Şimdi Ara

Dertleşmeye ihtiyacım var.

Bu Konudaki Kullanıcılar:
1 Misafir - 1 Masaüstü
5 sn
7
Cevap
0
Favori
572
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Uzun yazı olacak galiba, boş vakti olanlar gelin dertleşelim.

    Artık içimde o kadar birikti ki, bunu anlatacak yakınlıkta dostum olmadığı için buraya yazıyorum. Beni gerçek hayatta tanıyan biri bu yazıyı okuyorsa şimdi açık ve net söylüyorum okumaya devam etme ve bana güven.

    Doğdum. Küçüklüğümden yani 3-5 yaş aralığımdan çok çok az şey hatırlıyorum. Bodrumumuzda eski oyuncak bir bisiklet vardı hani bebekler ufak çocuklar biner önünde tek tekerlek ve oturduğun yerin altında iki tekerlek. (Burayı yazarken gözlerim doldu çünkü aşığım o saf halime) Bodruma indiğimizde bir gün görmüştüm o oyuncak bisikleti ve orda binmiştim sonra anneme bu bisikleti eve götürelim demiştim. Sahibi var mı yok mu araştırıp sonra güzelce temizleyip yukarı eve çıkarmıştık.

    Bir keresinde babam evde telefonunu bırakmıştı bana. Yine bu 5 8 yaş aralığındayım. Şifre deneme sayısını aştığım için, tabi bilmiyorum şifreyi, telefon bozulmuştu. O zaman çok kızmıştı akşam oturup kavga edilmişti bu meseleden. Bir de yine o yaş aralığında bir gün babamın ceketiyle oynarken vestiyerde, fermuarını bozmuştum. O gün de yine kavga edilmişti evde. Annem beni savunur babam bağırır çağırırdı.

    Bir de babam namına hatırladığım son güzel şey var tabi. Çok çok küçüğüm belki 2-3 yaşındayım, babamla oyun oynuyoruz ve ben onun saçını çekmişim. Ve gülüşüyoruz o anda. Geliyor beni ısırıyor ben de onun saçını çekiyorum masumca oynuyoruz. Bilerek isteyerek babama dokunduğum son an işte o an. Hatırladığım en küçük halim.

    Sonra bir gün babamın kahvede çok durması eve aileye yeterince ilgi göstermemesi gibi bir şey çıkıyor ortaya. Ne demek bilmiyorum bunun. Annem söylerken duyuyorum sadece. Birde sinirli olması gibi bir şey var. Acaba neden bağırıyorlar? Babamı hatırlamıyorum hiç oralarda o tartışmalarda.

    Sonra yine küçük olduğum zamanlarda abim annem babam ben köydeyiz. Annem tütün işi yapan dedemlerle birlikte tütün kırıyor bizde babam ben abim tarlanın oralarda geziyoruz. Abim benden uzakta. Birbirimize taş atıyoruz. Ben güçsüzüm attığım taş ona gitmiyor bile. O ise sert sert atıyor. Sonra bir taş kaşımın oraya isabet ediyor beni annemin yanına götürüyorlar.

    Aynı tarla ve aynı zamanlarda bir de traktörün üstünde giderken terliğimi düşürdüğümü hatırlıyorum.

    Bir gün annem abim ve ben bizim odamızda yatıyoruz. Annem yatakta. Biz abimle yanında oyun oynuyoruz annemle konuşuyoruz. Sonra bi an annem gözlerini kapatıyor. Hiçbir şey dememeye başlıyor. Abim bağırıyor. Anneme vuruyor cimcikliyor konuşsun diye. Ben o an koşarak kaçıyorum ordan balkona. Balkonda ağlamaya başlıyorum. "Nolur odaya döndüğümde annem yine gülüyor olsun" diyorum. Sonra odaya dönüyorum. Annem yine gülüyor. "Şaka yaptım" diyor hem gülüyor hemde gözleri birazcık yaşlı bana abime sarılıyor. İşte o an anlıyorum sevdiğin bir şeyin gözünü kapatması susması konuşmaması sana tepki vermemesi, "ölüm" denen şeyin varlığını. Adı ölüm ama fiili olarak ilk test edişim gibi bir şey işte.

    Sonra babam ile annem arasındaki bu "bağırma" denen şey giderek artıyor. "Kendimi bildim bileli" ye dönüşüyor. Annem ağladıkça ben de ağlıyorum. Babam bağırdıkça koşup kaçıyorum yatağıma. Orada iki büklüm olup hiç bir şey demeden saatlerce yatıp ağlıyorum. Annem geliyor kaldırıyor itiyorum bağırıyorum git diye.

    "Gidin hepiniz. Sürekli bağırıyosunuz. Babam sürekli hakaret ediyor. Neden böylesiniz?"

    diye bağırıyorum bunları ama içimden. Dışımdan sadece ağlıyorum git diyebiliyorum. Sonra annemde ağlamaya başlıyor birbirimize sarılıyoruz ama yine konuşmuyoruz. Yüzüne bakamıyorum sadece yere bakıyorum ve bağırıyorum ama her şey içimde oluyor.

    Sonra "okul" dene şey başlıyor. Anaokulu denen yerde ilk arkadaşlarım oluyor. Saymayı öğreniyorum adımı yazmayı öğreniyorum. Kendim gibi bir sürü çocuk var. Onların arasında öğretmenin "aferin" dediği biri oluyorum. "Bugün beni babannem almaya gelecek okuldan" dediğim gün sınıftan beni almaya babannem geliyor ve o gün "bu dünyada mistik bir şeyler var" diye geçiriyorum içimden. Derslerime o kadar zevkle çalışıyorum ki okuldan eve gelince ilk işim ödevleri bitirmek oluyor. Annem bunu görüp mutlu oluyor ben de mutlu oluyorum. İşte kendime aşık olduğum an bu.

    Bir gün hayatıma bir cümle giriyor aniden. "Zayıfsın"
    Ne demek ki bu? Çevremdeki bütün amcaların teyzelerin ağzından duymaya başlıyorum bunu. Bana bakıp "zayıfsın, sana yemek vermiyorlar mı" diyorlar. Zayıf olmak ne demek diye düşünüyorum ve bilmiyorum işte boş boş bakıyorum yüzlerine. Sonra meğersem "ben" denen şeyden bahsediyorlarmış. Ellerime kollarıma bakıyorum acaba bunlardan mı bahsediyorlar diye. Herkesin 5 parmağı 2 eli 2 kolu 2 bacağı var. Zayıf olmak ne demek?

    Sonra ilkokul başlıyor ve okumayı ilk öğreniyorum sınıfta. Diğerleri okumayı yazmayı yeni sökerken hoca bana yazdırıyor tahtaya yeni kelimeleri yeni cümleleri. "Arkadaşlık" denen şey başlıyor tabi. Yeni çocuklar tanıyorum kimisiyle küsüyorum kimisiyle yakın oluyorum hatta birine aşık oluyorum ve ona aşık olan diğer çocukla neredeyse her gün dövüşüyoruz.

    "Xx yy yi seviyor" diye bağırıyor sonra sınıf hep bir ağızdan. Utanıyorum. Aşık olduğum kız (daha 1. Sınıftayız) ben seni sevmiyorum diyor. Oysa ben onu okula geldiğinde ilk gördüğüm andan itibaren seviyorum. (1. Sınıfın 2. Günü tatlı mı tatlı yeni bir kız öğrenci geliyor işte bu o gülüşü güzel kız.)
    Aşk acım o zamanlardan başlıyor işte.

    Ben 4. 5. Sınıfa geçerken ailemden sadece annemi hatırlıyorum. (Abimi de hatırlıyorum hep dövüşürdük) "aile ferdi" olarak annem vardı sadece. Babam bağırmakla meşguldü. Aslında annemde bağırmakla meşguldü, ama bana aşık olduğu için, tabi bende ona aşık olduğum için onsuz olmuyordu.

    O dönemde sınıfımdaki çocuklardan farklı biri olduğumu hissetmeye başlıyorum. Onlarla arkadaş olmak yerine daha çok birazcık "dışlanmak" denen şey başlıyor. Bu daha çok "zayıf" biri olduğumu yani "farklı biri" olduğumu kavradıktan sonra başlıyor. Ellerimin parmaklarımın meğersem ince oluşundan bahsediyormuş o amcalar.

    Bir gün o çok sevdiğim kız bana "ağzın kokuyor" diyor. Ama bunu küçümseyerek yada hakaret ederek demiyor. "İyi biri" olarak diyor. Cevap veremiyorum. Ve o gün ilk kez ağzımdan çıkan bir kokunun varlığından haberdar oluyorum ki bunu sevdiğim kızdan duymak eksta utanç kaynağı oluyor. Artık çocuklarla arkadaşlarla konuşurken içimden düşünmeye başlıyorum acaba ağzım kokuyor mu diye.

    Annemin babamın "arkadaşın var mı" sorularıyla karşılaşmaya başlıyorum 6. Sınıfta. O dönemde bu "dışlanma" dediğim şey artıyor ve topluma ayak uyduramamaya başlıyorum. "Zayıf olmak" dediğim şey o dönemde kendini belli etmeye başlıyor. İnsanlar benimle el şakası yapıyor bana zarar veriyor ama ben sadece ağlayarak durdurabiliyorum. "Sen bana vursan işlemez" cümlesini duymuş olmam beni kendimi savunmaktan alıkoyuyor ve yapmam gerekenin fiziki karşılık vermek değil de acındırarak artık vazgeçmesini beklemek olduğunu düşünüyorum. Çünkü ailem dahil herkes bana "zayıf" olduğumu hatırlatıp duruyor ve bende bulabildiğim en kalın kalemle aklımın bir köşesine büyük harflerle "sen zayıfsın" yazıyorum. Yazıyorum çünkü bu bilginin herkes tarafından dillendiriliyor oluşu benim bunu bilmem gerektiğine götürüyor beni. Zayıf olduğumu idrak etmeye başlıyorum ama insanlar yine de bunu söylemeye devam ediyor oysa ben biliyorum artık bunu neden susmuyorsunuz? Bir yere giderken kendimden önce zayıf olduğumu götürmeye başlıyorum o günden sonra. Herkesin aklında mutlak suretle o düşüncenin olduğunu biliyorum, söylemeselerde ben kendime "sen yine de zayıfsın" diyorum.
    Bütün bunlar olurken canım babam hakkında tek bir şey hatırlıyorum ki o da ona isteyerek dokunduğum son andan sonra onun namına hatırladığım tek şeyin yine aynısı: aileye yeterli ilgi gösterilmemesi ve kahvede çok vakit gecirilip evde sadece uyuyor olması.

    Bir gün arkadaşımla birlikte tekvando'dan çıkıyoruz ikimizin de babası gelmiş almaya ve eve dönüyoruz. Biz arkadaşımla önden yürüyoruz konuşuyoruz gülüyoruz sonra o arkaya gidip o kıkırdamaya babasına sarılarak beraber gülerek devam ediyor. O an ona ve babasına bakıyorum ikisi çok mutlular birbirlerine gülüşüyorlar. Onun babasının yanından da benim babam yürüyor. Sessizce önüme dönüyorum ve içimden o anki durumu sorguluyorum. Bir çocuk babasının yanına gidip böyle nasıl davranabilir ki? Beraber nasıl gülüp eğlenebilirler ki? Çok garipti. Ama içimden bir ses bunun "doğru olan" olduğunu da söylemeyi ihmal etmiyordu. O ikisi gülüp eğlenirken ben babamın yanına gidip böyle bir şey yapamayacağımı farkettim. O an babamda durumu anlıyor omzuma elini koyuyor yanyana yürümeye başlıyoruz. Kaçıp gidesim geliyor o an. Ağlayıp koşturmak geliyor içimden. "Ben neden sana sarılamıyorum?" diye bağırıyorum ama bunu da içimden bağırıyorum. İçimden ona karşı bir soğukluk ve isteksizlik olduğunun fiili kanıtı o gün ortaya çıkıveriyor işte.

    Liseye geçtiğimde ilk gün toplum önünde çok feci utandığımı hissediyorum. Kızlardan zaten çok uzağım. Erkeklerden acaba hangisi zayıf olduğumu bildirecek diye korku içinde duruyorum. Sonra hocalarla tanışıyoruz bazıları bana zayıf olduğumu hatırlatıyor. Karşıda bir ev vardır ve o ev beyaz renkte boyalıdır. Etrafınızda size bakan herkesin o ilk an "bu ev beyaz" dediğini düşünün. 19 yıl boyunca size o evin renginin beyaz olduğunu sürekli ama sürekli her an allahın belası her saniye hatırlattıklarını düşünün. "Yeter artık ev beyaz!" diye bağırasınız hatta küfür bile edesiniz gelir size bunu garanti ederim. En merak ettiğim o evin rengini bir gün kırmızıya boyadıklarında ben bunu kaldırabilecek miyim? Yoksa yine zihnimde ev beyaz ev beyaz diye tekrar mı edeceğim? Evet zayıfım. Hala zayıfım. Kilo almaya çalışıyorum ama olmuyor. Bir gün kilo almayı başardığımda içinde bulunduğum bu psikolojiden kurtulabilecek miyim? İçimemi işledi yoksa?

    Lise 3e geldiğimde hayatımın en karanlık dönemi başlıyor. 3 yıldır yanında takıldığım insanlar benimle dalga geçmeye, dışlamaya başlıyorlar. "Zayıf" olduğum için fiziki uğraşlardan kaçınmıyorlar. Hiçbiri umrumda olmuyor ama aklımda tek bir soru varoluyor. Neden böyleyim? Neden "dışlanma" denen şeyi yaşıyorum? Neden?

    "Baba" denilen şey hala uyumak kavga etmek ve küfür etmekle meşgul hala. Anneme hiçbir şeyimi anlatmıyorum okulla ilgili. Abimle hala kavga ve dövüş ediyoruz. Ama üçü de "arkadaşın var mı" diye sormaya devam ediyor. Artık sinirimi bozmaya başlıyor bu soru. "Neden sürekli bunu soruyorsunuz" diye bağırıyorum, ama içimden. Dışımdan cevap vermeyerek geçiştiriyorum.

    (Lise 3te tam 6 yıllık cod2 online oyuncusu oluyorum ve bu bağımlılık seviyesinde. Günde 4 5 saat)

    Derslerim hiçbir zaman kötü olmuyor aksine iyi oluyor diyebilirim..

    Lise 3 ün başında izlediğim fringe dizisi o dönemde beni normal hayattan koparıyor ve depresyonik her şeyi sorgulamaya başlayan felsefik birine dönüşüyorum ama çevremde bunu konuşabileceğim kimsem olmuyor. Ha bir de ilkokuldan kalma arkadaş grubum var 3 kişiyiz ve yazları görüşüyoruz. Hayatımda en sevdiğim arkadaşlarım bunlar oluyor, telefonda vs her hafta yarım saat konuşuyoruz neredeyse. Değer verdiğim aynı zamanda değer gördüğüm tek 2 insan bu 2 insan oluyor.

    Lise 3ün 2. Dönemimde, neden küs olduğunu bilmediğim ama beni dışlayan diğerleriyle birlikte olmuş benim yanımdan sırasını ayırmış yakın arkadaşım benimle barışıyor. Ve ondan sonra işler benim açımdan parlamaya başlıyor. Beni dışlayan insanlarla aramı düzeltiyorum ve saygı görmeye başlıyorum. 12. Sınıfa geçtiğimde ise deyim yerindeyse adeta büyüyoruz ve veletliği bırakıp gerçek arkadaşlığa evriliyoruz sınıfta birkaç kişi. 11in başında dışlandığım (belki de benim dışladığım +çünkü fringe bana her şeyi sorgulatırken bazı şeyler olmak zorundaydı+) insanlarla gerçek dost oluyorum. Sırasını ayırmış arkadaşımla gerçek dost oluyorum. Ciddi ciddi başarıyorum bunu.

    Bu kısımdan sonrasını normal kiple anlatacağım. 12de arkadaşlarımla birlikte çok pis çalıştık sınava. Birbirimizden desteğimizi esirgemedik. Ben dersane ortamında yine biraz zayıflığımla ilgili dalga geçilmesine şahit oldum ama yine aldırış etmedim. 12de ne olduysa evrildik kendimize değer vermeye başladık ama bir sorun vardı. "Kız" diye bir şey yok hayatımda. Buna sonra değineceğim.

    Bu yazları görüştüğüm ve çok sevdiğim 2 arkadaşımla üniversite için herkesin x vilayetindeki bir üniyi seçmesine karar verdik. Ancak benim ailem bana y vilayetini seçmem konusunda baskı yaptı. Biz arkadaşlarla çok büyük planlar yapmıştık oysaki ve kesinlikle beraber olmamız şarttı çünkü ciddi ciddi bu 3lü gibi başka hiçbir 3lü yanyana gelmeyecekti türkiyede. Planlar iptal olunca arkadaşlığımızda büyük darbe aldı. Uzaklaştık birbirimizden. Onlar beni ben yapan dediğim insanlardı ve onlardan uzaklaşınca kendimi boşlukta hissetmeye başladım. Amacım gayem kalmadı artık. Şuan üniversitenin hazırlığındayım ve bir gece vakti yurt yatağımdan yazıyorum bu yazıyı. Arkadaşlık ilişkilerinde çok büyük sıkıntılar çekiyorum. Kızlarla konuşurken heyecan oluyor. Erkeklerle konuşurken de bazen kendim gibi hissetmiyorum. Kendim gibi kızlardan uzak erkekleri ister istemez dost belliyorum ve kızlarla iyi ilişkileri olan erkekleri de düşman belliyorum yine ister istemez. Kızlar ise tam bir şeytan.

    Ne istiyorum? Sadece normal olmak istiyorum ama olmayacak biliyorum. Çünkü babam her gün arıyor. Her gün 30 saniye boyunca "bak ben burdayım" diyor. O içi boş konuşmayı yapıyoruz telefonda. O 30 saniyelik konuşmayı bitirene kadar canım çıkıyor her gün. Neredeyse 20 yıldır varım ve bakın sahip olduğum hayata. Şu dünyaya bir kez geliyoruz ve babanız yok gibi. Bu ne kadar acı verici bir şey bilemezsiniz. Kaybım ne mi? Kendine güveni olmayan ve kızlardan çok uzak (bu takıntı haline gelmeye başladı) bir kişiliğim var. Artık en ufak bir iletişim için dahi önceden düşünüyorum şöyle söyleyeyim diye. Kendim olamıyorum ve yalnızım. Bir sürü insanın içinde yalnızım. 20 yaşındsyız insanın kanı çekiyor bir sevgilim olsun vs ama yok. Kız arkadaşım dahi yok. Ve güzel bir kız görünce bu sana bakmaz diyip paso önüme bakıyorum. Bütün bunlar dayanılmaz bir hal almaya başladı. Bende her şey takıntıya dönüşüyor ve bunu durduramıyorum. Bu yazıyı yazmak rahatlattı. Okuduysanız gerçekten teşekkür ederim. Benim gibi olupta bundan kurtulan var mı merak ediyorum ve tabsiyeleriniz nedir merakla bekliyorum. Şimdiden teşekkürler.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >







  • quote:

    Orijinalden alıntı: telebreathe

    Hayatını üniversite öncesi ve sonrası diye ikiye ayır.Üniversite öncesi gereksizdir.Bende üniversite okuyorum.

    İnan ne ilkokuldan ne de liseden biriyle görüşürüm, kimseyle aram yok eski sınıf arkadaşlarımı görünce selam bile vermediğim oluyor samimi olmadıklarımı söylersem.
    Üniversite biraz daha değişik bi ortam yani hem büyümüş olmanın verdiği bişeyle hemde insanların bireysel takılmasından dolayı senle falan alay etmezler öyle.

    Milletin kendi işi gücü var kimi çalışıyor kimi ortalama kasıyor kimi ev işleriyle ilgileniyor vs.

    İnsanlar gelip geçicidir inan yerlerini başkaları alabiliyor.Ancak anne baba eğer varsa kardeşler hiçbir zaman değişmez.Nerde olursan ol onları görme ihtiyacı duyarsın, Avustralyada yaşıyorsan sırf bu yüzden Türkiye'ye aileni ziyaret etmeye gelirsin.Onlar kara toprağın içerisine girince hayatın pek bi anlamı kalmaz, Türkiye'ye gelmesemde olur dersin.Aynı şekilde sadece arkadaşını görmek için kalkıpta Türkiye'ye gelmeyebilirsin.Anlattıkların her ailede olan şeyler, o yüzden ailenin kıymetini bil hocam.

    Arkadaşlık bu döngü gibidir, düşünüyorum önceden çok samimi olduğum insanlar vardı şimdi bırak görüşmeyi telefon numaraları bile yok,çünkü araya mesafe giriyor, ilk başlarda görüşülür ondan sonra herkes yeni çevresine adapte olur aralar açılır.Sana garanti edebilirim yeni bi çevreye girince eski çevredeki insanların yüzde yetmiş beşiyle alakan kalmıyor, birçoğu ile aynı çevrede olduğundan görüşüyorsun.

    Üniversite güzel bi ortam, insanlar rahat.Türkiye'nin en yobaz şehrinde bile okusan kampüs içerisinde pek yobazlık olmaz pek karışan eden olmaz kısacası her kafadan insan olur.

    Şimdi sevgili istiyorsun eyvallah anladım durumunu ancak herşey sende bitiyor.Çevrende erkekten çok kız olsun diyorsan biraz rahat tip olacaksın her daim muhabbet kurman lazım.Sessiz sakin tip olursan çok nadiren kızlar yaklaşır.Dedim ya millet bireysel takılıyor, kim bu niye sessiz diye ilgilenmez kimse.Sevgili için de emin ol kendine uygun olanı bulacaksın.Sadece fırsatları değerlendirmeye bak.Bekleyişte ol ama her kıza sevgili gözüyle yaklaşma.

    Üniversite kendini keşfetme ortamıdır.Ne kadar bencil olursan o kadar iyi hissedersin insanlardsn pek birşey ummayacaksın,kendin halletmeye çalışacaksın.

    Sırf sevgili bulabilmek için istemediğin öğrenci kulüplerine gitme.

    Üniversiteyi gözünde çok büyütme, öyle amerikan pastası ortamı olmaz olmayacak, belki 3-5 kişiye oluyordur ancak onlar biz olmayız.

    Yurtdışına gitmek istiyorsan mesela üniversite çok iyi basamaktır, bunu iyi kullanırssn üniversite bittiği zaman kendini yurtdışında bulabilirsin

    Üniversite öğrencilerinin çoğu aynı şekilde yurttaysa eğer yatağa uzanıp telefonla oynar yani problem edilecek birşey yok, sen gözünde büyütmüşsün.Tavsiyem vaktini kendin için harca, insanlar gelip geçer bakmışsın sevgili bulmuşsun, çok takılma yani

    Tavsiyelerin ve yorumun için teşekkür ederim öncelikle.

    Hayatını üni öncesi ve sonrası diye 2 ye ayır demişsin. Ben sorunlarımı üni öncesinden getirdiğim için üniversitede çok zorluk çekiyorum ve geçen 2 haftaya kadar bundan kurtulmak için çok çaba sarfettim hatta bazen kendime güvenim geldi normal bir insan oldum. Ama şu 2 haftadır ne oldu anlamıyorum her şeyin korkusunu içimde hissediyorum ve sanki bozuluma giriyorum.

    Ben de liseden 2 3 kişi haricinde kimseyle görüşmüyorum görüştüklerimde yakın insanlar.

    Bahsettigim ilkokul arkadaşlarım ise benim için çok özel insanlar ama dediğim gibi her şeyi mahvetmiş olmanın verdiği boşluk beni bitirdi.

    Benim şöyle bir sorunum var. Mesela ünide yeterli seviyede arkadaşım var. Ama bir an geliyor hepsine herkese yabancılaşıyorum. O an o ortamdanki kim ne kadar yakın olursa olsun kaçıp kurtulasım ve yalnız kalasım geliyor ki arkadaşlarım ne kadar yakın olursa olsun bu böyle oluyor. Son dönemde bu iyice kontrolsüzleşmeye başladı. İçimden bir ses onların yanına git iletisim kur diyor diğer ses ise kaç diyor sen hiçbir yere ait değilsin. Ve bu ikilemdeyken kendimi adeta korkuların içinde buluyorum.

    Ve tüm bu durumların içindeyken kızlarla iletişimi bırak gözgöze gelmekten dahi kaçınmaya başladım.

    Bir de etrafımdaki insanların iletişimini arkadaşlıklarını inceliyorum sürekli ne güzel hepsi "normal", kızlar erkekler mutlular kafede orada burada. Kendimi onlar gibi hayal bile edemiyorum. Ama bir ara daha iyiydim. Yapabilirim diyordum hatta yapıyordum.
    2 haftadır ölü gibiyim deyim yerindeyse.

    Gelecek hedeflerim ise deyim yerindeyse bazen var bazen yok. Bu ikilemlerin içerisinde yaşamak artık zor olmaya başladı.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Hocam benzer bi sorun bendede var.Ben sana sunu soyliyim bi insan hayatinda bir arpa boyu degisemez.Istedigin kadar dene sonraki hafta yine aynisi olacaksin.Bir insan 7 sinde neyse 70 inde de o dur diye bi laf var.Hic kendine yorma bu bizim kaderimizde var.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Ben de ünideyim bende de aynı sorun var, dediğin ikilemlerin hepsini bende yaşıyorum,kızlarla da konuşamıyorum ve düzeltemiyorum bu durumları ne yazıkki.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Boks yapmadığın için böyle olmuş. Tekvando ne? Boksa gitseydin, rakiplerini Muhammed Ali gibi yere sererdin.. Ben 14 yasındayken boks sporuna başlamıştım. Gerçek dövüş sporuna gitseydin, kimse sana posta koyamazdı vurduğunu nakavt ederdin. Burnum kırılır diye korkudan gerçek dövüş sporu öğrenemiyorlar, kurda kuşa yem oluyorlar.. Burnun kırılacak tabii burun estetiğin de bozulabilir ama bunun bir sakıncası yok ve yumruk yiyeceksin yumruğa alışacaksın tekvandocu diyorsun, tekvandocunun burnunun üstüne yumruğu şimdi bir indirsem neye uğradığını şaşırır ve kavgaya devam edemez, fakat benim suratıma yumruk gelsin umrumda bile olmaz, rakibimi yıkana kadar vurmaya devam ederim.. böyle kendini savunmaktan uzak yetişirsen şu bully yaptı, bu bully yaptı dersin..




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Headlong Into Carnage -- 13 Şubat 2025; 9:57:54 >
  • Hocam merak ettim, mezun olmuşsundur heralde :). İş ve evlilik durumları nasıl oldu? Buradaysan yeşillendir bizi biraz nedense çok merak ettim :).

  • ApexiRubber kullanıcısına yanıt

    Bunun gibi milyonlarcası var Türkiye'de ABD'de de çok var merak edilecek bir durum yok




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Headlong Into Carnage -- 20 Şubat 2025; 7:33:4 >
  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Yardıma ihtiyacım var
    8 ay önce açıldı
    Daha Fazla Göster
    
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.