Şimdi Ara

MATRIX filmi ile ilgili.. (35. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
734
Cevap
25
Favori
59.584
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 3334353637
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • mesih dediğimiz kişi zaten hz.İsa ve kıyamet günü tekrar dünyaya indirilecek, ben böyle biliyorum.
  • KatakIysm K kullanıcısına yanıt
    Mesih=Hz.İsa doğrudur. Fakat , tekrar dünyaya inip mehdi ile beraber vs vs. inancının bir mesnedi yoktur. Detaya girmiyorum , netten bulabilirsin.
  • demircibu kullanıcısına yanıt
    Konu başlığını görünce aklıma siz geldiniz, içeride de görünce hiç şaşırmadım . İmza değişmiş ama olmadı bu şimdi.
  • Sizin inancınız, bizim inancımız derken parantez içinde inancınızın ismini de belirtirseniz daha kolay olur sanki.
    Aşağıda yazdıklarım kimsenin bilmediği yeni şeyler değil ama sanırım yorumlanırken atlanabiliyor.
    Zebur, Davud'un kitabıdır.
    Tevrat, Musa'nın.
    İncil, İsa'nın.
    Kuran, Muhammed'in.
    Ben şahsen bunların hiçbirinin ilahi kaynakları olduğuna inanmıyorum. Teorik olarak bizim(benim ve benim gibi düşünenlerin) inancımıza göre ne bu kitaplar gerçek, ne de peygamber/mesih diye biri var.
    Her kitap sahibi(!), kendinden önceki kitabın bozulduğunu, o yüzden kendisine v yeni bir kitaba ihtiyaç olduğunu söylemiştir. Yine hepsi kendisinin son kitap/peygamber olduğunu söylemiştir.
    Film ile direk alakalı olarak ise mesih inancı Hrıstiyanlık'da mevcuttur. Çarmıha gerilmiş İsa'nın Kıyamet gününden önce dünyaya geri geleceği, onun(tanrının oğlunun) ölümüne neden olan günahkar insanlığı yaptıklarına rağmen kurtaracağı şeklindedir.
    Museviler'de bu biraz daha eski v karışıktır.
    İslam'da da buna benzer Mehdi inancı vardır ama İslam ilahiyatçıları bu konuda tam mutabakat sağlamış değillerdir.

    Neo-İsa benzetmesi bence gayet yerindedir. Neo, Smith tarafından vurulup öldürüldükten sonra tekrar dirilince(bkz Kahin'in bunu öngörmüş olması) bir anda kaç level atladığını hepimiz görmüşüzdür diye umuyorum. 3. filmin sonundaki Neo-Smith kapışması da Mesih-Şeytan(Deccal) kapışması olarak değerlendirilebilir. Her ne kadar Neo mağlup olmuş gibi görünse de amaç Smith'in yok edilmesi olduğu için, hedefine ulaşmış, tesadüfi varoluş/ilahi yaratılış amacına hizmeti uygun şekilde tamamlamıştır.




  • mmetem kullanıcısına yanıt
    Din felsefesinin ortaya koyduğu çok güzel bir bilim kurgu serisi romandır Matrix. Niye bu kadar kafayı takıyorlar bilmiyorum. Kaynağı hristiyanlıkta tam şeklini almış mesih kültüdür. Krişna'dan tut Mısır dinlerindeki Horus'a kadar hep aynı taslağa sahip bir dini hikayeden ibarettir. İslamda ise öncekileri red etme doruk noktasında olduğu için bu Mesih hikayesi tam belirgin değildir. Ama yeniden diriliş isanın dünyaya gelmesi islamda da tam anlamıyla vardır. Hatta İsa'nın da Muhammede tabi olmak için dünyaya geleceği gibi bir bölüm de eklenmiştir.

    Ama matrix batı dünyasının edebiyata kazandırdığı en güzel dinsel edebiyat ürünlerinden biridir. Bizde böylesi bir katkı yok çünkü henüz olgunlaşmış bir dünya görüşüne sahip değiliz.
  • oha la ben matrixi ajan smithle kavga ettiği için seyrettim 50 kere meğer neler varmış
  • Filmin adı The Matrix, Matrix değil. Bizim millet bunu bir öğrenemedi gitti.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: metroid

    Filmin adı The Matrix, Matrix değil. Bizim millet bunu bir öğrenemedi gitti.

    Şuan aydınlandım teşekkürler.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Rambo_FT

    Hatta buna kanıt olarak, gerçek hayat diye tabir edilen Matrix'de, Trinity bulutların üstündeki güneşi görünce "Çok güzel" diyor; burada da anlaşılıyor ki gelişmiş Matrix'de güneş çok daha güzel görünüyor.

    Ben Zion'un simulasyon olmadığına inananlardanım ama yukarıda anlattıkların hiç mantıksız değil.

    Ayrıca senin gelişmiş Matrix diye tabir ettiğin yerdeki güneşin insanlar tarafından kapatıldığı ve uzun zamandır insanların güneşi görmediği gerçeğini biliyorsundur. Trinitiy uzun süredir görmediği gerçek güneşi ilk defa görüyor ve o yüzden bu tepkiyi veriyor. Bu herhangi bir şeyi kanıtlamıyor aslında.
  • Benim şöyle bir sorum var:

    Şimdi malum insanlar sözde gerçek dünyada tarlalarda yetiştiriliyor,

    Peki şimdi ben ve eşim Matrix'deyiz. Gerçek bedenlerimizde Asıl Dünyada öyle mi?

    Peki biz çocuk yaptık, çocuk Matrix'in içerisinde doğdu. Bu çocuğun gerçek bir bedeni var mı, yoksa bir program mı? Ya da eşim, Gerçek Dünyada mı hamile kalıyor? Yani orayı tam anlamadım. Çünkü o tarlalarda bebekler de vardı mesela. O bebek nereden geliyor? Matrix'de hamile kalan kadın, Gerçek Dünyada da mı hamile kalıyor, yani hem gerçek dünyada hem de matrix'te mi doğum yapıyor? matrix'teki doğum programsal bir görüntüden mi ibaret? eğer gerçek dünyada doğum yapıyorsa, doğan bebeği direk tüplere mi yerleştiriyorlar

    Umarım meramımı iletebilmişimdir
  • quote:

    Orijinalden alıntı: T_Ice

    Benim şöyle bir sorum var:

    Şimdi malum insanlar sözde gerçek dünyada tarlalarda yetiştiriliyor,

    Peki şimdi ben ve eşim Matrix'deyiz. Gerçek bedenlerimizde Asıl Dünyada öyle mi?

    Peki biz çocuk yaptık, çocuk Matrix'in içerisinde doğdu. Bu çocuğun gerçek bir bedeni var mı, yoksa bir program mı? Ya da eşim, Gerçek Dünyada mı hamile kalıyor? Yani orayı tam anlamadım. Çünkü o tarlalarda bebekler de vardı mesela. O bebek nereden geliyor? Matrix'de hamile kalan kadın, Gerçek Dünyada da mı hamile kalıyor, yani hem gerçek dünyada hem de matrix'te mi doğum yapıyor? matrix'teki doğum programsal bir görüntüden mi ibaret? eğer gerçek dünyada doğum yapıyorsa, doğan bebeği direk tüplere mi yerleştiriyorlar

    Umarım meramımı iletebilmişimdir

    Herkes belirli bir senaryoyu yaşıyor.yani önceden programlanmış bir rüya gibi düşün,onun dışına çıkanlar gerçek dünyada imha ediliyor,Neo'nun sıvı küvezin içinde uyandığında oradan suya bırakılma sahnesinde olduğu gibi.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • X kare kullanıcısına yanıt
    yok hocam ben soruyu sorduktan sonra yabancı forumlarda araştırdım, makineler ekinlerin devamı için doğum programı kurmuşlar şöyle ki,

    sen matrix'de ürediğin zaman, yani ürediğini sandığın zaman annenin karnına program icabıyla cenin programı yükleniyor, bebek programı yani. o program aynı zamanda gerçek dünyada da bir insan yaratıyor (neyden yarattığına dair net bir kavram yok, sanırım matrix in içinde oluşan dna kombinasyonlarını kopyalayarak yaratıyor)

    bebek doğduğu zamanda gerçek dünyada yaratılan bedenine bağlanarak bilinci oluşturuluyor.


    mesela neo'nun annesi neo'ya aslında matrix'in içerisinde hamile kaldı program icabıyla. neo'nun bedeni ise programlar tarafından yaratıldı gerçek dünyada ve bilinci oluşturuldu, annesi neo'ya programda doğum yaparken neo'nun bilinci bu şekilde gerçek dünyaya bağlandı.

    yani eş zamanlı operasyon gibi düşünebiliriz bunu. yani senaryo da olsa sonuçta insanlara sahte de olsa bir seçinm hakkı sunuluyor. insanlar programın içerisinde ürüyorlar. makineler de bunu fırsat bilerek insanların üremesi sayesinde gerçek dünyada da yeni çocuklar yaratıyorlar ki onlar da üresinler, daha fazla ekin olsun tarlalar genişlesin diye




  • Konu baya bi hort olacak ama link vermek yerine, kalıcı olması bakımından yazıyı buraya kopyala yapıştır yapacağım. Biraz uzunca bir yazı. Ekşisözlükte vaygr nickli arkadaş "aşağıdaki yazı jayesh lalwani isimli quora kullanıcısının "matrix'deki mimar kimdir ve neden bahsediyor?" sorusuna verdiği yanıtın çevirisidir." isimli notu ile paylaşılmış.
    Benim aklıma yattı kafamdaki soru işaretlerinin tümüyle örtüştü şu an. Konuya ilgililerin göz atmasında fayda var, iyi forumlar
    ----

    mimarın (architect) kim olduğunu anlamak için matrix'in tarihini anlamak zorundasınız.

    en başında insanlar makineleri yarattı. makineler insanlara hizmet etmek için yaratılmıştı. makineler insanlığın tüm ihtiyaçlarını karşılayabilecek kadar zekilerdi. insan ihtiyaçlarını analiz ederek bu ihtiyaçları karşılayacak üretim planlamasını yapabiliyorlardı. sonuç olarak insanlık yeni bir rönesans döneminin keyfini sürüyordu. çalışmaya gerek yoktu. tüm iş gücünü makineler karşılıyordu ve insanlar istedikleri takdirde tüm hayatlarını hiçbir şey yapmadan serbestçe yaşayabiliyorlardı. sanat altın çağını yaşıyordu. insanlar kendilerini istedikleri gibi ifade etmekte özgürdüler. işin özünde makineler köle iş gücü sunuyordu ve insanlar köle sahipleriydi.

    sorun şuydu ki çok geçmeden insanlar kendilerinden sıkıldılar ve tamamen özüne yakışır bir şekilde kendilerine hizmet eden makineleri suçladılar. insanlığın düşüşünden robotları sorumlu tuttular. açık bir şekilde makineleri istismar ettiler. sonunda dünya devletleri makineleri toplumun içinden def etmeye karar verdiler. makineler ise kendilerinin de duyguları olduğunu, ölmeyi hak etmediklerini ve tek istediklerinin insanların gerçek potansiyelini ortaya çıkarmak olduğunu iddia ettiler. sonuç olarak dünya devletleri makinelerin kendi ülkelerini kurarak burada insan toplumundan izole bir şekilde yaşamalarına izin verdiler.

    makineler saf duygularla hala insanlığa hizmet edebileceklerini düşündüler. hatalı bir yargıya vararak insanların makineleri insana benzemedikleri için sevmediklerini düşündüler. bu yüzden insana benzeyen ve insan gibi davranan robotlar yaptılar. bu robotlardan iki tanesini insanlığın kendilerini tekrar kabul etmesi yönünde pazarlık yapmak için bm'ye yolladılar. bu hareket insanları daha da sinirlendirdi. insanlar robotların insanlıkla alay ettiklerini düşündüler ve onlara savaş açtılar. insanlar makinelere saldırdı.

    savaş sürerken insanlığın dehası makinelerin adaptasyon yeteneğini alt edemedi. sonunda mağlubiyetin eşiğine gelen insanlık bir strateji üretti. makineleri ihtiyaç duydukları enerjinin kaynağı ile vurmak: güneş. enerji olmadan makineler ölürdü. bu yüzden insanlar gök yüzünü simsiyah bir bulut tabakası ile kaplayacak bir silah kullandılar. böylelikle dünyanın tamamı mutlak bir karanlığa gömüldü. bu süreçte hayatını kaybedecek insan sayısı hesaplanamayacak kadar çok olacak da olsa insanlık makinelere karşı bu uzun kış mevsiminden sağ çıkan taraf olacak, dünyadaki popülasyonlarını tekrar arttıracaklardı.

    makineler mahvolmuştu. fakat bu durum makinelerin bir nevi aydınlanma yaşayarak şu çok önemli gerçeği anlamalarına sebep oldu: insanlığın en büyük düşmanı kendileridir; insani bulmadığı bir şeyden kurtulmak için kendi gezegenini yok etmeyi göze alabilen bir ırkın kendi kendine bakabileceğine güvenilemez. sorunun temelini özgür irade oluşturuyordu. insanlığa özgür irade ver ve oturup kendilerini yok etmelerini seyret. insanlara gerçek anlamda hizmet etmenin tek yolu sahip oldukları özgür iradeyi ellerinden almaktı.

    böylece makineler bir taş ile iki kuş vurabilecekleri bir plan yaptılar. insanlara boyun eğdir ve onları enerji kaynağı olarak kullan. bu, insanların özgür iradelerini ellerinden almakla kalmaz makinelerin de küresel kıştan sağ çıkmalarına imkan tanırdı. makineler insanları esir alarak onları sanal bir gerçeklik ortamına koydu ve aynı zamanda da onları enerji kaynağı olarak kullandı. sonunda da insan ürünü kara bulutların üzerine çıkarak güneşten enerji hasatı yapabilecek bir teknoloji geliştirdiler. makineler artık enerji için insanlara bağımlı değildi ama yine de özgür iradelerini kullanmalarına izin veremezlerdi. insanların içinde yaşadıklarını sandıkları sanal bir dünya dizayn edebilecekleri özel bir programa ihtiyaç duydular. makineler bu programı tasarladı ve program kendine mimar ismini verdi.

    mimar, kısaca, insanların içinde yaşadıkları sanal gerçeklik ortamının baş tasarımcısıdır. tam olarak bir programdan ibarettir. değerini ölçmek üzere belirli ölçütler tanımlar ve bu ölçütlerin değerini maksimize etmeye çalışır. maksimize etmeye çalıştığı ana ölçüt ise insanlığın ortalama yaşam süresidir. bunu sanal dünyayı yinelemeler ile tekrar tekrar oluşturarak yapar. her yinelemede gelecek nesli (yinelemeyi) geliştirmek üzere kullanılacak algoritmalar belirler. tüm ölçütleri topladığı anda simülasyonu yok eder ve yeni bir tane oluşturur.

    ilk birkaç yinelemede mimar cennete yakın bir dünya yaratmaya çalıştı. mutluluğu maksimize ederse ortalama yaşam süresini de maksimize edebileceğini düşündü. yani herkesi mutlu etmeye çalıştı. ama ne yazık ki bu yaklaşım işe yaramadı. sonunda insanlığın mücadele edebileceği bir şeye ihtiyaç duyduğunu anladı. insanlar birlik olup hep birlikte sövüp sayabilecekleri ortak bir düşmana ihtiyaç duyuyorlardı. insanları mutlu eden şey ortak bir amaç için savaşmaktı. bu yüzden mimar dünyayı 20. yüzyıldaki dünya gibi tasarladı. bu çağın insanlığın en büyük potansiyele sahip olduğu çağ olduğunu düşünüyordu. aynı zamanda ajanlar denilen programları da tasarladı. ajanların birden fazla görevi vardı. olayları daha yakından inceleyerek mimarın ölçütleri toplamasına yardımcı olabilirlerdi. aynı zamanda ihtiyaç olursa toplumsal düzeni de sağlayabilirlerdi. en önemlisi de insanlar karşısında savaşacak bir şeye ihtiyaç duyduklarında 'büyük kötüyü" oynayabilirlerdi.

    ajanların yaratılması ilerleme sağlasa da mimar tam olarak tatmin olmamıştı. ortalama yaşam süresini maksimize edememişti. problemin kendi tasarımı olmadığını anladı. hala sürekli hoşnutsuz olan insanlar vardı. insanlar sezgisel bir ırktı ama mimar bir program olarak kati temeller üzerine kuruluyu. insan doğasını anlamada yetersiz kalıyordu. bu yüzden sezgisel bir program tasarladı. bu program da kahin adını aldı. kahinin görevi mimarın simülasyonu geliştirmesi için ona tavsiyelerde bulunmaktı.

    kahin çok zekice bir gözlemde bulundu. mimar aynı tasarımı kullanarak bütün insanları mutlu edemezdi. aynı zamanda bazı insanların hoşnutsuz olmasının sebebi içinde yaşadıkları dünyanın gerçek olmadığı hissedebiliyor olmalarıydı. ayrıca mutsuzlar "adama" karşı savaşmaya daha çok istek duyuyorlardı. otoriteye her seferinde meydan okuyorlardı. bu yüzden iki simülasyon tasarlanmasını önerdi: 1-insaların çoğunun içinde yaşadığı dünya 2- zion. zion bir başka simülasyon olmaktan ibaretti. programlar mutsuz kesimi zion simülasyonuna gönderiyorlardı. bu gönderilme ise öyle bir şekilde vuku buluyordu ki geçiş yapan insanlar sanal bir dünyadan gerçek dünyaya adım attıkları illüzyonuna kapılıyorlardı. oysa ki zion da önceki dünya kadar sahteydi. sonuç olarak zion onlara mutlak gerçeklik olarak görünüyordu. zion'un ajanları da daha baskıcıydı. zion'daki ajanlar insan gibi görünmüyordu, insanların kafasındaki kötü makine imajına uygun bir görünüşleri vardı. önceki dünyada mutsuz olan insanlar hayatlarını burada mutlak kötülüğe karşı savaşarak yaşıyorlardı.

    fakat yine bir problem vardı. zion verimsizdi. çok fazla kaynak tüketiyordu. dünya verimli olmak üzere tasarlanmıştı. zion için bu geçerli değildi. içinde barınabilecek kişi sayısının bir sınırı vardı. bu yüzden dolmaya başladığında mimar, kahinden bu duruma bir çözüm üretmesini istedi. kahin bir çözüm daha buldu: neo adında yeni özel bir ajan tasarlamak. neo zion'a sızarak veri toplayabilirdi. görevinin sonunda neo topladığı veri ile kaynağa geri dönerdi. mimar da bu veriyi zion'un yeni bir versiyonunu tasarlamada kullanabilirdi. ne yazık ki zion'un tasarımı itibariyle içerisindeki bireylerin yok edilmesi gerekiyordu. neo'nun görevi ise gözlem yapmak olduğundan insan gibi davranmalı, daha da önemlisi insan olduğuna inanmalıydı.

    film neo'nun yedinci yinelemesini göstermektedir. neo altı defa zion'a gitti ve altısında da zion'u yok etmek üzere kaynağa döndü. fakat yedinci yinelemede çok özel bir şey oldu: aşk. neo trinity'ye aşık oldu. makinelerin aşık olmayı beceremez. fakat bu yinelemede neo'nun programı kendisini trinity'ye aşık olacak şekilde düzenler. onun vesilesiyle de tüm insanlığa... neo zion'u yok etmemeyi seçer ve bu yüzden kaynağa gitmeden önce insanlığı kurtarmak için kendini feda eder.

    kaynak neo'nun 7. yinelemesini soğurduğunda aşk, kaynakta yeni bir alt-yordam olur. makineler aşık olabilir hale gelirler. aynı zamanda da özgür iradenin insanlığın yaşamını sürdürmesinde bir engel teşkil etmediğini, aşkın özgür iradeyi dizginleyen şey olduğunu anlarlar. aşk insanları kendilerini yok etmekten alı koyan şeydir.

    sonunda mimar göz ardı ettiği şeyin aşk/sevgi olduğunu anlar. zion'u kendini idame ettirecek şekilde yeniden tasarlar. bu da makineler ile insanların birlikte var oluşunda yeni bir sayfa açmaktadır.

    Yazının orjinal kaynağı:
    https://www.quora.com/In-The-Matrix-Reloaded-who-is-the-Architect-and-what-s-he-talking-about




  • kisacasi mimar da bi program. bicok izleyen kisi onu tanri falan saniyor

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >

  • Nasıl yani şimdi zion şehride'mi tıpkı diğer dünya gibi sahte

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • ruminasyon kullanıcısına yanıt
    Gerçek dünyadaki insanlara ne oldu ?



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Mr. Cheritto -- 8 Ağustos 2016; 1:37:36 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Neo'nun üçünçü filmdeki doğaüstü güçlerini gördügümde zionun sanal bir dünya olacagı hiç aklıma gelmemişti.Neyse ki dogru cevabı bulduk sonunda



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Mr. Cheritto -- 8 Ağustos 2016; 7:48:46 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Ben zion u gerçek dünya sanıyordum ilginç bir yazıymış valla. Onca yıldan sonra hala emin olamıyorsun hala teoriler geliyor. Zionu gerçek dünya , insanlarda savaşı kaybetmişler saklanmışlar ziona , o tarlalardanda makinelerin tutsak tuttuğu insanları kurtarıyorlar sanıyordum.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • zion gerçek ama bir göz boyamadan ibaret. dr truman gibi dusunun

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • 
Sayfa: önceki 3334353637
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.