bazi sonuclarinin oldugu iddia edilebilir. Naziler de, ayni bilimsel yaratiliscilar, Harun Yahya ve BAV gibi, Evrim Kuramini anlamamislar ve distorsiyona ugratmislardi


    Ateizm konusuna gelince, ateizmin ahlaksizlik getirecegi, dinlerin de ahlak ve insanlara mutluluk getirecegi, kanitlanamayacak bir onermedir. Cunku, ateist olan insanlar arasinda "belirli bir ahlak, olgunluk, insanlara saygi-sevgi vb" gibi degerlere sahip kisiler cikabilecegi gibi, dindar ve sofu insanlar arasindan da cok ahlaksiz kisiler cikabilecegi gorulmektedir. Yani bir Tanriya inanmak, sanildigi gibi, insanlari birdenbire bire "ahlak abidesi" haline koyamamaktadir. En onemli nokta ise, Evrim Kuramina inanmanin Ateistlik anlamina gelmeyecegi hep goz ardi edilmektedir. Evrim Kurami, Teist bir sistemle celismemektedir. Yani, herseyi yaratan bir Tanri, Evrimin temel akisini da kurmus olabilir; ama kurmamis da olabilir. Evrim Kurami, din kitaplarini kelime kelime anlayan ve dinlerdeki yaratilisi savunan mentalite ile celismektedir. Ayrica, Komunist birisi Evrim Kuramina inanmadigi gibi, Komunist birisi Tanriya da inanabilir; ya da kapitalist ya da Fasist birisi Tanriya inanmadigi gibi Evrim Kuramina da inanmayabilir veya inanabilir. Sonucta bir takim ideolojiler ile bilimsel kuramlar ve Teism arasinda baglar, iliskiler kurmaya calismak cok yanlistir. Akilciliga ve bilimsellige sigmaz. [ 1) Ilhan Arsel, "Teokratik Devlet Anlayisindan, Demokratik Devlet Anlayisina", 1996 2) Ilhan Arsel, "Tevrat ve Incil'in Elestirisi", Kaynak Yayinlari, 1997, 3) Ilhan Arsel, "Seriat ve Kadin" 4) Ilhan Arsel, "Toplumsal Geriliklerimizin Sorumlulari: Din Adamlari", 1995 5) Turan Dursun, "Din Bu I, II, II


    *** SORU: Fosiller, Kambrian doneminde birdenbire fazlalasmislar ve cok hucreli organizmalar birdenbire artmislardir. Halbuki Kambrian oncesi doneme ait hic boyle bir donem ve iz yoktur. Bulunan tum fosiller cok hucrelilerin bir anda Kambrian doneminde yaratildiklarini ortaya koymaktadir. YANIT: Ilk bilinen mikrofosiller 3.5 milyar onceye kadar gitmektedirler; yani 3-3.5 milyar yil once evrimlesmekte olan hucre yapilari vardi. Fosil kayitlarinda, cok hucrelilere ait en eski fosil izleri 670 milyon yil onceye dayanmaktadir. Bu da Kambriyan donemden 80 milyon yil onceye denk gelir. Kambriyan donemde, 505-590 milyon yil once, ilk kabuklu organizmalar olusmustur, ornegin brachiopodlarin ve trilobitlerin kabuklari mevcuttu. Bu dayanikli kabuk yapilari, kendilerinden daha once var olan yumusakca yapisindaki cok hucrelilerden cok daha iyi fosillesir ve bugune kadar kalir Pre-Kambriyen donemdeki yumusak vucutlu tum organizmalar fosillesemeden yokolup gitmislerdir. Ama buna ragmen bugun, o doneme ait bazi fosil izlerine de rastlamaktayiz; o doneme ait alglerin, denizanasinin, kurtcuklarin fosillerini bulabilmekteyiz. Ama o devrin kayalari o kadar eskidir ve oylesine deformasyona ugramislardir ki, o kayalarda fosil bulabilmek hemen hemen imkansizdir


    Cok onemli bir nokta neden, 500 milyon yasinda bir memeli, ya da 100 milyon yasinda bir insan iskeleti bulamadigimizdir. Madem Yaratiliscilara gore, hersey Kambrien donemde birdenbire yaratildi, oyleyse neden trilobitlerle ayni yasta dinozorlar, memeliler, kuslar bulamamaktayiz? Neden Adem'in buyuk buyuk torunlarinin iskeletlerini, Devonian cagda yasamis amfibiyanlarin fosilleriyle ile yanyana goremiyoruz. Bilim adamlari jeolojik caglari ve amfibiyanlardan surungenlere gecisi kafalarindan uydurmamaktadirlar; elde edilen fosiller ve bu fosillerin yaslari, bu gelisimi jeolojik gelisim cizgisinde de ispatlamislardi


    Fosillerin yaslarina baktiginizda, Evrim Kuramindaki gelisim tamamen desteklenmektedir. Ornegin, Prekambriyen donemde (4 milyar-590 milyon yil once, MYO) bulunan yumusakca, kurtcuk fosillerinden sonra, Kambriyen donemde (505-590 MYO) , trilobitlerin fosillerine rastliyoruz. Sonra Ordovician donemde (438-505 MYO) birden bire memeli fosillerine atlamiyoruz, cenesiz baliklara ait fosiller buluyoruz, ayni donemde ne kuslara, ne amfibiyanlara, ne memelilere ne de dinozorlara ait tek bir iz yok! Sonraki Silurian donemde (438-408 MYO), Ilk ceneli baliklarin fosillerine rastliyoruz. Yani yumusakcalar, kabuklu bocekler, cenesiz baliklar ortaya cikmadan ceneli baliklar ortaya cikmiyor nedense!? Ilk amfibiyan fosillerine, Devonian cagda (408-360 MYO) rastliyoruz, sonra Carboniferous (360-286 MYO) ve Permian (286-248 MYO) donemlerde surungenlerin fosilleriyle karsilasiyoruz, madem Kambriyen donemde surungenler de yaratildi, neden fosil olarak karsimiza cikmak icin yaklasik 200-250 milyon yil bir yere saklandilar ve beklediler? Triassic donemde (248-213 MYO) Ilk dinozorlarin iskeletlerini gormekteyiz. Jurassic Donemde (213-144 MYO) ise ilk kuslar ve dev dinozorlarin fosilleri ve iskeletleri karsimiza cikmakta. Madem tum canlilar ayni anda yaratildi, neden dinozorlar 350 milyon yil bir karanlik kosede gizlenerek beklediler? Daha sonra 65 milyon yil once dinozorlar neden birden bire Sodom ve Gomorrah lanetine ugrayip, tum dunyadan temizlendiler? Neden Dinozorlar sahneden cekilince, memeliler, maymunlar primatlar arttilar. Neden dinozorlara, memelilere, maymunlara, primatlara ait 20 milyon yillik iskeletler buluyoruz da, ayni doneme ait Homo sapiens iskeletine hic rastliyamiyoruz. O zamanki Homo sapienslerin hepsi mi dogaya karisip yok oldu, oyleyse, o zamana ait diger hayvanlarin iskeletleri neden karsimiza cikiyor? Sormaya baslayinca, seriatciya ve bilimsel yaratiliscilara sorulacak sorularin ardi arkasi tukenmez! Ama ne yazik ki seriatci akli ve bilgiisi ile degil, omuriligi ile dusunmektedir! [1) Harland et al."A Geologic Time Scale", 1982, Cambridge Uni. Press 2) J. W. Schopf, "Evolution of the Earliest Cell", Scientific American, 1978, 239 (3): 110-138 3) Douglas Futuyma, "Evolutionary Biology", Sinauer, 1998, 4) Tim Berra, "Evolution and the Myth of Creationism", Stanford University Press, 1990


    ***SORU: Canli organizmalarin hepsinde varolan amino asitler Levo formudur (sol ellidir; yani bu amino asitlerin stereotipik yapisi polarize isigi sola dondurur, sag elli Dextro-isomerlerde ise saga dondurur). Dogada esit miktarda L ve D formunda aminoasit vardir. Oyleyse canlilar aleminde hersey kendi kendine olustuysa neden sadece L-formundaki aminoasit isomerlerine rastlamaktayiz? Demek ki belli bir dizayna gore Tanri, sadece L-formu kullanarak canlilari yaratti.YANIT: Molekuler yapilardaki zayif kuvvet (weak force) birbirinin ayna goruntusu olan molekullerde farklidir. Bu bir molekul icin cok ufak bir farktir, ama molekuller bir araya gelince etki buyur. Yani bir molekulun reaksiyona girerken veya suda cozunmus bulunurken icinde bulunan molekuler bag yapma yetenekleri ve belli bir konfigurasyonda dururken gereksimleri olan enerji onlarin doga tarafindan secilmelerini saglamaktadir, doga genelde en az enerji formunu tercih eder; L ve D formlari arasindaki enerji farki cok az da olsa, yapilan hesaplara gore en az enerji ile durabilen isomer, yaklasik 100 bin yilda dogada % 98 olasilikla baskin bulunan formu olacaktir (1). 1993'te Arizona State Universitesinden John R. Cronin uzaydan gelen meteoritlerde ve donmus tozda daha fazla L-aminoasitlerine rastlandigini ispatlamistir (2); bu, dünyada varolan ve amino asitlerle reaksiyona giren maddelerin zamanla sol elli amino asitleri tercih etmesini saglayabili


    Ayrica dogada ilk amino asitlerin nasil, hangi kosullarda meydana geldigini bilmiyoruz. Bilmedigimiz kosullar icin konusmak bosunadir. Dogada o donemde oyle olasiliklar olabilir ki, L-form ve D-form amino asitler yukaridaki nedenin yanisira baska nedenlerden oturu de secime ugramis olabilir. Ornegin, bugun bilinmeyen ve 4 milyar yil once dunyada denizlerde cok bulunan ve sadece D-form amino asitlerle reaksiyona girip kelat olustururak bu amino asitlerin deniz dibine cokmesini saglayan herhangi bir molekul L-formlarinin dogada fazla bulunmus olmasini saglayabilir. D ve L- isomerleri birbirlerinden cok farkli fiziksel, biyokimyasal, enerjetik, elektrofizyolojik ve konformatik (uc boyutlu sekil alma) yapilarina sahiptirler. Ornegin Dextromethrophan adli bir ilac, kodeinin benzeri Levorphanol'un D-izomeridir; NMDA (N-metil -D- Aspartat) reseptorlerine baglanir ve antagonistik etki yapar, morfin reseptorlerine hic bir etkisi yoktur, analjezi (agri kesme) ve bagimlilik yapmaz. Ama, sol elli olan, L-isomer, Levorphanol ayni molekul yapisina sahip olmasina karsin NMDA reseptorlerine baglanmaz, morfin reseptorlerine baglanir; agri kesicidir, bagimlilik yapar. Her iki ilacin molekuler yapilari tamamen ayni olmasina karsin, birbirlerinin ayna goruntuleri olmalarindan dolayi, farmakolojik ve biyokimyasal etkileri cok farklidir. Yaratiliscilar ve Harun Yahya ne temel biyofizik, ne temel kimya, ne temel kuantum fizigi, ne temel biyokimya, ne de temel tip egitimi almadiklari icin, amino asitlerin L-formlarinin varligina Yaratilisi bilimsel olarak ispatlayici bir kurtarici gibi sarilmaktadirlar. [ 1) Ian Stewart 1995. Nature's Numbers. New York: BasicBooks. 2) Max P. Berstein, Scott A. Sandford, Louis J. Allamandola, " Life's Far-Flung Raw Materials" Scientific American, Temmuz 1999, 281




  • o zaman belirteyim. harun yahya, adnan hoca'nın takma adı. neden harun yahya'nın saçmalıklarını foruma yapıştırıyosun. ve böylece forumu kirletiyosun??
  • HANGİ ÖLCEKLE ÖLCERSENİZ, SİZE DE AYNI ÖLCEK UYGULANACAK. (incil matta)

    KENDİNİ YÜCELTEN ALÇALTILACAK, KENDİNİ ALÇALTAN YÜCELTİECEKTİR (incil matta)

    .... EN BİLGE KİŞİ BİLMEDİĞİNİ BİLEN KİŞİDİR.... sokrates

    DÜN GEÇTİ YARIN VAR MI ?
    GENÇLİĞE DE GÜVENMEM ÖLEN HEP İHTİYAR MI?

    BU GÜZEL SÖZLERLE DARWİN KONU TARTIŞMASINA VEDA ETMEK İSTEDİM.

    HAYATA GÜLEN GÖZLERLE BAKIN ARKADAŞLAR
    HERZAMAN HAYATA GÜLÜMSEYİN Kİ HAYATTA SİZE GÜLÜMSESİN.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi felsefika -- 28 Mayıs 2005, 1:20:57 >
  • okadar çok yazı var ki burda,3.sayfanın yarısına geldim bıraktım,resmen dünya tarihinde görülmemiş bir tartışma bu.Bu arada ben yorumumu sölemicem
  • Cevaplayamadığın için ve harun yahyanın başka kaynağını bulamadığın için kaçmak güzel oluyor

    Yazdığımız cevap mehdinin müridlerini yola getirdi. Pornocu bir adamı savunup bize sevgi saygı arabeski yapmayın ,,,
    Vatana karşı örgütlü cürüm işlemiş adamalrı savunmak suçtur,,
    quote:

    Orjinalden alıntı: junayerturk

    HANGİ ÖLCEKLE ÖLCERSENİZ, SİZE DE AYNI ÖLCEK UYGULANACAK. (incil matta)

    KENDİNİ YÜCELTEN ALÇALTILACAK, KENDİNİ ALÇALTAN YÜCELTİECEKTİR (incil matta)

    .... EN BİLGE KİŞİ BİLMEDİĞİNİ BİLEN KİŞİDİR.... sokrates

    DÜN GEÇTİ YARIN VAR MI ?
    GENÇLİĞE DE GÜVENMEM ÖLEN HEP İHTİYAR MI?

    BU GÜZEL SÖZLERLE DARWİN KONU TARTIŞMASINA VEDA ETMEK İSTEDİM.

    HAYATA GÜLEN GÖZLERLE BAKIN ARKADAŞLAR
    HERZAMAN HAYATA GÜLÜMSEYİN Kİ HAYATTA SİZE GÜLÜMSESİN.




  • ARKADAŞLAR BENCE BU KONUYU BİRAZ ABARTTIK GALİBA. YANİ O

    KADAR TARTIŞMA YAPTIK YİNE HALA HERKEZ KENDİ BİLDİĞİNİ DOĞRU

    SANIYO. BIRAKIN İLLE DE MAYMUNDAN GELDİK DİYENLERİN ATASI

    MAYMUN , DİĞERLERİNİNKİ İNSAN OLSUN .

    HERKEZ NASIL OLMAK İSTİYORSA ÖYLE OLSUN.
  • 
Sayfa: önceki 1112131415
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.