Şimdi Ara

DIVX AltYazı Çeviri Teknikleri....1

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
4
Cevap
0
Favori
343
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Arkadaşlar biraz karışık olabilir ama idare edin artık.


    <b>BASİT CÜMLE </b>

    <b>1. CÜMLE </b>
    Normal koşullarda (yani, devrik yapı vs. bulunmayan durumlarda) en basit şekli ile cümle iki unsurdan oluşur:

    Özne + Yüklem
    (Subject) + (Verb)

    Türkçe'de özne çoğu zaman yüklemin sonuna bir "kişi eki" olarak eklenebildiği için açıkça kullanılmasına gerek kalmayabilir.

    - (Ben) geldim.
    - (Sen) nasılsın ?

    İngilizce'de böyle birşey - çok sınırlı da olsa bazı konuşma durumları dışında - söz konusu olamaz.

    * (I) came.
    * How are (you) ?

    Çoğu zaman basit cümlede bir de nesne bulunur.

    <b>1.1. Subject + Verb </b>

    Türkçe bir basit cümlede şu yapı her zaman için geçerlidir.

    1 2
    ÖZNE + YÜKLEM
    Mehmet öğretti.

    İngilizce bir basit cümlede de, nesne bulunmadığı durumlarda, bir farklılık görülmez.

    1 2
    SUBJECT + VERB
    Mehmet taught.

    1.2. Subject + verb + object<b></b>

    Türkçe bir cümleye nesne eklendiği zaman, sıralama şöyle olur:

    1 2 3
    ÖZNE + NESNE + YÜKLEM
    Mehmet oğluna öğretti.

    İngilizce bir cümleye nesne eklendiği zaman, Türkçe cümle yapı ile arasındaki ilk temel fark ortaya çıkar.

    1 3 2
    SUBJECT + VERB + OBJECT
    Mehmet taught his son.

    <b>2. BASİT CÜMLELERİN ÇEVİRİSİ </b>

    <b>2.1. Subject + verb </b>

    Türkçe ve İngilizce basit cümle yapıları sadece özne ve yüklem söz konusu olduğunda bir farklılık göstermediği için, çeviri konusunda yapı açısından bir sorun çıkmamaktadır.

    1 2
    ÖZNE + YÜKLEM
    Mehmet geldi.

    Mehmet came./has come.
    SUBJECT + VERB
    1 2

    <b>2.2. Subject + verb + object </b>

    Nesne söz konusu olduğunda Türkçe ve İngilizce basit cümle yapıları birbirinden farklı olduğu için, çeviri işlemi sırasında da cümleyi oluşturan unsurların dizilişinde değişiklik yapmak gerekecektir.

    1 2 3
    ÖZNE + NESNE + YÜKLEM
    Mehmet eve geldi.

    Mehmet came home.
    SUBJECT + VERB + OBJECT
    1 3 2

    Bu cümlelere yer, zaman ve durum belirten kelime ve yapıların da eklenmesi durumunda her iki dil arasındaki yapısal farklılıklar iyice belirginleşecektir.

    Basit cümlelerin yapısı konusu çeviri açısından - kolay göründüğü için - önemsenmeyebilir. Ancak,

    SVO (İngilizce

    SOV (Türkçe)



    yapısının, karmaşık cümlelerin çevirisini yaparken sürekli gözönünde tutulması gerekecektir. Bu konu ileri konularda ayrıntılı olarak ele alınmakta.




    <b>ZAMAN KAVRAMI </b>
    <b>1. GiRiŞ </b>

    Bu ve bunu izleyen ana başlık altında İngilizce'de yer alan bütün zamanlar (= tense) ve yardımcı yüklemler (= modal verbs) iki ayrı başlık altında ele alınmaktadır. Zamanlar "Present", "Past", ve "Future" sırası ile, yardımcı yüklemler ise alfabe sıralamasında ele alınmaktadır. Önemli çeviri özellikleri, her zaman olduğu gibi, kutu içinde verilmektedir.

    2. "Present" : Geniş zaman / Şimdiki zaman

    2.1. Simple Present Tense

    a) Her zaman olan/olabilecek olaylar için kullanılır.

    - The earth rotates around the sun.
    Dünya güneşin çevresinde döner.

    b) Bir olayı naklederken, özellikle hikaye dilinde kullanılır.

    - Rosencrantz flips a coin.
    Rosencrantz yazı tura için para atar.

    c) Her zaman olan, olabilecek ve bir sıkl??a sahip olayların anlatımında kullanılır.

    - I always/sometimes/rarely brush my teeth.
    Dişlerimi her zaman/bazan/nadiren fırçalarım.


    Simple Present'ın bu kullanımları (A-C) Türkçe'ye aktarılırken "yüklem + -Er/-Ir" yapısı kullanılır.


    d) Geleceğe ait kesin bir olaydan söz ederken kullanılır.

    - We set off after lunch.
    Öğle yemeğinin ardından yola çıkıyoruz.

    e) Normalde "yüklem + -ing" yapısı ile kullanılmayan bazı yüklemlerle birlikte kullanılır. Bu yüklemlerin başlıcaları:


    astonish, belong to, believe, concern, consist of, contain, depend on, deserve, detest, dislike, doubt, feel, fit, forget, guess, have, hear, hate, imagine, include, impress, know, like, love, need, owe, realize, recognize, regret, resemble, remember, satisfy, see, seem, smell, sound, suppose, taste, think, understand, want, wish

    · feel yüklemi "fikir sahibi olmak" (- I feel he is right) anlamında "-ing" almaz; "hissetmek" anlamı (- How are you feeling today?) taşıdığında "-ing" alır.

    · have yüklemi "sahip olmak" (- She has three children.) anlamında "-ing" almaz"; "..almak / yemek" anlamı (- They are having lunch.) taşıdığında "-ing" alır.

    · hear yüklemi alışılmadık durum belirttiğinde (- I'm hearing things. / Gaipten sesler duyuyorum.) "-ing" ile kullanılabilir.

    · see yüklemi alışılmadık durum belirttiğinde (- I'm seeing double) "-ing" ile kullanılabilir.

    · smell yüklemi "koku salmak" (- It smells nice.) anlamında "-ing" almaz; "koklamak" anlamı (-She is smelling the flowers.) taşıdığında "-ing" ile alır.

    · taste yüklemi "tadı olmak" (- It tastes nice.) anlamında "-ing" almaz; "tatmak" anlamı (- Why are you tasting the soup?) taşıdığında "-ing" alır.

    · think yüklemi "fikir sahibi olmak" (- I think he is right.) anlamında "-ing" almaz; "düşünmek" anlamı (- What are you thinking ?) taşıdığında "-ing" alır.


    Simple Present'ın bu kullanımları (D-E) Türkçe'ye aktarılırken "yüklem + - Er/-Ir" ya da çoğu kez "yüklem + - Iyor" yapısı kullanılır.


    f) Emir vermek için kullanılır.

    - Stop !
    Dur !

    2.2. Present Continuous Tense

    a) Şu anda gerçekleşmekte olan olaylar için kullanılır.

    - You are reading a sentence.
    Bir cümle okuyorsun/okumaktasın.

    b) Şu aralar olmakta olan olaylar için kullanılır.

    - I am reading a wonderful novel.
    Şahane bir kitap okuyorum/okumaktayım.

    c) Geleceğe yönelik kesin planlarda kullanılır.

    - What are you doing tomorrow ?
    Yarın ne yapıyorsun ?

    d) Konuşmacıyı tedirgin eden ve sık tekrarlanan bir olay için "always" ile birlikte kullanılır.



    - She is always complaining about my dog.
    Sürekli / Hep / Durmadan köpeğimden şikayet ediyor.


    Present Continuous'un bu kullanımları (A-D) Türkçe'ye "yüklem + -Iyor/-mEktE" kullanılarak aktarılır.

    2.3. Present Perfect Tense

    a) Az önce tamamlanan bir olay için, genelde "just" ile kullanılır.

    - I have just drunk a cup of tea.
    Az önce/Daha şimdi bir fincan çay içtim.



    b) Yapılmış ama zamanı belli olmayan eylemler için, ya da zaman belli olsa da eylemin kendisi kadar önemli olmadığı durumlarda kullanılır.



    - Peter has been to the States twice.
    Peter Amerika'da iki kez bulundu./Birleşik Devletler'e iki kez gitti.

    c) Geçmişte yapılmış, şu anda ya da gelecekte yapılabilme olasılığı var olan olaylar için kullanılır.



    - He has won 3 Oscars.
    3 Oscar kazandı.



    d) Sınırları kesin belirtilmeyen bir zamanı belirtmekte olan bir terim ile birlikte [1], ya da, olayın geçtiği zaman diliminin henüz sona ermediği durumlarda [2] kullanılır.



    - The population has risen dramatically lately. [1]
    Nüfus son zamanlarda önemli ölçüde arttı/artmıştır.


    Present Perfect'in bu kullanımları (A-D) Türkçe'ye "yüklem + -DI", çeviri metni resmi bir dil taşıdığında da "yüklem + - mIştIr" yapısı ile aktarılır.


    - They haven't had a holiday this year. [2]
    Bu sene tatil yapmadılar.

    e) "be" yüklemi ile birlikte, nitelik, yer, vs. belirten yapıların oluşturulmasında kullanılır.



    - I have been a teacher for 7 years.
    Yedi senedir öğretmenim/öğretmenlik yapmaktayım/yapıyorum.


    Bu kullanım (E) Türkçe'ye "yüklem + -DIr" yapısı ile aktarılırsa da -DIr takısı genelde düşer.

    2.4. Present Perfect Continuous Tense

    a) Present Perfect'ten farklı olarak, daha süreli bir eylemi kapsar.

    - I have been writing since ten this morning.
    Bu sabah ondan beri yazıyorum/yazmaktayım.

    b) Kimi zaman, olayın kendisi bitmiş olsa bile etkisi sürmektedir.

    - You look terrible. Have you been fighting ?
    Berbat görünüyorsun. Kavga mı ettin ?


    Present Perfect Continuous Türkçe'ye, eylem sonuçlanmamış ise (A) "yüklem + -Iyor/-mEktE", eylem sonuçlanmış ise (B) "yüklem + -DI" ile aktarılır.

    3. Past : Geçmiş zaman

    3.1. Simple Past Tense

    a) Geçmişte belirli bir zamanda bitmiş bir olay için kullanılır. Bu kullanımın Present Perfect'ten farkı olayın geçtiği zamanın ve ayrıntıların önem kazanmasıdır.



    - He left a minute ago.
    Bir dakika önce çıktı.

    - Where did the accident happen ?
    Kaza nerede oldu ?


    Simple Past'ın bu kullanımı (A) Türkçe'ye "yüklem + -DI", daha resmi yapılarda ise "yüklem + mIştIr" kullanılarak aktarılır.


    b) Geçmişe ait bir alışkanlık için "always", "never", vs. ile kullanılır.

    - He always wore a hat.
    Sürekli/Hep şapka giyerdi.


    Simple Past'ın bu kulanımı (B) Türkçe'ye "yüklem + -I/ErdI" kullanılarak aktarılır.

    3.2. Past Perfect Tense

    a) Geçmişe ait iki olayın bulunduğu bir durumda ve bu iki olaydan birinin diğerinden önce olması halinde, önce olan olay için "Past Perfect", sonra olan olay için de "Simple Past" kullanılır.



    - When the police arrived, the burglad had escaped.
    Polis geldiğinde hırsız kaçmıştı.

    b) "Past Perfect" temelde "Present Perfect'in past halidir.

    - He had won 3 Oscars.
    3 Oscar kazanmıştı.


    Past Perfect Türkçe'ye "yüklem + -mIştI" ile, ya da, pek sık olmasa da, "yüklem + - DıydI" ile aktarılır.

    3.3. Past Perfect Continuous Tense

    "Present Perfect Continuous" yapının past halidir.

    - I had been writing since 10 this morning.
    O sabah 10'dan beri yazmaktaydım.

    - You looked terrible. Had you been fighting ?
    Berbat görünüyordun. Kavga mı etmiştin ?


    Past Perfect Continuous Türkçe'ye " yüklem + - Iyordu / -mEktEydI / -mIştI kullanılarak aktarılabilir.

    3.4. Past Continuous Tense

    a) Geçmişte bir süre devam etmiş olan olayların aktarımında kullanılır.

    - She was earning quite a lot of money.
    Oldukça çok para kazanıyordu / kazanmaktaydı.

    b) Devam etmekte iken ani ve daha kısa bir eylemle karşılaşan ya da o eylem tarafından kesintiye uğratılan bir eylem için kullanılır.

    - When she heard the explosion she was having bath.
    Patlamayı duyduğunda banyo yapıyordu.


    Past Continuous Türkçe'ye "yüklem + -Iyordu / -mEktEydI" ile aktarılır.

    3.5. "Infinitive" yapılarda past

    "Infinitive" (to + yüklem) İngilizce'de "to have + V3" ile past hali alır.

    - He is believed to have a big fortune. PRESENT
    İnanışa göre büyük bir serveti var.

    - He is believed to have lived in misery. PAST
    İnanışa göre sefalet içinde yaşadı / yaşamış.

    3.6. "Gerund" yapılarda past

    "Gerund" (yüklem + - ing) yapısı "having + V3" kullanılarak past yapılabilir.

    - Having completed the task, the students had a break.
    (= After they had completed ... )
    Görevi tamamladıktan sonra öğrenciler ara verdiler.

    Bu yapı perfect nitelik de taşıyabilir.

    - Having completed the task, the students will have a break.
    (= After they have completed .... )

    4. Future: Gelecek zaman

    4.1. will

    a) Bir plan ya da kesinleşmiş amaç olmadığı durumlarda kullanılır.

    - Don't worry. You'll succeed.
    Endişelenme. Başaracaksın.


    Bu kullanım (A) Türkçe'ye "yüklem + - EcEk" ile aktarılır.


    b) Sonucun kesin / doğal olduğu bilinen durumlarda, kimi zaman da bir inatlaşma söz konusu ise kullanılır.



    - When it is wet, this paint will give a terrible smell.
    Islakken bu boya berbat bir koku salar / salacaktır.

    - Don't insist. She will say no.
    Israr etme. Hayır der / diyecektir.


    Bu kullanım (B) Türkçe'ye "yüklem + - I/Er" ya da "yüklem + - EcEkDIr" ile aktarılır.

    4.2. be (am/is/are) going to

    a) Bir plan ya da kesinleşmiş amaç olduğu zaman kullanılır.

    - Don't worry. I'll help you.
    Endişelenme. Sana yardım edeceğim.

    b) Bir eylemin gerçekleşeceğine ait kesin iz, belirti varsa kullanılır.

    - She looks very pale. I think she's going to faint.
    Çok solgun görünüyor. Sanırım bayılacak.


    Bu kullanımlar (A-B) Türkçe'ye "yüklem + - EcEk" ile aktarılır.


    c) "was / were going to" yapısı yapılması amaçlanan ama gerçekleşmesine olanak ya da gerek kalmayan eylemler için [1] - ya da bunun tam tersi olarak gerçekleşmesine gerek yokken gerçekleşen [2] - olaylar için kullanılır.



    - I was going to call him. He called me. [1]
    Onu arayacaktım. O beni aradı.

    - They weren't going to visit the ancient church but they did so while they took shelter there during the rain. [2]
    Antik kiliseyi gezmeyeceklerdi ama yağmurdan korunmak için oraya sığındıklarında geziverdiler.


    Bu kullanım (C) Türkçe'ye yüklem + - EcEktI" ile aktarılır.

    4.3. be (am/is/are/ ..) to

    a) "will (definitely)" anlamında kullanılır.

    - The Queen is to visit New Zealand.
    Kraliçe Yeni Zelanda'yı ziyaret edecek.


    Bu kullanım (A) Türkçe'ye "yüklem + - EcEk" ile aktarılır.


    b) "should" anlamında kullanılır.

    - You are to do your homework.
    Ev ödevini yapman gerek.


    Bu kullanım (B) Türkçe'ye "should" gibi aktarılır.

    4.4. Future Continuous Tense

    Gelecekte sürüyor olacak eylem için kullanılır.

    - This time tomorrow, I'll be sleeping.
    Yarın bu saatler uyuyor olacağım.


    Future Continuous Türkçe'ye "yüklem + - Iyor / - mEktE olacak" ile aktarılır.

    4.5. Future Perfect Tense

    Gelecekte bir zamanda tamamlanmış olacak eylem için - genelde zaman belirten by kelimesi ile birlikte - kullanılır.

    - This time tomorrow, I'll have gone to bed.
    Yarın bu saatler yatmış olacağım.

    Future Perfect Türkçe'ye "yüklem + - mIş olacak" ile aktarılır.




    YARDIMCI YÜKLEMLER

    1. Tanım

    Bu bölümde ele alınan yüklemler birer yardımcı yüklemdir. Tek başlarına kullanıldıklarında yüklem olarak taşıdıkları anlamı taşımazlar ("Yes, I can" gibi kısa yanıt durumları dışında). Bu nedenle, kimi yardımcı yüklemlerin isim ya da yüklem olarak taşıdıkları anlama (can (n) = teneke kutu, have (v) = sahip olmak, May (n) = Mayıs, must (n) = gereklilik, will (n) = irade; vasiyetname) dikkat etmek gerekebilir.

    2. Kullanım ve Çeviri

    Yardımcı yüklemler alfabe sırasına göre ele alınmıştır.

    2.1. be (am / is / are) able to

    "Bir şeyi yapabilmek" anlamını taşır.

    - I am able to run a mile.
    Bir mil koşabilirim.

    - They will be able to complete the project on time.
    Projeyi zamanında tamamlayabilecekler.

    - She was able to say a few words.
    Birkaç kelime söyleyebildi.

    - We haven't been able to understand it.
    Onu anlayabilmiş değiliz.


    Bu yapı Türkçe'ye "yüklem + - EbIl- " ile aktarılır. Gerekli zaman takısı eklenir.

    2.2 can

    a) bir şeyi yapabilmek

    - Can you speak German ?
    Almanca konuşabilir misin ?

    b) olasılık

    - He can be here any moment.
    Her an gelebilir.

    c) izin, rica

    - Can I leave early ?
    Erken çıkabilir miyim ?

    - Can you turn the volume down ?
    Sesi kısabilir misin ?


    Bu kullanımlar (a-c) Türkçe'ye "yüklem + - EbIl- ile aktarılır.


    d) Olumsuz sonuç çıkarma

    - It can't be her. She is much taller.
    Bu o olamaz. O daha uzun boylu.

    e) Geçmişe ait olumsuz sonuç çıkarma.

    - She can't have left earlier.
    Daha erken çıkmış olamaz.

    2.3. could

    a) Geçmişte bir şeyi yapabilmek.

    - I could swim across the lake then.
    O zamanlar gölü yüzerek geçebilirdim.

    b) olasılık

    - Perhaps she could answer all the questions.
    Belki de tüm sorulara yanıt verebilir.

    c) izin, rica

    - Could you do me a favour ?
    Bana bir iyilik yapar mısın ?

    d) teklif

    - Could we meet at around 12 tomorrow ?
    Yarın saat 12 civarında buluşabilir miyiz ?

    e) Sonuç çıkarma

    - He could be at home. He could be sleeping.
    Evde olabilir. Uyuyor olabilir.

    f) Gerçekleşmemiş, geçmişe ait olasılık

    - I could have passed the test.
    Sınavı geçebilirdim.

    2.4. dare

    a) Cesaret etmek

    - She daren't do it.
    Yapmaya cesaret edemez.

    b) Sadece I daresay yapısı ile, olasılık

    - I daresay you are tired.
    Sanırım yorgunsun.

    2.5. had better

    Tercih, "olsa iyi olur"

    - Hadn't we better start rightaway ?
    Hemen başlamak/başlamamız iyi olmaz mı ?

    - I'd better keep it in a box.
    Onu bir kutuda saklasak iyi olur.

    2.6. have (got) to

    a) Konuşmacının gerçeklere dayanarak ilettiği zorunluluk.

    - She has to leave immediately. There is a phone call.
    Hemen çıkması gerek. Telefon var.

    b) Gerekmezlik (= needn't )

    - You don't have to study at all.
    Hiç çalışman gerekmez.

    - She won't have to go.
    Gitmesi gerekmeyecek.

    - We didn't have to buy anything.
    Hiçbirşey satın almamız gerekmedi.

    Kimi zaman have = sahip olmak yüklemi, have to yardımcı yükleminin kullanımına benzer bir çekilde kullanılıyor olabilir. Cümlenin anlamını yanlış anlamamak için dikkat etmek gerekir.

    - This book has a lot to say.
    (= This book has a lot of things to say.)

    2.7. may

    a) Olasılık

    - We may never see that comet again.
    Bu kuyruklu yıldızı bir daha hiç göremeyebiliriz.

    b) İzin, rica

    - You may go.
    Gidebilirsin.

    c) Gelecekte tamamlanması olası eylem.

    - Many species may have died out by then.
    O zamana kadar pek çok tür tükenmiş olabilir.

    d) Geçmişe ait olası eylem

    - He may have missed the bus.
    Otobüsü kaçırmış olabilir. / Belki de otobüsü kaçırdı.

    e) Geçmişte gerçekleşmemiş olasılık

    - They may have won the match. They played terribly.
    Maçı kazanabilirlerdi.

    f) may as well = had better



    "may well" kullanımına dikkat ! Bu yapıda well kelimesi pekala, neden olmasın anlamını taşır.



    g) Dualar "may" ile olur. "May" yardımcı yüklemi özneden önce gelir.

    - May God be with you.
    Tanrı seninle olsun.

    h) "Rağmen" anlamı veren cümlelerde, devrik yapıda "may" kullanılabilir.

    2.8. might

    a) zayıf olasılık

    - This medicine might have some side effects.
    Bu ilacın bazı yan etkileri olabilir.

    b) izin isteme

    - Might we suggest something ?
    Birşey önerebilir miyiz ?

    c) gelecekte tamamlanması olası eylem

    - By the year 2.000, you might have died.
    2000 yılına gelindiğinde ölmüş olabilirsin(iz).

    d) geçmişe ait olası eylem

    - He might have tried to contact you.
    Sana ulaşmaya çalışmış olabilir.

    e) geçmişte gerçekleşmemiş olasılık

    - They might at least have apologized.
    En azından özür dileyebilirlerdi [ama dilemediler]

    f) might as well = had better

    2.9. must

    a) konuşmacının zorunlu gördüğü, kendi fikrine dayalı zorunluluk

    - I don't want her here. She must go.
    Onu burada istemiyorum. Gitmeli./Gitmesi şart.

    b) çok kuvvetli olasılık

    - There must be a mistake. Check it again.
    Bir hata olmalı./ Mutlaka bir hata vardır. Yeniden kontrol et.

    - He must be sleeping. I can hear his snore.
    Uyuyor olmalı. Horultusunu duyabiliyorum.

    Bu yapının olumsuzu mustn't ile değil can't ile oluşturulur.


    c) Yasaklama

    - You must not take any pictures here.
    Burada fotoğraf çekmemelisin(iz).

    d) Geçmişte gerçekleşmiş olması olası eylem

    - He must have missed the bus.
    Otobüsü kaçırmış olmalı.


    Bu yapının olumsuzu musn't have ile değil can't have ile oluşturulur.

    2.10. need(n't)

    a) Gerekmezlik (= don't/doesn't have to)

    - You needn't worry.
    Endişelenmen gerekmez/gereksiz.

    b) Gereklilik

    - Need I sign it ?
    İmzalamam gerekir mi ?

    c) Geçmişte gerek olmadığı halde yapılmış eylem.

    - We needn't have brought our tent; his tent is large enough.
    Çadırımızı getirmemiz gerekmezdi. Onun çadırı yeterinde geniş.

    2.11. ought to

    a) Öğüt, tavsiye

    - It ought to be cleaned every two months.
    İki ayda bir temizlenmesi gerek.

    b) Geçmişte gerçekleş(me)miş olasılık.

    - She ought to have been more careful
    Daha dikkatli olması gerekirdi.

    2.12. shall

    a) Gelecek. Resmi kullanım.

    - When shall we announce the results ?
    Sonuçları ne zaman açıklayacağız ?

    b) Sadece I ve we ile, öneri.

    - Shall we go out ?
    Çıkalım mı ?

    c) Will yerine. Resmi kullanım.

    - The accused shall be interrogated.
    Sanık sorguya çekilecek.

    2.13. should

    a) Yükümlülük

    - He should work harder.
    Daha fazla çalışması gerek.

    b) Şu anda gerçekleşmesi gerekirken gerçekleşmeyen - ya da bunun tam tersi - eylem.

    - You should be at home now. You should be studying.
    Şu anda evde olman gerekirdi. Ders çalışıyor olmalıydın.

    c) Why veya How ile, tedirginlik ve öfke ifadesinde.

    - How should I know it ?
    Ben nereden bileyim ?

    d) Olasılık

    - He worked hard. So, he should succeed.
    İyi çalıştı. Kazanması gerekir. / Kazanacaktır.

    e) Geçmişte gerçekleşmemiş gereklilik

    - She should have seen her mistake.
    Hatasını görmesi gerekirdi.

    f) Bazı yüklem ve sıfatlarla

    - I advise that she should resign.
    - Was it essential that he should be sacked ?

    g) Second conditional yapıda, devrik cümle oluşturmak için.

    - Should he come, give him my message.

    2.14. used to

    a) Geçmişte olan ve artık devam etmeyen al??kanlık.

    - I used to exercise regularly.
    Düzenli olarak alıştırma yapardım.

    b) Olumsuz yapıda, geçmişte olmayıp sonradan edinilen al??kanlık.

    - She didn't use to smoke.
    Eskiden sigara içmezdi.

    - He never used to leave the office early.
    Ofisten asla erken ayrılmazdı.

    Her ne kadar used to ile doğrudan bir ilgisi olmasa da, karışıklığa çok çabuk neden olabildiği için be used to ve get used to yapılarına da değinmek yerinde olacaktır. Be used to "alışkın olmak", get used to ise "alışkanlığı kazanmak" anlamlarını taşırlar ve yardımcı yüklem özellikleri yoktur.

    - "Your neighbours upstairs are making a lot of noise."
    - "I'm used to it."

    - When I first moved to Ankara, life was difficult. Then I got used to living here.

    2.15. will

    a) Geleceğe yönelik durum, eylem

    - I will come with you.
    Seninle geleceğim.

    - Next month, we'll be opening a new branch.
    Gelecek ay yeni bir şube açıyor olacağız.

    - Next month, we'll have opened a new branch.
    Gelecek ay yeni bir şube açmış olacağız.

    b) Rica, istek

    - Will you please leave the door open ?
    Lütfen kapıyı açık bırakır mısın ?

    c) Geleceğe yönelik kesin ve doğal sonuç

    - She is so stubborn. She'll refuse it.
    Çok inatçı. Reddeder./Reddedecektir.

    2.16. would

    a) Geçmişte alışkanlık. Used to yapısından farkı, bu alışkanlığın bitmiş olmasının gerekmemesidir.



    - He would drink a glass of wine after dinner.
    Akşam yemeğinden sonra bir bardak şrap içerdi.

    b) Rica, istek

    - Would you send the brochures as soon as possible ?
    Broşürleri olabildiğince çabuk gönderir misiniz ?

    c) Geçmişte zorunluluk, kimi zaman inat taşıyan eylem.

    - I begged him to help me, but he wouldn't.
    Bana yardım etmesini istedim ama etmeyeceği tuttu.

    d) Geçmişte gerçekleşmemiş eylem.

    - We would have stayed longer but the weather changed.
    Daha uzun kalırdık ama havalar değişti.

    e) Second conditional türü kullanımda

    - If you had not been so lazy you would be studying at university now.
    O kadar tembel olmasaydın şimdi üniversitede okuyor olurdun.

    2.17. would rather

    "Tercih etmek, yeğlemek" anlamını taşır.

    - I'd rather die keep silent.
    Sessiz kalmayı yeğlerim. / Ben iyisi mi sessiz kalayım.

    Tercih söz konusu olduğunda than kullanılır.

    - We'd rather starve to death than eat it.
    Onu yemektense açlıktan ölmeyi tercih ederiz,


    would rather + kişi durumunda bu kişiden sonra gelen yüklem Simple Past Tense ile oluşturulur, ama anlam past değildir.


    - I'd rather you went first.
    Senin önce gitmeni tercih ederim.

    3. Diğer kullanımlar

    Bazı yardımcı yüklemler, özellikle Reported Speech yapılarda, birbirlerinin past hali olarak kullanılırlar. Bu konudaki yanılgılardan biri, shall yardımcı yükleminin past halinin should olduğudur; shall yapısının past hali sadece would yardımcı yüklemi olabilir.



    <b>EDİLGEN YAPI </b>

    <b>1. KULLANIM </b>

    İngilizce'de "passive" yapı "be + V3" yapısı ile olur. "Be" yüklemi cümlenin zamanına uygun olarak "am, is, are, was, were, be, been" hallerinden birini alır. Türkçe'de ise "edilgen" yapı "yüklem + -Il/In" yapısı ile oluşturulur.

    2. ZAMANLAR VE YARDIMCI YÜKLEMLERDE "PASSIVE"

    Simple Present English is spoken in many countries.
    Present Continuous The house is being decorated.
    Present Perfect She has been informed.
    Present Per. Cont. The research has been being done. *
    Simple Past I was informed.
    Past Continuous I was being followed.
    Past Perfect He had been misunderstood.
    Past Per. Cont. I had been being questioned for hours. *
    Future
    will It will be completed on time.
    going to They are going to be invited.
    continuous You will be being informed soon. *
    perfect It will have been opened by next week.
    Modal verbs
    can can + V3
    could could + V3
    had better had better + V3
    have to have to + V3
    may may + V3
    might might + V3
    must must + V3
    need need to + V3
    ought to ought to + V3
    shall shall + V3
    should should + V3
    used to used to + V3
    would would + V3
    would rather would rather + V3


    * ile işaretli olan yapıların kullanımı yoktur.

    3. "PASSIVE" ANLAM TAŞIYAN YÜKLEMLER

    Bazı yüklemler, cümleye göre, "Passive" anlam taşıyarak kullanılabilirler.

    - Your report reads well.
    - The new Ford is selling badly.
    - It is a nice material, but it doesn't wash.

    4. "ACTIVE" CÜMLENİN NESNESİNİN BİR "CLAUSE" OLMASI

    Örneklerde de görüleceği gibi, "active" bir cümlenin nesnesinin bir "clause" olması durumunda

    - People believed (that) the witches communicated with the devil.
    CLAUSE
    İnsanlar cadıların şeytanla iletişim kurduğuna inan(ır)dı.

    bu cümle çeşitli durumlarda "passive" yapılabilir.

    - It was believed that the witches communicated with the devil.
    CLAUSE
    - The witches were believed to communicate with the devil.
    S V

    - That the witches communicated with the devil was believed.
    S V
    Cadıların şeytanla iletişim kurduğuna inanıl(ır)dı.

    Bu tür "passive" cümlelere bir diğer örnek:

    - Nobody knew whether he was telling the truth.
    S V O = CLAUSE

    - It was not known whether he was telling the truth.
    - Whether he was telling the truth was not known.

    5. "INFINITIVE" YAPININ "PASSIVE" HALİ

    5.1. be to + PASSIVE

    a) Gereksinim

    - These carpets are to be cleaned regularly. (=should be cleaned)
    - This form is to be filled in in ink.
    Bu formun mürekkepli kalemle doldurulması gerek.

    - There is a lot of work to be done.
    Yapacak/ Yapılacak çok iş var.

    b) "will" anlamında

    - An offer as generous as this one is not to be refused.
    Bu kadar cömert bir öneri reddedilmez.

    5.2. "be" + "to be seen / found / congratulated"

    - He was nowhere to be seen.
    Hiçbiryerde görülmedi/ Onu gören olmadı.

    - The dog was nowhere to be found.
    **** hiçbiryerde bulunamadı.

    5.3. "be + to blame" yapısı "be + to be blamed" anlamında

    - Nobody is to blame for the accident.
    Kaza için kimse suçlanamazdı./ Kazada kimsenin suçu yoktu.

    5.4. "anything / nothing" + "to do / to be done"

    - There is nothing to do.
    Yapacak hiçbirşey yok [bu yüzden canım sıkılıyor].

    - There is nothing to be done.
    Yapacak hiçbirşey yok. / Elden birşey gelmez [o yüzden at onu gitsin].

    5.5. "supposed to"

    - I am supposed to be at home

    gibi bir cümle iki tamamen farklı anlam taşıyabilir:

    [1] = Everyone supposes that I'm at home.
    Herkes benim evde olduğumu sanıyor.
    [2] = I should be at home now.
    Şu an evde olmam gerekirdi.

    Uygun anlam "bağlam" yolu ile anlaşılabilir.

    5.6. "to have been + V3 "

    "to have been + V3" yapısı "perfect/past" anlam taşıdığından

    - I would like to be invited

    cümlesi Türkçe'ye

    Davet edilmeyi isterim. / Keşke davet edilsem

    şeklinde aktarılabilirken,

    - I would like to have been invited

    cümlesi

    Davet edilmiş olmayı isterdim. / Keşke beni davet etselerdi

    şeklinde Türkçe'ye aktarılabilir.

    5.7. "get + (nesne) + V3"

    İngilizce'de edilgen yapıda "be + V3" yerine "get + V3" kullanılabilmektedir.

    - How did the window get broken ?
    Cam nasıl kırıldı ?

    - He got his money stolen.
    Parasını çaldırdı.



    CÜMLE + CÜMLE: "COORDINATION"

    1. TANIM

    Cümleyi oluşturan unsurlar birbirlerine "coordination" yolu ile bağlandıklarında, çeşitli "coordinator"lar kullanılmaktadır. Bunlardan basit olanlar,

    and
    or
    but,

    kullanım açısından daha kapsamlı olanlar ise

    either ... or
    both ... and
    nor, neither ... nor
    not only ... but (also/as well)

    olarak guruplandırılabilir.

    2. KULLANIM VE ÇEVİRİ

    2.1. And, or, but

    Kullanım ve çeviri açısından bu üç basit "coordinator" önemli sorunlar oluşturmazlar.

    - I wonder whether I should stay and wait or whether it is better to leave.
    Kalmalı ve /Kalıp beklemeli miyim yoksa / ya da /, ayrılmak daha mı iyi bilemiyorum.


    "And" Türkçe'ye "ve", "yüklem + - Ip", ya da "," şeklinde aktarılabilir. "Or" Türkçe'ye "ya da", "veya", "(ve)yahut", ya da "," ile aktarılabilir. "But" Türkçe'ye "fakat", "ama", "ancak", ya da "," ile aktarılabilir.

    Kimi zaman "but" kelimesi "except" (= dışında, haricinde) anlamını taşıyabilir. Bu durumda "but" kelimesini bir yüklem izlerse yüklem "to" kullanılmadan bağlanır.

    - We have no choice but resign.
    İstifa etmekten başka bir seçeneğimiz yok.

    2.2. Either ... or

    - Either you are crazy or I know nothing.
    (Ya sen çılgınsın ya da ben birşey bilmiyorum! ) / Eğer sen çılgın değilsen ne olayım !

    - You may either stay here or (you may) go out.
    İster burada kal ister çık.


    Bu yapı Türkçe'ye "Ya ... ya da", "İster ... ister" yapıları ile aktarılır.

    2.3. Both ... and

    - The old secretary could both type excellently and take shorthand.
    Eski sekreter hem kusursuz daktilo yazabiliyordu hem de steno biliyordu.


    Bu yapı Türkçe'ye "Hem ... hem de", "Gerek ... gerekse" yapıları ile aktarılır.

    2.4. Nor

    "Nor" kullanılan cümlede, vurgu sağlamak için, "özne + yüklem" yapısı tersyüz edilerek devrik yapı oluşturulur.

    - He didn't accept the offer. Nor did he refuse it.
    Teklifi kabul etmedi. Red de etmedi./Reddetmedi de.


    Bu yapı Türkçe'ye "ne ... ne de" ya da " -mEdIğI / mEyEcEğI gibi, ..... olumsuz yüklem" şeklinde aktarılabilir.

    2.5. Not only ... but (also/as well)

    "Nor" kullanılan cümlede olduğu gibi, "Not only..." yapısıyla cümleye başlanması durumunda cümlede devrik yapı oluşur.

    - Not only does he play the guitar but he is a good singer (as well).
    Sadece gitar çalmakla kalmaz, iyi bir şarkıcıdır da.

    - They not only broke/Not only did they break into his office, (but) they also stole his computer.
    Hem bürosuna zorla girdiler hem de bilgisayarını çaldılar.


    Bu yapı Türkçe'ye "sadece / yalnızca + {olumsuz / olumlu yüklem } ... bir de / ayrıca / üstelik + { olumlu / olumsuz yüklem } yapısı ile ya da "hem ... hem de" ile aktarılır.

    2.6. Neither ... nor

    Bu yapıda da vurgu amacı ile devrik yapı kullanılabilir.

    - We are neither aware nor (are we) fully ignorant of the subject.
    Konu hakkında ne bilgimiz var ne de tamamen bilgisiz durumdayız.


    Bu yapı Türkçe'ye "ne ... ne de" şeklinde aktarılabilir.



    CÜMLE + CÜMLE: "SUBORDINATION"

    1. TANIM

    İngilizce'de ve Türkçe'de cümleler birbirlerine basit bağlaçlarla bağlanabildikleri gibi, çeşitli tamlamalar yapılarak da bağlanabilirler. Bu yapılar İngilizce'de "Clause Sentence", "Super Structure" gibi isimler alır.

    Ana fikri taşıyan ve mutlaka tam bir yargı oluşturan cümleye "Baş / Ana Cümle" (=Main Clause), her türden diğer bileşene ise "İkincil / Yan Cümle" (=Secondary/Subordinate Clause) denilmektedir.

    - When I met him, he was in the army.
    Yan cümle Ana cümle

    <b>2. ÇEVİRİ İŞLEMİ </b>

    Cümle içindeki görevleri "özne" [1] ya da "nesne" [2] yerine geçmek olduğunda ikincil cümleler basit cümle yapısının özne ya da nesneleri olarak kabul edilebilir ve Türkçe'ye rahatlıkla aktarılabilirler. "Relative Clause" ve "Noun Clause" bu tür yapılardır.

    - The sentence(that) you are reading is a clause sentence. [1]
    S V O
    ("Relative Clause")

    - They say that it is easy to make a noun clause. [2]
    S V O
    ("Noun Clause)

    Comparative Clause" ve "Adverbial Clause" yapılarda ise bir cümlecik + cümle durumu söz konusudur ve çeviri işlemini de buna göre yapmak gerekecektir. Bu durum biri "Noun Clause" [1] diğeri ise "Adverbial Clause" [2] olan iki cümlenin çevirisi ile açıklanırsa:

    - Tom claims that the problem is exaggerated. [1]

    cümlesinde,

    S V O
    - Tom claims (that) a child stole his vallet.

    şeklinde bir yapı mevcuttur.


    İngilizce bir basit cümle ( S + V + O ) Türkçe'ye S + O + V (Ö+ N+ Y) şeklinde aktarılabileceğine göre, önce kendi içinde bir basit cümle yapısı taşıyan "nesne" Türkçe'ye çevrilirse:

    .. (that ) a child stole his vallet.
    S V O

    Ö N Y
    .. bir çocuğun cüzdanını çaldığını

    Bu nesne tüm cümleye eklendiğinde,

    - Tom claims that a child stole his vallet.
    S V ( : ) O

    Ö N Y
    - Tom bir çocuğun cüzdanını çaldığını iddia ediyor

    çevirisi ortaya çıkacaktır.

    Oysa bir "adverbial clause" olan

    - Because he was late, he missed the bus. [2]

    cümlesi incelendiğinde ise,

    - Because he was late, he missed the bus
    Neden belirten Ana cümle
    yan cümle

    yapısı ortaya çıkmaktadır. Bu durumda da çeviri işlemi,

    - Because he was late, he missed the bus.
    S V , S V O

    Ö Y Ö N Y
    - (O) geç kaldığı için (o) otobüsü kaçırdı.

    şeklinde olacaktır.



    <b>RELATIVE CLAUSE </b>

    1. TANIM

    "Relative Clause" yapı bir isim ve o ismi tanımlayan ve isme genelde "who , which , that, where , .." gibi kelimelerle bağlanan bir tamlayandan oluşur:

    - The ring that/which was stolen has finally been found.
    İsim Bağlayan Tamlayan Yüklem

    ¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
    Özne

    Türkçe'de bu tür bir yapı, İngilizce'nin aksine, önce tamlayan, sonra da tamlanan isim şeklinde yapılmaktadır:


    - Çalınan yüzük sonunda bulundu.
    Tamlayan İsim
    (-an = bağlayan)

    ¾¾¾¾¾¾¾¾
    Özne

    Bu örnekten de anlaşılacağı gibi, çeviri yaparken tamlayan ile tamlananın yerlerini değiştirmek gerekmektedir. Türkçe'de ayrıca yükleme "-En" ya da "-DIğI" eklenir.

    <b>2. DEFINING RELATIVE CLAUSE </b>

    2.1. who/which/that

    Nesne isimleri için "which" ya da "that" kullanılır.

    - Tom didn't like the computer which they recommended.
    Tom onların tavsiye ettiği bilgisayarı beğenmedi.

    Kişi isimleri için ise "who" ya da "that" kullanılır. Her iki durumda da "that" çoğu zaman resmi nitelik ta??mayan anlatımlarda kullanılmaktadır.

    - The man who killed the leader is being questioned.
    Lideri öldüren adam sorgulanıyor.

    Bağlayan kelimenin (who, which, ..) hemen arkasından bir yüklem gelmesi durumunda bağlayan kelimenin kullanılması zorunludur.

    - The car which was parked there was towed away.
    Oraya park edilen araba çekilerek götürüldü.

    Bağlayan kelimenin (who, which, ..) hemen arkasından bir yüklem gelmemesi durumunda (isim + [who/which/..] + isim) bağlayan kelimenin kullanılması zorunlu değildir.

    - The man my sister loves has never talked to me.
    İsim + İsim
    Kızkardeşimin sevdiği adam benimle hiç konuşmadı.

    İngilizce'de kimi yüklemler ve sıfatlar bir "preposition" ile birlikte kullanılırlar (look at, listen to gibi). Bir "Relative Clause" yapıda bu türden bir "preposition" olması durumunda yüklem ya da sıfata ait "preposition" "who/which"in hemen önüne alınabilir.

    - He didn't tell me who he shouted at.
    > He didn't tell me at whom he shouted.
    Bana kime bağırdığını söylemedi.


    Bu yapıda "preposition"dan önce kesinlikle "that" kullanılamaz.

    "All that ... " yapısında "-En/DIğI herşey" anlamı vardır. Dikkat edilmesi gereken nokta, kimi zaman iki yüklemin birbiri ardına gelmesidir.

    - All (that) I own is yours.
    S V O
    Sahip olduğum herşey senin (dir).
    Ö N Y

    - I will give you all you want.
    S V O O
    (Ben) sana istediğin herşeyi vereceğim.
    Ö N N Y

    "None /All / .. (of) those/the people /.. .. who /whom /.." yapısı "-EnlErIn tümü / hepsi / .." anlamını taşır.

    - All those who want a ticket should go to the entrance.
    S V O
    Bilet isteyenlerin tümünün girişe gitmesi gerekmekte.
    Ö N Y

    "anything / nothing /.. to + yüklem" yapısı aslında "anything / nothing /.. which someone can / will / .. + yüklem" yapısıdır.

    - I can't find anything to say. (= anything I can say.)
    (Ben) söyleyecek birşey bulamıyorum.

    Relative Clause" yapılarda what kelimesi de - the thing which anlamında - kullanılabilir.

    - The gained first position in what is the most important competition of the year.

    2.2. "-ing" clause

    Bu tür cümleler "who/which" ile yapılan tamlamanın bir tür kısaltması niteliğindedir. Örneğin,

    - I like the girl (who is) studying over there.
    Şurada çalışan / çalışmakta olan kızdan hoşlanıyorum. / kız hoşuma gidiyor.

    Bu yapıda genelde yükleme "continuous" anlam yüklenir. Bu nedenle de, örneğin,

    * The boy bringing the milk has been sick in bed for some time,

    cümlesi yanlıştır. Buradaki mantıksızlık, oğlanın hem sütü getiriyor olması (The boy [who is ] bringing) hem de bir süredir hasta yatıyor olmasıdır. Bu cümle,

    - The boy who brings the milk has been ill for some time,

    şeklinde düzeltilebilir.

    2.3. Past Participle (=V3) Clause

    Bu yapıda ismi izleyen ve "past participle" durumda kullanılan yüklem, edilgen (=Passive) özellik ta??maktadır.

    - The purse (which was) lost has not been found yet.
    Kaybedilen cüzdan henüz bulunamadı.

    2.4. Prepositional Phrases

    - .. the man who is waiting over there.
    .. the man waiting over there. ¿
    ...the man over there. ¿

    Bu yapı çeviri açısından bir sorun oluşturmaz.

    2.5. "Cleft" Cümle

    Cümlenin belirli bir parçasını vurgulamak gerektiği zaman, Türkçe'de vurgulanacak bölüm yükleme yaklaştırılmaktadır. İngilizce'de bunun yazı dilinde yolu vurgulanacak bölümün altını çizmek ya da o bölümü yatık harflerle yazmak, ya da bazı yapılar için devrik yapı kullanmak; konuşma dilinde ise sesin yükselmesi ile vurguyu belli etmektir.

    "Relative Clause" özelliği taşıyan "cleft" cümle, vurguyu sağlamanın bir diğer yoludur. İki tür "cleft" cümleden söz edilebilir.

    a) It is/was/.. who/that..

    - My mother threw an egg at the President yesterday.
    Annem dün Başkan'a yumurta fırlattı.

    - It was my mother who threw an egg at the President yesterday.
    Başkan'a dün yumurta fırlatan (kişi) annemdi.

    - It was an egg that my mother threw at the President yesterday.
    Annemin Başkan'a dün fırlattığı (şey) (bir) yumurtaydı.

    - It was at the President that my mother threw an egg yesterday.
    Annemin dün yumurta fırlattığı (kişi) Başkan'dı.

    - It was yesterday that my mother threw an egg at the President.
    Annem Başkan'a yumurtayı dün fırlattı.

    b) What ... is / was

    - What my mother threw at the President was an egg.
    Annemin Başkan'a fırlattığı şey yumurtaydı.

    - My left leg hurts.
    ® What hurts is my left leg.

    - I like her charm.
    ® What I like in her is her charm.

    <b>3. NON-DEFINING RELATIVE </b>CLAUSE

    Bu yapıda kesinlikle that kullanılmaz. Tamlayan bölüm bir tür fazladan bilgi verir konumdadır ve bu yüzden de ana cümleden virgül yolu ile ayrılmaktadır.

    "Non-defining relative clause" bu özelliğinden ötürü "Extra Information Clause" olarak da tanınır.

    3.1. , who(m) / which

    - John, whom you know well, is totaly crazy

    cümlesinde

    whom you know well

    bölümü, aynı Defining Relative Clause yapılarda olduğu gibi, kendisinden önce gelen ismi nitelendirmektedir. Bu nedenle, çeviri esnasında aradaki virgülleri yok saymak yeterli olacaktır.

    - John whom you know well is totally crazy.
    S V

    3.2. , where / when

    Who, which ve that yerine where ve when kelimelerini kullanmak da mümkündür.

    - Edinburgh, where I was born, is a beautiful city.
    Doğduğum yer olan Edinburgh güzel bir şehir.

    3.3. all / none / both / .. of whom / which

    - He has three sisters, all of whom are students.

    cümlesi aynı bir Defining Relative Clause gibi ele alınabilir ve bu şekilde Türkçe'ye aktarılabilir. Ancak, en iyisi virgülden sonra gelen bölümü ayrı bir cümle halinde aktarmaktır.

    Üç kızkardeşi var; üçü de öğrenci.

    Bir başka örnek bunun nedenini daha iyi açıklayacaktır.

    - Tim invested all his money on four companies, three of which went bankrupt in a year.

    cümlesi tek bir cümle halinde Türkçe'ye aktarıldığında ortaya çıkan

    * Tim bütün parasını üçü bir sene içinde iflas eden dört şirkete yatırdı,

    cümlesi hatalı bir anlam aktarıyor olacaktır, zira, bu durumda Tim üçü zaten iflas etmiş dört şirkete parasını yatırm?? olmaktadır. Oysa virgülden sonra gelen bölüm ayrı olarak aktarılırsa,

    Tim parasını dört şirkete yatırdı; bunlardan üçü bir sene içinde iflas etti

    cümlesi ile anlam tam ve doğru olarak aktarılmış olmaktadır.

    3.4. Sentential Relative Clause

    Sentential Relative Clause diğer relative clause yapılardan farklı bir özellik taşımaktadır. Bu nedenle de çeviri esnasında büyük dikkat gösterilmesi gerekir. Defining ve non-defining yapılarda ortak olan nokta tamlayan bölümün kendisinden önce gelen ismi nitelendirmesidir.

    Sentential Relative Clause yapıda ise tamlanan virgülden önceki cümlenin tümüdür.

    - He died young, which was a pity.
    Genç yaşta öldü. Yazık oldu.

    - Around 40,000 people bought tickets for the stadium concert, which was more than was expected.
    Yaklaşık 40,000 kişi stadyum konserini izlemek için bilet aldı. Bu umulan sayının üzerindeydi.


    <b>NOUN CLAUSE </b>

    <b>1. TANIM </b>

    "Noun Clause" bir tür basit cümle olarak ele alınabilir ve çeviri işlemi de buna göre yapılabilir. Cümle ne kadar karmaşık yapıda gözükürse gözüksün, aşağıdaki bölümlerde yer alan örnek cümlelerden de anlaşılacağı gibi, aslında bir S+V+(O) yapısı mevcuttur ve bu yapı Türkçe'ye Ö+(N)+Y şeklinde aktarılır.

    <b>2. "THAT" CLAUSE </b>

    2.1. Reported speech

    a) Normal cümleler

    - Ann told me that Tom liked beer. (S + V + O + O(S+V+O) )
    Ann bana Tom'un biradan hoşlandığını söyledi.

    b) Emir / İstek cümleleri

    - We told the boys to keep away from the cake. (S + V + O + O(V+O) )
    (Biz) oğlanlara kekten uzak durmalarını söyledik.

    2.2. "be" + that

    "To be" yükleminin ardından, öznenin niteliğini açıklamak için "that" ile bağlanan bölüm kullanılabilir.

    - My assumption is that inflation will remain a problem.(S + V + O(S+V+O))
    Benim tahminim enflasyonun sorun olarak kalaca??(dır).

    2.3. realise / see / .. + that

    Bu yapıda "notice, realise, understand, see, hear, imagine" gibi yüklemlerin ardından "that" ile başlayarak bu yüklemin nitelediği unsur anlatılmaktadır. Çeviri ya da kullanım açısından diğer "Noun Clause" yapılardan bir farklılığı yoktur.

    - I noticed that he was telling the truth. (S + V + O(S+V+0))
    (Ben) onun doğruyu söylemekte olduğunu farkettim.

    2.4. İsim, that ..

    Bu yapı "Non-defining Relative Clause" ile benzerlik gösterir.

    - The report, that he will take measurements, justifies me. (S(NOUN+THAT+S+V+O) + V + O)
    Onun önlemler alacağı (şeklindeki) rapor beni haklı çıkarıyor.

    2.5. That ...

    - That the budget deficit will increase is obvious

    türü bir cümle çeviri açısından sorun oluşturabilmektedir. Bunun nedeni de cümlenin başındaki "That" kelimesine aldanılıp "Bu ..." ile çeviriye başlanmasıdır. Böyle bir çeviri, yukarıdaki örnek cümle açısından, iki yönden yanlıştır.

    1. "That" kelimesi "that book/pen/man" gibi yapılarda olduğu gibi kendisinden sonra gelen ismi niteliyor olsa, bu
    durumda örnek cümledeki "the" kelimesinin kullanılmaması gerekirdi.
    2. Cümle "Bu" kelimesi ile başlanarak aktarılacak ise bu durumda cümle incelendiğinde,

    - That the budget deficit will increase is obvious
    S V ?

    durumu ortaya çıkacaktır. Yani cümlenin sonunda yer alan "is obvious" bölümü ortada kalacaktır.

    Bu tür cümleler

    - That the budget deficit will increase is obvious (S( THAT +S+V+O) + V + O)

    yapısı taşımaktadır ve cümlenin başındaki "That" Türkçe'ye "yüklem + -DIğI / -EcEğI" şeklinde aktarılır.

    Bütçe açığının artacağı ortada(dır).

    "That" ile başlayan cümleler "It ... that ..." yapısı ile de oluşturulabilir.

    - It is obvious that the budget deficit will increase.

    <b>3. "WH" CLAUSE </b>

    "Who(m/se), which, where, when, why, how (much / many / far / tall / .. )" gibi yapıların kullanıld??? cümlelerdir.

    <b>3.1. Reported Speech </b>

    Konuşan kişinin sorularının aktarımıdır.

    - Peter asked where they had put the box. (S+ V+ O(WH+S+V+O))
    Peter (onların) kutuyu nereye koymuş olduklarını sordu.

    3.2. WH .. + be + (WH ..)

    - Why he didn't call the police is a mystery. (S(WH+S+V+O) + V + O)
    Onun neden polisi aramadığı bir gizem(dir).

    - What I gave Tom was not what he wanted from me. (S(WH+S+V+O) + V + O(WH+S+V+O))
    Benim Tom'a verdiğim şey, onun benden istediği (şey) değildi.

    3.3. "be" + WH

    "To be" yükleminin ardından, öznenin niteliğini açıklamak için "WH" ile bağlanan bölüm kullanılabilir.

    - The problem is how the children find the way. (S +V + O(WH+S+V+O))
    Sorun çocukların yolu nasıl bulacakları (dır).

    3.4. realise/see/.. + WH

    Bu yapıda "notice, realise, understand, see, hear, imagine" gibi yüklemlerin ardından "WH" ile başlayarak bu yüklemin nitelediği unsur anlatılmaktadır. Çeviri ya da kullanım açısından diğer "Noun Clause" yapılardan bir farklılığı yoktur.

    - His wife cannot understand why Peter refused the offer. (S + V + O(WH+S+V+O))
    Karısı Peter'ın teklifi neden reddettiğini anlayamıyor.

    3.5. İsim, WH.

    Bu yapı "Non-defining Relative Clause" ile benzerlik gösterir.

    - Your question, why Max didn't tell it, is interesting. (S(NOUN, WH+S+V+O) + V + O)
    Max'in onu neden anlatmadığı şeklindeki sorun ilginç (tir).

    3.6. WH + to

    WH kelimesini izleyen bölümde "should" ya da "ought to" kullanılması durumunda bu yapı,

    WH + to

    olarak kısaltılabilir.

    - I don't know where I should go.
    to go.
    Nereye gideceğimi/gitmem gerektiğini bilmiyorum.

    <b>4. "YES/NO" CLAUSE </b>

    <b>4.1. Reported Speech </b>

    Konuşan kişinin bir soru kelimesi (WH) kullanmadan oluşturduğu soruların aktarılmasıdır.

    - My lawyer asked me if /whether I had sent the form. (S + V + O + O(IF+S+V+O))
    Avukatım bana (benim) formu gönderip göndermediğimi sordu.

    4.2. whether to

    "Whether" kelimesini izleyen bölümde "should" ya da "ought to" kullanılması durumunda bu yapı,

    whether to

    olarak kısaltılabilir.

    - The boss doesn't know whether he should believe his excuse / to believe his excuse.
    Patron onun mazeretine inanmalı mı inanmamalı mı bilemiyor.

    4.3. "If" ve "whether" farkı

    Kullanım açısından "if" ve "whether" çeşitli farklılıklar gösterirler. "Whether" daha geniş bir kullanım alanına sahiptir.

    a) Whether + cümle + V + (O) yapısında "if" kullanılmaması tavsiye edilir.

    - Whether he would pass the test was oubtful.
    Sınavı geçip geçemeyeceği kuşkuluydu.

    b) "be" + whether yapısında "if" kullanılmaz.

    - My problem is whether I will get a pay rise.
    Benim sorunum zam alıp alamayaca??m.

    c) "preposition" + whether yapısında "if" kullanılmaz.

    - Everything depends on whether they will come on time.
    Herşey onların zamanında gelip gelmeyeceklerine bağlı.

    d) .., whether yapısında "if" kullanılmaz.

    - You have yet to answer my question, whether I can count on your vote.
    Daha/Bir de benim, senin oyuna güvenebilir miyim soruma yanıt vermen gerek.

    e) whether + to yapısında "if" kullanılmaz.

    - I don't know whether to stay.
    Kalmalı mıyım, kalmamalı mıyım bilmiyorum.

    f) whether or not yapısında "if" kullanılmaz.

    - He didn't tell us whether or not he will be staying with us.
    Bizimle kalıp kalmayacağını söylemedi.

    <b>5. EXCLAMATIVE CLAUSE </b>

    - He didn't know what a great chance he had missed.
    Nasıl da / Ne de büyük bir şans kaçırm?? olduğunu bilmiyordu.

    - It is incredible how fast he can run.
    O kadar hızlı koşabilmesi inanılmaz (bir şey).

    Bu yapı kimi zaman iki ayrı anlam taşıyabilir ve doğru anlamın çıkarılması için cümlenin geçtiği metnin içeriğine bakılması gerekebilir.

    - I told her how late she was.
    (a) Ona ne kadar geciktiğini söyledim [saatten haber verdim].
    (b) Ona ne kadar da geciktiğini söyledim.

    - They didn't know what mistake they had made.
    Ne hata yaptıklarını bilmiyorlardı.

    - They didn't know what a mistake they had made.
    Nasıl da (büyük) bir hata yapmış olduklarını bilmiyorlardı.

    <b>6. INFINITIVE CLAUSE </b>

    Türkçe'ye "yüklem + -mEk" şeklinde aktarılabilir.

    6.1. To ..

    - To join the army was his only dream. (S(TO+V+O) + V + O)
    Orduya katılmak tek rüyasıydı.

    6.2. To ..+ "be" + to ..

    - To challenge him is to risk your life. (S(TO+V+O) + V +O(TO+V+O))
    Ona meydan okumak kendi yaşamını riske atmaktır.

    6.3. .. object + to

    - My father didn't want me to argue with Tom. /my arguing ... (S + V + O + O(TO+V+O))
    Babam (benim) Tom ile münakaşa etmemi istemedi.

    6.4. İsim, to ..

    Bu yapı "Non-defining Relative Clause" ile benzerlik gösterir.


    - Your ambition, to become a lawyer, requires hard work. (S(NOUN, TO+V+O) + V + O)
    (Senin) avukat olma(k) hevesin sıkı çalışma gerektirir.

    Bu yapının benzeri, "It .." ile sık olarak kullanılır.

    - It is natural for them to be together.
    that they are together.
    that they should be together.

    - It would be unwise for you to marry her.
    if you were to marry her.

    7. "-ING" CLAUSE

    Türkçe'ye "yüklem + -mEk" şeklinde aktarılabilir.

    7.1. "-ing" ..

    - Watching TV has been his only enjoyment. (S(-ING+O) + V + O)
    Televizyon seyretmek onun tek eğlencesi olmuştur.

    7.2. "be" + "-ing"

    - His first job had been selling computers. (S +V + O(-ING+O))
    İlk işi bilgisayar satmak olmuştu.

    7.3. İsim, "-ing"

    Bu yapı "Non-defining Relative Clause" ile benzerlik gösterir.

    - Her thesis, studying cognitive factors, takes up all her time. (S(NOUN, -ING+O) + V + O)
    Bilişsel unsurları incelemek konulu tezi tüm vaktini alıyor.

    7.4. .. my/his/..(=Possessive) + "-ing"

    - I am against their digging the area. (S +V + O(POSSESSIVE+-ING+O))
    (Ben) onların bölgeyi kazmalarına kar??yım.

    7.5. My/His/..(=Possessive) + "-ing" ..

    - My forgetting her name was a great mistake. (S(POSSESSIVE+-ING+O)+V+O)
    (Benim) onun adını unutmam/unutuşum büyük (bir) hataydı.

    7.6. There ... no /any + -ing ...

    Bu yapının Türkçe'ye aktarılması için her zaman kullanılabilecek bir yol önermek olanaksızdır.

    - There was no / wasn't any mistaking that voice.
    O sesi tanımamak / başka seslerle kar??tırmak olanaksızdı.

    - There is no / isn't any knowing what they will do next.
    Gelecek sefer ne yapacakları bilinmez.

    <b>8. BARE INFINITIVE CLAUSE </b>

    8.1. Ettirgen Yapı ("Causative")

    a) have so. do stg. = birisine birşeyi rica ya da atama yolu ile yaptırmak.

    - We had the waiter clean the table.
    Garsona masayı temizlettik.

    b) get so. to do stg. = birisine ikna yolu ile birşey yaptırmak.

    - Can you get your father to lend you the car ?
    Babanı arabayı vermeye ikna edebilir misin ?

    c) make so. do stg. = birisine birşeyi (zorla) yaptırmak.

    - I'm not guilty ! They made me do it.
    Ben suçlu değilim ! Bana onlar yaptırdılar.

    d) have / get stg. + V3 = birşeyi yaptırmak

    - She has had her hair dyed.
    Saçını boyattı.

    Bu yapıda "get + V3" yerine göre edilgen anlam taşıyabilir. Örneğin,

    - He got himself beaten

    cümlesi ettirgen olarak ele alındığında

    Kendisini dövdürdü

    anlamı ortaya çıkmaktadır. Oysa yapıyı edilgen olarak ele almak daha iyi olur:

    Dayak yedi. /Dövüldü.

    İngilizce ettirgen yapıların çevirisi esnasında sorun oluşturmasa da, yanlışlıkla eklenecek bir "t" harfi yanlış anlam ile sonuçlanabilmektedir. Yani, hatalı olarak "yüklem + -DIrmEk" yerine "yüklem + - DIrtmEk" yapısının kullanılması. İkinci yapının doğru olarak kullanılması aşağıdaki örnekte açıklandığı şekilde olmalıdır.

    - I've had the car cleaned. ETTİRGEN
    Arabayı temizlettim.

    - I've got someone to have the car cleaned.
    Arabayı (birisine) temizlettirdim.

    8.2. but / except

    İstisna belirten durumlarda "but" ve "except" kelimelerinden sonra gelen yüklem "to" almadan kullanılır.

    - She did everything but come to the point.
    Sadede gelmek dışında herşeyi yaptı.



    <b>COMPARISON CLAUSE </b>
    <b>1. EŞİTSİZLİK </b>

    1.1. "... than" yapıları ( = Comparative)

    Sıfata "daha" niteliği kazandıran "-er" ve "more" eklenmesi ile oluşan yapılardır.

    sıfat + -er / more + sıfat + than

    - She is more intelligent than she looks.
    (O) göründüğünden daha zeki(dir).


    Bu yapı Türkçe'ye "... -dEn daha + sıfat" şeklinde aktarılır.

    1.2. rather than + sıfat / isim

    Bir kıyaslama cümlesi olmamasına karşın bu kullanım sık sık karıştırılmasından ötürü bu bölümde ele alınmaktadır.

    - I'd call her hair chestnut rather than brown.
    Ben onun saçına kahverengiden çok/ziyade kestane diyeceğim/derdim.


    Bu yapı Türkçe'ye "-dEn çok/ziyade" yapısı ile aktarılır.

    1.3. more and more / -er ... -er

    "Gitgide", "daha da" anlamını katmak amacı ile kıyaslama yapısının tekrarlanması gerekmektedir.

    - It is getting colder and colder.
    Hava gitgide soğuyor.

    - She is becoming more and more aggressive.
    Gitgide saldırganlaşıyor.

    1.4. more + isim

    "More" kelimesi her zaman bir sıfatı nitelemez. Bazan bir ismin niceliğinin belirtilmesinde de kullanılabilir.

    - More people than ever leave their villages for a major city.
    Şimdiye kadar olduğundan daha fazla / Görülmedik sayıda insan büyük şehirde yaşamak için köyünü terkediyor.

    1.5. "most" ve "-est" yapıları ( = Superlative )

    Sıfata "en" niteliği kazandıran "most" ya da "-est" yapılarının eklen-mesi ile oluşturulur.

    the/my/.. + isim + sıfat + -est / most + sıfat

    - My biggest contribution is this monument.
    Benim en büyük katkım bu anıt(dır).


    Bu yapı Türkçe'ye "en + sıfat + isim" şeklinde aktarılır.

    1.6. most + isim

    İsim ile kullanıldığı zaman "most" kelimesi bir kıyaslama niteliği getirmemektedir.

    - Most people do not care about the dangers of pollution.
    Çoğu insan kirliliğin tehlikelerine aldırış etmemekte.


    Bu yapı Türkçe'ye "çoğu + isim" şeklinde aktarılır.

    1.7. The + comparative, the + comparative

    - The sooner you come the better (it is).
    Ne kadar erken gelirsen o kadar iyi (olur).


    Bu yapı Türkçe'ye "ne kadar ... o kadar" ile aktarılır.

    <b>2. EŞİTLİK </b>

    2.1. as + sıfat / zarf + as

    - He is as tall as I am / me.
    (O) benim kadar uzun boylu(dur).


    Bu yapı Türkçe'ye "kadar" kullanılarak aktarılabilir.


    "As" yapısı birden fazla anlam için kullanılabilir. Ayrıntılı bilgi için parantez içinde verilen bölüme bakılması gerekmektedir.

    as well as - He can't dance as well as me. ("Comparison")

    - She is clever as well as (being) beautiful. [=yanısıra]

    as long as - My hair is as long as his. ("Comparison")

    - I'll work as long as I live. ("Time")
    - He can come as long as he is sober. ("Condition")

    as soon as - I'll come in as soon as five minutes. ("Comparison")

    - As soon as she saw him, she fainted. ("Time")

    as far as - I went as far as Istanbul. ("Comparison")

    - As far as I know, she is a vet. ("Comment")

    2.2. the same + isim + as

    - He earns the same (money) as me / I do.
    Benimle aynı parayı kazanıyor. / Benim kadar kazanıyor.

    <b>3. YETERLİLİK VE FAZLALIK </b>

    3.1. Sıfat / zarf + enough (for so.) to + yüklem

    - The water is acidic enough to scare people.
    Su insanları kaçırtacak kadar asitli.


    Bu yapı Türkçe'ye "- EcEk / - EbIlEcEk" ile aktarılır.

    3.2. too + sıfat / zarf (for so.) to + yüklem

    - It is too heavy for me to lift.
    O benim kaldıramayacağım kadar ağır.


    Bu yapı Türkçe'ye "yüklem + - EmEyEcEk kadar" ya da "yüklem + - EbIlEcEğIndEn çok / fazla" yapıları ile aktarılabilir.

    <b>4. MUCH/EVEN/FAR/A LOT/A LITTLE/ A BIT/ALL THE + COMPARA</b>TIVE

    İngilizce'de kıyaslamayı güçlendirmek amacı ile comparative yapının önüne çok ya da biraz anlamı ta??yan kelimeler yerleştirilebilir.

    Bu yapılar kendi başlarına kıyas oluşturamazlar.

    Yani,

    * He is much experienced than the rest of the applicants

    cümlesi hatalıdır. Doğru cümlenin

    - He is much more experienced than the rest of the applicants

    şeklinde olması gerekir.

    Bu yapılardan much, far, a lot, even, all the Türkçe'ye çok ile, a little ve a bit ise biraz/ bir parça ile aktarılabilir.

    <b>5. SO ... THAT / SUCH ... THAT </b>

    So ... that İngilizce'de

    so + sıfat + (that) [1]
    so + zarf + (that) [2]
    so + sıfat + a(n) + isim + (that) [3]
    so + many/much/few/little + isim + (that) [4]

    such ... that ise

    such + sıfat + isim + (that) [5]

    şeklinde oluşturulur.

    - The problem was so difficult that we couldn't solve it. [1]
    Problem o kadar zordu ki çözemedik.

    - He spoke so eloquently that everybody congragulated him. [2]
    O kadar etkili konuştu ki kendisini herkes kutladı.

    - It was so difficult a problem that we couldn't solve it. [3]
    - He has so many books that he can't remember how many. [4]
    O kadar çok kitabı var ki sayısını hatırlayamıyor.

    - He gave such a wonderful speech that we were astounded. [5]
    O kadar güzel bir konuşma yaptı ki ağzımız açık kaldı.


    Bu yapılar Türkçe'ye "o ... kadar ki" şeklinde aktarılır.




    <b>TIME CLAUSE </b>
    1. TANIM

    "Time Clause" yapılarda zaman uyumu kuralına dikkat etmek gerekir. Bu cümlelerde, ana cümle ile yan cümlede kullanılan tense uyumlu olmalıdır. Yani,

    PRESENT« PRESENT I never forget to pray before I go to bed.
    PRESENT«FUTURE Will you be there when I arrive at the airport.
    PAST«PAST When we got there, the film was over.

    "Time Clause" yapılarda zaman uyumu kuralına bir tek since uymamaktadır.

    I've known him since I left school. PRESENT« PAST

    <b>2. TIME BEFORE </b>

    2.1.Until/Till

    KULLANIMI
    until/till + isim / cümle / -ing

    ÇEVİRİSİ
    yüklem + -E / -IncEyE kadar [1]
    isim + -E kadar [2]



    - He worked patiently until he completed polishing. [1]
    Cilalamayı bitirene/bitirinceye kadar sabırla çal??tı.

    - Until the war, they didn't know any poverty. [2]
    Savaşa kadar, yoksulluk nedir bilmediler.

    "Until" ve "by" kelimelerinden hangisinin kullanılaca?? konusu çeviri ya da İngilizce yazma/konuşma esnasında bir tereddüt konusu olabilmektedir.

    "Until" belirli bir zamana kadar süren bir olay ya da durum için kullanılır.

    - I have to keep writing until the end of next year.

    "By" belirli bir zamanda ya da o zamandan önce oluşan bir olay için kullanılır.

    - My book will be finished by the end of next year.

    Burada belirtilmesi gereken önemli bir nokta da, "by" kelimesinin zaman yapılarında bu tür kullanımında hiçbir zaman bir "conjunction" olarak kullanılamaması, yani, ardından bir S+V+(O) yapısının gelememesidir.

    2.2. Before

    KULLANIMI
    before + isim / cümle / -ing

    ÇEVİRİSİ
    yüklem + -mEdEn önce
    yüklem + -DEn önce



    - They left before the door was opened.
    Kapı açılmadan önce gittiler.

    2.3. By the time

    KULLANIMI
    by the time + cümle

    ÇEVİRİSİ
    yüklem + -EnE kadar



    - They will have gone by the time we arrive.
    Biz varana kadar onlar gitmiş olacaklar.

    <b>3. SAME TIME </b>
    3.1. As

    KULLANIMI
    (just) as + cümle

    ÇEVİRİSİ
    (tam) ... -(i)ken



    - As she was walking down the road, she was hit by a lorry.
    Yolda yürürken (ona) bir kamyon çarptı.

    3.2. As long as/So long as

    KULLANIMI
    as long as/so long as + cümle

    ÇEVİRİSİ
    yüklem + -DIğI sürece/müddetçe



    - I'll love you as long as I live.
    Seni yaşadığım sürece seveceğim.

    3.3. While/(Whilst)

    Bu kelimelerden "whilst" çok resmi yapılarda kullanılabilir.

    KULLANIMI
    while/whilst + cümle [1] / -ing [2]

    ÇEVİRİSİ
    yüklem + -(i)ken



    - They came while I was sunbathing. [1]
    Ben güneşlenirken geldiler.

    - While walking, he stumbled and fell. [2]
    Yürürken sendeledi ve düştü.

    3.4. When/Whenever

    KULLANIMI
    when + cümle [1] / sıfat [2] / -ing [3]; whenever + cümle [4] / sıfat [5]

    ÇEVİRİSİ
    (her ne) zaman ... -sE
    yüklem + - DIğI zaman/-E/Ir(i)ken/-DIğI(n)dE/-IncE/ -DIkçE



    - When I sleep I always snore. [1]
    Ben uyurken hep horlarım.

    - Please do your exercise when(ever) possible. [2]
    Lütfen mümkün olan bir zaman / fırsat bulduğunda al??tırmanı yap.

    - Be careful when lifting this bag. [3]
    Bu çantayı kaldırırken dikkatli ol.

    - She visits her parents whenever she finds time. [4]
    Ne zaman fırsat bulsa anababasını ziyaret eder.

    3.5. Now that

    KULLANIMI
    now that + cümle

    ÇEVİRİSİ
    için
    (Hazır) ... yüklem -DIğI [(n)E] göre



    - Now that everybody is here, we can start the meeting.
    (Hazır) herkes burada olduğuna göre, toplantıya başlayabiliriz.

    3.6. "-ing"

    - He came in shouting.
    Bağırarak girdi.

    Bu yapıya benzer bir yapıda hiç yüklem kullanılmamaktadır:

    - He came in drunk. (= When he came in he was drunk.)

    3.7. During

    KULLANIMI
    during + isim

    ÇEVİRİSİ
    esnasında



    - During the storm, a lot of people hid in the cinema.
    Fırtına esnasında bir çok insan sinemaya s???ndı.

    <b>4. TIME AFTER </b>
    4.1. After

    KULLANIMI
    after + cümle [1] / -ing [2] / isim [3]

    ÇEVİRİSİ
    yüklem/isim + -DEn/(mEsIn)In ardından/sonra



    - After he had seen the murder, he couldn't sleep whole night. [1]
    Cinayeti gördükten sonra bütün gece uyuyamadı.

    - After finishing his meal, Peter went to bed. [2]
    Yemeğini bitirdikten sonra Peter yatmaya gitti.

    - After the riot, everything is calm and quiet. [3]
    Ayaklanmanın ardından herşey sessiz ve sakin.

    4.2. As soon as

    KULLANIMI
    as soon as + cümle [1] / -ing [2]

    ÇEVİRİSİ
    yüklem + -Er yüklem + -mEz



    - As soon as she saw the poster, she burst out a laughter. [1]
    Posteri görür görmez bir kahkaha patlattı.

    - As soon as leaving work, he rushes to the bar. [2]
    İşten çıkar çıkmaz bara koşar.

    4.3. Directly/Immediately

    Bu iki yapı da sık kullanılmaz.

    KULLANIMI
    directly/immediately + cümle

    ÇEVİRİSİ
    yüklem + -Er yüklem + -mEz



    - She smiled immediately she heard the news.
    Haberi duyar duymaz gülümsedi.

    4.4. Once

    KULLANIMI
    once + cümle [1] / -ing [2]

    ÇEVİRİSİ
    Bir kez .. yüklem + -DI mI/-mEyE gör-



    - Once I make make up my mind, nothing can stop me. [1]
    Bir kez kararımı verdim mi beni hiçbirşey durduramaz.

    - Once signing this contract, you will have to obey the rules. [2]
    (=Once you sign this contract ...)

    4.5. Since

    KULLANIMI
    since + cümle [1] / -ing [2] / isim [3]

    ÇEVİRİSİ
    yüklem + -Den beri/bu yana



    - He feels much better since he completed his exams. [1]
    Sınavlarını tamamladığından beri kendisini çok daha iyi hissediyor.

    - We haven't gone out since visiting you. [2]
    Sizi ziyaret etmemizden beri(dir) dışarı çıkmadık.

    - I've been typing since 12. [3]
    12'den beri daktilo yazıyorum.

    <b>4.6. When/Whenever </b>
    Kullanım ve çeviri açısından "Same time" başlığı altında ele alınan "when / whenever" ile aynıdır.

    <b>4.7. Now that </b>
    Kullanım ve çeviri açısından "Same time" başlığı altında ele alınan "now that" ile aynıdır.

    <b>4.8. No sooner ... than </b>

    KULLANIM
    No sooner + had + Subject + V3 + than ..+ Simple Past
    (Mutlaka devrik yapıda kullanılır)

    ÇEVİRİ
    Daha yeni/Henüz ... yüklem + -mIştI ki ...



    - No sooner had he left than he heard the explosion.
    Daha yeni çıkmıştı ki patlamayı duydu.

    4.9. Hardly/Scarcely ... when

    Kullanım ve çeviri açısından "No sooner ... than" yapısı ile aynıdır. Mutlaka devrik yapıda kullanılır.

    4.10. On, upon

    "-ing" başlığı altında (aşağıda) ele alınmaktadır.

    4.11. (only) to ...

    Geçici bir durumu göstermek ve durumun ortaya çıkardığı sonucu ifade etmek için kullanılır.

    - I rushed to the door to discover it was locked

    cümlesinde "to discover" yapısı "in order to discover" anlamı taşımamaktadır, zira bu anlamı taşıyor olsa kapının kilitli olduğunu bile bile kapıya gitme söz konusu olacaktır.

    * Kapının kilitli olduğunu keşfetmek için kapıya koştum.

    Bu yapının gerçek karşılığı

    ... to discover = and I discovered

    yaklaşımı ile

    Kapıya koştum ve kilitli olduğunu farkettim

    şeklinde olacaktır.

    - I woke up one morning to find myself on the floor.
    Bir sabah uyandığımda kendimi yerde buldum.

    - She turned the corner, to find the car gone.
    Köşeyi döndü ve arabanın orada olmadığını gördü.

    - The curtain parted, to reveal a market scene.
    Perde açıldı ve ortaya bir pazar dekoru çıktı.

    4.12. yüklem + to + yüklem

    Aslında "yüklem + and + yüklem" şeklinde kullanılabilecek bir yapıdır ve uzunca bir süreye bağlı bir sonucu ifade eder.

    - She lived to be 100. (= and she became 100.)
    - The show went on to become a great success.

    <b>5. "-ing"</b>

    5.1. Same time (= When)

    - Returning to the village, I met an old friend.
    Köye döndüğümde eski bir arkadaşla kar??laştım.

    - (On/Upon) receiving the letter, you should reply immediately.
    Mektubu alınca hemen yanıtlaman gerek.

    "-ing" yapısı ile "time" ve "reason" anlatıldığı zaman ana cümlenin ve yan cümlenin öznesinin aynı olması gerekir.

    - When I returned to the village I met an old friend. (= Returning to the village I met an old friend.)

    5.2. Time after (= When/After)

    "Having + V3" yapısı ile oluşturulur.

    - Having completed his study he submitted it to the committee. (= After he had completed ...)

    5.3. (By) + "-ing"

    Bu yapı zaman belirtmesinin yanısıra neden (= reason) de belirtebilir.

    - By taking advantage of the darkness, he escaped.
    Karanlıktan yararlanarak kaçtı.

    5.4. ..., "ing"

    - He rose to his feet, spilling coffee on his pants.
    (= When he was rising to his feet, he spilt coffee on his pants.)

    6. Past participle (= V3)

    Bu yapı edilgen (=passive) özellik ta??maktadır.

    - (When it is) taken as it is, the sentence will mean nothing.
    Olduğu gibi ele alındığında bu cümle bir anlam taşımaz.




    <b>CONDITION CLAUSE </b>

    1. IF

    1.1. First conditional

    Şu an ya da geleceğe ait gerçekleşmesi mümkün olasılık anlatır.

    KULLANIMI
    If + Simple present, Future/Present tense

    ÇEVİRİSİ
    -EcEk
    (Eğer) ... -I/Er ise, ...
    -I/Er

    - If nothing is done about high rate of population growth, world population will have doubled by the year 2000.
    Eğer hızlı nüfus artışı oranı konusunda birşeyler yapılmazsa dünya nüfusu 2000 yılına gelindiğinde iki katına
    çıkmış olacak.

    DEVRİK YAPI

    - Should you see her, give her the message.
    Onu görecek olursan mesajı ilet.

    1.2. Second Conditional

    Şu an ya da geleceğe ait gerçekleşmesi pek mümkün olmayan olasılık anlatır.

    KULLANIMI
    would (be able to)
    If + Simple past, could
    might

    ÇEVİRİSİ
    (Eğer) ... -sE(ydI), ... -I/ErdI

    - If you were a man, I'd slap you here and now.
    Erkek olsaydın seni şimdi şurada seni tokatlardım.

    DEVRİK YAPI

    - Were you a man, I'd slap you here and now.

    1.3. Third Conditional

    Geçmişe ait ve gerçekleşmesi artık mümkün olmayan olasılık anlatır.

    KULLANIMI
    could
    A. If + Past Perfect, would + have + V3 [1]
    might

    could
    B. If + Past Perfect, would + V1 + (now) [2]
    might

    would would
    C. If + + have + V3, could + have + V3 [3]
    could might


    ÇEVİRİSİ
    A.

    -sEydi
    (Eğer) , ... -I/ErdI
    -mIş olsaydı



    - If he had known the result he wouldn't have been so happy. [1]
    Sonucu bilmiş olsaydı o kadar mutlu olmazdı.

    B.

    -sEydi
    (Eğer) , (şimdi) ... -I/ErdI
    -mIş olsaydı



    - If you had been more careful, you'd be earning more. [2]
    Daha dikkatli olmuş olsaydın (şimdi) fazla kazanıyor olurdun.

    C.

    -sEydi
    (Eğer) , ... -EbIlIrdI
    -mIş olsaydı



    - I could have helped him if I could have swum. [3]
    Yüzebilseydim ona yardım edebilirdim.

    DEVRİK YAPI

    - Had he been more careful, he could have won.

    1.4. If + should

    Az bir gerçekleşme olasılığı gösterir.

    - If you should see him, let me know.
    Onu görecek olursan haberim olsun.

    1.5. If + happen to

    "If + should" yapısı ile aynı anlamdadır.

    1.6. If + were to

    "Were to" yapısı gelecekte gerçekleşme olasılığı az bir olayı anlatmada kullanılabilir.

    - What would you do if a war were to break out ?
    Savaş çıkacak olsa ne yapardın ?

    "Were to" yapısı zorlayıcı bir öneri ifade edebilir.

    - If you were to move your chair a bit, we could all sit down comfortably.
    Sandalyeni biraz oynatırsan hepimiz rahatça oturabiliriz.

    1.7. If it weren't for

    Bu yapı olayın bir başka olayı değiştirdiğini/etkilediğini göstermede kullanılır.

    - If it weren't for his wife's money, he'd never be a boss.
    Karısının parası olmasa asla patron olamaz.

    1.8. If it hadn't been for

    "If it weren't for" yapısının geçmiş zaman halidir.

    - If it hadn't been for your help, she could have gone to prison.
    Senin yardımın olmasa hapishaneye düşebilirdi.

    1.9. But for

    "If it hadn't been for" yapısı ile aynı anlamı taşır.

    - But for you, I could have given up long ago.
    Sen olmasan uzun süre önce vazgeçmiş olurdum.

    1.10. If only (= I wish ...)

    A) If only + Past tense

    - If only I had more money, I could buy a drink.
    (Keşke) daha fazla param olsaydı, içecek birşey alırdım.

    - If only you hadn't told Jackie the truth, everything would have been all right.
    (Keşke) Jackie'ye gerçeği anlatmamış olsaydın, herşey yolunda olurdu.

    B) If only + would/could

    Bu yapı istek/amaç belirtir.

    - If only she wouldn't speak all the time, she'd make a perfect guest.
    (Bir de) sürekli konuşması olmasa kusursuz bir konuk olurdu.

    - If only he wouldn't snore !
    Bir de horlamasa !

    2. AS LONG AS, SO LONG AS

    KULLANIMI
    as long as, so long as + cümle

    ÇEVİRİSİ
    - DIğI sürece/takdirde



    - She can come in as long as she promises to keep silent.
    Sessiz durmaya söz verdiği takdirde içeri girebilir.







  • gayet güzel...
  • amaç elemen yetiştirmek heralde.
  • S.A

    < Bu ileti Android uygulamasından atıldı >
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.