Şimdi Ara

KÜTAHYA HAVA ER EĞİTİM (2013 GÜNCEL-SON BİLGİLER)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
26
Cevap
2
Favori
6.422
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
1 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Merhaba arkadaşlar. 349. Kd dedenizim :) Benden sonra gidenler belki yazmışlardır forumda ama ben 2012-2013 yılında Kütahya'da bulunmuş birisi olarak sizlere bilgi vermek istedim. Yazı çok uzun, ama çok detaylı bir yazı. Sonuna kadar okumanızda ve özümsemenizde fayda var. Sitenin adminleri yığılma oluyor diye konuyu kilitlemezse sevinirim. Çünkü uzun süredir yazmayı düşündüğüm bir yazı. Ta askerliğin ilk gününden bu yana planlıyorum bu yazıyı. Yazı tamamen KISA DÖNEMLER içindir. Bismillah diyelim başlayalım 

    Askerdeki il içtimamda buraya bu konuyu açmayı ve uzun uzun yazmayı kafama koydum. Hatta ilk içtimada komutan söylemişti "donanımhabere, sözlüklere falan olumsuz şeyler yazıyolar, yazmayın böyle şeyler" diye. Ama ben olumlu ya da olumsuz şeyler yazmıcam. Genel askerlik, ihtiyaçlarınız ve yaşayacağınız şeylere önlem olması ve size yardımcı olması amacıyla böyle bir başlık açtım.

    Acemi birliğindeyken kendime her gün söz veriyordum "eğer gidersem her yere yazıcam" diye. Ama askerlik bittikten sonra anlıyorsunuz bazı şeyleri. Size garip gelecek ama askerlik güzel bir şey arkadaşlar. Size bir çok şey öğretiyor. Askerdeyken fark edemiyorsunuz bunu. Keşke fark etseniz de askerliğiniz daha güzel geçse, ama olmuyor. Çünkü insan psikolojisi çok tuhaf bir şey.

    Bakın mesela kendi adıma önemli bir tespitim var. Bana göre, Türkiye'de Türk, Kürt, dindar, laik vs ayrımların ve ayrıcalıkların olmadığı tek yer askerlik. Zenginin, fakirin ve farklı insanların eşit olduğu tek yer askerlik. Böyle yerler azdır dünyada. İnsanlar bir namazda, bir de mezarda eşittir denilir. Zengini fakiri yan yana gelir, omuz omuza gelir ya namazda, işte askerde de zengin fakir herkes omuz omuza akşama kadar, gece o insanlarla altlı üstlü yatıyorsunuz hatta. Yemekte yan yana oturuyorsunuz. Birbirinize yardımcı oluyorsunuz. Doğulu, Batılı’yı tanıyor; Batılı, Doğulu’yu tanıyor. Bence zaten askerliğin, asker yetiştirmekten daha önemli olan bir amacı varsa, o da bu. Doğu’da yaşamayan insanların Doğu’ya bakış açıları belli. İşte bu, askerde kırılıyor. Ben de bir doğuluyum ve de Türk’üm. Ama askerde en iyi anlaştığım insanlar her zaman doğulular oldu. Çünkü kültürüme yakın olanlar onlar.

    Her neyse, mesajımızı verdikten sonra konuya odaklanalım. Kütahya Türkiye’de havacı er yetiştiren tek birlik arkadaşlar. Tek olması sebebiyle celp dönemlerinde çok yoğun oluyor birlik. Kapasitesi 6 bin olmasına rağmen, 8 bine ulaştığı bile oluyormuş. Bu kadar askeri sevk ve idare etmek, barınma ve yemek sağlamak, onları eğitmek, sağ salim bir şekilde yolcu etmek çok zor iş. Bu sebeple orada, karacılardan farklı bir kültür oluşmuş durumda. Yani, bir çok kara eğitim birliği var ve hepsi kafasına göre davranabilirler, ama Kütahya’da durum farklı. Bu, karacılardan daha zor askerlik yapacaksınız anlamına gelmez. Tam tersi, daha rahat olacaksınız. İlerleyen satırlarda değineceğim buna.

    Çavuşlar: Çavuşlara çok küfür edeceksiniz biliyorum, ama sonra pişman olacaksınız. Jetonunuz hep sonradan düşecek emin olun. Enerjinizi usta birliğindeki çavuşlara saklayın benim tavsiyem. Ak-kara orada belli olacak çünkü.
    Düşünün, Kütahya’daki çavuşlar 400 tane askerin eğitimlerinden sorumlular ve rütbeleri ya da güçleri yok. İşleri çok zor bu elemanların. Yaşlarının sizden küçük olması onları önemsiz kılmasın. Komutandan önce çavuşlara gidersiniz ve sıkıntınızı onlar çözer. Sizi onlar eğitir. Komutan sadece gelir öğrenip öğrenmediğinize bakar. Yukarıdan komutan baskısı, aşağıdan da laf söz anlamaz asker dengesizliği derken bu elemanların sigortaları atıyor haliyle. 20 yaşında adam 27 yaşında adama bağırıyor, fırça atıyor. Çünkü 27 yaşındaki adam, yaşından beklenenin aksine, 20 yaşındaymış gibi davranıyor ve bu da çavuşları çileden çıkarıyor. Çavuşlara komutanım çekeceksiniz. Bu size, bizzat bölük komutanınız tarafından emredilecek. Burada amaç sizi ezmek, küçük düşürmek değil. Sizi askerliğe alıştırmak. Çünkü ilk günlerde komutana “ya hocam bizim banyo sorunumuz var yeaaa” diyen andavallar çıkabiliyor. Komutana hoca denir mi la? Ha “moruk ne haber?” demişsin, ha “hocam” demişsin. Bence arada bir fark yok. Her neyse, çavuşlarla komutancılık oynamanızın amacı bu. Sizi ezmeye çalışan bir iki çavuş çıkacaktır, ama onları da sallamayın. Nasıl olsa 4 hafta sonra ayrılacaksınız ve bir daha ömrünüzün sonuna kadar hiç birini görmeyeceksiniz. Yani demem o ki, laf yemeyi öğrenmek de insan için bir eğitim. Aşağılandığınızı falan hissetmeyin. Askerlik, adamı dallı budaklı bir kütük gibi yontuyor. Ve çok önemli bir husus: Oradaki hiçbir durumu şahsi algılamayın. Komutan gelir bölüğe bağırır çağırır. “Ulan bu muamele hayvana yapılmaz be!” diye düşünmeyin. Orada sizin durumunuzda olan 5 bin tane asker var. Kendinizi bununla teselli edin. Yapılanların hepsi taktik çalışmalar. Oradaki tek amaç sizi usta birliğine hazırlamak. Çünkü usta birliğinde albaydı, yüzbaşıydı, hatta generalle falan karşılaşacaksınız sık sık. Onların karşısında da Kütahya’daki gibi davranırsanız çok pis çarpılırsınız ben söyleyeyim. Ve maalesef, komutanım demeyi, selam vermeyi tekrar haline getirmezseniz alışkanlık kazanamıyorsunuz, asker olduğunuzu kabullenemiyorsunuz. Çünkü özgürdünüz daha on gün önce ama şimdi esir gibi hissediyorsunuz kendinizi.

    Bir de, acemi birliklerinde aslında sadece yiyip, içip yatıyorsunuz. Eğitime git, gel. Nöbet yok, haftada bir mıntıkanız olur. Onun haricinde yatış. Sizle kimsenin bir alıp veremediği yok yani, sizden fayda sağlayan da olmayacağı için keyfinize bakın.

    Son olarak çavuşlar, hayatlarının baharında, 20’li yaşlarda gençler olacak çoğunlukla. Onlarla muhabbet etmeye, kanka olmaya bakın. Kütahya’da bir Albay tanıdığınız olacağına bir çavuş tanıdığınız olsun. Gece sigara içmek istediğinizde çavuşla aranız iyiyse çayınızı da alır öyle çıkarsınız. Ama çavuşla aran iyi değilse sittin sene seni dışarıya çıkarmaz emin ol. Veya kantin ihtiyacın olur, çavuş sana yardımcı olur. Çarşı izninde gelir sana sorar “bir şey lazım mı?” diye. Bizim Deli Bayram vardı, çavuş. Allah razı olsun, ne istesek alır getirirdi dışarıdan. Hatta 40 gün sonra onun sayesinde adam akıllı bir bardak çay içebilmiştim. Bana arsa bağışlasa o kadar makbule geçmezdi. Bir başka çavuş daha vardı, onunla da aram iyiydi. Cep telefonu lazım olduğunda çıkıp alıyodum telefonunu ve kullanıyodum rahatça. Bunlar küçük şeyler gibi gelebilir size, ama orada en önemli şeyleriniz, küçük diye addettiğiniz bu tür şeyler olacak. Güvenin bana.

    Astsubaylar: Bu adamları görünce Albay falan görmüş gibi olacaksınız. O kadar sert ve tavırsız olacaklar ki korkacaksınız. Ama usta birliğinde anlayacaksınız ki onların da bu hareketleri yine taktik. Bu adamların odasına girdiğinizde, bir maruzatınız olduğunda sizinle gayet iyi muhabbet ediyorlar. Muhabbetleri de gayet iyi yani. Ama bölük önünde, toplu halde olduğunda dünyanın en ters adamı diye düşünürsünüz. Usta birliğinde astsubayla kankanız olacak gençler. Sizin okumuşluğunuza, eğitiminize saygı duyarlar, size hoca diye hitap ederler hatta. En azından benim usta birliğimde öyleydi. İstisnasız 50 tane astsubayla oturup arkadaş gibi sohbet ettim. Suratınızdan anlıyorlar zaten kısa dönem olduğunuzu, gelip size akıl bile danışıyorlar hatta ilgilerini çeken bir uğraşınız ya da eğitiminiz varsa. Ben mesela, komutan yatırım fikirlerini gelir tartışırdı. “Şunu alsak nasıl olur, bunu alsak nasıl olur?” diye. Bölükte nöbetçi olan astsubaylarla akşam çay ocağında oturur sohbet ederdik. Askerlikten, işten güçten. Orada anladım ki bu adamlar ana babalarına yük olmayıp da gelip astsubay olan adamlar. Aralarında Boğaziçi mezununa taş çıkartacak kültürlü adamlar var. Usta birliğinde vardı mesela bir astsubay, hayatımda o kadar iyi eğitim almış bir insan daha görmedim. Yat şuraya sürün desin, sabaha kadar sürünürdüm yeminle. Adamın rütbesine değil, kişiliğine o kadar saygı duyuyorsunuz ki. Onu yetiştiren ana babadan Allah razı olsun. Küçümsemeyin, yığınla böyle alt rütbeli personel var askerde. Bir lisans diplomasına sahip diye burnu havada gezen tiplerden olmayın. Onlar, o kibirlerinin karşılığını alıyorlar muhakkak.

    Bölük Komutanları: Kütahya’da bir bölük komutanı (üsteğmen-yüzbaşı) ve yardımcısı (teğmen) oluyor. Bölük komutanı genelde pek uğraşmaz sizinle. Sabah içtimasında gelir günaydın çeker gider. Bölük komutan yardımcısı ise stajını sizin üzerinizde yapıyor olacağından, temkinli olmakta fayda var. Aslında askerdeki bu sinir-stres olayında bu hiyerarşinin çok etkisi var. Herkes bir üsttekine sorumlu ve bunların tamamı da en üsttekine sorumlu. Haliyle bir karmaşa ve stres durumu ortaya çıkıyor. Bu adamların da yine sizle çok işi olmaz efendi olduğunuz sürece. Evet, efendilik çok önemli arkadaşlar. Her zaman para eder ve bu komutanlar sizin efendilik derecenizi suratınızdan anlarlar. Efendi adamın her zaman ayrıcalığı olur. Usta birliğinde hayatınızı kurtarır hatta. İlerleyen kısımlarda değineceğiz yine buna da.

    Bölükteki personeli de tamamladıktan sonra askerliğe geçelim tekrar.

    Teslim olacağınız gün erkenden teslim olun arkadaşlar. En geç, öğlen 12’de teslim olmuş olun ki, ertesi güne uykunuzu almış bir şekilde uyanasınız. “Bir iki saat daha gezeyim ya, özgürlüğün tadını çıkarayım” gibi düşünceleri geçin. O iki saatin size zerre faydası olmayacak çünkü. Yemeğinizi yiyin, son ihtiyaçlarınızı da alıp birliğinize teslim olun. Biz askerliğin ikinci günündeydik, hala otobüslerle sivil taşınıyordu içeriye, düşünün yani. Bu insanlar ellerinde valizle oradan oraya sürüklendiler iki gün boyunca. Oysa biz çoktan yatağımıza dolaplarımıza yerleşmiştik.

    Şimdi, teslim olduktan sonra farklı süreçlerden geçeceksiniz. Önce yemek yedirirler size. Sonra birkaç form doldurulur. Eşyalarınız verilir, aşılarınız vurulur, yalandan bir sağlık muayenesi yapılır. Bütün bunların yapıldığı bir salon var orada. Kütahya Hava Er Eğitim Tugayı’nın kendi çektirdiği bir kısa film var askerlikle ilgili. O film başa sarar oynar habire o salonda. Sahneleri ezberlersiniz artık orada geçireceğiniz bir iki saatte. Ama filme inanmayın tabi, çok kısa bir süre sonra hayal kırıklığı yaşayacaksınız çünkü 

    Bütün bu işlemler 3-4 saat sürer en az ve bölüğünüze gelirsiniz. Bölüğünüz de oradaki işlemler sırasında belli olur. Bizim celpte 1-2-3-4-6 sanırım bir de 7.ci bölük vardı. Bu bölükler içerisinde en rahatları 1-4 ve 6’dı anlatılanlara göre. Evet, bölükten bölüğe kültür farkı var. Çavuşlar diyordu hatta “her bölüğü farklı mahalle gibi düşünün, burada olan, orada olmayabilir.” Diye. Biz eldiven ve boyunluk takarken, başka bir bölük takamıyordu mesela. Bize komutanımız izin vermişti, ama başka bölüğün komutanı izin vermemişti. Gerçekten iyi bir bölükteydim. Çok fazla sıkıntım olmadı bölükten yana. 1.ci bölüğü anlatayım biraz. Sağında hamam, solunda yemekhane vardı. On adımda hamama, on adımda da yemekhaneye geliyoduk. Yemekhaneye uygun adım marşla, hamama da otobüsle gelenleri görünce gerçekten “çok şükür” diyordum yani. Kantine ve pideciye de çok yakındık ve kaçıp gidebiliyoduk gönlümüzce. Binalar eski binalar olduğu için tuvalet ve banyoların bazıları tıkalıydı, bunun dışında odalar 24’er kişilikti ve eski battaniyelerin tozları faranjitimizi nirvanaya çıkarmıştı. Sabah kalkıyoduk, boğazımızdan battaniye tüyleri çıkıyodu. O kadar kötüydü o battaniyeler. Yeni binalara geçileceği söyleniyordu, umarım yeni binalardan birine geçersiniz. Yeni binalar baya lükstü çünkü.

    Neyse, ilk gününüze gelelim. İlk gün bölüğe geçtikten sonra elinizde valiz ve dosyanızla koşuşturma başlar. Kamuflajlarınız çuval gibi olacaktır. Dağıtım izninde onları daralttırırsınız. İlk gün, gece 10’a kadar valiz teslim işlemleri olur. Akıllı olun, ilk sıradan girmeyin valiz kontrolüne. Çünkü neyin alınıp, neye izin verildiğini bilmeyeceğiniz için beklemenizde fayda var. Size tavsiyem, sırada bekliyormuş gibi yaparak, bir koğuşun kapısına oturun ve gözünüze bir yatak kestirin. Yat vakti geldiğinde herkes bulduğu yatağa yatsın denilecek. En iyi yatağa hemen atlarsınız bu sayede. Valiz işlemleri en az 1 hafta sürecek çünkü. Bu süreyi yatarak geçirmenizde fayda var. Bizim bölük 420 kişiydi mesela, ben 300’lerde kaldım valiz sırasında. 3-4 gün boyunca valiz kuyruğunda bekledim. Valizin üzerinde oturarak, muhabbet ederek. “valiz işlemleri bitenler dışarı” denildiğinde önden verenler dışarıya gidiyordu, biz takılıyorduk içeride. İşi ilk bitenleri hemen alır iş yaptırmaya çalışırlar. Bir de şu var, mesela vermek istemediğiniz eşyalarınız mı var? Kamuflajınız çuval gibi olacağından, tıkıştırın kamuflajın bir yerine eşyalarınızı. Mesela ben kilitleri öyle yapmıştım, ama tabi kiliti kullanmadığım için boşa uğraşmışım. Mesela ilaç olur, başka bir şey olur, bunları üzerinizde saklayın. Arama yapılmaz merak etmeyin. İçeriye cep telefonu bile sokanlar vardı hatta. Tabi siz böyle bir riske girmeyin. İşinize yaramaz çünkü cep telefonu orada. Kullanamazsınız.


    Valiz işlemleri bitmeye yakın eğitimleriniz başlar. Eğitim dediğim öyle dağa çık, çukura atla eğitimi değil. Yanaşık düzen ve tüfekli tüfeksiz hareketler. Bu işin en zor kısmı eğitim sahasına uygun adım yürüyerek gidip gelmek. Tüfeklerinizi aldığınızda bu daha da zorlaşacak. Onun için benim size tavsiyem şu: Eğitim sahasına ilk gidişte davul, zil ve trampet olmaz. İki üç gün sonra birisi bağırır “davul çalabilen, trampet çalabilen var mı?” diye. Hemen ortaya atlayın, “ben ben ben” diye. Lokal bando bir nevi  Eğer davul, zil ya da trampetten birini kaparsanız uygun adım yürümenize gerek kalmaz. Bir de o uzun yol çok zevkli geçer sizin için. Hiç bitmesin istersiniz. Çünkü sizin ritminize göre yürüyor koca bölük. Başka bölüklerin bandolarıyla kesiştiğinizde gaza gelip daha bi abanırsınız davula. Bizim Sülüman gibi davulu delmeyin tabi sonra :D Komutandan “kim tecavüz etti lan bu davula?” gibi bir tepki alırsınız 

    Eğitimler okul gibi arkadaşlar. 40 dakika eğitim, 20 dakika mola. Vakit çok çabuk geçiyor. Zevkli de oluyor. Eğitim çavuşuyla anlaşırsanız daha bi zevkli geçer. Sabah eğitime git, öğlen yemeğe gel, tekrar eğitime git, akşam yemeğe gel şeklinde 15-20 gün kadar eğitime gidersiniz. Bunlara ek olarak 5 tane falan da akşam eğitimleri olur ki ne konuşanın sesini anlarsınız ne de başka bir şeyi. Hiçbir işe yaramayacak şeyler ama prosedürde olduğu için siz dahil herkes eğitilirmişsiniz gibi davranır. Hava çok soğuk oluyor Kütahya’da. Öyle ki eğitimler iptal edilir çoğu zaman. Yağmur yağsa eğitim iptal, kar yağsa içeride yatış. Bazen kuru soğuk olur. -10 dereceyi gördük biz, dışarı çıkmak bile yasaklanmıştı.

    Orada sizin tek düşmanınız soğuk. Kütahya kadar havası berbat olan bir memleket daha yoktur eminim. Sabah kalkıyorsunuz, 1 metre ilerinizi göremiyorsunuz sisten. Kemikleriniz, ilikleriniz bile üşüyor soğuktan. Fakat bir saat sonra bir güneş çıkıyor ki terden, sıcaktan bunalıyorsunuz. Kar yağarken aynı anda güneş çıkmış oluyor mesela. Yağmur yağarken kara çeviriyor, yarım saat sonra diz boyu kar. İki saat sonra bakıyorsunuz karın zerresi yok yerde. Akıl sır erdiremedim o havaya. Orada yaşayan nasıl yaşıyor bilmiyorum. Yolum Kütahya’dan geçecek olsan bundan sonra, emin olun çevresini dolaşır geçerim. Öyle memleket mi olur yahu? Üst solunum yolları sorunu yaşıyorsanız (sinüzit, farenjit, larenjit vs) hapı yuttunuz. N’aparsanız yapın iyileşemiyorsunuz. Onun için habire turunçgili dayarlar yemeklerde. Bol bol tüketin ama hiçbir işinize yaramaz. O hava berbat. Tavsiyem, jelatinin çıkardığınız kuvvetli bir antibiyotiği ve boğaz pastilini gizlice içeriye sokmanız. İçeriye ilaç sokmanız yasak, ama mecbursunuz. Orada revirde yazılan ilaçlar tek tip ve sizi iyileştirmiyor. 4 kutu antibiyotik aldım da iyileşemediydim. Kan tükürdüğümü hatırlıyorum, o derece.


    Neyse, devam edelim. Bu sürede usta birliğiniz belli olur. Bunlar size tebliğ edilir. Hava kuvvetlerinde usta birliği yerleri sonradan belli oluyor evet. Son celpte usta birliği, askere gitmediği halde belli olan birkaç kişi duydum ama ne kadar doğru bilmiyorum. Usta birliğiniz Kütahya çıktıysa üzülün. Evet, Kütahya’da iklime alışmanız zor. Bölüklerde kalırsanız, vizite çavuşu olursunuz muhtemelen. Vizite çavuşları askeri revire, doktora götürür, ilaçlarını hazırlar, her öğün ilaçlarını verir vs vs. Bir sürü uğraşı ve sorumluluğu var o işin. Ama her gün dışarı çıkma şansınız olur. Bu da maddi yönden zorlar sizi o da ayrı bir mesele. Kütahya’da füzeye, radara, askeri hastaneye falan düşerseniz rahat edersiniz ama. Bölükler sıkıntı. 400-500 tane askerle uğraşacaksınız neticede.

    Çavuşluk sınavları yapılır sonlara doğru. Kara Kuvvetleri’ndeki gibi komutanın kafasına göre belli olmuyor çavuşluk. Bildiğiniz sınav yapıyorlar sizi. Çavuş olmak ya da olmamak bir kısa dönem için çok bir şey ifade etmiyor arkadaşlar. Usta birliğinde çavuş ya da er aynı şey. Usta birliklerini uzun dönem çavuşlar idare ediyor çünkü. Size pek bir iş düşmüyor. Ama illa ki çavuş olucam hava atıcam diyorsanız olun  Ben değildim mesela. Usta birliğinde 30 tane kısa dönem çavuş vardı en az ama hepsi de benim gibi hizmet eri’ydi ve bölüğü uzun dönemler idare ediyordu. Bölük sorumluluğu zor, mümkün olduğunca kaçının o işlerden. Size girişte verilen check-list denilen bir kitapçıktan sorular sorulur. Sınav çok basit. Ama Kütahya’da kalacaksanız çavuş olun derim. Çünkü Kütahya’da çavuşluk, size bir çok kapıyı açar.

    Usta birliğiniz Ankara, İzmir, İstanbul, Balıkesir, Muğla, Adana, Batman, Diyarbakır, Muş, ve hatırlayamadığım birkaç yere düşer. Doğu’ya düşerseniz eğer, Doğu’ya düştüm diye üzülmeyin. Dağda işi yok havacı askerin. Radarda ya da bölükte takılırsınız yani. Doğu’da olduğunuzu bile fark etmezsiniz. Ben İncirlik/Adana’daydım mesela. Amerikalılarla ortak bölgeydı orası. Conilerle dipdibeydik. Çok rahattı. Hizmet bölüğündeydik. Çaycı, kasiyer gibi işlerde görevlendirildik. Kebapçıda, restaurantta, camide görevli olanlar bile vardı. Ben de çaycı diye bir yere görevlendirildim, sonra gittiğim yerde başka bir birimde görevlendirildim. İlk gün çok korktum görev yerimde. Daha sonra tenis turnuvalarına başladık, komutanın “hadi gel bi sigara içek” demesiyle mola verir olduk. “Gelin lan sizi ana kantine götüreyim” demesiyle nirvanaya ulaştık  Karşınıza çıkacak insanlar da önemli tabi. Görmüş geçirmiş, insana değer veren komutanların yanına düştüm ben, Allah’a ne kadar şükür etsem az. Adamlarla arkadaş oldum. Hala görüşüyorum hatta.

    Önemli bir detayı hatırladım: Yemin Töreni ve Yemin Töreni Provaları

    Son 10 gününüzü buna ayırırsınız arkadaşlar. 20 dakikalık bir yemin töreni için 10 gün boyunca ayakta dikilirsiniz. Bayılanlar olur, ağlayanlar olur. Spor salonunda tribünlerden sizi izledikleri için, kafanızı oynatsanız “kımıldama” diye ikaz gelir. Robot gibi dura dura beliniz bıkınınız çıkar. Ama o eziyeti de yine kendiniz için çekeceksiniz. Çünkü aileleriniz gelecek, askerlikle alakanız olmadığı halde “aaa oğlumuz asker olmuş” diyecekler  Mübalağa iyidir, sizi fiyakalı gösterir. Zaten amaç odur. Dünya ülkelerinin ordularına bakın ordularını rap rap yürütürler. “Bizim güçlü bir ordumuz var, adamı doğrarız” imajı vermek için yaparlar bunu. Yemin törenindeki amaç da ailelerinize “çocuklarınız kutsal bir görevde” mesajı vermektir. Bence de öyle. Orada durmanız bile bir hizmettir. Bunu sonradan anlayacaksınız ama gerçekten öyle. Askerlik saçma sapan, boş beleş bir şey değil. Bunu da ilerleyen kısımda detaylandıracağım.

    Neyse, yemin töreni provalarını yemin töreni günü izler ve “artık bitiyor leeyn” diye naralar atarsınız. Ama şu var ki, oradaki ortamı bir daha, askerlik boyunca bulamayacaksınız. Kültür seviyesi sizinle aynı olan insanlarla (arada öküz olanlar çıkacaktır) 30-40 gün bir arada olmak iyi bir şey. Yeni arkadaşlıklar vs. bunlar güzel şeyler.

    Şimdi size yemin töreninde neler yaşandığını anlatmak isterdim ama biz bir yemin töreni yaşayamadığımız için anlatamayacağım kusura bakmayın 
    Son gün, gece yarısı, grup komutanımız Albay geldi ve yarınki yemin töreninin sabah 8’den, öğlen 11’e çekildiğini söyledi. “Sebebini sormayın, ben de bilmiyorum” dedi. Milleti bir telaş aldı tabi. Uçak bileti aldıydık. 11’de çıksak, uçağa yetişemeyeceğiz. Uçak bileti denilen şey, 24 saatten daha az süre kalınca ertelenmiyor ya da iptal edilmiyor. Paranız da iade edilmiyor üstelik. Bir de gece bir söylenti çıktı bölükte. O gece, hani şu Fransa’da gebertilen terörist kadınlar vardı ya, o olay yaşanmış. Bu olay bizim bölükte “Leyla Zana öldürülmüş, ortalık karışmış” diye yayıldı. Haydaa, moraller sıfır bizde. “İstihbarat alınmış, askerlere suikast olacakmış” diyenler çıktı bir de. Her neyse, sabah oldu, komutanlar mesaiye başladı. Gittik yanlarına söyledik. Akşam böyle böyle oldu, biz uçağa yetişemeyiz dedik. Komutan da olayı bizden duydu yani. Onun da haberi yokmuş. Ne oldu ne bitti derken bölük toplandı gitti yemin törenine. Biz de bölükte yemin ettik uçak biletimiz dolayısıyla. Sebep şuymuş: Uzun dönemlerden iki asker kızamık teşhisiyle hastaneye yatırılmış. Hop diye tugayı karantinaya aldılar. 15 gün daha orada kalacağımız söylendi. Moraller sıfır, millet ağlamaklı, aileler dışarıda, içeriye alınmadılar. Salgın tehlikesi diyolar, öleceğinizi falan düşünüyorsunuz. Bilet yanmış gitmiş. Ne zaman çıkacağınız belli olsa ona göre yeni bilet alacaksınız ama onu da söylemiyorlar. Derken Hava Kuvvetleri Komutanı gelmiş, Tugay Komutanıyla görüşmüş. Bizi spor salonunda topladılar. En az 15 gün daha orada kalacağımızı söyledi Tugay Komutanı. “Bu 15 günde asker olarak mı yoksa misafir olarak mı kalıcaz?” diye sordu uyanık bir arkadaş. Tugay komutanı “misafirimizsiniz” deyince de “o zaman etkinlik istiyoruz” diyenler çıktı. Kütüphaneye izin verildi, sinema salonunda film gösterimleri başladı, turnuvalar başladı, müzik etkinlikleri yapıldı. Birden panayır yerine döndü tugay  Her şerde bir hayır var dedikleri bu işte. Sabah çıkıp gidiyorum mesela, kantinde pidecide takılıyorum. Öğlen gelip uyuyorum, akşam yemeğinde kalkıyorum falan. 16 saat uyuduğum günler bile oldu. Tabi o 15 gün 1 ay gibi geçti. 28 gün diye gittiğimiz yer 44 gün oldu. Bu arada hastalandık, zayıfladık. Fiziki olarak yıprandık. Ölmek üzereyken yeminimizi ettik ve 44.cü gün oradan ayrıldık. Memlekete nasıl döndüm ben de bilmiyorum. Hayırlısıyla bitirdik geldik.

    Evet, askerlik aşağı yukarı böyle bir şey arkadaşlar. Yazı baya uzun, ama detaylı. Umarım buraya kadar olan kısmını okumuşsunuzdur ve bundan sonrasını da okursunuz. Okumanız sizin faydanıza. 28 gün ya da 50 gün fark etmiyor. Askerde play station bile oynasanız yine de askerdesiniz. Özgür olmadığınızı hissediyorsunuz ve bu sizi sıkıyor. Ama düşünün, sizin gibi özgürlüğü elinden alınıp da dağda savaşmaya gönderilen insanlar olduğu sürece, “özgürüm” diye dışarıda geziyorsunuz. Böyle de ironik bir durum var. Askeri hastanede kaldığım sürede bir gazi vardı. Vurulmuş, dört tane mermi yemiş. Kolu işlevini kaybetmiş çocuğun. Neler anlatıyordu bir bilseniz. O orada vuruldu diye ben şu an dışarıda özgürce yaşıyor belki de. Onun yerinde ben de olabilirdim. Bunlar hem gerçekler, hem de sizi teselli ve motive edici düşünceler. Moral seviyeniz, günlerinizin güzel ve hızlı geçmesi açısından çok önemli.Zaten bir süre sonra rutine alışıyorsunuz. Sıkılsanız da oradasınız belli bir süre. “Madem buradaysam, zamanı zevkli geçirmeye uğraşayım” diye düşünün. Bu yazıyı aklınıza getirin. Bu yazıyı yazan kişi de bir zamanlar sizin kadar sıkılıyordu ama şu anda evinde, yatağında, oh mis  Yani daha 9 ay oldu ama aklımdan silindi bile bir çok detay. Nasıl geçti, bitti anlamadım. “Ulan biter mi?” dediğim günleri hatırlıyorum.

    Evet, yazının bu kısmından sonra eşya-malzeme-gerekli olanlara değinelim.


    Öncelikle size orada biraz eşya verilecek ki onlar şunlardır:

    Terlik
    Banyo ve el yüz havlusu (beyaz renk)
    Penye eşofman takımı
    Parlak kumaştan olan eşofman takımı
    İki adet atlet, iki adet don, iki adet fanila
    İki adet siyah çorap
    İki adet beyaz çorap (eğitim için)
    Spor ayakkabı
    Şampuan (elanor marka), diş macunu (markası belirsiz), traş köpüğü (kullanmayacaksınız bunu), sabun [delmeye çalışmayın, delinmiyor ]

    Ben, bunlara ek olarak götürmeniz gereken, hayatınızı kurtaracak şeyleri yazayım. “Hiçbir şey götürmeyin” diyenleri sallayın.

    1) Termofleks termal içlik: Kış mevsiminde gidiyorsanız eğer, bundan alın bir tane. Mutlaka alın ama. Terletmiyor, kaşındırmıyor ve sizi sıcak tutuyor. Size orada içlik verilecek, ama kaşındırır ve soğuk tutar. Giymezsiniz bile. Termofleks 40-50 lira bir şey. Sahtelerine düşmeyin.

    2) Orada size iki adet slip don, iki adet fanila, iki adet askılı atlet verilir. Eğer iri sayılacak bir fiziğiniz varsa bunlar size olmayacak muhakkak. Bana olmamıştı ve hiç kullanmadım. “Yıkar yeniden giyerim” diyorsanız beş çift fanila, beş çift de boxer alın. Donlarınız cepli don olsun. Askeri malzemeciler dikip veriyorlar. Paranızı saklarsınız içinde.İleride cep telefonu sokarsanız onu da saklarsınız içinde. Çok işinizi görür yani.

    3) Slikon bot tabanlığı ve omuz vatkası: Size verilen botun tabanı çok sert. Botun kendisi de çok sert. Bot verilirken ayak numaranızı 1 numara büyük söyleyin. Büyük gelse de çok dert değil. Yürüdüğünüz yerde ayağınızdan çıkmayacak ne de olsa. Slikon tabanlık çok rahat etmenizi sağlar. Vatka ise botun, ayağınızı vurmasını engeller. Ayak çok önemli. Ayaklarınıza çok iyi bakın.

    4) Kaliteli çoraplar alın. Paraya kıyın. Ucuza kaçmayın. Siyah renk olmalı çoraplarınız. İki adet de orada verilecek size. Bir de lapitak ayak kremi alın. Gece yatarken sürersiniz, sabaha pamuk gibi olur ayaklarınız. Mantar olmasını da engeller.

    5) İri sayılacak bir fiziğiniz varsa yanınıza bir pijama ve bir de üstlük alın. Orada size verilen pijama size olmayabilir. Size bir penye (uyku için), bir de bu parlak kumaşlardan olan (eğitim için) iki takım eşofman verilir. Bedeninize olursa onları giyersiniz, olmazsa kendi götürdüklerinizi giyersiniz. Bu tür durumlarda izin verirler. Gerçi bizim bölükte komplesi serbestti. İsteyen istediğini giyiyordu ama siz gene de sade renklerde olanlardan götürün.

    6) Kendi kozmetin eşyalarınızı götürün şampuandı, traş köpüğüydü falan. Orada verilenler kullanılacak gibi değil. Traş bıçağı mevzusu var. Derby samurai alın 3-5 tane. Orada kantine gidene kadar onları kullanırsınız. Kantine gittiğinizde yarı fiyatına mach 3- gilette fusion 5 bıçaklı falan var. Beş bıçaklı olanını 22 tl’ye aldıydım ben. Üzerinde üç ya da dört tane de kartuşu vardı hatta. Dışarıda 50 liradan fazlaydı fiyatı. Vergi olayı olmadığı için her şey inanılmaz ucuz içeride. Dışarıda boş yere fazla para vermeyin buna. Kolonya götürmeyin, kullanması yasak. Bunun yerine balzam alın, krem falan alın. Güzelinden bir traş köpüğünü unutmayın. Tırnak makası olmalı. İğne iplik alın.

    7) Valizinize, ağzı açılmamış 3-4 şişe su ve üç dört paket bisküvi atın. Kantine gidemeyeceksiniz bir hafta. Şekeriniz düşecek açlıktan, bisküvileri o zaman kullanırsınız. Yine, su içmek isterseniz tuvalet musluklarından içebilirsiniz ama milletin sümkürdüğü yerden su içmek ne derece sağlıklı bilmiyorum. Bir de su çok soğuk olduğundan boğazınızı şişiriyor ve hava değişiminden dolayı ishal olabiliyorsunuz. Kantine gidene kadar o sularla az az idare edin. Kantine gittiğinizde bir koli suyu alıp dolabınıza atın.

    8) Sigara içiyorsanız 5-6 paket sigara stoğu yapın. Otlakçılara sigara vermeyin. Unutmayın, orada herkes asker. Garibanlara yardımcı olun ama. İllaki garibana denk geleceksiniz. Ama otlakçı tipleri sallayın, sigaram yok deyin, az deyin. Kimsede sigara olmayacağı için abanacaklar üzerinize.

    9) Kütahya’ya indiğinizde, şehir içinde bir yemek yiyin son kez. Şehir içinde büfelerden asker kart alın 4-5 tane. Sevgiliniz varsa fazlaca alın. Telekomun kartlarından almayın, hemen bitiyor.

    10) Ortopedik ya da herhangi başka bir rahatsızlığınız varsa, gitmeden önce raporlamaya bakın bunu. Kütahya’da revire çıkmak serbesttir. Elinizde bir rapor olursa bunu hem mülakat yapan bölük astsubayına hem de revirdeki doktora sunabilirsiniz. Bu şekilde eğitimlerden muaf tutulursunuz ve bölükte yatabilirsiniz. Ama gerçekten rahatsızlığınız varsa yapın bunu. Yalandan bir şey yaparsanız bunu hemen anlarlar ve çok pis çarpılırsınız. Benim menisküslerde sıkıntı vardı mesela. MR sonuç raporum vardı yanımda. Acemi birliğinde bunu kullanmadım her ne kadar yorulsamda. Usta birliğinde ilk hafta revire çıktım ve raporu gösterdim. Nöbetlerden men oldum. Sancak nöbeti vardı üstelik bizim usta birliğinde ama ben yırttım. Daha sonra da ameliyat oldum ve 45 gün erken terhis oldum. Rahatsızlığınız varsa muhakkak ve muhakkak doktora görünün. “Ben askerlikten kaçmam, ben delikanlıyım, bana kız vermezler” gibi bahanelerin arkasına sığınmayın. MS hastası bir çocuk vardı, kız vermezler diye askere gelmiş. 100 metre yürüyemiyordu desteksiz. Bu adamı asker yaparlar mı sizce? Askerlik bitene kadar şehir dışında kalacağından bahsediyordu. Halbuki askerde kalsa belki de ölecek o zorlukta. Allah şifa versin ama bu tür ego ve gurur yapacak bir durum değil sağlık. Eğer siz hastalığınızı ya da probleminizi söylemezseniz sağlam adama davranıldığı gibi davranılır size de ve daha büyük sorunlar yaşarsınız. Aman diyeyim.

    11) Kişisel bakımınıza özen gösterin. İç çamaşırlarınızı sık sık değiştirin, bulduğunuz her fırsatta banyo yapın. Vücut kıllarına dikkat edin. Ayaklarınızı her gün sabunlayarak yıkayın. Ayak önemli. Ayağını yıkamayanı, kendine bakmayanı görürseniz uyarın. Dinlemezse şikayet edin. Temizlik en önemli zorunluluk. Pislik bir adamın hastalığını size bulaştırmasına izin vermemiş olursunuz yani. Kötü nefes kokusunu duymak zorunda da değilsiniz. Böylelerini uyarın, gerekirse sert çıkın. Rahatsız olduğunuzu söyleyin. Üniversite mezunu temiz olur diye düşünmeyin. Kıçını yıkamayan Bilkent mezunu yanımdaki yatakta yatıyordu. Uykuda ereksiyon oluyor adam, kalkıp abdest almıyor. Veya hamama gidiyor da koltuk altını yıkayıp, kafasını yıkayıp geliyor. Böyle pis adamlar vardı.

    Mümkünse tek bir çantayla gitmeye çalışın. Orada size iki valiz daha verilecek. Bunları geri çıkarmak var bir de oradan.

    İlk günler “şundan anlayan var mı, bundan anlayan var mı?” diye soracaklar bol bol. Yukarıda da bahsettim, bando haricinde hiçbir şeye atlamayın. “Sporcu var mı?” diye sorduklarında ortaya atlayanlara kamyon kamyon malzeme taşıtmışlardı. 
    Çok fazla ortalıkta, bölük önünde dolaşmayın. Fırsat bulursanız koğuşunuzda uyuyun. Kendinize bölük çevresinde söte bir yer bulun. Hem gözden uzak olabilecek hem de bölük toplandığında duyup görebileceğiniz bir yer olsun bu, orada takılın. Sabah yemeği sonrasında kaybolun, mıntıkayı kilitlerler. Gerçi sıralı listeye göre haftada bir kez mıntıka yapacaksınız, o ayrı. Onun dışında iş kilitlenmesin istiyorsanız göze batmayın. Çöküp kalkma antrenmanı yapın. Soğuk havada ısınmak için çök-kalk yapılır ve her iştimada “son sıra hariç çömeeel” diye bağırılır. Dizlerinizde sorun varsa sıkıntı çıkarabilir size bu.

    Aklıma şimdilik bu kadarı geliyor. Bunlar dışında başka bir şey gelirse ekleme yapacağım. Bir sonraki yazım usta birliğimle ilgili olacak. Ben giderken usta birliğimle ilgili hiçbir yazı bulamadım ve nasıl olduğunu bilmediğim bir yere gittim. Çok şükür ki iyi bir yerdi. Bunu da anlatıp, milletin içini rahatlatmak isterim. Zira porselen tabaklarda pilav üstü döner yenilen bir yerden bahsediyorum  Kütahya’dan sonra bunları duymaya hakkı var bence insanların.

    Askerlik sizi bir düzene sokuyor arkadaş. “Yeaa ben zaten okumuşum, her şeyi biliyorum” demeyin. Bilmediğimiz şeyler var muhakkak. Mesela yere izmarit ya da çöp atamıyorum ben artık. Önceden de dikkat ederdim ama şimdi alışkanlık haline geldi bende. Sigarayı kültablasında bile söndürecek olsam önce ateşini düşürüyorum sonra söndürüyorum. Bu da askerden kalma bir alışkanlık oldu. Her gün tıraş oluyorsunuz, kendinize bakmayı öğreniyorsunuz. Askerden önce tıraş olmayı sevmezdim, şimdi sakal tıraşı olmadan rahat edemiyorum ben mesela. Bu iyi mi kötü mü bilmiyorum ama bir alışkanlık haline geldi. Artı, yemekleriniz belirli bir kalori hesabına göre çıkıyor. Günlük belirli bir kalori alıyorsunuz ve onu yakıyorsunuz. 4500 kalori, dile kolay. Buna rağmen zayıflıyorsunuz. Vücudunuz bir nebze de olsa gelişiyor düzenli beslendiğinizden dolayı. Bir gün tatlı, bir gün meyve, her gün bir defa çorba, sulu yemek, et, balık, tavuk… Bunlar bile özel seçilip sunuluyor size. Sindirim sisteminizde tek bir sıkıntı olmuyor askerlik boyunca. Erken yatıp erken kalkıyorsunuz. Ben normalde gece uyumayıp gündüz uyuyan biriyim ama askerde taş gibi uyuyup taş gibi kalkıyodum. Şimdi davul çalsan uyanmam o ayrı. O düzende yaşamak güzel, insan dinç ve sağlıklı oluyor.

    Şimdi bütün askerlik süresi boyunca milli manevi duygularınız alt seviyede oluyor. Bunun sebebi biraz insanın kendisi biraz da ortam. Dediğim gibi zamanı gelecek ve “lan askerlik güzeldi” diyeceksiniz. Bakın bütün askere gitmiş gelmişlerle konuşun “çağırsalar bir daha giderim” diyeceklerdir. Çünkü ekmek elden su gölden yaşıyorsunuz. Hayatın karmaşası, gürültüsü sizden uzak. Kendinizi dinliyorsunuz bir nevi. Para getir diyen yok, çalış diyen yok, sadece nöbet tut, yemeğini ye ve git yat diyorlar. Ama her rüya gibi o da bir son buluyor ve gerçeklerle yüzleşiyorsun. Komutanının sana attığı fırçanın 100 kat daha ağırını patronundan yiyorsun ve gık diyemiyorsun. Komutanın genel itibariyle senin için sana fırça atıyor ama patronun tek amacı senin sırtından daha fazla para kazanmak. Dünyanın farklı gerçekleri var maalesef. Bunları anlamak geç sürüyor. Allah devlete millete zeval vermesin arkadaşlar. Düşünün yüz binlerce asker var ve hepsi her gün bu aşamalardan geçiyor. Hepsine düzenli olarak yemek, kalacak yer vs imkan sağlanıyor. Bu masrafı karşılayacak seviyede bir ülke olmamız gerçekten sevindirici. Düşünün, üzüm hoşafıyla öğün yapan dedelerimizi düşünün Çanakkale’de. O şartlarda bir askerlik de yapabilirdik. Ama alakası yok. Pilav üstü döner, porselen tabaklarda yemek verilen yerde askerliğimi yaptım. Tuvaletlerimizden bile sıcak su akıyordu bizim. Satın aldığınız şeylerde vergi yok mesela. Bunlar büyük imkanlar düşününce. Bu değirmeni her gün dönderiyorlar bir şekilde. Onun için, Allah devlete millete zeval vermesin. Aslında orada uyuduğumuz yerler, yediğimiz içtiğimiz şeyler bizim paramızla yapılıyor. Ortak, amme malı yani. Bunları düşünerek askerliğinizi yapın arkadaşlar. Lüzumsuz bir çok insanla karşılaşacaksınız. Uzun dönem askerlerden “bunun yaşama amacı ne ki?” diyebileceğiniz insanlarla karşılaşacaksınız. Gülün geçin. Onlar birer lozer. Ama bunların yanında, sizi cebinden çıkaracak tıynette uzun dönemler de var. Onların abisi olacaksınız muhtemelen. Size gelip dertlerini anlatacaklar, yardım isteyecekler, fikir alacaklar. Onları da uzak tutmayın kendinizden. Kendinizi sevdirmek üzere kurulu bir strateji askerlik. Bunu bir kere sağladınız mı gerisi kendiliğinden geliyor.

    Söyleyeceklerim bu kadar. Rast gelsin. Hayırlı teskereler.







  • Eline sağlık dostum, baştan sona kadar okudum eğer kutahyaya duserse acemılık, tekrar ince ayrıntısına kadar okuyacam, faydalı bilgilerle dolu
  • quote:

    Orijinalden alıntı: vukuatname

    Merhaba arkadaşlar. 349. Kd dedenizim :) Benden sonra gidenler belki yazmışlardır forumda ama ben 2012-2013 yılında Kütahya'da bulunmuş birisi olarak sizlere bilgi vermek istedim. Yazı çok uzun, ama çok detaylı bir yazı. Sonuna kadar okumanızda ve özümsemenizde fayda var. Sitenin adminleri yığılma oluyor diye konuyu kilitlemezse sevinirim. Çünkü uzun süredir yazmayı düşündüğüm bir yazı. Ta askerliğin ilk gününden bu yana planlıyorum bu yazıyı. Yazı tamamen KISA DÖNEMLER içindir. Bismillah diyelim başlayalım 

    Askerdeki il içtimamda buraya bu konuyu açmayı ve uzun uzun yazmayı kafama koydum. Hatta ilk içtimada komutan söylemişti "donanımhabere, sözlüklere falan olumsuz şeyler yazıyolar, yazmayın böyle şeyler" diye. Ama ben olumlu ya da olumsuz şeyler yazmıcam. Genel askerlik, ihtiyaçlarınız ve yaşayacağınız şeylere önlem olması ve size yardımcı olması amacıyla böyle bir başlık açtım.

    Acemi birliğindeyken kendime her gün söz veriyordum "eğer gidersem her yere yazıcam" diye. Ama askerlik bittikten sonra anlıyorsunuz bazı şeyleri. Size garip gelecek ama askerlik güzel bir şey arkadaşlar. Size bir çok şey öğretiyor. Askerdeyken fark edemiyorsunuz bunu. Keşke fark etseniz de askerliğiniz daha güzel geçse, ama olmuyor. Çünkü insan psikolojisi çok tuhaf bir şey.

    Bakın mesela kendi adıma önemli bir tespitim var. Bana göre, Türkiye'de Türk, Kürt, dindar, laik vs ayrımların ve ayrıcalıkların olmadığı tek yer askerlik. Zenginin, fakirin ve farklı insanların eşit olduğu tek yer askerlik. Böyle yerler azdır dünyada. İnsanlar bir namazda, bir de mezarda eşittir denilir. Zengini fakiri yan yana gelir, omuz omuza gelir ya namazda, işte askerde de zengin fakir herkes omuz omuza akşama kadar, gece o insanlarla altlı üstlü yatıyorsunuz hatta. Yemekte yan yana oturuyorsunuz. Birbirinize yardımcı oluyorsunuz. Doğulu, Batılı’yı tanıyor; Batılı, Doğulu’yu tanıyor. Bence zaten askerliğin, asker yetiştirmekten daha önemli olan bir amacı varsa, o da bu. Doğu’da yaşamayan insanların Doğu’ya bakış açıları belli. İşte bu, askerde kırılıyor. Ben de bir doğuluyum ve de Türk’üm. Ama askerde en iyi anlaştığım insanlar her zaman doğulular oldu. Çünkü kültürüme yakın olanlar onlar.

    Her neyse, mesajımızı verdikten sonra konuya odaklanalım. Kütahya Türkiye’de havacı er yetiştiren tek birlik arkadaşlar. Tek olması sebebiyle celp dönemlerinde çok yoğun oluyor birlik. Kapasitesi 6 bin olmasına rağmen, 8 bine ulaştığı bile oluyormuş. Bu kadar askeri sevk ve idare etmek, barınma ve yemek sağlamak, onları eğitmek, sağ salim bir şekilde yolcu etmek çok zor iş. Bu sebeple orada, karacılardan farklı bir kültür oluşmuş durumda. Yani, bir çok kara eğitim birliği var ve hepsi kafasına göre davranabilirler, ama Kütahya’da durum farklı. Bu, karacılardan daha zor askerlik yapacaksınız anlamına gelmez. Tam tersi, daha rahat olacaksınız. İlerleyen satırlarda değineceğim buna.

    Çavuşlar: Çavuşlara çok küfür edeceksiniz biliyorum, ama sonra pişman olacaksınız. Jetonunuz hep sonradan düşecek emin olun. Enerjinizi usta birliğindeki çavuşlara saklayın benim tavsiyem. Ak-kara orada belli olacak çünkü.
    Düşünün, Kütahya’daki çavuşlar 400 tane askerin eğitimlerinden sorumlular ve rütbeleri ya da güçleri yok. İşleri çok zor bu elemanların. Yaşlarının sizden küçük olması onları önemsiz kılmasın. Komutandan önce çavuşlara gidersiniz ve sıkıntınızı onlar çözer. Sizi onlar eğitir. Komutan sadece gelir öğrenip öğrenmediğinize bakar. Yukarıdan komutan baskısı, aşağıdan da laf söz anlamaz asker dengesizliği derken bu elemanların sigortaları atıyor haliyle. 20 yaşında adam 27 yaşında adama bağırıyor, fırça atıyor. Çünkü 27 yaşındaki adam, yaşından beklenenin aksine, 20 yaşındaymış gibi davranıyor ve bu da çavuşları çileden çıkarıyor. Çavuşlara komutanım çekeceksiniz. Bu size, bizzat bölük komutanınız tarafından emredilecek. Burada amaç sizi ezmek, küçük düşürmek değil. Sizi askerliğe alıştırmak. Çünkü ilk günlerde komutana “ya hocam bizim banyo sorunumuz var yeaaa” diyen andavallar çıkabiliyor. Komutana hoca denir mi la? Ha “moruk ne haber?” demişsin, ha “hocam” demişsin. Bence arada bir fark yok. Her neyse, çavuşlarla komutancılık oynamanızın amacı bu. Sizi ezmeye çalışan bir iki çavuş çıkacaktır, ama onları da sallamayın. Nasıl olsa 4 hafta sonra ayrılacaksınız ve bir daha ömrünüzün sonuna kadar hiç birini görmeyeceksiniz. Yani demem o ki, laf yemeyi öğrenmek de insan için bir eğitim. Aşağılandığınızı falan hissetmeyin. Askerlik, adamı dallı budaklı bir kütük gibi yontuyor. Ve çok önemli bir husus: Oradaki hiçbir durumu şahsi algılamayın. Komutan gelir bölüğe bağırır çağırır. “Ulan bu muamele hayvana yapılmaz be!” diye düşünmeyin. Orada sizin durumunuzda olan 5 bin tane asker var. Kendinizi bununla teselli edin. Yapılanların hepsi taktik çalışmalar. Oradaki tek amaç sizi usta birliğine hazırlamak. Çünkü usta birliğinde albaydı, yüzbaşıydı, hatta generalle falan karşılaşacaksınız sık sık. Onların karşısında da Kütahya’daki gibi davranırsanız çok pis çarpılırsınız ben söyleyeyim. Ve maalesef, komutanım demeyi, selam vermeyi tekrar haline getirmezseniz alışkanlık kazanamıyorsunuz, asker olduğunuzu kabullenemiyorsunuz. Çünkü özgürdünüz daha on gün önce ama şimdi esir gibi hissediyorsunuz kendinizi.

    Bir de, acemi birliklerinde aslında sadece yiyip, içip yatıyorsunuz. Eğitime git, gel. Nöbet yok, haftada bir mıntıkanız olur. Onun haricinde yatış. Sizle kimsenin bir alıp veremediği yok yani, sizden fayda sağlayan da olmayacağı için keyfinize bakın.

    Son olarak çavuşlar, hayatlarının baharında, 20’li yaşlarda gençler olacak çoğunlukla. Onlarla muhabbet etmeye, kanka olmaya bakın. Kütahya’da bir Albay tanıdığınız olacağına bir çavuş tanıdığınız olsun. Gece sigara içmek istediğinizde çavuşla aranız iyiyse çayınızı da alır öyle çıkarsınız. Ama çavuşla aran iyi değilse sittin sene seni dışarıya çıkarmaz emin ol. Veya kantin ihtiyacın olur, çavuş sana yardımcı olur. Çarşı izninde gelir sana sorar “bir şey lazım mı?” diye. Bizim Deli Bayram vardı, çavuş. Allah razı olsun, ne istesek alır getirirdi dışarıdan. Hatta 40 gün sonra onun sayesinde adam akıllı bir bardak çay içebilmiştim. Bana arsa bağışlasa o kadar makbule geçmezdi. Bir başka çavuş daha vardı, onunla da aram iyiydi. Cep telefonu lazım olduğunda çıkıp alıyodum telefonunu ve kullanıyodum rahatça. Bunlar küçük şeyler gibi gelebilir size, ama orada en önemli şeyleriniz, küçük diye addettiğiniz bu tür şeyler olacak. Güvenin bana.

    Astsubaylar: Bu adamları görünce Albay falan görmüş gibi olacaksınız. O kadar sert ve tavırsız olacaklar ki korkacaksınız. Ama usta birliğinde anlayacaksınız ki onların da bu hareketleri yine taktik. Bu adamların odasına girdiğinizde, bir maruzatınız olduğunda sizinle gayet iyi muhabbet ediyorlar. Muhabbetleri de gayet iyi yani. Ama bölük önünde, toplu halde olduğunda dünyanın en ters adamı diye düşünürsünüz. Usta birliğinde astsubayla kankanız olacak gençler. Sizin okumuşluğunuza, eğitiminize saygı duyarlar, size hoca diye hitap ederler hatta. En azından benim usta birliğimde öyleydi. İstisnasız 50 tane astsubayla oturup arkadaş gibi sohbet ettim. Suratınızdan anlıyorlar zaten kısa dönem olduğunuzu, gelip size akıl bile danışıyorlar hatta ilgilerini çeken bir uğraşınız ya da eğitiminiz varsa. Ben mesela, komutan yatırım fikirlerini gelir tartışırdı. “Şunu alsak nasıl olur, bunu alsak nasıl olur?” diye. Bölükte nöbetçi olan astsubaylarla akşam çay ocağında oturur sohbet ederdik. Askerlikten, işten güçten. Orada anladım ki bu adamlar ana babalarına yük olmayıp da gelip astsubay olan adamlar. Aralarında Boğaziçi mezununa taş çıkartacak kültürlü adamlar var. Usta birliğinde vardı mesela bir astsubay, hayatımda o kadar iyi eğitim almış bir insan daha görmedim. Yat şuraya sürün desin, sabaha kadar sürünürdüm yeminle. Adamın rütbesine değil, kişiliğine o kadar saygı duyuyorsunuz ki. Onu yetiştiren ana babadan Allah razı olsun. Küçümsemeyin, yığınla böyle alt rütbeli personel var askerde. Bir lisans diplomasına sahip diye burnu havada gezen tiplerden olmayın. Onlar, o kibirlerinin karşılığını alıyorlar muhakkak.

    Bölük Komutanları: Kütahya’da bir bölük komutanı (üsteğmen-yüzbaşı) ve yardımcısı (teğmen) oluyor. Bölük komutanı genelde pek uğraşmaz sizinle. Sabah içtimasında gelir günaydın çeker gider. Bölük komutan yardımcısı ise stajını sizin üzerinizde yapıyor olacağından, temkinli olmakta fayda var. Aslında askerdeki bu sinir-stres olayında bu hiyerarşinin çok etkisi var. Herkes bir üsttekine sorumlu ve bunların tamamı da en üsttekine sorumlu. Haliyle bir karmaşa ve stres durumu ortaya çıkıyor. Bu adamların da yine sizle çok işi olmaz efendi olduğunuz sürece. Evet, efendilik çok önemli arkadaşlar. Her zaman para eder ve bu komutanlar sizin efendilik derecenizi suratınızdan anlarlar. Efendi adamın her zaman ayrıcalığı olur. Usta birliğinde hayatınızı kurtarır hatta. İlerleyen kısımlarda değineceğiz yine buna da.

    Bölükteki personeli de tamamladıktan sonra askerliğe geçelim tekrar.

    Teslim olacağınız gün erkenden teslim olun arkadaşlar. En geç, öğlen 12’de teslim olmuş olun ki, ertesi güne uykunuzu almış bir şekilde uyanasınız. “Bir iki saat daha gezeyim ya, özgürlüğün tadını çıkarayım” gibi düşünceleri geçin. O iki saatin size zerre faydası olmayacak çünkü. Yemeğinizi yiyin, son ihtiyaçlarınızı da alıp birliğinize teslim olun. Biz askerliğin ikinci günündeydik, hala otobüslerle sivil taşınıyordu içeriye, düşünün yani. Bu insanlar ellerinde valizle oradan oraya sürüklendiler iki gün boyunca. Oysa biz çoktan yatağımıza dolaplarımıza yerleşmiştik.

    Şimdi, teslim olduktan sonra farklı süreçlerden geçeceksiniz. Önce yemek yedirirler size. Sonra birkaç form doldurulur. Eşyalarınız verilir, aşılarınız vurulur, yalandan bir sağlık muayenesi yapılır. Bütün bunların yapıldığı bir salon var orada. Kütahya Hava Er Eğitim Tugayı’nın kendi çektirdiği bir kısa film var askerlikle ilgili. O film başa sarar oynar habire o salonda. Sahneleri ezberlersiniz artık orada geçireceğiniz bir iki saatte. Ama filme inanmayın tabi, çok kısa bir süre sonra hayal kırıklığı yaşayacaksınız çünkü 

    Bütün bu işlemler 3-4 saat sürer en az ve bölüğünüze gelirsiniz. Bölüğünüz de oradaki işlemler sırasında belli olur. Bizim celpte 1-2-3-4-6 sanırım bir de 7.ci bölük vardı. Bu bölükler içerisinde en rahatları 1-4 ve 6’dı anlatılanlara göre. Evet, bölükten bölüğe kültür farkı var. Çavuşlar diyordu hatta “her bölüğü farklı mahalle gibi düşünün, burada olan, orada olmayabilir.” Diye. Biz eldiven ve boyunluk takarken, başka bir bölük takamıyordu mesela. Bize komutanımız izin vermişti, ama başka bölüğün komutanı izin vermemişti. Gerçekten iyi bir bölükteydim. Çok fazla sıkıntım olmadı bölükten yana. 1.ci bölüğü anlatayım biraz. Sağında hamam, solunda yemekhane vardı. On adımda hamama, on adımda da yemekhaneye geliyoduk. Yemekhaneye uygun adım marşla, hamama da otobüsle gelenleri görünce gerçekten “çok şükür” diyordum yani. Kantine ve pideciye de çok yakındık ve kaçıp gidebiliyoduk gönlümüzce. Binalar eski binalar olduğu için tuvalet ve banyoların bazıları tıkalıydı, bunun dışında odalar 24’er kişilikti ve eski battaniyelerin tozları faranjitimizi nirvanaya çıkarmıştı. Sabah kalkıyoduk, boğazımızdan battaniye tüyleri çıkıyodu. O kadar kötüydü o battaniyeler. Yeni binalara geçileceği söyleniyordu, umarım yeni binalardan birine geçersiniz. Yeni binalar baya lükstü çünkü.

    Neyse, ilk gününüze gelelim. İlk gün bölüğe geçtikten sonra elinizde valiz ve dosyanızla koşuşturma başlar. Kamuflajlarınız çuval gibi olacaktır. Dağıtım izninde onları daralttırırsınız. İlk gün, gece 10’a kadar valiz teslim işlemleri olur. Akıllı olun, ilk sıradan girmeyin valiz kontrolüne. Çünkü neyin alınıp, neye izin verildiğini bilmeyeceğiniz için beklemenizde fayda var. Size tavsiyem, sırada bekliyormuş gibi yaparak, bir koğuşun kapısına oturun ve gözünüze bir yatak kestirin. Yat vakti geldiğinde herkes bulduğu yatağa yatsın denilecek. En iyi yatağa hemen atlarsınız bu sayede. Valiz işlemleri en az 1 hafta sürecek çünkü. Bu süreyi yatarak geçirmenizde fayda var. Bizim bölük 420 kişiydi mesela, ben 300’lerde kaldım valiz sırasında. 3-4 gün boyunca valiz kuyruğunda bekledim. Valizin üzerinde oturarak, muhabbet ederek. “valiz işlemleri bitenler dışarı” denildiğinde önden verenler dışarıya gidiyordu, biz takılıyorduk içeride. İşi ilk bitenleri hemen alır iş yaptırmaya çalışırlar. Bir de şu var, mesela vermek istemediğiniz eşyalarınız mı var? Kamuflajınız çuval gibi olacağından, tıkıştırın kamuflajın bir yerine eşyalarınızı. Mesela ben kilitleri öyle yapmıştım, ama tabi kiliti kullanmadığım için boşa uğraşmışım. Mesela ilaç olur, başka bir şey olur, bunları üzerinizde saklayın. Arama yapılmaz merak etmeyin. İçeriye cep telefonu bile sokanlar vardı hatta. Tabi siz böyle bir riske girmeyin. İşinize yaramaz çünkü cep telefonu orada. Kullanamazsınız.


    Valiz işlemleri bitmeye yakın eğitimleriniz başlar. Eğitim dediğim öyle dağa çık, çukura atla eğitimi değil. Yanaşık düzen ve tüfekli tüfeksiz hareketler. Bu işin en zor kısmı eğitim sahasına uygun adım yürüyerek gidip gelmek. Tüfeklerinizi aldığınızda bu daha da zorlaşacak. Onun için benim size tavsiyem şu: Eğitim sahasına ilk gidişte davul, zil ve trampet olmaz. İki üç gün sonra birisi bağırır “davul çalabilen, trampet çalabilen var mı?” diye. Hemen ortaya atlayın, “ben ben ben” diye. Lokal bando bir nevi  Eğer davul, zil ya da trampetten birini kaparsanız uygun adım yürümenize gerek kalmaz. Bir de o uzun yol çok zevkli geçer sizin için. Hiç bitmesin istersiniz. Çünkü sizin ritminize göre yürüyor koca bölük. Başka bölüklerin bandolarıyla kesiştiğinizde gaza gelip daha bi abanırsınız davula. Bizim Sülüman gibi davulu delmeyin tabi sonra :D Komutandan “kim tecavüz etti lan bu davula?” gibi bir tepki alırsınız 

    Eğitimler okul gibi arkadaşlar. 40 dakika eğitim, 20 dakika mola. Vakit çok çabuk geçiyor. Zevkli de oluyor. Eğitim çavuşuyla anlaşırsanız daha bi zevkli geçer. Sabah eğitime git, öğlen yemeğe gel, tekrar eğitime git, akşam yemeğe gel şeklinde 15-20 gün kadar eğitime gidersiniz. Bunlara ek olarak 5 tane falan da akşam eğitimleri olur ki ne konuşanın sesini anlarsınız ne de başka bir şeyi. Hiçbir işe yaramayacak şeyler ama prosedürde olduğu için siz dahil herkes eğitilirmişsiniz gibi davranır. Hava çok soğuk oluyor Kütahya’da. Öyle ki eğitimler iptal edilir çoğu zaman. Yağmur yağsa eğitim iptal, kar yağsa içeride yatış. Bazen kuru soğuk olur. -10 dereceyi gördük biz, dışarı çıkmak bile yasaklanmıştı.

    Orada sizin tek düşmanınız soğuk. Kütahya kadar havası berbat olan bir memleket daha yoktur eminim. Sabah kalkıyorsunuz, 1 metre ilerinizi göremiyorsunuz sisten. Kemikleriniz, ilikleriniz bile üşüyor soğuktan. Fakat bir saat sonra bir güneş çıkıyor ki terden, sıcaktan bunalıyorsunuz. Kar yağarken aynı anda güneş çıkmış oluyor mesela. Yağmur yağarken kara çeviriyor, yarım saat sonra diz boyu kar. İki saat sonra bakıyorsunuz karın zerresi yok yerde. Akıl sır erdiremedim o havaya. Orada yaşayan nasıl yaşıyor bilmiyorum. Yolum Kütahya’dan geçecek olsan bundan sonra, emin olun çevresini dolaşır geçerim. Öyle memleket mi olur yahu? Üst solunum yolları sorunu yaşıyorsanız (sinüzit, farenjit, larenjit vs) hapı yuttunuz. N’aparsanız yapın iyileşemiyorsunuz. Onun için habire turunçgili dayarlar yemeklerde. Bol bol tüketin ama hiçbir işinize yaramaz. O hava berbat. Tavsiyem, jelatinin çıkardığınız kuvvetli bir antibiyotiği ve boğaz pastilini gizlice içeriye sokmanız. İçeriye ilaç sokmanız yasak, ama mecbursunuz. Orada revirde yazılan ilaçlar tek tip ve sizi iyileştirmiyor. 4 kutu antibiyotik aldım da iyileşemediydim. Kan tükürdüğümü hatırlıyorum, o derece.


    Neyse, devam edelim. Bu sürede usta birliğiniz belli olur. Bunlar size tebliğ edilir. Hava kuvvetlerinde usta birliği yerleri sonradan belli oluyor evet. Son celpte usta birliği, askere gitmediği halde belli olan birkaç kişi duydum ama ne kadar doğru bilmiyorum. Usta birliğiniz Kütahya çıktıysa üzülün. Evet, Kütahya’da iklime alışmanız zor. Bölüklerde kalırsanız, vizite çavuşu olursunuz muhtemelen. Vizite çavuşları askeri revire, doktora götürür, ilaçlarını hazırlar, her öğün ilaçlarını verir vs vs. Bir sürü uğraşı ve sorumluluğu var o işin. Ama her gün dışarı çıkma şansınız olur. Bu da maddi yönden zorlar sizi o da ayrı bir mesele. Kütahya’da füzeye, radara, askeri hastaneye falan düşerseniz rahat edersiniz ama. Bölükler sıkıntı. 400-500 tane askerle uğraşacaksınız neticede.

    Çavuşluk sınavları yapılır sonlara doğru. Kara Kuvvetleri’ndeki gibi komutanın kafasına göre belli olmuyor çavuşluk. Bildiğiniz sınav yapıyorlar sizi. Çavuş olmak ya da olmamak bir kısa dönem için çok bir şey ifade etmiyor arkadaşlar. Usta birliğinde çavuş ya da er aynı şey. Usta birliklerini uzun dönem çavuşlar idare ediyor çünkü. Size pek bir iş düşmüyor. Ama illa ki çavuş olucam hava atıcam diyorsanız olun  Ben değildim mesela. Usta birliğinde 30 tane kısa dönem çavuş vardı en az ama hepsi de benim gibi hizmet eri’ydi ve bölüğü uzun dönemler idare ediyordu. Bölük sorumluluğu zor, mümkün olduğunca kaçının o işlerden. Size girişte verilen check-list denilen bir kitapçıktan sorular sorulur. Sınav çok basit. Ama Kütahya’da kalacaksanız çavuş olun derim. Çünkü Kütahya’da çavuşluk, size bir çok kapıyı açar.

    Usta birliğiniz Ankara, İzmir, İstanbul, Balıkesir, Muğla, Adana, Batman, Diyarbakır, Muş, ve hatırlayamadığım birkaç yere düşer. Doğu’ya düşerseniz eğer, Doğu’ya düştüm diye üzülmeyin. Dağda işi yok havacı askerin. Radarda ya da bölükte takılırsınız yani. Doğu’da olduğunuzu bile fark etmezsiniz. Ben İncirlik/Adana’daydım mesela. Amerikalılarla ortak bölgeydı orası. Conilerle dipdibeydik. Çok rahattı. Hizmet bölüğündeydik. Çaycı, kasiyer gibi işlerde görevlendirildik. Kebapçıda, restaurantta, camide görevli olanlar bile vardı. Ben de çaycı diye bir yere görevlendirildim, sonra gittiğim yerde başka bir birimde görevlendirildim. İlk gün çok korktum görev yerimde. Daha sonra tenis turnuvalarına başladık, komutanın “hadi gel bi sigara içek” demesiyle mola verir olduk. “Gelin lan sizi ana kantine götüreyim” demesiyle nirvanaya ulaştık  Karşınıza çıkacak insanlar da önemli tabi. Görmüş geçirmiş, insana değer veren komutanların yanına düştüm ben, Allah’a ne kadar şükür etsem az. Adamlarla arkadaş oldum. Hala görüşüyorum hatta.

    Önemli bir detayı hatırladım: Yemin Töreni ve Yemin Töreni Provaları

    Son 10 gününüzü buna ayırırsınız arkadaşlar. 20 dakikalık bir yemin töreni için 10 gün boyunca ayakta dikilirsiniz. Bayılanlar olur, ağlayanlar olur. Spor salonunda tribünlerden sizi izledikleri için, kafanızı oynatsanız “kımıldama” diye ikaz gelir. Robot gibi dura dura beliniz bıkınınız çıkar. Ama o eziyeti de yine kendiniz için çekeceksiniz. Çünkü aileleriniz gelecek, askerlikle alakanız olmadığı halde “aaa oğlumuz asker olmuş” diyecekler  Mübalağa iyidir, sizi fiyakalı gösterir. Zaten amaç odur. Dünya ülkelerinin ordularına bakın ordularını rap rap yürütürler. “Bizim güçlü bir ordumuz var, adamı doğrarız” imajı vermek için yaparlar bunu. Yemin törenindeki amaç da ailelerinize “çocuklarınız kutsal bir görevde” mesajı vermektir. Bence de öyle. Orada durmanız bile bir hizmettir. Bunu sonradan anlayacaksınız ama gerçekten öyle. Askerlik saçma sapan, boş beleş bir şey değil. Bunu da ilerleyen kısımda detaylandıracağım.

    Neyse, yemin töreni provalarını yemin töreni günü izler ve “artık bitiyor leeyn” diye naralar atarsınız. Ama şu var ki, oradaki ortamı bir daha, askerlik boyunca bulamayacaksınız. Kültür seviyesi sizinle aynı olan insanlarla (arada öküz olanlar çıkacaktır) 30-40 gün bir arada olmak iyi bir şey. Yeni arkadaşlıklar vs. bunlar güzel şeyler.

    Şimdi size yemin töreninde neler yaşandığını anlatmak isterdim ama biz bir yemin töreni yaşayamadığımız için anlatamayacağım kusura bakmayın 
    Son gün, gece yarısı, grup komutanımız Albay geldi ve yarınki yemin töreninin sabah 8’den, öğlen 11’e çekildiğini söyledi. “Sebebini sormayın, ben de bilmiyorum” dedi. Milleti bir telaş aldı tabi. Uçak bileti aldıydık. 11’de çıksak, uçağa yetişemeyeceğiz. Uçak bileti denilen şey, 24 saatten daha az süre kalınca ertelenmiyor ya da iptal edilmiyor. Paranız da iade edilmiyor üstelik. Bir de gece bir söylenti çıktı bölükte. O gece, hani şu Fransa’da gebertilen terörist kadınlar vardı ya, o olay yaşanmış. Bu olay bizim bölükte “Leyla Zana öldürülmüş, ortalık karışmış” diye yayıldı. Haydaa, moraller sıfır bizde. “İstihbarat alınmış, askerlere suikast olacakmış” diyenler çıktı bir de. Her neyse, sabah oldu, komutanlar mesaiye başladı. Gittik yanlarına söyledik. Akşam böyle böyle oldu, biz uçağa yetişemeyiz dedik. Komutan da olayı bizden duydu yani. Onun da haberi yokmuş. Ne oldu ne bitti derken bölük toplandı gitti yemin törenine. Biz de bölükte yemin ettik uçak biletimiz dolayısıyla. Sebep şuymuş: Uzun dönemlerden iki asker kızamık teşhisiyle hastaneye yatırılmış. Hop diye tugayı karantinaya aldılar. 15 gün daha orada kalacağımız söylendi. Moraller sıfır, millet ağlamaklı, aileler dışarıda, içeriye alınmadılar. Salgın tehlikesi diyolar, öleceğinizi falan düşünüyorsunuz. Bilet yanmış gitmiş. Ne zaman çıkacağınız belli olsa ona göre yeni bilet alacaksınız ama onu da söylemiyorlar. Derken Hava Kuvvetleri Komutanı gelmiş, Tugay Komutanıyla görüşmüş. Bizi spor salonunda topladılar. En az 15 gün daha orada kalacağımızı söyledi Tugay Komutanı. “Bu 15 günde asker olarak mı yoksa misafir olarak mı kalıcaz?” diye sordu uyanık bir arkadaş. Tugay komutanı “misafirimizsiniz” deyince de “o zaman etkinlik istiyoruz” diyenler çıktı. Kütüphaneye izin verildi, sinema salonunda film gösterimleri başladı, turnuvalar başladı, müzik etkinlikleri yapıldı. Birden panayır yerine döndü tugay  Her şerde bir hayır var dedikleri bu işte. Sabah çıkıp gidiyorum mesela, kantinde pidecide takılıyorum. Öğlen gelip uyuyorum, akşam yemeğinde kalkıyorum falan. 16 saat uyuduğum günler bile oldu. Tabi o 15 gün 1 ay gibi geçti. 28 gün diye gittiğimiz yer 44 gün oldu. Bu arada hastalandık, zayıfladık. Fiziki olarak yıprandık. Ölmek üzereyken yeminimizi ettik ve 44.cü gün oradan ayrıldık. Memlekete nasıl döndüm ben de bilmiyorum. Hayırlısıyla bitirdik geldik.

    Evet, askerlik aşağı yukarı böyle bir şey arkadaşlar. Yazı baya uzun, ama detaylı. Umarım buraya kadar olan kısmını okumuşsunuzdur ve bundan sonrasını da okursunuz. Okumanız sizin faydanıza. 28 gün ya da 50 gün fark etmiyor. Askerde play station bile oynasanız yine de askerdesiniz. Özgür olmadığınızı hissediyorsunuz ve bu sizi sıkıyor. Ama düşünün, sizin gibi özgürlüğü elinden alınıp da dağda savaşmaya gönderilen insanlar olduğu sürece, “özgürüm” diye dışarıda geziyorsunuz. Böyle de ironik bir durum var. Askeri hastanede kaldığım sürede bir gazi vardı. Vurulmuş, dört tane mermi yemiş. Kolu işlevini kaybetmiş çocuğun. Neler anlatıyordu bir bilseniz. O orada vuruldu diye ben şu an dışarıda özgürce yaşıyor belki de. Onun yerinde ben de olabilirdim. Bunlar hem gerçekler, hem de sizi teselli ve motive edici düşünceler. Moral seviyeniz, günlerinizin güzel ve hızlı geçmesi açısından çok önemli.Zaten bir süre sonra rutine alışıyorsunuz. Sıkılsanız da oradasınız belli bir süre. “Madem buradaysam, zamanı zevkli geçirmeye uğraşayım” diye düşünün. Bu yazıyı aklınıza getirin. Bu yazıyı yazan kişi de bir zamanlar sizin kadar sıkılıyordu ama şu anda evinde, yatağında, oh mis  Yani daha 9 ay oldu ama aklımdan silindi bile bir çok detay. Nasıl geçti, bitti anlamadım. “Ulan biter mi?” dediğim günleri hatırlıyorum.

    Evet, yazının bu kısmından sonra eşya-malzeme-gerekli olanlara değinelim.


    Öncelikle size orada biraz eşya verilecek ki onlar şunlardır:

    Terlik
    Banyo ve el yüz havlusu (beyaz renk)
    Penye eşofman takımı
    Parlak kumaştan olan eşofman takımı
    İki adet atlet, iki adet don, iki adet fanila
    İki adet siyah çorap
    İki adet beyaz çorap (eğitim için)
    Spor ayakkabı
    Şampuan (elanor marka), diş macunu (markası belirsiz), traş köpüğü (kullanmayacaksınız bunu), sabun [delmeye çalışmayın, delinmiyor ]

    Ben, bunlara ek olarak götürmeniz gereken, hayatınızı kurtaracak şeyleri yazayım. “Hiçbir şey götürmeyin” diyenleri sallayın.

    1) Termofleks termal içlik: Kış mevsiminde gidiyorsanız eğer, bundan alın bir tane. Mutlaka alın ama. Terletmiyor, kaşındırmıyor ve sizi sıcak tutuyor. Size orada içlik verilecek, ama kaşındırır ve soğuk tutar. Giymezsiniz bile. Termofleks 40-50 lira bir şey. Sahtelerine düşmeyin.

    2) Orada size iki adet slip don, iki adet fanila, iki adet askılı atlet verilir. Eğer iri sayılacak bir fiziğiniz varsa bunlar size olmayacak muhakkak. Bana olmamıştı ve hiç kullanmadım. “Yıkar yeniden giyerim” diyorsanız beş çift fanila, beş çift de boxer alın. Donlarınız cepli don olsun. Askeri malzemeciler dikip veriyorlar. Paranızı saklarsınız içinde.İleride cep telefonu sokarsanız onu da saklarsınız içinde. Çok işinizi görür yani.

    3) Slikon bot tabanlığı ve omuz vatkası: Size verilen botun tabanı çok sert. Botun kendisi de çok sert. Bot verilirken ayak numaranızı 1 numara büyük söyleyin. Büyük gelse de çok dert değil. Yürüdüğünüz yerde ayağınızdan çıkmayacak ne de olsa. Slikon tabanlık çok rahat etmenizi sağlar. Vatka ise botun, ayağınızı vurmasını engeller. Ayak çok önemli. Ayaklarınıza çok iyi bakın.

    4) Kaliteli çoraplar alın. Paraya kıyın. Ucuza kaçmayın. Siyah renk olmalı çoraplarınız. İki adet de orada verilecek size. Bir de lapitak ayak kremi alın. Gece yatarken sürersiniz, sabaha pamuk gibi olur ayaklarınız. Mantar olmasını da engeller.

    5) İri sayılacak bir fiziğiniz varsa yanınıza bir pijama ve bir de üstlük alın. Orada size verilen pijama size olmayabilir. Size bir penye (uyku için), bir de bu parlak kumaşlardan olan (eğitim için) iki takım eşofman verilir. Bedeninize olursa onları giyersiniz, olmazsa kendi götürdüklerinizi giyersiniz. Bu tür durumlarda izin verirler. Gerçi bizim bölükte komplesi serbestti. İsteyen istediğini giyiyordu ama siz gene de sade renklerde olanlardan götürün.

    6) Kendi kozmetin eşyalarınızı götürün şampuandı, traş köpüğüydü falan. Orada verilenler kullanılacak gibi değil. Traş bıçağı mevzusu var. Derby samurai alın 3-5 tane. Orada kantine gidene kadar onları kullanırsınız. Kantine gittiğinizde yarı fiyatına mach 3- gilette fusion 5 bıçaklı falan var. Beş bıçaklı olanını 22 tl’ye aldıydım ben. Üzerinde üç ya da dört tane de kartuşu vardı hatta. Dışarıda 50 liradan fazlaydı fiyatı. Vergi olayı olmadığı için her şey inanılmaz ucuz içeride. Dışarıda boş yere fazla para vermeyin buna. Kolonya götürmeyin, kullanması yasak. Bunun yerine balzam alın, krem falan alın. Güzelinden bir traş köpüğünü unutmayın. Tırnak makası olmalı. İğne iplik alın.

    7) Valizinize, ağzı açılmamış 3-4 şişe su ve üç dört paket bisküvi atın. Kantine gidemeyeceksiniz bir hafta. Şekeriniz düşecek açlıktan, bisküvileri o zaman kullanırsınız. Yine, su içmek isterseniz tuvalet musluklarından içebilirsiniz ama milletin sümkürdüğü yerden su içmek ne derece sağlıklı bilmiyorum. Bir de su çok soğuk olduğundan boğazınızı şişiriyor ve hava değişiminden dolayı ishal olabiliyorsunuz. Kantine gidene kadar o sularla az az idare edin. Kantine gittiğinizde bir koli suyu alıp dolabınıza atın.

    8) Sigara içiyorsanız 5-6 paket sigara stoğu yapın. Otlakçılara sigara vermeyin. Unutmayın, orada herkes asker. Garibanlara yardımcı olun ama. İllaki garibana denk geleceksiniz. Ama otlakçı tipleri sallayın, sigaram yok deyin, az deyin. Kimsede sigara olmayacağı için abanacaklar üzerinize.

    9) Kütahya’ya indiğinizde, şehir içinde bir yemek yiyin son kez. Şehir içinde büfelerden asker kart alın 4-5 tane. Sevgiliniz varsa fazlaca alın. Telekomun kartlarından almayın, hemen bitiyor.

    10) Ortopedik ya da herhangi başka bir rahatsızlığınız varsa, gitmeden önce raporlamaya bakın bunu. Kütahya’da revire çıkmak serbesttir. Elinizde bir rapor olursa bunu hem mülakat yapan bölük astsubayına hem de revirdeki doktora sunabilirsiniz. Bu şekilde eğitimlerden muaf tutulursunuz ve bölükte yatabilirsiniz. Ama gerçekten rahatsızlığınız varsa yapın bunu. Yalandan bir şey yaparsanız bunu hemen anlarlar ve çok pis çarpılırsınız. Benim menisküslerde sıkıntı vardı mesela. MR sonuç raporum vardı yanımda. Acemi birliğinde bunu kullanmadım her ne kadar yorulsamda. Usta birliğinde ilk hafta revire çıktım ve raporu gösterdim. Nöbetlerden men oldum. Sancak nöbeti vardı üstelik bizim usta birliğinde ama ben yırttım. Daha sonra da ameliyat oldum ve 45 gün erken terhis oldum. Rahatsızlığınız varsa muhakkak ve muhakkak doktora görünün. “Ben askerlikten kaçmam, ben delikanlıyım, bana kız vermezler” gibi bahanelerin arkasına sığınmayın. MS hastası bir çocuk vardı, kız vermezler diye askere gelmiş. 100 metre yürüyemiyordu desteksiz. Bu adamı asker yaparlar mı sizce? Askerlik bitene kadar şehir dışında kalacağından bahsediyordu. Halbuki askerde kalsa belki de ölecek o zorlukta. Allah şifa versin ama bu tür ego ve gurur yapacak bir durum değil sağlık. Eğer siz hastalığınızı ya da probleminizi söylemezseniz sağlam adama davranıldığı gibi davranılır size de ve daha büyük sorunlar yaşarsınız. Aman diyeyim.

    11) Kişisel bakımınıza özen gösterin. İç çamaşırlarınızı sık sık değiştirin, bulduğunuz her fırsatta banyo yapın. Vücut kıllarına dikkat edin. Ayaklarınızı her gün sabunlayarak yıkayın. Ayak önemli. Ayağını yıkamayanı, kendine bakmayanı görürseniz uyarın. Dinlemezse şikayet edin. Temizlik en önemli zorunluluk. Pislik bir adamın hastalığını size bulaştırmasına izin vermemiş olursunuz yani. Kötü nefes kokusunu duymak zorunda da değilsiniz. Böylelerini uyarın, gerekirse sert çıkın. Rahatsız olduğunuzu söyleyin. Üniversite mezunu temiz olur diye düşünmeyin. Kıçını yıkamayan Bilkent mezunu yanımdaki yatakta yatıyordu. Uykuda ereksiyon oluyor adam, kalkıp abdest almıyor. Veya hamama gidiyor da koltuk altını yıkayıp, kafasını yıkayıp geliyor. Böyle pis adamlar vardı.

    Mümkünse tek bir çantayla gitmeye çalışın. Orada size iki valiz daha verilecek. Bunları geri çıkarmak var bir de oradan.

    İlk günler “şundan anlayan var mı, bundan anlayan var mı?” diye soracaklar bol bol. Yukarıda da bahsettim, bando haricinde hiçbir şeye atlamayın. “Sporcu var mı?” diye sorduklarında ortaya atlayanlara kamyon kamyon malzeme taşıtmışlardı. 
    Çok fazla ortalıkta, bölük önünde dolaşmayın. Fırsat bulursanız koğuşunuzda uyuyun. Kendinize bölük çevresinde söte bir yer bulun. Hem gözden uzak olabilecek hem de bölük toplandığında duyup görebileceğiniz bir yer olsun bu, orada takılın. Sabah yemeği sonrasında kaybolun, mıntıkayı kilitlerler. Gerçi sıralı listeye göre haftada bir kez mıntıka yapacaksınız, o ayrı. Onun dışında iş kilitlenmesin istiyorsanız göze batmayın. Çöküp kalkma antrenmanı yapın. Soğuk havada ısınmak için çök-kalk yapılır ve her iştimada “son sıra hariç çömeeel” diye bağırılır. Dizlerinizde sorun varsa sıkıntı çıkarabilir size bu.

    Aklıma şimdilik bu kadarı geliyor. Bunlar dışında başka bir şey gelirse ekleme yapacağım. Bir sonraki yazım usta birliğimle ilgili olacak. Ben giderken usta birliğimle ilgili hiçbir yazı bulamadım ve nasıl olduğunu bilmediğim bir yere gittim. Çok şükür ki iyi bir yerdi. Bunu da anlatıp, milletin içini rahatlatmak isterim. Zira porselen tabaklarda pilav üstü döner yenilen bir yerden bahsediyorum  Kütahya’dan sonra bunları duymaya hakkı var bence insanların.

    Askerlik sizi bir düzene sokuyor arkadaş. “Yeaa ben zaten okumuşum, her şeyi biliyorum” demeyin. Bilmediğimiz şeyler var muhakkak. Mesela yere izmarit ya da çöp atamıyorum ben artık. Önceden de dikkat ederdim ama şimdi alışkanlık haline geldi bende. Sigarayı kültablasında bile söndürecek olsam önce ateşini düşürüyorum sonra söndürüyorum. Bu da askerden kalma bir alışkanlık oldu. Her gün tıraş oluyorsunuz, kendinize bakmayı öğreniyorsunuz. Askerden önce tıraş olmayı sevmezdim, şimdi sakal tıraşı olmadan rahat edemiyorum ben mesela. Bu iyi mi kötü mü bilmiyorum ama bir alışkanlık haline geldi. Artı, yemekleriniz belirli bir kalori hesabına göre çıkıyor. Günlük belirli bir kalori alıyorsunuz ve onu yakıyorsunuz. 4500 kalori, dile kolay. Buna rağmen zayıflıyorsunuz. Vücudunuz bir nebze de olsa gelişiyor düzenli beslendiğinizden dolayı. Bir gün tatlı, bir gün meyve, her gün bir defa çorba, sulu yemek, et, balık, tavuk… Bunlar bile özel seçilip sunuluyor size. Sindirim sisteminizde tek bir sıkıntı olmuyor askerlik boyunca. Erken yatıp erken kalkıyorsunuz. Ben normalde gece uyumayıp gündüz uyuyan biriyim ama askerde taş gibi uyuyup taş gibi kalkıyodum. Şimdi davul çalsan uyanmam o ayrı. O düzende yaşamak güzel, insan dinç ve sağlıklı oluyor.

    Şimdi bütün askerlik süresi boyunca milli manevi duygularınız alt seviyede oluyor. Bunun sebebi biraz insanın kendisi biraz da ortam. Dediğim gibi zamanı gelecek ve “lan askerlik güzeldi” diyeceksiniz. Bakın bütün askere gitmiş gelmişlerle konuşun “çağırsalar bir daha giderim” diyeceklerdir. Çünkü ekmek elden su gölden yaşıyorsunuz. Hayatın karmaşası, gürültüsü sizden uzak. Kendinizi dinliyorsunuz bir nevi. Para getir diyen yok, çalış diyen yok, sadece nöbet tut, yemeğini ye ve git yat diyorlar. Ama her rüya gibi o da bir son buluyor ve gerçeklerle yüzleşiyorsun. Komutanının sana attığı fırçanın 100 kat daha ağırını patronundan yiyorsun ve gık diyemiyorsun. Komutanın genel itibariyle senin için sana fırça atıyor ama patronun tek amacı senin sırtından daha fazla para kazanmak. Dünyanın farklı gerçekleri var maalesef. Bunları anlamak geç sürüyor. Allah devlete millete zeval vermesin arkadaşlar. Düşünün yüz binlerce asker var ve hepsi her gün bu aşamalardan geçiyor. Hepsine düzenli olarak yemek, kalacak yer vs imkan sağlanıyor. Bu masrafı karşılayacak seviyede bir ülke olmamız gerçekten sevindirici. Düşünün, üzüm hoşafıyla öğün yapan dedelerimizi düşünün Çanakkale’de. O şartlarda bir askerlik de yapabilirdik. Ama alakası yok. Pilav üstü döner, porselen tabaklarda yemek verilen yerde askerliğimi yaptım. Tuvaletlerimizden bile sıcak su akıyordu bizim. Satın aldığınız şeylerde vergi yok mesela. Bunlar büyük imkanlar düşününce. Bu değirmeni her gün dönderiyorlar bir şekilde. Onun için, Allah devlete millete zeval vermesin. Aslında orada uyuduğumuz yerler, yediğimiz içtiğimiz şeyler bizim paramızla yapılıyor. Ortak, amme malı yani. Bunları düşünerek askerliğinizi yapın arkadaşlar. Lüzumsuz bir çok insanla karşılaşacaksınız. Uzun dönem askerlerden “bunun yaşama amacı ne ki?” diyebileceğiniz insanlarla karşılaşacaksınız. Gülün geçin. Onlar birer lozer. Ama bunların yanında, sizi cebinden çıkaracak tıynette uzun dönemler de var. Onların abisi olacaksınız muhtemelen. Size gelip dertlerini anlatacaklar, yardım isteyecekler, fikir alacaklar. Onları da uzak tutmayın kendinizden. Kendinizi sevdirmek üzere kurulu bir strateji askerlik. Bunu bir kere sağladınız mı gerisi kendiliğinden geliyor.

    Söyleyeceklerim bu kadar. Rast gelsin. Hayırlı teskereler.


    Devrem seni bi yerden tanıcam ama Kütahya üzerine anlattıklarına katılıyorum kardeşim Mahmut. Ama biz 3.bölük olarak çok şanssızdık siz içtimayı alıp içeri girerdiniz biz 1 saat içtima da beklerdik. Evet adana çok rahattı subaylar ve astsubaylar adam olana adam gibi davranıyorlardı.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • havaci denizci sirf geri hizmet zaten sizden oyle daga cikip catisin deez kimse size komutanlara hizmet etmeyi ogretirler neyse iceri girersiniz gruplara ayirilar sivil valieriniz kontrl edilir kopekler tarafindan oradan sonra form doldurmak icin baska bi yere pskilojik sorunun vr mi addi durum vs oradan sonra sizi alirlar ustunuzu vermee depoya ust bas alinir giyersiniz dikkat edin ayak botunuzu 1 numara buyuk olsun askerlignz bitene kadar sizin dostunuz olacakbu bot neyse ust bas alinir giyilir..

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • 15 ay biyunca en cok acemilikte zorlanirsiniz sabah ogle aksam ictima paso ot yollar mintika yaptirilar havasi fenadir dudaklariniz soguktan yara olur kulaklariniz sicaktan kabuk baglar sabahin sogunda komutanin gelnesini beklersiniz kisa kol ile ayni anda onden yedi sira comeeeeellll yaptirilar sag bastan saaayy diye gtnuz donar o ara neyse blk komitani gelir gunaydi asker de sol dersiniz gider kalorsiniz assubaylar blk cavusu cavuslarla ile ilk bi hafta egitim olmaz size cheklist verirler calisin der

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Sağolasın dostum güzel ve bilgilendirici bir yazı olmuş.
  • up up up up
  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Daha Fazla Göster
  • Bursada yasiyorum aralikta acemi birlige kutahyaya gidiyorum. Var mi benden baska giden arkadaslar ?
  • Bu ince bilgiler için çok çok teşekkürler. : ) Benim çok işime yarayacak bilgiler var. Çok sağolun.

    quote:

    Bursada yasiyorum aralikta acemi birlige kutahyaya gidiyorum. Var mi benden baska giden arkadaslar ?


    Ben varım kardeşim ama benimkisi Kasım'da. : )
  • Kasım 7 sinde saat 10:00 da teslim oluyorum. Hayırlısıyla alnımızın akıyla yapar geliriz inşallah yada orda kalırız bellimi olur :D
  • vukuatname V kullanıcısına yanıt
    ELİNE YÜREĞİNE SAĞLIK BE KARDEŞİM
  • Eline koluna sağlık hocam Ben nasıl olsa askerliğimi yaptım amaan benden sonrakiler umrumda değil demeyerek böylesine ayrıntılı ve güzel bir anlatımla bilgilendirdin bizi, eyvallah
  • quote:

    Orijinalden alıntı: yasinn61

    Kasım 7 sinde saat 10:00 da teslim oluyorum. Hayırlısıyla alnımızın akıyla yapar geliriz inşallah yada orda kalırız bellimi olur :D

    Usta birliği Kütahya çıkanın Allah yardımcısı olsun. Diyarbakır bile oradan iyi. Soğuk, kalabalık, tatsız yemekler, devrecilik vs...
  • iç çamaşırı ne renk alalım içlik aldım alt üst siyah..
  • ozhman O kullanıcısına yanıt
    kardeşim bende aralıkta gidiyorum izmirden
  • burada boxer alın demişsin hocam boxer a izin veriyolar mı ?
  • vukuatname V kullanıcısına yanıt
    hemen arkadaşlara dede muhabbeti yapmışsınız bende 341.ksd acemiliği kütahya da yaptım (benimde üst devrem büyük olasılıkla çıkar)..Bizim zamanımızda 10-12-15-16.bölükler vardı ve Tugay inşaat halindeydi..(büyük olasılıkla yeni yapılan binalarda sizler kaldınız)..

    YUkarı da arkadaşımızın anlattığı herşey doğru..Havacı olarak askerlik yapmak diğer askerlere göre daha rahat..Bizim zamanımızda spor vs hiçbirşey yoktu..O kadar rahattık koşmak bile yasaktı..Çavuşlar arkadan bağırıyorlarıd koşmayın diye :) Yazın orada askerlik yapmama rağmen (biz 14 veya 16 gün kaldık) ..Gündüz-Gece hava değişimi çok fazlaydı..Biz herzaman duş alamıyorduk hafta da 2 kere hamama gidiyorduk..

    Askerlikte en önemli şey acemilik zamanında ve usta birliğinizde uzun dönem askerlere saygılı olun onlara kesinlikle hava vs atar gibi konuşmayın.( uyandırayım mesai bitiminden sonra çavuşlara kalıyorsunuz).Zaten yaşınız büyük olduğundan dolayı size karşı sevgileri olmasa bile saygıları olacaktır..Kütahya'ya gideceklere şimdiden hayırlı tezkereler..



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi ekonomili -- 12 Aralık 2013; 14:06:25 >




  • öncelikle ayrıntılı anlatım için çok teşekkür ederim.

    bazı birçok şeyi yapacağım derim de üşenirim ya, bu kadar uzun yazı yazmışsın hakkını vermek lazım.

    benim bazı kafama takılanlar var.

    Sevk Başlangıç 19/03/2014
    Sevk Bitiş 21/03/2014
    Celp Dönemi ŞUBAT 2014
    Eğitim Birliği HV.ER EĞT.TUG.K.LIĞI / MERKEZ / KÜTAHYA
    Celp Grubu 2
    Kuvvet HAVA KUVVETLERİ KOMUTANLIĞI
    Statü KISA_DÖNEM ER
    Sınıf MUHAFIZ

    İstanbul'da, evli, 83 lü, işletmeci biri olarak bu benim sınıflandırmam olmuş.

    şubat 4 dediler 10 gün kala 2 ay sonraya salladılar da o ayrı olay.

    şimdi bu verdiğim bilgilere dayanarak verilecek biraz fikire ihtiyacım var.

    otogar muhabbetini yaşamak istemiyorum.
    sevk başlangıç, bitiş ne demek ben ne zaman teslim olacağım erken uçak bileti almak istiyorum.
    ya da gündüz otobüsleri var 3-4 gibi oraya insem kuaför, yemek, alışveriş işlerini halledip teslim olma planım saçmamıdır.
    diğer şekilde gece binip sabahın köründe, o her tarafa yazılan deli soğuğunda ne yapılır ki oralarda.

    bu muhafız sınıfı ne demek?
    görevi nedir ne iş yapar varsa başka bir yere mi atlamaya çalışmalıyım.
    ağır eğitim değilde, biraz spor olsa iyi olur.
    herkes kilo almaktan bahsediyor korkuyorum :)

    Termofleks dediğin şey adamı sıcakta bunaltmaz mı, daralırım ben çok fena.
    boxer giymek serbest mi?
    çorap atlet falan siyah renkte mi olacak?
    bu silikon taban, vatka, termofleks, cepli donlar falan İstanbul'da nereden alınır?

    bir de her bir yerde
    yanınıza hiçbir şey almayın her şeyinizi alıyorlar , dışarıdan hiçbir şey sokmuyorlar
    demişler de
    senin yazdıkların bi bavul yapar sorun olmasın?

    teşekkür ederim.




  • alialemdar kullanıcısına yanıt
    Mesajını yeni gördüm, henüz vakit varken cevap vereyim madem.

    Sevk tarihi benim dönemimde 1 Aralıktı. 1 Aralık'ta sınava girdik, 12 Aralıkta teslim olduk. Sizin dönemde sistem değişti, ne anlama geldiğini bilmiyorum onun için.

    Muhafızlık zor. Sabah herkesten önce uyanır göreve gidersin, akşam herkesten sonra birliğe dönersin. Onun haricinde ek görev verilirse onları yaparsın, üzerine nöbetler biner bir de. Bazı yerlerde muhafız eri sadece nöbet tutuyor. Günde 8 saate varan nöbetlerin olabilir. Bazı yerlerde de otobüs muhafızlığı yani korumalık yapıyorsun. Askerleri ya da personeli taşıyan servislerde elinde tüfekle oturuyor muhafız dediğin. Beni de muhafız yapmak istedilerdi de aradan sıvışmıştım. Zor iş vesselam, günde 3 defa üzerini değiştiriyosun bi sivil bi üniformalı. Tabi bunlar usta birliği için geçerli. Acemi birliğinde aktif görevin olmaz.

    Acemilikte kilo almazsın. Yemekler berbattır, yiyemezsin. Eğitim zaten sadece yanaşık düzenden ibaret. Spor yok. Günde dört defa eğitim sahasına yürürdük biz uygun adımda. Her yürüyüş 20 dakika falan sürerdi. O yürüyüş yetiyor zaten spora :)

    Otogar muhabbetine gerek yok zaten. O gün orada bir sürü asker olacak, ikisi üçü birleşip bir taksiye atlayıp varacağın yere varırsın. En geç öğlen 1'de teslim olursan işlemlerin erken biter, rahat edersin ilk gün. İlk gün önemli. Ne kadar az yorulursan o kadar iyi.

    Termofleks terletmiyor, sadece sıcak tutuyor. Kütahya'nın havası enteresan. Hasta olmaktan iyidir. Sivilde de kullanacağın bir şey o zaten. Paradan kaçma beni dinle. Çoraplar siyah olacak. Çorabı bol al. Kalitelisinden al. Bütün bunların hepsini Kütahya'dan da tedarik edebilirsin. Kütahya'nın tek geçim kaynağı bu neredeyse. Sipariş veriyorsun birliğine bile getiriyorlar adamlar malzemeleri. Malzeme yönünden sıkıntı yok.

    Yanına her şeyini al. Hiç bir şeyini almıyorlar. Valizhanede, valizindeki bütün eşyaları bir tutanak defterine tek tek yazıyorlar, imzalıyorlar. Öyle üzerine yatma falan yok. Kullanmana izin verilmeyen bir eşyan olursa onu da teslim ediyorsun, çıkarken alıyorsun. Eksik olmasındansa fazla olması daha iyidir.

    Hadi hayırlı teskereler.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi vukuatname -- 25 Şubat 2014; 11:34:49 >




  • 19 martta gideceksen termal iclik falan almana gerek yok yaz geldi zaten :)

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • 
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.