Şimdi Ara

RÜYADAKİ DÜNYA da yoksa gerçek mi? (2. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
3 Misafir - 3 Masaüstü
5 sn
121
Cevap
0
Favori
4.221
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • quote:

    Orjinalden alıntı: feylesof

    Kitap boyunca maddenin aslına hiçbir zaman ulaşamayacağımız, maddenin bizim için bir hayalden ibaret olduğu gerçeğine değindik. Ancak madde hayaldir demek, madde yoktur demek değildir. Aksine biz görsek de görmesek de maddesel bir dünya vardır. Ancak biz bu dünyayı beynimizin içinde bir kopya -diğer bir deyişle algılarımızın yorumu olarak- görürüz. Dolayısıyla madde, bizim için hayaldir.

    E madem madde yoktur denmiyor bu durumda neden hayalden ibaret olduğunu düşünelim ki.
    Bu İslami açıdan neye dayanıyor hala anlamış değilim.
    Ya da bu kabul veya gerçek her neyse neyi ispatlıyor veya neyi kanıtlıyor?
    Bizler inanırız ki ; Ahirette bu dünya hayatı bize kısa bir rüyaymış gibi gelecek.
    Evet ama ...rüyaymış gibi... gelecek.

    Bu arada İbn-i Arabi'den istifade edilmek istenmiş ama o işin öyle basit olmadığını çok iyi biliyorum.
    Vehim kavramını Matrix ile açıklamak çok zorlama bir yorum gibi geldi bana.



    Aklın yolu birdir derler.@Feylesof belki biraz kasma olacak ama bana kalırsa bu arkadaşların düşüncesinin altında yatan şey bu dünyanın aslında boş olduğu, bizlerin bir tür oyalanış içinde olduğumuzu vurgulamak ve bu nedenle de bu boş hayatın boş işleriyle uğraşacağımıza bizim gibi bir mucizeyi yaratan Allah'a yönelmemiz gerektiğini vurguluyorlar.(en azından öyle sanıyorum) Ancakkkk bunu öyle bir şekilde anlatıyorlar ki ben şu an bir inançsız olsam bu bilgileri kendim için çok iyi bir joker olarak kullanabilirdim!Neyse ki benim tüm insanlara ve tüm inançlara büyük saygım var.Eleştrilerim yıkıcı değil, yapıcı.Bu arkadaşlar bilim bile Allah'ı gösteriyor demek isteseler de aslında büyük bir yanılgıya salıyorlar kendilerini çünkü inanç denen kavramın bilimsel bir zemin kazanması mümkün değil.Neden değil?Çünkü bu bilgilere karşılık inançsız olan bir insan "o halde bana Allah'ın ve Kur an 'ın hayal olmadığını bilimsel olarak ıspat edin" dese ne yapacaklar?Bunu bilimsel zeminde nasıl formülize edecekler?Tamam direk olarak Kur an da En'am suresi 32. ayette; " Dünya hayatı ancak bir oyun ve bir eğlencedir. Elbette ki ahiret yurdu Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için daha hayırlıdır. Hâlâ akıllanmayacak mısınız?" dese de bunun bilimsel bir dayanağı var mıdır?Artık düşünmek gerek!Bu ayeti ben bilimsel anlamda açıklarım derseniz bilim adamlarıyla dördüncü dünya şavaşına girmeniz gerekir.Üçüncü dünya savaşı nerede derseniz o şu an burada.




  • quote:

    Tamam direk olarak Kur an da En'am suresi 32. ayette; " Dünya hayatı ancak bir oyun ve bir eğlencedir. Elbette ki ahiret yurdu Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için daha hayırlıdır. Hâlâ akıllanmayacak mısınız?" dese de bunun bilimsel bir dayanağı var mıdır?


    Bilimsel dayanağı var mıdır bilmem ama, benim imzamdaki linke tıklarsan, dünya hayatının ne kadar da eğlenceli olduğunu görebilirsin...
  • quote:

    Orjinalden alıntı: Lacrima

    quote:

    Tamam direk olarak Kur an da En'am suresi 32. ayette; " Dünya hayatı ancak bir oyun ve bir eğlencedir. Elbette ki ahiret yurdu Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için daha hayırlıdır. Hâlâ akıllanmayacak mısınız?" dese de bunun bilimsel bir dayanağı var mıdır?


    Bilimsel dayanağı var mıdır bilmem ama, benim imzamdaki linke tıklarsan, dünya hayatının ne kadar da eğlenceli olduğunu görebilirsin...


    Aslına bakarsan o resimdeki kaybolmuş hayatları gördükçe bu hayatın onlar için bir tür rüya olduğunu düşünmek savunma mekanizması adına gayet doğal bir hale geliyor.Çünkü o insanların kaybolmuş hayatlarının bir telafisinin olmadığı ihtimali de düşünülürse - ki bu çıplak gerçek karşısında- o zaman bu insanların tatsız ve kabus dolu uykudan uyanıp daha mutlu ve refah dolu bir yaşama uyanacakları güne inanmak kısmen de olsa rahatlatıcı bir etkiye sahip olsa gerek.İnancın önüne engel konabilir mi?Bu da ayrıca tartışılır?

    Aslında şu da var ki bu dünyadaki eğlence hakkı bile tekel olmuş durumda.Sadece kimilerinin eğlence yeri olan bu dünyada bu insanları bu halde görmek oldukça üzücü.Her insan elinden geldiğince yardım etmeli aslında.Şu an için en somut ve kaçınılmaz gerçek onlara yardım edilmesi gerçeğidir.Bu onlara refah ve mutluluk getirmez ancak üzerlerine birkaç fazla parça giyerlerse veya birkaç lokma daha fazla yerlerse bu da yeterli olur.




  • quote:

    Orjinalden alıntı: matrixx034



    gidiyorum demiştiniz ama büyük laf söylememek lazım...

    avatarı değiştirerekle de olmaz ...

    Bir de butür teknik gerçeklerden korkmamak lazım...anlamaya çalışmak en doğrusu



    quote:

    Orjinalden alıntı: trackfind500
    Ben gitmiyorum arkadaş.Niye gideyim?Ben şimdiden vedamı edeyim demiştim önceki mesajımda ve bir şartım vardı bu böyle devam ederse.Moderatör arkadaşlar şikayetim doğrultusunda sağolsunlar onlar gerekli ilgiyi gösterdiler ve ben gitmeme kararı aldım.Bu arada bu tür mesajlar gitmemi gerektirecekse size büyük iş düşüyor.Tüm takımı hazırlayın ve forumu madde, hayal, rüya, gerçek fırtınasıyla alt üst edin.

    Ama şu var matrixxx arkadaş gerçekten sana soruyorum bu forumda kalayım mı gideyim mi?Cevabını oldukça merak ediyorum.Ha bi de şu var siz de korkmayın da şu daha önce yazdığım mesajları anlamaya çalışın.


    Gitme tabii ki nereye gideceksin... ben sadece sözünü hatırlatayım demiştim okadar...

    Daha öncede evrimci olmayan bir arkadaş sanki foruma hakaret ediyormuş gibi onun ağzından bir sürü sözler yazmışsın...Bence bu tip küçük oyunlar sana hiç yakışmıyor...

    bırak her konu özgürce tartışılsın, ispiyon fikri olanların yapacağı iş değildir..

    Ama fikirle karşı tarafa üstün gelemeyince, başka yollar kullanmak bizlere yakışmaz...




  • Orjinalden alıntı:

    Algıların Beyinde Oluştuğu Felsefe Değil, Bilimsel Gerçektir



    Materyalistler, burada anlattıklarımızın felsefi bir görüş olduğunu iddia etmektedirler. Oysa ki bizim "dış dünya" dediğimiz şeyin bir algılar bütünü olduğu, bir felsefe değil, bilimsel bir gerçektir. Görüntünün ve hislerin beyinde nasıl oluştuğu, bütün tıp fakültelerinde detaylı biçimde okutulmaktadır. Başta modern fizik olmak üzere 20. yüzyıl biliminin ortaya koyduğu gerçekler, maddenin somut bir gerçekliğe sahip olmadığını, herkesin bir anlamda "beynindeki ekran"ı izlediğini açıkça göstermektedir.


    Bunu, ister ateist olsun, ister budist olsun, ister başka bir görüşe ya da düşünceye sahip olsun, bilime inanan herkes kabul etmek zorundadır. Bir materyalist kendince Allah'ın varlığını inkar edebilir ama bu bilimsel gerçeği inkar edemez.


    Yaşadıkları devirlerin bilim anlayışı ve bilimsel imkanları yetersiz dahi olsa, Karl Marx, Friedrich Engels, Georges Politzer ve diğerlerinin bu kadar kolay ve açık bir gerçeği kavrayamamaları, yine de şaşırtıcıdır. Ama günümüzde bilimin ve teknolojinin imkanları son derece gelişmiştir ve bu imkanlar zaten çok açık olan bu gerçeğin kavranmasını daha da kolaylaştırmaktadır.
    Materyalistler ise, hem kısmen de olsa bu konuyu kavramanın, hem de bu konunun kendi felsefelerini ne kadar kesin bir biçimde çökerttiğini fark etmenin verdiği büyük bir korku içindedirler.



    korkmamak gerekir



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi BİLİNÇLİ DİZAYN -- 1 Aralık 2005, 2:48:14 >




  • Materyalistlerin Büyük Korkusu


    Materyalist yazar Rennan Pekünlü, "evrim teorisi önemli değil, asıl tehlike bu konu" diyor. Çünkü bu konuyla birlikte inandığı yegane kavram olan maddenin yok olduğunun farkında...
    Türkiye'deki materyalist çevrelerden, anlatılan bu konuya, yani maddenin bir algı olduğu gerçeğine bir süre için belirgin bir tepki gelmedi. Bu ise, bizde, bu konunun yeterince açıklanmadığı ve daha detaylı bir anlatıma geçilmesi gerektiği yönünde bir izlenim doğurmuştu. Ancak kısa bir süre sonra materyalistlerin gerçekte bu konunun gündeme getirilmesinden çok büyük bir rahatsızlık duydukları, hatta bundan büyük bir korkuya kapıldıkları açık bir biçimde ortaya çıktı.

    Materyalistler yaşadıkları bu korku ve paniği, bir süredir kendi yayın organlarında, konferanslarında, panellerinde yüksek sesle ifade ediyorlar. Kullandıkları endişeli ve ümitsiz üsluba bakıldığında, ciddi bir fikri kriz içinde girdikleri anlaşılıyor. Felsefelerinin sözde temeli olan evrim teorisinin bilimsel yönden çökertilmesiyle zaten ciddi bir şok yaşamaya başlamışlardı. Ancak, şimdi Darwinizm'den çok daha önemli bir dayanaklarını, bizzat maddenin kendisini kaybetmeye başladıklarını anladılar ve çok daha büyük bir şok içindeler. Bu konunun, kendileri açısından "en büyük tehlike" olduğundan, kendi "kültürel dokularını tamamen yıktığından" söz ediyorlar.

    Türkiye'deki materyalist çevrelerin yaşadıkları bu endişe ve paniği en açık biçimde ifade edenlerden birisi, materyalizmi savunmayı görev edinmiş bulunan Bilim ve Ütopya dergisinin yazarı ve aynı zamanda bir öğretim üyesi olan Rennan Pekünlü oldu. Pekünlü, gerek söz konusu dergide yazdığı yazılarda, gerekse söz aldığı birtakım panellerde, Evrim Aldatmacası kitabını bir numaralı "tehlike" olarak gösterdi. Pekünlü'yü en çok endişelendiren konu ise, kitabın Darwinizm'i geçersiz kılan bölümlerinin de ötesinde, asıl olarak şu anda okumakta olduğunuz kısımdı. Okurlarına ve (oldukça az sayıdaki) dinleyenlerine "sakın kendinizi idealizmin bu telkinlerine kaptırmayın, materyalizme olan sadakatinizi koruyun" mesajları veren Pekünlü, kendisine dayanak olarak Rusya'daki kanlı komünist devriminin lideri Vladimir I. Lenin'i bulmuştu. Lenin'in bir asır önce yazdığı Materyalizm ve Ampiryokritisizm isimli kitabı okumayı herkese öğütleyen Pekünlü'nün yaptığı tek şey ise, yine Lenin'e ait olan "sakın bu konuyu düşünmeyin, yoksa materyalizmi kaybedersiniz ve kendinizi dine kaptırırsınız" şeklindeki uyarıları tekrarlamak oldu. Pekünlü, söz konusu materyalist yayın organında yazdığı bir makalede, Lenin'den şu satırları aktarıyordu:

    Duyularımızla algıladığımız nesnel gerçekliği bir kere yadsıdın mı, kuşkuculuğa (agnostisizm) ve öznelciliğe (subjektivizme) kayacağından, fideizme (dini inanca) karşı kullanacağın tüm silahları yitirirsin; bu da fideizmin istediği şeydir. Parmağını kaptırdın mı, önce kolun sonra tüm benliğin gider. Duyuları nesnel dünyanın bir görüntüsü olarak değil de, özel bir öğe olarak aldığında, diğer bir deyişle materyalizmden ödün verdiğinde, benliğini fideizme kaptırırsın. Sonra duyular hiç kimsenin duyuları olur, us hiç kimsenin usu, ruh hiç kimsenin ruhu, istenç hiç kimsenin istenci olur.207


    Şüphesiz, yerde ve gökte Allah'a hiç bir şey gizli kalmaz.(Al-i İmran Suresi 5)

    Bu satırlar, Lenin'in büyük bir korkuyla fark ettiği ve hem kendi kafasından hem de "yoldaş"larının kafalarından silmek istediği gerçeğin, günümüzün materyalistlerini de aynı biçimde tedirgin ettiğini göstermektedir. Ama Pekünlü ve diğer materyalistler Lenin'den daha da büyük bir tedirginlik içindedirler; çünkü bu gerçeğin bundan 100 yıl öncesine göre çok daha açık, kesin ve güçlü bir biçimde ortaya konduğunun farkındadırlar. Bu konu, tüm dünya tarihinde ilk kez bu kadar karşı konulamaz bir biçimde anlatılmaktadır.

    Ama yine de birçok materyalist bilim adamının "maddenin bir hayalden ibaret olduğu" gerçeğini son derece yüzeysel bir bakış açısıyla değerlendirdiği fark edilmektedir. Çünkü burada anlatılan konu bir insanın hayatında karşılaşabileceği en önemli, en heyecan verici konulardan biridir. Bu derece çarpıcı bir konu ile daha önce yüzyüze gelmiş olmaları mümkün değildir. Buna rağmen söz konusu bilim adamlarının gösterdikleri tepkiler, ya da konuşma ve yazılarındaki üslup, son derece sığ ve yüzeysel bir kavrayışa sahip olduklarını ele vermektedir.

    Pencereden dışarıdaki manzaraya bakan bir insan, gerçekte, dışarıdaki değil, beynindeki manzaraya ait görüntüyü seyreder.


    İnsanın gözüne ulaşan ışık, gözdeki hücreler tarafından elektrik sinyaline dönüştürülerek, beynin arkasındaki görme merkezine gelir. Ve beynimizin içindeki "bir şuur", beyne gelen elektrik sinyallerini manzara olarak algılar.



    Öyle ki bazı materyalistlerin burada anlatılanlara gösterdikleri tepkiler, materyalizme olan körü körüne bağlılıklarının onlarda bir tür mantıksal tahribat oluşturduğunu ve bu nedenle konuyu anlamaktan çok uzak olduklarını göstermiştir. Örneğin yine bir Bilim ve Ütopya yazarı ve öğretim üyesi olan Alaettin Şenel, aynı Rennan Pekünlü gibi "Darwinizm'in çökertilmesi bir yana, asıl tehlike bu konu" mesajları vermiş, kendi felsefesinin bir dayanağı olmadığını hissettiği için de, "öyleyse siz anlattıklarınızı ispatlayın" anlamına gelen isteklerde bulunmuştur. Ancak asıl ilginç nokta, söz konusu yazarın, tehlike olarak gördüğü gerçeği bir türlü kavrayamadığını gösteren satırlar yazmış olmasıdır.

    Örneğin Şenel, tamamen bu konuyu ele aldığı bir makalesinde, dış dünyanın beynin içinde görüntü olarak algılandığını kabul etmiştir. Ama görüntülerin maddi karşılığı bulunan ve bulunmayan görüntüler olarak ikiye ayrıldığını söyleyerek, dış dünya ile ilgili görüntülerin maddi karşılığı bulunduğunu öne sürmüştür. Bu iddiasını desteklemek için de bir "telefon örneği" vermiştir. Kısaca, "beynimdeki görüntülerin dış dünyada karşılığı olup olmadığını bilmiyorum, ama aynı şey telefonla konuşma yaptığımda da geçerlidir; telefonla konuşurken karşımdaki kişiyi göremem, fakat sonradan yüzyüze konuşurken bu konuşmayı doğrulatabilirim" diye yazmıştır.208

    Söz konusu yazar, bu benzetmeyle şunu kastetmektedir: "Eğer algılarımızdan kuşkulanırsak, maddenin aslına bakıp gerçeği kontrol edebiliriz." Oysa bu çok açık bir yanılgıdır, çünkü bizim maddenin aslına ulaşmamız kesinlikle mümkün değildir. Hiçbir zaman zihnimizin dışına çıkıp "dışarıda" ne olduğunu bilemeyiz. Telefondaki sesin karşılığı olup olmadığı telefondaki kişiye doğrulatılabilir. Ama bu doğrulatma da tamamen zihinde yaşanan bir hayalden ibarettir.

    Nitekim bu kişiler aynı olayları rüyalarında da yaşarlar. Örneğin, Şenel rüyasında da telefonla konuştuğunu, ardından bunu konuştuğu kişiye onaylattığını görebilir. Veya Pekünlü rüyasında da "büyük bir tehlike"yle karşı karşıya olduğunu hissedip, karşısındaki insanlara Lenin'in asırlık eserlerini tavsiye edebilir. Ama, söz konusu materyalistler ne yaparlarsa yapsınlar yaşadıkları olayların, konuştukları kişilerin birer algıdan ibaret olduğu gerçeğini inkar edemezler.

    O halde beyindeki görüntülerin karşılığı olup olmadığı kime doğrulatılacaktır? Yine beyinde oluşan gölge varlıklara mı? Kuşkusuz materyalistlerin beynin dışına ait bilgi sağlayabilecek, doğrulama yapabilecek bir bilgi kaynağı bulması mümkün değildir.

    Her türlü algının beyinde oluştuğunu kabul etmek, ama istendiğinde bunun "dışına" çıkılıp algıların gerçek dış dünyaya doğrulatılabileceğini sanmak ise, aslında bir insanın anlayış düzeyinin sınırlı olduğunu, bozuk bir mantık örgüsü içinde düşündüğünü gösterir.

    Oysa burada anlatılan gerçek, normal anlayış düzeyine ve mantık örgüsüne sahip bir insan tarafından hemen rahatlıkla anlaşılabilecek bir konudur. Ön yargısız her insan, bu anlatılanlar doğrultusunda, dış dünyanın varlığını duyu organları aracılığıyla test edemeyeceğini anlar. Ancak görüldüğü kadarıyla materyalizme olan körü körüne bağlılık, insanların akıl yürütme yeteneklerini bozmaktadır. Bu yüzden günümüzdeki materyalistler de, maddenin varlığını taşlara tekme atarak ya da pasta yiyerek "ispatlamaya" çalışan akıl hocaları gibi, ciddi mantık bozuklukları göstermektedirler.

    Bunun aslında şaşırtıcı bir durum da olmadığını belirtmek gerekir. Çünkü akledememek, yani dünyayı ve olayları düzgün bir mantık örgüsü içinde yorumlayamamak, inkarcıların ortak vasfıdır. Allah, Kuran'da inkarcıların "akıl erdiremeyen bir topluluk" olduklarını özellikle belirtmektedir. (Maide Suresi, 58)




  • Materyalistler Tarihin En Büyük Tuzağına Düşmüşlerdir



    Türkiye'deki materyalist çevrelerde baş gösteren ve burada sadece bir kaç belirtisine değindiğimiz panik atmosferi, aslında materyalistlerin tarih boyunca karşılaşmadıkları kadar büyük bir hezimetle yüzyüze olduklarını göstermektedir. Maddenin bir algıdan ibaret olduğu gerçeği, modern bilim tarafından ispat edilmiştir ve dahası çok açık, kesin ve güçlü bir biçimde ortaya konmaktadır. Materyalistler körü körüne inandıkları, bel bağladıkları, güvendikleri maddesel dünyanın, içindeki herşeyle birlikte tamamen yok olduğunu görmekte ve buna karşı hiçbir şey yapamamaktadırlar.

    İnsanlık tarihi boyunca materyalist düşünce hep var oldu ve bu kişiler kendilerinden ve savundukları felsefeden çok emin bir şekilde, kendilerini yaratmış olan Allah'a baş kaldırdılar. Ortaya attıkları senaryoya göre madde ezeli ve ebediydi ve tüm bunların bir Yaratıcı'sı olamazdı. Yalnızca kibirlerinden dolayı, Allah'ı reddederlerken var zannettikleri maddenin ardına sığındılar. Bu felsefeden öylesine eminlerdi ki, hiçbir zaman bunun aksini ispatlayacak bir açıklama getirilemeyeceğini düşünüyorlardı.

    İşte bu yüzden, maddenin aslı ile ilgili olarak bu kitapta anlatılan gerçekler bu kişileri büyük bir şaşkınlığa düşürmüştür. Çünkü burada anlatılanlar felsefelerini temelden yıkıp atmış, üzerinde tartışmaya dahi imkan bırakmamıştır. Tüm düşüncelerini, hayatlarını, kibirlerini ve inkarlarını üzerine bina ettikleri madde, ellerinden bir çırpıda uçup gitmiştir. Madde yoktur ki maddecilik olsun.


    Allah'ın bir sıfatı, inkarcılara tuzak kurmasıdır. "...onlar bu tuzağı tasarlıyorlarken, Allah da bir düzen (bir karşılık) kuruyordu. Allah, düzen kurucuların (tuzaklarına karşılık verenlerin) hayırlısıdır" ayetiyle bu gerçek bildirilir. (Enfal Suresi, 30)

    İşte Allah, maddeyi var zannettirerek materyalistleri tuzağa düşürmüş ve tarihte benzeri görülmemiş şekilde küçültmüştür. Mallarını, mülklerini, mevkilerini, ünvanlarını, içinde bulundukları toplumu, tüm dünyayı ve aslında birer hayalden ibaret olan herşeyi var sanmışlar, üstelik bunlara güvenerek Allah'a karşı büyüklenmişlerdir. Böbürlenerek Allah'a isyan etmiş ve inkarda ileri gitmişlerdir. Bunları yaparken de güç aldıkları tek şey madde olmuştur. Ama öyle bir anlayış eksikliği içine düşmüşlerdir ki, Allah'ın kendilerini çepeçevre sarıp kuşattığını hiç düşünmemişlerdir. Allah inkarcıların anlayışsızlıkları sonucunda düşecekleri durumu Kuran'da şöyle haber vermiştir:

    Yoksa hileli-bir düzen mi kurmak istiyorlar? Fakat (asıl) o inkar edenler hileli-düzene düşecek olanlardır. (Tur Suresi, 42)

    Bu, belki de tarihin gördüğü en büyük yenilgidir. Materyalistler kendilerince büyüklenirken, aslında büyük bir oyuna gelmişler, Allah'a karşı çirkin bir cesaret göstererek açtıkları savaşta kesin olarak yenilmişlerdir. "Böylece biz, her ülkenin önde gelenlerini -orada hileli-düzenler kursunlar diye- oranın suçlu günahkarları kıldık. Oysa onlar, hileli-düzeni ancak kendilerine kurarlar da bunun şuuruna varmazlar" ayeti Yaratıcı'larına baş kaldıran bu gibi inkarcıların nasıl bir şuursuzluk içinde olduklarını ve nasıl bir sonla karşılaşacaklarını en açık şekilde haber verir. (Enam Suresi, 123)

    Bir başka ayette ise bu gerçek şöyle vurgulanır:

    (Sözde) Allah'ı ve iman edenleri aldatırlar. Oysa onlar, yalnızca kendilerini aldatıyorlar ve şuurunda değiller. (Bakara Suresi, 9)

    İnkarcılar kendilerince tuzak kurmaya kalkışırlarken ayetteki "şuuruna varmazlar" ifadesiyle açıklandığı gibi, çok önemli bir gerçeği fark edememişlerdir: Yaşadıkları tüm olayların onlara algılatılan birer hayal olduğu ve işledikleri her fiil gibi, kurdukları tuzakların da zihinlerinde oluşan bir görüntüden ibaret olduğu gerçeğini... Bu kavrayışsızlıkları sebebiyle de, Allah ile yalnız olduklarını unutarak kendi kendilerini hileli bir düzene düşürmüşlerdir.

    Her dönemde olduğu gibi bu dönemde de Allah inkarcıların tüm hileli düzenlerini temelinden yıkacak bir gerçekle onları yüzyüze getirmiştir. Allah "...hiç şüphesiz, şeytanın hileli-düzeni pek zayıftır" ayetiyle, bu düzenlerin daha ilk kuruldukları anda sonuçlarının yıkım olacağını da haber vermiştir. (Nisa Suresi, 76) Ve müminleri de "...onların hileli düzenleri size hiçbir zarar veremez" ayetiyle müjdelemiştir. (Al-i İmran Suresi, 120)

    Allah bir başka ayetinde, "inkar edenlerin işleri bir seraba benzer, susayan onu bir su sanır, elini uzatır fakat yanında bir şey bulmayıverir" diye haber verir. (Nur Suresi, 39) Materyalizm de bu ayette işaret edildiği gibi, isyan edenler için bir "serap" oluşturur; ona güvenerek ellerini uzattıklarında, herşeyin bir hayalden ibaret olduğunu anlarlar. Allah onları böyle bir serapla kandırmış, bütün bu algılar bütününü var gibi göstermiştir. "Koskoca" insanlar, profesörler, astronomlar, biyologlar, fizikçiler, ünvanları, mevkileri her ne olursa olsun maddeyi kendilerine ilah edinmeleri sebebiyle bu oyuna gelmişler, birer çocuk gibi aldanmış ve küçük düşmüşlerdir. Bir algılar bütününü mutlak sanarak onun üzerine felsefelerini, ideolojilerini kurmuşlar, hakkında ciddi tartışmalara girmişler, sözde "entellektüel" anlatımlar kullanmışlardır. Tüm bunlardan dolayı da kendilerini çok akıllı saymışlar, evrenin gerçeği hakkında fikir yürütebileceklerini düşünmüşler ve en önemlisi kendi sınırlı akıllarıyla Allah'ı yorumlayabileceklerini sanmışlardır. Allah, onların içine düştükleri bu durumu bir ayetinde şöyle bildirir:

    Onlar (inanmayanlar) bir düzen kurdular. Allah da (buna karşılık) bir düzen kurdu. Allah, düzen kurucuların en hayırlısıdır. (Al-i İmran Suresi 54)

    Dünyada bazı tuzaklardan kurtulmak mümkün olabilir; ancak Allah'ın inkar edenlere kurduğu bu tuzak öyle sağlamdır ki, asla bir kurtuluş imkanları kalmamıştır. Ne yaparlarsa yapsınlar, kime başvururlarsa vursunlar, kendilerini kurtaracak, Allah'tan başka bir yardımcı bulmaları da mümkün değildir. Allah'ın Kuran'da haber verdiği gibi, "...kendileri için Allah'tan başka bir (vekil) koruyucu dost ve yardımcı bulamayacaklardır." (Nisa Suresi, 173)

    Materyalistler böyle bir tuzağa düşeceklerini hiç beklemiyorlardı. 20. yüzyılın bütün imkanları ellerindeyken rahatça inkarda diretebileceklerini ve insanları da inkara sürükleyebileceklerini sanıyorlardı. Allah inkarcıların tarih boyunca taşıdıkları bu zihniyeti ve uğradıkları sonu Kuran'da şöyle haber vermiştir:

    Onlar hileli bir düzen kurdu. Biz de onların farkında olmadığı bir düzen kurduk. Artık sen, onların kurdukları hileli düzenin uğradığı sona bir bak; biz, onları ve kavimlerini topluca yok ettik. (Neml Suresi, 50-51)

    Ayetlerde anlatılan gerçeğin bir anlamı da şudur: Materyalistlere sahip oldukları herşeyin bir hayalden ibaret olduğu açıklanmış, yani ellerindeki herşey topluca yok edilmiştir. Ve onlar, var zannettikleri mallarının, fabrikalarının, altınlarının, dolarlarının, çocuklarının, eşlerinin, dostlarının, makam ve mevkilerinin, hatta kendi bedenlerinin ellerinin arasından kayıp gittiğine şahitlik ederken, bir anlamda "yok olmuşlardır". Madde olmaktan çıkmış artık birer ruh haline gelmişlerdir.

    Kuşkusuz bu gerçeğin farkına varmak materyalistler için olabilecek en dehşet verici olaydır. Çünkü sahip oldukları herşeyin bir hayalden ibaret olması, kendi tabirleri ile onlar için henüz dünyadayken, "ölmeden bir ölüm" hükmündedir.

    Bu gerçekle birlikte, bir Allah, bir de kendileri kalmıştır. Nitekim Allah, "kendisini tek olarak (ve yapayalnız) yarattığım (şu adam)ı Bana bırak" ayetiyle, her insanın Kendi katında aslında yapayalnız olduğu gerçeğine dikkat çekmiştir. (Müddessir Suresi, 11) Bu olağanüstü gerçek daha pek çok ayetle haber verilmiştir:

    Andolsun, sizi ilk defa yarattığımız gibi (bugün de) 'teker teker, yapayalnız ve yalın (bir tarzda)' bize geldiniz ve size lütfettiklerimizi arkanızda bıraktınız... (Enam Suresi, 94)

    Ve onların hepsi, kıyamet günü O'na, 'yapayalnız, tek başlarına' geleceklerdir. (Meryem Suresi, 95)

    Bu ayetlerde anlatılan gerçeğin bir manası da şudur: Maddeyi ilah edinenler, Allah'tan gelmiş ve yine O'na dönmüşlerdir. İsteseler de, istemeseler de Allah'a teslim olmuşlardır. Şimdi hesap gününü beklemektedirler ve o gün hepsi tek tek sorguya çekileceklerdir. Her ne kadar anlamak istemeseler de...




  • Modern fiziğin bulguları da maddesel evrenin bir algılar bütünü olduğunu gösteriyor. 30 Ocak 1999 tarihli sayısında bu gerçeği ele alan ünlü Amerikan bilim dergisi New Scientist'in kapağında şu soru yer alıyor: "Gerçeğin Ötesinde: Evren, Bilginin Bir Dansı mı ve Madde Sadece Bir Seraptan mı İbaret?"

    27 Nisan 2002 tarihli New Scientist dergisinde yayınlanan "Boş Evren" başlıklı yazıda şöyle deniyordu: Bir dergi tutuyorsunuz. Sertlik hissi veriyor; uzayda bağımsız bir varlığı varmış gibi gözüküyor. Çevrenizdeki nesneler de öyle -muhtemelen bir fincan kahve, bilgisayar. Hepsi oralarda bir yerde gerçek gözüküyor. Ama hepsi bir ilüzyon. Bu sert olduğu varsayılan nesneler yalnızca izdüşümler, evrenimizin sınırlarında yaşayan kaleydoskopik şekillerin değişmesinden oluşuyorlar.




  • Arkadaşlar hepinize inanın büyük bir saygım var ve sizleri kırmak gibi veya özgürlüğünüzü kısıtlamak gibi bir niyetim de yok.Buna inanın.Sadece anlatmak istediklerinizi tam anlamıyla anlatamıyorsunuz.Ben yazılarınızı okuduğum zaman pek çok çelişki yakalıyorum.Buraya en son cerende arkadaşın yazdığı şeyler yine çelişki barındıryor.Niye mi?Bakın mavi yazılı yerlere dikkat edin:

    quote:

    Materyalist yazar Rennan Pekünlü, "evrim teorisi önemli değil, asıl tehlike bu konu" diyor. Çünkü bu konuyla birlikte inandığı yegane kavram olan maddenin yok olduğunun farkında...


    Sizin siteden bir alıntı:


    quote:

    Kitap boyunca maddenin aslına hiçbir zaman ulaşamayacağımız, maddenin bizim için bir hayalden ibaret olduğu gerçeğine değindik.Ancak madde hayaldir demek, madde yoktur demek değildir.Aksine biz görsek de görmesek de maddesel bir dünya vardır. Ancak biz bu dünyayı beynimizin içinde bir kopya -diğer bir deyişle algılarımızın yorumu olarak- görürüz. Dolayısıyla madde, bizim için hayaldir.


    cerende den alıntı:

    quote:

    Her türlü algının beyinde oluştuğunu kabul etmek, ama istendiğinde bunun "dışına" çıkılıp algıların gerçek dış dünyaya doğrulatılabileceğini sanmak ise, aslında bir insanın anlayış düzeyinin sınırlı olduğunu, bozuk bir mantık örgüsü içinde düşündüğünü gösterir


    Peki yukarıdaki bilgi doğru ise ve maddenin gerçek dünyadaki konumuna beyin dışına çıkıp ulaşmaya çalışmak mantık örgüsü içerisinde bir bozukluk olduğu anlamına geliyorsa maddenin olduğunu bildiğiniz halde -ki sitenizde böyle bir yazı var- bu maddesel kaynağa kesin bir biçimde hayal demek mantıki örgünün bozukluğu anlamına gelmez mi?Sizler hangi delillerle maddeye hayal diyorsunuz?Bunu neye dayandırıyorsunuz?Rennan Pekünlü'nün korkularına mı?

    Bunun gibi pek çok çelişki çıkarırım.Sadece ben değil burada bu yazıları baştan sonra en mükemmel haliyle kavramış olan bir insan da sizin çelişkide olduğunuzu çok rahat kavrayabilir.Neyse bunlarla uğraşmaktansa kendi fikirlerimi yazmak istiyorum ben.

    Aslında sizlerin anlatmaya çalıştığını çok iyi kavrayabiliyorum.Ancak şu var ki maddenin hayal olmasının materyalistler için neden hala bir tehdit olduğunu kavrayabilmiş değilim.Neden kavrayabilmiş değilim?Çünkü bu dünyada eğer madde hayal ise veya madde hiç yok ise bizlerin bunu anlaması imkansız olur değil mi?Niye imkansız olur?Çünkü insanın beynine giren elektirik sinyallerinin tam anlamıyla nereden geldiğini bilmesi münkün değildir.Bunun imkansız olduğunu sizler de kabul ediyorsunuz zaten.O halde madde hayal veya yok ise biz bunu asla anlayamayız.Aynı zamanda madde gerçekten somut bir temele sahipse ve gerçekten var ise bunu da anlamamız mükün değildir.Algıların ötesini kim görebilmiş ki?Bakın basit bir örmek vereyim.Hayatında daha önce hiç avokado, greyfurt ve kivi görmemiş olan bir insana bir kiviyi uzatıp bunun avokado olduğunu söyleyip bu kişiyi bu yönde kandırır isek o kişi yediği kivinin avokado olduğuna inanmaya başlar.Yanılgım var mı burada?Devam edeyim.Bu adama greyfurt meyvesini de kivi diye anlatıp kandırırsak kişi yine buna inanır bu gerçeği böyle bilir.Şimdi biz insanlar normalde bu meyveleri görmüşüzdür ve onları tanıyoruz.Ancak bu meyveleri tanımayan adamın kandırıldığının da farkındayız.Öyle değil mi?Şimdi gelelim hayatımıza!Bu hayatın algılarının ucunda somut bir madde var mı yok mu?Bunu bilebilmek münkün mü?Buna ulaşabilmek mümkün mü?Değil.Pekala münkün değil ise elektrik sinyallerinin geldiği kaynağa nasıl oluyorda kopya, hayal veya vehim diyebiliyorsunuz?Siz daha önce bunun kaynağını gördünüz mü?Ne biliyorsunuz belki de yaratılış prensibince bizim boyutumuzdaki gerçeklik budur.Hayatı sinyaller şeklinde algılıyor isek bu maddenin hayal, kopya veya vehim olduğu anlamına niye gelsin ki?Meyve örneklerini hatırlayın lütfen.Daha önce avokado görmüş iseniz adamın kandırıldığını bilirsiniz.Çünkü adam avokadoyu başka bir meyve sanıyor.Neden?Çünkü daha önce kivi görmemiş.Siz maddenin temelindeki, özündeki gerçekliği görebildiniz mi?Ya da ona ulaşabildiniz mi?Eğer üstün bir teknoloji kullanıp bunun özünü farkettiyseniz o zaman "ey insanlar beyninizin algılamış olduğu elektrik sinyallerinin ucunda somut gerçekliğe sahip bir madde yoktur, bunlar birer kopyadır ve hayaldir" deme şansınız olur.Peki soruyorum.Siz maddenin özünü görebildiniz mi?Maddenin özü ne?Avokado mu, kivi mi, yoksa greyfurt mu?Bunu kesin olarak biliyor musunuz?Biliyorsanız insanlığa ne zaman açıklayacaksınız yaratılış sırlarını?Bence bir an önce açıklayın.Bu büyük gerçeği herkes farketsin.!!!

    Ayrıca Rennan Pekünlü denen şahsa cevap hakkı doğuyor bu açıdan pek etik değil yazı yazmak ancak yine de yazmak zorundayım.Materyalizmden anlaşılan şey Rennan hanım mı?Lenin mi?Bu insanlar maddenin hayal olduğuna inansalar hayatları değişir mi?Hem ne diye değişsin ki?Sizlere yine soruyorum.Maddenin yok olduğunu veya hayal olduğunu kesin olarak bilmek imkansızdır ancak var sayalım bunu biliyoruz ve bunu kabulleniyoruz o zaman bu dünya üzerinde neler değişir ki?Maddenin yok olduğu veya hayal olduğu gerçeği ile bu dünya üzerinde hangi devrimlere imza atılabilir?Diyelim ben bir materyalistim ve diyorum ki "kahrolsun inanç dünyası ve kahrolsun dinler"Şimdi dikkat edin sırf materyalist olduğum için dinlere düşman olunduğunu da yeni farkediyorum.Diyelim ben maddenin artık olmadığına veya onun bir hayal, kopya, veya vehim olduğuna inanıyorum o zaman ben neden "kahrolsun dinler" diyemiyorum?Beni engelleyen nedir bu durumda.Sizin ifade ettiğinize göre materyalist düşüncede mantıki bozukluklar var diyelim peki maddenin inkarına onun hayal veya vehim olduğuna yönelik bir düşüncenin neresi doğru?

    Bakın arkadaşar sizlere karşı kırıcı olduysam defalarca kez özür dilerim.Ben özür dilemeyi bilmeyen, ukala, kendini beğenmiş bir insan değilim.Yalnız sizlerin burada yazdıklarınız sizin fikirleriniz değil.Özgün olmadığınızı fark etmiyor musunuz?Başka beyinler adına hizmet ettiğinizi görmüyor musunuz?Kişilerin isimlerini getiriyorsunuz buraya ve evrimden çok madde gerçeğinden korktuklarını ifade ediyorsunuz ancak gerçek anlamda neden korktuklarını izah edemiyorsunuz.Hem ayrıca yineliyorum tüm bu bilgilerin bir amacı var öyle değil mi?Sizler ezberden mi yazıyorsunuz bu yazıları?Ben hala ve yineliyorum ki sizin bu yazılarınız ile ne anlatmaya çalıştığınızı anlamış değilim.Bunu bir izah edin lütfen.Bir materyalist bu gibi bir bilimsel gerçekten --ki bu bilimsel gerçek madde yoktur demiyor-- niye korksun?Yani ben biraz basit düşünüyorum galiba.Bu dünya üzerindeki materyalistlerin bu dünya üzerinde müthiş sinsi planları olmalı ve siz bunu bulmuşsunuz ve onları bu dünyaya zarar vermeden önce engellemeye çalışıyorsunuz gibi bir ütopik hava seziyorum yazılarınızda.

    Ha bu arada işin içerisine yine dini katıyorsun arkadaş derseniz bana o zaman ben de sorarım ki siz Harun Yahya düşünürlerinin başka ne gibi projeleri var?Benim bildiğim kadarıyla Harun Yahya isimli site dini konularda insanları aydınlatan bir sitedir.Yoksa ben yanılıyor muyum?Başka projelerinizin olduğunu bilmediğim için olayın dini yönünü referans olarak alıyorum sürekli bir şekilde.Dinlerden oldukça uzak bilimsel veya felsefi bir tartışmaysa bu baştan söylesenize arkadaşım o zaman beni niye yoruyorsunuz?


    Neyse siz nasıl inanıyorsanız o yönde davranın.Özgürce tartışmalar yapın.Dilediğinizi ikna etmeye çalışın.Ama kafamı kurcalayan bir soru var ki siz Harun Yahya taraftarlarının hala gerçek anlamda ne için mücadele verdiğinizi kavrayabilmiş değilim.Bunda suçlu ben değilim inan.Sorduğum yirminin üzerinde soruya tek bir cevap bile alamazken sizlere haklısınız demek de kimyam ile örtüşen bir şey değil.Bu nedenle üzgünüm.Ama siz üzülmeyin bu dünyada her zaman karşınıza bu derece sorular soran, analizler yapan bir adam çıkmaz.Dilediğinizi tartışın.Saygım var.Artık müsadenizle de cevap yazmayı düşünmüyorum.




  • quote:

    Modern fiziğin bulguları da maddesel evrenin bir algılar bütünü olduğunu gösteriyor. 30 Ocak 1999 tarihli sayısında bu gerçeği ele alan ünlü Amerikan bilim dergisi New Scientist'in kapağında şu soru yer alıyor: "Gerçeğin Ötesinde: Evren, Bilginin Bir Dansı mı ve Madde Sadece Bir Seraptan mı İbaret?"

    27 Nisan 2002 tarihli New Scientist dergisinde yayınlanan "Boş Evren" başlıklı yazıda şöyle deniyordu: Bir dergi tutuyorsunuz. Sertlik hissi veriyor; uzayda bağımsız bir varlığı varmış gibi gözüküyor. Çevrenizdeki nesneler de öyle -muhtemelen bir fincan kahve, bilgisayar. Hepsi oralarda bir yerde gerçek gözüküyor. Ama hepsi bir ilüzyon. Bu sert olduğu varsayılan nesneler yalnızca izdüşümler, evrenimizin sınırlarında yaşayan kaleydoskopik şekillerin değişmesinden oluşuyorlar.


    Bakın yukarıdaki alıntıdan sonra aşağıya sizn yazdığınız bir ayet yazıyorum.Ve yorum yapacağım.

    quote:

    Ve onların hepsi, kıyamet günü O'na, 'yapayalnız, tek başlarına' geleceklerdir. (Meryem Suresi, 95)


    Bak arkadaşım hala ezberden yazılar bunlar.O bilimsel dergide yazanlar ile sizin söyledikleriniz çok farklı bir kere.İkisi arasında dağlar kadar fark var.Bilimsel dergide anlatılan şey maddenin özü bilimsel analizlerle incelendiğinde ortaya çıkan şeydir."Bu sert olduğu varsayılan nesneler yalnızca izdüşümler, evrenimizin sınırlarında yaşayan kaleydoskopik şekillerin değişmesinden oluşuyorlar."Şimdi buradaki cümleden sen kaleydoskopik şekillerin değişmesini hayal, kopya veya vehim olarak mı algılıyorsun?Bir kere boş evren denilmesinin nedeni maddenin en küçük parçacığına inildiği zaman ortaya hayaletimsi bir yapının çıktığıdır.Evet bu bilimseldir.Ancak sizin söylediğiniz algıların elektirik sinyalleri olmasıyla ilgili değil bu.Çünkü sen o bilimsel makalede gördüklerini de elektrik sinyali olarak yorumluyorsun.O zaman o bilimsel makalaye neden güveniyorsun ki?Bak burada çok derin düşünmek gerekiyor.Eğer düşünemez isen ne anlatmak istediğimi anlayamazsın.Eğer derin düşünemez ise aradaki farkı algılayamazsın.Şimdi bilimin boş evren gibi bir tanımlama yapmasını bilimin maddeye değer vermediği veya bilimin artık gözünü maddeden çektiği anlamına getirirsen o zaman yanılgıya düşersiniz.Madde serap olsa da senin yaşadığın gerçeklik bu anlamıyorsunuz olayı hala.Bu tür şeylere hayal veya gerçek diyebilecek tek güç vardır o da yaratıcıdır.Eğer bir yaratıcı var ise ve biz insanların ve bu evrenin mühendisi o olduğuna göre bunu ancak o bilebilir öyle değil mi?Yani bilim madde yok bile dese senin beynin o maddeyi var gibi algılıyor ise o zaman o madde vardır.Neden vardır?Çünkü bunu senin değiştirmen münkün değildir.Ha eğer değiştirebilirseniz o zaman iş zaten Tanrı'nın kontolünden çıkmış demektir.Bizim gerçekliğimiz bu arkadaşım.Bunu siz bu şekilde kabul etmek zorundasınız.Çünkü madde hayal de olsa, vehim de olsa, rüya da olsa, kopya da olsa bunu bilim zaten bilemez.Bilse bile bunu değiştiremez.Değiştirirse şayet bu bir Tanrı olma yolunda atılmış önemli bir adım olur.O zaman bakalım insanlık ne hale geliyor?

    Geleyim ayet olayına.Bir alıntı ile başlıyorum."7 Nisan 2002 tarihli New Scientist dergisinde yayınlanan "Boş Evren" başlıklı yazıda şöyle deniyordu: Bir dergi tutuyorsunuz. Sertlik hissi veriyor;"

    O zaman ben de diyorum ki elimde Kur an'ı tutuyorum.Kur an sertlik hissi verse de aslında o bir kopya, o bir hayal ve o bir vehim.Şimdi siz bu şekilde düşünerek dinlere hakaret etmiş olmuyor musunuz?Allah'ın sizlerin okuması için gönderdiği kitaba hayal mi diyorsunuz?Eğer öyle ise sizler neden hala bu bilgilerden sonra üç beş tane ayeti ralara serpiştiriyorsunuz?Yoksa farkına varmadan (ya da bilinçli) olarak dinlerin kökünü kazıma niyetiniz mi var?Artık cevap yazmayacaktım ancak habire kopyala yapıştıra devam ediyorsunuz.Üstelik bilgilerde hiç bir değişiklik yok.Yapay zeka misalisinzi.Bilimi bile maddeyi yalanladığını iddia ediyorsunuz ama konuyu kavrayamamışsınız.Bakın arkadaşlar yazdıklarınız tutarsız şeyler.Gelin siz bu sevdadan vaz geçin.İnanın insanların inançlarına saygısızlık ediyorsunuz.Hayat kurgularını Allah'a ve Kur an a bağlayan insanlar için tüm bu yazdıklarınız hakarettir.Çünkü Kur an da bu dünyadaki bir elektrik sinyalidir.Allah kavramı da bir tür elektirik sinyalidir.Siz madde yok diyerek Kur an yok diyorsunuz.Siz madde hayal diyerek Kur an hayal diyorsunuz.Yoksa Kur an sizin beyninizin dışında bir yerde mi?Her şeyi reddedip hala Kur an dan örnekler vermek ne diye?Hatta evren bir tür serap mı diyen bilim dünyasına nasıl oluyor da güvenebiliyorsunuz?Bakın arkadaşlar derin düşünün.Biraz kafa yorun.İnanın ben sizlerden daha zeki olduğuma inanmıyorum.Şu yazdıklarınızı iyice bir analize edin lütfen.Madde yoktur diyerekten insanların inançlarını da öldürmeye gayret ettiğinizi fark edin artık.Bunca yazıyı ben boşuna yamıyorum.Lütfen artık kafanızı biraz yorun.Bu dünyanın gerçek mi hayl mi olduğunu siz dahil, bilim dünyası dahil hiç bir güç bilemez.Çünkü sizin de sıklıkla belirtmiş olduğunuz üzere insanların algılarının dışına çıkmaları imkansızdır.

    Daha ne diyeyim.Umarım diğer arkadaşlar da okumuşlarsa bu yazıları ki çok uzunlar sanmıyorum bu arkadaşların kendi kendileri ile çeliştiklerini fark ederler.

    Sayılar sunuyorum.




  • quote:

    O halde çok güveniyorsanız gözlerinizi çıkarın bakalım, beyin oluştursun kendi başına görüntüleri...


    ben de sana elli defa anlattım..
    verdiğin örneğin konuyla ne alakası var..
    göz sadece görme olayın da bir araçtır..
    nesnelerden göze ulaşan fotonları beynin yorumlayabileceği elektrik sinyallerine dönüştüren bir ara vasıtadır..
    bir nsanın gözü sağlam olsa ama görme sinirlerinde bozukluk olsa o insan görebilir mi?
    göremez.
    yani gözlerinizi çıkarın o zaman teklifi gereksizdi.
    beyin kendi başına görüntü oluşturamaz..
    görüntünün oluşabilmesi için
    foton-göz-elektron-sinirler-görme merkei-ve görüntüleri yorumlayacak madde üstü bir varlık gerekli..
    bunların hiç birisi olmasa görüntü
    greçekleşmez..
    buna kimsenin bi itirazı yok ki?
    sırf itiraz etmiş olmak için itiraz edilmezki...




  • rüyalar vehimler hayaller sinyaller birbirine bağlanmış sinirler
    buradan ne sonuç çıkarki? tam bir HİÇ

    Kur'an da geçen ve bu dünyanın bir rüya-oyun-eğlence-boş bir dünya olduğuna dair ayetler, mecazdır
    öyle olmasa Allah dünyayı ve insanı maddesel olarak yaratmaz,başka bir hayal aleminde hayali varlıklar olarak konuşlandırırdı.Allah boş şey yaratmaz, boş iş yapmaz
    burada anlatılan, dünyanın sınırlı bir zaman yaşanacak yer olduğu, dünyada yer-mal-mülk edinmek için birbirini yemenin gereksiz olduğundan başka birşey değildir.
    bir adam düşünün hayatını hak hukuk gözetmeden mal-mevki edinmek için harcamış olsun,ölüm gelip kapısına dayanınca dünyanın bu adam için boş bir hayal-bir rüya olduğunu görürüz
    yoksa elbetteki Allah dünyayı maddesel olarak yaratmış,kanunlar koymuştur.dünya belli bir zamana kadar maddi olarak var olacaktır
    ruhu beden ile yakından maddesel olarak ilişkilendirmiştir
    bir organ hasar gördüğünde ruh o organ vasıtasıyla almış olduğu hassayı kaybedecek örneğin görmeyecek,duymayacak yada konuşamayacaktır
    aslında ruh kendi başınada bu özelliklere sahip bir yaratılıştadır ama dünyada bu özellikler için organlara muhtaç olması takdir edilmiştir
    bu kanun böyle konmuştur çünkü yapılan işler birtakım sonuçlar doğuracak ve insanlar sorumlu tutulacaktır

    insanlar gözleri vasıtasıyla görecek,elleri ile tutacak,dilleri ile söyleyecek ve bunlardan bazı şeyler kazanacak yada kaybedecektir
    insanlar çalışacak,kazanacak,yardımlaşacak,kendilerini ve yaşadıkları beldeleri geliştirecektir
    ama bunları yaparken birbirlerinin haklarına tecavüz etmeyecek,dünyada ebedi kalacakmış gibi harisane bir şekilde malk mülk toplamaya çalışmayacaktır
    edindiği maldan,yoksun olanlara verecektir, bu şekilde gidecek olduğu diğer alemini iyi bir şekilde yapılandıracaktır
    yoksa Allah katında hayallere vehimlere rüyalara felsefelere kıymet verilmez.sadece iman meselesi bunun dışındadır




  • quote:

    Orjinalden alıntı: kaotika

    Dini bir mevzuda kafamıza bir şey takıldı. Duvarda Kuranı kerim asılı. Alıyoruz kitabı elimize. Kuranı okumaya başlıyoruz. Biz bir cümleyi okuyoruz bir anlam çıkarıyoruz. Oysa başka birisi o cümleyi bulamıyor. Başka birisi ise kuranı bulamıyor. Çünkü aslında kuranı kerim diye birşey yok. Hadis kitapları da yok. Din de yok. Camiler de yok, aslında dünya yok.

    kur'anı düşünüyorum
    Hadis Kitaplarını düşünütyorum
    Dini düşünüyorum
    camileri düşünüyorum
    olmayan bir şey düşünemiyorum olan şeyleri düşünebiliyporum yada düşünebildiğim şeylewr olabiliyor
    demekki bunların hepsi var


    ben varım bende onlar var bana göre onlar var işte benim iç ve dışa yansıyan dünyam



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi _ETUSCH_ -- 1 Aralık 2005, 19:53:03 >




  • Düşünüyorum öyleyse varım...yada ben bir hayal alemindeyim,herşey hayal, o zaman intihar edip uyanayım:)zaten yaşamanın ne önemi var ki:)ne işim var benim bu dünya da?ne demeye yer içerim ?yedim varsayayım ,nasıl olsa hayal ederim:)Elma, armut, kelmahmut...bunlar hep fani.Abimlerin muhabbet kuşu vardı,1 aylığına tatile gittiler kuşu bize bıraktılar..Dönüşlerin de kuşu onlara geri verdik.2 hafta boyunca su ve yem vermeyi unutmuşlar???!!!kuş öldü tabi ki...Aslında biraz daha dişini sıksaydı alışacaktı böyle yaşamaya..ama nafile ömrü vefa etmedi...bu "soyut" dünya dan kurtulup "somut" dünya ya geçti garibim.
  • Sonuç

    Buraya kadar anlatılan konu, yaşamımız boyunca bizlere anlatılmış en büyük gerçeklerden biridir. Çünkü tüm maddesel dünyanın gerçekte bir göüntü olduğunu ispatlayan bu konu, Allah'ın varlığının ve yaratışının kavranmasının, O'nun yegane mutlak varlık olduğunun anlaşılmasının anahtarıdır.

    Bu konuyu anlayan insan, dünyanın, insanların çoğunun sandığı gibi bir yer olmadığını fark eder. Dünya, caddelerde amaçsızca dolaşanların, meyhanelerde kavga edenlerin, lüks kafelerde birbirlerine gösteriş yapanların, mallarıyla övünenlerin, hayatlarını boş amaçlara adayanların sandığı gibi gerçekte var olan, mutlak bir yer değildir. Sadece bir algılar bütünü, bir hayaldir. Saydığımız insanların hepsi de, bu algıları zihinlerinin içinde seyreden birer görüntüdürler ama bunun bilincinde değildirler.


    Bu konu çok önemlidir ve Allah'ı inkar eden materyalist felsefeyi en temelinden çökertir. Marx, Engels, Lenin gibi materyalistlerin bu konuyu duyduklarında paniğe kapılmaları, öfkelenmeleri, yandaşlarını "sakın düşünmeyin" diye uyarmaları bu yüzdendir. Aslında bu kişiler, algıların beyinde oluştuğu gerçeğini bile kavrayamayacak kadar büyük bir akli zaafiyet içindedirler. Beyinlerinin içinde seyrettikleri dünyayı "dış dünya" sanmakta, bunun aksini gösteren apaçık delilleri ise bir türlü anlayamamaktadırlar.

    Bu gaflet, Allah'ın inkarcılara vermiş olduğu akıl eksikliğinin bir sonucudur. Çünkü Kuran'da bildirildiğine göre, inkarcıların "kalpleri vardır bununla kavrayıp-anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. İşte bunlar gafil olanlardır." (Araf Suresi, 179)

    Bu noktanın daha ötesini, kendi samimi düşüncenizi kullanarak da bulabilirsiniz. Bunun için, dikkatinizi toplayarak konsantre olmanız, etrafınızdaki cisimleri nasıl gördüğünüz ve onlara nasıl dokunduğunuz hakkında düşünmeniz gerekir. Eğer dikkatlice düşünürseniz, gören, işiten, dokunan, düşünen ve şu anda bu kitabı okuyan akıllı varlığın, sadece bir ruh olduğunu ve sanki bir tür perde üzerinde "madde" denen algıları seyrettiğini hissedebilirsiniz. Bunu kavrayan insan, insanlığın büyük bölümünü aldatan maddi dünya boyutundan uzaklaşıp, gerçek varlık boyutuna girmiş olur.




  • Sözünü ettiğimiz gerçek, tarih boyunca bazı dindarlar ya da felsefeciler tarafından anlaşılmıştır.

    İmam Rabbani, Muhyiddin Arabi, Mevlana Cami gibi İslam alimleri bu gerçeği Kuran'ın işaretleriyle ve akıl yoluyla bulmuşlardır. George Berkeley gibi bazı Batılı felsefeciler de aynı gerçeği akıl yoluyla kavramışlardır. İmam Rabbani, tüm maddesel evrenin bir "hayal ve vehim (algı)" olduğunu ve tek mutlak varlığın da Allah olduğunu Mektubat'ında şöyle anlatmıştır:


    Allah... yarattığı varlıkların vücutlarını yokluktan başka bir şey yapmadı... Tüm bunları, his ve vehim (algı) derecesinde yarattı... Alemin varlığı his ve vehim derecesinde olup, maddi derecede değildir... Gerçek manada dışarıda (dış dünyada) Yüce Zat'tan (Allah'tan) başkası yoktur. (İfadeler Türkçeleştirilerek alınmıştır.)209

    İmam Rabbani insanın muhatap olduğu tüm görüntülerin birer hayalden ibaret olduğunu, "dışarıda" bir aslının bulunmadığını da açıkça ifade etmiştir:

    O mevhum daire, hayalde resmedilir. O resmedildiği mertebede de görülür. Ama hayal gözü ile. Fakat dışarıda baş gözü ile görüldüğü sanılır. Ne var ki durum öyle değildir. Dışarıda onun ne ismi vardır ne de izi. Evet böyle bir durum yoktur ki orada, görülsün. Aynaya yansıyan bir kişinin yüzü dahi, bu şekil üzeredir. Zira onun dışarıda bir sabitliği yoktur. Elbette onun sabitliği ve görüntüsü: Her ikisi birden HAYALDEDİR. En iyi bilen Sübhan Allah'tır. (İfadeler Türkçeleştirilerek alınmıştır.)210

    Mevlana Cami de Kuran'ın işaretleri ve akıl yoluyla bulduğu bu hayret verici gerçeği "kainatta ne varsa hepsi vehim ve hayaldir. Ya aynalardaki akislerdir, ya da gölgeler gibidir" diyerek dile getirmiştir.

    Ancak bu gerçeği kavrayanların sayısı tarih boyunca hep sınırlı kalmıştır. İmam Rabbani gibi büyük alimler, bu gerçeğin kitlelere anlatılmasının sakıncalı olabileceğini, çoğu insanın bunu anlayamayacağını yazmışlardır.

    İçinde yaşadığımız çağda ise, söz konusu gerçek, bilimin ortaya koyduğu kanıtlarla açıklanır hale gelmiş bulunmaktadır.
    Evrenin bir görüntü olduğu gerçeği, dünya tarihinde ilk kez bu denli somut, açık ve anlaşılır bir biçimde izah edilmektedir




  • quote:

    Orjinalden alıntı: _ETUSCH_


    kur'anı düşünüyorum
    Hadis Kitaplarını düşünütyorum
    Dini düşünüyorum
    camileri düşünüyorum
    olmayan bir şey düşünemiyorum olan şeyleri düşünebiliyporum yada düşünebildiğim şeylewr olabiliyor
    demekki bunların hepsi var


    Ancak bu itiraz veya kaçış yöntemlerinin hepsi geçersiz ve zayıftır.

    Burada anlatılanları inkar edecek kişinin, tüm algılarımızın beynimizde oluştuğu gerçeğini reddedecek bilgilerle gelmedikçe, söyleyeceklerinin bir değeri olmayacaktır. Görüntünün ve tüm hislerimizin beynimizde oluştuğu gerçektir.

    Ancak bir insan açık gerçeği kavradığı halde bu görüntüleri oluşturanın Allah olduğunu inkar edebilir, "bu konuyu düşünmek ağzımın tadını kaçırıyor" diyebilir, "maddenin aslını hiçbir zaman göremediğimi düşündükçe içim sıkılıyor", "hayatımın hiçbir anlamı kalmadı" diyebilir.
    Hiçlik haline gelip, Allah'tan başka hiçbir varlık kalmıyor olması bu insanın ağırına gidiyor olabilir.


    Ancak, "gördüklerimi gözlerimle görüyorum" veya "gördüklerimin dışarıda asılları var" diyemez. Çünkü bunları kanıtlayacak hiçbir bilimsel delile veya gözleme sahip değildir, olamaz da. Zaten, en koyu materyalist dahi tüm görüntüyü beyninde gördüğünü kabul etmektedir.




  • @cerende
    imam-ı rabbani gibi tasavvuf üstadlarının bu gibi sözlerini ortaya atmak yanlıştır.
    adı üstünde Mektubat-ı Rabbani hazretin kendisi gibi tasavvuf dairesinde yetişmiş dostlarına yazdığı mektuplardır halka bir vaaz,nasihat olarak kaleme alınmış bir eser değildir.
    oradaki ibareler kendisi gibi mutasavvıf arkadaşlarıyla paylaşmış olduğu bazı meselelerdir zahirde bir hükümleri yoktur.dikkat edersen:

    Tüm bunları, his ve vehim (algı) derecesinde yarattı... Alemin varlığı his ve vehim derecesinde olup, maddi derecede değildir...demekle derecelerden bahsediyor

    ibareler tamamen mecazdır.Allah'ın yanında hiçbir şeyin bir mana - değer taşımadığını,hayal ve vehim derecesinden öteye gitmediklerini, aslolan aleme nazaran bu alemin sadece bir görüntü niteliği taşıdığını,var olan herşeyin gün gelip aslolana döneceğini bu bakımdan aslında var sayılamayacaklarını belirtir.
    onlar senden benden iyi biliyorlardı islamın zahire baktığını,Allah'ın insanoğlunu bir madde olarak yaratıp maddesel bir dünyada konuşlandırdığını,yaptıklarından sorumlu tuttuğunu.
    namaz kılar oruç tutar çalışır insanlara yedirir içirir okutur büyütür talebe alim yetiştirirlerdi,yaşadıkları beldeleri mamur etmeye çalışırlardı.zannedilen manada dünyayı hayal ve vehim olarak görselerdi,hiçbir meşgale ile uğraşmazlardı,sadece ibadet ederlerdi.
    vahdet-i vücud meseleleri bu üstadların dışında çok insanın kafasını karıştırmış ve karıştırmaya devam edecektir.çok kişi bu mesele yüzünden hatları karıştırıp ipe sapa gelmez hezeyanlar atıp dinden çıkmıştır.ayrıca cüneyd-i bağdadi öldükten sonra arkadaşlarına görünmüş,aralarında geçen bu gibi tasavvufi konuşmaların bulundukları alemde kendilerine bir fayda sağlamadığını söylemiş, Allah'ın sadece yaptıkları zahiri işlere kıymet verdiğini bildirmiştir.üstadların sözlerini yanlış anlayan tonla mürid,ömürleri boyunca yan gelip yatarak çalışmayı ve faydalı olmayı terketmiş, Hz.Peygamber'in bu konudaki öğütlerini kulak arkası etmiş, mana-maneviyat diyerek ömür tüketmiştir.
    eğer üstadların sözleri mecazi olmasaydı,ne fatih istanbulu ne yavuz selim iranı mısırı fethetmez,neme gerek yalan ve hayal bir dünya,ne işimiz olur seferle cenkle derlerdi.kaldıki bu iki padişahta aslında tasavvufi eğitimden geçmişler,benim diyen dervişten bu konularda çok daha fazla bilgi sahibi olmuşlardı.




  • cerende'nin veya BİLİNÇLİ DİZAYN 'ın anlayamadığı şey şu;
    Eğer foruma bu kadar şeyi kopyala/yapıştır yapmak yerine ,okuyup iyice anladıktan sonra tamamen kendi ifadeleriyle bir topik açsalardı bu kadar tepki görmeyeceklerdi.
    İtiraf etmeliyim ki yazılanları hiç okuyasım gelmiyor çünkü sorulan herşeye alıntı yaparak cevap vermek çok sığ bir tavır.

    Unutmayın ki Müslümanlar Beyt'ül Hikme'yi inşa ettiklerinde Aristo gibi antik çağ filozoflarını tercüme edip ezberlemekle yetinmemişler,onların fikirlerini büyük ölçüde yorumlayarak,eleştirerek,bir kısmını kabul bir kısmını redderek yepyeni ve en önemlisi ÖZGÜN bir "İslam Felsefesi" oluşturmuşlardır.

    Ben daha önce de ifade ettiğim gibi bu konu hakkında delillerin çok sağlam olmadığını düşünüyorum ama burada yapıştırılanlara "bunlar saçmalıktır,uydurmadır" demiyorum.Sadece aktarılan bilgilerin, hazırlayanların bir "yorumu" olduğunu düşünüyorum.
    Ama asıl kızdığım şey alıntı yapıp yapıp bak bu böyledir denmesi...

    "Bu sadece materyalistleri paniğe sürüklemektedir" demekten başka cevabınız yoksa Müslüman gibi yaşamayı dert edinmiş birisi olarak bu tavrı hiç de hikmete uygun bulmuyorum.Bu cevap, alıntı yaptığınız şahıs ya da şahısların cevabıdır, sizlerin değil!

    Demek gerçekten hikmet Müslümanın kayıp malıymış demekten başka birşey geçmiyor içimden.
    Müslüman herşeyi okumalı,düşünmeli,araştırmalı,eleştirmeli,başkalarının yorumlarına sıkı sıkı sarılıp tek gerçekmiş gibi bakmamalıdır diye düşünüyorum.

    Tamam birileri oturup birşeyler hazırlamış,kitaplar yazmış,siteler açmışlar.
    Peki bizler ;
    "Bak bu adamlar bilime ve Kur'an'a uygun şeyler hazırlamışlar, bizim de elimizde bilimsel dökümanlar var artık" diyerek elimizin altındaki dökümanlarla materyalistlere,ateistlere cevap verme derdindeysek ya da Müslümanların kalbindeki imanı akıl yoluyla destekleme çabasındaysak bir şeyler fena halde ters gidiyor demektir.(Müslüman iman ettikten sonra aklen imanına/kalbine destek olabilir elbette, bu apayrı bir konu.)
    Çünkü bu Hikmet değildir,düşünmek değildir,ilim öğrenmek değildir.Bu şekilde bir adım öteye gidilmez.
    Eğer Hikmetten bahsediceksek,alıntılanan yazılar birer "vahiy" olmadığına göre,sadece yorumlamadan ibaret olduğuna göre oturup adam gibi tartışırız.

    Belki de yanılmışımdır,bir noktayı kaçırıyorumdur ama Müslüman kendi cümleleriyle derdini anlatabilmelidir.

    Eğer bu alıntıları yapan arkadaşlar,okudukları şeyleri kendi cümleleriyle ,hatta kendi yorumlamalarıyla paylaşsalardı zevkle bir beyin fırtınasına girişebilirdik.

    Özetin özeti; Bu topikteki itirazlar, büyük oranda kullanılan üslup ya da başka bir deyişle usül/metodoloji yönünde.Çünkü zaten bir üsluptan yada usülden bahsetmek mümkün değil.

    Özetin özetinin özeti : Kopyala/Yapıştır ile bu iş olmaz.




  • neverlate:
    quote:

    Acaba şimdi rüyada mıyız ? Değiliz, bundan emin olabilirim çünkü beynimden bağımsız olaylar oluyor...


    Beyinden bağımsız olaylar olduğunu nasıl anlayabilirsin? Görmeni, duymanı, koklamanı vs. sağlayan beynin olduğuna göre "olaylar" dediğin herşey beyninin bir algısıdır. Beyninden bağımsız olaylar olsa bile bunu anlayamazsın çünkü sana gelen tüm bilgiler beyinden geçer.


    trackfind500:
    quote:

    Aslına bakılırsa acı verici bir durum var @Kao ortada.Bilimsel alt yapıdan uzak felsefe ile bilimi birbirine karıştıran bir zihniyetin böyle hatalara düşmesi çok normal......


    quote:

    ....Bu arkadaşlar bilim bile Allah'ı gösteriyor demek isteseler de aslında büyük bir yanılgıya salıyorlar kendilerini çünkü inanç denen kavramın bilimsel bir zemin kazanması mümkün değil.Neden değil?Çünkü bu bilgilere karşılık inançsız olan bir insan "o halde bana Allah'ın ve Kur an 'ın hayal olmadığını bilimsel olarak ıspat edin" dese ne yapacaklar?Bunu bilimsel zeminde nasıl formülize edecekler?.....



    "bilimsel altyapı"nın ölçüsü nedir acaba? Kime göre bilimsel, neye göre bilimsel? Bilim dediğin defalarca yanılmıştır. Örneğin, Newton fiziğinin yerini artık Einstein fiziği almıştır ve belki de gelecekte bu da değişecektir. Dolayısıyla sanki bilim hayatın tek ölçüsüymüş gibi konuşmamızın bir anlamı yok.




  • 
Sayfa: önceki 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.