Şimdi Ara

Hayattan zevk alamıyorum, çözümü nedir? (2. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
99
Cevap
8
Favori
6.808
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
34 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Icinizde en büyük benim ( 33 )

    Zevken bile zevk almıyorum

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Herşeyi aynı anda yapmak istediğin için hiçbir şey yapamıyorsun. Tek birşeye odaklan. Zincir gibi peşi sıra gelecektir. Önerim spor + diyet. Böylece enerjin artacak ve geri kalanları yapma motivasyonun olacak. Kısa sürede hiçbir şey olmaz bunu kabul et ve bir an önce birşeyler yapmaya başla! 50 kilodan fazla verdim üstüne 14 kilo civarı kas yaptım şimdi fitness + crossfit + trx + aikido + jujitsu + güreş yapıyorum.https://forum.donanimhaber.com/images/upfiles/281918/a3398c9e-4f60-4017-86ba-669f1a4a1d6d.jpg



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi therkut -- 29 Aralık 2018; 21:29:53 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Ben hayattan zevki şehirden kaçıp toprak ve ağaçla buluştuğumda alıyorum hemde her saniye resmen vücuduma format atılıyor. Bildiğin mutlu oluyorum çamura basıp, rüzgarı hissettiğimde. Sonra da sorguluyorum 80 yıllık hayatta ne için çabalıyorum. Çabaladığım şeyler gerçekten beni mutlu edicek şeyler mi yoksa başkaları böyle istediği için mi. Sonuç yine lanet olası şehir hayatındayım yine lanet olası apartmandayım.
  • zevk alacak bir hale getirmen gerekecek bunuda yine yapabilecek kişi kendinsin

    bu esnada maalesef zorluklarda kaçınılmaz

    motivasyon uçucu birşeydir bunun yerine özdisiplini yerleştirmen gerekiyor

    önce neler istediğini bul(tabi insanın istekleride sınırsızdır ama en istekli oldukların)


    sonrada bununla ilgili yapılması gerekenleri özverili bir şekilde yapmaya başla


    bazı isteklerin gerçekleşmeye baişladıkça gerisi gelir

    lakin surekli mutluluk diye birşeyde yok tabiki
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Peter Jones

    hacı ben senle konuştuğumu hatırlıyorum da sen geçen sene de kilo vermeye çalışıyordun geçen sene de 94 kiloydun, 1 senede hiçbir şey yapmadın mı? bu tür şeyler istemekle olmaz, direkt başlayıp ilerlemek lazım. unutma, başlamak bitirmenin yarısıdır.
    Malesef hocam, diyete spora başladım kaç kere, her seferinde başarısız oldum. 5 aydır Litvanya'da erasmustayım burada da iyice saldım kendimi. Haklısınız istemekle olmuyor 3 gün önce yeniden başladım sağlıklı beslenmeye:) şimdilik iyi gidiyorum. insan kendini bir kere bırakınca dibi görmek çok kolay oluyor...
  • Litvanya'da erasmusta nasıl yıkık takılıyon la
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Mr. Blacktree

    Öncelikle yapmak istediklerini parçala, hepsini aynı anda başlama, bir de yapmak için zevk alman gerekmiyor. Eğer bir süre yapmaya devam edersen daha sonra zevk almaya başlayacaksın. Ama eğer zaten zevk almıyorum diye bırakırsan o his hiç bir zaman gelmeyecek.
    mantıklı bir bakış açısı, teşekkürler.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Charm

    Litvanya'da erasmusta nasıl yıkık takılıyon la
    hocam buraya gelmeden bir kızla konuşuyordum. ilk tecrübemdi, sevgili olmak istedim litvanya'ya gelince de 1 ay konuşmaya devam ettik sonra bir sabah başka biri var bana yazma bi daha dedi. Ben de atlatamadım henüz 5 aydır yurtta takılıyorum. Alkol kullanmıyorum zaten. Ben bir kere sevgilim olsun onunla da evleneyim istiyordum, hayat tahmin ettiğimden daha acımasızmış..
  • quote:

    Orijinalden alıntı: gren

    zevk alacak bir hale getirmen gerekecek bunuda yine yapabilecek kişi kendinsin

    bu esnada maalesef zorluklarda kaçınılmaz

    motivasyon uçucu birşeydir bunun yerine özdisiplini yerleştirmen gerekiyor

    önce neler istediğini bul(tabi insanın istekleride sınırsızdır ama en istekli oldukların)


    sonrada bununla ilgili yapılması gerekenleri özverili bir şekilde yapmaya başla


    bazı isteklerin gerçekleşmeye baişladıkça gerisi gelir

    lakin surekli mutluluk diye birşeyde yok tabiki
    Just do it diyorsunuz yani :) Teşekkürler.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: therkut

    Herşeyi aynı anda yapmak istediğin için hiçbir şey yapamıyorsun. Tek birşeye odaklan. Zincir gibi peşi sıra gelecektir. Önerim spor + diyet. Böylece enerjin artacak ve geri kalanları yapma motivasyonun olacak. Kısa sürede hiçbir şey olmaz bunu kabul et ve bir an önce birşeyler yapmaya başla! 50 kilodan fazla verdim üstüne 14 kilo civarı kas yaptım şimdi fitness + crossfit + trx + aikido + jujitsu + güreş yapıyorum.https://forum.donanimhaber.com/images/upfiles/281918/a3398c9e-4f60-4017-86ba-669f1a4a1d6d.jpg
    maşallah hocam güzel gelişme kaydetmişsiniz. diyet için hangi yöntemi kullandınız?




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Guest-FC422BF28

    hocam buraya gelmeden bir kızla konuşuyordum. ilk tecrübemdi, sevgili olmak istedim litvanya'ya gelince de 1 ay konuşmaya devam ettik sonra bir sabah başka biri var bana yazma bi daha dedi. Ben de atlatamadım henüz 5 aydır yurtta takılıyorum. Alkol kullanmıyorum zaten. Ben bir kere sevgilim olsun onunla da evleneyim istiyordum, hayat tahmin ettiğimden daha acımasızmış..

    Alıntıları Göster
    erasmus yurtlarında seks partileri dönüyor diye biliyordum lan ben yalan mıymış




  • Ben 20 yaşıma basmadan hayatımı sonlandırmayı düşünüyorum çünkü yaşamı çok gereksiz buluyorum, zaten hayatım iyi falanda değil ne diye bir hiç uğruna kendimi kasayım ki. İnsanların bu hayata bukadar bağlanması ve anlam yüklemesi bana hem komik hem sinir edici geliyor bu düşüncelerim yüzümden zaten yaşama hevesim falanda kalmadı kalmasında zaten 50-60 yıl daha bilinç sahibi olmak istemiyorum.
  • Spor için ekipman lazım uygun bir garajın falan yoksa şinav, mekik seni ihya etmez. Ekipman doldurup garajda çalışacaksın yada salona para vereceksin.

    < Bu ileti DH mobil uygulamasından atıldı >
  • Derdinin özüne inen bilgin ve ünlü bir prof psikiyatristin bir makalesi var altta,oku.







    Can sıkıntısı



    Can sıkıntısı, buhran içindeki modern öznenin yaygın bir ruh hali olarak karşımıza çıkıyor. Yenilik ve buluşun, hız ve ilerlemenin kutsal bir mertebe kazandığı modern dünyada, onca uyarıdan bitap düşmüş ruhun imdat çığlığı. Arzuyu, iradeyi ve anlamı yutan bir canavar ağzı, modern bir iblis. Can sıkıntısı, yalnızlık gibi asrın vebası halini aldıysa kültür ve toplum anlam taşıyıcısı olarak görevlerini yapmıyor demektir. ‘Boş’ zamandan, aylaklıktan, ruhun kuluçkaya yatabileceği anlardan korkuyor ve onu etkinliklerle tıka basa dolduruyoruz. ‘En hareketli olanlarımız, sıkılma eşiği en düşük olanlarımız’ diyor Lars Svendsen. Sıkıntı halinde zaman geçmez, insan zamanı hisseder. İçi anlamlı bir biçimde doldurulamayan ve giderek uzayan zaman, acı verici bir sıkıntıya dönüşür. Sıkıldığımızda zamanla bir meselemiz vardır, onunla ne yapacağımızı bilemeyiz. Sıkıntı varlığı zamana hapseder.







    ‘Nasıl da ürperticidir sıkıntı’ diye yazar Kierkegaard, ‘boyun eğmiş, atıl bir halde yatarım. Gördüğüm boşluk, yaşadığım boşluk, içinde hareket ettiğim boşluktur. Acı bile duymam. Ruhum, üzerinde hiçbir kuşun uçmadığı ölü denizdir artık’. Sıkıntı dikkatimizi verecek ehemmiyette bir şey bulamadığımızda sökün eder. Ruhun kımıltısız, hoşnutsuz, huzursuz girdabı. Uyaran bolluğu içindeyiz, her yandan üzerimize ses ve imge yağıyor ama yine de canımız sıkılıyor. Neden dersiniz?







    Aslında uyaran fazlalığı da tıpkı uyaran azlığı gibi hayatı yeknesaklaştırıyor. Her şeyin hızla başlayıp hızla bittiği, yüzlerin/sözlerin/imgelerin uçucu olduğu ve onulmaz bir hızla yenilendiği bir dünyada, her şey kendini yineler. İlgi giderek artan bir ivmeyle dağır ve zayıflar. ‘Şimdicilik’ ideolojisinin mahkumları olarak âna hapsoluruz. Hemen şimdi gerçekleşmeyen hiçbir şey anlam taşımaz. Malumat fazlası, yarattığı doygunlukla bizi can sıkıntısına mıhlar. Aynı olanın totalitarizmidir bu.







    Can sıkıntısından kaçma arzumuz ilginç olana duyduğumuz açlıkta kendisini gösteriyor. Bugün ilginç bulduğumuz şey yarın kolaylıkla sıkıcı kategorisine tahvil ediliyor. ‘Günümüz toplumu artık Foucault’nun bahsettiği hastaneler, tımarhaneler, hapishaneler, kışlalar ve fabrikalardan oluşan bir disiplin toplumu değil’ diye yazar Byung-Chul Han ilginç kitabı Yorgunluk Toplumu’nda, ‘bunların yerini çoktan beridir fitness salonları, gökdelenler, bankalar, havaalanları, alış veriş merkezleri ve gen laboratuvarları aldı. 21. Yüzyıl toplumu artık bir disiplin toplumu değil, performans toplumudur. Sakinleri de itaatkar özne değil, performans öznesidir. Bu özneler kendi kendilerinin müteşebbisleridir’. Performans toplumunda ‘evet, yapabiliriz!’ sloganıyla yasak, emir ve kuralın yerini proje, girişim ve motivasyon almıştır. ‘Disiplin toplumunun negatifliği deliler ve caniler doğurmuştur. Performans toplumuysa depresif ve mağluplar yaratır’. Ve canı sıkılan özneler.







    Can sıkıntısı, modern insanın anlam buhranının en önemli belirtisi. Ruhlarımıza yön tayin eden kutup yıldızını yitirmiş gibi, anlamın olmadığı bir dünyada kaybolmuş ve şaşkın bir haldeyiz. Her sokak başında anlam krizi karşımıza çıkıyor. Anlamın yerine koyacağımız, anlam yanılsaması yaratacak her şeye umutsuzca yapışıyor, geçici nesnelerde kimliğimizi arıyoruz. Hayatlarımızı artık ‘tam zamanlı turistler’ olarak yaşıyoruz: ‘Bir turist uğrağı olarak hayat’. Tatilde, günlük hayatta, evde, dışarıda her zaman turist. Gelenek tevarüs ediliyor ve hiç yoksa, insana bir süreklilik duygusu kazandırıyordu. Modern insan hiçbir şeye sadakat duymak zorunda değil, hayatın albenili seçenekleri arasından dilediği yaşam biçimini seçebilir ve yeri geldiğinde onu terk edip bir başkasına yönelebilir. Hayat tarzı bir libas gibi giyinip soyunulur, ne geçmişten tevarüs edilir ne de bugün uğruna ter dökülür. Emeğin olmadığı yerde anlam da yoktur. Ruha canlılık hissini veren anlamın ta kendisidir ve anlamın kaybı dünyanın kaybedilişi ve yoksullaşmasıdır. Anlam kaybını hisseden bir varlık sıkılabilir ancak.







    Can sıkıntısı anlamın geri çekilmesi ve anlam ihtiyacımızın karşılanmamasıyla ortaya çıkıyor dedik. Bize tatmin bulmayan bir anlam açlığını haber veriyor. Zamanın boşluğundan bahsederken galiba aslında anlam boşluğundan bahsetmiş oluyoruz. Bir tür ‘niteliksiz yaşantı’. Sual şu: İnsanlar iki yüz yıl önce de sıkılıyorlar mıydı? Pek çok kuramcı moderniteye yol açan toplumsal ve kültürel değişikliklerin sıkıntının yaygınlaşmasına hizmet ettiğini söylüyor. Bütün imkanların eşit ölçüde değersiz olduğu bir dünya ‘hipersıkıntı’ dünyasıdır ve geleneksel anlam kaynaklarının kurumasıyla da yaygın bir kültürel kuvvet halini almıştır. Modern anlam krizi, geleneksel anlam yapılarının sökülüp atıldığı bir dünyada, onun yerine sadece tüketiciliğin ikame edilebilmiş olmasıyla kendisini gösteriyor. İçimizdeki boşluğu ancak dışarıdan alınan nesnelerle doldurabileceğimizi sanıyoruz. Sıkıntıdan kaçmak için yöneldiğimiz etkinlikler de bir süre sonra sıkıcı hale gelmeye başlıyor ve sonra dikkatimizi çelebilecek güçte başka eylemlere yöneliyoruz. Ruhu heyecana boğacak her türlü etkinliğin peşi sıra sorgusuz sualsiz sürüklenirken içimizdeki karadelik bütün heyecanları yutuyor. Tüketim endüstrisi o zaman bize yeni zevk ve heyecanlar pazarlıyor zira mutlu hayat, sıkıntıya karşı insanı koruyan, yeni mal ve heyecanlar satın almaya izin veren bir hayattır. Modern insanın pasaportu olarak para, can sıkıntısını savabileceğimiz ‘avm’lere, sağlık salonlarına, eğlence parklarına giriş izni verir. ‘Ölmeden önce’ yapmamız gereken ne çok şey vardır! Her şeyi denememiz ve hayatın sunabileceği hazlar havuzundan yeterince kâm almamız beklenir.







    Derin can sıkıntısı, ‘varlığı bütünüyle yutan’ bu kayıtsızlık hali aslında içinde bir imkan olarak ‘muhayyile anları’nı da barındırır. Varlık, özgürlük ve sorumluluğu üstlendiğinde, anlamı eksen alan bir hayatı seçebilir. Can sıkıntısının panzehiri işte bu doğurgan andır : Sığ dikkatin talim ile derinleşmesine izin vermemizledir ki tefekkür ve murakabeye kapı açarız. Derin ve yoğun bir dikkati öğrenmek ve hayata geçirmek için insana, tabiata, kainata hayret nazarıyla bakmayı başarabilmek gerek. Gönül gözümüzü dört açarak. İnsan ancak yoğunlaşabilmekle kendi ruhuna değebilir. Kendi ruhuna değmekle başka ruhlara da dokunabilir. Ancak yoğunlaşmakla kendi dışımıza çıkar ve varlığa nüfuz ederiz. ‘Manzara bende düşünüyor, ben onun bilinciyim’ diyen ressam Cezanne gibi, o zaman şeylerin kokusunu da görebiliriz. ‘Hak bir gönül verdi bana, ha demeden hayran olur’ diyen Yunus Emre asırlar öncesinden varlığa anlam katan hayret duygusuna işaret ediyor. Ve ‘Rabbim hayretimi artır’ diye dua eden son Nebi. Can sıkıntısını iyileştirmek için, Kartezyen şüphenin yerine hayret nazarını yerleştirmemiz gerekiyor.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • smartboy38 S kullanıcısına yanıt
    Teşekkür ederim hocam, isabetli bir yazı olmuş. Sanırım bu sorun bana mahsus değil günümüz insanının genel sorunu. Hayret nazarını umarım en kısa sürede kartezyen şüphenin yerine yerleştirmiş olurum..
  • iş hayatına girince anlayacaksın hayatın daha da monotonlaşacak. öğrencilik gibisi yok. evde durmamaya çalış, dışarda dolaş.
  • Çare NoFap

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Bişeyleri yapmak zorunda hissetmek zaten seni engelleyen . Kocaman hedefler koyup 1 hafta sonra yıkıyorsan minik hedefler koyarsın kendine.



    Birde zaman kıymetli bilgisayar başında bile olsan bir not defteri al neler yapmak istediğini yaz oraya buraya sapma heleki boş YouTube kanallar arasında..

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • 
Sayfa: önceki 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.