Şimdi Ara

Dünya Petrol Krizi - Peak Oil (65. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
3.089
Cevap
40
Favori
190.306
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
4 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 6364656667
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • quote:

    Orijinalden alıntı: ihg70


    quote:

    Orijinalden alıntı: vezir


    tesla nın deneylerini hatırlatıyor ,neyse elektromagnetizm ilginç konulardan biridir ama radyo dalgaları ile bir İŞ yapmak pek de olası görünmiyor.



    Buarada bir şeyi açıklığa kavuşturmak lazım.
    HAARP teknolojisi ile yapılan şey (depremi tetiklemek vs) radyo dalgaları ile karalar üzrinde İŞ yapmak değil. Bu yüzden radyo dalgaları ile kıta kütleleri nasıl harekete geçirilir, ne kadar enerji lazım gibi hesaplar da anlamsızdır. Gereken güç muazzamdır. Ama amçlanan bu değil.

    Radyo dalgaları, hiç bir zaman direk iş yapmak, ya da deprem oluşturmak için kullanılmıyor. Yapılan araştırma ve elde edilen bulgular basit. Büyük depremler ile iyonesferdeki elektron yoğunluğu arasında bir ilişki keşfedilmiş durumda. Deprem öncesinde bölge üstündeki iyonesfer bölgesinde ciddi değişiklikler oluyor. Mantığı şu şekilde kullanıyorlar. "Eğer iyonesferdeki elektron yoğunluğunu biz müdahale ederek değiştirisek bu değişiklik yeryüzünde bir depremi tetikler mi?". Bunun için öncelikle yeryüzünde uygun şartların olışması gerekiyor anladığım kadarıyla. Bu şartlara dışarıdan müdahale edilemiyor.

    Yani deprem bölgesi olmayan bir bölge üstündeki havayla oynanarak altındaki masif kaya blokları karpuzu yarar gibi kırılamıyor veya fay hattı, eğer yeterince enerji biriktirememiş ise üzerindeki iyonesferde ne yaparsanız yapın deprem oluşturmuyor.

    Radyo dalgalrı ile oynanan, değiştirilem şey kara kütleleri değil, atmosfer.



    ben de benzer şeyleri söyledim

    A---->B +C ve iyonosferdeki dalgalar ise (C )
    C -----> A olabilmesi için esas olan şey hiçbir zaman elde edemeyeceğimiz power dir .Çünkü B burada ortaya çıkan enerjiyi göstermekmektedir. Bu takdirde şu aşağıdaki soruyu akıllardan geçirmek sadece bir fikir telakkisidir başka birşey değil.

    "Eğer iyonesferdeki elektron yoğunluğunu biz müdahale ederek değiştirisek bu değişiklik yeryüzünde bir depremi tetikler mi?".

    thermodinamik kanunları bir enerji için çalıştırıldığında her türlü radyo dalgaları için de geçerlidir. Konu İŞ yapmak ise




  • quote:

    Orijinalden alıntı: vezir


    ben de benzer şeyleri söyledim

    A---->B +C ve iyonosferdeki dalgalar ise (C )
    C -----> A olabilmesi için esas olan şey hiçbir zaman elde edemeyeceğimiz power dir .Çünkü B burada ortaya çıkan enerjiyi göstermekmektedir. Bu takdirde şu aşağıdaki soruyu akıllardan geçirmek sadece bir fikir telakkisidir başka birşey değil.

    "Eğer iyonesferdeki elektron yoğunluğunu biz müdahale ederek değiştirisek bu değişiklik yeryüzünde bir depremi tetikler mi?".

    thermodinamik kanunları bir enerji için çalıştırıldığında her türlü radyo dalgaları için de geçerlidir. Konu İŞ yapmak ise


    Söylediklerini çok iyi anlıyorum.
    İşin gözden kaçan noktası iş yapacak enerjinin zaten dünyanın iç dinamikleri ile yer blokları üzerinde birikmiş olmasıdır. Kurulmuş zemberek gibi. Küçük bir tetikleme bu enerjiyi boşaltacaktır.

    Farklı bir örnek vermek istiyorum.

    Elimizde az enerji taşıyan bir lazer demeti ve bir cam kavanoz olsun.
    Ne kadar uğraşırsak uğraşalım bu lazer ile cam kavanoza zarar veremeyiz.
    Ama kavanozun içine su doldurup lazer ile bu suyu ısıtırsak oluşacak basınç ile kavanoz infilak ettirilebilir.
    Yani lazer ile bir kavanozu parçalamak ilk etapta olası görünmüyorken (lazerin taşıdığı güç, bunun parçalamaya yetmemesi, bir kavanozu infilak ettirmek için gereken enerjinin büyüklüğü vs nedeni ile) uygun teknik kullanıldığında zayıf enerjili bir lazer demeti (veya mikrodalga) ile bu kolayca yapılabilir.

    Amaç kavanozu parçalamak ise mutlaka onu parçalayacak enerjiyi bir defadan uygulama zorunluluğu yok.


    ***

    İyonesferde değişiklikler yaparak enerjisi birikmiş bir fay hattı harekete geçirilebilir mi?
    Bilmiyorum.
    Bu komplo teorisi olarak geçiyor.
    İspatlanana kadar şüpheyle bakmak ve yapılan çalışmaları inceleyip, sorgulamaktan baka seçenek yok.




  • @ihg70 ,

    aynı şeyleri sayın hazard arkadaşımız da belirtmişidi. hepimizin bildiği birşey . tetiklemek için gerekn enerjiyi yukarıda tabloda verdim. yani 4 veya üstü şiddetinde bir tetikleme yapmak için ne kadar enerji gerektiği ortada bunu konveksiyonel silahlar veya küçük mesela 50 kilotonluk nükleer enerji ile yapmak da mümkün iken bu tür senaryolar bilime uygun materyaller değildir. ma araştrılsın illaki yararı olacaktır buna karşı değilim. Önceden deprem bir sinyal veriyorsa bunu bilmek çok iyi birşeydir
    .
    ancak sinyali alıp da bunu işe çevirmek ayrı bir şeydir.

    herşey madde dünyasında enerji kanunları ile şekillenir. Fizik ötesi ayrı konu zaten kesin bir şey bilinmiyor, ama maddeye hükmetmek istiyorsak bunu enerjinin hangi farmu kullnırsak kullnalım sonuçta yapalan veya kullnılan enerjinin BÜYÜKLÜĞÜ nü hesaplayarak eylem yapabileceğimizi unutmayalım.

    Yan ürünler her zaman bütünün bir parçasıdır ama yan ürün bütünü kapsayamaz . Dünyamızda var olna enerji dönüşümleri REVERSIBLE ve IRREVERSIBLE olarak ayrılırlar. Burada üzerinde tartıştığımız olgu IRREVERSIBLE olandır. Bunu birileri REVERSIBLE ollarak düşünüyorsa thermo kanunlarına ve evrenin çalışma prensiplerine aykırı düşer çünkü zaman IRREVERSIBLE olarak önümüzde engeldir. entropinin kuralları her zaman toplam enerjiyi yaratan unsurlara dönmemizi engeller. Burada konuşulan elektromanyetik ddalgalar elektrik gücü kullnılarak üretilirler ve bunun değeri bellidir.Bu değerle ne kadar joule enerji oluşturabileceğiniz bellidir bunu aşmaya çalışmak zamanı tersine çalıştıran zihin mekanizmaları ile aynı şeyi oluşturur ve manasız olur.

    manyetizma biraz daha farklı dır . Çünkü dünyamızdaki magmadaki ağır metaller sayesinde halihazırda mevcuttur ama bunu yararlı enerjiye dönüştürebilme gücü benim bildiğim kadarıyla bugun için imkan bulunmamaktadır. küçük deneyler haricinde bunu büyük ölçekte değerlendirebilme şansımız olsa idi dünyamızın enerji sorununu çözebilirdik.

    Bu arada belki de detaylı olarak bilm emiz gerekn şey her madddesi olan katı cismin bir doğal rezonans frekansı olduğudur . eğer uygun frekansda enerji verilebilirse bu madde üstünde rezonans yaratır ve üçük bir kuvvet ile daha büyük bir güç yaratılabilir. bunları kullanan bilim adamları mesela cam bir bardağı belirli bir sabit frekans kullnarak kırabilmektedirler ama formülü bilirsek buj frekans ve poer yani amplitude için gereken dalga boyunu bulmuş oluruz. teorisi buur pratiğini de isteyen hesaplayabilir. Formülleri bulursam vereceğim ama rezonans eskiden beri bilinen ve yapıbilecekleri SINIRLI olan bir konu olarak durmaktadır.




  • konu başlığınız eğer ağır kaçmaz ise vibration dır. Bu sistemin çökmesi için frekans her zaman doğal titreşim frekansı ile aynı olmalıdır ki sonsuza giden bir titreşim ve İŞ yapılabilesin. tamemen katı bir madde ve damping olmadan bunu çözmek çok daha kolaydır ancak sıvılar ve boşluklar bir şekilde damping yani sönümleme yapar. Damping demek arabalardaki amrotisörler ile aynı şeydir. Konu bilmeyenler için oldukça ağır ve teknik bir konudur ama bir yerden başlamazsak da herşey yapılabilir sanılabilinir.

    http://en.wikipedia.org/wiki/Vibration

    http://hyperphysics.phy-astr.gsu.edu/hbase/wavrel.html#c1

    belki temel eğitim için alttaki tüm boş kutulara sırasıyla göz atmak gerekebilir.
    http://hyperphysics.phy-astr.gsu.edu/hbase/sound/rescon.html#c1




  • bütün yukardaki konular özümsenirse şimdi elektromanyetik dalgalar ne enerji üretir ve nedir bunu anlamak için aşagıdaki kutuları gözden geçirelim sonra oalsı mıdır tekrar konuşabiliriz.

    http://hyperphysics.phy-astr.gsu.edu/hbase/electric/elefie.html#c1

    http://hyperphysics.phy-astr.gsu.edu/hbase/electric/gaulaw.html#c4

    http://hyperphysics.phy-astr.gsu.edu/hbase/electric/elevol.html#c3

    bu noktadan sonra dalga boyu küçüldüğünde dalga için gereken güç arasıdanki ilişkiyi anlayalım

    http://hyperphysics.phy-astr.gsu.edu/hbase/ems1.html#c1

    son olarak dalgaların GÜÇ açısından birbiriyle kıyasına bakalım.

    http://hyperphysics.phy-astr.gsu.edu/hbase/forces/funfor.html#c1

    sanırım konu anlaşılmış olacaktır




  • @vezir,
    Açıklamalar ve linkler için teşekkür ederim, zevkle okuyorum.
  • bu hyperfizik linkleri tüm bilgilerimi update eder ötesi yoktur .Bazen formülleri unutunca açıp bakarım elinizin altında bir derya oldukça sonuç almak daha kolay oluyor.

    Bu arada manyetizma linklerine bakarsak sanki kıtaları hareket ettirmek mümkün gibi algılanabilir buradaki E veya m değerlerini göz ardı etmemek kaydıya ...

    doğal rezonans frekansı harp sanatında kullnılması düşünülen bir olğudur bir binayı veya katı cismi uzaktan imha etmek olasıdır. Bu frekansta uzun üsre gönderilen dalglar sizin yerinize iş yapar. teoride kolay ama pratikte hiçbir katı cisim kaya gibi kütlesi homojen olmadığı ve dağılımı heterojen olduğu için damping etkisi her mafsalda gözlenir. Binaları zayıflatabilirsiniz ama yıkmak ayrı bir frekanstır güç gerektirecek kadar amplitudde artar. bunun yerine çok moda olan devre kartlarını imha ediyorlar. onlar daha hedef kitlede ve beyin gidence savaş araçları off olmakta . büyük bombardıman öncesinde böyle uçaklar saha üstünden uçrak yüksek frekanslı yıkıcı dalga boylarında sinyal yayarak tüm haberleşme ve uçakların önemli kartlarına bombardıman yaparlar ki arıza verisn veya imha olsun diye. Ancak her şeyin antisi vardır bunlara karşı da çözüm var bilesiniz.




  • Peak-Oil ve "Yeni Dünya Düzeni" arasında çok sıkı bir ilişki var.
    Dünya devletleri ve yeni yaşam düzeni gizli bir el tarafından yeniden organize ediliyor.



    quote:

    17.02.2010 Çarşamba 19:55
    Kamu Güvenliği yasası kabul edildi
    Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı kurulmasını öngören kanun tasarısı Meclis Genel Kurulu’nda kabul edildi.



    Aşağıdaki linkte de @nlty2000'in bu konuda blogunda yazdığı yazı.
    Bir de bu gözle bakın şimdi resme:

    http://cokus.wordpress.com/2010/02/15/kamu-duzeni-ve-guvenligi-mustesarligi/


    edit: kelime hataları



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi ihg70 -- 18 Şubat 2010; 2:38:04 >




  • Olduvai... yazımda da kısaca özetlemeye çalıştığım olayın özü şu ki;
    20.yy anlamıyla demokrasi dediğimiz şey zenginliğin küçük bir kısmının sömürülenlere sus payı olarak dağıtılarak iradelerinin kontrol altına alınmasından ibaret. Medeniyete büyük bir saadet zinciri demiştik. Zincire ilk eklenenler piramidin tabanını oluşturur biliyorsunuz. Sömürülen halklar piramidin tabanı oluyor işte. Ama zincire katılımlar devam ettiği sürece yeni katılanlar kar etmeye devam ederler kuralı burada da işledi ve 17-18.yy'dan başlayarak Avrupa ve Kuzey Amerika, son iki yüzyılda da gelişmemiş ülkeler saadet zincirini genişletmeye devam etti. Tabandakilerin yaşam enerjisi(üretim potansiyeli) sömürülüyor ama azıcık bir "sus payı" verildiği için piramidin ucundaki elitlere karşı tepki ve öfkeleri bastırılmış oluyordu. Zincirin genişlemesi doğal kaynakların sömürülmesine(yok edilmesi daha uygun bir ifade olacak) dayandığı için elbet bir gün duracaktı. İşte 2005 gibi durmaya başladı. Şu anda zincir durduğu için yaşanan bir "kriz"in ortasındayız. Krizin ortasındayız ama çok çok farklı bir medeniyetin başlangıcındayız.
    Bu yeni dönemde hakim sınıf sömürülen çoğunluğun gazabına uğramamak için demokrasiyi rafa kaldırmak zorunda. Zenginlik artmadığı için paylaşacak bir şey kalmadı. Az da olsa payını alamayan kalabalıklar hakim sınıf için hayati bir tehlike. Bu çoğunluğu artık başka yöntemlerle kontrol altına almaya çalışacaklar. Buna kısaca faşizm deniyor.
    Her şey siyah ve beyaz değil tabi ki. Mesela şu anda bu ülkede demokrasi ve eşitlik var diyemeyiz. Yavaş yavaş, aşama aşama değişiyor bazı şeyler. Hepimizin farkına varabileceği belirgin bazı değişimler şunlar:
    -Gelişme sürecinde sınıflar ayrımı bulanıktı. Artık keskinleşmeye başlayacak.
    -Tabanın, yani çalışan sınıfın hakları yavaş yavaş azalacak. Evet muhteşem, ağzımızı sulandıran bir sosyal güvenlik sistemine sahip olan Batı ve Kuzey Avrupa ülkeleri bile kısa süre sonra sosyal hakları geri almaya başlayacaklar. Hesap basit: Artık herkese yetecek kadar doğal kaynak yok.
    -Tabanda olup da mülk sahibi olan kitlenin mülkü elinden alınmaya çalışılacak. Çünkü toprak, sahip olunacak en değerli şey. İki bin yıl önce başlamış olan bankacılık(tefecilik/nitelikli dolandırıcılık) da bu amaç için birebir. Bu da böylece yerli yerine oturuyor.
    -İşlerin yolunda gittiği dönemde basın denen kitle kontrol aracı(iletişim biçimi değildir) gözardı edilemeyecek bir muhalefet yapıyordu. Tam da bugünlerde gördüğümüz üzere bu muhalefet eriyerek yok olacak. Daha etkili kitle "ikna" yöntemleri bulunacak.
    -Kapitalizmi ayakta tutan en önemli uyuşturuculardan olan satın alırken seçme özgürlüğü ortadan kalkacak. Birincisi, bütün şirketler birleşerek kocaman, tek bir organizasyona dönüşecek. İkincisi, kitlelerin satın alma gücü eriyecek. Seçme özgürlüğüne ne yiyeceğini seçme özgürlüğü, tedavi olma/olmama özgürlüğü de dahil elbette.
    -Diğerleri kadar önemli değil belki ama, askerliğin gönüllü olduğu ülkelerde askerlik zorunlu hale gelecek.

    Bu saydığım maddelerden her biri bir çatışma nedeni. Bu değişiklikleri dayatan güç ile buna razı olmayan kitleler arasında şiddeti artan bir çatışma göreceğiz. Belki de görmeyecek, bizzat içinde olacağız.




  • ...yanlışlık oldu



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi nlty2000 -- 18 Şubat 2010; 10:22:53 >
  • Bakın burada ne var...

    http://oil-price.net/en/articles/oil-war-in-falkland-islands.php

    Falkland Adaları hakkında, coğrafi konumları dışında, neredeyse hiçbir şey bilmiyordum lakin gördüğüm kadarıyla kanın gövdeyi götürmemesi için hiçbir sebep yok. Dünyanın en geniş petrol rezervlerinden birine sahip olduğu belirtilmiş yazıda.

    Adaların kuzey bölgesi başta olmak üzere, her tarafından petrol çıkarılabilir deniyor.

    Asıl önemli olan ise tabii ki taraflar. Bir tarafta Arjantin, diğer tarafta büyük üstat Birleşik Krallık :) 1833'ten beri Birleşik Krallık'ın kontrolünde olan adalarda 1982'de küçük bir savaş patlak veriyor ve Arjantin'deki cunta yönetimi adaların kontrolünü alıyor. Savaş bittiğinde ise Arjantin haklarını İngiltere'ye devrediyor. 1995'te imzalanan bir anlaşmayla buradaki araştırmalar bir ortaklığa bağlanmış fakat 2007'de Arjantin bu anlaşmayı feshetmiş ki 2002'den beri de zaten durdurulmuş vaziyetteymiş zaten bu anlaşma.

    Arjantin hükümeti, İngiltere'nin buralara kapak atmasının bir tesadüf olmadığını ve anayasaya göre adaların kendilerine ait olduğunu söylerken, İngiltere de "buralar zaten benim, sana n'oluyor?" havasında.

    Ayrıca 6 şirket (Desire, Falkland Oil & Gas, Rockhopper, Borders & Southern, Argos Resources and Arcadia - Son ikisi özel şirket) lisanslı keşif için burada egemen durumda.

    Toplamda onlarca milyar varillik tahmini rezerve sahip oldukları not edilmiş eğer keşifler beklendiği gibi sonuç verirse. Hatta bir tanesinin sahip olduğu rezerv hakkında henüz yorum yapılmasından kaçınılmış :)

    Yazıya göre; Falkland Adaları yöneticileri, buradaki araştırmalar üzerinden sağlayacakları vergilerle büyük gelir elde edebilecekler. Adaların refah düzeyi ve dolayısıyla çevresi de büyük bir kalkınma düzeyine erişecek. Çıkarılacak petrolün miktarı ve pazara ulaşma süresi bilinmese de, beklendiği gibi olursa, dünya ekonomisine taze kaynak girmiş olacak ve denge bir nebze de olsa sağlanacak. Ayrıca araştırmalara domino etkisi yapabilecek bir durumdan söz ediliyor. Tüm dünyada bu işe ağırlık verilebilir. Son olarak da bölgenin değeri, OPEC monopolüne bir ihtimalle "dur" diyebilir.

    Tabii ki son paragrafın nasıl yorumlanacağını, başlığı takip edenler çok iyi kavramışlardır zaten.

    Gözler Falkland Adaları'nda olacak anlaşılan uzun bir süre. Dünyanın en önemli noktalarından biri olduğu aşikar.




  • bütün problem petrol kökenli ama temel amaç uzun vadeli küreselleşme çabalarını ulus devlet ekseninden uzaklaştırmaktır bu konuda arjantin askeri kimliği için 80 lerin başındaki en önemli adımlardan biriydi zaten sonrasında soyyet blogu çöküşü için büyük bir adıl atıldı . şimdi o yıllardan uzakta olsak bile bir planın parçasının üzerimizde tüm güçle bu günkü hükümet kanalıyla uygulanıldığını unutmamak gerekir. Bu olayı özetlemek için güzel bir yazı koyuyorum

    http://www.aof.anadolu.edu.tr/kitap/IOLTP/1269/unite04.pdf




  • vezir hocam emeğine sağlık. Arşiv için güzel bir parça.

    Falkland Adaları'yla ilgili ek kaynak isteyenler için:

    http://www.bloomberg.com/apps/news?pid=20601072&sid=ao.7ymLw20dU



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi jay jay justified -- 19 Şubat 2010; 17:47:39 >
  • Ne zaman artıcak şu petrol fiyatları merak ediyorum, ya da ne zaman petrol kıtlığı başlıyacak, öte yandan hala ekonomi facia durumunu sürdürüyor.. Talep yok ki kıtlık olsun, açıkçası büyüme bekliyordum ama ekonomi geberiyor.. Büyümenin ''B'' si için bile dermanı yok.. Böylesi daha iyi belki de..

    Bu Baltic Dry Endeksi (yani gemi ticaret hareketliliğini gösteren en önemli endekslerden biri) Açıklama (alıntıdır)

    Bu endeks dünya üzerinde gemilerle taşınmakta olan toplam yükün tonunu gösteriyor. Aşağıda grafiği yer alıyor. Buna göre son yılların en düşük ticaret hacmi gerçekleşmiş durumda. Kriz ardından gelen ilk toparlanmanın stoktaki malların eritilmesi amacıyla ham madde alımları olduğu söylenmiş ve esas olarak ikinci toparlanma izlenmeli demiştik. İkinci toparlanma başarısızlıkla sonuçlanmış durumda ve dünyada ticaret ciddi olarak durma noktasına yaklaşmış durumda.

     Dünya Petrol Krizi - Peak Oil




  • quote:

    Orijinalden alıntı: hazardousmen

    Ne zaman artıcak şu petrol fiyatları merak ediyorum, ya da ne zaman petrol kıtlığı başlıyacak,...
    ...


    Peak-Oil'i petrol fiyatlardan anlayamayacağız.
    Yani aşırı yükselmiş fiyatları kastediyorum.
    Petrol fiyatlarındaki astronomik tırmanış (150-200-300 dolar gibi) iş işten geçtikten sonra olacak.
    Eğer petrol fiyatını bir sinyal olarak bekliyorsanız geç kalırsınız.
    Zaten şu andaki 75-80 dolarlık varil fiyatı, tarihsel ölçüde ve ekonomilerin yürütülebilmesi anlamında çok çok yüksektir.
    150-200 dolarlık fiyatları bir yana bırakın, şu anki 80 dolarlık fiyat bile mevcut ekonomileri batak spiraline sürüklemektedir.

    Gelişmiş ülke, büyük ekonomi denilen çok sayıda ülke (İtalya, İspanya, İngiltere vs) bu 80 dolarlık fiyatlar yüzünden ciddi anlamda tehdit altındalar.

    Çünkü şimdiye kadar bildiğimiz o refah, modern yaşam, canlı ekonomiler, varili 15-20 dolarlık petrol sayesinde oluyordu. Bunun sayesinde herkes borç alıp iş kurabiliyordu ve aldığı borcu faiziyle birlikte rahat rahat ödüyordu. Bu sayede, bu işler nedeniyle, yeni işler ve istihdam yaratılıyordu. Çalışan sayısı artıyordu. Daha çok çalışan, daha çok borç alan insan demekti. Bu çalışan insanlar da borç alıp (kredi), ev-araba alıyorlar, lüks tüketim maddelerine para akıtıyorlardı. Çünkü aldıkları borcu faziyle birlikte ödeyecek geliri sağlayan işleri vardı.

    Bildiğimiz anlamdaki faiz-borç ekonomisi sürekli büyüyerek herkesi mutlu ediyordu. Çünkü petrolün varili 20 dolardı. Enerji bol ve ucuzdu. Bol-ucuz enerji büyüyen ekonomi demekti. Zenginlik demekti. Refah demekti.

    Şu anda, şimdiki gelirim ve yaşam seviyemle ben dahil, ortalama bir iş ve gelire sahip herkes bundan 300-400 yıl önceki kralların yaşam standartından daha iyi yaşam koşullarına sahip. O kralların bilmediği, yaşamadığı rahatlık ve konfora sahibiz. Orta halli geliri olan herkes artık kral. Büyüme o dereceye geldi yani.

    Bu bitti.

    Çünkü büyümenin sınırları var.

    Artık petrolün varili en az 75 dolar.
    ABD'den Japonya'ya kadar, Avrupa'nın her köşesi sarsılıyor.

    ***

    Peak-oil'in geldiğini, petrol fiyatındaki astronomik yükselmeden ziyade şu 2 semptomdan anlayabiliriz:

    1-Resesyon (ekonomilerde büyümemenin olmaması)
    2-Batık kredilerin sürekli artması.

    Bir türlü geçmeyen resesyon, finans-kredi çarklarının durması, peşi sıra gelen batıklar.

    Kapitalist sistemin ve fiat-para sisteminin kalbi olan "sürekli büyüme" ve "sürekli borçlanma" darbe yediğinde bildiğimiz anlamda ekonomi her yönüyle çöküşe geçiyor.

    Bu darbeleri esas olarak vuran pahallı enerjidir.

    Şu anda bu darbeler, dünyanın en küçüğünden en büyüğüne tüm devletlerinden ses getirmektedir. Sebebi basit: Pahallı enerji.

    Bu durumdan çıkma ümidi var mı?
    "Soğuk füzyon", "yapay güneş" gibi mucizevi bir teknik veya bilmediğimiz başka bir kaynaktan bol-ucuz enerji bulunmadıkça bundan sonra iyileşme-krizden çıkma olmayacaktır. Hep kötüye gidecektir.

    Perioyodik krizlerden sonra gelen hızlı talep düşüşü nedeniyle kısa süreli kısmi iyileşmeler görülse bile iniş trendi değişmeyecektir.

    Haa, kalkar da bol-ucuz enerjiyi bulurlarsa buna en çok sevinenlerden biri ben olacağım. Çünkü bende 20.yüzyıl insanları gibi umarsız yaşayabileceğim. Ben de geleceğim için mutlu planlar yapabileceğim.




  • Okunmasını tavsiye ettiğim üç yazı..

    http://www.stargazete.com/gazete/yazar/mahir-kaynak/durum-raporu-245556.htm

    http://www.stargazete.com/gazete/yazar/mahir-kaynak/nasil-bitecek-245680.htm

    ve

    quote:


    "Ergenekoncu" kardeslerimizin tasviyesinden sonra tasviye sirasinin "Ergenekoncu avcisi" kardeslerimize gelecegini hababam yazdim,simdi oraya geliyoruz,buyuklerimiz "Her gördügün sakalliyi deden sanma" demisler, sizin de TSK ya saldiran herkezi sizin yaninizda sanmamaniz gerekirdi, bu operasyonun amaci demokrasi filan degil TSK nin atileyetten kurtarilip Afpak bolgesinde Orta Asyada Cinde gorev yapabilecek hale etkili bir "savasan kuvvet" haline getirilmesidir yoksa bazilarinin zannettigi gibi TSK nin ortadan kalkmasi degil,zira oralarda savasmak pkk ile savasmaya pek benzemeyecektir onun icinde Turkiyenin de TSK nin da buyuk bir donusum gecirmesi gerekir.


    Benim alıntıladığım 2 yazar da şu ana kadar Türkiye'de bu iddiayı savunan sadece 2 yazar, başka yok sanırım.. Nadir pencerelerden olduğu için alıntılama ihtiyacı hissediyorum..




  • ABD'li general İran'a baskı istiyor
    Irak, Afganistan ve Körfez'deki Amerikan kuvvetlerine komuta eden general Petraeus, Tahran'ın tutumunun yaptırımlar yoluyla daha sert davranmanın yolunu açtığını söyledi.

    WASHINGTON - Amerikalı general David Petraeus, uluslararası topluluğun taleplerini yerine getirmesi için İran'a, nükleer konuda baskı yapmanın zamanının geldiğini söyledi.

    Irak, Afganistan ve Körfez'deki Amerikan kuvvetlerine komuta eden Petraeus, NBC TV'sine verdiği demeçte, "İran'a baskı uygulama yolunu seçmenin sırası gelmiştir" dedi ve ABD'nin İran'ın nükleer programının yarattığı sorunun dostane çözümü doğrultusunda elinden geleni yapmış olduğunu iddia etti.

    General, "ama Tahran'ın tutumunun, kendilerini yaptırımlar yoluyla daha sert davranmaya ittiğini" söyledi.


    ------------------------------------------

    Senaryolardan biri de ABD ve AB nin karşılıklı olarak İran'ın atom bıdıbıdılarını bahane ederek Hürmüz boğazının tanker trafiğine kapanması ve tabii bu durumda AB'nin enerji açığını Rusya'dan temin etmesi, Çin'in ise bu işten en çok zararlı çıkan olması..

    Plan bu yöne gidiyor olabilir..


    Çin'in ise bu konudaki tutumu..

    quote:

    Çin, sürekli büyüyen enerji ihtiyacını karşılamak için İran'ın zengin petrol kaynaklarına güveniyor. Çin'in en büyük petrol ve gaz üreticisi konumundaki Çin Milli Petrolleri Anonim Ortaklığı (CNPC),İran'la petrol ve gaz faaliyetlerini güçlendirmek için İran'ın Güney Pars projesinin 11. aşamasını geliştirmek üzere bir gaz projesiyle ilgili anlaşma yapmıştı.

    Öte yandan İran'a karşı yaptırımların devreye girmesi şüphesiz Çin'in İran üzerindeki ekonomik menfaatlerini etkileyecek. Süreç hususunda Çin'in çok vakit kaybetmemesi gerektiğini vurgulayan Çin Sosyal Bilimler Akademisinden Ni Fıng, "Çin er ya da geç BMGK'nin daimi üyesi olarak doğru ve uygun karar vermek zorunda ve muhtemeldir ki, İran nükleer programında ısrar ederse konseyin kararını destekleyebilir" diyor.

    Rusya'nın da geçen günlerde yaptırım fikrine yaklaşmasının ardından, konseyin veto gücüne sahip diğer ülkesi Çin'in İran'a karşı sert yaptırımlara karşı olması, yaptırım kararının mimarı Obama yönetimini endişelendirmiş olacak ki, Washington, Çin'in 'evet' demesi için Suudi Arabistan'ın devreye girmesini istiyor.

    Çin'in kaygılarını kavrayan ABD, Çin'in petrol gereksinimlerini Suudi Arabistan'ın garanti etmesi halinde, Pekin yönetiminin İran'a bağımlılığının azalacağına ve BMGK'de Çin'in İran'a yaptırım kararına destek konusundaki isteksizliğinin kırılabileceğine inanıyor.



    http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=952157&title=cin-iran-krizinin-de-ortasinda




  • ihg yine konunun özünü iki paragrafta toparlamış, kendisine teşekkür ediyoruz.

    Refah ve büyümeyi konuşurken nüfusu atlamamak lazım. Ekonomi büyümemeye devam ederken(böylesinin daha hayırlı olduğu fikrine katılıyorum) buna uyum sağlamak için nüfusun da artmaması gerekir. Bir çok sorunun görünmez nedeni nüfus artışı. Çözülebilecek, akut sorunları kronik hale getiren etken çoğu zaman nüfus artışı oluyor. ABD'den bir örnek: Üniversitenin araştırmasına göre Georgia eyaletindeki su sıkıntısının nedeni küresel ısınma değil, nüfus artışı.http://www.nytimes.com/2009/10/02/science/earth/02drought.html?_r=2
    Avustralya'da Sabit Nüfus Partisi adında bir parti var. Sabit nüfus politikası giderek daha fazla partinin programına giriyor(bu partiler marjinal de olsa). Darısı başımıza diyelim.




  • quote:

    Ama söz konusu kurgu Türkiye ile sınırlı değil, bütün dünyayı saracak ölçüde de geliştirilmiş. Benzer bir senaryo, beyin fırtınası ya da sanal tatbikat üzerinde çalışılmış. İsrail-İran savaşı kaos için kullanılacak, küresel ölçekte kargaşa ve korku yaratılacak, insanlığın ağır bedel ödeyeceği bu dönemin ardından beyaz adamın, Anglo-Sakson'ların yeni dünyası kurulacak. Bu dünyanın sahibi biziz kavgası bu! İngiltere ve ABD'de askeri çevreler, nükleer ve biyolojik savaşı da içine alacak ölçüde bir çeşit Üçüncü Dünya Savaşı planlamışlar. Şöyle:

    İsrail, nükleer çalışmalarına son vermek için İran'a saldıracak. İran ya da Çin, nükleer karşılık vermek için provoke edilecek. Karşılıklı saldırıdan hemen sonra ateşkes sağlanacak. Ancak dünya korku ve kaosa sürüklenecek. Bu korku kullanılarak Batı ülkelerinde kitleler üzerinde askeri denetim kurulacak.

    Ateşkes döneminde örtülü biyolojik saldırılar gerçekleşecek. Saldırılar yoğun olarak Çin'e yönelecek ardından Batı ülkelerine yayılacak. Örtülü biyolojik saldırı nükleer saldırıları beraberinde getirecek. İşte bu "Gerçek savaş" dünya nüfusunun önemli bölümünü yok edecek. Finans çevreleri ve merkez iktidar çevrelerinin medya üzerinden yürüteceği psikolojik operasyon ile başlatılacak savaşın hedefi şu:

    Yeni bir dünya kurulacak. Öyle kaotik bir ortam oluşacak ki, kitleler, totaliter yönetime razı olacak, sıkıyönetim ve olağanüstü yasalar devreye sokulacak, bazı ülkeler kendilerini bir daha toparlayamayacak. Afrika, Asya ve Güney Amerika'nın, dünyanın geleceği üzerinde söz söyleme gücü kalmayacak. İşte o zaman beyaz adam, Anglo-Sakson dünya yeni bir düzen kuracak. Bir çeşit küresel askeri düzen olacak bu. Finans çevrelerinin ve merkez iktidar çevrelerinin kontrolünde küresel ölçekte bir totaliter yönetim şekillenecek. "Tek dünya devleti" dedikleri bu olsa gerek...

    Senaryonun adı "Project Camelot"..

    Siz buna ister beyin fırtınası deyin, ister sanal tatbikat deyin isterseniz gerçek... Küresel siyasi kriz, ekonomik kriz, büyük çöküş endişesi bazı çevrelere her türlü çılgınlığı düşünme fırsatı veriyor. Üstelik bu ırkçı sapkınlık gerçek bir kriz üzerinden, İran-İsrail savaşı üzerinden düşünülebiliyor! Biri kaosu kullanarak, her türlü zaafı istismar ederek, terörü kullanarak bir askeri Türkiye yönetimi kurmaya çalışırken, diğeri aynı yöntemleri kullanarak bir dünya yönetimi kurmak istiyor. İkisi de her türlü ürkütücü, korkutucu, çılgınlık ölçeğinde yöntemleri kullanmaktan çekinmiyor. En azından bunu düşünmekten...

    Ne kadar tanıdık, değil mi?


    http://www.yenisafak.com.tr/Yazarlar/?t=23.02.2010&y=IbrahimKaragul




  • İbrahim Karagül'ün yazdıklarını oldukça ilginç ve gerçeğe yakın buldum. Aslında aklımdaki boşlukları bir nebze doldurdu da diyebilirim. Şöyleki:

    Biz şu anda bir 3. Dünya ülkesinde yaşayan bir avuç insan olanların bu kadar farkında olabiliyorsak, dünyayı yöneten bu çevrelerin mutlaka uygulayacakları bir planı vardır diye düşünüyordum. Demekki planlanan yeni dünya düzeni %100 özgür yaşayan, ultra zengin bir yönetici sınıfı ile bu sınıf için yaşayıp çalışan kölelerden oluşacak. Bu sınıftan kurtulup köleleri yönlendirecek, kırbaçlayacak güç te otomatikman oluşacak. Hani Hitler zamanında yahudilerin içlerinden yarattıkları, o esirlerin başında duran adamlar gibi... diğerlerinden bile daha acımasız olacaklar çünkü başarısız oldukları durumda onlar da en aşağıdaki o bok çukurunda bulabilirler kendilerini.

    Bu adamlar Dünyanın bu hale gelmesini kendi suçları değil, fakir çoğunluğun tüketim alışkanlıklarına bağlamışlar. Nüfus kendilerine hizmet edecek kadar çok, kontrol edilebilecek ve doğal kaynaklar üzerinde tehtid oluşturamayacak kadarda az olacak. Gerçekten güzel plan.
    Kitle kontrol silahları (medya) ile yokedecekleri halkı köreltiyorlar. Kimse hiçbirşeyin farkında olmadan, bu adamların yarattığı, sanal gerçekler için ölümüne savaşacak.

    Tablo korkunç ama bir o kadarda gerçekçi.

    Not: Bu durumun Project Camelot ile bir bağlantısını bulamadım. Project Camelot 60'lı yıllarda ABD ordusunun yürüttüğü bir proje olarak gözüküyor. Bir sosyal bilimler araştırması olan proje, olası halk isyanı durumunda hükümetin devrilmemek için alacağı aksiyonları tanımlıyor. Proje fiyaskoyla sonuçlanarak iptal edilmiş.




  • 
Sayfa: önceki 6364656667
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.