Şimdi Ara

NEDİR BU SCHRÖDİNGER'İN KEDİSİ DENEYİ?

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
5 Misafir (1 Mobil) - 4 Masaüstü1 Mobil
5 sn
10
Cevap
3
Favori
743
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • SCHRÖDİNGERİN KEDİSİ deneyinin, Doç. Dr. Sultan Tarlacı'nın 'Schrödingerin Kedisi Neden Şizofren Oldu' kitabında yerini bulduk ve okuyup öğrendik.https://www.youtube.com/watch?v=BYNYOFUt5ZI


     NEDİR BU SCHRÖDİNGER'İN KEDİSİ DENEYİ?







  • Anlayamdığım bir konu. Bir de muhAsebeden çakmıyorum

    < Bu ileti tablet sürüm kullanılarak atıldı >
  • Gerçek hayata daha somut bir izdüşümünü yaparak daha kolay açıklayabiliriz.
    Bizim alışkın olduğumuz fizik kuralları atom seviyesine kadardır. Atom altı dünyada işler karışır. Fizik kurallarına hatta akla ve mantığa aykırı işler döner. Bir parçacık aynı anda iki farklı yerde, iki farklı biçimde bulunabilir. Böyle bir düzensizlikten nasıl bir düzen doğuyor orası ayrı bir muamma. Yoksa biz aslında olmayan bir düzenden mi bahsediyoruz?
    Neyse konumuza dönersek: Olay şu çift yarık deneyinde nasıl ki bir parçacık aynı anda 2 delikten birden geçiyor. Biz deliklere sensör yerleştirirsek iki delikten birini tercih edip sadece birinden geçer. Yani sonucu gözlemci belirler.
    Her fotoselden geçtiğimizde ışığın parçacık teorisini ispatlıyoruz. Ama ışık aynı zamanda dalgasal da yayılır ve ikisi aynı anda olmaz. Fotoselde düzenek parçacık üzerine kurulu olduğu için biz parçacık istiyorsak ışık ta parçacık olur.

    Şu kedi deneyi ise atomun aynı anda hem bozunmuş hem de bozunmamış olması durumuna bağlı. Kutuyu açıp kediye bakmaktansa atomun durumuna bakarsan derhal iki durumdan birini tercih eder. Kedi de ya yaşar ya da ölür. Kedinin hayatı senin ne gördüğüne bağlıdır.
    Bundan şu sonucu çıkarabiliriz. Kaderimiz yazılmadı. Kaderimizi her an yaptığımız tercihlerle biz yazıyoruz.




  • Target Human kullanıcısına yanıt
    Benimle evlenir misiniz?

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Bu deneyde eşit yüzdeli iki olasılık var ya sistem çalışır kedi ölür ya da çalışmaz kedi yaşar. Burada önemli olan nokta gözlemcinin devreye girip iki durumdan birini çökertmesidir. Eğer gözlemci devreye girmezse hem kedi yaşıyordur hem de ölüdür.
  • Konuyu anlamak kolay asıl sonrasında insanı yoruyor.


    Şöyle düşünelim


    Aya baktığınız zaman ay yerinde olur. Atom altı parçacıklar sizin onu gozetlediginiz an kararlılık gösterir.

    Ama ayı gozetlemedigimiz an ay yerinde değildir gibi oha dedirtecek bir sorun çıkıyor.


    Fizikçi olmak zor işmiş.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Aslında eşit yüzdeli iki olasılık değil de her iki olasılığın üst üste binmesi desek daha doğru olur. Kedinin ölü olma olasılığı %100 ve canlı olma olasılığı da % 100'dür . Zamanın normal akışında her ikisi aynı anda var olamayacağından gözlem esnasında olasılıklardan biri derhal çöker.
    Aya bakmadığımızda ayın olmaması diye bir şey yoktur zannımca. Çünkü ayın var olduğu zaten daha önce gözlenmiştir.Biz ayın var olduğu bir evrende yaşıyoruz şu an. Ama ayın olmadığı bir paralel evrende yaşayan dünyalılar var mıdır o ayrı bir konu.
  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Daha Fazla Göster
  • quote:

    Orijinalden alıntı: BatuhanXxX

    Konuyu anlamak kolay asıl sonrasında insanı yoruyor.


    Şöyle düşünelim


    Aya baktığınız zaman ay yerinde olur. Atom altı parçacıklar sizin onu gozetlediginiz an kararlılık gösterir.

    Ama ayı gozetlemedigimiz an ay yerinde değildir gibi oha dedirtecek bir sorun çıkıyor.


    Fizikçi olmak zor işmiş.



    Oradaki bakıştan kasıt kavramadır diye düşünüyorum. İnsan değil; herhangi bir kavrayışa sahip bir canlı var oldukça evren var olacaktır. Algı ve kavrayışın yok olduğu yerde, evren dekor olarak bulunmaya devam edemez. Çünkü hali hazırda, göründüğü gibi olmayan; beyinden beyne farklı var olabilen belki de bir hologram sisteminden bahsediyoruz. Anlaşılmasının güçlüğü, fizikçilerin genelde herkesi kendileri gibi sanıp, kendi anladıkları dilden anlatmaya çalışmaları. Carl Sagan gibi adamlar bu yüzden sevilir, sayılır. Bilimi toplum için yapmaya çalışmak önemli. Dehasını, topluma hitap edebilecek bir dile dökmeyi başaran insanlar önemli.

    Kedi örneğini şöyle canlandıralım. Trilyonlarca atomun işbirliğinden oluşan bir canlı; diğer trilyonlarca atomluk biraz daha zeki bir form tarafından kutuya konur. Bildiğimiz manadaki tüm canlı türleriyle birlikte insan beyni de, durumu zihninde ''kutudaki kedi'' olarak yorumlayacaktır. Bunu doğru bir yorumlama olarak düşünürüz çünkü büyük çoğunluğun beyni aynı yorumda bulunur.
    Şu durumda sizlere, renk körü olan birinin kırmızıyı, mavi olarak görmesinin(yorumlamasının) doğruluğunu sorayım..
    Bunu yanlış bir yorumlama; dolayısıyla hastalık olarak adlandırırız ancak durum böyle değildir. Ne mavi renk, ne kırmızı renk gerçektir. Dolayısıyla, renk körlüğü de hastalık değil, yorumlama farklılığıdır.

    Tüm adlandırılan yorumlama tekniklerinden dışarı çıkarak bakarsak eğer, kutuda bir kedi olmaması gerekir. Kutudaki trilyonlarca atomun, kedi olarak yorumlanması için, kendisini algılayan başka bir atomlar grubuna ihtiyacı vardır.

    Güneş ısıtmaz. Günşten gelen belli frekans ışınımlar ısı olarak yorumlanır.
    Ay, güneş ışığını yansıtmaz. Işık olarak yorumladığımız foton demetlerini yansıtır.
    SCHRÖDİNGER'İN KEDİSİ kutuda değildir. Kedi olarak yorumladığımız, olasılık, parçaçık grubu, atomlar kutudadır.




  • Schrödinger'in deneyi, kısaca, kuantum fiziği ile normal fiziği birbirine link etme, yani bağlama deneyidir. Atomun bozunup bozunmaması, kuantum fiziğine bağlıdır. Bizim günlük hayattaki fizik kanunlarımıza uymaz. Kedinin ölü veya diri olması ise normal fizik kanunlarına bağlıdır. Ancak kedinin ölme veya hayatta kalma durumunu, bir kuantum olayına bağlarsak, kedinin ölümü veya canlı kalması, bir kuantum olayına bağımlı hale gelir. İşte büyük paradoks burada başlar.

    Kuantum fizikçileri der ki, bir atomun bozunup bozunmamasını sağlayan şey, bizim gözlemimizdir. Biz gözlemlemediğimiz sürece, atom süperpozisyondadır. Yani hem bozunmuş hem de bozunmamıştır. Gözlemlediğimiz anda süperpozisyon bozulur, atomun durumu 2 ihtimalden birine çöker. Peki kedinin hayatı da atomun durumuna bağlıysa, o zaman kedi de biz gözlemleyene kadar, süperpozisyonda olmalı, yani hem ölü hem diri olmalı.

    Aslında bu hayali deney, kuantum fiziğini daha anlaşılır kılmak için değil, daha da çorba yapmak içindir. Kuantum fiziğinin işleyişinde, kuantum olayı gözlemlendiğinde, hem şöyle, hem böyle olma durumu çöker. Tek bir durum meydana gelir. Ama normal fizikte hem şöyle hem böyle olma durumu yoktur. İki seçenek vardır ve sebep-sonuç ilişkisi içerisinde olaylar gerçekleşir. Schrödingerin kedisi deneyinde ise iki zıt fizik yasası, birbirine bağlanmış, neden sonuç ilişkisi kurulmaya çalışılmıştır.

    Asıl sorun, atomun bozunup bozunmaması bizim gözlemimize bağlı iken, kedinin ölüp ölmemesi tamamen bizim gözlemimizden bağımsız bir fizik olayıdır. Ancak kedinin ölümü bizim gözlemimizden bağımsız iken, atomun bozunup bozunmamasına bağlıdır. Atomun bozunup bozunmaması da bizim gözlemimize bağlı ise, sonuçta kedinin ölüp ölmemesi de bizim gözlemimize bağlı olmalıdır.

    İşin aslı, Schrödinger'in kedisi deneyi, kuantum fiziğinin anlaşılmazlığına açıklık getirmek için değil, sorgulamaya aç olan süper beyinlere, sazan gibi atlamaları için ortaya konmuş dahice bir paradokstur. Nitekim amacına ulaşmış, tüm dünyanın süper beyinlerinin dikkatini çekmiş ve derin tartışmalara yol açmıştır. Madde dediğimiz şey, normal fizik kanunlarına uyarken, maddeyi oluşturan atomlar ve atom altı parçacıklar, normal fizik kanunlarından bağımsız, kendine has olan kuantum yasalarına uyar. Her türlü maddeyi, bu kuantum yasalarına göre işleyen atom altı parçacıklar meydana getirdiğine göre, maddeyi kuantum yasalarından ayrı düşünebilir miyiz? Kuantum yasaları sadece atomaltı dünyada geçerlidir, bizim madde alemimizde hiçbir geçerliliği yoktur diyebilir miyiz? Bizim dünyamızda gerçekleşen her fiziksel olay, neden-sonuç ilişkisiyle gerçekleşirken, maddeyi oluşturan atomaltı parçacıklarla arasında bir neden-sonuç bağlantısı yoktur diyebilir miyiz?

    Eğer madde için, kendini oluşturan parçacıkların uyduğu fizik yasaları, kendisi için de geçerlidir dersek, bu sefer, aya bakmadığım zaman Ay orda yoktur dememiz lazım. Zaten bunu diyen bir makale yayınlayan bilim adamı çıkmadı değil. Einstein'da bir bilimsel toplantıda yanına sokulup, "Sen gerçekten böyle birşey olabileceğine şnanabiliyor musun?" dememiş değil. Ama bunu adam kendisi uydurmuyor. Bilimsel buluşlar böyle olması gerektiğini söylüyor. Kuantum fiziğinin yalanlanabildiği bir dönemde, böylesi uçuk bilimsel çıkarımlar rahatlıkla göz ardı edilebiliyodu. Zaten kuantum fiziği ispatlanmış değilken, karşı çıkmak Einstein için bile zor değildi. Ama 1982 yılında yapılan Aspect deneyi, kuantum fiziğinin gerçek olduğunu gösterince, artık maddeyi algılama noktasında, çok farklı kuramlar geliştirme zorunluluğumuzu ortaya koydu. Ne evrenin kendisi, ne de madde diye algıladığımız şey, aslında pek de sandığımız gibi değilmiş diyebilmeye başladık. Maddeyi, gözlemden ve bilinçten bağımsız düşünemiyeceğimiz anlayışı, her geçen gün kuvvetle bilimde yer edinmeye başladı.

    İşin asıl ilginç tarafı,kuantum fiziğinin yarattığı tartışmalar bu kadarla da sınırlı değil. Kuantum fiziği bizim sadece maddeye olan bakış açımızı çökertmekle kalmamış, aynı zamanda, Zaman algımızı da tepetaklak etmiştir. Malesef ki Schrödinger'in kedisi deneyinde, kediyi gözlemledik, ölü mü diri mi gördük deyip işin içinden sıyrılamıyoruz. Peki ya bu kutunun içine bir kamera düzeneği kursaydık, kamera kaydını bir cihaza kaydedip hiç bakmasaydık, kutuyu da 3 sene boyunca hiç açmasaydık. Kutunun da ses ve koku geçirmez şekilde sağlam bir kutu olduğunu düşünseydik. Yani içerde neler olduğunu duşardan anlamanın mümkün olmadığı bir düzenek kursaydık. Yani sonuçta bu deneyi kimsenin gözlemleyerek bozmasına izin vermeseydik ne olacaktı? Diyelim ki 3 sene sonra video kaydını açıp izledik ve kedinin o zaman ölmüş olduğunu gördük. Peki biz 3 sene sonraki gözlemimizle, 3 sene önceki olayı etkilemiş mi olurduk? Bazı kuantum fizikçilerine göre cevap Evet. Biz 3 sene önce kaydedilmiş video kaydını izleyerek, geçmişe müdahale ettik. Çünkü kuantum fiziğinde işler böyle yürür. Bir kuantum deneyi gözlemlenene kadar sonuçsuz kalır. Kuantum fiziğinde zamanın tersine simetrisi mümkündür.

    İşte basit gibi gördüğümüz bu Schrödinger'in kedisi deneyi, bizim madde anlayışımızı çökertmekle kalmadı, bir de zaman algımızı da tepetaklak etti. Ama il burada bitmiyor. Kuantum fiziğinin doruk noktası sayılan, sicim teorisinin mucidi Leonard Susskind'e göre, kuantum fiziğinin bizi getirdiği son nokta Holografik Evren Prensibi, ki çoğu bilim adamına göre artık bir kanun sayılıyor. Bu holografik evren prensibi de 3 boyutlu maddenin, aslında 2 boyutlu yüzeyde saklı duran bilginin 3 ncü boyuttaki yansıması olduğunu söylüyor. Ayrıca çağımızın Einstein'ı kabul edilen Leonard Susskind diyor ki:"Eğer bana mekan nedir diye sorarsanız, size verebileceğim en iyi cevap, henüz bir fikrimiz yok, üzerinde çalışıyoruz. "

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Havaya para attığımızda hem yazı hem tura, veya belirsiz durumda olarak düşünürsek, düştüğünde durum belirli olur ve teke indirgenir.



    Bu örnekte de kedi süperpozisyon durumunda yani iki durum da beklemede. Açıp bakınca birine indirgeniyor.



    Fakat bunun gözlemle değiştiğini sanmıyorum. Algıyla ilgili bir durum buna sebep oluyordur. Sadece bakmak bir sistemde değişikliğe sebep olmaz. Gözlem dedikleri şey sisteme müdahale etmek. Çift yarık deneyinde elektronları işaretleyip o şekilde baktıkları için durum değişiyor.

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.