Şimdi Ara

insam ölüm anı.da ne hisseder ?

Bu Konudaki Kullanıcılar:
4 Misafir (1 Mobil) - 3 Masaüstü1 Mobil
5 sn
33
Cevap
0
Favori
3.614
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Arkadaşlar bu konu beni çok düşündürüyor dini açıdan bakmazsak insan ölurken ne hisseder mesela panik bozukluk sırasındaki fenalık hissi ölecekmiş hissi gibimi olur yoksa huzurlu bir şekildemi gelir

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >



  • Yapay Zekanın Yanıtı

    Ölüm Anında Hissedilenler

    Ölüm anındaki deneyim, bireyler arasında büyük ölçüde değişebilir. Bazı insanlar fiziksel ağrı veya rahatsızlık yaşarken, diğerleri huzur ve sakinlik hissedebilirler.

    Uyku Halinde Ölüm

    Uyku halinde ölüm, özellikle yaşlı yetişkinler veya ciddi hastalıklarla mücadele eden kişiler arasında yaygındır. Bu durumlarda, ölüm genellikle acısız ve huzurlu bir şekilde gerçekleşir. Bireyler genellikle uykuya dalarlar ve uyanmazlar.

    Fiziksel Hisler

    Bazı durumlarda, ölüm anında fiziksel rahatsızlık yaşanabilir. Bu rahatsızlık, solunum güçlüğü, göğüs ağrısı veya kas kramplarını içerebilir. Ağrı kesiciler, bu rahatsızlığı hafifletmeye yardımcı olabilir.

    Duygusal Hisler

    Fiziksel hislerin yanı sıra, ölüm anında duygusal deneyimler de yaşanabilir. Bu duygular arasında huzur, güvenlik, korku veya üzüntü sayılabilir.

    Ruhsal Hisler

    Bazı kişiler, ölüm anında ruhani bir deneyim yaşayabilirler. Bu deneyimler, parlak bir ışık görme, ölen sevdikleriyle karşılaşma veya cennetsel bir varlığın varlığını hissetme gibi şekillerde kendini gösterebilir.

    Uyku Halinde Ölüm Hissedilir Mi?

    Daha önce de belirtildiği gibi, uyku halinde ölüm genellikle acısız ve huzurlu bir şekilde gerçekleşir. Bireyler genellikle uykuya dalarlar ve uyanmazlar, bu nedenle ölüm anında herhangi bir şey hissetmezler.

    Yapay Zekanın Yanıtını Genişlet
  • Ne bileyim ölmedim ki hiaaaaa.....





    Herhalde bazılarında huzur hissi oluyordur

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Dini inancını bilmiyorum ama Islama göre yorum yaparsak okuduğum kaynaklarda nasıl bir hayat yaşadıysan ona göre ölüm anının olacağından bahsediyor.Eğer Islamın kurallarına göre iyi bir hayat yaşadıysan Azrail canını acıtmadan alır,hatta ölüm anında güzel bir görünüm ile karşına çıkarmış.Eğer günahkar birisiysen günahkarlığının derecesine göre Azrail canını acıtarak alır ve korkutucu bir görünümle karşina çıkarmiş.Yani özetlersek günah sevap durumhna göre ölüm anının hisleri farklı oluyormuş.Tabi bunları herkes ölürken anlar çünkü ölüp de dirilen yok ondan dinleyip nasıl olduğunu öğrenebileceğimiz.Ben bunları eskiden okumuştum fakat ne derece doğru bilmiyorum dini konularda daha bilgili arkadaşlar varsa yanlışlarimı düzeltip beni bilgilendirebilirler günaha girmek istemem

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • Azrail Peygamberimizin canını almaya başlayınca, Peygamber efendimiz çok terler ve yüzü kızarmaya başlar Azrail'e der ki : "Ya Azrail, ümmetimin canını da böyle mi alacaksın?" Azrail buyurur ki : "Ya Resullalah , kimsenin canını sizin ki kadar kolay almadım, almayacağım" der

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: oramu

    Azrail Peygamberimizin canını almaya başlayınca, Peygamber efendimiz çok terler ve yüzü kızarmaya başlar Azrail'e der ki : "Ya Azrail, ümmetimin canını da böyle mi alacaksın?" Azrail buyurur ki : "Ya Resullalah , kimsenin canını sizin ki kadar kolay almadım, almayacağım" der

    Kaynak nedir? Bu yalan.


    Ölüm anı uykuya dalmak ile aynıdır. Uykuya dalmak hissi gibidir.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: oramu

    Azrail Peygamberimizin canını almaya başlayınca, Peygamber efendimiz çok terler ve yüzü kızarmaya başlar Azrail'e der ki : "Ya Azrail, ümmetimin canını da böyle mi alacaksın?" Azrail buyurur ki : "Ya Resullalah , kimsenin canını sizin ki kadar kolay almadım, almayacağım" der

    Hikayeden ibaret

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • Kendi tecrübemden anlatayım.

    Bu senenin başında intihar ettim. Bileklerimi boyuna, üst kol ile alt kolun birleştiği yeri de enlemesine kestim. İki kolumu da. Babam baygın bulup yakındaki acile götürdü.

    Son anlara yaklaşırken insan hissedebiliyor öleceğini. "Ben öleceğim" korkusu değil de, harbiden hissedebiliyosun kardeşim. Göz kapakların ağırlaşıyor git gide, derin nefesler almak zorlaşıyor, nefesler kısalmaya başlıyor, gözünün önü kararıyor, seslerde bozulma oluyor biraz, müzik dinlediğimden biliyorum. Filmlerdeki yankılanma gerçek değil. Kalbinin yavaşladığını hissedebiliyosun, kulağındaki damarlarda akan kanı duyabiliyorsun. Ondan sonrası karanlık.

    Gözümü açtım, dikiş atıyorlar. Tam o anda neler hisseder bi insan bilmiyorum.
  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Daha Fazla Göster
  • ben küçükken uykuya dalırken neler olduğunu merak edip her gece yatağa yattığımda uykuya dalış anını yakalamaya çalışmıştım.

    uzun süre başarısız oldum, doğal olarak. çünkü uykuya dalış anı demek bilincin dalıp gitmesi demektir ve hatırlanamaz.

    bunu bilmeyen küçük bir çocuk olarak ben bu dalış anını yakalamak için daha da fazla kastım ve bir gün uyuyamadım. çok korktum. uyuyamamak hayatımda ilk defa karşılaştığım bir durum idi.

    bu olayın ertesi günü de uyuyamadım ve ondan sonra her ay 3-4 gece uyuyamamaya başladım.

    böylece orta birinci sınıfa giderken uyku sorunum başladı ve yıllarca düzelmedi. prokolojik bir sorundu bu. bir-iki ayda bir olurdu, gece "uyuyamamak" aklıma gelirdi, "ya gene uyuyamazsam" diye korkardım ve bu korku olduktan sonra uyuyamazdım. sonraki 2-3 gece gene uyuyamazdım.


    taa ki üniversiteye kadar. üni okuduğum yıllarda gece film izlerken uyuya kaldığımı fark ettim ve bunu uyku ilacı olarak kullanmak aklıma geldi. her gece film karşısında yatmaya başladım ve böylece hiçbir zaman "ya uyuyamazsam" duygusuna kapılmıyordum. bu korkuya kapıldığım gecelerde bile en geç 20~25 dakikaya kadar filmin akışına kendimi kaptırıp uyuyamama korkusunu unutuyordum ve gene uyuyordum. bu şekilde yıllarca film ile uyudum ve 12 yaşındayken kendi hatam sonucu kendi kendime başlattığım prikolojik sorunumu yine kendi bulduğum bir yöntemle çözdüm.

    5 sene önce askere gittiğimde artık gece film izlemeyi bıraktım. o zamandan beri film ile yatmıyorum ve sorunsuzca uyuyorum.




  • Çok güzel yorumlar var arkadaşlar sanırım normal bir ölüm uyku hissi gibi geliyor anlatılanlara göre, ölüm bir muamma ve buyuk bir merak benim için, teşekkürler.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • sonsuz uykuya dalıyorsun. ne olacak başka
  • SerkanHur kullanıcısına yanıt

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Bence dinimizdeki ölüm tabiri doğru.Yani baktıgımızda hep iyi insanlar dediğimiz kişiler öldüklerinde yüzleri gülüyor vaziyette.Buda demek oluyorki ne ekerswn onu biçersin nırmal hayatta nasıl bir insansan ölüm anında mutlu bir şekilde ölüyorsun.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Galatas4ray kullanıcısına yanıt
    Başka bir dine mensup ömrünü vicdanı rahat ve gunahsız gecirmis iyi insanlar içinde geçerlimi bu söylediğiniz ?

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Mojotr

    Başka bir dine mensup ömrünü vicdanı rahat ve gunahsız gecirmis iyi insanlar içinde geçerlimi bu söylediğiniz ?

    Onu Allah bilir.Gayri müslimler cennete giremiyor diye biliyorum ama Herkesi affeden Allah onu bilemeyiz o yüzden yanlış bilgi aktarmayalım.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • 01001101 kullanıcısına yanıt
    aynısı bendede oluyordu arada sırada hala yine oluyor ama kafama takmak ıstemeyınce sıkıntıyı çözmüş oluyorum
    şimdi yine oldu senın mesajını görünce ya uyuymazsam diye ama takımyorum ben kafaya benım uykuya çokda ihtiyacım olmuyor ıdare edebılıyorum sonrakı gece zaten uykusuzluktan baygın düşmüş bi şekilde tak diye uyuyuveriyorum hatta bu mesajı yazarken bile yaptığım taktik gelince son evredeki rahat uyuma hali aklıma geldi ve içim ferahladı kafayı yastığa koyduğum an tak diye uyuyorum ya ohhhh
  • Yediğim zaman mideme dokunan yiyecekler var. Midem biraz hassastır. Geçenlerde annemin ısrarlarına dayanamayıp kadını kırmayayım diye peynirli böreklerinden iki tane yedim. Sonra koltuğa uzandım televizyon izledim biraz.

    Midemde bir ağırlık vardı. Kusasım geliyor ama kusamıyordum. Bir süre öyle yattım sonra bilincim yarı açık yarı kapalı şekilde gözlerim karardı. Bi hafifledim. Lan yoksa öldüm mü ben diye de geçirmedim değil. Bir hafiflik geldi. Oh güzelmiş yav bu dedim. Karanlıktı ve karın ağrımı falan hep unutmuştum çok hafiflemiştim. Sonra uyandım. Baktım 1,5 saat geçmiş. Böyle değişik bir deneyimim olmuştu.
  • Mojotr kullanıcısına yanıt
    aslında ölüm anı ile ilgili ilginç bulgular da yok değil. tarihte kaza geçirip ağır yaralanıp, sonrasında öldüğünü zanneden çok sayıda insan var. bu insanlar en son bilinçleri yavaş yavaş kayıp gidene kadar kesin olarak: "ben ölüyorum" hissiyatına kapılmış olan, ama sonrasında tedavi edilip ölmemiş olan kişiler.

    işin ilginç yanı ise, bu ölüm algısını yaşayan kişilerin ifadelerine bakıldığında hemen hepsinin aynı şeyi yaşadıkları görülüyor. ölmekte olan kişiler ilk önce büyük bir korku yaşadıklarını söylüyolar. çünkü kimse ölmek istemez. kesin olarak ölmekte olduklarını anladıklarında gözleri kararıyor, ortalık deprem gibi sarsılıyor, sonra karanlıktan bir ışık görünüyor, ve korku içinde adeta fırtınalı bir denizin içindeki azgın dalgalarda çırpınır gibi istemsizce o ışığın içine, ölüm sonrası aleme çekiliyorlar.

    dünya'daki insanların büyük çoğunluğunun ölüm sonrası yaşama inandığı düşünülürse bu hakikaten büyük bir korku ve heyecan olsa gerek çünkü başka bir aleme geçiş yapıyorsun ve bunu kendin yaşıyorsun.

    tedavi edilip hayata döndürülen bu kişilerin yaşadıkları bu "başka aleme geçiş" olayının ortak olması ilginç. bu durum ilk başta dinlerin ve ölüm sonrası yaşamın büyük bir kanıtı olarak görüldü, ki halen daha öyle görenler var. sonuçta dünyanın bu kadar farklı yerinden, birbiri ile bu kadar alakasız insanların ölüm anoında aynı şeyi yaşamaları başka nasıl açıklanabilir ki?


    ancak, olaya daha şüpheci yaklaşan bazı bilim adamları insanlığın bu "ortak ölüm hissi" vakasında çok iyi bir ayrıntıyı yakalamışlar. gökbilimci Carl Sagan, bir kitabında (yanlış hatırlamıyosam kitabın adı "Broca'nın Beyni" idi) şöyle diyor:

    - ölüm anını yaşayan (ya da yaşadığını zanneden) insanların hissetikleri ve gördüklerinin aynı olması ilginçtir. insan bilinci, yaşadığı birçok şeyi bilinç altına atar. geçmişte yaşadığınız bir travma, sonraki yaşamınızda her gün aklınıza gelmiyor olabilir, hatta belki yılda bir kez hatırlıyor olabilirsiniz, ancak özellikle çocukluk döneminde yaşanan travmalar bilinç altında kalıp sizin yaşamınızın tümünü etkiler. sizin onu öyle ara sıra hatırlamıyor oluşunuz, onun yok olup gittiği anlamına gelmez. benzer bir olay ile karşılaşıldığında bilinç altında dondurulmuş olan travma buzluktan çıkartılıp bi anda kabusunuz olabilir. bu bilinen bir tıbbi gerçektir.
    peki, ölüm anında insanların hep aynı şeyi hissetmeleri, acaba tüm insanların geçmişte yaşamış oldukları bir travma'nın etkisi olabilir mi? sonradan iyileştirilmiş ancak kendilerinin öldüklerini iddia eden kişişlerin ifadelerine bakıldığında, dünyanın karanlıklaştığını, devrem gibi her şeyin birbirine girdiğini ve sarsıldığını, daha sonra öteki alemden bir ışık açıldığını, ve büyük sarsıntı ve gürültülerle korku içinde o öteki aleme çekildiklerini söylüyorlar. aslında bu tarz bir "öteki aleme geçiş" olayını hepimiz geçmişimizde yaşadık. bu korkunç olaya kısaca "doğum" diyoruz.
    bebek yaşamına rahimde başlar. dünya nedir bilmez. güvenli ve sıcak bir ortam olan rahim, 9 ay boyunca bebeğin güvenli evidir. bebeğin dünyasıdır orası. doğum anının öncesinde, rahim içi karışır. daha önce hiç olmamış şekilde adeta fırtına çıkmıştır. bebeğin güvenli dünyası yıkılıyordur. ve hiç olmamış olan şey gerçekleşir. bebek ters döner. bu ana kadar olanlar bile bebek için korkunçtur. sonra rahim ağzı açılır, ve bebek için bildiği tek alem olan rahim'den ayrılış vakti, yani "rahim alemi" için "ölüm" vakti gelmiştir. bebek nereye, nasıl bir aleme gittiğini bilmemektedir. korku, sarsıntı ve gürültü içinde, böyle bir şeyi istemediği halde, ışığa doğru çekilir. ve sürekli ağlar.
    korkunç bir olayı ne kadar erken yaşta yaşarsanız, travması o denli büyük olur.

    kimse doğum anını hatırlamaz. hele hele doğumdan öncesini hiç hatırlamaz. ancak, bu bizim bilinç altımıza işlenmiş korkumuz olabilir. belki de tekrar gerçekleşeceğini varsaydığımız (en azından bir dine inanıyorsanız bunu varsayıyorsunuz demektir) alem değişimi için bilinç altımız bize bir oyun oynamaya hazırdır kim bilir?




  • 01001101 kullanıcısına yanıt
    benim merak ettiğim konu daha çok şu şekilde hocam diyelim ki yanımızda yaşlılıktan ölmek üzere olan bir insan var ve diyeceğiz ki ona biraz sonra sen öleceksin ölüm anında azrail vb bir şey görür isen elimi sık yada olağandışı birşey olur elimi sık
    yada bilimsel olarak ölen kişinin ölüm anı beyin reaksiyonu ve vücut reaksiyonu..
  • Mojotr kullanıcısına yanıt
    nacizane görüşümü paylaşmak gerekirse, psikoloji insana her şeyi hissettirebilir. insan denilen yaratık objektif düşünebilen ve hissettiklerini objektif yorumlayabilen bir yaratık değil. büyük ölçüde hayatın içinde öğrendiklerimiz ve doğru bildiklerimiz üzerinden "koşullu" şekilde hissediyoruz, olguları çarpık şekilde yorumluyoruz ve bunun farkında da değiliz.

    eğer bir kişi yaşamı boyunca ölürken azrail ismindeki meleğin geleceğini duyduysa, sen de o kişiyi buna koşullandırdı isen, ve bu kişi gerçekten ölüm anında senin elini sıkabilme şansına sahip olursa, çok büyük ihtimalle sıkacaktır. ve sen de aha azrail geldi diyeceksindir. tabi ki bagadjimbiri'ye tapan biri ölümü esnasında kuadliku'nun geldiğini bildirmek için el sıkacaktır. ya da, sümer mitolojisinin bir inanırı ölüm tanrısının geldiğini bildirmek için...

    bir sağlık sorunu olan ve vücudun fiziksel olarak yorgun olduğu gecelerde uykuya dalınmanın gecikmesi (uyuyamama) sonrasında vücudun dayanamayıp fiziksel uykuya dalışı ama bu sırada zihnin açık kalışı durumu olan uyku felci olayını yıllarca yaşadım. ancak yaşamım boyunca kimse bunun tıbbi bir sorun olduğunu söylememiş, ve bazı mistik yaratıkların gelip musallat olması olarak açıklamışlardı. bu yüzden bu olay benim için ilgili yaratıkların kanıtı gibiydi. eğer biri bana karabasan hurafedir derse, inanmazdım, çünkü yaşadıklarım benim için kanıt idi. yani en azından o sıralar öyle yorumluyordum.


    bu konuda daha çok şey yazabilirim. kendi yaşamımdan da. ancak yeri değil. uzun lafın kısası, psikoloji faktörü senin merakını yaşayan birinin veri elde etmesini büyük ölçüde zorlaştıracaktır.

    ölüm anında vücuttaki reaksiyonlar falan tabi ki ölçülebilir. sonuç olarak ölmek demek insan makinasının çalışamayacak duruma gelmesi demektir.

    aslında insan vücudu her ne kadar akıl almaz derecede karmaşık yapıya sahip ve mükemmel süreçlerle yaşamında inanılmaz dengeler kuruyor olsa da, öte yanda bi o kadar çok sayıda akıl almaz saçmalıkara da sahip. şimdi bu konuya girsek işin içinden kitap çıkar, bu yüzden sadece bi örnek verecem. mesela bazı ölüm türleri (bazı ölüm nedenleri) beni hayrete düşürür. mesela, bir insan nefessiz kaldığında neden kısa sürede ölüyor? biz şunu biliyoruz ki, vücudumuz hücrelerden oluşur ve bu hücreler anında ölen şeyler değiller. yani besinsiz kalma durumunda bi kısmı çabucak ölüyor olabilir ama bu vücudun toptan ölmesini gerektirmez. örneğin ele-ayağa kan gitmemesi sonucu "uyuşma" denilen his yaşanır, hatta uzun süreli kan gitmeme sırasında ilgili bölge hissedilmemeye başlar (bisiklet kullanırken SPD ayakkabımızı sıkıca bağladığımız için ayaklarımız sık sık uyuşur mesela bizim) sonra kanın gidişini önleyen faktörü ortadan kaldırırız ve uyuşukluk geçer. uyuşan bölge ölmemiştir, kangren olmamıştır, kaldığı yerden işlevini sürdürmeye devam eder. kısacası, vücut hücreleri anında ölmez. ancak nefessiz kaldığımızda çok kısa sürede ölürüz. aslında ölmeyiz. aslında olan şey kalbin durmasıdır. kalp de ölmemiştir. sadece anlık oksijensizlik nedeniyle kalp kasları kasılamamaktadır. kalp durur. kan akışı durur. hücreler off moda geçerler. beyin off moda geçer ve bilinç gider. ölüm gerçekleşmiştir ancak işin inanılmaz tarafı şu ki, aslında vücudun hücreleri yaşıyorlardır. vücudun tamamı, benim sabah iki saatlik bisiklet antremanım sırasında uyuşan ayağımdan kat ve kat daha sağlıklıdır o sırada. ama, sırf "anlık" bir oksijensizlik gerçekleşti diye, kalp durduğu için, vücut sonu gerçek hücresel ölüm ile sonuçlanacak umutsuz bir bekleyiş sürecinin içine girmiştir. dışarıdan bir müdahale olmadığı taktirde de sonuç gerçek hücresel ölüm, yani gerçekten ölüm olacaktır. bu şaşırtıcı bir olaydır aslında. vücudun bu kadar basit şekilde ölmesi.


    ölüm anında vücuttaki reaksiyonların incelenmesi olayına gelince, aslında "ölüm" olayının neden var olduğunun güncel en bilindik ve en az muhalefet gören (en çok da kabul gören) bilimsel açıklaması yine vücut içi reaksiyonlarla alakalıdır. şöyle ki, vücudumuzu inşaa eden yazılım DNA'dır. DNA ise ilginç bir şifredir. çünkü DNA'daki herhangi bir gen parçası, vücudurn bir noktasını etkilemez, birçok noktasını etkiler. yani, "uzun boylu olma geni" diye bir şey aslında yoktur. eğer olsaydı, dölleme esnasında kontrollü olarak bu gen ile oynanıp tüm insanlık uzun boylu yapılabilirdi. ancak bu olanaksız. çünkü boyumuz DNA'nın birçok noktasında birçok farklı genin ortak sonucu olarak belirleniyor. ve en önemlisi de, bu genler sadece boyu değil her şeyi etkiliyolar. boyu uzasın diye bir genle oynarsanız, kaçınılmaz olarak diğer birçok şey ile de oynamış olursunuz.

    peki bunların ölüm ile ne ilgisi var? şöyle ki, DNA'daki genlerin vücuda etkileri de yaştan yaşa değişiyor. mesela, "uzun boyluluğa" neden olan gen grubu, kişi genç yaşlarında boyunu uzatıyorken, aynı genler kişi yaşlandığında onun saçlarının dökülmesine neden oluyor olabilir. benzer şekilde, "kısa boyluluğa" neden olan genler kişinin gençliğinde boyunun uzamamsına nedne olurken, aynı genler kişi yaşlandığında kişinin zihninin ve hafızasının daha taze ve dinç olmasına nedne oluyor olabilir.

    kısacası, genlerin etkileri yaştan yaşa değişir. ve şu bilinen bir şey ki, bazı genler (bize birçok iyi özelliğimizi kazandıran genler bile olabilirler bunlar) kişi yaşlandığında vücudunda oldukça olumsuz etkiler yapabilmektedir. ve sonu ölüm ile sonuçlanmaktadır.

    burada aklınıza şöyle bi soru gelebilir: bu genler belli yaştan sonra vücuda kötü etki yapıyorsa, bu kötü genler doğal seçilim ile neden elenmedi? eğer bu teori doğru ise, belli bi yaştan sonra "ölümcül" sonuçlar doğurabilecek derecede kötü etkiler yapan bu genler zamanla yok olmalı ve ölüm de ortadan kalkmalıydı? ya da, ölüm ortandan kalkmasa bile, çok çok daha fazla, belki yüzyıllarca yaşamalıydık?

    bu sorunun cevabı basittir. belli bir yaştan sonra vücuda kötü etki yapmaya başlayan bu "truva atı" genleri doğal seçilim tarafından elenemezler çünkü bu "kuzu postuna bürünmüş kurt" genlerini taşıyan kişiler (yani hepimiz) bu genlerin kötü etkileriyle henüz karşılaşmadan (erken yaşlarda) ürerler ve bu "sinsi" genleri çocuklarına aktarırlar.


    gelelim konumuza, ölüm anındaki reaksiyonlar.
    günümüz biliminde aktif bir araştırma konusudur, "genler kişinin hangi yaşta olduğunu nasıl anlarlar" yani bir gen şu kanıya nasıl varıyor: "kişinin yaşı ilerledi, şimdi ben iyi etkilerimden ziyade bu kişinin bağışıklık sistemişni zayıflatacak etkilerimi harekete geçireyim" evet bir gen bu kanıya nasıl varır?

    tabi ki gen bir kanıya varmaz, soruyu daha teorik şekilde sorarsak: "genin etkisini yaştan yaşa dğeiştiren şey nedir?"

    cevap: bilinmiyor, halen araştırma konusu.

    Jeoloji profesörü Celal Şengör'ün oğlu da biyoloji okumuş biri ve tam da bu konuda yüksek lisans yapıyor. tabi ki bu konunun aydınlığa kavuşturulması çok zor görünüyor çünkü bu soru direkt olarak yaşlanmanın nedenini soruyor, ve bu soru yüzyıllardır yanıtlanamamış bir soru.

    ancak, cevabın nerde saklı olduğu büyük ölçüde belli diyebiliriz. genlerin etkilerini yaştan yaşa değiştiren şey, büyük bir ihtimalle hüc içi kimyasal madde dengelerinin yaştan yaşa değişmesi, bu yaşımız ilerledikçe değişen bu kimsayasal dengemiz bir şekilde RNA tarafından sentezlenen proteinleri etkileyip etkilerini dğeiştiriyor. bunu araştırmak, ve bu teoriyi kanıtlamak, oldukça zor. ancak biyolojiciler çalışmaya devam ediyor.

    yine de bu teori kanıtlansa bile yaşlanmanın nedenini bulduk diye sevinçten havalara uçulacak bir gelişme olmayacaktır. çünkü bir şeyin nedenini bulmak, o şeyi yönetebilmemizi sağlamaz.

    şöyle düşünün, günümüzde vücudun nasıl çalıştığı büyük ölçüde biliniyor, ve beynin çalışma yapısı konusunda da bilgimiz her geçen gün artıyor. ancak, kas yapıp üçgen görünmek isteyen biri halen spor salonuna gidip her allahın gübü ağırlık kaldırmak zorunda. vücut hakkında bilgilerimiz geçmiş yüzyıllara oranla akıl almaz şekilde arttı, ancak, halen bir düğmeyle: "kas yap" komutu verebileceğimiz bir yönetim paneli kuramadık. eğer kurabilseydik, vücut geliştiricileri spor salonunda saatlerini harcamaktan kurtarırdık. aslında spor salonları kalmazdı. aslında spor da büyük ölçüdr biterdi. kısacası, kasın yapılmasına neden olan süreçleri müthiş şekilde biliyoruz, ancak kontrol edemiyoruz. aynı şey yaşlanma (ve ölüm) için de geçerli olacak. en azından mevcut genetiğimiz ile..



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi 01001101 -- 28 Ağustos 2017; 22:10:52 >




  • 01001101 kullanıcısına yanıt
    Bu yorum beni doyurdu açıkçası teşekkür ederim, hele koşullanma kısmı o kadar basit ki düşününce ben nasıl düşünemedim diye içimden geçirdim analitik düşünme yeteneği bambaşka bakış açıları sağlıyor.
  • 
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.