Şimdi Ara

Dünya Petrol Krizi - Peak Oil (61. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
3 Misafir (1 Mobil) - 2 Masaüstü1 Mobil
5 sn
3.089
Cevap
40
Favori
190.306
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
4 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 5960616263
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • cemele;

    Konuyu baştan aşağı okumanı salık veririm. Öyle şeyler yazmışsın ki, neresinden tutsan, elinde kalır.

    Sanayiden elde ettiğin sermayeyi gerisin geri dışarı verirsen, bunun neresi verimli olur, söyler misin bana? Aldığından fazlasına sat diyorsun. Herkes saf, bir sen akıllı oluyorsun şu durumda. Diyelim ki böyle bir çakallığa kalkıştın, neyine güveniyorsun? Bunun bir şeyler gerekir. Hoş, o da bir noktada tıkanır. Tartışılıyor zaten başlıkta da bu. Fazlasıyla dar düşünüyorsun.

    Üret babam üret olayına gelince; bu daha da büyük bir mesele. Kaynakları sınırsızmış gibi kullanmaktan bahsediyorum.

    Yahu hepsini geçtim, tüketim toplumu olmak süper, oh ne ala demişsin; bir önceki mesajında Türkiye şuraya gelecek, buraya yükselecek, neden olmasın diyorsun. İşçiye ne gerek var, salla sendikaları, üretime gerek yok. Peki, neye karşılık tüketim toplumu olacaksın? Neyin var, söyler misin? Vatan millet Sakarya demeyeceksin umuyorum ki.

    Ben tekrarlıyorum, konuyu ilk sayfadan itibaren okumaya çalış. Çünkü söylediklerinden hiçbir sonuç çıkmıyor.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: jay jay justified
    Özellikle çeliğin, üretim süreci ve kullanım alanları gereği büyük istihdam yaratması söz konusu.
    ...
    Formül özünde, burada çoğu kez karşı çıkılan bu "üret babam üret" üzerine kurulu. Bu kısmı zaten büyük bir tartışmaya yol açıyor.
    Düzeltme: İmla.

    Kapitalizm şeytandır, yok eder, yıkar, öldürür. Sosyalizm insancıldır, paylaştırır, dayanıştırır... da... ikisi de hayatı üretim ve tüketime bağlı olarak tanımlar. Yani ikisi de aynı yerde çuvallar. Yıkıcı olan üretim ve tüketim "döngü"leri zaten. Bir kere bunlar döngü müdür? İki ucu açık süreçlerdir. Hayat böyle bir şey değil. Doğada bütün süreçler sonsuzdur. Hepsi kapalı devredir. En az okumuşumuz bile atmosferdeki su döngüsünü hatırlar saırım hayat bilgisi kitaplarından. Ucu açık süreçler de sonunda bitmeye mecburdur. İnancınız, milli duygularınız, hatta Tanrı'nın sizi kayırıyor olması bile bunu değiştirmiyor. Kısacası ben insan yapısı süreçlerin ne kadar sürdürülebilir olduğunu doğayı ne kadar taklit edebildiği ile tartabileceğimi düşünüyorum.
    Şuraya bağlayacağım;
    Üretim-tüketim uygarlığının yarattığı bazı saçma kavramlar var. Mantıksız, irrasyonel kavramlar. İstihdam da bunlardan biri. Nedir istihdam? Üretecek yaşa gelmiş insan evladına iş bulmak. E, kapitalizm insanı işgücü olarak görüyordu hani? Ne kadar işgücüne ihtiyacın varsa o kadar insan olsun piyasada? Neden o insanın dünyaya gelmesi kararını da sen vermiyorsun? Modern uygarlığın iş diye tanımladığı şey de herhangi bir doğal kaynağı geri dönüşü olmayacak şekilde tüketerek(=mal ve hizmet üreterek) diğer mal ve hizmetleri satın alma gücüne erişmek ise, istihdam kişiye tüketecek bir doğa parçası bulmak/sunmak anlamına gelmez mi? Doğa sonludur. O zaman istihdam da sonludur. Herkes istihdam edilmek zorundaysa nüfusun da bir üst sınırı vardır. O zaman ekonomistin biri de otursun bu doğanın taşıyabileceği azami nüfusu hesaplasın. Bunu yapmadan körlemesine istihdam artırma formülleri yazmak rasyonel değildir.

    Tabi hocana bunları söylersen "bu çocuğa n'olmuş?" filan diye düşünebilir. En iyi ihtimalle esner, uykusu gelir. Ben bu söylediklerimin felsefe olduğunu düşünmüyorum. Bilakis, iki satır felsefe okumuşluğum yok. Sadece oturup gözlemlediğim şeylerden vardığım sonuçları yazıyorum. Teorik mi? Dibine kadar! Ama hayata bütüncül bakmanın bir denetleme, bir nevi scandisk olabileceğini düşünüyorum. Tarım toplumuna geçtikten sonra meslekler ortaya çıktı biliyorsunuz. Meslekler ve uzmanlaşma fosil yakıt kullanımıyla birlikte günümüzde zirveye ulaştı. Allahın muhasebecisi bile kendi içinde ayrılıyor yaptığı işe göre. Hayatı çevreleyen süreçleri giderek daha küçük parçalara bölüyor, parçalar üzerinde çalışıp uzmanlaşıyoruz. Bu sanırım hayata bütüncül bakmamızı engelliyor. Dolayısıyla bilgi ünvanla, yayın sayısıyla, makamla ölçülüyor. Herkes kendi konusunda yetkin, ama hiç kimse hayatın nasıl olması gerektiği üzerinde düşünmüyor, ya da bilmiyor, ya da daha da kötüsü, hatırlamıyor. Hiç bir ekonomist de kendi mesleği olmadığı için oturup dünyanın kaldırabileceği azami nüfusu hesaplamıyor.

    Umarım çok karışık olmamıştır.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi nlty2000 -- 26 Ocak 2010; 17:44:06 >




  • Malthus amca çok uzun bir zaman önce nüfus konusunda bir şeyler söylemiş ama okuduklarıma göre kahkahalarla gülenler olmuş :) O konuda (döngü) hemfikirim. Aksi halde zihinsel anlamda bu kadar gelişmiş bir canlı türüne gerek yok zaten. Döngünün kapitalist düzende mi, sosyalist düzende mi daha iyi süreceği üzerinde sürüp gidiyor zaten tartışmalar uzun zamandır. Çok açmayayım bu hususu, sakata gelmeyelim. Zaten görünen köy için kılavuz aramaya da pek ihtiyaç yok.

    Zaten sevgili Sencer İmer hocamız da, sayın Wilhelm Fucks da "realpolitik" bağımlısı kişiler. Araştırmadım lakin herhalde ikisi de aynı düşünce okullarıyla sıkı-fıkılardır. Aksi düşünülemez. Hani burada o kadar yazılıyor, tartışılıyor da, "çok yüksek" akademik mevkilerde de burada yazılanlara karşı büyük bir savaş verilmeye devam ediliyor. Tabi yanlış anlaşılmasın, kendisiyle aynı görüşleri paylaşmasam da, saygı duyduğum bir insandır. Türkiye-Almanya bilmem ne nişanı olan, saygın bir profesörün, sabahları benim aynı Karsan J9 14+1 koltuklu dolmuşu paylaşması, sırf "neden 14 koltuk var ki?" diye 15 dakika şöförle muhabbet edip bizleri neşelendirmesi tamamen farklı bir şey :)))




  • quote:

    15-20 yil icinde Cin in dunyanin en buyuk ekenomisi olmasi bekleniyorsa, 2009 da bile %10 üzerinde büyüme sagliyorsa üret babam üret mantiksizmi?

    S.Arabistan: Petrol var, Hac var gelir bunlar. Uretmiyor, petrol den aldiklari ile , Hurma, Petrol haric herseyi ithal ediyor. Cunki daha ucuza geliyor, Fabrika kurup isci,sendika bilmem sunla bunla ugrasmiyor. Ne lazim kürdan, hoopp al sana para ver bana kürdan. Ulke fakirmi hayir ülkemizde olmayan bir cok marka orda. Cölde yazin bile elektrkten sicak su elde ediliyor oysa su zaten sicak akacak nerdeyse.

    Dunyanin en buyuk Petrol ithalatcisi Amerika super gucude onlar.


    Mantıklı, ama Çinliler en önemli şeyi üretmeyi unuttular... SİLAHI... Yoksa dünyanın en büyük süper gücü olurlardı..

    Onların karşısında 30-40 sene önce üretime dayalı ekonomisi olan şimdilerde virane durumda ekonomiye sahip, demografik yapısı göçmüş, iç sorunları olan ama dünyanın 1 numaralı silah üreticisi ABD var..

    Bu devirde belirleyici olan silah olduğu için çok büyük ihtimalle ABD kazanıcaktır..

    Çin, Hindistan, Brezilya, Meksika gibi ülkeler bu devirde kazanması şansı olmayan ülkelerdir, çok ufak bir ihtimal dahi yoktur, çünkü nüfusu fazla, enerjiye aç ülkelerdir, onlar kazanırsa başkaları kaybeder, o başkaları kaybetmeyeceği için onlar kaybedeceklerdir..

    Oysa Türkiye öyle değildir, nüfus sorunu yoktur, enerji tüketimi dünya geneline oranla önemsenecek düzeyde değildir, öncelik sıralarında çok arkadadır, stratejik konumu gereği bu girdaptan güçlenerek çıkabilir, böyle bir potansiyel mevcut, konjonktür buna itiyor Türkiye'yi, ama Türkiye'de o irade yok maalesef, oysa bu yüzyılın kazananı olabilir... Ama öte yandan NATO ya yardım görevi üstlenip hava almak durumu da var, zaman göstericek..

    Türkiye rant peşinde koşup kısa yoldan para kazanmakla, üretmemekle, enerji tüketimini artırıcı verimsiz bir büyüme modeli yaratmakla meşgul, bu devirde bunu çok fazla yapma aptallığını gösterirsek biz de ülke olarak ''hedef tahtası'' na oturtulabiliriz..

    Gökdelen, karayolları gibi enerji tüketimini artırıcı projeleri bırakıp yeni yüzyıla hazırlanıcaksınız, başka yolu yok..

    Zaten Türkiye gibi dost ülkeler de ''Nükleer ve biyolojik silahlar'' ile değil, IMF gibi enstümanlarla hizaya sokulmaya çalışılacaktır, anladığım kadarıyla.. Benim tahminimce sokulacaktır, eğer birileri tahminimin ötesinde çılgınlık etmezse...

    quote:

    Duble yol projeleri IMF'ye takıldı
    Ulaştırma Bakanlığı'nın duble yol projeleri için hazırladığı 3 milyar YTL'lik kaynak paketine IMF'den itiraz geldi. IMF, 242 karayolu projesinin 4 yıl içinde tamamlanmasını hedefleyen paketin 'bütçe ve harcama disiplinini bozacağından' endişe ediyor.

    Başbakan Erdoğan, IMF’nin içişlerine karışarak, ‘yatırımlarımızı durdur, büyümemizi düşür, bütçende şu kadar aşağı indir’ derse, hükümet olarak buna evet diyemeyeceklerini, IMF’nin parasına ihtiyaçlarının olmadığını söyledi.
    Başbakan Erdoğan Chudinov’la yaptığı ortak basın toplantısında IMF ile yapılacak anlaşma iddialarına çarpıcı açıklamalar yaptı. İşte açıklamasından satırbaşları:
    IMF çıkara dayalı olarak bir yaklaşım gösterirse biz zaten varız. Biz IMF’ye karşı olumsuz bir tavrın içinde olan bir yönetim değiliz.
    Ama bizim ümüğümüzü sıkarak yatırımlarımızı durdur, büyümemizi düşür, bütçende şu kadar aşağı indir derse bu çalışma derse, biz çalışan bir hükümetiz ve böyle bir anlaşmaya evet diyemeyiz.
    Bizim hedeflerimiz var. Bunların altına düşemeyiz dedik. Bunun yanında yatırımlardan vazgeçemeyiz. Çünkü Türkiye büyüyen ve kalkınan bir ülke. Yıllarca geri kalmışlığın bedelini ağır ödemiş bir ülke.
    Sen kalkıpta karayolları inşaatlarını durdur diyecek olursan buna evet diyecek değiliz. Bu konuyla ilgili olarak ta eğer IMF bu sıkıntılı dönemde ben sizlere borç vermiyorum derse vermeyebilir. Vermek zorunda değil. Çok da ihtiyacımız yok.




  • Hepimizi aç bırakma yolunda yeni adımlar atılmaya devam ediliyor. Bakanlık şimdi de "iyi tarım" belasını çıkardı. Migros'un bütün sebze-meyve reyonunu iyi tarım ürünleriyle doldurma programı var. Bakanlığın sitesinde (iyi.tarim.gov.tr) sıralanan amaçları dikkatlice okuyunca niyet biraz belli oluyor ama açıkça yazılmayan şeyler de var.
    1) Çiftçi;
    tohum yasası,
    GDO ve DNA'ya patent hakkı verilmesi(TPE'nin kuruluş amaçları arasında),
    yetiştiriciliğin bilerek ve isteyerek bitirilmesi(gümrük birliği, DTÖ, AB, ithal gıda),
    hayvancılığın bilerek ve isteyerek bitirilmesi(süt tozu ithali ve süt fiyatı spekülasyonu, keçi düşmanlığı, meraların tarla yapılması, kuş gribi ayağına haçlı ordularının köylünün tavuğunu kılıçtan geçirmesi),
    Marshall yardımı(kazığı) ile başlayan çarpık modernleşme(Avrupa köylüsünde at ve eşek hala var, Asya köylüsünde öküz var, bizim akıllı, vizyon sahibi köylüde sadece traktör var)
    su kaynaklarının özelleştirilmesi(resmi programda yok ama olacak, pek yakında)
    ile köşeye sıkıştırılmışken bir çare gibi gösterilerek tuzağa düşürülecek. Para kazanamayan çiftçi yine kazanmayacak. Batan çiftçi tarlayı şirketlere devredip ırgatlık yapacak. (bkz. "beklenen çıktılar" madde 2: Türkiye’de meyve-sebze üretiminde önde gelen üç (3) ilde küçük ölçekli alanlarda üretim yapan ekonomik açıdan yetersiz üreticilerin, örgütlenerek İTU faaliyetlerinde bulunmaları konusunda bilinçlendirilmesi)
    2) Belki Avrupa ithal edeceği sebze-meyveyi kısmen garantileyecek.
    3) GD tohumların önü açılacak(açın Monsanto'nun önünü).
    4) Küçük perakendecinin yok edilmesi ve pazarın zincir marketlere bırakılması operasyonuna son halka eklenecek. Migros "iyi" meyve satarken manavın sattığı "tü kaka" olacak. Tıpkı ezcacıların batırılması ve eczacı zinciri For You'ya meydanın hazırlanması gibi.

    -Ya, işte böyle sevgili torunum. Bunlar olurken biz Türkiye 21.yy'da şahlanacak diye mal mal bekliyorduk, şimdi ağaç kabuğu yiyoruz.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: hazardousmen
    Türkiye öyle değildir, nüfus sorunu yoktur,

    Öhhö öhhöö
  • yanlış mesaj...



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi nlty2000 -- 26 Ocak 2010; 23:27:46 >
  • hazardousmen hocam, nüfus demişken, sanırım gerçekten sorunu olan iki ülke var; Çin ve Hindistan.

    http://en.wikipedia.org/wiki/List_of_countries_by_population

    Listeye 2010'dan önce epeydir bakmamıştım. 18. sırada gördüm Türkiye'yi. %1'e denk geliyor toplamda. Çin ve Hindistan ise toplamda %37
  • quote:

    Orijinalden alıntı: jay jay justified

    hazardousmen hocam, nüfus demişken, sanırım gerçekten sorunu olan iki ülke var; Çin ve Hindistan.

    http://en.wikipedia.org/wiki/List_of_countries_by_population

    Listeye 2010'dan önce epeydir bakmamıştım. 18. sırada gördüm Türkiye'yi. %1'e denk geliyor toplamda. Çin ve Hindistan ise toplamda %37

    CIA World Factbook farklı konuşuyor:
    76,805,524 (July 2009 est.)
    country comparison to the world: 17

    Nüfusun genel seçim için azaltıldığının farkındalar herhalde. =)



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi nlty2000 -- 26 Ocak 2010; 23:32:03 >




  • quote:


    Öhhö öhhöö



    Bizimle uğraşmak astarı yüzünden pahalıya gelebilir..

    Şimdi bize baktığımızda hazır bu mesajda da kendimizi gözden geçirelim.. Batı penceresinden bakmaya çalışıyorum..

    Artılar..

    Çin, Hindistan, gibi ülkelere nazaran enerji tüketiminin düşük olması, nüfusun az olması, yani tehlike arz edicek durumda büyüme potansiyeli gözükmüyor.. Öncelik sırasında gerilerdeyiz.. Jay jay'in koyduğu linkte iki ülke 2,5 milyar...
    Boru hatlarının üstünde olması, konumu gereği, gücü elinde bulunduranlar ile yani NATO ile bizim stratejik müttefik olma durumumuz mevcut..
    Afganistan ve Pakistan bölgesinde Türkiye'nin etkin olması Türkiye için iyi kullanılabilecek bir koz.. Orada nüfuz etme kapasitemiz oldukça fazla.. Polislik görevine aday ülke konumundayız.. (Bu da bir potansiyel artıdır)

    Eksiler..

    Türkiye'nin verimsiz büyümesi, ve enerji tüketimini artırıcı hamleler, karayolları inşaatı, oldukça fazla gayrimenkul inşaatı... Herhangi bir enerji kısıntısı yani karne döneminde altından geçen ve batıya giden hatlara el koyma potansiyeli..



    Jay jay'in koyduğu linkte iki ülke 2,5 milyar... Dünyanın %36sı... Sporla mı çoğalıyor bunlar acaba... Yuhh diyorum..




  • 17 mi diyoruz şimdi? Bu fektbukun almanak tarzı olanları satılmaz mı hocam? Birer tane alalım yıl sonlarında
  • Ayrıca bu devirde ''Araba almayın uleeynn'' diyebilecek, ''Petrolünüzü de karneye bağlarım'' diyebilecek liderler lazım.. Bu laflar Bir kere ağızdan çıkmıştı, ben epey şaşırmıştım... Enstantane olsun diye koyayım.. Şimdilik en radikali buydu duyduğumuz, elbet daha da radikallerini duyacağız tabii..

    Oysa o zaman bu kararların alınması ve uygulanması gerekirdi, ama olmadı, daha doğrusu yemedi galiba..

    quote:

    RADİKAL - İSTANBUL - Başbakan Tayyip Erdoğan, bir dönem belediye başkanlığını da üstlendiği İstanbul'un önlenemeyen göç kaynaklı nüfus ve trafik sorununun çözümü için 'İstanbul'a vize' önerisini bir kez daha yineledi. Erdoğan, plaka sayısına sınırlama getirilmesini de istedi.
    Grand Cevahir Oteli'nde Türk Kızılayı'nın 'Afet Zararlarının Azaltılması ve Toplumu Harekete Geçirme Projesi'nin dünkü tanıtım toplantısına katılan Erdoğan, İstanbul konusunda şu mesajları verdi:
    Kaçak binalar: İstanbul'da yeni bir yapılanma sürecine girelim. İstanbul'da artık kaçak yapı, gecekondu yapılamıyor. Ama 6-7-10 katlı kaçak binalar var. Şehrin en önemli noktasında. Kuvvetler ayrılığı prensibinden destek alarak yapılmış binalar var ülkede. Belediye başkanlığım döneminde böyle bir binayı yıkmaya gittiğimde, karşıma hemen bir saat içinde yargı kararı çıktı.
    Trafiğe çözüm: 'İstanbul'a vize uygulanmalı' dediğimde, beni topa tuttular. Aynı şeyi yine söylüyorum. Ama tek başına hükümetin yapacağı iş değil. Toplum olarak hep beraber yapmamız gereken bir iş.
    Plakalar dondurulsun: İstanbul'a her gün 600-700 tane yeni araç giriyor. Belki plaka sayısını belirleyerek dondurmamız lazım. İstanbul'a plaka sayısınca araba girmeli. Şu anda ne kadar plaka var? 2,5 milyon. Bu fazla. Peki ne olacak? 2 milyona indireceğiz. Yeni ilave araç giremeyecek. Sadece plakası olanlar araç alabilecek ya da plaka sahibi arabasını yenileyecekse yenileyecek. Aracını başka şehirde satışa çıkaracak."




  • jay jay justified


    Ne vatan sakaryasindan bahsediyosun ki bende bahsetmedim zaten sadece olumsuz dusunup ölecegiz, kaybedecegiz, sürecenecegiz diye millette korku senaryolari yaratip insanlarin heveslerini, enerjilerini almalarina karsiyim.

    Söylediklerimim hic biri hayal degil ama 10-20-30 yillik surecte ve su anki duzende de gerceklesek durum degil. Olaylar oyle senin okudugun sekilde hic gerceklesmiyor. Elinde guvenecek seylerin de olsa kendi kurallarini koymadigin surece bi halt yapamazsin. Simdi yazdiklarimdan sen beni sovenist, vatan millet edebiyati yapan biri olarak degerlendireceksin sana bir kac ornek vereyim.

    Cezayir: Ulkede Petrol ve Dogalgaz var baska enerji kayanaklari acisindanda zengin bir ulke. Yani sanayisini isletecek enerjiside var git gör ulkeyi tek baca tütüyormu. Kendi ürünlerini birak, kendi dillerini birakip fransizca konusuyorlar. Bir insan benle ikina tikina Fransizca konusmaya calisirmi. Oysa bende bilmiyorum. Bilmedigimi de biliyor. Neden cunki somurgeydi sözde bagimsiz oldu ama , biz bisey yapamayiz biz öldük, dusuncesi oyle bir asilanmis ki adamlar isteselerde söürgelikten kurtulamiyorlar. Sizin gibi dusunuyorlar bizdn bisey olmaz planlarimizi Fransaya göre yapiyoruz gun gelip yine bizi kurtaracak diyorlar cunki sizin gibi dusunen insanlar onlara bunu asilamislar.

    S.Arabistan: Enerji bol. Tuten bacayi birak tütse bile seytan isi diye yikarlar. Niye üretme kültürü yok. Birsey uretme, birsey olusturma zevkini almamislar. Ver yiyeyim ört yatayim mantigi. 1980 lerde varil varil petrolleri topraga dokuyorlarmisti nasil olsa 5 m ilerden tekrar cikar diye. kurdan bile ithal.

    Iran: Bu yazdiklarimdan bu ulkeyi begendigim anlami cikmasin. Kendi imkanlari ile kendi urunlerini uretip ve tuketme gayreti icindeler ama kalite yok olsun da nasil olursa olsun mantigi var. Ama yinede en uzak köyüne enerji götürmüs Dünayadan biraz izole edilmesine ragmen kendi yagi ile kavruluyor. Ama baskici rejimler bu ulkeninde gelecegini almis asiri derece bir bati taklitciligi var ogrenciler arasinda.

    Ukrayna: Ulkede rusvet var, fakirlik var ama akilli bir yonetimle kendilerini cabuk toparlar. Niye adamlarda SSCB den kalma disiplin, calisma azmi var. Kafalar asiri derece degisik gelismek uretmek istiyorlar. Ama en buyuk sorunlari nufus dengesizligi, yol tamiratinda calisan asfalt döken kadin iscileri ben orda gordum.

    Birde sanayisini gelistirmis Avrupadan Isvec, Finlandiye gibi ozellikle Kuzey Avrupa ulkelerine bak. Bunlarda gunuzun en gözde enerjisi Petrol fiskiriyormu. Ericsson, Nokia, Volvo, IKEA hemen basta sayacagimiz markalar. Ulkemizde Mobilya sektorü kan agliyor ama IKEA ulkede. Ben niye geliyor demiyorum gelecekler uluslar arasi anlasmalar neticesinde neden bu ulke insani dusunemiyor. Oysa hersey var. Yapiyor ama kalitesi yok akli fikri kisa yoldan zengin olmakta bu yuzden dayiyor kalitesiz urunleri neden gunu birlik yasiyoruz. Neden cunki nasil olsa Turkiyeden bi sey olmaz yukumu tutayim. Bir suru ornek var.
    Butun bunlar size bos gelebilir ama sizinde bizden bisey olmaz, planlarinizi, dikta, cöken, cökürtüleni ezilen bir Turkiyeye hazirlayin demeyede hakkiniz yok. Haaa bu sekilde olurmu olmaz ama degismeyeceginide söyeleyemeyiz. 5 yil önce hayatta olmaz konusamayiz dedigimiz seyler bugun cok rahat konusuluyorsak degisim olma sansi her zaman var. Su anki hukumete yonetenlere kizabiliriz, elestirebiliriz ama baska yanlislarasa sirf yok emek yok bilmem su bu diyerek devam etmeyelim. Sözüm eylem yapan iscilere belki forumdada yakinlari vardir. Sirf sirin görünecegiz diye yanlisa gitmeyelim. TEK(Turkiye Elektrik Kurumu) Burda bulunma sansim oldu. Bir kisi yerine 3 isci vardi ve maaslari cok yuksekti. Bugun eylem yapan iscilerde de ayni konumda zamaninda yanlis birsey devam etmisse duzelmesi gerekmiyormu? Hic birsey yapilamadan asgari ucretin 600-700 tl olugu bir ulkede 2000-3000 bin arasi maas almak hemde uretmeden almak bunu duzene son verilmek istendiginde de buna karsi cikmak bunlari savunmak iste bu sekilde dusunulurse bir yere gidilmez. Ben ozel sektorde uretiyorum vergimi veriyorum ama bu benim vergim baskalarina yuksek maas, rant olarak gitmesin bana sosyal imakanlar olarak donerse ben cok daha calisir cok daha vergi veririm.

    Ama lutfen bagimsizlık savasi yillarindaki ve Cumhuriyetin ilk donemindeki Ali Kemallerden olmayalim zira bugun bir cok kanalda bu sekilde insanlar var. Onlarda, diktaya gidiyoruz, ezilecegiz Turkiyeden umut yok planlarinizi buna göre yapin diye ulke insanini umutsuzluga, askeri rejime yaklastirmaya calisanlardan,insanlardaki sinerji almayalim. Vatan milet sakaryada yapmayalim herkes gorevini yapsin adil yoneticileride secme aklida bizde olsun. Sezonluk verilen bir kac makarna, köür yerine bunlarin fabrikalarini istemesini bilelim.




  • Yok artık, şovenist falan :) Yazdığın iki mesajla karakter tahlili yapmak gibi bir ukalalığa girişmem, huyum değil.

    Yazdıkların için teşekkür ederim. Hepsini okudum. Cevabımı alamadım ama olsun. Paylaşım oldu.

    Bir noktada katılamayacağım. Tekel işçileri hakkında ne duyduysan yazmışsın çok afedersin. Çok şanslıyım ki, Ankara'da, işçilerin eylem yaptığı yerin yürüme mesafesiyle tam 5 dakika uzağındayım. Günde 20-30 dakika kadar da sohbet etme fırsatım oluyor. Birincisi, işçilerin 2000-3000 TL aldığı falan yok. Bordrolar ellerinde. Merak eden gider, bakar. Birilerinin kuçusu konumundaki medyadan işçiler hakkında bir şey öğrenilmez, öğrenemezsiniz. İşçi sınıfı bu ülkede hükümetin tabiri caizse tırstığı tek topluluktur. Susturmak adına birilerinin bütün silahlarına sarılmalarını çok iyi anlıyorum fakat bilinçli olduğunu düşünen vatandaşların, bunu oturdukları yerden yorumlamalarını anlayamıyorum. Lütfen kulaktan dolma bilgilerle iş yapmayınız. Merak ediyorsanız, hiç değilse bir bilene sorunuz.

    Verdiğin verginin nerelere harcandığını önce seni yönetenlere sormak zorundasın, üzgünüm. Bütün gün ihalelerde, şurda-burda birilerinin rant kavgasında çarçur edilen vergileri-paraları, işçilerden sormak kadar büyük bir çaresizlik olamaz.

    43 gündür Ankara'nın ayazında eylemlerini sürdüren insanlardan bahsederken "şirin görünmek" gibi tabirleri kullanırken, biraz düşünmek lazım. O tabirleri kimler için kullanmak gerektiğini benden iyi biliyorsun.

    İkincisi, konu "x lira maaş" değildir. Konu işsizliktir. İşi olan insanların, işlerinden edilmesidir. 4-C'den haberin var mı bilmiyorum lakin pişkin pişkin "4-C statüsü veriyoruz, istemiyorlar" diyen şahsiyetlerden bahsediyoruz. Analiz diyemiyorum söylediklerine. Televizyondan, gazetelerden takip etmenin sonucu.




  • jay jay justified Okursan en allta gercek bir hikaye var.

    Belki ana amacim soylemek istedigim yazilar arasinda kaynıyor. ' Ulkede dikta hakim olacak, cözülecegiz, cökecegiz, Turkiyenin gelecegine dair plan yapilmaz' ben bu sözlerinize nispeten yazdim. Korku senaryosu yaratmanin umutsuzluk asilamanin, hevesi olan 3-5 kisinin de hevesini kırmanin zaten baska gucler tarafindan istenilen bir durum oldugunu belirtmeye calisiyorum. Turkiye tek basina super guc olamaz ama etkin bir oyuncu olmasi gerekir olabilir. 3-5-7-10 yilda degil ama uzun vadede dogru secimlerle olabilir. Hem umutsuz olmayan ve altarnatif cozumler ve yontemler ureten insanimiz oldukta sonra niye guvenmeyelim bu ulkeye.

    TEKEL: Maas arastirmasi yapmadim; Eylemin ilk gunlerinde bizzat röportaj yapildi iscilerden biri soyledi. Uydurmadim. Zaten Isci statusunde kamuda calisanlar; Demir yollari, MKE v.b yerlerde arkadas ve tanidiklarim var aldiklarini biliyorum. Herkes o rakamlari almasada sanirim yinede en dusuk maas bile yuksek sayilacak boyuttadir. Sadece TEKEL iscleri 4-C kapsamina alinmiyor, seker fabrikalarinda calisanlarda aliniyor onlar niye eylem yapmiyor cunki 1250 tl maas aliyorlar sende 3 yada 4 ikramiye emin degilim.( 2000-3000 TL yi cok olarak gormuyorum iscilerle bir sorunumda yok, popülist politikalar sonucu yapilan yanlislardan donulmesi gerekir. Her kademede.)

    4-C: nedir biliyorum. Cocukluk arkadasim Seker Fabrikasinda calisiyordu. 4 ay once filan ne yapmasi gerektigini hayatina nasil yon vermesi gerektigini konustuk ve cozume kavusturduk. Ulke ekenomisi ve issizlik dusunuldugunde 4-C sartlarinin bile maalesef ne kadar guzel oldugu goruluyor. Milyonlarca kisi vardir bu sartlarda calisacak.

    URETİM: Dogru yerde dogru pazara dogru mali uygun fiyatla ile sunmak.

    Yil:1989, Sermaye 2.6 lira (yanlis degil eski para ile iki milyon altiyuz bin lira) Sermaye kiraya alinan bir tarladan fasulye uretilerek kazanildi. Hasat bitti ve 1989 Kasim - Aralik aylari. 2.6 liranin 2.4 lirasi 2 yasindaki halis cins daha hic dogum yapmamis bir hayvana yatirilir. Bu o gunki sartlarda bir rekordur. Herkes bu adam kafayi yemis bu kadar para verilirmi der. Cok buyuk risktir herseyi bu paradir.

    3-4 ay sonra ciftcinin hayvani dogum yaparç Artik 2 tanedir. Yaz aylari gelir ciftcinin hayvani suruden eve gelmez cunki evde yalniz kaliyor arkadaslari ile takilir. Ciftci eve cekmek icin daha ciliz daha ucuz bir hayvani borca harca alir. Artik 3 tanedir. Seneler boyle gecer urer urer. Ciftci isini cok saglam yapar. Belkide cocuguna oyle onem gostermiyordur. Hayvanlarinin yemek saatleri, asi zamani v.b hersey dakikasi dakikasina aynidir.

    Yil: 2010 Ayni ciftci simdi senede 40 -50 tane hayvani kesime veriyor. Bir tanesi 350-400 kg geliyor ve kilosu 13000-15000 tl arasidir. Ayni ciftci halen o aldigi ilk hayvandan 10 tane hayvani var. Sut ve urunlerini satiyor. Iş gucu yuzunden kapasite arttiramiyor.

    Bu kisi ben degilim memlekette bir akrabam ama o hayvani ben aldirdim o zaman yardimda ettim. Ama bu boyuta gelecegini bende dusunmedim o zaman. O kisinin yasadigi yer ve sartlara göre durumu cok iyi. Senede sadece 12-15 ton arasi et icin hayvan kestiriyor. Kilosu minimum 13000 tl dir. Sattiigi sut urunleri , damizlik v.b isleri hesaba katmiyor. Gecenlerde biraz para lazim oldu borc verdi.

    Dogru yer, dogru strateji, isi bilme, pazar olmasi, tasarruf, uygun fiyat, kalite hepsi bu ornekte var nokta kadar hile yoktu. Simdi dersin ki kapitalizm, dunya ekonomisi, enerji politikalarinin bunla ne ilgisi var. Inan cok ilgisi var. Hepsi bir halka. Bahsettigim bir sahis icin bunun kat be kat fazlasini yapanlari dusun. Et Kombinesi, Sut- yogurt fabrikasi- Sucuk - salam-pastirma fabrikasi hepsi bir birini doguruyor. Bunlarin calismasi icin enerji ithal ediyoruz karsiliginda ise mal satmamiz lazim. Ama adam gibi mal satalim. S.Arabistan 2003 de et ve urunlerini Avustralya ve Yeni Zellanda dan sagliyordu. Turklere yasakti. Bi seyler hep eksik kaliyor. Ben isleten, is veren yonetimden ziyade, kurallar koyan ve bu kurallari guncelleyen, denetleyen, uygun sartlarda enerji ve hammedde bulmasina yardimci olan, yeni pazarlar bulmada siyasi ve politik etkinligi kullanan bir yonetim olmasi gerekliligini biliyorum.

    Neticede fikri beyan ediyoruz siz su anda ogrencisiniz ve okuduklarinizi ogrendiklerinizi yansitiyorsunuz. Bende gunluk yasamdan ve isim geregi cok seyahet etmemden dolayi gorduklerini izlenimlerimi yansitiyorum. Kilosu piyasada 25000-30000 tl den satilan, dunyada uretilen findigin %80 nini ureten bir ulke bu urunu satmak icin pazar bulamiyor ve yaratamiyorsa, sonunda findik ureticilerini baska urunlere tesvik ediyorsa, ucret az verildi diye isciler tarafindan protesto ediliyor ve secimlerde protesto edilen yerde acik ara kazaniyorsa bazi seyleri kendimizde aramamiz lazim. Ne yonetende nede ulkede sorun var . Biz halen basmizda biri olsun bizi idare etsin ona bakiyoruz. Uret, uret nereye kadar diyorsun Findik buna guzel bir ornek ama gidip aglama findigimi almiyorsun diye. Piayasa 25000-30000 tl kimse alip yemiyor. 15000 t olsa patlama yapar. Bunuda yatirimci dusunsun.



    Saygilar.




  • sayın cemele,

    memurlar ve işçiler hakkında ''yüksek maaş alıyorlar'' fikrinizi relativite kanunu çerçevesinde değerlendirdiğinizi umuyoruz.Yoksa 2000 lira maaş asla ve asla hiç bir şey yapamasa bile bir ülkenin vatandaşına göreceği real bir değer olmadığını alınacak ve sabit giderleri düşündüğünüzde açıklanan yokslluk sınırı değerine yakın olabileceğini hatırlatmak isterim. Hükümetin açılmalarını saftirik olanlar safına, en azından bu forumdakileri sokmayacağını talep ediyor ve İŞÇİ kesiminin bir ülkenin dinamosu olduğunu ve kalkınmanın en büyük parametresini taşıdığını ifade etmek istiyorum.

    Devletçilik prensibi bu ülkenin cumhuriyet yıllarından itibaren uygulamaya soktuğu ve şu an içine düştüğümüz konumu yok etmeyi amaçlamış en temel ilkelerinden biridir. Bu ilkeleri anlamadan bilmeden ucuz edebiyat politikası yapan taşeron sıfatlı vasıfsız politikacılar ve yöneticilerin oyununa gelmemek bizim vazifelerimiz arasındadır.

    eğer bir işletmede vazife verilen kişiler yatıyor kelimesini kullanma lüksumuz varsa bu işletmenin üst yönetimi ile buna bağlı bakanlıktakilerin tamamının ,yattığını da kabullenmek zorunda kalırız. Demek ki tüm bakanlık yatıyor ki emrindeki işcileri çalıştıramıyor verim alamıyor yatırım yapmıyor.Sadece ne yapıyor ona bakıyor.Zaten bütün mesele değerlendirme yapamayacak seviyede olmalarıdır.

    uzaktan söylem yapmak oldukça kolaydır ancak bir işletmenin verimliliği için ne yapılması gerekiyorsa bunun benzeri makro ekonomi olarak bakanlıkların kontrolü altında çalışan işletmelere de uygulanmak zorundadır.Eğer bunu beceremiyorlarsa ilk önce işten atılmaları gerekeni arayacağınız yer hükümette bedavadan para alan milletvekilleri olmalıdır.Çünkü bu işçilerde bu hakların onda biri bile yoktur ve 20-25 yıldır çalışmaktadırlar. halbuki bir kere milletvekili oluverdiniz mi emeklilik dahil bu işçilere vereceğiniz maaşın kaç katını aldıklarını bilmeyen yoktur herhalde.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi vezir -- 27 Ocak 2010; 15:35:58 >




  • Sayin vezir,

    Lütf edip yazimi okumussunuz ben kesinlik Memurlari katmadim hatta isiciler icinde yuksek maas aliyorlar imasinda bulunmadim. Yazdigim cumleyi aynen paste yapiyorum'Herkes o rakamlari almasada sanirim yinede en dusuk maas bile yuksek sayilacak boyuttadir.' Yuksek karislastirmasinida tabiki asgari ucrete göre hatta asgari ucretli is bulamayip haftalik is oldugunda 150 tl ye calisanlari baz alarak yuksek diyorum. yazimin genelinde bu sonuc cikiyor. Eger4-C ile ilgili kısmıda okuduysaniz. Ulke ekenomisi ve issizlik dusunuldugunde 4-C sartlarinin bile maalesef ne kadar guzel oldugu goruluyor. Milyonlarca kisi vardir bu sartlarda calisacak.
    Ozel sektorde calisiyorum bende ev gecindiriyorum pazara cikiyorum alis veris icin ucuz ve indirimli kampanyalari takip ediyorum kredi karti kullanmiyorum. Benzin kullanimini minumuma indirdim ayda 100 tl yoksa mecburi durum olmadikca arac calismiyor. Bende bu ulkenin gercekleriyle ve zorluklar ile yasiyorum 2 bin tl nin ustunde de maas aliyorum eger sizin icin olcu olacaksa.

    Devletcilik guzel devlet isletsin herseyi ozellestirmeye hayir, yozlasmayalim. Hepsine varim. Hatta bir ulkenin haberlesme agi nasl ozellesir.
    Ama unutmayin halk her zaman dogru secemez biz deki demokrasi kulturu ve yonetilme kulturu kuzey avrupa ulkelerindekilerden cok farklidir. Orda yonetic hata yaptiysa heme cezasi verilir halk bir torba kömüre, 5 kg aycicek yagina tenezzul edip hata yapan politikacisini yada onun turevlerini defalarca secmez. Bizde oyle degil. Biz halen bir birinin turevlerini seciyoruz. Yok farklari isimlerinden baska.

    Bu sekilde iken develetin hakim oldugu isletmeler, develetin hakim oldugu alanlar tabiki hep yandaslar secim vaadleri ile dolacaktir ve böylede olmustur. Sizin dinamo dediginiz isciler aslinda dinamonun herseyini olusturan bobin telleridir. Bu bobin telleri ne kadar hesaplanarak ve sık sekilde dinamo icine yerlestirilirse o kadar guzel kapasiteli ve uzun omurlu dinamo cikar. Yoksa bugunki gibi patlayan yanan dinamolar olur.

    1980 lerden beri Torpil ile ilgisiz alakasiz bir suru insan KIT lere yerlesti. Bu yonetimleri bir birinin turevi olan yonetimleri Halk secmedimi. Bu gunki yonetenleride turev olarak ele alirsak 2 kez secilmedilermi? 3. kezde secilirler. Birde o kadar KIT ozelesmesede ellerinde olsa kadrolasma daha ileri olmazmiydi.

    Neden oluyor biliyormusun. Altarnatif yok halkta bile bile yanlis secimi yapiyor. Alatarnatif olarak gelenlerde zaten bir oncekinin devami yada benzeri oluyor.

    Bu yuzden Turkiyede Devlet herhangi bir kamu kurulusu isletmemeli zira yanlis secimde buralar hukumet yandaslari ile doluyor. Bizde azicik bir pohpohlanma azicik show da bu yanlisi yapacak yapidayiz. Devlet denetci olmali. Kaliteyi arttirici olmali. Kurallar koymali ve bunlari zaman göre Update etmeli. Vatandasi vatadaslik haklarindan ne kadar yararlaniyor bunu arastirmali. Sosyal yasam icin yasalar olsuturmali yapmali. Ama kesinlikle bir isletmeyi calistirmamalidir. Devletten bankaci olurmu? Olursa hortumlarlar.

    Hukumetle de isim olmaz baska konulardaki msg larima denk gelmemissiniz demekki. Ben sadece bugune kadar ozel yada resmi hic bir faturasinin bile son odeme gununu bir gun geciktirmemis, polisle adres sorma disinda isi olmamis calisan vergi veren biri olarak sosyal imkanlarin daha iyi oldugu bir ulkede yasamak istiyorum. Bununda sadece ve sadece dogru secim ve tercihlerle olacagini ulke insaninin dusunce ve yapisinin 50 yillik surecte degisecegini 1 torba komur-1 torba seker-ucuz 1 halka sucuk icin yanlis tercih yapmayacagini dusunuyorum. Ben goremiyecegim ama oglum son donemlerinde ve torunlarim gorecek.

    Birakin bu surecte politikacilarin etki alani az olsun. TT-TEKEL- DDY-ETBALIK-SEKER V.B yerlerde bari etkin olmasinlar zarar edecekse bireysel yatirmci etsin.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi cemele -- 27 Ocak 2010; 16:40:20 >




  • bir sayının yüksekliği yaşama şartlarını karşılayıp karşılamadığı ile ölçülür eğer asgari ücrete göre kıyaslanıyor ise asgari ücret vasıfsız içşiler için geçerli olduğunu hatırlatmak isterim. vasfı olmayan için bunun katları fazla anlamı çıkmasın .Ancak asgari ücret tutarımız yaşam standartının çok çok altında olduğunu herkes çok iyi bilmektedir. Bir işçi az alıyor ne demek , çok alıyor ne demek. bunlar bizim işimiz olmamalı. Sadece alınan veya öngörülen ücret açıklanan fakirlik sınırında mı veriliyor , soru ve cevap budur. Gerisi iş beceremeyen politikacıların , ellerine aldıkları işletmeleri tamamen işlevsiz bıracak kadar yozlaşmalarındır.bunda suç çalışanın değildir. Eğer çalışanlar suçlu ise zaten yasalar çerçevesinde işlerine son verilir. Ama önlerine ne kadar iş konuyorsa o kadar yapmaları tabidir. Aynı işçiler almanyada gül gibi çalışırken ülkemizde çalışmıyor ise çalıştıramayan kişi aldığı maaşı haketmiypr ve bu iş özelleşecekse iş veren özelleştirilmelidir. İş veren derken işletmenin sahibi değil işletemeyen hükümet ve atadığı yönetim.

    ülkemizde özel sektör nasıl eleman seçiyorsa ve elemeya tabii tutuyorsa kamu kuruluşları da sistemi eğer İSTERSE çalıştırabilir. Ancak şu anda yandaş diye sokulanlar akraba ve tanıdık dışında bir de rant kavramını sürdürmelerine yardım edecek kadrolar da oluşturulmaktadır. hatta çoktan oluşturulmuştur. rant kavgası yüzünden kendi içlerinde çatışmaktadırlar.Bunlar hem bizim ülkemizin hemde gelişmemiş ülkelerin temel sorunlarından biridir.

    Son olarak zarar eden işletme diye birşey yoktur , zarar ettiren işletme sahibi ve işletmeyi beceremeyen kadro vardır.kadro atama yoluyla geliyorsa hata burada aranmalıdır. İşçi ve memur kadrosu el alt kademedir ve bu kademenin işletme için zararı söz konusu olduğu saptanmışsa bu saptamayyı yapan kadro derhal yönetimden uzaklaştırılmalıdır. Çünkü kokuyu yapandan çok bu kokuyu etrafa yayılmadan alamayan sorumluluk taşımaktadır.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi vezir -- 27 Ocak 2010; 19:24:59 >




  • Son msg daki beyan ettiginiz konularda haklisiniz. Azlik cokluk yasam sartlarini karsilama oranina göre degerlendirilmeli. Zarar eden degil ettirilen kurulus vardir.
    Eminim halkin seciminede sayginiz vardir. Nasil oluyorda yillardir ayni politikayi benimseyen fikirler iktidar oluyor? Bunu neye bagliyorsunuz?
    Görüyoruz ki bu secilen fikirler yillardir devletcilik anlayisini uygulayamiyorlar uygulamak istemiyorlar uygulasalarda kendilerine göre uyguluyorlar.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: nlty2000

    Kapitalizm şeytandır, yok eder, yıkar, öldürür. Sosyalizm insancıldır, paylaştırır, dayanıştırır... da... ikisi de hayatı üretim ve tüketime bağlı olarak tanımlar. Yani ikisi de aynı yerde çuvallar. Yıkıcı olan üretim ve tüketim "döngü"leri zaten. Bir kere bunlar döngü müdür? İki ucu açık süreçlerdir. Hayat böyle bir şey değil. Doğada bütün süreçler sonsuzdur. Hepsi kapalı devredir. En az okumuşumuz bile atmosferdeki su döngüsünü hatırlar saırım hayat bilgisi kitaplarından. Ucu açık süreçler de sonunda bitmeye mecburdur. İnancınız, milli duygularınız, hatta Tanrı'nın sizi kayırıyor olması bile bunu değiştirmiyor. Kısacası ben insan yapısı süreçlerin ne kadar sürdürülebilir olduğunu doğayı ne kadar taklit edebildiği ile tartabileceğimi düşünüyorum.
    Şuraya bağlayacağım;
    Üretim-tüketim uygarlığının yarattığı bazı saçma kavramlar var. Mantıksız, irrasyonel kavramlar. İstihdam da bunlardan biri. Nedir istihdam? Üretecek yaşa gelmiş insan evladına iş bulmak. E, kapitalizm insanı işgücü olarak görüyordu hani? Ne kadar işgücüne ihtiyacın varsa o kadar insan olsun piyasada? Neden o insanın dünyaya gelmesi kararını da sen vermiyorsun? Modern uygarlığın iş diye tanımladığı şey de herhangi bir doğal kaynağı geri dönüşü olmayacak şekilde tüketerek(=mal ve hizmet üreterek) diğer mal ve hizmetleri satın alma gücüne erişmek ise, istihdam kişiye tüketecek bir doğa parçası bulmak/sunmak anlamına gelmez mi? Doğa sonludur. O zaman istihdam da sonludur. Herkes istihdam edilmek zorundaysa nüfusun da bir üst sınırı vardır. O zaman ekonomistin biri de otursun bu doğanın taşıyabileceği azami nüfusu hesaplasın. Bunu yapmadan körlemesine istihdam artırma formülleri yazmak rasyonel değildir.

    Tabi hocana bunları söylersen "bu çocuğa n'olmuş?" filan diye düşünebilir. En iyi ihtimalle esner, uykusu gelir. Ben bu söylediklerimin felsefe olduğunu düşünmüyorum. Bilakis, iki satır felsefe okumuşluğum yok. Sadece oturup gözlemlediğim şeylerden vardığım sonuçları yazıyorum. Teorik mi? Dibine kadar! Ama hayata bütüncül bakmanın bir denetleme, bir nevi scandisk olabileceğini düşünüyorum. Tarım toplumuna geçtikten sonra meslekler ortaya çıktı biliyorsunuz. Meslekler ve uzmanlaşma fosil yakıt kullanımıyla birlikte günümüzde zirveye ulaştı. Allahın muhasebecisi bile kendi içinde ayrılıyor yaptığı işe göre. Hayatı çevreleyen süreçleri giderek daha küçük parçalara bölüyor, parçalar üzerinde çalışıp uzmanlaşıyoruz. Bu sanırım hayata bütüncül bakmamızı engelliyor. Dolayısıyla bilgi ünvanla, yayın sayısıyla, makamla ölçülüyor. Herkes kendi konusunda yetkin, ama hiç kimse hayatın nasıl olması gerektiği üzerinde düşünmüyor, ya da bilmiyor, ya da daha da kötüsü, hatırlamıyor. Hiç bir ekonomist de kendi mesleği olmadığı için oturup dünyanın kaldırabileceği azami nüfusu hesaplamıyor.

    Umarım çok karışık olmamıştır.


    Müthiş yerinde tespitler var. Doğanın işleyişine aykırı yönde etki etmek isteyen insanoğlu, akıntıya kürek çekiyor.

    Doğanın kanunlarına uyup, yelkenini rüzgara doğru çevirse hiç bir sorun çıkmayacak. Ancak bir tarafından uydurduğu kurallara, diğer insanların ve Doğanın da uymasını istediğinde ve buna ölesiye direndiğinde abuk subuk bir netice çıkıyor ortaya.

    Tüm sorunların kaynağı budur aslında.

    Kapitalizm ve sosyalizm ikisi de insanlar tarafında uydurulmuş teorikte savunucuları tarafından "iyi" kabul edilen kavramlardır. Pratikte kapitalizm geometrik hızla yayılıyor. Sosyalizm hiç bir zaman varolmadı.

    Sizce sebep nedir ? Fikri olan ?




  • 
Sayfa: önceki 5960616263
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.