Mutlak olarak kendimi gerçekleştirme çabalarım var ve bunca olumsuzluğa rağmen pes edesim yok. Yani aslına bakarsak bu süreç nasıl ilerliyor? Diyaletik tez, sentez ve anti tez üzerinde çok kafamı çalıştırıp dururum. Yani bir şeyi yapamaz mıyım yapabilir miyim sonuçları ne olabilir bu konu üzerinde sürekli düşünür durur ve planlarımı ona göre yapılandırırım. Benim tez aşamasından çıkıp senteze gitmem gerek. Ancak bu ne kadar zamanımı alacak bilmiyorum. Bende ilerleyen zamanlarda kendimi gerçekleştirmiş olduğumda özüme karşı çıkmış olarak aslında neye evrildiğimi, ne için yaşadığımı bir kere daha sorguluyor olacağım. Ancak o zamana kadar yola devam. |
Hegelin İdealizm Anlayışına Çok Yakın Olduğumu Fark Ettim
-
-
Bence kendince bir öznel ilerleme veya gelişme idealinden söz ediyorsun; bunu da Hegel'in felsefesi zannediyorsun. Hegel felsefesi aşırı soyut ve ayrıca oldukça subjektif ve müphem bir nitelikte, anlaması kolay değil. Buna rağmen Hegel'in aufheben - o ilerlemeci diyalektik aşkınlaşma - konsepti ile bahsettiğin şeyin birbirine fazla benzediğini sanmıyorum. Yanlış anlama, felsefe fazla haşır neşir olduğum bir alan veya faaliyet değil. Felsefeyle ilişkim amatör seviyede ve felsefeye karşı ilgim de cüzi. Ama aslında alakasız bir felsefeyi başkasının kendi felsefesi gibi algılayıp yorumladığını düşünüyorsam bu inancımı paylaşmak isterim. Hegel felsefesi devleti kapsar ve toplumsal bir boyutu bulunur mesela. Anlattığın şekliyle kendi kişisel felsefenin devlet kavramını kapsadığını, en azından devlet odaklı olduğunu sanmıyorum.
Anekdot Bilgi: Tez, anti-tez ve sentez kavramlaştırmaları bir Hegel yorumcusu ve eleştirmeni filozofun (Heinrich Moritz Chalybäus) Hegel diyalektiğini tanımlama şekli. Hegel bunun yerine aufheben terimini kullanıyor. İdealde Hegel gibi filozofları kendi ana dillerinde kendi eserlerine başvurarak çalışmak gerekir. Bu yaklaşımı benimsemekle beraber açıkçası ben Hegel'i oturup çalışmazdım. Sebebi de aslında yeterince elle tutulur ve kontrol edilebilir bir sistem sunmaması. Hegel ve türevlerinde bir yalapşaklık, ta antik çağlardaki erken dönem Hıristiyanlığın teolojik kavgalarını ve kafa bulandıran metafiziklerini hatırlatan bir arkaiklik mevcut. Bence felsefe böyle icra edilmemeli. Felsefe bir genel düşünme, irdeleme ve sorgulama faaliyeti olmalı, teolojik fantazi veya müphem metafizik dayatma sahası değil. Bunları inceleyip ne dediklerini öğrenmek ve ayrıca eleştirmek ayrı, günümüz biliminde ve dünya anlayışında yeri olmayan teolojiden bozma "felsefelerini" benimsemek ayrı. İdealde bu verimsiz yaklaşımları bilmeli / bunlardan haberdar olmalı ama benimsemekten, hayatımıza yola gösterecek bir pusula olarak bellemekten kaçınmalı.
Aynı şekilde, nasıl ki böyle Alman idealizminin ekseriyeti mevcut bağlamda bir saçmalıktan ibaretse - kısmen Kant'ı hariç tutarsak -, bizim kendi geleneğimizde de Tasavvuf veya sufizm böyledir. Günümüzde bunların yeri bulunmaz, bulunmamalı, hızla uzaklaşmalı. İnsanlara mental olarak zarar bunlar. Verimsiz bir entelektüel bataklık. İnsan merkezci metafizikler. Bilim ve aklın adı öyle konmamış reddiyeleri. Fanatikliğin kendine objektif bir kılıf yaratma çabası. Bunlarla vakit kaybetmek yerine roman veya şiir okuyun daha iyi. Çok kaliteli romanlar ve şiirler var. Hayatın tadını çıkarın. İnsan, hakikat ve tabiat düşmanı sapkın metafiziklerden sakının.
Gerçekten tarihte Hegel geleneğinin takipçilerini izleyin. Karşınıza ya Lenin, Stalin, Mao gibi su yerine kan içen tiranlar çıkıyor ya da Marx, Fukuyama gibi varsayımları patlayıp duran teorisyenler. Bu Hegel'in pek de sağlıklı bir felsefi tartışma yürütmemiş olduğunun, keyfiyete ve dayatmaya kaçtığının, felsefesinin lastik gibi uzatılıp temel ahlaki değerleri yıkmak için kullanılabileceğinin bir göstergesi. Hegel gibi kimseler bir kere asla ama asla mütevazi değiller. Tüm bir gerçekliği ve aslında gerçekliği takiben ahlakı da tekellerine aldıkları iddiasındalar. Bu da gerçekliğin ve ahlakın doğru bir irdelemesini yapmaya engel oluyor. Bir kez gerçeğe (!) sahip olanlar istediklerini yapmaya başlıyorlar.
< Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
-
Hocam zaten hegel burada sadece tek bir şey üzerine yorum yapmamış birden fazla konu üzerine bu tespitleri çıkarmış.
Ona göre mutlak ruhun kendisinde olan potansiyeli fark etmesi gerekir, kendini tanıyıp gerçeklik kazanması gerekiyor ve olasılıkları görebilmesi gerekir ve son olarak kendisininin asıl amacından farklı bir amaca evrilmesi ve başta olan amaçları ile çelişmesiyle olay başa döner.
Yani Tez, anti tez ve sentez kısmı tamamen bir kısır döngü gibi gelsede aslında öyle değil.
Sonuçta bir insan kendini gerçekleştirmek için bir yola koyulur ve başta olan niyeti ile zaman içerisinde o yolda gördükleri ile başka şeye evrilir ve ben ne yaptım veya bu benim amacım değildi diyebilir. Bunu kast etmekteyim.
Burada amacım körü körüne tabii ki bu denilen şey doğrudur demek değildir.
Ya ona bakarsak demokrasi hakkında sokrates, aristotales , platon bunun bir hata olabileceği hatta cahillerin elinde veya güç sevdalıları elinde oyuncağa dönebileceğini öngörmüştür. Haklılar mı? Bence haklılar. Her filozofun bence belli başlı konullarda haklı veya haklı olmadıkları konular elbette vardır.
Fakat burada olaya tek bir yerden bakmak mantıklı değildir yani bana göre felsefe kısmında birden fazla yere odaklanmakta önemli burada ki bu düşünme modeli benim durumumuma yakın olduğu için bu konuyu açtım.
-
Hegel boş adam Schopenhauer oku
< Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı > -
@_Z3r0_ Dediğim gibi bir felsefeci ya da Hegel uzmanı olmasam da, bildiklerim ışığında Hegel felsefesi tam olarak bahsettiğin şey değil gibi, en azından kapsam olarak ıskalıyor. Hegel metafiziği kişisel gelişimi aşıp devlete, topluma, idealist düzlemde geliştiği varsayılan varlığın kendisine kadar genişliyor. Kendimce algıladığım sorunlarına ve kendi Hegel algılarıma değindim. Esasında merak duyduğum bir konu değil. Zaten felsefe beni genel olarak açmıyorken bu tarz felsefe beni hiç açmıyor. Size belirli açılardan hitap etmiş olabilir. Gene de belirli risklerine değindim. Bence Hegel'in felsefesiyle aşırı ilgilenmek ve hayatın merkezine yerleştirmek zarardır. Akademik maksatla vs ilgilenirsin ama onda bile birisi Hegel ve felsefesine meraklı değilse, belirli bir noktadan veya açıdan benimsemiyorsa ilgilenmez herhalde.
@makinabey Schopenhauer da bence Hegel'in yanında ayrı bir kaçık - Alman tradisyonu zaten genel anlamda rahatsız edici veya aşırı fikirlere sahip filozoflarla dolu - ama kendisinin Hegel'den nefret ettiğini bildiğim için yorumunuz beni gülümsetti. :)
Fakat muhtemelen en zeki Alman kaçığı Schopenhauer değil, Nietzsche. :) Bazı aforizmaları çok iyi, bazı tespitleri ve teşhisleri çok isabetli ama dönemin ataerkil Alman toplumunu yansıtır biçimde fevkalade derecede cinsiyetçi ve kendisini übermensch garabetine itmiş kuruntulardan muaf değil. Esasında Schopenhauer da, Nietzsche de kişisel gelişim veya kişisel felsefe bağlamına idealist objektivite iddiasındaki Hegel'e nazarla daha yakınlar. En azından moral sübjektivizmiyle ve objektif ahlak karşıtlığıyla, öznel değer yaratımıyla ve bu değerleri yüceltmesiyle Nietzsche daha yakın. Onun için yaşamın değerlendiği bir öz yaratım, kişinin kendisini de dahil yaratma iradesi ve bitmek bilmeyen eylemsiz enerjinin ifadesi olarak coşkun taşkınlığı önemlidir. Buna mukabil Nietzsche için yaşamın düşmanı olan ve yaşama karşı husumet dolu nihilist çürümüşlüğü taşıyan metafiziklerse reddedilmelidir. Nietzsche en azından kendi söyleminde ve algısında gerçek bir kişisel gelişimin mutlak savunucusu olarak yaşamın, biçimleniş olarak aristokrat varlığın ve pekala üstün insanın önüne geçecek her türden metafiziğe düşmandır.
Metafizik belirli noktalarda bence kaçınılmaz olsa da cehenneme açılan bir kapı olabileceği veya gelişimin önünde büyük bir engel olabileceği de doğrudur. Nietzsche'nin bu anlamda Hegel'e kıyasla ayakları bence yere daha fazla basar. En azından içsel çelişkilerini ters kutupları hayatın veya algıların temelinde yatar şekilde gören Heraklitos'a referans vererek nasıl yönettiğine işaret eder. En azından Hegel gibi objektif bir metafizik inşa ediyorum moduna girip ardından tamamen keyfiyete ve subjektiviteye açılacak, temel ahlakın örtülü bir reddiyesiyle sonuçlanabilecek acayip bir varlık sistemi / anlayışı kurmaz. Nietzsche ahlaksal objektiviteyi veya metafizikleri kişisel gelişim veya psikolojik güç adına, hayatın döngüsünden güç almak adına, her şeyi çıplak halleriyle görebilmek namına en baştan açıkça reddeder. "Psikolog" rolüne bürünüp insanları kendi özgün bakış açısından irdelemeye başlar.
-
Hegel denince akla soyut, ruhani varlıklara inanan bir adam akla geliyor ama bu doğru değil. Hegel'in bahsettiği Geist, Tin, Mutlak böyle bir şey değildir. Hegel'in ne ölçüde idealist ne ölçüde materyalist olduğu da öyle genellenebilecek bir şey değildir. Üstte yazıldığı gibi görüşlerinin Hegel'in felsefesi olmadığı doğru değil. Söylediklerin Hegel'in özbilincin devinimiyle parallellik gösteriyor. Ancak Hegel'in bunu sistematize ettiği soyut bir yapısı vardır. Yarattığı felsefeyi bütüncül olarak incelemek yorucudur. Hegel'i anlamak istiyorsan Mantık Bilimi'ni okuyarak başlayacaksın.
Bana kalırsa Hegel, okunması gereken bir dahidir ama aynı zamanda genel hatları aklınıza yatmadığında, üzerine çok fazla zaman harcanması akıl işi olmayan biridir.
< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-7316C1BF8 -- 19 Haziran 2024; 3:0:30 > -
Merhaba. Benim seneler önce Zero isminde çok değerli bir arkadaşım vardı. Sen misin acaba? Hatırlıyorsundur beni.
-
kardeşim ne hegeli ne schopeni. burada yerli ve milli modern filozofunuz 4f3 var. bu ne ecnebi hayranlığıdır.
sanıyorum ki açtığım konuların değeri yıllar sonra anlaşılacak ve insanlara ışık olacak.
< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi 4F3 -- 19 Haziran 2024; 11:44:53 >
< Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı > -
Hegel diyalektiğinin, bireyin kendini gerçekleştirme süreciyle bağlantılı bir takım fikirler barındırdığını söylüyorsunuz sanırım. Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, Hegel diyalektiği ne yazık ki çok yanlış biliniyor. Hegel diyalektiğinde tez ve anti-tez karşıtlığının son bulacağı bir sentez uğrağı söz konusu değil. Başka bir deyişle diyalektik, tez+anti-tez=sentez formülü ile basitleştirerek açıklanacak bir kavram değil. Diyalektik, kabaca söylersek, bir şeyin başka bir şeyle dolayımlandığı ve o şey aracılığıyla çelişkili bir durum arz etmeye başladığı noktada ortaya çıkan bir harekettir. Şöyle de söyleyebiliriz: Bir şey, kendi karşıtı konumundaki ve çelişkili ilişkiye girdiği öteki şey aracılığıyla ve bu çelişki dolayısıyla kendi kendinin bilincine varıyor. Yani Hegel'de en çok bilinen kavramlardan biri olan "Tin", bu olumsuzlama yoluyla kendi kendine varıyor.
Bunu daha iyi anlayabilmek adına, onun verdiği bir örnek olarak köle-efendi diyalektiğini ele alabiliriz: Efendiyi efendi konumunda tutan ve efendi olma bilincini inşa eden unsur, tam karşıtı konumundaki bir öteki olarak "köle" nin varlığıdır. Burada, yukarıda da bahsettiğim gibi, karşıtını/öteki olanı olumsuzlama yoluyla ve çelişki aracılığıyla ortaya çıkan iki konum ve bilinç söz konusudur. Efendi, köle ile kurduğu diyalektik veya çelişkili ilişkilenme hâli sayesinde efendi olmak durumundadır. Hegel'de kendinden menkul ve kendi kendinin nedeni olan bir töz anlayışı bulunmaz ve efendi de tam olarak böyle bir konumdadır. Tabii ki daha sonra Hegel'in neden kölenin ileride efendiyi yeneceğini ve onu alt edeceğini söylediğini burada yazarsak çok başka bir tartışma durumu ortaya çıkar. O yüzden bu başka bir konu.
Emek-sermaye diyalektiği örneğin. Sermaye, emek aracılığıyla sermaye haline gelebiliyor. Ya da burjuvazinin burjuvazi olmasının ve egemen bir sınıf olmasının koşulu işçi sınıfı diye bir şeyin olmasından kaynaklanıyor. Yani diyalektik bize her şeyden azade bir unsurun, kavramın olamayacağını söylüyor. Bir şey, başka bir şeyle çelişki halinde ve ilişki halinde olarak o şey haline gelebiliyor. Marx'ın Hegelci olmasının sebebi de bu zaten. Tarihsel materyalizm, daima bir uğrağın başka bir uğrağın olumsuzlanması yoluyla tarihin ilerlediğini söylüyor. Kapitalizm feodalizmi olumsuzlayarak kapitalizm oldu mesela.
Dolayısıyla diyalektik denen şey, esas itibariyle bu hareket doğrultusunda ilerleyen bir kavram. Sizin söylediğiniz meseleye gelecek olursak; Evet bir birey de diyalektik süreç içinde yaşar. Başka bir deyişle, birey de kendini gerçekleştirebilmek için uğraklar kateder ve bunu yaparken de diyalektik bir mantığa işaret edercesine vardığı uğrağa varmasını sağlayan şey, daha önce bulunduğu uğrakları olumsuzlamış olmasından ileri gelir. Hegel'in aufhebung diye bir kavramı var; bu kavram "kapsayarak aşma" anlamına geliyor. Birey de yaşamındaki dönüm noktalarını ya da "virajları" gerçekten kapsayabildiğinde ve özümsemiş olduğunda o uğrakların ötesindeki başka aşamalara geçiş yapma kudreti elde etmeye yaklaşabilir. Bunun yanı sıra, birey de diyalektik mantığın bir gereği olarak, öteki insanlar aracılığıyla ve ötekiyle dolayımlanarak bir birey haline gelir.
< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Schwartzenius -- 4 Aralık 2024; 20:49:17 >
< Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
Bu mesaj IP'si ile atılan mesajları ara Bu kullanıcının son IP'si ile atılan mesajları ara Bu mesaj IP'si ile kullanıcı ara Bu kullanıcının son IP'si ile kullanıcı ara
KAPAT X