Şimdi Ara

Dawkins (5. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
104
Cevap
2
Favori
1.814
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
5 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 23456
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • İslam dünyası hala 260 sayfalık klavuz kitapla tüm evreni çözmeye çalıştığı için dünyanın en geri ülkelerinden oluşmaktadır.
    Bu kafa ile sizi ne AB alırlar nede insan yerine koyarlar.

    Adam kasılıyor rusyada s400 alacaz diye.
    Lan rusya sana babasının hayrınamı verecek.İstediği zaman bloke ediverir olur biter.

    Siz s400 veya patriotu kendiniz üretemediğiniz sürece aşağılamaya ve sömürülmeye mahkumsunuz.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: torlofan

    Fragman iyiymiş Bulabilirsem izliyim bu filmi. İsa ile ilgili bir film vardı eski tarihli çok gülmüştüm. Neydi adı unuttum, bu da değişik bir yaklaşımda belliki.

    Ben o zaman şu anda tanahın kitabını okuyorum. 6. bölüm yeşu. Dedim bu hristiyanlar aynısını aldılar nasılsa tevratın burdan okuyayım. Du bakam daha neler diyecekler.

    Ehli sünnete benziyor ancak yorumlamaları halit yerlikhanın. Ben bi okuyayım bakayım da ondan sonra daha net fikirlerim olacak.

    Kesmek değil, eller ifadesinin çoğul olması yani en az 3 olması mesele benim için. Hiç kimsenin 3 eli yok neticede. Dediğim gibi hükmü kendim vereceğim inşallah.

    Eğer hayatını etkilemiyorsa güzel. Karışık işler bunlar ve her zaman mantıklı olmak zorunluluğu da yok neticede.
    Maide suresi 38. ayetin hırsızın elinin kesilmesini emrettiği söylenir. Bu ayete bakalım. Acaba öyle mi? Ayeti incelemeye sondan başlayacağız.

    وَالسَّارِقُ وَالسَّارِقَةُ فَاقْطَعُواْ أَيْدِيَهُمَا جَزَاء بِمَا كَسَبَا نَكَالاً مِّنَ اللّهِ وَاللّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ

    جَزَاء
    cezaen; karşılık demektir.

    بِمَا كَسَبَا
    Bima keseba; yaptıklarından dolayı.

    نَكَالاً
    Nekalen; caydırma olarak.

    مِّنَ اللّهِ
    Min Allahi; Allah’tan demektir.

    O halde ayetin bu kısmına şöyle bir meal verebiliriz:

    ”(Bu,) yaptıklarına karşılık Allah’ın öngördüğü bir caydırma yöntemidir.” Peki bu ceza nedir ve kim içindir?

    Ayetin başına bakalım;

    وَالسَّارِقُ
    Ve es sariku; erkek hırsız.

    وَالسَّارِقَةُ
    Ve es sarikatu; kadın hırsız.

    فَاقْطَعُواْ
    Fe ikteu; kesin.
    Aslında bu kelime üzerinde konuşmamız lazım ama bunu daha sonra yapacağız.

    أَيْدِيَهُمَا
    Eydiye Huma, işte can alacı nokta. Ayette geçen Huma ‘o ikisinin’ demektir ve erkek hırsız ile kadın hırsızın o ikisinin eydini kesin demektir. Peki eyd nedir?

    Eyd arapçada eşsesli bir kelimedir. Bir anlamı ”güç, kuvvet” diğer anlamı ise ”ellerdir”. O halde her iki ihtimali de düşünüp ayeti anlamaya çalışalım. Bu sözcük eyidi fiilinden tekil mastar bir isim olabilir. Tekil olduğu ve eyidi fiilinden geldiği kabul edilirse kuvvet güç anlamına gelir.
    Kuran’da bu şekilde kullanımına dair şu örnekler vardır.

    ” Sen onların söylediklerine karşı sabret ve Bizim EYD sahibi kulumuz Davud’u hatırla.” (Sad Suresi, 17)

    Burada EYD kelimesi güç, kuvvet anlamında kullanılmıştır.

    “EYD ve basiret sahibi olan kullarımız İbrahim’i, İshak’ı ve Yakup’u da hatırla.” ( Sad Suresi, 45)

    Burada da EYD güç, kuvvet anlamında kullanılmıştır.

    “Şüphesiz Biz göğü EYD ile bina ettik ve Biz onu genişleticiyiz.” (Zariyat Suresi, 47)

    Bu üç ayette de EYD güç anlamında kullanılmıştır. O halde ayete erkek hırsızın ve kadın hırsızın gücünü, yaptıklarına karşılık kesin şeklinde anlam vermemiz mümkündür.

    Fakat biz EYD üzerinde hemen karar vermeyelim, bu kelimenin ikinci anlamı yani ELLER anlamına da bakalım. Önce şu bilgiyi verelim. Arapçada tekillik ve çoğulluğa ek olarak iki şey için ayrı bir kip daha vardır. Buna tesniye denir.

    YED; Bir el.
    YEDA; İki el.
    EYD; Eller, üç ve daha çok el demektir.

    Bir insanda üç tane el olmadığına göre kelimenin eller anlamında kullanıldığını kabul etsek bile bunu mecaz olarak almamız lazım. Gramer olarak detayına bakacağız ama önce şunu netleştirelim.
    EYD eller demek ise mecaz olarak almamız gerekir dedik. Peki Kuran’da el hiç mecaz anlamında kullanılmış mıdır?

    Kuran’da el tekil, ikili ve çoğul formuyla 110 ayette 120 defa geçer. Ve bunların da sadece 30 tanesi gerçek, fiziksel el anlamındadır. Diğerleri mecazdır. Hemen el kesme ayetinin geçtiği surelerde ki iki örneğe bakalım.

    ”Ey iman edenler! Allah’ın size nimetini hatırlayın: Hani bir topluluk size ellerini uzatmağa yeltenmişti de onların ellerini sizden çekmişti. Allah’ı dinleyin. İnananlar Allah’a güvensin. (Maide Suresi, 11)

    Bu ayette eyd, eller kelimesinin mecaz olarak kullanıldığı açıktır.

    ”Yahudiler ”Allah’ın eli bağlı” dediler. Aslında elleri bağlı olanlar kendileri. Halbuki O’nun iki eli de açık olup dilediği gibi harcamaktadır. (Maide Suresi, 64)

    Burada da yed; el, ve yeda; iki el kelimesi mecaz anlamında kullanılmıştır.

    Tekrar edelim. Eyd güç ya da eller demektir. Ayette eyd ile söylenen güç değil eller ise bu kelime en az üç eli ifade ettiği için, bir insanın da üç eli olamayacağından, kastedilen mecazdır. Burada hırsızın gücünün kesilmesi istenmektedir. Burada şu itiraz yapılabilir:

    ‘İyi ama ayette bir hırsızdan bahsedilmiyor şayet hırsızın ellerini kesin deseydi olabilirdi. Ama o ikisinin ellerini kesin deniliyor. İki kişinin de dört eli olduğuna göre gerçek el kesme anlatılıyor olabilir.’

    Bu iddia yanlıştır. Şöyle ki ‘Huma’ zamirdir. İki kişiye işaret eder. Bu iki kişi ayetin başında geçen erkek hırsız ve kadın hırsızdır. Her ikisinin de ellerini kesin demektir. Huma kelimeye bu anlamı verir. Eller arapça da üçten başladığı için bu ellerin biyolojik el olarak anlaşılması mümkün değildir. Kesinlikle mecaz anlaşılır. Buraya kadar eyd kelimesi üzerinde yeterince durduk. Şimdide en az bu kavram kadar önemli olan diğer kelimeye ‘kesme’ fiiline bakalım:

    Ayette geçen ve türkçeye ‘kesmek’ olarak çevrilen kelime ‘KataA ( قطع )’ dır. Bu kelime kesmek anlamına gelse de Kuran’da çoğu zaman fiziksel kesme anlamında kullanılmaz. KataA Kuran’da bu ayet haricinde 18 yerde daha geçmektedir. Ve 16 yerde kesinlikle fiziksel kesme anlamında kullanılmadığı bellidir. Diğer iki yerde ki kullanımı ise yoruma açıktır. Mecazi kesmede kullanılmış olabilir fiziksel kesme de. Şimdi bu ayetlere bakalım.

    1- وَيَقْطَعُونَ مَا أَمَرَ اللَّهُ بِهِ أَن يُوصَلَ
    Allah’ın birleştirilmesini emrettiğini keserler. ( Bakara suresi, 27)

    2-لِيَقْطَعَ طَرَفًا مِّنَ الَّذِينَ كَفَرُواْ
    İnkar edenlerin bir kısmını keser. ( Ali imran suresi, 37)

    3- فَقُطِعَ دَابِرُ الْقَوْمِ الَّذِينَ ظَلَمُواْ
    Zulmeden topluluğun ardı böyle kesilir. ( Enam suresi, 45)

    4- وَقَطَعْنَا دَابِرَ الَّذِينَ
    O kimselerin ardını kestik. ( Araf suresi, 72)

    5- وَيَقْطَعَ دَابِرَ الْكَافِرِينَ
    Ve kafirlerin arkasını kesiyor. ( Enfal suresi, 72)

    6-وَلاَ يَقْطَعُونَ وَادِيًا
    Kestikleri (aştıkları) her vadi ( Tevbe suresi, 121)

    7-وُجُوهُهُمْ قِطَعًا مِّنَ اللَّيْلِ مُظْلِمًا
    Yüzleri geceden bir kesim (gibi) karanlık.. (Yunus suresi, 27)

    8-بِقِطْعٍ مِّنَ اللَّيْلِ
    Gecenin bir kesiminde. ( Hud suresi, 81)

    9-وَفِي الأَرْضِ قِطَعٌ
    Toprak kesimleri ( parçaları) (Rad suresi, 4)

    10-وَيَقْطَعُونَ مَآ أَمَرَ اللّهُ بِهِ أَن يُوصَلَ
    Allah’ın birleşmesini emrettiğini keserler. ( Rad Suresi, 25)

    11-بِقِطْعٍ مِّنَ اللَّيْلِ
    Gecenin bir kesiminde. ( Hicr suresi, 65)

    12-مَقْطُوعٌ مُّصْبِحِينَ
    Sabaha çıkanların (nesli) kesilecek. (Hicr suresi, 66)

    13- بِسَبَبٍ إِلَى السَّمَاء ثُمَّ لِيَقْطَعْ
    Göğe uzattığı vesileyi kessin. ( Hacc suresi, 15)

    14- قَاطِعَةً أَمْرًا
    Emri kesmek. ( Neml suresi, 32)

    15- وَتَقْطَعُونَ السَّبِيلَ
    Yolları kesiyor. ( Ankebut suresi, 29)

    16-لَّا مَقْطُوعَةٍ
    (Cennet nimetleri) kesilmezler. ( Vakıa suresi, 33)

    İşte bu 16 ayette kataAnın fiziksel kesme anlamında kullanılmadığı açıktır.

    17-ثُمَّ لَقَطَعْنَا مِنْهُ الْوَتِينَ
    Sonra O’ndan vahyi keserdik. ( Hakka suresi, 46)

    18-مَا قَطَعْتُم مِّن لِّينَةٍ
    Hurma ağacından kestiniz. ( Haşr suresi, 5)

    Ancak ‘Sonra O’ndan vahyi keserdik ve ‘hurma ağacından kestiniz ayetlerinde kataA fiziksel kesme olarak anlaşılabilir.

    Kuran’da kataA daha çok fiziksel olmayan kesmeyi anlattığına göre sırf bu kelimenin kullanılması bile ayeti el kesmek değil gücü kesmek olarak anlamamızın daha doğru olduğunu göstermektedir. Zira kuran’da fiziksel kesme olarak kelimenin şeddeli formu olan QaTTaA kullanılmıştır. Özellikle el kesmeden bahseden ayetler QaTTaA kelimesi ile gelmiştir. Bunlara bakalım.

    (Kadın) Onların düzenlerini işitince, onlara (bir davetçi) yolladı, oturup dayanacakları yerler hazırladı ve her birinin eline (önlerindeki meyveleri soymaları için) bıçak verdi. (Yusuf’a da:) “Çık, onlara (görün)” dedi. Böylece onlar onu (olağanüstü güzellikte) görünce (insanüstü bir varlıkmış gibi gözlerinde) büyüttüler, (şaşkınlıklarından) ellerini kestiler ve: “Allah’ı tenzih ederiz; bu bir beşer değildir. Bu, ancak üstün bir melektir” dediler. (Yusuf suresi, 31)

    Yusuf suresi 31. ayette Yusuf peygamberin yakışıklılığına hayran kalıp heyecanlanan kadınların meyve bıçağı ile ellerini kestiği anlatılır. Burada ellerini kesmek için kullanılan fiil QaTTaAdır. Ayrıca kadınların ellerini kesip koparmadıkları da bellidir.

    لأُقَطِّعَنَّ أَيْدِيَكُمْ وَأَرْجُلَكُم مِّنْ خِلاَفٍ ثُمَّ لأُصَلِّبَنَّكُمْ أَجْمَعِينَ
    (Firavun) “Ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim, sonra da hepinizi asacağım.” (Araf suresi, 124)

    Bu ayette ise Firavunun kendinden izinsiz iman eden sihirbazlara yaptığı tehdit vardır. Burada ellerin kesilip koparılmasından bahsedilir ve kullanılan kelime QaTTaAdır. O halde ayette geçen kelimenin mecazi mefhumları kesmek için kullanılan kataA olması eli çizmek ve kesip koparmak anlamından kullanılan QaTTaA olmaması kesilmesi gerekeninin fiziksel el değil güç olması gerektiğini bir kez daha kanıtlar.

    Ayetin mealini verip bu kadar net bir anlamın şimdiye kadar nasıl görünmediğine ve ayetin nasıl ve neden gerçek anlamda el kesme olarak anlaşıldığına bakalım.

    Aslında bu ayetin nasıl hırsızın elini gerçek anlamda kesmek şeklinde anlaşıldığını uzun uzun anlatmaya gerek yok. Yanlış anlaşılmanın tek sebebi, peygamberimiz adına uydurulmuş rivayetler. (Allah en doğrusunu bilir)

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • torlofan T kullanıcısına yanıt
    Kusur nedir biliyorum
    Ortaçağ yaklaşımlarını biliyorum. Bunları birleştirebiliyorum.
    Kusurlu ortaçağ yaklaşımlarını böylece kafamda şekillendiriyor ve gerekçelendiriyorum. Çoklu kişilik bozukluğu ve şizofreniyi de az çok biliyorum. Bu tanılar kolay konmamalı. Benim koyma yetkinliğim de yok ama bu tanıları koyan psikiyatristleri okumuştum. Terlemeden tut, sonsuz güçle konuşma vesaire. Beni o tanılar bağlamıyor. Islahat peşinde olan bir grup müstesna insan da hazret i İsa dirildi de der, ayın yarıldığını gördük de der. Psikiyatrik hastalık şart değil.

    Bu tür yorumları yaparken de gayet rahatım bunun kibirle değil parçaların oturması ile alakası var. Kibir ve şımarıklığı ağır kusur olarak gördüğüm için yazdıkların bana bir şey ifade etmiyor. Çok güçsüz bir canlı olduğumu da kabul ediyorum. Ey ben- Ben kimim ya.-cidden.

    Veya ben yanılıyorum sen haklısın. Bana gerçekten o da farketmiyor. Sonsuz güce “İnandığım gibi yaşadım safım bellidir” diyecek kadar yaşlandım.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi cemsinan -- 14 Nisan 2019; 19:2:33 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Guest-F54F98451

    Aişe'nin evlilik yaşı tartışmalıdır. Çoğu alim 19 civarı bir yaş hesabı yapıyor. Buharide 9 yazmasıyla iş bitmiyor. Araplarda kız çocuk yaş sayımı adetten sonra başlıyor ve Esma'dan yola çıkılarak yapılan hesaplarda 17 olarak çıkıyor. Buradaki yeni ateistlerin yaptığı hatayı iki şeyi ayırmak gerek:

    1- Eski çağlarda çocuk evliliği ahlâken doğru muydu?
    2- Eski çağlarda çocuklarla evlenen insanlar bu eylemlerinden ahlâken sorumlu muydu?

    Ben birinci soruya evet, ikinci soruyaysa genellikle hayır yanıtını vermek gerektiğini düşünüyorum. O dönem çocuk evliliklerine yönelik toplumsal algı çok farklıydı. Çocuk evliliklerinin psikolojik ve fizyolojik zararları tam olarak bilinmiyordu.

    Diğer konularda İslamın gereği adamlar kafasına göre peygamber hüküm koyar demiyor ki ömrünü bu işlere veriyorlar. Bence Ehl-i sünnet şöyle böyle demek yerine adamların eserlerini okuyup metodlarına eleştiri getirsin Kurancılar. Ama çoğu daha Arapçayı bilmiyordur. O kadar eser bırakmışlar Ehl-i sünnet olsun Şia olsun Mutezile olsun hiçbiri recmi, el kesmeyi inkar etmedi. Mezhep farklılıkları çok ayrı şeylerden dolayıydı yani. Üzgünüm bu Kurancıların yaptığı dini reform etme çabasından başka bir şey değil.

    Peygamberin hüküm koyması hakkında:http://www.dinimizislam.com/detay.asp?Aid=457
    Hazreti Ayşe’nin yaşını bahane ederek peygamberimize saldıran ve Kuran’da çocuk yaşta evliliğin serbest olduğunu iddia eden kişilere hatırlatılması gereken ilk konu, hükümlerin yalnızca Kuran’dan öğrenileceği ve Kuran’la mutabık olmayan kaynaklara itibar etmemeleri gerektiğidir. Allah, ”Biz kitapta hiçbir şeyi noksan bırakmadık…” (En’am Suresi, 38) buyurur. Noksanı olmayan Kuran’da, evlilik gibi önemli bir konunun zamanına da elbette işaret edilmiştir.

    Yetimleri, nikaha erişecekleri çağa kadar deneyin; şayet kendilerinde bir (rüşd) olgunlaşma gördünüz mü, hemen onlara mallarını verin. .. (Nisa Suresi, 6)

    “yetimin malına, o erginlik çağına erişinceye kadar -o en güzel (şeklin) dışında- yaklaşmayın…” (En’am Suresi, 152)

    Ayetleri dikkatli okursanız, yetimleri ”nikaha erişecekleri çağa kadar” deneyin diyor. Şayet kendilerinde bir ”olgunluk” görürseniz onlara mallarını verin diyor. İkinci ayette de yetimin malına, ”o malını kontrol edebileceği erginlik yaşına erişinceye kadar” en güzel şeklin dışında dokunmayın deniyor. Küçük bir çocuk para kavramını bilmez. Tasarruf nedir, hesaplı alışveriş nedir, parasını hangi alanda değerlendirirse artırabilir bunları bilemez. Çocuğun eline para verirseniz onunla ya şeker alır ya çikolata. Dolayısıyla malını kontrol edeceği çağ bedensel değil, zihinsel olgunluk çağıdır. Aynı şekilde nikaha erişecekleri çağ da, bedensel olgunluğa eriştikleri ergenlik dönemi değil, malını kontrol edebileceği, zihinsel olgunluğa eriştikleri erginlik/gençlik çağıdır.

    Ayette “ruşden” kelimesi geçer. Kadın ve erkeğin “Reşit” olması gerektiği manasındadır.

    “Rüşd: Doğru yolu bulabilme yeteneği
    Reşid: Doğru yolu başkalarına gösteren kişi.
    Raşid: Doğru yola gelebilecek kapasiteye erişmiş kişi.
    Mürşid: İrşad eden, eğiten, aydınlatan”

    Mehir, İslam Hukuku’nda erkeğin evlenirken kadına verdiği para veya maldır. Mehir kadının ailesine değil, direkt kadına verilir. Yukarıdaki ayetlere göre malların sahibine teslim edilme çağı, o kişinin malını kontrol edebileceği yaştır. Dolayısıyla mehir alan kadının bu malı veya parayı kontrol edebileceği bir yaşta olması gerekir.

    Hz. Ayşe’nin 6-9 yaşında evlendiği konusundaki iddialar, Kuran’daki evlilik için belirtilen yaş ile uyum göstermiyor. Kuran’da işaret edilen evlilik yaşı, şu an ki Medeni Kanunumuzda yer alan yaş sınırı ile tam uyumludur. Ayrıca Hz. Ayşe’nin yaşının rivayet edildiği kaynakların muhatabı olan Buhari, peygamberimizden 238 yıl sonra, Müslim 243 sene, Tirmizi 260 sene, Ebu Davud 256 sene, Nesai 238 sene, İbn-i Mace 263 sene sonra yaşamışlardır. Hz. Ayşe’nin yaşı kimi kaynakta 6, kiminde 9, kiminde de 18 olarak rivayet edilmiştir. Genel olarak evlilik yaşı konusunda referans Kurandır. Kuran, nikah için zihinsel olgunluk çağını işaret eder.

    Ancak bu net delili görmezden gelen bazı ateistler, Talak Suresi 4. ayette, ” adet görmemiş” ibaresinin küçük çocuğa işaret ettiğini iddia ederler.

    ”Kadınlarınızdan (menopoz dönemine girerek) âdetten kesilenlerin iddetinde tereddüt ederseniz, onların iddet süreleri üç aydır. Adet görmeyenlerin de süreleri böyledir. Hamile olan kadınların iddetleri, çocuklarını doğurdukları vakit biter. Kim Allah’ı sayıp O’na karşı gelmekten korunursa, Allah onun işinde bir kolaylık verir.” (Talak, 4)

    Adetten kesilmiş, yani menopoz dönemine girmiş kadınların bekleme süresi 3 ay deniyor. 3 ay neden bekleniyor? Hamile olup olmadığının anlaşılması için. Adet görmeyen çocuk hamile kalabilir mi? Hayır. O zaman 3 ay beklemesine de gerek yoktur. Hamile kalan kadın adet görmez. Ancak hamile olduğunun anlaşılması süre alır. Bu durumda olan kadınlar için de bekleme süresi 3 aydır. Hamileliği kesin olanlar ise doğuma kadar bekler.

    Meallerde adet görmemiş kızlar olarak çevrilen ‘vellai lem yahidne’ ifadesi tıbbi olarak “sekonder amenore” denilen durumdur. Yani adet düzeni bozulduğu için adet görmeyen (normalde adet gördüğü halde türlü sebeplerle 3 ay veya daha uzun süren bir dönemde âdet görmeyen) kadınları ifade eder.



    Talak suresi 4. ayette bazı meallerde rastalığımız “henüz adet görememiş” ifadesi geçmez. Henüz adet görmemiş diyebilmek için ”ellaaiii lemma yahidne ” kelimesinin geçiyor olması gerekir.

    Lem: Hiç olmayacak, ya da hiç olmamış manası kazandırır.

    Lemma: Henüz olmamış ama olacak manası kazandırır.

    Ayette geçen “Nisa” kelimesi yetişkin kadınlar için kullanılan bir kelimedir. Adet görmeyen kişi eğer çocuk olsaydı o zaman ” Vildan, Veled, Benat…” kelimelerinin geçiyor olması gerekirdi. Ancak ayette yetişkin kadınların tanımlandığı “Nisa” kelimesi geçmektedir.

    Sonuç olarak Kuran çocuk evliliğine izin vermez. Bu tip yanlış bir uygulamayı ancak Kuran’dan uzak toplumlar uygular. Yanlış ve kasıtlı yapılan tercümeler nedeni ile ateist ve bağnazlar İslam’ın çocuk evliliğine izin verdiğini iddia ederler. Çocuklar şefkat gösterilmesi gereken varlıklardır, kimse sapık görüşlerine Kuran’dan delil bulamaz.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • urfes U kullanıcısına yanıt
    Bunun linkini verir misin? Evet bunu okumuştum Allah senden razı olsun. Çok açıklayıcı görünüyor bu açıklama.
    Bizim burda güvenilir bir imam var ona danışmıştım görmem lazım demişti. Ona da göstermem lazım.
  • cemsinan kullanıcısına yanıt
    Niye buralarda geziniyorsun? Ne işin var? Din düşmanlığı yapmıyorsun, ancak ısrarla tanrı bunların dediği gibi olsa idi şunlar olmazdı gibi sürekli mesajlar yazıyorsun. Felsefe de bilmiyorsun benim gibi.

    Kibirli birisi kibirsiz olduğunu düşünür zaten. Sana bana karşı kibirlisin demek istemedim tanrıya/Allah'a karşı kibirlisin demek istedim. Yanlış anlaşılma olmasın.

    Düzgün bir insansındır, gerçekten alçak gönüllüsündür hatta birçok Müslümandan belki de daha çok iyilik yapan birisindir. Ancak bu senin kibirli olmadığın anlamına gelmez.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: torlofan

    Bunun linkini verir misin? Evet bunu okumuştum Allah senden razı olsun. Çok açıklayıcı görünüyor bu açıklama.
    Bizim burda güvenilir bir imam var ona danışmıştım görmem lazım demişti. Ona da göstermem lazım.
    Rica ederim. Kuran-ı Kerim i yine Kur'an'ın kendisi ile açıklama metodunu kullanan bir site...
    https://kurandaceliskiolmaz.com/hirsizin-eli-kesilir-mi/

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • urfes U kullanıcısına yanıt
    Bu tarz site sahipleri teolojiden anlamıyor.
    Sorularla İslamiyet
    Hırsızın elinin kesilmesiyle ilgili ayetin mecaz olduğu ve gücünü kesmek anlamına geldiği doğru mudur? » Sorularla İslamiyet
    https://sorularlaislamiyet.com/hirsizin-elinin-kesilmesiyle-ilgili-ayetin-mecaz-oldugu-ve-gucunu-kesmek-anlamina-geldigi-dogru


    Konu kısımı:

    4) Ayette “Yed”(El) kelimesinin “Eydiyehuma” (o ikisinin ellerini..) şeklinde kullanılması, hırsızlık edenlerin bütün fertlerini içine almaya yöneliktir. Tesniey / ikil zamir olan “huma” (o ikisi) zamir ise ayette söz konusu edilen “erkek, kadın” ikilisine işarettir. Bu açıklama doğrultusunda ayetin ilgili cümlesinin meali: “Erkek ve kadın olarak insanlığın her iki nevinden hırsızlık eden bütün fertlerinin ellerini kesin.” şeklinde olur.

    Bu ifade şekli,

    “Şimdi ikiniz de ey Peygamber eşleri, eğer kalplerinizin matlup olan durumdan kayması sebebiyle Allah’a tövbe ederseniz ne âla!” (Tahrim, 66/4)

    mealindeki ayette de söz konusu edilmiştir. (krş. İbn Aşur, Maide:38. ayetin tefsiri)

    Yani: burada da muhataplar iki kişi olduğu halde, Kalb kelimesi “Kulûb” şeklinde çoğul olarak kullanılmıştır.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Guest-F54F98451

    Bu tarz site sahipleri teolojiden anlamıyor.https://sorularlaislamiyet.com/hirsizin-elinin-kesilmesiyle-ilgili-ayetin-mecaz-oldugu-ve-gucunu-kesmek-anlamina-geldigi-dogru

    Konu kısımı:

    4) Ayette “Yed”(El) kelimesinin “Eydiyehuma” (o ikisinin ellerini..) şeklinde kullanılması, hırsızlık edenlerin bütün fertlerini içine almaya yöneliktir. Tesniey / ikil zamir olan “huma” (o ikisi) zamir ise ayette söz konusu edilen “erkek, kadın” ikilisine işarettir. Bu açıklama doğrultusunda ayetin ilgili cümlesinin meali: “Erkek ve kadın olarak insanlığın her iki nevinden hırsızlık eden bütün fertlerinin ellerini kesin.” şeklinde olur.

    Bu ifade şekli,

    “Şimdi ikiniz de ey Peygamber eşleri, eğer kalplerinizin matlup olan durumdan kayması sebebiyle Allah’a tövbe ederseniz ne âla!” (Tahrim, 66/4)

    mealindeki ayette de söz konusu edilmiştir. (krş. İbn Aşur, Maide:38. ayetin tefsiri)

    Yani: burada da muhataplar iki kişi olduğu halde, Kalb kelimesi “Kulûb” şeklinde çoğul olarak kullanılmıştır.
    https://www.google.com/amp/s/arapcaogrenelim.wordpress.com/2012/02/27/08-kelimelerde-teklik-ve-cokluk/amp/

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Guest-F54F98451

    Bu tarz site sahipleri teolojiden anlamıyor.https://sorularlaislamiyet.com/hirsizin-elinin-kesilmesiyle-ilgili-ayetin-mecaz-oldugu-ve-gucunu-kesmek-anlamina-geldigi-dogru

    Konu kısımı:

    4) Ayette “Yed”(El) kelimesinin “Eydiyehuma” (o ikisinin ellerini..) şeklinde kullanılması, hırsızlık edenlerin bütün fertlerini içine almaya yöneliktir. Tesniey / ikil zamir olan “huma” (o ikisi) zamir ise ayette söz konusu edilen “erkek, kadın” ikilisine işarettir. Bu açıklama doğrultusunda ayetin ilgili cümlesinin meali: “Erkek ve kadın olarak insanlığın her iki nevinden hırsızlık eden bütün fertlerinin ellerini kesin.” şeklinde olur.

    Bu ifade şekli,

    “Şimdi ikiniz de ey Peygamber eşleri, eğer kalplerinizin matlup olan durumdan kayması sebebiyle Allah’a tövbe ederseniz ne âla!” (Tahrim, 66/4)

    mealindeki ayette de söz konusu edilmiştir. (krş. İbn Aşur, Maide:38. ayetin tefsiri)

    Yani: burada da muhataplar iki kişi olduğu halde, Kalb kelimesi “Kulûb” şeklinde çoğul olarak kullanılmıştır.
    Cem-i Teksir / Düzensiz Çoğullar: Müfredinin yani tekilinin şekli değişerek, ikiden daha fazlasını ifade eden isimdir. Düzensiz çoğullar, adından da anlaşılacağı üzere, belli bir kuralı olmayan çoğullardır. Bu çoğulların i‘râbı tıpkı tekil kelimelerin i‘râbı gibidir; yani hareke ile olup merfû durumda damme ile, mansûb durumda fetha ile, mecrûr durumda kesra ile harekelenirler. Düzensiz çoğullar âkil (akıl sahibi olanlara ilişkin) ve gayrı âkil (akıl sahibi olmayanlara ilişkin) çoğullar olmak üzere ikiye ayrılır. Âkil olan çoğullar insanlara özgü isimlerin düzensiz çoğullarıdır (kadın, erkek, çocuk gibi). Gayrı âkil çoğullar ise insan dışındaki, akıl sahibi olmayan varlıklara ait çoğullardır (bitki, hayvan, eşya isimleri gibi).
    Örnek:

    Müfret

    Tekil Cem-i teksir Çoğul
    وَرَقٌ kağıt أوْرَاقٌ kağıtlar
    اَلْمَرْأَةُ kadın اَلنِّسَاءُ kadınlar
    اَلطاَّلِبُ öğrenci
    اَلطُّلاَّبُ

    öğrenciler
    قَلَمٌ kalem اَلْأَقْلاَمُ
    kalemler

    اَلْجَبَلُ dağ اَلْجِبَالُ dağlar
    مَدْرَسَةٌ okul اَلْمَدَارِسُ
    okullar

    Size burada arapça dersi vermek zorunda bırakmayın. Kaynakları araştırmadan önünüze geleni doğruymuş gibi kabul etmeyin. Arapçada bazı kelimeler düzensiz çoğul olarak geçer kalp ve kadın kelimelerin çoğulu 2 ve fazlasını gösterir. Araştırın...

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Arabın melhemi olsa önce kendi başına çalar.
    Adamların kültürü neki bize faydası olsun.

    21. yüzyılda yaşıyoruz.Arabın ilmi orta çağda kaldı.
  • torlofan T kullanıcısına yanıt
    Burada olma nedenlerimi katıksız bir bilinç, en mantıklı gerekçelendirmeler ve tam bir neden sonuç ilişkisi ile açıklamamam gerekirse
    Şaka şaka dolaşmayı severim. Kilometrelerce yürürüm, sağa sola bakarım. Biraz sağa sola bakma anlamı filan da vardır herhalde forum vakasının.
    Diğer yazdıkların benim hayatımla pek örtüşmüyor. Benim sonsuz gücün hukuk yazdıracak şekilde bir Arap kavmine dahil olmasına filan inanma ihtimalim yok hele ki çok sayıda kusur görüyorken (büyük resminden ayrıntılarına kadar)

    Hiç bir şey hiçbir anlama gelmez tabi ki ama örtüşmüyor işte.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • urfes U kullanıcısına yanıt
    Arapça dersini Ulemaya verebilirsin onlardan daha iyi biliyorsan. Arapça bile arkadaşlarıma sordum bunu. Şunları söyledi: Yed kelimesi iki tane için kullanılsa da Arapça çoğul sigasında gelir. Kural gereği yanlış. Cem-i teksir sigası geldiğinde bu takdir olunur ki üç veya daha fazlası içindir. Eğer bir şey iki tane ise buna yeda denilebilir. Ama eyd dendiği de çokça vakidir kullanılan bir şey bu. Cem'i teksir sigası her ne kadar üç veya daha çok ise de bundan ibaret değildir. Kur'an'da sema içinde semavat denir çoğul kullanılır. Oysa ki ard'ın da tabakaları olmasına rağmen tekil kullanılır. Bunlar tamamen kullanım icabı.

    Allah ve Resulüne savaş açanların, (yol keserek terör eylemi yaparak) yeryüzünü ifsad etmek için koşuşanların cezası; öldürülmeleri veya asılmaları yahut sağ elleri ile sol ayaklarının kesilmesi yahut da bulundukları yerden sürülmelerinden başka bir şey olmaz.

    Burada da eydiyhim deniyor sonundaki him muttasıl hüm zamiri eyd ise çoğul gelmiş burada da güçlerini kesin diye mi anlıyorsun? el ve ayaklarının çarprazlama kesilmesi. Burada da eyd diye alınmış

    ev tekattua eydihim
    ve ercülihim
    tekattua : katea fiilinden müştak
    emri hazır
    kesilmesi kesin anlamında vücup
    eydihim : çoğul cem'i teksir müfredi ise yed
    ercül : ayaklar
    üç tane mi ayak var
    abdest ayetinde
    şu var
    ey iman edenler namaza kalktığınızda yüzünüzü ve ellerinizi yıkayın
    ya eyühellezine amenu iza kumtum iles salati fagsilu vücuhekum ve EYDİYEKUM
    Vücuh ve eyd de cem'i teksir
    üçten fazla yüz ve üçten fazla el mi var

    Ayrıca bir siteden mi kopyaladın bilmiyorum ama Arapça bilginin 9.sınıf seviyesinde olduğunu da belirtti.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-F54F98451 -- 14 Nisan 2019; 23:41:47 >




  • cemsinan kullanıcısına yanıt
    Farkındayım örtüşmediğinin, o sebepten ısrarla kibirdesin diyorum işte, insan belli bir zekanın üstünde ise ve çevresini tutarlı bulmuyor ise beğenmiyor gördüklerini ve ona göre bir tavır alıyor.

    Peygamberler inanışa göre bozulmuş toplumlara gelirler, son peygamber Araplara gelmiş ise bu Arapların yüceltilmesi midir yoksa aşağılanması mıdır? Sence Allah bilinçli bir şekilde Arap kavmini ve Arap dilini son kitap olarak seçmiş olamaz mı?

    Eğer son kitap bir Türk'e gelmiş olsa idi senin için bir şeyler değişir miydi?

    Sen kafanda oturtmuşsun olayları sana göre, ben de bir süre senin gibi baktım dine ve tanrıya, kitabı/Kur'an ı ilk okuduğumda çelişki gibi görünen kısımları, cariye,kısas,miras vb kafama yatmayan kısımları da gördüm. Ben acaba yanılıyor olabilir miyim diye baktım. Peşin hükümlü olmadım. Seninle farkımız burada. Farklı bakış açılarını da değerlendirmeden karar vermek istemedim.

    Örnek verirsek ben dedim ki hırsızların elinin kesilmesinden artık emin değilim sen hemen peşin hüküm ile modernleştirme çabası dedin. Halbuki bilgin yoktu. Zan ile hareket ettin. Bak arkadaşın birisi benim okumuş olduğum sitedeki yazıları koydu, gayet tutarlı görünüyor açıklama, sen ne düşünüyorsun mesela? Sence amaç modernleştirme mi imiş? Yoksa ayette yazanı açıklamak mı? Belki doğrudur belki yanlıştır açıklama ben orasını araştıracağım ancak gayet sağlam deliller sunmuyor mu sence fiziksel bir el kesmeden bahsedilmeyeceğine dair?




  • torlofan T kullanıcısına yanıt
    Ben modernleştirme çabası demedim.
    Eli kesilen insanlar ve gerektiğinde hukuku yazdırdığı söylenen, görgü kuralı bile gönderen bir sonsuz güç iddiası var. Eli kesilen adamların elini kesmeyin derdi herhal öyle bir durum olsa gibi bir çerçeveye oturttum. Modernleştirme kısmını cin bey yazmıştır belki.
    Benim söylediğim şey gayet açık: sonsuz güçle konuştum diyen kişiye inanmıyorum. Delilleri de kurulan hukuku da ortaçağda bir ıslahat yaklaşımının ötesinde görmüyorum. Köle, cariye, köle ve cariyenin bebeğinin köle doğması, efendisinden başkasına intisaba yeltenen kölenin ibadetinin sahih olmaması (veda hutbesi) filan zaten benim sonsuz güce atfedebileceğim işler değil, bir de insanlara korkudan tırnak yiye yiye yaşamalarına neden olan işkencelerle yakmayı da manasız, orantısız ve kafamdaki yaklaşımlara ters ve alakasız buluyorum. Yaratıcı ile konuştum diyen kişileri tebrik edip geçiyorum aslında özetle.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi cemsinan -- 15 Nisan 2019; 0:37:59 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: cemsinan

    Kusur nedir biliyorum
    Ortaçağ yaklaşımlarını biliyorum. Bunları birleştirebiliyorum.
    Kusurlu ortaçağ yaklaşımlarını böylece kafamda şekillendiriyor ve gerekçelendiriyorum. Çoklu kişilik bozukluğu ve şizofreniyi de az çok biliyorum. Bu tanılar kolay konmamalı. Benim koyma yetkinliğim de yok ama bu tanıları koyan psikiyatristleri okumuştum. Terlemeden tut, sonsuz güçle konuşma vesaire. Beni o tanılar bağlamıyor. Islahat peşinde olan bir grup müstesna insan da hazret i İsa dirildi de der, ayın yarıldığını gördük de der. Psikiyatrik hastalık şart değil.

    Bu tür yorumları yaparken de gayet rahatım bunun kibirle değil parçaların oturması ile alakası var. Kibir ve şımarıklığı ağır kusur olarak gördüğüm için yazdıkların bana bir şey ifade etmiyor. Çok güçsüz bir canlı olduğumu da kabul ediyorum. Ey ben- Ben kimim ya.-cidden.

    Veya ben yanılıyorum sen haklısın. Bana gerçekten o da farketmiyor. Sonsuz güce “İnandığım gibi yaşadım safım bellidir” diyecek kadar yaşlandım.
    Salt geçişsiz tarihin nosyonik yaklaşımlarından bina olunan bulunuş mevcut kusurları ortaya çıkarmaktan çok örter




  • Bütün dinlere baktığımızda, her inançlının kendi dinin doğru ve diğerlerinin insan uydurması olduğunu söylemesi kendisi ile çelişmesi anlamına gelir. Çünkü size bunların gerçek din olduğunu söyleyen de bir insandır.



    Dünyada 1 tane gerçek din olsa ve diğer dinler şu an uydurulmuş olmasa bile yinede insanlar kendi dinlerini uydurabilirler ve kanıt istediğin de ise "o zaman gerçek sınav olmaz ki" diyebilirler. Hadi onu da geçtim bütün bu uydurulan dinleri öğrenmek ve arasından hangisinin gerçek olduğunu bilmek bile insan hayatı için yeterli değildir. Çünkü dünyanın nüfusu şu an 7 miyar, bunun %1i din uydursa yetmez insan hayatı.

    Yeri geldi mi bundan daha büyük delil olmaz diyorsunuz çoğu şeye, bu yaptığınızın çeliştiğini hiç düşündünüz mü?

    İşinize geldiği gibi yerine göre kullanıyorsunuz bunları.

    Mesela evrenin genişlediği yazıyor diyorsunuz (öyle bir şey yazmıyor, yazıyor farz edelim) o zaman bir kanıt koymuş oluyorsunuz ve sınav sayılmıyor ki bu yaptığınız. Ayrıca her din ''o zaman sınav olmaz'' diyebilir ve inanmak zorunda kalırsınız buna göre.

    Neden köleliği kaldırın diyen bir ayet yok? Ayrıca müminleri azat edin diyor sadece?

    İrade olduğunu varsayalım o halde dünyada olmamamız gerekir.

    İrade olmadığını varsayalım o zamanda köle olmuş oluyoruz, hatta belki daha kötü cehennemi düşünürseniz.

    Yoluma tuzak kurdun, diyorsun ki yürü iznim var, cihanda gücün her şeye hakim, beni yürüten sen adım günahkar.

    Hayyam







  • Mert Bir İnsanyoutube
    Prof. Dr. Celal Şengör'den Dinler Tarihi Dersi
    https://www.youtube.com/watch?v=wkJoHllAUBE




  • Zodion Z kullanıcısına yanıt
    Olan olmuş Zodyon bey

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • 
Sayfa: önceki 23456
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.