Bir dönemin en büyük yıldızıydı. Rekor transfer ücreti ile Fenerbahçe'den Galatasaray'a gitti. Başına gelmeyen kalmadı. Hasan Vezir, film gibi hayatı ile ilgili herşeyi anlattı.
-Abi futbola ne zaman başladın nerelerde oynadın kısaca anlatır mısın?
-1962 Rize doğumluyum iki erkek kardeşim daha var, küçük yaştan itibaren 3 kardeş futbola başladık. Kardeşlerim de profesyonel futbolcu oldular hep beraber Rizespor'un altyapısında futbola başladık, ben 1983-84 sezonunda Trabzonspor'a transfer oldum, 4 sene Trabzon'da oynadıktan sonra 1988 senesinde Mesut Yılmaz'ın da ricası ve araya girmesiyle memleketim olan Rizespor'a transfer oldum daha sonra 1988-89 sezonunun 5. haftasında Fenerbahçe'ye geldim. Sonrası malum olaylı bir Galatasaray transferi ve ardından Bakırköyspor sonra da Karabükspo'da oynayarak 35 yaşında futbolu bıraktım..
-Kariyerinde sadece Fenerbahçe ve Galatasaray değil bir de Trabzonspor varmış.
-Fazla kimse bilmez ama ben 26 yaşına kadar Trabzonspor'da oynadım hem de hepsinden fazla tam 4 sene. Milli takıma da o dönemde yükseldim. FİLM GİBİ KAÇIRMA
-Olaylı transfer dedin. Bir de bunun filmlik bir kaçırma hikayesi var Fenerbahçe'den Galatasaray'a bunu anlatır mısın?
-1988-89 sezonunda 103 golle rekor kırarak Fenerbahçe'de şampiyonluk yaşadım sezon bitmişti ancak Beşiktaş ile Türkiye Kupası final maçımız vardı. Ben Fenerbahçe'de kiralık oynuyordum, bonservisim ise Rizespor'daydı. Fenerbahçe'de kalmak istiyordum ama Galatasaray'dan da çok yoğun ve ısrarlı üstelik çok da cazip bir teklif vardı. Ağabeyimle o zaman Fenerbahçe futbol şube sorumlusu olan Metin Aşık'ın Kızıltoprak'taki ofisine gittik, ben kalmak istediğimi karşılığında da 650 milyon lira talep ettiğimi söyledim. Galatasaray ise 1 milyon 50 bin lira artı düğün masraflarımı ödeyecekti. Metin Aşık ile defalarca görüştük ancak 550 milyondan fazla bir kuruş veremeyeceklerini söyledi o günde aynı şeyi söyleyince dışarı çıktım. Ergun Gürsoy aradı ve gazetecileri atlatıp Küçükyalı'da buluşalım dedi. O zaman Küçükyalı yolu üzerinde tünel vardı, arabayla tünelin içine girdi abim de yanımdaydı. Birkaç dakika sonra bir araba geldi, Ergun abi ile Yurdaşen Karahasan vardı "hemen atla arabaya, abin gelmesin" dediler, bindim, arabayı Yurdaşen abi kullanıyordu "abi nereye gidiyoruz" dedim, "seni kaçırıyoruz" dediler.
-Güpe gündüz kaçırıldın yani.
-Kaçırma derken kendi isteğimle ama gazetecilerden ve Fenerbahçeli yöneticilerden kaçıyorduk çünkü Fenerli yöneticilerin de beni kaçırma planları vardı hatta Ergun abi, "arkadan gelen falan var mı" deyip sık sık etrafı kolaçan ediyordu çünkü "eni elimizden kaçırırsak prestijimiz sarsılır" diyorlardı. Neyse İzmit üzerinden Bursa'ya geldik akşam olmuştu, saat 23.00 gibi Bursada o dönem Galatasaray'da yöneticilik yapan Özhan Canaydın'ın tekstil fabrikasına geldik, fabrikada gizlendik, 3-4 saat orada kaldıktan sonra Ergun abi, Yurdaşen Karahasan ve ben araç değiştirerek tekrar İzmir yolu üzerinden yola çıktık.
-Gece uzun sen hala kaçırılıyorsun.
-Hayatımın en uzun gecesiydi diyebilirim orada olduğumu ailemden ya da yakınlarımdan bilen tek kişi yoktu, sabah Fethiye'ye geldik orada Galatasaraylı yöneticilerin villalarının da olduğu Letonya Tatail Köyüne gittik. Ben tatil köyünde 4 gün gizlendim ve imzayı orada attım tabi Fethiye'deki ilk günün ardından gazeteler beni arıyordu "Hasan kayıp, Galatasaray kaçırdı" diye haberler çıkıyordu. Transfer bittikten sonra İstanbul'a döndük ortalık yatışmıştı sanıyordum ancak çok yanılmıştım.
BAŞINA GELMEYEN KALMADI
-Neler oldu sonra?
-Ne olmadı ki herkes bana vatan haini gözüyle bakıyordu, Fenerbahçe'nin kupa finalinde Beşiktaş ile oynadığı maçta da yoktum ve Fener yenilmişti ortalık çok karışıktı, evim Kozyatağındaydı, Fenerbahçeli taraftarlar defalarca yolumu kesti, transferden birkaç hafta sonra Galatasaray Kuruçeşme adasında düğünüm oldu tabi Fenerbahçe'den hiçbir takım arkadaşım tepkiler nedeni ile düğüne gelemediler ancak telefon edip, çiçek gönderdiler.
-Düğünde de mevzu olmuştu değil mi?
-Adanın etrafında birkaç tekne yanaştı, bir grup Fenerbahçeli taraftar teknelerle Galatasaray adasının çevresinde dönüp gece boyu benim alehimde tezahürat yaptı.
-Ligler başladıktan sonra neler oldu?
-Fenerbahçe'nin her maçında rakip kim olursa olsun Fener gol atınca tribünler hep "girer çıkar Hasan'a" diye bağırıyordu tabi yol kesmeler de devam ediyordu. Ama en önemli olay Fenerbahçe ile oynadığımız lig maçında yaşantı. Ali Sami Yen Stadının yarısı lehime yarısı da alehime bağırıyordu. Maç 0-0 bitecekken 90. dakikada kornerden gelen topu gol yaptım ve benim golümle Fenerbahçe'yi yendik. İşte o akşam Kozyatağındaki evim basıldı ben eşimle yemeğe gitmiştim. Bir grup Fenerbahçeli taraftar apartmanın önüne gelip kapıcıya beni sormuş, kapıcı evde yok deyince adamlar benim yerime kapıcıyı önce dövmüşler sonra da karnından bıçaklamışlar çok üzülmüştüm olayı duyunca karakola gittim ifade verdim sonra hastaneye gidip bizim kapıcıyı ziyaret ettim Allah'tan adamcağız iyileşti. Tabi bunları yapanlar 5-10 kişilik gruplar bunu tüm Fenerbahçe taraftarına mal etmiyorum onlar da beni çok sevdiklerinden böyle yaptılar bunu da biliyorum ama o büyük sevgi çok büyük nefrete döndü. Maçlarda "Hasana selam veren Fenerli değildir" diye bağırıyorlardı.
-Değdi mi Fenerbahçe'den Galatasaray'a gittiğine?
-2 sene kaldım önce Sigi Held ardından Mustafa Denizli ile çalıştım, Denizli beni istemedi gönderdi. Aslında iyi takımdık ama başarılı olamadık o dönem Beşiktaş 3 sene üst üste şampiyon oldu.�
-Sen Fenerbahçe'ye transfer olduğun sezonun başında Rizespor'daydın ve o sırada Fenerbahçe'ye karşı da oynamıştın değil mi?
-Dediğim gibi ben Fenerbahçe'ye 1988-89 sezonunun 5. haftasında geldim ve 3. ya da 4. hafta Fenerbahçe ile Rize'de oynamıştık. Aykut Kocaman 4 gol atmıştı ve bizi 5-0 yenmişlerdi.
-Milli Takımda da oynadın, Milli maçlarından bahseder misin?
-Benim en önemli Milli maçım Sovyetler Birliği ile oynadığımız İtalya 90 Dünya Kupası grup eleme maçıydı, son maçtı ve yenersek Dünya Kupasına gidecektik. O maçta bizim Hakan Tecimer ilk onbir başlamıştı hoca Tınaz Tırpan da ona Sovyetlerin ünlü oyuncusu Mihalichenko'yu tutma görevini vermişti ama Hakan adamı tanımadığı için tutamamıştı, ilk yarı bitene kadar sahada kimi görse "hangisi lan bu Mihalichenko" diye soruyordu. Sonra devre arası oldu soyunma odasına girdik ben de oyuna girerim diye bekliyordum. Tınaz hoca oynayanlara taktik veriyordu. Yanımda Gökhan Keskin ile Metin Tekin vardı, soyunma odasında masasını üstüne biskivü, kurabiye falan koymuşlar ben de aldım yemeye başladım o ara Tınaz Hoca beni gördü, "utanmıyor musun arkadaşların sahada götünden nefes alıyor sen burada mideni dolduruyorsun" dedi, ben de "hoca beni de oynat ben de götümden nefes alayım" dedim.
-Aldın mı peki?
-Aldım aldım girdim oyuna sonradan ama yenildik ve finallere gidemedik.�
WEMBLEY'E ÖNCE BEN AYAK BASTIM
-İngilizlerle oynanan facia maçlarının hangisinde vardın?
-Çok şükür iki kez 8-0 yenildiğimiz maçlarda yoktum ama 5-0'lık maça denk geldim. Bu arada Wembley'e ayak basan ilk Türk futbolcusu Abdülkerim değildir, ben de vardım orada.�
-Kim ayak bastı önce?
-Ben, yani Abdülkerimle ikimiz, çünkü antrenman için Wembley'e giitik ve otobüs yanaşmadan önce ikimiz atladık sonra depar atarak koştuk, Wembley'e ayak basan ilk Türk futbolcusu biz olacağız diye büyük gurur duyuyorduk. Nitekim olduk da, Wembley'e giren ilk Türkler olarak tarihe geçtik.
-İngiltere maçları ile ilgili çok anı duymuştum ama bu da yenisi oldu başka var mı?
-O günün kahramanı Lineker'di, 3 gol atıp maçın yıldızı olmuştu, bir de Hataley vardı, hani şu Abdülkerim'in korner atılırken "nerede bu adam" diye sorduğu futbolcu. Bizimkiler Hataley'e Atilla diyordu, ben forvetteydim, fazla göremedim ama defanstakiler iyi makara yapmıştı o gün, Atilla geldi, Atilla attı, Atilla'yı tut, Atilla'yı gördün mü diye.
-O dönem Milli maçlarında forvette oynamak şans mı şanssızlık mıydı?
-Tabi ki şanstı, bizim mantalite aman defansta duralım, kaleyi boş bırakmayalım, ileri çıkmayalım, az yiyelim felsefesi hakimdi. Başta kaleciler, Yaşar abi gibi, ve defans oyuncularının canı çıkardı, düşünsene İngilizlerle oynuyorsun 90 dakika senin kalenin önünde geçiyor. Ben şanslıydım hatta bir İrlanda maçı vardı, ben maçın adamı seçilmiştim, hiç gol atamadım ama ileride tek başıma top kapayım diye yırtınıp durduğum için.
-Futboldan yeterince para kazandın mı?
-Çok şükür, durumum iyi, futboldan sonra ticarete atıldım ama beceremedim, şimdi Maltepespor'da antrenörlük yapıyorum, bir sıkıntım yok.
EFSANE MAÇIN KAHRAMANIYDI
-Senin için en unutulmaz maç hangisi?
-Galatasaray'ı 3-0'dan 4-3 yendiğimiz maç. Tanju da 3 tane attı ama güme gitti, ben de 3 attım, maçı 4-3 kazandık, hem de ilk yarıyı 3-0 mağlup bitirmiştik.
Devre arası gerçekten inanıyor muydunuz o maçı çevireceğinize? -Evet gerçekten inanıyorduk, Veselinoviç bize devre arasında "ilk 5 dakika bir gol atarsanız, bu maçı alırız" demişti. Hepimiz emindik maçı alacağımıza, Galatasaraylı Prekazi ile Kovaçeviç dalga geçiyorlardı, topuk pasları, rövaşata denemeleri yapıyorlardı, biz öyle bir takımdık ki hayatta hele hele Galatasaray'a karşı hezimete uğrayamazdık, bu bilinçle çıkıp, ikinci yarıya 4 gol atıp, maçı kazandık... Dönemin hemen hemen bütün yıldızları ile aynı takımlarda yan yana futbol oynadın. En eğlenceli arkadaşların kimlerdi?
-Fenerbahçe'deki arkadaşlık, takım ruhu bambaşkaydı, çok başarılı ve çok da eğlenceli bir takımdık. Mesela Rıdvan, hem çok iyi arkadaşımdı hem çok esprili biriydi, hala da öyle. Rıdvan ile yan yana gelince hep gülecek bir şeyler bulurduk hatta ikimizi cenazelere göndermezlerdi, cenaze namazının ortasında güleriz diye. O zamanlar Kadıköy'de Aden Otel'de kamp yapardık ve bütün takım bir odada toplanır, saatlerce gırgır şamata yapardık.
-O takımın en komik adamı kimdi?
-Nezihi abi, kulaklar çınlasın Deli Nezihi derlerdi ona. Kocaelispor'da oynarken bir gün sokakta yağmurdan sırılsıklam olmuş bir kedi yavrusu bulmuş, almış kediyi evine götürüp, kalorifer peteğinin üzerine koymuş, ısınsın diye. Nezihi abi iyi kalpli insan, niyeti kediyi kurulayıp salmak, tabi kedi yanan kaloriferin üstünde durmamış kaçmış, Nezihi abi de kedi kaçmasın diye kalorifere bağlamış, bir saat sonra bir bakmış kedi mefta olmuş.
%100 LAZ FIKRALARI
-Fıkra gibi, aslında sizin Karadeniz'de hayat fıkra gibi öyle değil mi?
-İnan şu laz fıkralarının en az %80'i gerçek.�
-Örnek var mı?
-Benim küçükken Rize'de bir arkadaşım vardı adı Eşref, o zamanlar da Eşref türküsü diye bir türkü var çok meşhurdu, bunun babası da Eşref türküsünün hastası, gitmiş oğlunun adını Eşref koymuş, türküden dolayı. Bir gün Eşref'in babası sabah işe gitmiş, annesi ile Eşref oturuyorlarmış, radyoyu açmışlar, Eşref türküsü çalıyormuş, Eşref annesini çağrmış "ana gel bak babamın türküsü başladı" demiş, anası da "ula uşağım kapat radyoyu, baban bu türküyü çok seviyor, kapat da boşa çalmasın, akşam baban gelince dinler" demiş.
-Fıkra diye anlatsan olur gerçekten.
-Ya daha neler var. Mesela bizim Ayder Yaylasına çıkarken meşhur Ali Baba Alabalık Tesisleri vardır, tesisleri geçtikten 300 metre sonra yolun sağında bir tabela; "Ali Baba Alabalık Tesisleri 300 metre geride" diye. Millet yol üstüne tabela yazar, "ileride" diye, bizim Lazlar, "geride" yazıyor.
-Abi bunu duymuştum da ben fıkra sanıyordum, gerçekmiş meğer. -Bizim orada bir cami imamı vardı, bir gün Cuma namazında vaaz verirken; "ey cemaat kızlarınıza sahip çıkın mini etek giyiyorlar, caiz değil" demiş, cemaatten biri çıkıp; "hoca senin kız da mini giyiyor ne olacak şimdi" deyince, imam "bizimkine çok da yakışıyor mini etek" diye cevap vermiş.
güzel paylaşım teşekkürler
hasan ın en büyük hatasıdır fenerbahçeden gitmek. ne günlerdi... herkez 103 gollü şampiyonluk posterinden kafasını karalamıştı hasanın... hep o güne ait duygularını merak etmişimdir. o açıdan paylaşım için teşekkürler.