Şimdi Ara

Hayattan zevk alamıyorum, çözümü nedir?

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
99
Cevap
8
Favori
6.808
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
34 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Merhaba, ben 21 yaşında bir mühendislik öğrencisiyim. Kendime göre ideallerim, hedeflerim var(Kilo vermek, dil öğrenmek, gezmek, sosyalleşmek, kendimi geliştirmek vs.) Ama bunları yapacak enerjiyi ve motivasyonu üniversiteye başladığımdan beri bulamadım. Günlerim hep bilgisayar başında boş yaparak geçiyor. Günün sonunda da "naptım lan ben?" modunda yatağa giriyorum hep. Ertesi günse yine aynı döngü oluyor: yemek, bilgisayar, uyku... Youtube'dan motivasyon videoları izliyorum etkisi 30 saniye sürüyor. Spora, diyete başlıyorum ertesi hafta yalan oluyor. Derslere hep sınavdan önceki gün çalışıyorum. Kendimi toparlamak için Erasmus'a geldim burada da aynı yıkık hayatım devam etti. Siz hedeflerinizi nasıl gerçekleştiriyorsunuz? Hayatı keyif alarak yaşamak için neler yapıyorsunuz? Teşekkürler, iyi günler herkese..



  • Derdinin özüne inen bilgin ve ünlü bir prof psikiyatristin bir makalesi var altta,oku.







    Can sıkıntısı



    Can sıkıntısı, buhran içindeki modern öznenin yaygın bir ruh hali olarak karşımıza çıkıyor. Yenilik ve buluşun, hız ve ilerlemenin kutsal bir mertebe kazandığı modern dünyada, onca uyarıdan bitap düşmüş ruhun imdat çığlığı. Arzuyu, iradeyi ve anlamı yutan bir canavar ağzı, modern bir iblis. Can sıkıntısı, yalnızlık gibi asrın vebası halini aldıysa kültür ve toplum anlam taşıyıcısı olarak görevlerini yapmıyor demektir. ‘Boş’ zamandan, aylaklıktan, ruhun kuluçkaya yatabileceği anlardan korkuyor ve onu etkinliklerle tıka basa dolduruyoruz. ‘En hareketli olanlarımız, sıkılma eşiği en düşük olanlarımız’ diyor Lars Svendsen. Sıkıntı halinde zaman geçmez, insan zamanı hisseder. İçi anlamlı bir biçimde doldurulamayan ve giderek uzayan zaman, acı verici bir sıkıntıya dönüşür. Sıkıldığımızda zamanla bir meselemiz vardır, onunla ne yapacağımızı bilemeyiz. Sıkıntı varlığı zamana hapseder.







    ‘Nasıl da ürperticidir sıkıntı’ diye yazar Kierkegaard, ‘boyun eğmiş, atıl bir halde yatarım. Gördüğüm boşluk, yaşadığım boşluk, içinde hareket ettiğim boşluktur. Acı bile duymam. Ruhum, üzerinde hiçbir kuşun uçmadığı ölü denizdir artık’. Sıkıntı dikkatimizi verecek ehemmiyette bir şey bulamadığımızda sökün eder. Ruhun kımıltısız, hoşnutsuz, huzursuz girdabı. Uyaran bolluğu içindeyiz, her yandan üzerimize ses ve imge yağıyor ama yine de canımız sıkılıyor. Neden dersiniz?







    Aslında uyaran fazlalığı da tıpkı uyaran azlığı gibi hayatı yeknesaklaştırıyor. Her şeyin hızla başlayıp hızla bittiği, yüzlerin/sözlerin/imgelerin uçucu olduğu ve onulmaz bir hızla yenilendiği bir dünyada, her şey kendini yineler. İlgi giderek artan bir ivmeyle dağır ve zayıflar. ‘Şimdicilik’ ideolojisinin mahkumları olarak âna hapsoluruz. Hemen şimdi gerçekleşmeyen hiçbir şey anlam taşımaz. Malumat fazlası, yarattığı doygunlukla bizi can sıkıntısına mıhlar. Aynı olanın totalitarizmidir bu.







    Can sıkıntısından kaçma arzumuz ilginç olana duyduğumuz açlıkta kendisini gösteriyor. Bugün ilginç bulduğumuz şey yarın kolaylıkla sıkıcı kategorisine tahvil ediliyor. ‘Günümüz toplumu artık Foucault’nun bahsettiği hastaneler, tımarhaneler, hapishaneler, kışlalar ve fabrikalardan oluşan bir disiplin toplumu değil’ diye yazar Byung-Chul Han ilginç kitabı Yorgunluk Toplumu’nda, ‘bunların yerini çoktan beridir fitness salonları, gökdelenler, bankalar, havaalanları, alış veriş merkezleri ve gen laboratuvarları aldı. 21. Yüzyıl toplumu artık bir disiplin toplumu değil, performans toplumudur. Sakinleri de itaatkar özne değil, performans öznesidir. Bu özneler kendi kendilerinin müteşebbisleridir’. Performans toplumunda ‘evet, yapabiliriz!’ sloganıyla yasak, emir ve kuralın yerini proje, girişim ve motivasyon almıştır. ‘Disiplin toplumunun negatifliği deliler ve caniler doğurmuştur. Performans toplumuysa depresif ve mağluplar yaratır’. Ve canı sıkılan özneler.







    Can sıkıntısı, modern insanın anlam buhranının en önemli belirtisi. Ruhlarımıza yön tayin eden kutup yıldızını yitirmiş gibi, anlamın olmadığı bir dünyada kaybolmuş ve şaşkın bir haldeyiz. Her sokak başında anlam krizi karşımıza çıkıyor. Anlamın yerine koyacağımız, anlam yanılsaması yaratacak her şeye umutsuzca yapışıyor, geçici nesnelerde kimliğimizi arıyoruz. Hayatlarımızı artık ‘tam zamanlı turistler’ olarak yaşıyoruz: ‘Bir turist uğrağı olarak hayat’. Tatilde, günlük hayatta, evde, dışarıda her zaman turist. Gelenek tevarüs ediliyor ve hiç yoksa, insana bir süreklilik duygusu kazandırıyordu. Modern insan hiçbir şeye sadakat duymak zorunda değil, hayatın albenili seçenekleri arasından dilediği yaşam biçimini seçebilir ve yeri geldiğinde onu terk edip bir başkasına yönelebilir. Hayat tarzı bir libas gibi giyinip soyunulur, ne geçmişten tevarüs edilir ne de bugün uğruna ter dökülür. Emeğin olmadığı yerde anlam da yoktur. Ruha canlılık hissini veren anlamın ta kendisidir ve anlamın kaybı dünyanın kaybedilişi ve yoksullaşmasıdır. Anlam kaybını hisseden bir varlık sıkılabilir ancak.







    Can sıkıntısı anlamın geri çekilmesi ve anlam ihtiyacımızın karşılanmamasıyla ortaya çıkıyor dedik. Bize tatmin bulmayan bir anlam açlığını haber veriyor. Zamanın boşluğundan bahsederken galiba aslında anlam boşluğundan bahsetmiş oluyoruz. Bir tür ‘niteliksiz yaşantı’. Sual şu: İnsanlar iki yüz yıl önce de sıkılıyorlar mıydı? Pek çok kuramcı moderniteye yol açan toplumsal ve kültürel değişikliklerin sıkıntının yaygınlaşmasına hizmet ettiğini söylüyor. Bütün imkanların eşit ölçüde değersiz olduğu bir dünya ‘hipersıkıntı’ dünyasıdır ve geleneksel anlam kaynaklarının kurumasıyla da yaygın bir kültürel kuvvet halini almıştır. Modern anlam krizi, geleneksel anlam yapılarının sökülüp atıldığı bir dünyada, onun yerine sadece tüketiciliğin ikame edilebilmiş olmasıyla kendisini gösteriyor. İçimizdeki boşluğu ancak dışarıdan alınan nesnelerle doldurabileceğimizi sanıyoruz. Sıkıntıdan kaçmak için yöneldiğimiz etkinlikler de bir süre sonra sıkıcı hale gelmeye başlıyor ve sonra dikkatimizi çelebilecek güçte başka eylemlere yöneliyoruz. Ruhu heyecana boğacak her türlü etkinliğin peşi sıra sorgusuz sualsiz sürüklenirken içimizdeki karadelik bütün heyecanları yutuyor. Tüketim endüstrisi o zaman bize yeni zevk ve heyecanlar pazarlıyor zira mutlu hayat, sıkıntıya karşı insanı koruyan, yeni mal ve heyecanlar satın almaya izin veren bir hayattır. Modern insanın pasaportu olarak para, can sıkıntısını savabileceğimiz ‘avm’lere, sağlık salonlarına, eğlence parklarına giriş izni verir. ‘Ölmeden önce’ yapmamız gereken ne çok şey vardır! Her şeyi denememiz ve hayatın sunabileceği hazlar havuzundan yeterince kâm almamız beklenir.







    Derin can sıkıntısı, ‘varlığı bütünüyle yutan’ bu kayıtsızlık hali aslında içinde bir imkan olarak ‘muhayyile anları’nı da barındırır. Varlık, özgürlük ve sorumluluğu üstlendiğinde, anlamı eksen alan bir hayatı seçebilir. Can sıkıntısının panzehiri işte bu doğurgan andır : Sığ dikkatin talim ile derinleşmesine izin vermemizledir ki tefekkür ve murakabeye kapı açarız. Derin ve yoğun bir dikkati öğrenmek ve hayata geçirmek için insana, tabiata, kainata hayret nazarıyla bakmayı başarabilmek gerek. Gönül gözümüzü dört açarak. İnsan ancak yoğunlaşabilmekle kendi ruhuna değebilir. Kendi ruhuna değmekle başka ruhlara da dokunabilir. Ancak yoğunlaşmakla kendi dışımıza çıkar ve varlığa nüfuz ederiz. ‘Manzara bende düşünüyor, ben onun bilinciyim’ diyen ressam Cezanne gibi, o zaman şeylerin kokusunu da görebiliriz. ‘Hak bir gönül verdi bana, ha demeden hayran olur’ diyen Yunus Emre asırlar öncesinden varlığa anlam katan hayret duygusuna işaret ediyor. Ve ‘Rabbim hayretimi artır’ diye dua eden son Nebi. Can sıkıntısını iyileştirmek için, Kartezyen şüphenin yerine hayret nazarını yerleştirmemiz gerekiyor.
  • eğer çok kilolu olsaydım tamamen kilo vermeye ve hoş bir görünüme sahip olmaya odaklanırdım çünkü insanların ilk dikkat ettiği şey dış görünüş

    malesef iyi bir insan olup olmadığın ikinci planda oluyor

    depresyonda olmadığımda,hoş göründüğümde ve pozitif olduğumda çevremde insan var

    depresyonda olduğumda,depresyondan dolayı kişisel bakımımı aksattığımda,kilo aldığımda,giyim kuşamıma dikkat etmediğimde çevremde insan yok(şu an,3 kilo aldım,kısa boylu biri için 3 kilo hemen farkediliyor)

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Bende ayniyim yas 25 olacak motivasyon bulamiyorum hayattan zevk almayacak bi sebebimde yok nasil bir insanim ben

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Ben 30 a dayandim bende ayni sekildeyim

    < Bu ileti tablet sürüm kullanılarak atıldı >
  • beraber intar edelim
  • Türk toplumunun klasik sorunu. Buyuk ihtimal fakirsindir. Varlikli olsan yukarda saydigin sıkıntılarin hicbirini cekmezdin.
    Hayattan keyif alamiyorsan sorunu dunyada aramaktan vazgec.
    Dunyayi degistiremiyorsan, dunyani degistir.
    Manita lazim aslinda bu tur konularda baya yardimci oluyorlar. 18-19 yasindayken bende de buna benzer durumlar vardi ustelik varlikli bir ailem olmasina ragmen yani her istedigimi yapabilme imkanim vardi ama istek yoktu. Sonra manita cart curt derken birden cok hizli bi yasamin icine girdim. O da iyi degil. Bazen o hizli yasama ayak uyduramiyosun ve duvara tosluyosun. Ortasini tutturmak gerek.

    < Bu ileti tablet sürüm kullanılarak atıldı >
  • Zevk mi alamıyon

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Hayattan bunalan var mı beyler
    10 yıl önce açıldı
    hayattan beklentiniz nedir
    3 yıl önce açıldı
    Daha Fazla Göster
  • quote:

    Orijinalden alıntı: R3DROS3V3RTIGO

    eğer çok kilolu olsaydım tamamen kilo vermeye ve hoş bir görünüme sahip olmaya odaklanırdım çünkü insanların ilk dikkat ettiği şey dış görünüş

    malesef iyi bir insan olup olmadığın ikinci planda oluyor

    depresyonda olmadığımda,hoş göründüğümde ve pozitif olduğumda çevremde insan var

    depresyonda olduğumda,depresyondan dolayı kişisel bakımımı aksattığımda,kilo aldığımda,giyim kuşamıma dikkat etmediğimde çevremde insan yok(şu an,3 kilo aldım,kısa boylu biri için 3 kilo hemen farkediliyor)
    hocam şöyle söyleyeyim boyum 170, 94 kiloyum. Hem kısa boyluyum hem de çok kiloluyum. Yediklerimden dolayı yüzümde çirkinleşti iyice. Dış görünüş konusunda kesinlikle katılıyorum size. Kızları geçtim erkekler bile istemiyor yanlarında sizi aşağı çekiyorum diye. Yüzüne karşı kimse söylemiyor tabi ama hissediyor insan. Elbette bu bilgisayar, uyku, yemek döngüsünün ayrılmaz bir parçası da depresyon malesef :( Bakalım kilo verip fit olma konusunda çabalıyorum hala ama her şeyin başı disiplin. tipimi merak ediyorsanız özelden ss atabilirim. Teşekkürler mesajınız için..




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Zurnalog

    beraber intar edelim
    Arada gözlerim tavana kaymıyor değil..
  • Tipini özelden ss atabilir misin

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Valentino V kullanıcısına yanıt
    Evet hocam, İstanbul'da öğrenciyim ve ailemin durumu da pek iyi sayılmaz. Kendi kendime yetebiliyorum tabi ama her istediğimi elde edemiyorum. Sağlıklı beslenmek, sosyalleşmek, gezip tozmak bunların hepsi paraya bakıyor. Tabi para bir bahane değil ancak insanın hayatının gidişatına baya yön veriyor. Tüm asosyal davranışların üstüne fakirlik de birleşince "yıkıklar kulübü'nün" bir üyesi oluyorsunuz.

    Sevgili konusunda da size katılıyorum. Tam olarak ilişki sayılmasa da bir kızla kısa bir süre konuşmuşluğum oldu. Gerçekten olumlu yönde etkiledi beni ama o da sebepsiz yere terk etti çok kısa bir sürede. Sebep de bendim büyük ihtimalle, insan yıkıklığa bir yere kadar katlanabiliyor demek ki :)
  • Bilgisayardan uzak dur kiz arkadas yapabiliyorsan yap bunlar seni oyalar uzunca bir sure cozum bu sekilde ama tabi yapabilecek irade olsa bizde.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: EnergyHill

    Bilgisayardan uzak dur kiz arkadas yapabiliyorsan yap bunlar seni oyalar uzunca bir sure cozum bu sekilde ama tabi yapabilecek irade olsa bizde.
    Hocam oyalan oyalan nereye kadar gerçekçi çözümler bulmak lazım seneler su gibi akıp gidiyor :)
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Guest-FC422BF28

    Hocam oyalan oyalan nereye kadar gerçekçi çözümler bulmak lazım seneler su gibi akıp gidiyor :)

    Alıntıları Göster
    Gecici cozum iste hatta kalici bile olabilir ama ana sorun pc kurtulman gerekiyor hicbirsey yapmadanda birsey duzelmez

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • hayattan zevk alinabilir mi ki? hey seyin sonucu belliyken olaydan zevk almaya calismak bana sacma geliyor.
  • hacı ben senle konuştuğumu hatırlıyorum da sen geçen sene de kilo vermeye çalışıyordun geçen sene de 94 kiloydun, 1 senede hiçbir şey yapmadın mı? bu tür şeyler istemekle olmaz, direkt başlayıp ilerlemek lazım. unutma, başlamak bitirmenin yarısıdır.
  • Hayat zevk almak için mi verildi bize? Kendini (ve ruhunu) tatmin (zevk değil) edecek başka bir şeylere yönelebilirsin...

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Sana garı lazım

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Aynı ben

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Öncelikle yapmak istediklerini parçala, hepsini aynı anda başlama, bir de yapmak için zevk alman gerekmiyor. Eğer bir süre yapmaya devam edersen daha sonra zevk almaya başlayacaksın. Ama eğer zaten zevk almıyorum diye bırakırsan o his hiç bir zaman gelmeyecek.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • 
Sayfa: 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.