Şimdi Ara

Dünya Petrol Krizi - Peak Oil (58. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
3.089
Cevap
40
Favori
190.297
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
4 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 5657585960
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • quote:

    Orijinalden alıntı: ihg70

    quote:

    Orijinalden alıntı: nlty2000
    ...

    Okudunuz zaman caddeleri genişletmenin trafiği neden rahatlatmadığından tutun, mühendislik, mimarlık, ekonomi gibi disiplinlerin neden sorunlarımızı çözmediği, daha iyi hayat şartları için çabalamanın neden yanlış olduğuna kadar bir çok yanıta erişeceksiniz. (umulur ki erişeceksiniz) Bu çözümsüz sorunların kökeni basit aritmetikte, termodinamiğin değişmez yasalarında yatıyor. Ve bunları anlamak zor değil. (Şimdi biri çıksın da "CERN'de termodinamiğin şu yasası çiğnendi hede hödö..." desin diye bekliyorum)
    _______________________________
    www.buyukcokus.com



    Şu kalınlaştırdığım yeri okuyunca nedense aklıma "Jevon'un Paradoksu" (Jevons' Paradox) geldi

    Aslında alıntıladığınız cümlede kastım Jevon's Paradox'tan fazlası idi. Meslenin özü sonsuz büyüme yanılgısını anlamakta. Enerji kullanımını, doğal tahribatı azaltma, sürdürülebilirlik vb. eğilimlerimizin önünde dağ gibi duran, yeni bir toplumsal hayat tasarlamadan önce aşmamız gereken bazı ikilemler var. Bu ikilemler çoğu zaman içimizde doğuştan geliyor. Jevon's bunlardan sadece birisi.
    Karşılıklı özgecilik(reciprocal altruism)
    Green paradox(yeşil ikilem diye çevrilebilir)
    Green jobs(yeşil sektör, yeşil meslekler diye geçer)
    ...gibi ikilemler de var. Wikipedia ve Google'dan araştırabilirsiniz. Bunların her biri toplumumuzun içine yerleşmiş davranış kalıpları. Kırmak çok zor. Teşhis etmek bile zor. Tembellikten kurtulabilirsem bununla ilgili bir yazı yazacağım.

    Karadeniz'le ilgili kehanetle ilgili daha önce bir şeyler yazmıştım. Okyanustaki, Karadeniz'deki, Sibirya'daki donmuş topraktaki hidrojeni yakıt olarak kullanmaya çalışmanın felakete neden olacağını düşünüyorum. Gerçi gazın kendiliğinden çıkışından bahsediliyor ama bu gazı sömürmeyi düşünenler de var. "Doğal kaynağı sömür, geri dönüşü olmayan gündelik ihtiyaçlar için tüket, para kazan, kaynak tükenince insanlar düşünsün" paradigması dünyanın sonunu getirdi. Bunda ısrar etmek büyük bir suç. Zaten doğalgaz kuyularında ve iletim hatlarında oluşan kaçağın ciddi miktarda sera etkisi yaptığını biliyoruz.

    Erzurumlu;
    Donanimhaber'de başlığı takip edenleri ya da başlığın abonelerini görebileceğimiz bir imkan var mı bilmiyorum. Ben başlığı kaç kişinin takip ettiğini bilmediğimden çeviri yapmak aklıma gelmiyor. Başlığı takip edip de İngilizce bilmeyenler kendini göstersin bari, kaç kişi okuyor bilir ona göre yazarız. Ancak konuları internetten öğrenmek istiyorsanız Türkçe kaynak çok az. Üretmeyen, yazmayan bir uygarlığız zaten, internet de kullanmayınca Türkçe kaynak kıtlığı oluyor.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi nlty2000 -- 12 Ocak 2010; 14:18:39 >




  • http://www.realclimate.org/index.php/archives/2005/12/methane-hydrates-and-global-warming/
    dünyanın sonu veya insanlığın sonu global ısınma sonucunda çıkacak metan gazının atmosferde belirli bir konsantrasyonda kalması ile olcaktır. daha önce de oldu şimdi de olacak. Ancak oldukça yavaş süreceği öne sürelen bu süreç ile ilgil ibilim adamlarının ciddi kaygıları var ve milyonlaca yıllık birikimin bir sonucunun aniden büyük miktarlarda atmosfere çıkması bir ''diasaster ''dir . unutmayalım ki metan aynı zamanda son derece yanıcı ve patlayıcı bir gazdır .Bu konuda verdiğim linkin okunması önceden bilinen yanlışların düzeltilmesi için bir şanstır.

    karadeniz için ise bu derece olmasa da bazı kötü senaryolar öne sürülmektedir. Karadenizin metan hidratlatrdan farkı bu denizin çok çok yazkın zamanda 10000 yıl kadar önce son buzul çağının sonunda denmizlerin yükselmesi sonucu istanbul boğazını aşan sular ile büyük bir tufan ile oluşmuş olmasıdır. bazı kaynaklar bunun nuh tufanı ile ilişkilendirmeye çalışmaktadır ki bir senaryo olarak çok kötü bir yaklaşım değildir. 10 adet amazon nehrinin debisini koyıun ve hepsini marmaradan o zamanlar şimdikinden aşagıda olan kapalı tatlı suya boşaltınız . Olcak şey büyük bitr kaos ve aniden yükselen sular . Eski çağlarda yaşayanlar olsaydınız herhalde tufanı böyle tanımlayabilirsiniz.

    Neyse konu başka yere sapmadan bizi ilgilendiren enerji boyutuna gelmek lazım. Petrol bir yana metan bir yana bu kadar büyü kbir rezerv yakın zamanın enerji kaynağı olarak değerlendirilmeye hazırdrı ancak maliyetler ve üretim engelini nasıl aşacaktır orası ayrı tartışma konusu.

    atmosferdeki sera gazını doğa onbinlerce yılda indirgeyerek dönüştürebilmektedir ancak şu an zamanımız yok ve doğa alarm vermiş ve mini buzul devirleri minik bunaltıcı yüzyıl sıckalıkları yaşamakta olduğumuzu herkes farkındadır. Bunlardan global ısınmanın en büyülk tehlikesi okyanuslarda saklı duruan metan hidratın kontrolsüz olarak serbest kalarak atmosfere yayılması yterine tüketilerek enerjinin başka formları olarak depolanması ve ihtiyacı karşılaması düşünülmesi gereken bir denklemdir.
    bilienler için dönüşüm ve termodinamik bağıntıları sonuçsuz gibi görünsede enerjinin DAĞILIMI önümüzdeki çazülmesi gereken en ciddi konulardan biri olarak beklemektedir.


    quote:

    Karadeniz'le ilgili kehanetle ilgili daha önce bir şeyler yazmıştım. Okyanustaki, Karadeniz'deki, Sibirya'daki donmuş topraktaki hidrojeni yakıt olarak kullanmaya çalışmanın felakete neden olacağını düşünüyorum. Gerçi gazın kendiliğinden çıkışından bahsediliyor ama bu gazı sömürmeyi düşünenler de var. "Doğal kaynağı sömür, geri dönüşü olmayan gündelik ihtiyaçlar için tüket, para kazan, kaynak tükenince insanlar düşünsün" paradigması dünyanın sonunu getirdi. Bunda ısrar etmek büyük bir suç. Zaten doğalgaz kuyularında ve iletim hatlarında oluşan kaçağın ciddi miktarda sera etkisi yaptığını biliyoruz.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: nlty2000

    quote:

    Orijinalden alıntı: ihg70

    quote:

    Orijinalden alıntı: nlty2000
    ...

    Okudunuz zaman caddeleri genişletmenin trafiği neden rahatlatmadığından tutun, mühendislik, mimarlık, ekonomi gibi disiplinlerin neden sorunlarımızı çözmediği, daha iyi hayat şartları için çabalamanın neden yanlış olduğuna kadar bir çok yanıta erişeceksiniz. (umulur ki erişeceksiniz) Bu çözümsüz sorunların kökeni basit aritmetikte, termodinamiğin değişmez yasalarında yatıyor. Ve bunları anlamak zor değil. (Şimdi biri çıksın da "CERN'de termodinamiğin şu yasası çiğnendi hede hödö..." desin diye bekliyorum)
    _______________________________
    www.buyukcokus.com



    Şu kalınlaştırdığım yeri okuyunca nedense aklıma "Jevon'un Paradoksu" (Jevons' Paradox) geldi

    Aslında alıntıladığınız cümlede kastım Jevon's Paradox'tan fazlası idi. Meslenin özü sonsuz büyüme yanılgısını anlamakta. Enerji kullanımını, doğal tahribatı azaltma, sürdürülebilirlik vb. eğilimlerimizin önünde dağ gibi duran, yeni bir toplumsal hayat tasarlamadan önce aşmamız gereken bazı ikilemler var. Bu ikilemler çoğu zaman içimizde doğuştan geliyor. Jevon's bunlardan sadece birisi.
    Karşılıklı özgecilik(reciprocal altruism)
    Green paradox(yeşil ikilem diye çevrilebilir)
    Green jobs(yeşil sektör, yeşil meslekler diye geçer)
    ...gibi ikilemler de var. Wikipedia ve Google'dan araştırabilirsiniz. Bunların her biri toplumumuzun içine yerleşmiş davranış kalıpları. Kırmak çok zor. Teşhis etmek bile zor. Tembellikten kurtulabilirsem bununla ilgili bir yazı yazacağım.

    Karadeniz'le ilgili kehanetle ilgili daha önce bir şeyler yazmıştım. Okyanustaki, Karadeniz'deki, Sibirya'daki donmuş topraktaki hidrojeni yakıt olarak kullanmaya çalışmanın felakete neden olacağını düşünüyorum. Gerçi gazın kendiliğinden çıkışından bahsediliyor ama bu gazı sömürmeyi düşünenler de var. "Doğal kaynağı sömür, geri dönüşü olmayan gündelik ihtiyaçlar için tüket, para kazan, kaynak tükenince insanlar düşünsün" paradigması dünyanın sonunu getirdi. Bunda ısrar etmek büyük bir suç. Zaten doğalgaz kuyularında ve iletim hatlarında oluşan kaçağın ciddi miktarda sera etkisi yaptığını biliyoruz.

    Erzurumlu;
    Donanimhaber'de başlığı takip edenleri ya da başlığın abonelerini görebileceğimiz bir imkan var mı bilmiyorum. Ben başlığı kaç kişinin takip ettiğini bilmediğimden çeviri yapmak aklıma gelmiyor. Başlığı takip edip de İngilizce bilmeyenler kendini göstersin bari, kaç kişi okuyor bilir ona göre yazarız. Ancak konuları internetten öğrenmek istiyorsanız Türkçe kaynak çok az. Üretmeyen, yazmayan bir uygarlığız zaten, internet de kullanmayınca Türkçe kaynak kıtlığı oluyor.



    Hocam kaç kişi olduğunu bende bilemeyeceğim.
    Zaten mesajınızda gayet güzel açıklamışsınız, yazıp üretmediğimiz için kaynak kıtlığı oluyor. Sizin bu yazdıklarınızı okuyan en azından 1 kişi var ve o benim. Belki benim için tercüme zahmetine değmez ancak yarın veya sonraki günlerde binlerce kişinin mesajınızı okuma ihtimalini gözardı etmeye değer mi? Donanımhaberle de sınırlandırmayın, birileri çıkar alıntı veya çalıntı yapar diğer internet sitelerinde yayınlar, onbinlerce insan okur, sonraki kuşaklar da büyüklerimiz neler düşünmüş, onların içinde vicdani sorumluluğa sahip niceleri varmış diye düşünür...

    Zaten yazmak başlıbaşına büyük bir fedakarlıktır...

    Hepinize teşekkür ediyorum.




  • quote:

    Son yıllarda Ortadoğu’da önemli yatırımlar yapan Çin’in, önümüzdeki 10 yıl
    içerisinde bölgeye asker göndereceği öne sürülüyor. WorldNetDaily internet
    sitesine konuşan Ortadoğu uzmanları, Pekin yönetiminin bölgede artan
    ekonomik yatırımlarını güvence altına almak amacıyla, Arap ülkelerinde
    kalıcı askeri üsler oluşturmayı planladığını söyledi. Ortadoğu uzmanları, Çin’le İran arasında son dönemde yaşanan yakınlaşmanın da Pekin’in yayılmacı amacına hizmet ettiğini öngörüyor.

    BATI’YA KARŞI KOZ

    Tahran’ın en büyük petrol müşterisi konumundaki Çin’in, Basra Körfezi’ndeki adacıklardan bazılarına ticaret limanları kurduktan sonra buralara savaş gemileri ve asker sevketmesinin muhtemel bir senaryo olduğu belirtiliyor. Tahran’ın ise, tartışmalı uranyum zenginleştirme programına karşı Batı’dan gelecek olası yeni yaptırımlara karşı Çin’i yanına almaya çalıştığı yorumları yapılıyor.

    Gazete Habetürk


    Basra körfezinde zaten çiçeklerle bekliyorlar...

    Çin-Batı kutbunda İran bana kalırsa Batı tarafına yaklaşıcaktır, Batının İranı kaybetme gibi bir lüksü yoktur, Mahir Kaynak bölgede petrol biterse ''İsrail biter'' demişti, bölgede petrol bitince batının İsraile desteği de biter, İsrail yanlız başına kalır, bugün ortadoğuda yeni düzenin şekillenmesinin sancılarını yaşıyoruz, bu şekillenmenin içine biz de dahil olacağız muhtemelen.. Kabak başımızda patlamasın da..




  • Maliye Bakanlığı'nın sitesinde yer alan birtakım verilerden bahsetmiştim. Korkut Boratav hocamız olaya açıklık getirmiş; hiçbir zaman yapamayacağım işi yapmış. Yani o tabloları doğru düzgün analiz edip, çıkarımları yapmış.

    http://haber.sol.org.tr/yazarlar/korkut-boratav/turkiye-nin-krizi-kasim-da-son-buldu-22873

    Bugünün yazısıdır, taze taze okuyunuz.

    2010 yılı, Türkiye için kaynak krizinin had safhada yaşanacağı yıl. Mucize falan olmazsa, vergiler (dolayısıyla her şey) zamlanacak. Fazla gürültü yapmayan bir halktan, en acımasız ve aynı zamanda da resmi biçimde, haraç toplamayı öğrenen hükümet döneminden beri boğuşuluyor bu sorunla.

    Bir de, yazıya şimdilik tek yorum yapılmış. Yine veriler var, desteklemesi açısından okunmasını tavsiye ederim.








  • quote:

    Orijinalden alıntı: jay jay justified
    2010 yılı, Türkiye için kaynak krizinin had safhada yaşanacağı yıl.

    Hmm. Böyle söyleyince atlatılacak bir darboğaz gibi algılanıyor sanırım. Bana göre atlatılacak bi şey olmayacak. 2011 2010'dan, 2012 2011'den kötü olacak. Bu böyle sürüp gidecek. İnanmayanlar kredi alıp dükkan açmaya, ev, araba almaya devam etsin. Kazançlarıyla birlikte özgürlüklerinin de yok olduğunu görecekler.
  • Haiti depreminden hemen sonra bölgeye 50.000 DOD uzmanın yani ABD Savunma Departmanı uzmanının sevkedildiğini duydum, asker-sivil-istihbarat vs.vs. güney Amerika'daki Kolombiya üssünden sonra, Karayiplerde de Haiti üssü oluşturuluyor sanırım.. Dostça işgal dedikleri bir kavram vardı, tam da bu literatüre uyuyor..

    quote:

    ABD ASKERLERİ ASAYİŞİ SAĞLAYACAK

    Haiti Devlet Başkanı Rene Preval, ABD'nin, başkentte asayişin sağlanması için BM güçlerine yardımcı olacağını söyledi.

    Preval, başkentte asayişin sağlanmasının çok güç olduğunu belirterek, 3 bin 500 Amerikan askerinin BM ve Haiti güvenlik güçlerine bu konuda destek vereceğini belirtti. Venezuella Devlet Başkanı Hugo Chavez ise ABD'nin depremi bahane ederek, Haiti'yi işgal ettiğini iddia etti.

    KANADA BİN ASKER DAHA GÖNDERİYOR

    Kanada da, yardım çalışmalarına destek amacıyla Haiti'ye 1000 asker daha göndereceğini açıkladı. Savunma Bakanı Peter MacKay, Haiti'ye yardımcı olmanın Kanada için ahlaki bir sorumluluk olduğunu belirterek, gönderilecek askerlerin, mühendislik, tıbbi yardım ve güvenlik gücü olarak faaliyet göstereceğini söyledi.


    Bir de tektonik silah dedikleri bir şey vardı hatırlarsınız... Diğer depremleri bilmiyorum ama bu bana göre hiç tabii bir olay değil, akabinde gerçekleşen olaylara baktığımızda böyle görünüyor..

    http://www.hurriyet.com.tr/dunya/13510343.asp?gid=200




  • İnsan işi olmadığına neredeyse tamamen inanıyorum, plan ve program çerçevesinde yürüyen bir olay bu...

    <<nikaragua devlet başkanı daniel ortega birleşik devletler'in haiti'deki büyük depremden faydalanarak ülkeye birlikler yerleştirdiğini söyledi.

    ortega cumartesi günü "haiti'de olan biten beni ciddi şekilde endişelendiriyor, abd birlikleri halihazırda havaalanının kontrolünü ele geçirdiler" dedi.

    pentagon salı günü haiti'ye depremin kurbanlarına yardım için 10.000'den fazla asker yerleştirdiğini söyledi.

    "abd'nin haiti'ye çıkarma yapmasının hiçbir mantığı yok" diyen ortega, "haiti askeri birliklere değil, insani yardıma muhtaç" dedi.

    *
    http://mrzine.monthlyreview.org/2010/ortega170110.html


    Vay anasını yaaa...




  • nlty2000 hocam, zaten onu yazarken şu ana kadar demek istemiştim. Bundan sonrası içinse; tablolara, verilere bakarak, kıyamete gidildiğini anlamak zor değil. Aynen yazdığın gibi, gelen gideni aratacak. Korkut Boratav hocamın da dediği gibi, 2002'den beri çırpındıkça batıyoruz bu çamurun içinde. Ne kadar çok hareket, o kadar hızlı batış.

    hazardousmen, birilerinin, senin yazılarını okuyarak intihar etmiş olma ihtimali çok yüksek kanımca :) Kötümserlerin kötümserisin. Benim de farkım yok gerçi.
  • quote:

    hazardousmen, birilerinin, senin yazılarını okuyarak intihar etmiş olma ihtimali çok yüksek kanımca :) Kötümserlerin kötümserisin. Benim de farkım yok gerçi.




    Hehehee, en uç noktada olmak keyif veriyor, bana bunu söyleyenlere genelde '' Ben kağıt üzerinde olasılık değerlendirmesini yaptıktan sonra vardığım analizleri söylüyorum, duygularımı hesaba katarak söylersem umarım dediklerimin çoğu yalandır, umarım eksik bir şey okumuştum, ya da bir şeyi hesaba katmayı unutmuşumdur, hiçbirisi doğru değildir'' diyorum.. Yani kafayı yemiş de değilim ayrıca..

    Matematik hesabı yapıp 2+2 4 sonucunu bulduktan sonra elbette çıkan sonuçlar hoşuma gitmiyor ama sonuç 4 çıkıyor, keşke 5 olsaydı ya da 3 olsaydı diyebilirim ama buna inanırsam ''wishfull thinking'' olur, zaten toplumda herkes ''İyi düşün iyi olsun'' düşüncesi içerisinde, elbette optimist olmakta yarar var, ama onun da bir sınırı var...

    İntihar konusuna gelince, bilim adamları hesabı yapsınlar 2020 yılında enerji krizi meydana geldiğinde dünya taşıma kapasitesi de düşmesi gerekiyor mu (fiziksel olarak) ya da 2030da bu rakam kaçtır, 4 milyar mıdır? Eğer taşıma kapasitesi de hızlı bir düşüş yaşaması kesinkes şartsa, bu intiharlara da iyi tarafından bakılabilir..

    Keh, keh, keh.. Pollyannacılığın böylesi..

    Ayrıca kişisel kanaatim, intihar konusu sosyolojiye girer, ben eski düzen devam etseydi oldukça sıkıcı bir hayat yaşardım, monotonluğu pek sevmem de, kendi adıma söylemem gerekirse insanlık tarihinin gördüğü bu önemli dönüm noktalarından birini yaşama şansım olduğu için mutluyum, Allah hepimize uzun ömür versin, şunu sağ salim atlatanın anlatıcak epey mi epey anısı olucaktır bence, ama atlatana kadar da canımız çıkmasın..

    quote:

    2009 yılı sonuçlarına göre, Amerika'nın doğalgaz üretimi yüzde 3,7 artarak 624 milyar metreküpe ulaştı. Rusya'nın üretimi de yüzde 12,4 oranında azalarak 582,3 milyar metreküpe geriledi. Rusya doğalgaz şirketi Gazprom'un, tarihinde ilk kez böyle bir düşüş yaşandığı belirtildi. Rus yetkililer 2010'da daha olumlu göstergeler elde edeceklerine inanırken, uzmanlar bu konuda iyimser değil. Rus Kommersant gazetesinin haberine göre, ABD Enerji Bakanlığı, doğalgaz üretimlerinin geçen yılın ocak-ekim aylarında 2008 yılı dönemine göre yüzde 3,9 oranında artarak 519 milyar metreküpe çıkarttı. 2009'un sonuna kadar da Amerika, bir önceki yıla göre yüzde 3,7 artış sağlayarak 624 milyar metreküpe ulaştı.

    Rusya Enerji Bakanlığı rakamlarına göre, ülkede doğalgaz üretimi geçen yıl yüzde 12,4 azalarak 582,3 milyar metreküpe düştü. Böylece Rusya doğalgaz üretimi açısından 7 yıl içinde ilk kez gerileyerek yerini Washington'a kaptırdı. 2002 yılında Rusya üretimde Amerika'yı sollamıştı. Bu dönemde Rusya 539 milyar metreküp doğalgaz üretirken, ABD'nin rakamı 536 milyar metreküp olarak gerçekleşmişti. Moskova 1986-91, 1992-96 yıllarında ve daha sonra da 1999 yılında da doğalgaz üretiminde liderlik koltuğuna oturmuştu. 2008 yılında ise Rusya 602 milyar metreküp gaz üretirken, ABD 582 milyar metreküp üretmişti. Ayrıca ABD doğalgaz tüketimi açısından da ilk sırada yer alıyor. Amerika 2008 yılında 657 milyar metreküp doğalgaz tüketti. Koltuğu Amerika'ya kaptıran Gazprom, tekrar liderliği yakalayacağına inanıyor. Gazprom resmi sözcüsü Sergey Kupriyanov, tarihlerinde ilk kez böyle bir düşüş yaşadıklarını belirtti. Amerikan East European Gas Analysis araştırma şirketi Başkanı Mihail Korçemkin ise, Rusya'nın ABD'nin uzun yıllar gerisinde kalabileceğini iddia etti.


    Uzmanlar bu konuda iyimser değil..

    Ahh şu uzmanlar...




  • Michigan eyaletinde yaşayan Miracle ailesi, terör eylemlerine karşı önlem olarak toplamda 25 adet silah bulunduruyor. Dokuz kişilik ailenin silah saplantısı öyle bir noktaya ulaşmış durumda ki, altı yaşındaki Morgana geceleri pembe renkli 22 kalibrelik av tüfeğine sarılarak uyuyor.

    Altı ve 17 yaşları arasında yedi çocuğu olan baba Lee, 11 Eylül saldırılarından bu yana teröre karşı önlem aldıklarını ve düzenli olarak açık alanda atış talimine gittiklerini söyledi.

    TERÖRE KARŞI ÖNLEM
    Geçmişte orduda yer alan, şimdiyse geçimini posta dairesinde çalışarak sağlayan 42 yaşındaki Lee, aşırıya kaçan silah eğilimini şöyle açıkladı: “Detroit, evimden sadece bir saatlik mesafede. Nijeryalı bir terörist yılbaşı günü yolcu uçağını havaya uçurmaya çalıştı. Buna nasıl tepkisiz kalabilirim?”

    Lee, “Saldırgan en az 20 El Kaide teröristinin Amerika’da saldırı düzenlemek için eğitildiğini söyledi. Ben ailemi korumalıyım ve onların kendilerini koruyabildiklerini bilmeliyim. Bu benim şahsi sorumluluğum” dedi.

    VAHŞİ DOĞADA EĞİTİM
    Güvenlik endişeleri kontrolden çıkmış olan kaygılı baba, düzenli olarak vahşi doğada eğitime çıktıklarını ve hayatta kalma yöntemlerine çalışarak, ağaçlardan ev yapmayı öğrendiklerini ve avlandıklarını sözlerini ekledi.

    Aile, Haiti depremi ardından depremlere karşı da önlem aldıklarını, bunun yanında fırtına ve sel gibi doğal afetlere de hazırlıklı olduklarını belirtti. Yedi kardeşin en büyüğü Megan ise, gururla av tüfeği ve pompalı tüfek kullanmakta uzmanlaştığını söylerken, küçük kardeşleriyle silahları söküp temizlemekten çok hoşlandığını söyledi.

     Dünya Petrol Krizi - Peak Oil




  • Eğer bu kriz olmasaydı, Türkiye 2009’da karanlıktaydı”
    “Eğer bu kriz olmasaydı, Türkiye 2009’da karanlıktaydı” ifadesini kullanan Hakman, krizden dolayı 2008’in son çeyreği ve 2009’da görülen talep düşüşünün, Türkiye’nin elektrik arz krizine girmesini engellediğini belirtertti.
    Sabancı Holding Enerji Grubu Başkanı Selahattin Hakman, 2010 yılında Enerjisa şirketlerinin toplam cirosunun 3,4 milyar lira, amortisman hariç operasyonel karının da 300 milyon lira civarında gerçekleşeceğini bildirdi.
    Hakman, gazetecilerle bir araya geldiği sohbet toplantısında, küresel krizin etkisiyle 2009 yılında küresel elektrik talebinin bir önceki yıla göre yüzde 1,6 düştüğünü, krizin etkisiyle küresel likidite sıkıntısı ve proje finansmanı olanaklarındaki daralma ve küresel elektrik fiyatlarındaki dalgalanma ve düşüşlerin elektrik enerjisi yatırımlarında iptal ve erteleme getirdiğini anlattı.
    Enerji gündeminde son 10 yıldır yer alan “arz güvenliği” ve “enerji kullanımının iklim değişikliğine etkisi” konularına, enerji verimliliği, yenilenebilir enerji ve nükleer enerji ile yanıt verilebileceğini dile getiren Hakman, krizin yenilenebilir enerjinin rekabetçiliğini daha da kötü etkilediğini söyledi.
    Hakman, yenilenebilir enerji yatırımlarındaki azalmanın, önceki yıla göre yüzde 30’larda olması beklenirken, krizden çıkışta uygulamaya konan destek paketlerinde yenilenebilir enerjiye destek verilmesiyle, azalmanın yüzde 18-19’da kaldığını belirtti.
    Krizden çıkışla enerji talebinin artacağına değinen Hakman, 2030 yılına kadar sadece elektrik enerjisiyle ilgili olarak yaklaşık 14 trilyon dolara yakın yatırım yapılması gerekeceğini kaydetti.
    Hakman, Türkiye’nin elektrik talebinin arttığına işaret ederek, 2011’den itibaren Türkiye’nin büyüme oranının en az yüzde 5 seviyesinde olacağı düşünüldüğünde, elektrik talebinin yüzde 8’ler seviyesinde artmaya başlamasının beklenebileceğini ifade etti.
    “Eğer bu kriz olmasaydı, Türkiye 2009’da karanlıktaydı” ifadesini kullanan Hakman, krizden dolayı 2008’in son çeyreği ve 2009’da görülen talep düşüşünün, Türkiye’nin elektrik arz krizine girmesini engellediğini belirterek, şöyle konuştu:
    “Fakat bunu bir güvence olarak değerlendirmemek, bunun böyle kalacağını da düşünmemek lazım. Bir yandan tekrar hızlı bir talep artışı. Mesela 2010 için Türkiye ekonomisinin yüzde 3,5 gibi büyümesi bekleniyor. Bizim buradaki beklentimiz, Türkiye’de belli ivmeler engellenmezse, gene yüzde 5’lere yaklaşacağını düşünüyoruz, en azından potansiyel olarak, 2010 yılı için. Yüzde 3,5 resmi beklentilerden yola çıksak bile, Türkiye’deki elektrik talebinin 2010 yılında yüzde 4-5 seviyesinde artmasını bekliyoruz. Türkiye’nin bugün bütün inşa etmekte olduğu, kurmakta olduğu santrallere baktığımız zaman, bunların devreye giriş tarihlerine baktığımız zaman 2011 sonrasında Türkiye’nin yine sıkıntılı bir elektrik arzı tehdidiyle en azından karşı karşıya olabileceğini düşünüyoruz.”


    http://www.milliyet.com.tr/-eger-bu-kriz-olmasaydi-turkiye-2009-da-karanliktaydi-/ekonomi/sondakika/19.01.2010/1188094/default.htm?ver=93


    quote:

    Washington stepping up pressure on China disguised as anti-terrorist effort

    The uncanny story of Nigerian national Umar Farouk Abdulmutallab, who allegedly tried to blow up a Detroit-bound plane on Christmas Day, has helped U.S. strategists attain their immediate goals - in particular to secure public support for the escalation of hostilities in Afghanistan and Yemen.

    It also marked the beginning of a new anti-China campaign.

    Why would Al Qaeda want to blow up a U.S. plane? No clear explanations have been offered. However, from the geopolitical perspective, Al Qaeda's emergence in Yemen is fully justified as part of U.S. operations to restrain China, which has become too daring in buying up Africa.

    The theater of anti-terrorist operations will probably span the distance from the Red Sea to Pakistan. The Gulf of Aden is a hub which accounts for 30% of crude oil distribution and 10% of international trade. China said a month ago it wanted to establish a military outpost there. Now the country might not find it easy to realize such a plan.

    Until recently, the United States had only one military base in Africa, in Djibouti (with 2,500 troops). However, a U.S. UAV base has been recently established in the Seychelles for Reaper unpiloted aircraft with fire power 15 times greater than that of the Predator models used in Afghanistan, Pakistan and Somalia. Its speed is three times higher. Also, the United States African Command (Africom) has been organized.

    Another tentative idea being discussed, albeit theoretically, in the United States, is a "selective default." Suppose Washington suddenly says it will not honor its debt obligations to China, worth nearly $800 billion, thus eliminating the imbalance in the global economy in a single stroke. U.S. President Barack Obama would hardly notice China's shock at an unexpected loss of half of its foreign currency reserves, as he will be busy talking human rights with abandon.

    The first evidence came from Google, as the company announced last Tuesday it was going to leave the Chinese market because of alleged attempts to crack its email accounts there. In addition, the world's largest search engine said it will no longer censor results for its Chinese users, something it has unfailingly done since 2005.

    Taiwan will take delivery of cutting-edge arms from Washington soon, and Obama will meet with the Dalai Lama, whom the U.S. president shunned just two months ago while preparing for his unsuccessful visit to China. It seems that global politics is in for some changes.

    Kaynak: RIA Novosti/Vedomosti


    El Kaidenin operasyonlarının arkasında Çin'in Afrikadaki varlığını dizginlemek olduğu yazılıyor, Çin Aden körfezine donanma göndereceğini söylemişti, fakat bunun o kadar da kolay olmadığı düşünülüyor,

    http://de.rian.ru/postsowjetischen/20100117/124725366.html


    CNPC Says Global Rivalry to Affect China Oil Imports (Update1)

    Jan. 19 (Bloomberg) -- Rising global competition and volatile energy prices will affect Chinese oil imports, making it more difficult to guarantee domestic fuel supplies, China National Petroleum Corp. said.

    Chinese companies should avoid competing with their domestic peers in the international market and instead form an alliance against foreign producers, the parent of PetroChina Co., the country’s largest oil and gas company, said in a commentary in its online newsletter today.

    Imports accounted for 52 percent of the oil consumed by China last year, China Business News said yesterday, citing Zhang Xiaoqiang, deputy head of the National Development and Reform Commission. Manufacturing expanded by the most in five years last month, increasing the nation’s demand for energy, according to a report by HSBC Holdings Plc and Market Economics on Jan. 4.

    China should expedite the building of emergency stockpiles to better handle swings in the global oil market, CNPC said.

    Crude oil imports rose to a record 203.8 million metric tons last year to meet increased demand spurred by the government’s $586 billion stimulus spending, the General Administration of Customs said on Jan. 10.

    The world’s second-biggest energy-using nation will “actively” compete for global oil, gas and mineral resources as domestic consumption rises, NDRC’s Zhang said on Jan. 5.

    Global rekabet ve fiyatlardaki iniş çıkış Çin'in petrol ithalatını etkiliyor, yerel petrol arzının garantiye almasını daha da güç hale getiriyor, Çin Ulusal Petrol Ajansından alınan bilgilere göre..

    http://www.bloomberg.com/apps/news?pid=20601207&sid=aEjk.4gURrdY



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi hazardousmen -- 19 Ocak 2010; 18:20:35 >




  • Şu finalleri bir atlattıktan sonra küresel sermaye-ulus devletler çarpışması hakkında yazı yazacağım, şimdilik bunu koymakla yetineyim..

    Analiz Mahir Hocadan... Altına imzamı atabilirim..

    Ukrayna’daki devlet başkanlığı seçimleri henüz sonuçlanmamış olmasına ve ikinci turun sonunda yeni devlet başkanının belirlenecek olmasına rağmen genel eğilim turuncu devrimin sona ereceğini göstermektedir.

    Devlet dışı aktörler her zaman siyasette etkili olmuşlardır ama devletin yerine geçememişlerdir. Yasa dışı örgütler, dini kurumlar, sendikalar ve sivil toplum kuruluşları gibi örgütlenmeler her zaman siyasette etkin olmuşlardır. Ancak son yıllarda devletin de üzerinde bir etkiye sahip olma iddiasında olan bir gücün ortaya çıktığı görülmekteydi. Küresel sermaye alışageldiğimiz ve devletlerin belirleyici olduğu siyaset dönemini sonlandırmak ve dünya ölçeğinde bir yönetim oluşturmak peşindeydi. Bu yolda önemli başarılar elde etmiş ve büyük ülkeler de dahil birçok yerde belirleyici konuma gelmişlerdi. Mesela Yeltsin döneminde Rusya’yı kontrol etmekteydiler, ABD’nin yönetiminde belirleyici olmuşlardı. Ancak onları gerçekleştirdikleri renkli devrimlerle tanıdık. Para sihirbazı olarak adlandırılan G. Soros bu gücün simgesi olmuştu ve devrimlerin arka planında onun adı geçiyordu.

    Bu siyasi gücü uzun zamandan beri izliyordum ve 11 Eylül saldırısını küresel sermaye ile ulus devletler arasındaki çatışmanın gün yüzüne çıkması olarak değerlendirdim. Bu çatışmanın ulus devletlerin zaferiyle sona ereceğini ve küresel sermayenin siyasal gücünü yitireceğini öngörmüştüm. Yaşadığımız ekonomik kriz küresel sermayeyi etkisizleştirme projesiydi ve bu güç kan kaybediyordu.

    Ukrayna’daki turuncu devrim küresel sermayenin en önemli kazanımlarından biriydi. Dünya ölçeğindeki dengelerde önemli bir yere sahip olan Rusya’nın stratejik bir bölgesini kontrol altına almıştı. Son seçimlerin bu ülkedeki turuncu devrimi sonlandıracağı ve Rusya’nın stratejik kaybının telafi edileceği söylenebilir.

    Bir soruyu cevaplandırarak küresel sermayenin rolü daha iyi anlaşılır. Son yıllarda Çin’in hızlı bir ekonomik gelişme sağladığı ve çok uzun olmayan bir vadede ABD’yi de geçerek dünyanın en büyük ekonomik ve buna bağlı olarak askeri gücü olacağı söyleniyordu. Bu gelişmenin arka planında bu ülkeye akan yabancı sermaye olduğu biliniyordu. Eğer küresel sermaye ABD tarafından kontrol ediliyorsa neden kendisini ikinci plana atacak böyle bir süreci destekliyordu?

    Gerçekte küresel sermaye herhangi bir devletin kontrolünde değildi ve onu belli bir coğrafyayla özdeşleştirmek yanlıştı. Bu güç tüm dünyayı yönetmek iddiasındaydı ve ülkeler arasında bir ayırım yapmıyordu. Çin onun için hem ucuz işçiliğin olduğu ve yatırım yapılması uygun olan bir yerdi hem de bu ülkenin tasarrufları ona çok büyük bir kaynak sağlıyordu. Tüm dünyayı finans kurumları sahip ve yöneticileri yönetecek ve bu yönetim dünyaya refah ve barış getirecekti. Çünkü savaşlar farklı güçleri temsil eden devletler arasındaydı ve tek bir gücün yönettiği dünyada savaş olmazdı.

    Bu idealin iyi ya da kötü olduğunu tartışmak anlamsız. Sadece mümkün olup olmadığı sorgulanabilir ve bana göre tarihin seyri buna imkan tanımamaktadır. Şimdi bu gücün tasfiye sürecini yaşıyoruz ve bu süreç her ülkede etkisini gösterecektir.


    Ayrıca arzu eden videoları da izleyebilir,

    http://www.youtube.com/watch?v=RMmIgNGGc-o

    ve devamı, 6 numaraya kadar var..

    Mahir Hocanın çalıştığı gibi kurumlarda çalışanlar bazı şeyleri bizim bildiğimizden daha fazla bilir, okuma yetenekleri daha fazladır, o yüzden onları izlemek gerekir, yani herkes perde önünü okurken, onlar perde arkasını okur bir çırpıda, o yüzden değer vermek gerektiğini düşünürüm..



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi hazardousmen -- 19 Ocak 2010; 21:07:04 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: hazardousmen

    Haiti depreminden hemen sonra bölgeye 50.000 DOD uzmanın yani ABD Savunma Departmanı uzmanının sevkedildiğini duydum, asker-sivil-istihbarat vs.vs. güney Amerika'daki Kolombiya üssünden sonra, Karayiplerde de Haiti üssü oluşturuluyor sanırım.. Dostça işgal dedikleri bir kavram vardı, tam da bu literatüre uyuyor..

    Hmm. Nedense aklıma birden gelecek İstanbul depremi, 1 milyon + ölü ve sonrasında çıkan yağma, çete savaşları ve şehir anarşisi (planlanmış anarşi) sonrası BM askerlerinin duruma müdahale etmesi olasılığı geldi. Geçen hafta İstanbul'daydım. Çok güzel önlem alınmış depreme. Kurtarma ekiplerinin geçeceği caddelere park etmeyin tabelası konmuş. Deprem sonrası kaosu tabela çakarak önlüyor "2000 yıllık devlet geleneği". İyi ki İstanbul'da değilim. Umarım depremde orada olmam.

    quote:

    Orijinalden alıntı: hazardousmen
    Diğer depremleri bilmiyorum ama bu bana göre hiç tabii bir olay değil, akabinde gerçekleşen olaylara baktığımızda böyle görünüyor..


    Bu sonuca nasıl vardınız? Renkli ışıklar filan çıkmış mı orada da?

    quote:

    Orijinalden alıntı:
    Eğer bu kriz olmasaydı, Türkiye 2009�da karanlıktaydı� ifadesini kullanan Hakman, krizden dolayı 2008�in son çeyreği ve 2009�da görülen talep düşüşünün, Türkiye�nin elektrik arz krizine girmesini engellediğini belirtertti.

    Yalan. Elektrik fazlamız var. Kriz olmasaydı da vardı. Bu beyefendiler Türk sanayisinin AB ülkelerine oranla en verimsiz üretimi yaptığını da söylemezler. Üretim verimsiz.

    quote:

    Orijinalden alıntı:
    ...as the company announced last Tuesday it was going to leave the Chinese market because of alleged attempts to crack its email accounts there.

    Kuyruklu yalan. :)


    Mahir Kaynak iyi güzel anlatıyor da, yine "80 öncesi" gibi klişe telkin kalıpları kullanıyor. "Şu kadar liramız olsaydı kıtlıktan kurtuluyorduk" filan... "Çok kötü günlerdi o günler" hesabı... Bu klişe sözler milyon kere tekrarlana tekrarlana insanlarda bir iyiye gitme duygusu uyandırdı. En eğitilmiş olanımız bile Türkiye'nin çok daha güçlü olduğu o günleri kötü günler olarak anıyor.

    hazard;
    Aylar önce yolladığınız küreselleşme ile ilgili word dosyasını isterseniz bloga koyabilirim. Bir bölümünü metin olarak ekleyebilirim, ancak dosyanın tamamını ekleyebilir miyim onu bilmiyorum.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi nlty2000 -- 20 Ocak 2010; 0:23:43 >




  • depremler ile ilgili en ciddi bilgi alabileceğiz kaynakları linkliyorum. Buradan takip edebilirsiniz. Çok detaylı analizler vardır.

    http://neic.usgs.gov/neis/qed/

    http://earthquake.usgs.gov/earthquakes/recenteqsww/

    animasyon çalıştırıldığında bir sonraki ciddi deprem nerede olabilir görebiliyor musunuz.
    http://earthquake.usgs.gov/earthquakes/recenteqsanim/world.php

    sanki meşhur los angeles de geziniyor gibi dikkatinizi çekerim




  • -----------------

    Haziran 2004’te Haiti Eylem Komitesi’nin iki üyesiyle birlikte Haiti’ye gitmiştim. Ülkeye, ülkenin demokratik seçimlerle iktidara gelen lideri Jean-Bertrand Aristide’nin ABD, Fransa ve Kanada tarafından planlanan bir darbeyle devrilmesiyle yaşanan politik depremin etkilerini araştırmak üzere gitmiştik.

    Gördüklerimiz hâlâ yankılanmakta. Baskıyla yüz yüze kaldıklarından evlerini terk etmek zorunda kalan yüzlerce aile, Aristide’nin Lavalas hareketiyle işbirliklerinden dolayı hapse atılmış binlerce taban eylemcisi, yok edilen okullar ve okuryazarlık projeleri, sürgüne gitmeye zorlanan toplumsal kökenli aktivistler ile Haiti “istikrar” ve “güvenlik” adına seçkinlerin kontrolündeki bir ülkeye dönüşmüştü.

    Bunların yanı sıra MİNUSTAH (Haiti’de İstikrar İçin Birleşmiş Milletler Misyonu, ç.n.) yetkililerince “barışı koruma” etiketi altında yapılan, ancak halk hareketi tarafından açıkça Haiti üzerindeki uluslararası egemenlik olarak görülen Birleşmiş Milletler (BM) işgalinin ilk adımlarını da görmüştük.

    Darbe Haiti’yi harap etti. Darbe, Haiti tarihindeki “gerçekten demokratik süreç” belirtilerini parçaladı. Okullar kurulması (Lavalas iktidarı döneminde, ülke tarihi boyunca inşa edilen okullardan daha fazlası inşa edildi), sağlık kliniklerinin tesis edilmesi, en yoksul mahallelerde parklar açılması, kadınlar arasında edebi çabaların desteklenmesi, yerli Vudu inancına saygı gösterilmesi ve Haiti pazarının ABD ürünleri tarafından basılması karşısında tarımın geliştirilmesinin taahhüt edilmesi sürecini kesti.

    6 yıl sonra buradayız. Haiti’deki en popüler parti olan Fanmi Lavalas’ın seçimlere katılması ABD’nin de tam desteğiyle yasaklanmış. Preval hükümeti, politikalarını halkın ihtiyaçlarına değil ABD’nin taleplerine uygun hale getirmiş. Halk ile resmi hükümet arasında derin bir yarık, işgal altındakiler ile işgalciler arasında derin bir uçurum var.

    BM güçleri felaketi seyrediyor

    Evet, deprem her hükümete veya her yardım ekibine bunaltıcı bir meydan okumada bulunan şiddetli bir doğal afet. Ancak şu açık ki, bu doğal afet –Katrina Kasırgası gibi- politik başarısızlık ile, nesiller boyunca Haiti’ye yönelen saldırıların uzantılarıyla, -özellikle de- Aristide yıllarındaki taahhütleri durma noktasına getiren vahşi BM/ABD işgaliyle birleşmiş durumda.

    Şu anda, insanlar tıbbi yardım yokluğundan veya gıda yardımları havaalanı pistinde dururken açlıktan ölürken ABD’nin Haiti’de askeri operasyon için vites yükseltmesini izliyoruz. 9 bin kişilik BM birliğinin varlığına rağmen gözle görülür hiçbir yardım almadan enkazı kazarak yakınlarını çıkaran ailelerin fotoğraflarını görüyoruz. Onlar, yardım olmaksızın geçen günlerden sonra terk edilmiş evlerde yiyecek ve su ararken, Haitililere yönelik “leş yiyici”, veya “yağmacı” şeklindeki alışılagelmiş ırkçı hakaretleri okuyoruz. Haiti’nin sorunlarının sömürgecilik ve işgalin sert gerçekliklerinden ziyade “kültürlerinden ve dini inançlarından” kaynaklandığını okuyoruz. CNN haberlerinden, yaralanan ve ölen insanlara rağmen bir sahra hastanesinden halkın BM tarafından “güvenlik gerekçesiyle” çıkarıldığı haberini duyuyoruz. Ve Sınır Tanımayan Doktorlar’ın kargo uçaklarının Port-au-Prince’e inmelerinin ABD askeri yetkilileri tarafından reddedildiğini duyuyoruz.

    Şimdi Haiti halkının dayanıklılık ve yürekliliğine saygı gösterme zamanıdır. ABD askeri işgali değil dayanışma için, sadaka değil yardım zamanıdır. Ve şimdi Başkan Jean-Bertrand Aristide’nin memleketine geri dönme zamanıdır.

    Lütfen insanlara yardım edebilmek için geceli gündüzlü çalışan toplum kökenli örgütleyicileri destekleyelim. Lütfen Haiti Acil Bağış Fonu’nawww.haitiaction.net adresinden destekte bulunalım.

    Yazan: 1991 yılında Haiti’deki demokrasi mücadelesini desteklemek amacıyla kurulan Haiti Eylem Komitesi’nden Robert Roth.


    quote:


    Bu sonuca nasıl vardınız? Renkli ışıklar filan çıkmış mı orada da?


    Hemen akabinde ABD askerlerinin ve sivil uzmanlarının neredeyse bütün ülkeyi kontrol altına alması ve bazı bölgelerde üs kurması şüphe uyandırdı.. Ayrıca karayiplerde ABD üssü de mevcut değil, yani bunun amacı yardım falan değil, ayrıca bazı görüntülerde askerler yardıma değil direk savaşa gider gibi teçhizatlanmış... İşgal ediyorlar..

    Ayrıca bu tektonik silah ile ilgili bildiğim kadarıyla bir deprem yaratma değil de, varolan bir depremi tetikleme teknolojisi mevcut, bu bilinen bir gerçek..

    Bu iki veriyi birleştirince bunun kullanılma olasılığı, tabii olaydan daha fazla geliyor bana..

    Ya da tam ABD işgal edicekti, o ara deprem oldu deriz..

    http://www.cnn.com/2010/WORLD/americas/01/20/haiti.earthquake/index.html?hpt=C1




  • Defender işini hallettim ve istediğim gibi bir tane aldım
    Bugün 100 km kadar dolaştım. Süper alet.
    Motor ve yürüyeni çok iyi durumda.
    İçine biraz masraf yapacağım yavş yavaş.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi ihg70 -- 2 Mart 2010; 12:44:50 >
  • En az senin kadar mutlu olduk biz de, muradına erdiğin için. Hayırlı, uğurlu olsun.
    Kazasız, belasız kullanmak nasip olsun.
  • 
Sayfa: önceki 5657585960
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.