Şimdi Ara

Kitap fikrim hakkında yorumlarınızı bekliyorum

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
1 Misafir - 1 Masaüstü
5 sn
15
Cevap
1
Favori
283
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Merhaba arkadaşlar benim bir kitap yazma fikrim var %70 kurgusunu kafamda bitirdim. Karakterler, olayların gelişimi, final vs. tamam. Sadece parmaklarımı çalıştırmam gerekiyor. 2 saatte 1 sayfalık giriş kısmını yazdım. İmla hatalarına takılmayın. Sizden ricam zamanınız varsa okumanız. Ve yapıcı bir şekilde eleştirmeniz. Hikaye alakasız bir yerde bitiyor takılmayın. Lütfen olmamış deyip kestirip atmayın, nerelerin olmadığını, nerelerin başarılı olduğunu yazınız. Şimdiden teşekkürler.

    Arabasını durdurdu. Bugün yeterince bilgisayar parçası toplamıştı. Arabadan indi ve bagajdan bilgisayar parçalarını aldı. Hepi topu 2 poşet parça vardı. Apartman kapısından içeri girdi. Çoğu zaman bakmayı ihmal ettiği fatura kutusuna baktı ve birçok kredi kartı ekstresi ve fatura vardı. Kağıtları avuçlayıp poşetlerin içine gelişi güzel attı. Merdivenleri ağır ağır çıkmaya başladı. Bir kat yukarıda olan dairesinden içeri girdi. Poşetleri Atölye olarak kullandığı odaya bıraktı. Ev havasız ve perdeler kapalıydı zaten çoğu zamanda öyleydi. Hemen bütün camları ve perdeleri açtı. Gün ışığı içeri girince, sigara yüzünden sararmış duvarlar daha da belli oldu. Mutfağa geçip en favori yemeği hazır dondurulmuş pizzayı fırına koydu. Pizzayı daha çok sevdiğinden değil pratik ve ucuz olmasından tercih ediyordu. Yemeğini bitirdikten sonra her zaman yaptığı gibi sigarasını yaktı. Ağzında sigara atölyesine doğru yürüdü. İlk işi poşetin içindeki bilgisayar parçalarını ayrı ayrı tezgahın üzerine dizmek oldu. Sabit diskler, işlemciler, ekran kartları, ana kartlar ve ramlar vardı. Bugün birçok parçayı ucuza getirmişti. Özgür Tunç geçimini bu parçalar sayesinde sağlıyordu. Haftanın üç günü, tanıdığı birçok hurdacıyı gezerek işe yarar parçaları topluyor ve bunları internet üzerinden satışa çıkarıyordu. Bazen şansı yaver giderse çok eski parçalar buluyordu. Bunların işlevinden çok koleksiyon değeri vardı. Dizme işini bitirdikten sonra bir tane sabit disk gözüne takıldı. Eline alıp incelemeye başladı. Üzerinde özelliklerinin yazdığı bir kağıt ve marka yoktu. Zaten bağlantı girişleri hariç sabit diske hiçte benzemiyordu. Bir bağlantı girişi çok farklıydı daha önce böyle bir giriş görmemişti. Ya çok eski bir parçaydı, yada yeni çıkan parçalardan. İki durumda da iyi fiyata satabilirdi. Diğer parçalardan ayırarak üst rafa koydu. Sigarasını söndürdü. İlk önce saç kurutma makinesini alarak parçaların tozlarını temizledi. Daha önceleri bunu balkonda yapıyordu ama komşuları çıkan tozdan fazlasıyla rahatsız olunca evin içinde yapmaya başlamıştı. Tek başına kaldığı için bir çok kişinin dikkatini çekiyordu. Apartmanda kapıcı hariç kimseyle bir iletişimi olmamıştı. İçe dönük sakin bir yapısı olduğu için komşularını ürkütüyordu. Evin sahibi değil de bir kiracı olsa çoktan kendisini kovacaklarını düşüyordu. Tozları temizledikten sonra tezgahın üzerine eski yerlerine koydu. Parçaları yarın test edecekti. Bir gün hurdacıları gezip parçaları toplarken ertesi günü ne durumda olduklarını test ediyordu. Şimdi dinlenme vaktiydi. Özgürün dinlenmesi bilgisayar başında dört-beş saat sigara ve kahveyle geçirilen vakitten ibaretti. İlk işi satışa çıkardığı parçaların alıcısı olup olmadığını kontrol etmek oldu. İki parçaya talip vardı. Hemen parçaları kargo olarak göndereceği kutuların içine koruyucu balonla beraber koydu. Üzerlerine alıcının adresi telefonunu yazıp ertesi gün kargoya vermek üzere masanın üzerine bıraktı. Bilgisayarın başına geçip maillerini kontrol etti. Spam maillerden başka bir şey yoktu. Zaten en son kimden mail aldığını da hatırlamıyordu. Yıllarca tekrarlarmış olduğu bir alışkanlık olduğunu biliyordu ama her gün kontrol ediyordu. Yeni çıkan sosyal ağlar insanların mail yoluyla iletişimin yerini almıştı. Tıpkı, mektubun yerini telefona , telefonun yerini maile bıraktığı gibi. Haber sitelerine göz gezdirdi .



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi ManiAkman -- 13 Aralık 2014; 8:03:44 >







  • Dakikada 90 kelime yazabiliyorum
  • amyfm kullanıcısına yanıt
    Yavaş yazıyorsun diyorsun ha :D
    kardeş kitap bu hızlı yada yavaş yazınca kalite değişmiyor. Hızlı yazanlar genelde ticari kaygıyla yazarlar. Yavaş olsun temiz olsun.
  • Etti gittiler baslarda cok olmus onlari duzelt bence ge girise direk konusmayla baslaman etkili olur

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: ManiAkman

    Yavaş yazıyorsun diyorsun ha :D
    kardeş kitap bu hızlı yada yavaş yazınca kalite değişmiyor. Hızlı yazanlar genelde ticari kaygıyla yazarlar. Yavaş olsun temiz olsun.

    Ben kitap yazdığımdan değil, bilgisayarda hızlı olduğumu söylüyorum. Elbette kalite değişmez, ama ne kadar hızlı o kadar para olur.Ayrıca hızlı olunca temiz olmucak diye bir şey yok.Dil bilgim de iyidir Gelirin %10una ortak et
  • en favori yemeğinden sonrasını okumadım. anlatım bozukluğuna tecavüz etmiş adam.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • SanchezDirty S kullanıcısına yanıt
    en sevdiği yazmak istedim hata yapmışım yinede teşekkürler
  • hep geçmiş zaman etti yaptı dedi vs düzelt şunları

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Mr. 3D Waffle kullanıcısına yanıt
    Geçmiş zaman fiilerini az kullan desen anlarım. Ama hikayeyi 3. tekil kişi anlatıyor. Spiker gibi karakterlerin o an ne yaptığını anlatamaz.
  • "Kağıtları avuçlayip eline gelen ilk posetin icine tikistirdi." Daha guzel durur gibi;

    Çok başarılı buldum. Kitabi internette e-kitap seklinde mi cikarmayi dusunuyorsunuz yoksa bir yerle anlasip kitap mı bastıracaksınız?

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Elif gibi sevmek gibi birşey olmasın yeter

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: mertkayags

    "Kağıtları avuçlayip eline gelen ilk posetin icine tikistirdi." Daha guzel durur gibi;

    Çok başarılı buldum. Kitabi internette e-kitap seklinde mi cikarmayi dusunuyorsunuz yoksa bir yerle anlasip kitap mı bastıracaksınız?

    Valla henüz oraları düşünmedim ama Allah kısmet ederde o noktalara gelirsem kitap şeklinde çıkar

    yorumun için teşekkürler
  • quote:

    Orijinalden alıntı: ManiAkman

    Geçmiş zaman fiilerini az kullan desen anlarım. Ama hikayeyi 3. tekil kişi anlatıyor. Spiker gibi karakterlerin o an ne yaptığını anlatamaz.

    anladın işte

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • yaptı çıktı dı du.... hep böyle yüklemler. sıkıyo okunmaz bu

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • geçmiş zamanı çok kullanıyorsun diyen arkadaşlar şu giriş yazısınıda kontrol edebilirmisiniz?


    Travis Cornell otuz altinci doğum gününde, yani Mayısın 18' inde yatağından sabah
    saat beşte kalktı. Blucinini, sağlam yürüyüş çizmelerini, uzun kollu, mavi kareli
    gömleğini giydi. Santa Barbara'daki evinden pikabına binip güneye, tâ Santiago
    Vadisine, Orange yöresinin doğu ucuna kadar sürdü. Yanma yalnızca bir paket
    bisküvi, büyük bir matara dolusu portakallı gazoz, bir de doldurulup hazırlanmış
    Smith Wesson .38'lik tabancasını almıştı.
    İki buçuk saat süren yolculuk sırasında radyoyu bir kere olsun açmadı. Ne kendi
    kendine bir şarkı mırıldandı, ne ıslık çaldı, ne de yalnız yolculuk yapan erkeklerin
    genellikle başvurduğu benzer oyalanma yöntemlerini denedi. Yolun bir bölümünde
    Büyük Okyanusu hep sağ tarafında görüyordu. Denizin ufka yakın kesimi karanlıktı o
    sabah saatinde. Çelik gibi soğuk ve sert bir görünümü vardı. Ama kıyıya yakın yerler
    ışıl ışıl, benek benek, madeni paralarla gül yapraklarının renginde parıldıyordu.
    Travis'in bakışlan o güzelliğe de bir kere olsun çevrilmedi.
    İnce, kemikli bir adamdı. Çukur gözleri de saçları giibi kahverengiydi. Daracık bir
    yüzü, soylu bir burnu, çıkık elmacık kemikleri, sivri bir çenesi vardı. Bu yüz tam bir
    rahibe yakışacak yüzdü. Daha doğrusu, ruhunu saflığa ve temizliğe kavuşturmak için
    kendini kırbaçla dövmeye hâlâ inanan bir mezhep varsa, o mezhebin rahibine
    yakışacak bir yüzdü. Tanrı da biliyordu ya, kendi payına düşen ıstırap kotasını
    doldurmuştu o çoktan. Oysa aynı yüz pekâlâ hoş, sıcak, açık bir ifadeye de
    bürünebilirdi. Gülümsemesi bir zamanlar kadınları çok etkilerdi... ama son
    zamanlarda değil. Uzun süredir hiç gülümsememişti.
    Bisküviler, mataro ve tabanca yeşil naylon bir sırt çantasına konmuş, yanındaki yolcu
    koltuğunun üzerinde duruyordu. Arasıra gözü o çantaya doğru döndükçe Travis
    sanki kumaşın dokusundan içeriyi, özel yapım tabancayı görür gibi oluyordu.
    Orange yöresine varınca, Santiago Vadisi yolundan ayrılıp çok daha dar bir yola
    saptı, oradan da bir toprak patikaya döndü. Sekiz buçuğu biraz geçe kırmızı pikabı
    koca bir ağacın dibine parketti. Sırt çantasının kayıslarını omuzlarına geçirip Santa Ana Dağlarının yamaçlarındaki
    patikalardan birine sardırdı. Her yokusu, her çukuru, her kayayı çocukluğundan
    tanıyordu. Holy Jim Vadisinin yukarlarında babasının tas bir kulübesi vardı o zamanlar.
    Travis çevredeki kilometrelerce alanı haftalar boyunca gezer dururdu.
    Çok severdi bu yabanıl vadileri. Çocukken bu ormanlarda siyah ayıların dolastığını
    görmüstü. Artık yoktu ayılar. Arasıra pumalara rastlandığı oluyordu, ama onlar da
    yirmi yıl öncesine göre pek azalmıstı. Neyse, hiç değilse bölgenin o güzel engebeleri.
    İlginç bitki örtüsü değismemisti bari. Türlü çalılarla ağaçlar hdlâ eskisi gibiydi. Uzun
    süre meselerin, çınarların altından yürüdü.
    Arasıra tek basına duran bir kulübenin yakınından geçiyor, bazen birkaç kulübeyi
    birarada gördüğü de oluyordu. Buralarda oturanlar, uygarlığın sonunun artık
    yaklastığına inanan azınlığın kırıntılarıydı. Daha sapa bir yere tasınmaya cesaret
    ede-miyorlardi. Çoğu o çılgm çağdas hayattan bezmis, su ve elektrik tesisatının
    bulunmadığı bir yerde yasama özlemi çekerek gelmislerdi buraya.
    Vadiler çok uzak gibi görünüyordu anda yakında, genisleyen kentin banliyösü
    buraları da içine alırdı herhalde. Yüz mil yarıçaptı çemberin hemen disinde, Orange
    bölgesiyle Los An-geles'in orta yerinde, on milyonluk bir nüfus yasıyordu zaten.
    Ama su an için bu yabanıl toprakların üzerine düsen kristal ısıklar hemen hemen
    yağmur kadar yoğun, onun kadar temizdi.




  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.