Şimdi Ara

Kararsızlık Üzerine...

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
3 Misafir (1 Mobil) - 2 Masaüstü1 Mobil
5 sn
20
Cevap
1
Favori
783
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Evimden uzak kaldığım ilk senemde, artık bir çok alışkanlığım da evim gibi geride kalmıştı. Nefes almaya devam edeceğim bu, yeni şehirde hayatın benim için yeni bir sayfa açtığını henüz bilemeyecek kadar toydum. öğrencilik sefaletini henüz tatmaya başlamadığım zamanlardı, bu şehirdeki ilk aylarım. Daha doğrusu toz pembe bir çocukluktan geriye kalanlara hasret bakmayı henüz öğrenmediğim zamanlardı.

    Alışkanlıklarım değişiyordu, kazanmaya çalıştığım yeni alışkanlıklar yavaş yavaş eskileri ikame etmeye başlamıştı. Yaşadığım yeni şehirde hayatımı monotonlaştırmaya çalışıyordum. Monotonlaştırmalıyım ki bir düzene sahip olayım sonra da o düzenden şikayetçi olayım.

    Yaşamaya başladığım bu, üniversite okumaya geldiğim şehir, tarihin derinliklerinde eşsiz hatıraları olan dümdüz bir İç Anadolu kentiydi. Konya, çevresindeki illere nazaran hem çok düzdü hem de bir çok alanda gelişmişlik bakımından açık ara öndeydi.

    Açık ara önde olduğu alanlardan birisi de Selçuk Üniversitesi idi. Üniversitemde, 85 bin öğrenci varolmakla birlikte artan öğrenci sayısı hem sosyal hem de kültürel olarak çeşitliklerin ortaya çıkmasına yarıyordu. Bu çeşitliliklerin başında da Üniversitemizin Beko Basketbol Liginde mücadele eden takımı yer almaktaydı. Bir öğrenci için, üniversite takımının birinci ligte oynaması kadar güzel aktivite sayılıdır. Maçların oynandığı salon, kaldığım yurda sadece 100 metre uzaklıktaydı. Dolayısıyla ben de hayatımı monotonlaştırmak adına üniversite takımımın bir taraftarı olmaya niyetlenmiş ve sıkı bir basketbol-sever havasına bürünmüştüm. İzlediğim ilk maçtaki rakibimiz ligin en iyi takımlarının başında gelen Efes Pilsen'di. Basketbol seyirciliği acemiliğimi bu maç ile geride bırakmıştım. Maçda yenilsek de iki hafta sonrası için seyirciler olara sabırsızlanıyorduk. Çünkü salondaki atmosfer sanki dışardakinden çok farklıydı. İnsana bir adrenalin veriyor, üzerindeki yükleri geçici de olsa alabiliyordu.

    İki hafta sonra, maçı izlemeye Efes maçından kalan heyecanla gelmiştim. Sanmayın ki heyecanım azalmıştı. Aksine yıllanmış şarap misali günler geçtikce heyecanım da artıyordu. Üniversitemizin basketbol maçları benim ilk düzenli faaliyetlerim arasında unutulmaz bir yer edinecek gibiydi. Geçen haftaki maçı ve içerdeki seyirciyi düşününce bu haftaki durumu çok merak ederek salona girmiştim. Yanımda ise fakülteden bir arkadaşım vardı. Onunla aynı yurtta kaldığımız için böyle faaliyetlere genelde birlikte takılırdık. Aslında ikimizde yalnızlığı çok sevsek de böyle faaliyetlere birlikte katılma gereksinimini doğamız gereği hissedebiliyorduk. Salondan içeri girdiğimde biraz hayalkırıklığı yaşamıştım. Nihayetinden beklentilerimin altında bir seyici kitlesi vardı. Maçı izleyebileceğeimiz en güzel yerlerden bir tanesine oturmuş ve öylesine düşünüyordum. Birden sağ tarafımda boş olan üç koltuğun dolmasıyla dalgınlığımdan sıyrılarak, yanımıza oturacak seyircilere bakmaya başladım. Üç tane
    üniversitemizin öğrencisi olduğunu düşündüğüm güzel kız, artık sağ tarafımda maçı seyredecekti. Ama benim dikkatimi, benim yanımda oturacak olan güzel kız çekmişti bir kere.

    İnsanlar birbirlerine benzerler, ben her yöre insanının da birbirine benzediğini düşünen birisi olduğum için yanımda oturan kızın Konyalı olduğu konusunda içimde bir öngörü oluşmuştu. Bir önemi yoktu ama ilk izlenim olarak o kızı Konyalılara benzetmiştim. Maç başladı, yüksek tempoyla da devam ediyordu. Skorbort, benim sol tarafımdaydı o güzel kız ise sağ tarafımdaydı. Genelde o kız skorborda bakarken ben de sağ tarafımızda devam eden maça bakıyor olurdum. Göz göze gelirdik, maç boyunca defalarca göz göze gelmişizdir. Birden maçın bittiğini farkettim. Aslında yanımdaki o güzel kız ile tanışmayı çok istiyordum lakin bu konularda biraz utangaçlık vardı üzerimde ayrıca karşımda tanımadığım biri olunca bu duruma eklenan kararsızlık da cabası. Hem benden yaş olarak büyük olma ihtimali de yüksekti hem de nasıl olup da onunla konuşabilirdim ki, kendisiyle konuşmaya nasıl fırsatım olacaktı. Belki de erkek arkadaşı vardı. Onunla konuşmanın bana yakışmayacağına, etik olmayacağına karar verdikten sonra, orada ayrılıyordum. Bu sırada o güzel kızın arkadaşlarının maçın yıldızı Ekene'yi tebrik etmek ve ona tezahürat etmek için biraz daha öne gittiklerini, aslında o güzel kız ile konuşmak için bir fırsatım olduğunu fakat bunu değerlendiremediğimi ancak o güzel kızın arkadaşları, oturduğumuz yere dönerken fark etmiştim. O güzel kız ise, arkadaşlarıyla ön tarafa doğru gitmemiş benim yanımda durmuştu, maçın sonunda. Ama böyle bir fırsat yakalayacağımı hiç düşünememiştim nedense.


    Haftlar ilerliyor, ben yurttaki arkadaşım ile birlikte maçlara gelmeye devam ediyordum. Bir kaç defa maç başlamadan önce gözüm "o, güzel kızı" aramıştı. Ama denk gelmediği için görememiştim. Bir keresinde maç başladıktan sonra gelmişti, o üçlü. O gelişlerinde de bize çok uzak bir yere oturmuşlardı.

    O güzel kız, aslında bana birisini haırlatıyordu. Belki sevdiğim belki hoşlandığım belki de aşkıyla alev alev yandığım birisini. Bana hatırlattığı kişiye benziyordu,belki de bu, "o güzel kızdan" hoşlanmama sebep olmuştu hatta yine belki de aynı şey "o güzel kızla" konuşmama engel olmuştu.

    "O güzel kızın" bana hatırlattığı kişiyi bir türlü unutamıyordum. Aksine inatlaşıp unutmaya çalıştıkça bu sevda benim için içinden çıkılmaz bir hal alıyordu. Ne yapacağımı şaşırıyordum. Ve unutmak isteyip de birisini unutamamak, hayat denilen disiplinde dizginleri elimden kaçırmama sebep oluyordu. Güç bela kurduğumdan düzenimden eser kalmıyordu, unutmak isteyip de unutamayınca, buna kederlenip insanın canı sıkılınca. Hayatımda ilk defa ne kadar kıskanç birisi olduğumu "unutamadığım kişi" sayesinde deneyim etmiştim. Aslında aşklara pek itibar eden birisi değildim, lisede yahut Konya'ya gelmeden önce. Aşk dedikleri er ya da geç bir şekilde bitiyordu. Siz, karşıdakini tanımadan sadece güzelliği veya göze hoş geldiği için seviyordunuz. Ama benim için sevda öyle olmamalıydı. Hani insanın hayalinde birisi vardır ya amansızca aradığı, ısrarla bekeldiği, hani hep düşlediği birisi, işte o kişiyi sevmeliydim. Bu yüzden hiç bir surette tanımadığım birisine aşık olsam bile itibar etmem bir anlam ifade etmeyecekti her nasılsa öncekiler gibi onu da unutacaktım. Hem bugüne kadar kimi "unutamam" dediysem belli bir zaman sonra unutmuştum. Her dediğini yapmaya niyetlenmiş birisi için ağır şeydir, bir taahhüdünde duramamak. Ama akıllanmıştım, tanımadan aşık olduğum, bu kızı unutacaktım ya her nasılsa, elimden geldiği kadar da onu unutmaya çalışacaktım. Hep bu düşünceleri kafamdan geçirirken Nisan ayının başı çoktan gelmişti. Ama unutmam gereken unutmaya çalıştığım kızı, tanımaya başlamıştım. Onu tanımak, hayalimdeki profile daha fazla yakınlaşmasına neden oluyordu böyle olduğu için de onu unutmak o derece zorlaşıyordu. Geçmişte karşılaştığım insanlarla karşılaştırıyordum ve hep o, unutamadığım kız
    bana kusursuz geliyordu.

    Unutmaya çalıştığım kıza bir doğum günü hediyesi almıştım. Pekiyi ya neden? Bir sebebi yoktu ama belki de hani zihnimde hep o hayalini kurduğum kişi olabileceğini düşündüğüm içindi. Tanışalı 6 ayı geçmesine rağmen hala benim ona "kusursuz" gözüyle bakmamdı belki de sebep. Ama o beni istemiyordu. Ben de istemiyordum ama peşini de bırakamıyordum her nasılsa. Üstelik bir de doğumgünü hediyesi almıştım. O hafta yerel seçimler haftası olduğundan "unutamadığım kız" hem oy kullanmak hem de doğumgününü evinde kutlamak için memleketine gitmişti. Çarşamba günü memleketinden Konya'ya döndüğünde akşam yurda, ona aldığım doğumgünü hediyesini bırakmıştım.

    Unutamadığım kızla aynı fakültede okuyor olmamızdan dolayı her gün birbirimizi görürdük. Keza Perşemşe ve Cuma günleri de gördük birbirimizi. Ama ben hediyeyi yurda bırakırken benden geldiğini anlamasına yol açacak açık bir ipucu bırakmamıştım. O merak etsin istiyordum, acelem olmadığını anlasın istiyordum. Çünkü kendime güveniyordum... Daha önce de bir benzerini yapmıştım, onu meraaklandırmıştım. Aslında aşağıda gördüğünüz kağıttan kuğuyu onun için yapmasını öğrenmiştim. Fakültede kimse farketmeden onun sırasına bıraktığım gün ve onun merak edişi... Ama kararım karardı; Bu kağıt sanatı(origami) ona özel kalacaktı. Vizelere çalışmayıp öğrenmeye çalıştığım sanattı çünkü. Ve ona özel kalacaktı. Bir başkası için mümkünü yok olmayacaktı.

     Kararsızlık Üzerine...


    Çarşamba akşamı doğumgünü hediyesini "unutamadığım kızın yurduna" bıraktıktan sonra, unutamadığım kızla herhangi bir diyaloga girmeden Perşembe ve Cuma günleri geçmiş, haftasonu gelip çatmıştı. Her zamanki yerimizi almıştık, o haftasonunki maçta. Maçtan önce oyuncular ısınma hareketlerini yaparken, sağ arka çaprazımızdaki koltuklarda sene başında yanımızda oturan o üç kız yerini almıştı. "O güzel kız" bu sefer pek yüzüme bakmıyordu, ayrıca o gün ayrı bir güzelliği vardı üzerinde. Maçın ilk yarısı bitmişti. Kız pek fazla benle göz göze gelmedi. Belliydi ki sene başındaki bakış açısı değişmişti. Maçın ikince yarısı başlamak üzereydi ki aklıma salonun girişinde, haftasonu yapılması planlanan rock konserinin el broşürünü satan kişi geldi. Broşür kare şeklindeydi yani kağıttan kuğu yapabilecektim. Ama yapsam bile "o, güzel kız" nasıl anlayacaktı benim yaptığımı? El broşürünü alıp yerime geçmeye başardığımda hem elimdeki broşürü "o güzel kız" görmüştü, zaten hemen arkamdaydı görmesi gayet doğaldı. Hem de onların önünde, benim sağ tarafımda oturan bir kaç seyirci maçı terk etmişlerdi. Şans da bu ya, kuğuyu koyacağım yer de hazırdı artık ve benim yaptığımı da anlayacaktı artık. Maçın üçüncü devresini izlemek yerine şirin, adına yakışır bir kağıttan kuğu ortaya çıkartmayı başardım. Maçın son periyodunda yani bitime son on dakika kala, kuğuyu yanımdaki boş koltuğa koydum. Eminim ki "o güzel kız" bu hareketimden ve kağıttan kuğudan etkilenmişti. Bu yaptığım kuğuyla artık birşey ifade etmek istediğim ortadaydı.

    Maç bitti, zar zor salondan dışarı attım kendimi, yanımda yurttan arkadaşım vardı her zamanki gibi. Sonra misafir takımın bir oyuncusunun adının okunmasın rağmen sahada görememiştik. Bu da meraklendırmıştı beni. Maç çıkışı misafir takımın otobüsüne giderek merak ettiğim hususu sordum. Oyuncu Konya'ya geldiği sırada hastalanmış ve şu an otelde dinleniyormuş. Bu cümleleri algılarken salondan "o güzel kız" ve arkadaşlarının çıkışını görüyordum. "O güzel kız" bana bakıyordu, salondan çıkarken ve salondan çıktıktan sonra durmuştu sanki birisini bekliyordu, iki arkadaşı yanında olmasına rağmen. ben tam karşısındaydım ve antrenör ile konuşuyordum.

    Arkadaşımla maçtan sonra hep akşam yemeği yemeye giderdik, haftasonları yurtta yemek verilmediği
    için. Ben de bu hafta, maça cüzdanımı getirmemiştim. "o güzel kızın" bakışlarının eşliğinde biz yurda doğru yol alırken onlar da Spor kompleksinin çıkışına doğru yol alıyorlardı. Ben yurdas giderken o kadar dalgındım ki iki büyük hata yaptığımın farkına varmış ve ikisinin birden ızdırabını çekmeye başlamıştım. Hani öğrendiğim origami sanatı "unutamadığım kıza" özel kalacaktı diye
    kendime sitem ediyor, kendimi aşağılıyordum. Diğer taraftan ise kendimle neden o güzel kızla konuşmadığım konusunda cebelleşiyordum. Sanki iki yanım, iki farklı kişiliğim vardı, bir tarafım unutamadığım kıza özel olarak kalması gereken bir şeye aykırı, ihanet ettiğimi söylüyordu; diğer tarafım ise neden o güzel kızla konuşmadım diye pişmanlık duyuyordu.

    Dalgınlığımı üzerimden yavaş yavaş atmaya başlamış, kampüsteki tek alışveriş merkezi olan Gökkuşağı Avm'de her haftasonu akşam yemeği yediğimiz yere yönelirken, birden "o güzel kızı" gördüm. Alışveriş merkezinin öbür ucundaydı ve oradaki çıkıştan çıktı. Yeniden, kararsızlığıma sebep olan o düşünceler arasında boğulmaya başlamıştım. O an için dalgın olmak, yatarken yorganın altına sığınmak gibiydi, hem sizin için bir kaçış yoluydu hem de nefes almanızı engelliyordu.

    Bu sefer "o güzel kızı" tamamen kaybettiğim anlayarak yurda giderken hissettiğim duyguların daha da depreşmiş halini hissetmeye başlamıştım. Ne adam akıllı pişman olabiliyordum onunla konuşamadığıma, ne de niye böyle bir hata yaptım diye kendime sitem edebiliyordum.

    Alışveriş merkezinde her hafta sonu takıldığımız mekana girdik. Her zaman oturduğumuz, alışveriş merkezinin içini çok rahat gören, yer soframıza kurulduktan sonra siparişlerimizi verik.

    Siparişlerimizi gelmişti, bu haftasonu da öncekiler gibiydi, monotondu. Bu günkü olay dışında. Yavaş yavaş bugünkü yaşadıklarımdan duyduğum pişmanlığın marjinal etkisi azalmaya başlamıştı ki birden kafamı sol tarafa, alışveriş merkezinin içerisine doğru çevirip "o güzel kızı" görene kadar. "O güzel kız" da yemek yiyordu, hem de hemen bizim alt tarafta. Bu sefer, etkisinden tamamen kurtulduğumu sandığım duygu ve düşünceler bir bahar günü gökyüzünün aniden kara bulutlarla kapanması gibi zihnimi kaplamıştı bir anda. Öyleydi ki yemeğin geri kalanını nasıl yediğimi hatırlamıyorum bile. Artık o saniyeden sonra yediğime yemek değil zehir desek de yanlış olmayabilirdi. Şüphe yok ki büyük bir yanlış yaptığımın farkındaydım. Ya o güzel kızla tanışmamak benim için büyük bir hataydı, ya da unutamadığım kıza özel kalmasını istediğim origami sanatını başka birisi için kullanarak kendime ihanet ettiğim düşüncesine yapmış olduğum bir hataydı.

    Yemeği bitirirken kendimi o güzel kızla tanışmaya hazırlamaya çalışıyordum. Belki de unutmaya çalıştığım kızı da onun sayesinde unutacaktım, benim için daha iyi olacaktı belki de. Ama ya o güzel kız, unutamadığım kıza bu kadar çok benzerken "unutamadığım kızı" unutamamaya devam edecek olursam? O zaman ne olacaktı? O güzel kıza bunları yapmaya hakkım var mıydı? Risk alacaktım ama aldığım risk belki de ömür boyunca altında ezilmeme sebebiyet verecek kadar ağır bir sonucun başlangıcı olacaktı. Belki de keşke hiç olmasaymış o güzel, saf kıza bunları yapmaya hakkım yoktu dememe neden olacaktı, almayı planladığım risk, o güzel kızla tanışmak.

    Yemeğimiz bitmek üzereyken birden o güzel kızın yemeğini bitirip arkadaşlarıyla çıkışa doğru yöneldiğini gördüğümde çok şaşırdım ve anlık bir kararla yer sofrasından kalkıp hemen ayakkabılarımın bağcıklarını alelade bağlayıp alt kata doğru koşmaya başladım. Bu sefer konuşacaktım madem bir yolda yürümek için bir adım attım, sonuna kadar gitmeliydim, bu düşünceler içerisindeyken alışveriş merkezinin çıkışına vardım. Ama "o güzel kız" yoktu. Hem aşağıya hem de yukarıya baktım ama o, "o güzel kız", yoktu. Sanki bir anda kaybolmuştu. Hayatta en nefret ettiğim şeylerin başında gelen yemeği bitirmeden sofrayı terk etmiştim ama buna rağmen onu yakalayamamıştım. Onunla tanışma fırsatını da böylece kaybetmiştim artık. Artık, son pişmanlık fayda vermez diyerek kendimi avutma çabaları içerisinde yemeğimi bitirmeye, yurttan arkadaşımın yanına yönelmeye başladım. Kafamı sol taraftaki mağazalardan birisine çevirdiğimde içeride "o güzel kızı" göreceğimi hiç beklemiyordum. Çok şaşırmıştım. Demek ki gitmemişti. Belki de benim yemeğimi bitirmem için oyalanıyordu, kim bilir! Hem şaşkınlık hem de o kadar kısa süreçte çok fazla değişen düşüncelerimin vermiş olduğu şarhoşlukla ikinci kattaki yer sofrasının yolunu tuttum. Yemeğe kaldığım yerden devam edecektim. Sadece yemeğe değil, "o güzel kızla" tanışma konusunda kararsızlığıma da kaldığım yerden devam edecektim. Oysa ki onu, o mağazada görmesem herşey bitmiş olacaktı. ama velev ki onu orada görmüştüm. Şayet onunla konuşmaya karar kılmış olsaydım yemeğe gitmek yerine orada onu bekleyip tanışmayı seçerdim. Ama hala kararsızdım. Yemeğimiz bitmişti. Kalkmak için niyetlenirken. O güzel kız, alışveriş merkezinin benim görebileceğim kapısından çıkıp gitti. Yani artık mağazada değildi. Artık gitmişti ve ben onun bu gidişini karşı taraftaki ikinci kattan görmüştüm. İkinci defa onun gidişini düşünüyordum, hafif bir pişmanlık üzerimde etkisini gösterirken pek de şaşırmamıştım. Belki de olayların bu şekilde noktalanmış olması hem benim hem de onun için daha iyi olacaktı, kim bilir. Artık biz de hesabı ödemiş yavaş yavaş onun çıktığı kapıdan yurdumuza doğru yönelmeye başlamıştık. Yöneldiğimiz çıkışın hemen sonunda bir tane "bardakta mısır" satan seyyar bir tezgah vardı. "O güzel kız", gitmemişti. Bardakta mısır sırasındaydı. Ve ben yine kararsızlık moduna girmiş ne yapacağımı şaşırarak yanından geçip gitmiştim, yurda doğru çoktan yönelmiştim. "O güzel kızı" bu sefer ben geride bırakmıştım, ben tanışma fırsatı harcamıştım bu sefer. Pekiyi beni onunla tanışmaktan mahrum eden neydi ki? Sadece yüzüme bile bakmayan ama deliler gibi sevdiğim, kusursuz olarak tarif ettiğim birisi, aklımdan bir an bile çıkartamadığım bir kızın varlığı mıydı?

    Alış veriş merkezinden çıkıp yurda doğru yöneldiğimizde, yanımdaki arkadaşım koluma asılarak "Bu sefer onunla konuşacaksın, yoksa fena yaparım seni, bu iş yılan hikayesine dönmesin. Konuş bitsin madem niyetlendin. sonuna kadar git, sonra pişman olma" diyordu ve olabildiğince de ısrarcıydı. Gel de gör ki inatçılıkta benim de ondan aşağı kalır yanım yoktu. Ve kararsızlığım devam ederek yurda doğru yürümeye başlamıştık. Gökyüzünün açık olduğu ve fevkalede göründüğü bir akşamdı. Ay, bütün ihtişamıyla güneşten aldığı ışıkları dünyaya yansıtarak kendine hayran bırakıyordu. Öyle ki ona hayran kalmamak elde değildi. Küçüklüğümden beri aya karşı bir ilgim vardı ancak bu ilgim hem adsızdı. Ayı çok severdim, bazı geceler sadece onu izlemek isterdim, bazen ona şarkılar söylerdim, bazen ona "Ay Dede" derdim, özeldi benim için. Onu izlediğim gecelerde ise onu izlemekten çok haz alırdım. Ama artık ay benim için geçmişteki anlamından çok daha farklı, çok daha fazla bir anlam ifade ediyordu. Ona her baktığımda artık aklıma unutamadığım kız geliyordu. Unutamadığım kızın adı "Aysel"di. Aysel, ay ışığı gibi parlayan demekmiş, Tdk'da yazdığına göre. Şayet geceleri uykusuz kalıp sabahlara kadar ayı izleyip sevdiğiniz kızı düşünmek isterseniz, sevdiğinizin adının "Aysel" olması kafi geliyor. Ve ben yurda yönelmişken yine ay bütün ihtişamıyla üzerimdeydi. Ayın o eşsiz ışıkları yüzüme doğru vururken aklıma yine "Aysel"i getiriyordu. Artık kararsızlığımı aşmıştım. Keşke kuğuyu yan oturağa hiç bırakmasaymışım diye pişmanlık duyuyordum. Ay üzerimdeydi ve aklıma Aysel'i getiriyordu. O, aklımdan çıkmayınca nefes almak bile bana zehir olurdu bazen. Artık bir an önce yurda gitmek istiyordum.

    Dalgındım, yanımdaki arkadaşım bana neden konuşmadığım için fırça atıyordu, onunla muhattap olamıyordum, ben aya bakıyordum. Çarşamba günü doğumgününü kutladığım güzele bakıyordum. Onu arıyordum gökyüzünde. Ve hata yapmıştım kuğu yaparak sevmediğim halde başka birisiyle sevgili olmaya niyetlenerek. Ben onu untamamaya devam etmeliydim. Başka birisini hayatıma alarak hayatıma aldığım kişiye haksızlık yapmamalıydım. Tramvay durağına yaklaştığımızda yanımdaki arkadaşım, "o güzel kızın" hemen arkamda olduğunu söyledi. Artık içimde kararsızlık bitmek üzereydi. O güzel kız ve arkadaşları sol tarafımızdan hızlıca tramvay durağına gittiler, kalkmak üzere olan tramvaya bindiler, biz ise oradan hemen sağ tarafa dönecek ve yurda gidecektik. "O güzel kız" ve arkadaşları önümüzden giderken bir an, "o güzel kıza" seslenmek istedim. Ama yapmadım belki de yapamamıştım. Onun erkek arkadaşını filan olabileceğini, benimle tanışmak istemediğini düşünerek kendimi avutmaya ve kandırmaya çalışıyordum. Kendimi ne avutabiliyor ne de kandırabiliyordum ama bunun için uğraşıyordum. Üzerimde bütün ihtişamıyla duran ay olduğu sürece, kendimi kandırmaya da devam edecektim.

    O güzel kız ve arkadaşları, tramvaya bindiler bir an yanımdaki arkadaşımın da ısrarlarıyla tramvaya binip binmemek konusunda kararsız kalsamda sonuç olarak yurda yöneldim. Yurda gidiyordum, unutamamaya devam etmeye, hayran olarak ayı izlemeye devam etmeye, geceleri sabahlara kadar ayı izleyerek hayal kurmaya devam etmeye...

    En kötü karar, kararsızlıktan iyi derler. Her ne kadar yasak olsa da 4 senelik "şoförlük" tecrübemin bana en olumlu katkılarından birisi ani ve doğru karar verebilme yeteneği kazandırmış olmasıdır. ama buna rağmen böyle bir olayda yaşamış olduğum saatlerce süren kararsızlık beni derinden etkilemişti. Kararsızlık, en kötü psikolojik durumlarından birisiymiş, bunu ancak böyle bir zamanda anlayabildim.

    O güzel kıza gelince unutmadan söyleyim, daha sonra alışveriş merkezinde bir kaç defa daha karşılaştık. Yüzüme bile bakmadı. İyi ki de bakmadı, yeniden bir ikileme düşmek istemiyordum. Ben hala unutamamaya devam ediyordum çünkü...



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi döküntü -- 11 Haziran 2009; 2:16:32 >







  • Teşekkürler
  • Güzel paylaşım.
  • Sağ olun paylaşım için. Yalnız noktalama yönünden biraz zayıf buldum.

    quote:

    Nefes almaya devam edeceğim bu, yeni şehirde hayatın benim için yeni bir sayfa açtığını henüz bilemeyecek kadar toydum. öğrencilik sefaletini henüz tatmaya başlamadığım zamanlardı, bu şehirdeki ilk aylarım.


    Virgüllerin kullanımında sorun var bu iki cümlede. İlk cümleye bakarsak virgülün, "yeni şehirde"den sonra gelmesi gerekiyordu. İkinci cümlede ise virgül kullanmanıza gerek yoktu.

    Bunları belirtmek istedim .
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Mutsuz Son

    Sağ olun paylaşım için. Yalnız noktalama yönünden biraz zayıf buldum.

    quote:

    Nefes almaya devam edeceğim bu, yeni şehirde hayatın benim için yeni bir sayfa açtığını henüz bilemeyecek kadar toydum. öğrencilik sefaletini henüz tatmaya başlamadığım zamanlardı, bu şehirdeki ilk aylarım.


    Virgüllerin kullanımında sorun var bu iki cümlede. İlk cümleye bakarsak virgülün, "yeni şehirde"den sonra gelmesi gerekiyordu. İkinci cümlede ise virgül kullanmanıza gerek yoktu.

    Bunları belirtmek istedim .


    Teşekkürler Yeni fark ettim haklısınız ama ikinci cümlede her ne kadar kullanılması şart olmasa da kullanımda bir sorun göremedim.




  • Güzel yazı, hepsini okudum.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: G.Eroğlu

    Güzel yazı, hepsini okudum.


    Sizin gibi üyeler yazma şevkimi artırıyor. Teşekkürler.
  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Daha Fazla Göster
  • Çok güzel yazmıssın. Ellerine sağlık. Çok duygulandım. Ellerine sağlık
  • Aynı durumlardayım.. Kime baksam sanki onu görüyorum.. Eskisi gibi aşık değilim, yaşadıklarımız bize zarar veriyordu o zamanlar. Pişman da değilim bittiğine.. Ama şimdi İstanbul gibi koskoca bir şehirde tanıştığınız her kıza potansiyel bir sevgili gibi bakamıyorsunuz. Her şeyi geride bırakmak gerek..

    Şimdi yeni ve çok temiz bir ilişkideyim. İsmini söylemek bile içimi rahatlatıyor.. :)

    Yazıya gelince.. Emek vermişsin duyguların için.. Çok güzel (:
  • quote:

    Orijinalden alıntı: the-revival

    Çok güzel yazmıssın. Ellerine sağlık. Çok duygulandım. Ellerine sağlık


    Yüzümde bir tebessüm belirdi sayenizde çok teşekkür ederim.

    quote:

    Orijinalden alıntı: F0NDiP

    Aynı durumlardayım.. Kime baksam sanki onu görüyorum.. Eskisi gibi aşık değilim, yaşadıklarımız bize zarar veriyordu o zamanlar. Pişman da değilim bittiğine.. Ama şimdi İstanbul gibi koskoca bir şehirde tanıştığınız her kıza potansiyel bir sevgili gibi bakamıyorsunuz. Her şeyi geride bırakmak gerek..

    Şimdi yeni ve çok temiz bir ilişkideyim. İsmini söylemek bile içimi rahatlatıyor.. :)

    Yazıya gelince.. Emek vermişsin duyguların için.. Çok güzel (:


    Sizin adınıza çok sevindim, umarım mutlu sonlanır. Yeni ilişkiniz umarım huzur, mutluluk ve aşk dolu olur.




  • Çok güzel okumakda kararsızdım ama iyi
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Ç1r4K

    Çok güzel okumakda kararsızdım ama iyi


    Okumak da kararsızdım

    konuyla alakalı olmuş, teşekkkürler
  • tebrik ederim döküntü
  • Çok güzel bir yazı olmuş. Ben de şöyle bir göz gezdiriyordum konulara fakat sizinkini geçemedim hemen, bir de baktım sonuna gelmişim. Pek de beklediğim gibi sonlandırmamışsınız yazıyı. Kendi kendime söylendim size, o yanınızdaki arkadaşınız gibi. "Ne diye susarsın, deneseydin ya be adam... Pişman olmayacak mısın sonra ?" diye çıkıştım size. :)
  • quote:

    Orijinalden alıntı: TheRooB

    Çok güzel bir yazı olmuş. Ben de şöyle bir göz gezdiriyordum konulara fakat sizinkini geçemedim hemen, bir de baktım sonuna gelmişim. Pek de beklediğim gibi sonlandırmamışsınız yazıyı. Kendi kendime söylendim size, o yanınızdaki arkadaşınız gibi. "Ne diye susarsın, deneseydin ya be adam... Pişman olmayacak mısın sonra ?" diye çıkıştım size. :)


    Hala kararsızım ve ne diyeceğimi bilmiyorum

    Asıl ben teşekkür ederim, tebrikleriniz için.
  • okuduğuma pişman olmadım eline sağlık.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: GangsteeR

    okuduğuma pişman olmadım eline sağlık.


    Pişman olmadığınıza sevindim, teşekkür ederim.
  • Hiç bıkmadan, usanmadan okudum. Tebrik ediyorum seni
    Senden farksızım bunu anladım ama..
  • Aynen, yazının uzunluğuna bakmamıştım sonuna geldiğimde farkettim
    Gzüel bir yazı olmuş
  • Sonunda okuyabildim. Güzel bir yazıydı, ellerinize sağlık..
  • 
Sayfa: 1

Benzer içerikler

- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.