Şimdi Ara

Dünya Petrol Krizi - Peak Oil (60. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir (1 Mobil) - 1 Masaüstü1 Mobil
5 sn
3.089
Cevap
40
Favori
190.300
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
4 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 5859606162
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • quote:

    Orijinalden alıntı: ihg70


    quote:

    Orijinalden alıntı: Ogün®

    ...

    ...





    Şu yazdığın yazıdaki her kelimeyi tek tek ve net olarak çürütecek argümanlara sahibim.
    Şu anda yatmam lazım.
    En kısa zamanda yazacağım.




    İyiki dün gece o uykulu halimle birşey yazmamışım.
    Ne kadar haklı olduğum veya doğru söylediğimin bir önemi yok.
    Savunma ya da ispatlama çabasına girmeyeceğim.

    Amacınızı iyi biliyorum,
    Bu tuzağa düşmeyeceğim.
    Yoksayacağım.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: hazardousmen
    Uykusuz proje saatleri..

    Bu projeler hakkında buradan ya da özelden bilgi alabilir miyim? Proje lafını duyunca dikkat çekiliyor hemen, miyendiz kafası.

    Bu arada karşıt görüşe ilk sayfalarda verilmiş cevaplarımız var. Uzatmaya gerek olduğunu düşünmüyorum. Başlığı okuyan birisi bunları yazmaz diye tahmin ediyorum. En azından biraz daha ölçülü olur. (Gerçi zoom zoom okudum demiş, ilginç) Burada gözüken ne olup bittiğini öğrenme ya da öğrendiklerini paylaşma çabasına ve/veya çıkarılan sonuçlara katılmayan arkadaşlar katılmadıkları konuları somut(elle tulutur, gözle görülür) göstergelere dayanarak açarlarsa kendilerini daha iyi ifade edebilirler diye düşünüyorum. Yoksa siz bir kaç kişi şöylesiniz, böylesiniz gibi -ille de kötü anlama gelmesi gerekmeyen- tanımlamalar yapınca bunun burada konuşulan konuyla bağını kurmak mümkün değil. Tartışma masasından kazanmış gibi görünerek kalkmanın ya da en azından karşıdakinin kendini ifade etmesine engel olmanın bir çok yolu var ve olumsuz tanımlar yapma(ad hominem) bunlardan sadece biri.
    -Bırakın öğrenmeyin
    -Bu kadar öğrendik yeter
    -Öğren öğren nereye kadar
    -Kediyi merak öldürür
    ...gibi bakış açılarının insanın mutluluğuna bir katkı sağlayacağını düşünmüyorum. Ben meraklı bir insanım. Gözüm görmeye devam ettikçe bir şeyler okuyacağım. Herkes merak etmek zorunda değil ama araştıran, karıştıranların varlığından rahatsız olmak başka bir şey.

    Bir gün sabah şehirde kaos çıkarsa LR'mize atlayıp insanları(evet evet, özellikle zoom zoom gibi düşünenleri) eze eze şehirden kaçacağız diye bir şey yok. Eminim o LR'nin arkası komşular, yakınlar, yolda kalanlarla dolacak. Hani kurgusal konuşuyorum da, bakış açısını anlayın diye. Benim kimsenin cesedine basarak hayatta kalma gibi bir ahlakım yok, buradaki arkadaşların da olmadığı gibi.

    Kısa cümle kurma özürlüsüyüm, lafı Bertrand Russell'a bırakıp susayım:
    "Thought looks into the pit of hell and is not afraid."
    "Düşünce cehennemin dibine bakar ve korkmaz."



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi nlty2000 -- 25 Ocak 2010; 11:49:46 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: hazardousmen


    quote:


    1_Denial (reddediş)
    2_Anger (öfke)
    3_Bargain (pazarlık-anlaşmaya çalışma)
    4_Depression (bunalıma girme)
    5_Acceptance_Surrender (kabul ediş ve teslimiyet)


    Aşamalar müthiş ve tamamen doğru.. Yaşadığım için oradan biliyorum.. Yanlız dünya tarihinde daha önce gerçekleşmemiş bir olayı ''ANLAMAya çalışma'' yani 3. evrenin sonrası biraz kötü, anlayınca zaten, sorun büyük olduğu için 4. aşama da derin oluyor.. Sonrası 5. aşama..

    Kabul ediş ve okulu bitirip bir an önce buradan tüymek için kasım kasım kastırmak... Uykusuz proje saatleri..




    Bu benim bulduğum birşey değil. Bu davranış kalıbını ilk olarak ortaya atan "Ölüm ve Ölmek" kitabında Elisabeth Kübler-Ross'tur. Kübler-Ross modeli olarak bilinir.


    quote:

    Yanlız dünya tarihinde daha önce gerçekleşmemiş bir olayı ''ANLAMAya çalışma''

    Aslında bu olay dünya tarihinde büyük ölçekte yaşandı. 1989-1992 yılları arasında Rusya'nın çöküşü sonrası yaşananlar tam anlamıyla bir Peak-Oil provasıdır. O dönemde yaşananları okursanız insanların iyi-kötü belli bir düzende ve kalitede yaşarken bir anda bütün otoritenin kaybolduğu, enerjisiz-yiyeceksiz-temel ihtiyaçların tümünün bulunamadığı bir döneme geçip nasıl yaşadıkları ve bununla nasıl başederek hayatta kaldıklarını görürsünüz.
    Linkler:

    quote:

    What we can learn from the collapse of the Soviet Union:

    Dmitry Orlov: Post-Soviet Lessons for a Post American Century, Part I
    http://www.lifeaftertheoilcrash.net/Archives2008/OrlovLessonsPartOne.html

    Dmitry Orlov: Post-Soviet Lessons for a Post American Century, Part II
    http://www.lifeaftertheoilcrash.net/Archives2008/OrlovLessonsPartTwo.html

    Dmitry Orlov: Post-Soviet Lessons for a Post American Century, Part III
    http://www.lifeaftertheoilcrash.net/Archives2008/OrlovLessonsPartThree.html


    Kübler-Ross modeline gelirsek,
    bu süreçleri Peak-Oil'e uyarlarsak:

    1-Denial (Reddetme):
    "Petrol öyle kolay kolay bitmez", "Teknoloji var, kesin bir çözüm bulurlar", "Ha ha ha Siz kafayı yemişsiniz, daha bunların yaşanmasına 50-60 yıl var", "Petrol biterse nükleer enerji var, güneş enerjisi var, bor var, b.k püsür var, hiç bişi olmaz" ... "Çok paranoyaksınız", "Sizi ölüm korkusu sarmış, hepimiz öleceğiz olm" vs vs türü tepkiler.

    2-Anger(Öfke):
    Tahmin edilen olgular gerçekleşmeye başladığında reddetme aşamasından kızgınlık-öfke aşamasına geçilir.

    "Ne kadar aptalmış bu insanlar, niye uyarmadılar bizi?", "Nasıl böyle bir şeyi öngöremezler?", "Bu kadar bilim adamı var, hiç mi biri bunu tahmin edemedi?", "Nasıl milyarlarca insanın hayatı sözkonusu iken kimse tebdir almadı, kılını kıprdatmadı?", "Bu kadar teknolojimiz var, nasıl birşey yapamayız?", "Devlet niye önlem almadı, niye hazırlık yapılmadı?", "Bunu bize nasıl yapabilirler?" türü suçlu arama ve kızgınlık dönemi. Bu noktada olay hala kabul edilmezken var olan kişisel enerji ve zaman, boş yere gelinen aşamanın sorumlularına karşı kızgınlık-öfke olarak heba edilir.

    3-Bargain (Pazarlık):
    Artık tehlikenin ciddiyetine varılmıştır. Hala birşeylerin yapılıp düzenin eski haline getirileceğine dair inanç korunmaktadır. Şu anda çok acil ihtiyaçlarının karşılanması gerekiyor. Bir şeyler yapmak gerekiyor ama artık geç kalınmıştır. İstediği hiç bir araca-imkana-ihtiyaç maddesine kavuşmaz. Su-yiyecek gibi en acil gerkesinimlerinde büyük zorluklar yaşar. Elde etmek için şuursuzca aklına gelen her yolu denemeye başlar. Ümitsizce kendini bu durumdan çıkarıp güvenliğe alacak her yolu dener. Fakat geç kalmıştır. Bu aşamda, şimdiye kadar gözden sakınılan mal-mülk feda edilmeye başlanır. "Alın bütün evlerim, arabalarım, paralarım sizin olsun, yeter ki beni kurtarın", "Hiç olmazsa çocuklarımı alın", "Ne isterseniz yaparım, ne isterseniz veririm, lütfen yardım edin".

    4-Depression (Bunalım):
    Elindeki avcundaki hiç birşeyin değeri kalmamıştır. Olayın vehametini anlamış olmak ve elinden artık birşey gelmemesi çöküntüye sürükler. Her şeyi denemesine rağmen kurtulamayacağını ve kaybedeceğini anlayınca binbir türlü duygu karmaşası içinde dış dünya ile irtibatını kesmeye başlar. Mantıklı yardım taleplerine karşı bile saldırganlıkla cevap verir.


    5-Acceptance (Kabullenme): Kendini tamamen bırakır. Artık sıfır çaba gösterir. Öfke geçmiştir. Dışarıdan gelen hiç bir uyarıya cevap vermez, iletişimi tamemen keser. Tam bir suskunluk ve sükunet hakimdir. Kurbanlık koyun gibi akibetini sesizce bekler. Yaşamak veya ölmek hiç bir anlam ifade etmez. Hiç bir şeye karşı inanç kalmaz. Herşey anlamsızdır. Şans eseri bir yardım veya kurtulma umudu belirse bile bunlara reaksiyon göstermez. Yok oluşu bekler ve yok olur.


    edit: kelime hataları



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi ihg70 -- 25 Ocak 2010; 12:30:49 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: ihg70
    5-Acceptance (Kabullenme): Kendini tamamen bırakır. Artık sıfır çaba gösterir. Öfke geçmiştir. Dışarıdan gelen hiç bir uyarıya cevap vermez, iletişimi tamemen keser. Tam bir suskunluk ve sükunet hakimdir. Kurbanlık koyun gibi akibetini sesizce bekler. Yaşamak veya ölmek hiç bir anlam ifade etmez. Hiç bir şeye karşı inanç kalmaz. Herşey anlamsızdır. Şans eseri bir yardım veya kurtulma umudu belirse bile bunlara reaksiyon göstermez. Yok oluşu bekler ve yok olur.



    Acceptance aşaması telaştan kurtulup gerçeği tüm yönleriyle kavrama, dengeli ve sağduyulu tepkiler verme aşaması değil midir? Sağlıklı ve gerçekçi tepki hangi aşamadadır? Biz "karamsarlar" hangi aşamadayız? Bu süreçler bizim için geçerli değil mi?




  • anlatılanlar deprem sonrası yaşananlarla birebir örtüştüğünü sanıyorum.Önemli farkı deprem bölgesinden çıkınca herşeyi doğru yapabileceğiniz bir bölge veya şehir olması , yeniden başlamak isteyenler için. Ancak küresel bir felakette (peal oil de dahil) 5 nolu maddede takılıp kalmak söz konusu sanırım.

    olasılık konusunda eksik bilinen şeyler var. tekli evren modeline göre bakılırsa tüm olasılıklar bir modeli oluşturmak için tasarlanmış gibi görülür ancak çoklu evren veya günümüzün fenomeni olan paralel evrenler kavramına göre her olasılık bir şekilde gerçekleşir ve bir başka evren yaratır. Fizik konusuna hakim olanlar daha iyi algılayacaklardır.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: nlty2000


    Acceptance aşaması telaştan kurtulup gerçeği tüm yönleriyle kavrama, dengeli ve sağduyulu tepkiler verme aşaması değil midir? Sağlıklı ve gerçekçi tepki hangi aşamadadır? Biz "karamsarlar" hangi aşamadayız? Bu süreçler bizim için geçerli değil mi?


    Hayır, "acceptance", artık kati sonun çok yakın ve kaçınılmaz olduğunu kabul etmek demek. Tren raylarına bağlısın ve tren üstüne doğru geliyor, çok az kaldı. Bunun gibi. Sonunu biliyorsun ve kaçamıyorsun. İstesende.
    Bu yüzden bu süreçler senin gibi düşünenler için geçerli değil. Bir istisna hariç.

    İstisna da şudur: Herşeyin farkındasın, ne gibi tehlikeler olduğunu seziyorsun, bütün emareleri yorumlayıp gidişatı kestiriyorsun ama hiç bir tebdir almıyorsun. Veya her türlü tebdiri alırsın ama işler istediğin gibi gitmez kendini olaylardan kurtaramazsın, tüm çabalarına rağmen kendini kargaşanın ortasında güçsüz ve çaresiz bulursun. İşte bu durumda en baştan red edenlerle birlikte aynı koşullara sahip oluyorsun. Bu sürecleri yaşamaya başlıyorsun. Tek farkın , sen "denial" ve "anger" aşamalarını yaşamadan doğrudan bargain kısmından başlıyorsun. Okuma yazma bildiğin için ilkokul 1 yerine 2.sınıftan başlamak gibi.


    Senin anladığın anlamda, yani fiziksel gerçeklerin farkına varıp (enerji-ekonomi-ekoloji), gidişatı anlayıp, kavramak, kabullenmek ise "awaken" (uyanmak) kelimesi ile ifade edilebilir en iyi.

    http://en.wikipedia.org/wiki/K%C3%BCbler-Ross_model



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi ihg70 -- 25 Ocak 2010; 13:58:28 >




  • @Ogün®

    TeşekkürlerSosyal bir insandırım,doğru

    @hazardousmen
    Evet umursamamak normal bir insan davranışı,sizler anormal olabilirsiniz tabi ama konu burda anormalliğin geldi aşama üzerine.

    @jay jay justified
    Bütün mesajınızla aslında hayal gücünüzle yarattığınız söylemlere cevap vermişsiniz ve ajitasyon dolu bir yaklaşımınız var.Bu tür bir uslüba cevap yazmak bile yanlış ama ben yinede başka okuyanlar varsa diye kısa bir aydınlatma yapayım;

    -"kolay gele" lafını felaket için yaptığınız hazırlıklarınız için kullandım.
    -Benim takıldığım nokta yaşanacak süreç veya bilim/mantık çerçevesindeki bulgular değil bir kaç insanın telaşı.
    -Hakarete uğradım diye bir şey ima etmedim "intahara meyilli hissettim" dedim.İkisi farklı şeylerdir heralde?
    -Bir şey empoze ediyorsunuz demedim böyle bir düşüncemde yok sadece "kendinize gelin" imasında bulundum.
    -Herkesin aynı görüşte olamayacağı zaten aşikar,ben paranoyaklık derecesinde olanlar için yorumumu yaptım.



    @ihg70

    Konuşmalarımızı bile tuzak olarak tabir etmek içinde bulunduğunuz durumun vehameti açısından çok keskin bir ifade.




    @nlty2000



    -Ortada bir karşıt görüş yok,konu hakkında verdiğiniz bilgiler mutlaka doğru ve bilimseldir,tüm bunlara katılıyorum fakat benim dikkati çekmek istediğim nokta defalarca belirttiğim üzere,bir kaç kişinin içinde bulunduğu panik hali.Pek tabi bu düşüncemi kabul edip etmemek sizlere kalmış.Ayrıca bu tür bir paniğin sizin belirttiğiniz "tarzdan" elle tutulur,gözle görülür bir şey olmadığıda bir gerçek.Bir konu içerisinde konuşan bireyler birbirlerini eleştirebilir,yanlış taraflarını söyleyebilirler,bunun neden sizi bu derece rahatsız ettiğini tam olarak anlamış değilim,aslına bakılırsa verdiğiniz bu tepkileri içinde bulunduğunuz durumun "bozukluğunu" görmemek adına yaptığınız bilinçaltı bir tepki olarak bile görebiliriz.Yani sizin tabirinizle "1-Reddediş" aşaması içinde sizler bulunuyor olabilirsiniz.

    -Tartışma masasındaki "kazanma" "kaybetme" terimleri ne kadar doğrudur bilemem ancak olayı böyle değerlendireceksek,bazen tartışma masasında "kaybedenler" "kazanan" tarafın argümanlarına cevap veremeyerek küçümseme yoluna gidebiliyorlar."Hayır tuzağa düşmeyeceğim!!" yaklaşımıda bunlardan biri olabilir belki.

    -Yazımı tekrar okursnanız yaklaşımımı çeşitli düşüncesel teoremlerle desteklediğimi görebilirsiniz,elbette bende işin içinden bir iki kelimeyle kolaylıkla sıyrılabilirdim ama konuyu masaya yatırmak daha ağır bastı.

    -Ben araştırma karşıtı bir insan değilim hatta tam tersi benim için son derece geçerli,bilimsel yaklaşımlara çok önem veririm ve hepinizin konuda sunduğu bilgileri zevkle okudum (aksi taktirde bir oturuşta 20 sayfa birden okumak mümkün olmazdı heralde?).Bana yönelttiğiniz suçlamaların aynısını sizin yapmanız çok ironik bir durum."Gözüm görmeye devam ettikçe bir şeyler okuyacağım" yaklaşımınıza duygu sömürüsü mü desem daha doğru olur bilmiyorum ama konuyu yanlış açılardan yakaladığınz ortada.

    -Benimde zaten siz(ler),Land Rover'ınızla üzerim(iz)den geçmezken bu tarz bir şey
     Dünya Petrol Krizi - Peak Oil
    kullanmayacağım(ıza)a emin olabilirsiniz

    Ha birde arkasını komşularla,yakınlarla,yolda kalanlarla doldurmak istediğiniz aracın boyutlarında bir sorun olabilir,aslında iyimser yaklaşırsak içerisine,Nuh'un yaptığı gibi her hayvandan dişi ve erkek olmak üzere iki adet bile koyabiliriz,hiç bir sorun çıkacağını düşünmüyorum,fakat heralde tek sorun lastik havalarını biraz daha şişirmemiz gerektiğidir.


    Dediğim gibi konu uzun,çok su kaldırır,20 sayfa olmuş,ben her ne kadar hepsini okudum desemde,bu vakitten sonra ne söylesem/yazsamda daha önce cevaplandı tavrına gireceğiniz ortada,o yüzden bu mesajla bu konudaki varlığıma son vermek gerekliliği görüyorum,Hoşçakalın,Sağlıcaklı Kalın.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Zoom-Zoom
    @nlty2000



    -Ortada bir karşıt görüş yok,konu hakkında verdiğiniz bilgiler mutlaka doğru ve bilimseldir,tüm bunlara katılıyorum fakat benim dikkati çekmek istediğim nokta defalarca belirttiğim üzere,bir kaç kişinin içinde bulunduğu panik hali.Pek tabi bu düşüncemi kabul edip etmemek sizlere kalmış.Ayrıca bu tür bir paniğin sizin belirttiğiniz "tarzdan" elle tutulur,gözle görülür bir şey olmadığıda bir gerçek.Bir konu içerisinde konuşan bireyler birbirlerini eleştirebilir,yanlış taraflarını söyleyebilirler,bunun neden sizi bu derece rahatsız ettiğini tam olarak anlamış değilim,aslına bakılırsa verdiğiniz bu tepkileri içinde bulunduğunuz durumun "bozukluğunu" görmemek adına yaptığınız bilinçaltı bir tepki olarak bile görebiliriz.Yani sizin tabirinizle "1-Reddediş" aşaması içinde sizler bulunuyor olabilirsiniz.

    -Tartışma masasındaki "kazanma" "kaybetme" terimleri ne kadar doğrudur bilemem ancak olayı böyle değerlendireceksek,bazen tartışma masasında "kaybedenler" "kazanan" tarafın argümanlarına cevap veremeyerek küçümseme yoluna gidebiliyorlar."Hayır tuzağa düşmeyeceğim!!" yaklaşımıda bunlardan biri olabilir belki.

    -Yazımı tekrar okursnanız yaklaşımımı çeşitli düşüncesel teoremlerle desteklediğimi görebilirsiniz,elbette bende işin içinden bir iki kelimeyle kolaylıkla sıyrılabilirdim ama konuyu masaya yatırmak daha ağır bastı.

    -Ben araştırma karşıtı bir insan değilim hatta tam tersi benim için son derece geçerli,bilimsel yaklaşımlara çok önem veririm ve hepinizin konuda sunduğu bilgileri zevkle okudum (aksi taktirde bir oturuşta 20 sayfa birden okumak mümkün olmazdı heralde?).Bana yönelttiğiniz suçlamaların aynısını sizin yapmanız çok ironik bir durum."Gözüm görmeye devam ettikçe bir şeyler okuyacağım" yaklaşımınıza duygu sömürüsü mü desem daha doğru olur bilmiyorum ama konuyu yanlış açılardan yakaladığınz ortada.

    -Benimde zaten siz(ler),Land Rover'ınızla üzerim(iz)den geçmezken bu tarz bir şey kullanmayacağım(ıza)a emin olabilirsiniz

    Ha birde arkasını komşularla,yakınlarla,yolda kalanlarla doldurmak istediğiniz aracın boyutlarında bir sorun olabilir,aslında iyimser yaklaşırsak içerisine,Nuh'un yaptığı gibi her hayvandan dişi ve erkek olmak üzere iki adet bile koyabiliriz,hiç bir sorun çıkacağını düşünmüyorum,fakat heralde tek sorun lastik havalarını biraz daha şişirmemiz gerektiğidir.


    Dediğim gibi konu uzun,çok su kaldırır,20 sayfa olmuş,ben her ne kadar hepsini okudum desemde,bu vakitten sonra ne söylesem/yazsamda daha önce cevaplandı tavrına gireceğiniz ortada,o yüzden bu mesajla bu konudaki varlığıma son vermek gerekliliği görüyorum,Hoşçakalın,Sağlıcaklı Kalın.




    Kimseyi susturmaya çalışmıyorum. Kaçıp gitmenize gerek yok. Daha önce de yazdığım gibi, başlığı sessizce takip edenlerin varlığından ya da sayısından haberim olmadığı için ilk defa yazanları ya da nadiren yazanları tam anlamayabilirim. Ama başından beri "ben bunu düşünememiştim" dedirtecek yorumlar bekliyorum. Katkı sağlayacağına inanan yazsın.

    Tabanca kinayesini anlıyorum, benim şahsen silahın koruyuculuğuna güvenim yok. O konuya mesafeliyim. Farklı fikirlere saygım var, ama o ben değilim. Hepimizin fikir ayrılığı var. ihg ve ben farklı düşünüyor olabiliriz.

    Okumak konusunda duygu sömürüsü yaptığım yok. Şu anda yaşadığım bilgi edinme özgürlüğünün son derece geçici ve kırılgan olduğunu biliyorum. Sıcak evimde kahvemi yudumlayarak yakında bir çoğu yasaklanacak olan yayınları özgürce okuma rahatım sonsuza kadar sürmeyebilir. Forumda bunları evimizin rahatında tartışma özgürlüğümüz sonsuza kadar sürmeyebilir. Bunu anlatmaya çalışıyorum.

    Bugüne kadar bir şeyi netleştirememiş olabilirim: Fikir ayrılığı heryerde var. Dünyada insan sayısı kadar fikir var. Ancak boğulma tehlikesi varsa hepimizin aynı gemide, bir savaş varsa hepimizin aynı cephede, bir mücadele varsa hepimizin aynı takımda olduğunu unutmamak gerek. Hepimizden kastım, her türlü olumsuz gelişmede kabak başına patlayan sınıf(ya da ortadoğu halkları, ya da ezilen sınıf, adına ne derseniz deyin). Bir de olaya bu gözle bakın.




  • Doğanın güzelliği florasının farklılığından gelir. Renk renk, farklı farklı kokulardaki çiçeklerin oluşturduğu panoramaya güzel diyebilmek için bu panoramanın tamamını görebilmek, en azından fotoğrafın tamamına bakabilmek gerekir. Herkesin farklı bir dünya görüşü olduğu doğru, olması gereken de budur. Kimsenin kimseyi düşünmeyeceği felaket anları olmamış mıdır tarihte?... Oturduğumuz yerden ahkam kesmek kolaydır. Nlty, ihg, vezir, jay jay başta olmak üzere hemen hemen bu forumdaki bütün arkadaşlarla farklı dünya görüşüne sahip birisi olarak onlardan çok istifade ettiğimi söyleyebilirim. Foruma katılımım mesaj bakımından yok denecek kadar azdır. Ancak onların ruhundaki sancı bende de var bunu inkar etmem mümkün değildir.

    Basit ve demode bir klişeyle "Bunların alayı felaket tellalı!" demek de mümkündür... Fakat elimizi vicdanımıza koyalım, körfez depreminde burada senaryo veya paranoya olarak adlandırdığımız süreci bihakkın yaşamadık mı? Ülkemizin sanayisinin merkezi olarak kabul ettiğimiz yerde depremzedeler günlerce ekmeksiz ve susuz kalmadılar mı? Bütün bir felaket bölgesini kurtarmak bir anda mümkün olmayabilir, ancak insanlar bireysel olarak kendilerini kurtarmalı, kurtarabilmelidir... Bu donanıma sahip olmalıdır.

    Tartışmanın kısır formunu pek iyi becerebildiğimize şüphe yok, bir de uzlaşmaya, faydalanmaya, bilgilenmeye yönelik münazara formuna geçebilsek... En azından bu forumda 1. sayfada başlayan düş, böyle kısır tartışmalarla sekteye uğratılmasa, bildiklerini paylaşan insanlara teşekkür edebilsek...

    Pek uzattım galiba nasıl bitirsem acaba? Evet bu şekilde bir gelişmeyi gördüğüm an bu konunun müdavimlerine Erzurum'da cağ kebap ve kadayıf dolması ziyafeti çekmezsem bana da Erzurumlu demesinler.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Erzurum lu
    ...

    Tartışmanın kısır formunu pek iyi becerebildiğimize şüphe yok, bir de uzlaşmaya, faydalanmaya, bilgilenmeye yönelik münazara formuna geçebilsek... En azından bu forumda 1. sayfada başlayan düş, böyle kısır tartışmalarla sekteye uğratılmasa, bildiklerini paylaşan insanlara teşekkür edebilsek...

    Pek uzattım galiba nasıl bitirsem acaba? Evet bu şekilde bir gelişmeyi gördüğüm an bu konunun müdavimlerine Erzurum'da cağ kebap ve kadayıf dolması ziyafeti çekmezsem bana da Erzurumlu demesinler.


    Ortada ciddi bir sorun yok bence. Tartışma da kısır değildi. Ancak bir hatırlatma yapayım;

    İHG : Zaten öleceğiz diyorsan şimdiden 5. aşamaya gelmişsin.
    Yani doğanın düzeni senin kararını çoktan vermiş:
    "Defolu kodlar. Hayatta kalmaması gerekiyor!"


    Seviyeli bir tartışmanın başlangıç cümlesi olabilir mi bu; Ya da seviyeli bir tartışmanın devam cümlesi ?

    Bunun akabinde hitabın muhattabı arkadaş da "hakaret" etmeden cevap vermiş. Ben de desteklediğimi söyledim o kadar. Peki sonra ne yazıldı ?


    Jay Jay ... : "Kaldı ki, başlıkta demokrasi söz konusu. Kimse kimseye hakaret etmiyor, herkes söyleyeceğini söylüyor. Sansür falan da uygulamıyoruz. Fakat sanki buna inat birisi hakarete uğramış gibi oldum falan diyor, öbürü de onu gazlıyor aferin devam et diye."

    Birisi hakarete uğramış gibi falan diyormuş, ben de ona gaz veriyormuşum

    Ortada bir sorun yok diyorsanız bence de yok çünkü benim ve @zoom un yaptığı, aynı şekliyle cevap vermek, dikkat edin hakaret yok.

    Sorun var diyorsanız o halde soruna ortak olmamak daha iyi değil mi. Karşınızdakinin fikirlerine saygılı olmak, onu dinlemektir. Dinlediğini zanneden bir çok kişi daha karşısındakinin ne söyleyeceğini beklemeden, cevap bulmaya çalışıyor. Sizin görüşlerinizin "bayağı, basit, herkes tarafından kolay bulunabilir ve değersiz olduğunu" doğrudan ifade etmeseler bile, "Öfff, bırak bunları, konuyu baştan beri okumuyor musun ? Bunlar bilimsel tezler, Cevap yazmayın da konuyu dağıtmasın vs.vs." gibi ne manaya geldiği belli sözlerle pekala anlatıyorlar.

    Yanlış anlamayın, bunu yaptıklarında aklı başında kimse kendini değersiz falan hissetmez, ya da anormal reaksiyon göstermez. Ancak karşılıklı konuşma içinde değiliz, yazılı metinlerle ifade ediyoruz kendimizi.

    Bir diyalogda en etkili ifade jest ve mimiklerle sağlanır. Biz burada bundan yoksunuz. O halde kendimizi açıkça ifade edebilmek için biraz ayrıntılı yazıyoruz. Bir de yazılana cevap vermezsek, gerçekten bir cevabımız olup olmadığını diğer okuyanların bilmesi mümkün değil.

    Tekrar yanlış anlaşılmasın diye ifade edeyim; Burası bir arena değil biz de savaşmıyoruz. Kendimi kanıtlama gibi bir gayret içinde değilim. Herkes gibi ben de sohbete, paylaşıma katılıp kendi fikrimi söylüyor, diğerlerinin fikirlerinden yararlanıyorum. Bu kadar...

    Ayrıca, konuyu vakit buldukça takip ediyorum ve bir sürü faydalı bilgi de edindim. Bunu da belirteyim. Konuda anlatılanların bir çoğunun gerçekten bir gün olacağını da biliyorum. Ancak biraz abartıldığının ve sürekli felaket senaryolarıyla uğraşmanın da insanı sadece paranoyaya sürükleyeceğini biliyorum.

    Özellikle ergenliğe yeni girmiş veya yetişkin sayılmayacak bir çok kardeşimizin bu forumda, bu konuyu okuyabileceklerini düşündüğümden yer yer ben de fikirlerimi belirtiyorum.

    Felaket demişken; Tüm dünyanın içine gireceği bir felaketten hiç birimiz kurtulamayacağız ve bunun adına kıyamet deniyor. Bu ne enerji, ne de ekonomik krizden kaynaklanmayacak kadar büyük ve tahrip edici olacak.

    Ancak; Bir arkadaşımın söylediği gibi: "Ben öldükten sonra kıyamet..."

    Ölülere felaket vız gelir çünkü. Kıyamet ben ölmeden koparsa ölürüm. Ben öldükten sonra koparsa, zaten öldüğüm için yine sorun yok.

    En fazla ölürüz yani

    Şaka bir yana, şu gerçeği kabullenin arkadaşlar; Hepimiz bir gün öleceğiz. Öyle ya da böyle...

    Bu arada kıyameti beklemeye de gerek yok. "Hepimiz öleceğiz! Hepiniz yanacaksınız!" diye bağıran meczuplardan bir farkımız olsun;

    Dünya varolduğundan beri, dünyanı dört bir tarafında kıyametler kopmuyor mu? Hangi kıyametten bahsediliyor ?
    Üç kuruş için adam öldürenler, organları için adam öldürenler, çocuk kaçıranlar, insan ticareti yapanlar, savaş çıkaranlar, tecavüzler, vs.vs.

    Aklınıza gelen, gelmeyen her türlü vahşeti sergilemiyor mu insanlar ? Yapmadığımız ne kaldı ? Liberya, Irak, Haiti, Bosna Hersek, Sudan vs.vs. Dünyanın dört bir tarafında insanlar vahşice öldürülmüyor mu? Bunların bir çoğunun karısı çocukları gözleri önünde tecavüze uğrayıp, öldürülmedi mi? Bu insanların çoğu işkenceden geçirilmedi mi ? Hala geçirilmiyor mu?

    Hangi kıyameti bekliyorsunuz ? Tedbirler alırsınız, eviniz satarsınız, botlarınızı ve silahıız hazırlarsınız. Ancak gece evinize bir hırsız girer, göz göze gelirsiniz ve bum! Sizin kıyametiniz gerçekleşmiştir. (Allah korusun) Genleriniz ne kadar sağlam olursa olsun!

    Tabi ki çevrenizde olup bitene sessiz kalırsanız bir gün sıra size de gelecek, buna şüphe yok. Bundan kurtulmanın yolu kaçmak değil, birlik olmaktır.

    Hikayeyi bilirsiniz; Çiftçi ölüm döşeğinde çocuklarını toplamış ve tek bir dal parçasını kırmalarını söylemiş, sonra da bir demek dal parçasını... Buradan yola çıkarak birlik olmalarını, bu yolla güçlü olabileceklerini öğütlemiş.

    Jip alıp dağa kaçma ile, silah kullanma ile bir kaç hafta hayatta kalabilirsiniz en fazla. Sonra ? Kendi başınıza hayatta kalamazsınız. Ortalık durulunca falan gibi ümitler var. Ortadoğuda ne zaman duruldu ortalık ? Ya Afrika da ? Ömrümüz yetmez herhalde beklemeye.



    Erzurumlu :Kimsenin kimseyi düşünmeyeceği felaket anları olmamış mıdır tarihte?...

    Olmaz mı? Kimsenin kimseyi düşünmeyeceği felaketler hep olmuştur. Olacaktır. Dini olan insanlar yanlarında hep onları koruyan kollayan bir varlığa bağlanır, ondan medet umarlar. Dine inanmayan insanlar ise boşluktadır, kendilerinden başka tutunacak dala bulamazlar. Bu yüzden güçlü ve hep uyanık olmak zorundadırlar. Tesadüfe yer yoktur. Her şeyi akıllarını ve güçlerini kullanarak çözebileceklerine inanırlar.

    Kırılma noktası nedir biliyor musunuz ? İnsanın başına bir gün öyle bir olay gelir ki, insan acziyetinin farkına varır ve sığınacak bir liman arar. Kırılma noktası burasıdır. Bu noktada ya tamamen dinden kopar, ya da tamamen dine döner insanlar.

    Propaganda yapmıyorum, uzatmayacağım.

    Aslında hepimizin korkuları, beklentileri, istekleri bir noktada kesişiyor: "Varolmak"

    Bunu içgüdüsel olarak yaşıyoruz, tüm canlılar gibi. Sebebi tartışılır... DNA konusu bir sonuçtur, sebep değil. Bu da tartışılır.

    Velhasıl; Eğer bir şeyler olacaksa ve bundan kurtulmaya çalışıyorsak tek bir yol var; Birlik olmak. Peki bizi birbirimize bağlayan şey ne olacak ?

    Ölüm korkusuna gelelim: Ben çelişki seziyorum. Bir yandan bilimsel tezler, materyalist felsefe falan derken, ölümün doğal bir yokoluş olduğu savunuluyordu. Yok olma korkusunun dinlerin doğuşunu, ya da insanın dinleri yarattığını tetiklediği konuşuluyordu. Birden ölüm korkusunun, aslında; Yok olma korkusunun çok ağır basmasıyla birlikte tedbir alındığı gibi bir izlenim edindim.

    Korkmalı mıyız, korkmamalı mıyız ?
    Yok olacak mıyız, olmayacak mıyız ? (Ölüm sonrası)
    Yok olacaksak, bizden sonrakilerin bize faydası ne ?
    Olmayacaksak, neyin kavgasını veriyoruz ?

    Önce kafalar bir durulsun, konu durulur merak etmeyin.

    Selamlar.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: vezir

    olasılık konusunda eksik bilinen şeyler var. tekli evren modeline göre bakılırsa tüm olasılıklar bir modeli oluşturmak için tasarlanmış gibi görülür ancak çoklu evren veya günümüzün fenomeni olan paralel evrenler kavramına göre her olasılık bir şekilde gerçekleşir ve bir başka evren yaratır. Fizik konusuna hakim olanlar daha iyi algılayacaklardır.


    Bu konuya dikkat. Vezir hocamın dikkat çektiği bu husus çok önemli, gözden kaçırmayın. Farklı teoriler var ancak hala çok belirsiz.

    Ancak olma olasılığı olan olaylardan biri gerçekleştiğinde, diğer olasılıkların kaybolduğunu ve geri getirilemez olduğunu düşünüyorum şahsen. Zamanla ortaya çıkacaktır gerçek.
  • Ogün®

    Arkadaşın buraya önce yazdığı, sonra da sildiği mesajı görmediğini varsayıyorum. Ajitasyon falan demiş de, neyse uzatmayayım. Benim uydurduğum bir mesaj değildi yani. Burada yazılanları okuyup, kendisine hakaret edildiğini (ki gerçekten çok gereksiz bir noktadan buraya çekmeyi başarmış) düşünen birinden bahsettim.

    Neyse, kapatalım bu konuyu.
  • Arkadaşlar,

    Wilhelm Fucks'ın "Power of Nations" formülüyle ilgili fikri olan var mı? Türkiye Ekonomisi dersinde hocamızın tam anlamıyla taktığı bir formül bu.

    Güç = Nüfusun Küpkökü x Çelik Üretimi (milyon ton) x Enerji Tüketimi (X varil petrol eşdeğeri)


    Buradan yola çıkarak yapılan hesaplamada Çin çok açık farkla (Yaklaşık olarak; ABD'nin 8 katı, Türkiye'nin 1000 katı, Hindistan'ın 40 katı, Rusya'nın ise 20 katı kadar) en güçlü ülke olarak karşımıza çıkıyor.

    İlk bakışta çok inandırıcı gelmese de, özellikle çelik üretiminin, gelişmeye etkisinin yadsınamaz olduğunu net biçimde gösteriyor. Çin'in çok ama çok büyük farkla en büyük çelik üreticisi olması bu sonucun böyle olmasına yol açıyor formülde. Fakat Hindistan'ın ve özellikle de İran'ın, sürekli bahsedilegelenin aksine, henüz birer güç olarak nitelendirilmedikleri sonucu da çıkıyor aynı zamanda.

    Hocamız bunu çok önemsiyor ve neredeyse bütün dönem çelik-enerji üzerinde yoğunlaştı.

    Buradan yola çıkarak da, nükleer enerjinin tek çözüm olduğunu ve aynı zamanda mevcut çelik üretim kapasitesinin en az 3 katına çıkarılması gerektiğini de söyledi sık sık. Türkiye'nin, çelik üretiminde Çin'den sonra -yanlış hatırlamıyorsam- son 10 yılda en büyük yüzdesel artışı gerçekleştirmesi de kendisinin önemsediği bir konu.

    Ne dersiniz; güvenilir bir formül diyebilir miyiz? ABD'nin düşüşe geçmesi, Çin'in yükselmesi ve Türkiye'nin de mevcut güç dengesindeki yerini hiç de yabana atılmayacak oranda doğruluk payıyla belirleyebiliyor bu formül. Birçok ülkede gayet iyi işliyor. Diğer yandan, bazı ülkelerde şüpheli sonuçlar doğuruyor dediğim gibi. Tartışmaya değer sanırım.

    Düzeltme: İmla.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi jay jay justified -- 26 Ocak 2010; 7:07:14 >




  • böyle bir formül olduğunu duymuştum ama tam açılımını bilmiyordum. Evet doğru olması şiddettle muhtemel ancak bu tür formüllerin tehlikesi GÜÇ ne zaman ve ne amaç için kullanacağınız ile alakalı bir konu. Bunun farkını en son ikinci dünya savaşında gördük. Almanya savaşa çelik yetiştiremedi ve nufusu güç dengesini daha ileri götüremedi. Amerika günlük çeik üretimin ve bunu kanalize edecek insan gücü ile büyük bir fark attı ve günde ürettiği savaş makineleri almanların kat ve kat üstüne çıktı direnç noktası aşılınca 1943 den sonra yavaş yavaş tüm cephelerde kaybetmeye başladı.

    şimdi savaş yok v e formül ne derece doğrudur bence tartışılır çünkü japonların çelik üretimi ve insan sayısı gerçekten 60 lar 70 ler ve özellikle 80 lerde açık ara önce idi ve büyük bir gelişme hızını yakalamıştır.Aynı nufus ve fabrikalar olmasına rağmen 2000 yıllarda aynı gelişme hızını götüremediklerini görüyoruz. dememkki güç ancak tüketilebilen bir yer bulduğuna anlam kazanıyor . Çin bu açıdan gelişmişlik düzeyi düşük olduğu için gücü kanalize edebliyor ve super güç olarak dünyada yerini alacak gibi görünüyor. Çok ciddi bir hatası var kullandığı para birimi ve dolar arasında baskıcı bir yol güttüğü için yakında nalları dikebilir. Yani ekonomiyi yönetemeyen gücü yönetemez. ABD nin en büyük artısı ve SSBC nini en büyük eksiği buradaydı . Dünyada paranız geçerli bir akçe olarak dayatabiliyor ve değerinini kontrol edebiliyorsanız o zman gücün anlamık olacaktır. bu konuda hazard hocamın sanıırm ekonomi cephesinde daha derin bilgisi olabilir.

    ANCAK yeni bir asya amaerikan para birimi hasıl olur ve dünya bunu kabull ederse ki petroün alış satışında bu para birimi kullanılmalıdır .o zaman çinin önünde kimse duramaz. Bunu ABD bilerek geciktirmektedir ama 2008 krizinden sonra onların da eli ayağı bağlandı.




  • Formülü burda duydum ama oldukca mantikli görünüyor. Japonyanin 2000 li yillardan sonra dusen gelisme hizi tamamen nufsunun artik dusus surecine girmesidir. 2050 yillarinda 127 milyon olan nufusun 85 milyon olmasi bekleniyor. Gelismis bölge ve ülkeler ( Avrupa, Japonya, USA) doruk noktasina ulastilar ve inis trend i gözlemlenecek. Bunun yaninda fazla nufusa sahip Cin, Hindistan gibi ülkeler artik cikisa gececek. Bir yanda doyuma ulasmis,refahi yuksek ve calismak, uretmek istemeyen, cocukda yapmayan, emeklilik donemlerini kendilerini hayvanlara kuslara böceklere adayan insanlar toplulugu. Diger yanda refaha, zenginlige, pirzolaya ac nufusu genc ve kalabalik ulkeler. Insallah Turkiye olarak bu yukseliste yerimizi aliriz. Turkiye yanlis hatirlamiyorsam 10. büyük Demir-Celik üreticisi.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: jay jay justified

    Arkadaşlar,

    Wilhelm Fucks'ın "Power of Nations" formülüyle ilgili fikri olan var mı? Türkiye Ekonomisi dersinde hocamızın tam anlamıyla taktığı bir formül bu.

    Güç = Nüfusun Küpkökü x Çelik Üretimi (milyon ton) x Enerji Tüketimi (X varil petrol eşdeğeri)


    Buradan yola çıkarak yapılan hesaplamada Çin çok açık farkla (Yaklaşık olarak; ABD'nin 8 katı, Türkiye'nin 1000 katı, Hindistan'ın 40 katı, Rusya'nın ise 20 katı kadar) en güçlü ülke olarak karşımıza çıkıyor.

    İlk bakışta çok inandırıcı gelmese de, özellikle çelik üretiminin, gelişmeye etkisinin yadsınamaz olduğunu net biçimde gösteriyor. Çin'in çok ama çok büyük farkla en büyük çelik üreticisi olması bu sonucun böyle olmasına yol açıyor formülde. Fakat Hindistan'ın ve özellikle de İran'ın, sürekli bahsedilegelenin aksine, henüz birer güç olarak nitelendirilmedikleri sonucu da çıkıyor aynı zamanda.

    Hocamız bunu çok önemsiyor ve neredeyse bütün dönem çelik-enerji üzerinde yoğunlaştı.

    Buradan yola çıkarak da, nükleer enerjinin tek çözüm olduğunu ve aynı zamanda mevcut çelik üretim kapasitesinin en az 3 katına çıkarılması gerektiğini de söyledi sık sık. Türkiye'nin, çelik üretiminde Çin'den sonra -yanlış hatırlamıyorsam- son 10 yılda en büyük yüzdesel artışı gerçekleştirmesi de kendisinin önemsediği bir konu.

    Ne dersiniz; güvenilir bir formül diyebilir miyiz? ABD'nin düşüşe geçmesi, Çin'in yükselmesi ve Türkiye'nin de mevcut güç dengesindeki yerini hiç de yabana atılmayacak oranda doğruluk payıyla belirleyebiliyor bu formül. Birçok ülkede gayet iyi işliyor. Diğer yandan, bazı ülkelerde şüpheli sonuçlar doğuruyor dediğim gibi. Tartışmaya değer sanırım.

    Düzeltme: İmla.

    Akademik düzeyde yorum yapamam ancak burada sayılan göstergeler sonuç değil araç. Enerjiyi hangi işte tüketiyorsunuz? Çeliği nerede kullanıyorsunuz? Durduk yerde Türkiye'nin çelik talebini nasıl 3 katına çıkaralım, neden çıkaralım? Plastik ve çimentonun yerine çeliği mi koyalım? İthal edilen her şey ülkenin zayıflığı değil midir? Enerjiyi bundan ayrı tutmak mümkün mü? Kahvede oturan nüfusun kime, ne faydası olabilir? Kişi başına milli gelir ya da GSYH/nüfus göstergeleri bize hiç bir şey anlatmaz mı?

    cemale;
    Kimse yükselişe geçemeyecek. Önceki sayfalarda bunun nedenlerini ayrıntılarıyla konuştuk. Planlarınızı yükselecek olan değil; iç savaş, dikta ve kıtlık-yokluk ortamında çöken, ezilen bir Türkiye'ye göre yapmanızı öneririm. Ama yok düşündüm de, ben Tanrı'ya (güya) inanmıyorum, üstelik karamsarım, siz beni dinlemeyin, bol bol kredi çekin ev, yazlık, araba alın, dükkan açın, 21. yy Türkiye'nin yüzyılı olacak. Benim gibiler de "panik"lediğiyle, "paranoyak" olduğuyla kalacak.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi nlty2000 -- 26 Ocak 2010; 13:06:59 >




  • quote:



    -Ortada bir karşıt görüş yok,konu hakkında verdiğiniz bilgiler mutlaka doğru ve bilimseldir,tüm bunlara katılıyorum fakat benim dikkati çekmek istediğim nokta defalarca belirttiğim üzere,bir kaç kişinin içinde bulunduğu panik hali.


    Bence buna fazla takılmayın, her ne kadar burada daha önce olmamış senaryolar yazılsa da herbirimizin günü ''Eyvah, ne olucak, bir şeyler yapalım, oraya buraya koşuşturalım, öleceeeez'' tarzında geçmiyor, burada anlatılanların sadece bu konu dahilinde olması sanırım bu ''felaket paranoyası'' durumunu oluşturmuş olabilir... Konuyu futbola çevirsek ya da herhangi güncel bir konuya çevirsek normal bir forum konu başlığına dönüşüverebilir, felaket havası dağılabilir..

    Sonuçta çözüm için dünyanın en yüksek tepesine tırmanmak gibi bir şey önermiyorum ben şahsen..

    Aslında çok çok basit, ''Kendi gıdanı kendin yetiştirmek, (kişisel gıda güvenliği) eğer büyükşehirde yaşanırsa güvenliğini sağlamak, (can güvenliği), kırsal kesimlerde yaşanıcaksa da güvenlik tedbiri ile basit ve sağlıklı bir düzen kurmak'' Yani hiç öyle felaket tellallığı gerektiren bir durum yok...

    Nedenini söyledim, yine söyleyeyim, 20 sayfa okumaya üşenen yeni okurlar için, bizim büyükşehirlerde lojistik petrol ile sağlanır, petroldeki kısıntı gıda maddesi temininde sıkıntı,sadece gıda değil, mal temininde sıkıntı yaratır, bu sıkıntı şehirde asayişi güçleştirir, işsizlik ve açlık gibi sorunlar da diğer sorunları tetikler..

    Ankara, İzmir gibi şehirler büyük olmasına rağmen gıda temininde sıkıntı yaşamayacak durumda olan yerlerdir, yani benim bahsettiğim şekilde en büyük sorun İstanbul'da yaşanacaktır, Anadoluda bu konuyu okuyanların endişelenmesi gerekmez, en azından çoğu köy görmüştür, muhakkak bir alternatif mevcuttur.. İyidir, kötüdür, bir alternatif vardır yani.. (Ayrıca deprem sorunu da var, bunlardan bağımsız, o da hafife alınmaması gerekir)

    Öte yandan ülke tehdidi olarak bir tehdit içerisinde olmadığımızı göz önünde bulunduruyorum, bir Çin, Hindistan, Brezilya, Meksika gibi ''nüfus azaltılması gereken'' , hedefte olması muhtemel bir ülke değiliz, (çok az da olsa böyle bir ihtimal mevcut olabilir,fakat stratejik durumumuz bizi güçlülerin tarafına itiyor)...

    Durum bundan ibarettir yani..

    Şimdilik..

    Ha bunları okuyup da intihara meyleden çıkar mı çıkar tabii ki de... Çünkü hekes 10 sene sonra , devasa gökdelenler oluşacağını, hidrojenli çalışan arabalara bineceğini, rahat konforlu bir hayat yaşayacağını hayal ediyor, ki buna doğası gereği de diyebiliriz belki, bizim varsayımlar biraz soğuk duş etkisi yaratabilir.. Sorun kaynaklansa ancak buradan kaynaklanır..

    Ben burada kimseye ''hepiniz öleceksiniz'' demiyorum, diyemem de, sadece nlty'nin dediği gibi ''yükselişe geçme durumu''nun oldukça zor olduğundan bahsediyorum, yani bir alternatif vardır, adam harika bir düzen kurar, dünya savaşa giderken o çok iyi iş kurar, daha rahat yaşar, imkansız değildir, ama olasılığa vurunca bu çok kişiye nasip olmaz (termodinamik prensiplerine göre)...

    E bunu deyince de karşımıza ''E ölelim daha iyi'' diyen de çıkıyor elbette, zaten asıl sorun burada, tüketim toplumunda da yadırgamıyorum, ''tüketiyorum o halde varım'' diyenler, tüketemediğinde ölmek yolunu seçerlerse, meydan da ''düşünüyorum o halde varım'' diyenlere kalır, buna üzülmem aksine sevinirim, herkes kendi istediği yolu seçiyor tabii..



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi hazardousmen -- 26 Ocak 2010; 13:46:23 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: nlty2000

    quote:

    Orijinalden alıntı: jay jay justified

    Arkadaşlar,

    Wilhelm Fucks'ın "Power of Nations" formülüyle ilgili fikri olan var mı? Türkiye Ekonomisi dersinde hocamızın tam anlamıyla taktığı bir formül bu.

    Güç = Nüfusun Küpkökü x Çelik Üretimi (milyon ton) x Enerji Tüketimi (X varil petrol eşdeğeri)


    Buradan yola çıkarak yapılan hesaplamada Çin çok açık farkla (Yaklaşık olarak; ABD'nin 8 katı, Türkiye'nin 1000 katı, Hindistan'ın 40 katı, Rusya'nın ise 20 katı kadar) en güçlü ülke olarak karşımıza çıkıyor.

    İlk bakışta çok inandırıcı gelmese de, özellikle çelik üretiminin, gelişmeye etkisinin yadsınamaz olduğunu net biçimde gösteriyor. Çin'in çok ama çok büyük farkla en büyük çelik üreticisi olması bu sonucun böyle olmasına yol açıyor formülde. Fakat Hindistan'ın ve özellikle de İran'ın, sürekli bahsedilegelenin aksine, henüz birer güç olarak nitelendirilmedikleri sonucu da çıkıyor aynı zamanda.

    Hocamız bunu çok önemsiyor ve neredeyse bütün dönem çelik-enerji üzerinde yoğunlaştı.

    Buradan yola çıkarak da, nükleer enerjinin tek çözüm olduğunu ve aynı zamanda mevcut çelik üretim kapasitesinin en az 3 katına çıkarılması gerektiğini de söyledi sık sık. Türkiye'nin, çelik üretiminde Çin'den sonra -yanlış hatırlamıyorsam- son 10 yılda en büyük yüzdesel artışı gerçekleştirmesi de kendisinin önemsediği bir konu.

    Ne dersiniz; güvenilir bir formül diyebilir miyiz? ABD'nin düşüşe geçmesi, Çin'in yükselmesi ve Türkiye'nin de mevcut güç dengesindeki yerini hiç de yabana atılmayacak oranda doğruluk payıyla belirleyebiliyor bu formül. Birçok ülkede gayet iyi işliyor. Diğer yandan, bazı ülkelerde şüpheli sonuçlar doğuruyor dediğim gibi. Tartışmaya değer sanırım.

    Düzeltme: İmla.

    Akademik düzeyde yorum yapamam ancak burada sayılan göstergeler sonuç değil araç. Enerjiyi hangi işte tüketiyorsunuz? Çeliği nerede kullanıyorsunuz? Durduk yerde Türkiye'nin çelik talebini nasıl 3 katına çıkaralım, neden çıkaralım? Plastik ve çimentonun yerine çeliği mi koyalım? İthal edilen her şey ülkenin zayıflığı değil midir? Enerjiyi bundan ayrı tutmak mümkün mü? Kahvede oturan nüfusun kime, ne faydası olabilir? Kişi başına milli gelir ya da GSYH/nüfus göstergeleri bize hiç bir şey anlatmaz mı?

    cemale;
    Kimse yükselişe geçemeyecek. Önceki sayfalarda bunun nedenlerini ayrıntılarıyla konuştuk. Planlarınızı yükselecek olan değil; iç savaş, dikta ve kıtlık-yokluk ortamında çöken, ezilen bir Türkiye'ye göre yapmanızı öneririm. Ama yok düşündüm de, ben Tanrı'ya (güya) inanmıyorum, üstelik karamsarım, siz beni dinlemeyin, bol bol kredi çekin ev, yazlık, araba alın, dükkan açın, 21. yy Türkiye'nin yüzyılı olacak. Benim gibiler de "panik"lediğiyle, "paranoyak" olduğuyla kalacak.



    Yukselise gececek derken Turkiyeyi söylemedim. Cin, Hindistan gibi ülkeleri söyledim. Türkiye tek süper güc olamayabilir ama daha güçlü bir ülke olmamasi icinde bir neden yok hatta olmasi icin bir cok neden var. Bahsettiginiz; ic savas, dikta, kıtlık-yokluk ortaminda cöken-ezilen bir Türkiye görmeyecegim insallah Allah hic bir zamanda göstermez. Su anki durumdan kat be kat daha zor sartlarda bu millet sinav vermistir. Yeterki secimleri dogru ve istikrarli yapsin. Olecegiz, bitecegiz seklinde karamsar olmaya gerek yok. Dunya yıkılır Türk yine yerini alir diye bakmak lazim ve öyledir. Önemli olan su anda, var olan zamanda ileri gitmektir. Keske sanayide kullanilan petrol ün dünyadaki en büyük ithalatcisi olsak. Kahvede oturan nufusu önemsemek gerek. Bir ülke icin sadece gerekli, az ve üretken bir nufus gerekmiyor. İste Avrupa yillarca calisma cabalama sonucu adamlarda az cocuk kültürü olustu ve yaslandilar.

    Kahvede oturan adam sorundur, bosta duran nufus sorundur, nerde cokluk orda b... luk derler oda dogrudur, ama sorunlarin oldugu yerde yeni fikirler olusur, caba olur, coklugun orda yerde cogulculuk olur. AMA BASINDA EHIL LIDERLER VARSA. Iste burda dogru secim önemli. Is bu coklugun, kahvede oturanlarin dogru secimde bulunmasinda. Yoksa bu coklugun hic bir onemi kalmaz. Koyun sürüsünden farkımız kalmaz.




  • nlty2000 ve vezir hocam;

    Zaten hocanın söylediği de bu oluyor aslında. Yani bu gücün nerede ve nasıl kullanılacağını söylemeye çalışıyor. Tabii ki kendisinin "şuna ihtiyaç var, buna ihtiyaç var, nükleer lazım, çelik lazım..." şeklindeki heyecanlı ve bir o kadar da gereksiz tavırlarını onaylayamıyorum fakat şimdiye kadarki sorunların tahlilinde en azından abuk-subuk görüşlerle karşımıza çıkmaması sevindirici.

    Şimdiye kadar petrol krizi ile ilgili bir tartışmaya girmedik kendisiyle lakin bu konu açıldığında bu kadar heyecanı kalmayacağı aşikar. Çünkü romantizme kaçıyor çoğu yerde görüşleri. Özellikle petrol sözcüğünü çok az duyuyorum kendisinden. Hatta şimdiye kadar ki tavırları, petrol krizi yokmuş gibi bir hava yaratıyor diyebilirim. Koyun sürüsünün de derste bu duruma bir tepki vermemesi ayrı bir mesele.

    En basit haliyle; enerjiyi her türlü sanayi sektöründe, çeliği de başta yapı sektöründe (ki çeliğin en az 30 büyük sektörle yakın ilişkisi olduğuna dair Tsunehiko Watanabe'nin yaptığı bir araştırma mevcuttu son karıştırdığımda) kullanmak gerektiğini söylüyor. Özellikle çeliğin, üretim süreci ve kullanım alanları gereği büyük istihdam yaratması söz konusu. Sanayide kullanılan enerjinin ithal edilmesi, havanda su dövmek gibi bir şey. Keza, çeliğin de ithal edilmesi, geliştiğini düşünen bir ülke için, gün geçtikçe bağımlı hale gelmekle eşdeğer. Büyük oranda ithal edilen çelik, dış borç yükünü artıracak, ülkeyi kredi batağına sürükleyecek. Yani gelişmeyi başka ülkelerin refahı için gerçekleştirecek. Herhalde bunları söylemeye çalışıyor ki aynı şeyleri çelik üzerine bir doktora tezinde de okumuştum.

    Formül özünde, burada çoğu kez karşı çıkılan bu "üret babam üret" üzerine kurulu. Bu kısmı zaten büyük bir tartışmaya yol açıyor. Dediğim gibi, ulusların gücünü ölçmeye, sıralandırmaya dair yaklaşımlardan birisi bu. 60'larda ortaya atılıyor ve o günden bugüne çok şey değişti. Eksik yönleri hakkında fikir edinmek adına yazdım. Gelecekte pek işe yaramayacağını düşünsem de, endüstri devriminin ikinci evresinden günümüze kadar olan sürece açıklık getirebiliyor. Paylaşımlar güzeldi. Teşekkür ederim. Fikri olan varsa, lütfen esirgemesin arkadaşlar :)

    Düzeltme: İmla.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi jay jay justified -- 26 Ocak 2010; 15:33:16 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: jay jay justified

    nlty2000 ve vezir hocam;

    Zaten hocanın söylediği de bu oluyor aslında. Yani bu gücün nerede ve nasıl kullanılacağını söylemeye çalışıyor. Tabii ki kendisinin "şuna ihtiyaç var, buna ihtiyaç var, nükleer lazım, çelik lazım..." şeklindeki heyecanlı ve bir o kadar da gereksiz tavırlarını onaylayamıyorum fakat şimdiye kadarki sorunların tahlilinde en azından abuk-subuk görüşlerle karşımıza çıkmaması sevindirici.

    Şimdiye kadar petrol krizi ile ilgili bir tartışmaya girmedik kendisiyle lakin bu konu açıldığında bu kadar heyecanı kalmayacağı aşikar. Çünkü romantizme kaçıyor çoğu yerde görüşleri. Özellikle petrol sözcüğünü çok az duyuyorum kendisinden. Hatta şimdiye kadar ki tavırları, petrol krizi yokmuş gibi bir hava yaratıyor diyebilirim. Koyun sürüsünün de derste bu duruma bir tepki vermemesi ayrı bir mesele.

    En basit haliyle; enerjiyi her türlü sanayi sektöründe, çeliği de başta yapı sektöründe (ki çeliğin en az 30 büyük sektörle yakın ilişkisi olduğuna dair Tsunehiko Watanabe'nin yaptığı bir araştırma mevcuttu son karıştırdığımda) kullanmak gerektiğini söylüyor. Özellikle çeliğin, üretim süreci ve kullanım alanları gereği büyük istihdam yaratması söz konusu. Sanayide kullanılan enerjinin ithal edilmesi, havanda su dövmek gibi bir şey. Keza, çeliğin de ithal edilmesi, geliştiğini düşünen bir ülke için, gün geçtikçe bağımlı hale gelmekle eşdeğer. Büyük oranda ithal edilen çelik, dış borç yükünü artıracak, ülkeyi kredi batağına sürükleyecek. Yani gelişmeyi başka ülkelerin refahı için gerçekleştirecek. Herhalde bunları söylemeye çalışıyor ki aynı şeyleri çelik üzerine bir doktora tezinde de okumuştum.

    Formül özünde, burada çoğu kez karşı çıkılan bu "üret babam üret" üzerine kurulu. Bu kısmı zaten büyük bir tartışmaya yol açıyor. Dediğim gibi, ulusların gücünü ölçmeye, sıralandırmaya dair yaklaşımlardan birisi bu. 60'larda ortaya atılıyor ve o günden bugüne çok şey değişti. Eksik yönleri hakkında fikir edinmek adına yazdım. Gelecekte pek işe yaramayacağını düşünsem de, endüstri devriminin ikinci evresinden günümüze kadar olan sürece açıklık getirebiliyor. Paylaşımlar güzeldi. Teşekkür ederim. Fikri olan varsa, lütfen esirgemesin arkadaşlar :)

    Düzeltme: İmla.


    Niye havanda su dögmek olsunki. Urettiginiz sanayi ürünleri, ithal ettiginiz enerjiden daha pahaliya satiyorsaniz. Yada Ithal ettiginiz bir ürünü, ithal ettiginiz enerji ile üreterek daha ucuza maal edyorsaniz. Mantikli olmazmi? Benmi cok dar dusunuyorum yoksa. 'Üret babam üret' mantigi bir yerde basarili degilmi? Bugun mutfakta ki ocagin üzerinde kaynayan tencerenin icinde bile cinde uretilen tahta kasik varsa. 15-20 yil icinde Cin in dunyanin en buyuk ekenomisi olmasi bekleniyorsa, 2009 da bile %10 üzerinde büyüme sagliyorsa üret babam üret mantiksizmi?

    S.Arabistan: Petrol var, Hac var gelir bunlar. Uretmiyor, petrol den aldiklari ile , Hurma, Petrol haric herseyi ithal ediyor. Cunki daha ucuza geliyor, Fabrika kurup isci,sendika bilmem sunla bunla ugrasmiyor. Ne lazim kürdan, hoopp al sana para ver bana kürdan. Ulke fakirmi hayir ülkemizde olmayan bir cok marka orda. Cölde yazin bile elektrkten sicak su elde ediliyor oysa su zaten sicak akacak nerdeyse.

    Dunyanin en buyuk Petrol ithalatcisi Amerika super gucude onlar.




  • 
Sayfa: önceki 5859606162
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.