Şimdi Ara

Süper Cisimler ve ESİR Maddesi

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
17
Cevap
0
Favori
2.959
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Süper Cisimler ve ESİR Madesi

    Prof. Dr. Osman Çakmak

    BİLİM için sanılandan farklı bir şeydir boşluk. Kuantum kuramı, boşluğun boşluk olmadığını kabul eder meselâ. Bu kurama göre, boş sanılan uzay bir “etkinlikler bölgesi”dir aslında. Alanlar vardır, titreşir, dalgalanır. Boşluğun bu dalgalanmaları enerji demektir. “Mutlak Sıfır” enerjisinin var olabileceğini, Heisenberg’in ünlü belirsizlik ilkesi öngörmüştü. Richart Feynman ve John Wheeler bir elektrik ampülünün içindeki boşluğu incelemiş ve böyle bir boşluk enerjisinin gezegenimizin tüm okyanuslarını kaynatıp buharlaştırabilecek bir güce sahip olduğunu göstermişlerdir. “Boşluğun kuantumlaşması” ile “genel görecelik” arasındaki ilişki de ünlü Fizikçi Paul Davies ve Stephen Fulling tarafından yapılan bir deneyle gösterildi. Boşluktaki bir ayna titreştirilip foton ışıması oluşturuldu.

    Tüm bu gelişmelere rağmen, “boşluk enerjisi”nin tam olarak ne olduğu fizik bilimi içinde anlaşılmış değildir henüz. Bu yüzden de sanayide kullanılabilecek türden bir enerji biçimi haline gelemedi. Bu konuda hâlâ bilinmeyen noktalar var. Örneğin, bizler durgun potansiyel suyu alıp yukarıdan aşağıya doğru akıtarak onu kinetik enerji şekline dönüştürebiliyoruz. Böylece elektrik elde edebiliyoruz. Ama altında bir enerji fazı ve düzlemi bulunmadığı için, boşluk enerjisini akıtamıyoruz, dolayısıyla bu enerjiden şimdilik elektrik üretilemiyor. Bu durum, koca bir okyanusun içinde yaşayıp da çevreyi oluşturan dev enerji ortamından faydalanamamaya benziyor.

    Boşluğun anlaşılmasında karşılaşılan problemi çözme adına atılan adımlardan biri, “süper sicim teorisi”dir. Sicimler öyle bir küçüklüğü ifade ediyor ki, atom bir gezegenin yanında ne kadar kalıyorsa, sicim de bir atomun yanında o kadar kalıyor. 10 üzeri 33 santimetre (Planck sabiti) [1] çapındaki süpersicimler bütün maddenin temelini oluşturuyor. Yıldızlar arasındaki sözde boşluk da dahil, her şey onlardan oluşuyor. Onlardan daha küçük bir cisim yok. “Onlar olmasaydı hiçbir şey olamazdı” diyor Green. “Ne zaman, ne uzay, ne de madde olurdu. Yıldızlar ve gezegenler de olmazdı. Evren diye bir şey olmazdı.”

    Süpersicim Teorisi

    Süpersicim teorisine göre bütün parçacıklar ve kuvvet taşıyıcıları (elektronlar, kuarklar, fotonlar, gravitonlar, vs) Planck sabiti çapındaki boyutlara sahip sicimlerden oluşur. Uçları halka şeklinde açık veya kapalı olabilen bu sicimlerin farklı titreşim şekilleri söz konusudur. Teorinin en cazip yönü, dört temel kuvveti ve onlarca temel parçacığı basit bir sicimin titreşimleri ve hareketleri cinsinden ifade edebilmesidir. Fizikle ilgili olanlar, bunun ne kadar büyük bir kolaylık olduğunu bilir.

    Teorinin en sıra dışı özelliği, sicimlerin titreşim ve salınımlarını ifade edebilmek için tam 10 boyuta ihtiyaç duyulmasıdır. Zaman için bir ve uzay için dokuz boyutta hareket eden bu cisimler, dört boyutlu uzay zamanımızda noktasal parçacıkları ve bu parçacıklar arasındaki etkileşimleri oluşturmaktadır. Gözlemleyebildiğimiz dört boyutun dışında kalan boyutların kendi üzerine kıvrıldığı ve çok ufak kaldıkları için fark edilmedikleri düşünülmektedir.

    Süpersicimler seviyesinde inanılmaz bir kargaşa, bir yuvarlanma ve köpürme ve sürekli bir değişim var. Austin Texas Üniversitesi’nden John Wheeler şunları söylüyor: “Uzay, üzerinden uçan pilota dümdüz görünen ama içine düşen bahtsız kelebek için feci bir keşmekeş olan bir okyanusa benziyor. Daha yakından bakıldıkça daha fazla hareketlilik gösteriyor, yapının içine girildiğindeyse her yer sicimler ve deliklerden oluşuyor.”[2]

    Einstein’in genel görelilik kuramı da, bu köpüğümsü özelliğin bütün uzayda bulunmasını zorunlu kılıyor. Sicim teorisi ile daha bir anlam kazanmaya başlayan teori ise, “Herşeyin Teorisi.” Kâinattaki tüm parçacıkları ve etkileşimleri bir çatı altında toplayacak Herşeyin Teorisi (Theory of Everything), Einstein'dan beri tüm fizikçilerin en büyük hayalini oluşturuyor aslında. Çünkü maddeyi, vakumu ve evrenin başlangıcını daha iyi anlayabilmek için fizik dünyası öteden beri böylesi kuşatıcı bir çatı teoriye ihtiyaç duyuyor. İşte Süpersicim Teorisi, dev fizik problemlerini izah yeteneğiyle bu konuda ümit veriyor.

    Günümüzde hareketleri belli bir uzay zaman çatısı altında yaklaşımlarla formüllendirilmeye çalışılan sicim teorisi sağlam bir zemine oturtulabilirse, “uzay zaman”ın ne olduğu ve nasıl ortaya çıktığı, dolayısıyla “uzayın dokusu” “esir maddesi” nin yapı ve mahiyeti hakkında daha doyurucu bilgilere ulaşabileceğiz.

    Süpersicim teorisi sadece esir konusunda değil, kâinatın yaratılış sırlarını da izah etmeye aday. Mevcut fizik teorilerine göre, kâinat “yalancı vakum”dan “gerçek vakum“ durumuna bir kuantum sıçramasıyla yaratıldı. Astrofizikçiler yaptıkları hesaplamalarla kâinatın toplam enerjisinin yaklaşık sıfır olduğu iddiasında. Bu gayet makul bir iddia. Çünkü gerçekten de kütle ve hareket enerjilerinden meydana gelen pozitif enerjinin, çekim gücünün oluşturduğu negatif enerji ile hemen hemen aynı büyüklüğü göstermesi gerekir. Bu keşfin ilginç bir yanı da, muazzam genişlikteki kâinatın “yoktan var edildiğini” farklı bir yönden ispat etmesidir.


    Nursî ve Elmalılı’nın

    Esir Yorumu




    Batılı fizikçilerin dışında esir maddesi hakkında bizim kaynaklarımızda da ciddi bilgilere rastlamak mümkün. Örneğin, Said Nursî Hud Suresi yedinci ayetinde geçen “Arş su üzerindeyken…” ifadesini yorumlarken, bu ifadenin esir maddesine işaret ettiğini, esir maddesinin yaratılış silsilesinin ilk adımını teşkil ettiğini ve sonra atom altı taneciklerin (cevahir-i ferd) yaratıldığını belirtir. Bu yoruma göre, Cenab-ı Hakk'ın arşı, su hükmünde olan esir maddesi üzerinde yer almaktadır. Esir maddesi yaratıldıktan sonra, Sani'in ilk icadlarının tecellîsine merkez olmuştur.[3] Gerçekten de esiri anlayabilmemiz için en güzel benzetme, akıcılığı ve her yere nüfuz kabiliyetidir. Bu kabiliyet, canlılığın oluşum ve idamesindeki hayati görevleri son derece anlaşılır kılmaktadır.

    Şu halde, ruh ve enerji bedenimizle bizim esir deryası içinde yüzdüğümüzü söyleyebiliriz. Hayat enerjimizi esir deryası içinden alıyoruz, ama denizdeki balıklar gibi o deryadan bir haberimiz yok.

    Esir maddesinin varlığı ve mahiyetiyle ilgili bir başka bilgiyi de, Yasin sûresi otuz altıncı ayetten elde ediyoruz. Bu ayette geçen “Hepsi bir felekte (yörüngede) yüzüp gitmektedir,” ifadesi, güneş, ay ve dünyayla beraber milyarlarca gökcisminin uzay boşluğunda belli bir yörüngede yüzüp gittiklerini anlatıyor. Buradaki “yüzme” kelimesini, yüzmenin bir boşlukta değil ancak bir madde içinde olabileceğini düşünürsek, ayette uzay boşluğunun bir denize benzetildiğini görebiliriz. Elmalılı Hamdi Yazır da yine “Arş su üzerindeyken…” ayetinin tefsirinin bir manasını, “Bunlar arşın her şeyi kaplayan bir cisim olması anlamıyla ilgilidir” şeklinde ifade eder. Bu yorumda da esir ve esirin özelliklerine dolaylı yoldan bir açıklama dikkati çekmektedir.

    Bu bilgilerden yola çıkarak şunu söylememiz mümkün: Bilim tarihi içinde esirle ilgili teorilerin değişiklik göstermesine karşın, yine de bu teorilerden bağımsız bir gerçekliği var esir maddesinin. O da esir maddesinin bir yayılma ortamı olmasıdır. Bunun doğru anlaşılması, pekçok şeyin de anlaşılmasına katkı sağlayabilir. Örneğin, dua, hamd, tesbih gibi ibadetlerden hasıl olan neticelerin yayılma ortamı, kulu Allah ile buluşturan alan olabilir esir. En uzağın en yakın hale geldiği, bir şeyin herşeyle münasebet kazandığı bir esir ortamı, hem Yaratan’ın birliğine hem de her şeyle bizzat ilgilendiğine delil olabilir. Yine, tüm evren katlarının ondan yapılandığı ve ondan hayat ve enerji aldığı bir esir ortamı, kâinatın âdeta “ruhu” hükmündeki işleviyle de, kayyumiyet sırrının açıklayıcısı olabilir.

    Evren Katları ve Esir

    NNursî, fizik ötesi kanunların yürürlükte olduğu metafizik âlemlerin muhtelif tabakalara ayrıldığını ifade eder. Ona göre, bu evren katlarının her birinin kendine has kanunları vardır ve o kanunlar sayesinde yedi farklı uzay-mekânın birbirinden farklı işleyiş mekanizmaları oluşmuştur.[4] Esir de, işte bu âlemlerin ortam ve alanına tekabül etmektedir.

    Esirin her bir âlemin dokusunu teşkil etmesi ve yedi âlemin ayrı ayrı hüküm ve kaidelerine göre yapılanması ise Nursî’de şu şekilde ifadesini bulur: “Esir kalmakla beraber sair maddeler gibi muhtelif teşekkülatta ve ayrı ayrı suretlerde bulunduğu tecrübeten sabittir. Evet nasıl ki; buhar, su, buz, gibi havaî, maî, camid üç nevi eşya aynı maddeden oluyor. Öyle de: Madde-i Esiriyye'den dahi yedi nevi tabakat olmasına hiçbir mani-i aklî olmadığı gibi, hiçbir itiraza medar olamaz.”[5]

    Bediüzzaman’ın esir ile ilgili bu açıklamalarını şu ayetler de desteklemektedir: “Gök ve yer ve içindekiler O'nu tesbih eder,” “... Sonra iradesini semâya yöneltti ve gökleri yedi tabaka olarak tanzim etti; O herşeyi bilir” (Bakara, 29), Yine, Peygamberimizin “Semâ emvacı karardide olmuş bir denizdir” hadisi de, esirle ilgili izahlara katkı yapmaktadır.

    Peki, tüm bu bilgileri süpersicim teorisiyle birlikte ele aldığımızda karşımıza nasıl bir tablo çıkmaktadır?

    Başta da belirttiğimiz gibi, süpersicim teorisi varlıkta on boyut olduğunu kabul eder. Bu boyutlar bizim bildiğimiz dört boyut (en, boy, uzunluk ve zaman) ile bunların dışında var olan altı boyuttur. Kurânî kaynaklarla beraber Nursî’nin yorumları ışığında baktığımızda, acaba bizim yaşadığımız âlemi oluşturan dört boyutun dışındaki altı boyutun, yedi katlı semavâtın kalan altı katına işaret ettiği düşünülebilir mi? Çünkü aklen böyle bir sonuç, gayet makul görünüyor.

    Böyle baktığımızda, ilk dört boyut, şu an yaşadığımız fizik dünyayı veya birinci kat semayı; geriye kalan altı boyut ise altı kat semayı, bilim diliyle söylersek, paralel evrenleri oluşturmaktadır. Bu paralel evrenlerin dinî literatürdeki karşılığı ise, gayb ve ahiret âlemleridir.

    Son bir iki cümle

    Tüm bu bilgi ve düşüncelerden sonra, esir maddesi hakkında herhalde şunları söylemek doğru olur:

    Âlemde ilâhî lütûf, güzellik ve hayırlar sergileniyor. Mahlukat da bu sergiye dua, tesbih, hamd ve ibadetle karşılıkta bulunuyor. Aynı zamanda bu varlıklardan her biri ilâhî isimlerin güzelliklerini, kozmik sırları kendi üzerinde sergiliyor, âdeta haykırıyor. İşte bu varlıkların hamdlerini, senalarını arş-ı azam yönüne sevk etmek için bir ortama ihtiyaç var ki, bu da esir ortamı olsa gerektir. Nasıl ki hava âleminin maddi cephesi atmosfere tekabül ediyorsa, manevi cephesinin de (ışın, çekim ve elektromanyetik dalgaların yanı sıra ışık ötesi dalgaları nakleden) esire karşılık geldiğini öngörmekte hiçbir beis yok kanaatimizce.

    Ancak burada bir hataya da düşmeyelim: Bu harika faaliyetlere vesile olan gerek esir maddesi, gerekse hava zerresi son tahlilde bir sebepten öteye gidemezler. Bu icraatların asıl sahibi, kâinatı esir vasıtasıyla bir bütün haline getirip en uzağı en yakın eden, bununla evren çapında birliğini açıkça gösteren âlemlerin Rabbidir. Boyutların ve uzayların gerçek sahibi O’dur. Yoksa, esir maddesine her şeyi görecek, bilecek, idare edecek bir ihtiyar ve iktidar atfetmek, esir maddesinin zerreleri adedince yanlış bir çıkarım olacaktır.


    [1] Planck ölçeği, genel görelilik ve kuantum mekaniğinin aynı anda geçerli olması beklenen, ancak erişilemeyecek kadar küçük bir uzunluklar ve zaman aralıklarıdır. Kuantum köpüğü denen uzay-zamanın kendi başına eğrilen çizgileri Weyl tensörü denen bir nicelikle ifade edilir. Uzay-zamanın eğriliği iki şekilde ele alınır: Birincisi, uzay-zamanda maddenin varlığından, diğeri Alman matematikçi Herman Weyl tarafından ortaya konduğu gibi maddenin yokluğunda bile ortaya çıkabilir. Bu eğimi tanımlayan niceliğe Weyl tensörü denir. Örneğin kütleçekim dalgaları da boş uzayda kendi başına salınarak eğrilikler oluşturur. Bu eğriliği Weyl tensörü ile tanımlanır.

    [2] (http://www.pbs.org/wgbh/nova/elegant/everything.html adresinde sicimlerle ilgili ayrıntılı bilgilere ulaşılabilir.

    [3] Bkz: İşarat-ül İ’caz

    [4] Bu yargıları, Nursî’nin şu ifadelerinden çıkarsayabiliriz: “Madem Âlem-i Ulvide muhtelif teşkilat var, muhtelif vaziyetlerde görünüyor. Öyle ise, o ahkâmların menşe'leri olan semâvât, muhteliftir. İnsanda, cisimden başka nasıl akıl, kalb, ruh, hayal, hafıza gibi mânevî vücutlar var... Elbette, insan-ı ekber olan âlemde ve şu insan meyvesinin şeceresi olan kâinatta, âlem-i cismaniyattan başka âlemler var. Hem âlem-i arzdan, tâ Cennet âlemine kadar her bir âlemin birer semâsı vardır."

    Kaynak:http://www.zaferdergisi.com/article/?makale=1904



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi piramit17 -- 13 Mart 2008; 19:56:04 >







  • M-theory ya da Sicim Teorisi ya da Theory of Everything'te bir yaratıcıdan bahsedilmez. Evrenin ve büyük patlamanın paralel plakaların çarpışmasıyla olduğu üzerine kısa bir düşünce vardır ama bunun nurcularla, said nursi ile felan alakası yoktur.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: piramit17


    Günümüzde hareketleri belli bir uzay zaman çatısı altında yaklaşımlarla formüllendirilmeye çalışılan sicim teorisi sağlam bir zemine oturtulabilirse, “uzay zaman”ın ne olduğu ve nasıl ortaya çıktığı, dolayısıyla “uzayın dokusu” “esir maddesi” nin yapı ve mahiyeti hakkında daha doyurucu bilgilere ulaşabileceğiz.



    Kalanını okumadım ama michelson zamanında ESİR (eser, eter artık nasıl çevrilirse... (ether)) DİYE BİR MADDENİN OLMADIĞINI ispatladığı deneyi boşuna yapmış heralde...

    Zafer dergisi öyle yazdığına göre kesinlikle vardır. Zaten bu elin keferesi nereden bilecek!

    Hiç...

    Ha olurda bu michelson denen adam nasıl "saçmalamış" diye merak eden varsa ahan da linki:http://www.fizik.us/kuantum-mekanigi/michelson-morley-deneyi.html



    Not: yok bişii deil araştırdım adam da Kimya bölümünde prof'muş. Bre yüce insan, git bi sor fizik bölümüne bakın böyle birşey yazdım ne kadar doğrudur diye...



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi doans1 -- 13 Mart 2008; 20:32:47 >




  • quote:

    Orjinalden alıntı: fuzbing

    M-theory ya da Sicim Teorisi ya da Theory of Everything'te bir yaratıcıdan bahsedilmez. Evrenin ve büyük patlamanın paralel plakaların çarpışmasıyla olduğu üzerine kısa bir düşünce vardır ama bunun nurcularla, said nursi ile felan alakası yoktur.

    Yahu ne zman konu açsam birileriyle bişeyler için ağız dalaşı yapmak zorunda kalıyorum. Arkadaşım bi defa yukarıda ki konuda büyük patlamdan falan bahsetmiyor. Evrenin ana maddesinden bahsediyor. Sen diyosun nurcular falan ne alaka yahu Kuran-ı kerimde 1400 yıl önceden bu gün bulunan çoğu bilginin haberi verilmiş ayetlerde bu bilgiler var. bu bilgilerin Kuran-ı kerimde varlığını sadece biz değil bütün dünya kabul etmiştir.Yukarıda ismi geçen insanlar Kuran'ın ayetlerine açıklık getirmeye çalışmışlardır. Bu bilgileri yazan isim bi prof'dur. Onca bilginin arasından siz sadece dini motifleri ayırdetmişsiniz. Sizi ve düşüncenizi çok iyi anlıyorum. Benim amacım siyasi bişeyler değil insanlara bilgi vermektir. Senin dediğine gelirsek yukarıdada dediğim gibi bu günkü buluşlarla Kuran'ın ne alakası var. Aynı hesap değilmi. Yukarıda ismi geçen insanlar kafadan bişeyler sallamamışlar belli bi metaryel üzerinden yorum yapmışlar. Sizinkisi koşullu tepki dini bişey gördüğünüz anda hemen bişeyler oluyor. Çıkın artık kabuğunuzdan herşeye her düşünceye açık olun. Bu kadar tek taraflı düşünmeyin bardağın boş tarafını değil dolu tarafını görün. Amacınız yanlışları çirkinlikleri bulmak değil kapatmak olsun.

    Son sözümde şudur. Kültür bilim topiğin de birsürü görüşün yazıları mevcut. Bana uyanda var uymayanda yorum yaparım ama saygıyla. Konuların ismini açık açık yazmayım sen zaten çok iyi biliyosundur. Benim yazdığım bir bilgidir herkeste bilgi olarak görsün. Herşeyin altında bir bit yeniği aramayın bu kadar dar çerçeveden olayları değerlendirmeyin önyargılı yaklaşmayın. Ben kimsenin fikirlerine laf etmem büyük saygı duyarım kimseninde benimkine laf etmesine müsade etmem. Bunları yazdım diye hemen bişeylerle beni de yargılamayın ummadığınız taş baş yarar. saygılarımla. Sizden ricam bilgi değeri eden yorumlar yazarsanız çok sevinirim. Kişisel yorumlar veya başka şeylerin açtığım topicle ilgisi yoktur.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi piramit17 -- 13 Mart 2008; 20:42:47 >




  • @fuzbing,
    quote:

    Nursî, Hud Suresi yedinci ayetinde geçen “Arş su üzerindeyken…” ifadesini yorumlarken,


    Bu size herşeyi anlatır sanırım. Bahsettiğin kişi Kuranın ayeti üzerinden yorum yapmıştır. Eğer kuranı sende onun kadar biliyosan sende bi yorum yapta gözlerimiz bayram etsin. Birşeyi eleştirmek için onu çok iyi bilmek gerekir. Mesela ben kuran okumayı bilmem yazılardan anlamam. Ancak tefsircilerin açıklamalarını okurum aradaki ilişkiye bakarım başka yorumlarla karşılaştırırım öyle buraya gelip sunarım. Hiç birşeye kafadan, bu yanlış demem; en inanmadığım birşey dahi olsa. Saygılarımla



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi piramit17 -- 13 Mart 2008; 20:52:27 >
  • Boşluk, her ne kadar esir maddesi ile dolu olmasa da gerçek anlamda boşluk olmayabilir. Kuantum alanları ve sanal (virtüel) parçacıklar ile dolu olabilir. Bunun direkt bir kanıtı yoktur fakat Casimir etkisi dolaylı bir kanıtıdır.
  • Bazı kişilerle ne alakası var diyen arkadaşım burdada konunun ilk çağ filozoflarıyla Thales,Empedokles,Anaximender,Demokritus,Eflatun,Aristo ne alakası var dimi onlarda hristiyan veya inançsız. hatta konu ile alakalı imam-ı gazali, mevlana gibi müslüman düşünürlerde var, onlarda müslüman onların da bu konuyla ne ilgisi var dimi. Kişilerin inançları veya inanmadıkları ne olursa olsun benim için önemli olan bilgidir o bilgi içinde ona saygı duyarım. gerisi beni ilgilendirmez.


    Maddenin aslı ve varlıkların mahiyetinin ne olduğu sorusu insanoğlunun düşünce tarihi kadar eskidir. Batı felsefesinin doğduğu Eski Yunan’da her şeyin aslının su olduğunu iddia eden Thales, tabiatın toprak, su, hava ve ateş gibi dört unsurdan meydana geldiğini savunan Empedokles, görünen her şeyin bilinmeyen ve tarif edilemeyen tek bir unsurun değişik hal ve durumlarından ibaret olduğunu kabul eden Anaximender ve bütün varlıkların gözle görülemeyecek kadar küçük atomlardan meydana geldiğini öngören Demokritus bu soru hakkında kafa yoran düşünürlerdendir. Eski Yunan felsefesinin zirveye çıktığı Eflatun ve Aristo ile birlikte dört unsur fikri kuvvet kazanmış, varlık hakkındaki spekülasyonların kontrollü deneylerle test edilmeye başlandığı modern bilim geleneğinin gelişmesine kadar da genel kabul görmüştür. Bugünün anlayışında maddenin yapıtaşı olarak görülebilecek temel parçacıkların eskiden düşünülen unsurlardan çok farklı bir varlık resmi ortaya koyduğunu söylemek gerekirse de, toprak, su, hava ve ateş unsurları maddenin dört hali olarak kabul edilen katı, sıvı, gaz ve plazma durumlarına doğru bir şekilde tekabül etmektedir. Yalnız Aristo’nun takipçisi kabul edilen Farabi ve İbni Sina gibi İslâm filozoflarının değil, Eski Yunan kaynaklı felsefe anlayışını eleştiren hatta reddeden İmam-ı Gazali, Mevlana Celaleddin-i Rumi ve İmam-ı Rabbani gibi büyük Müslüman düşünürlerin de maddenin dört unsurdan oluştuğu fikrini kabul ettikleri görülmektedir. Eflatun ve Aristo’nun eserlerinde yeryüzündeki oluş ve değişimlerin arkasındaki dört unsurdan başka gökleri dolduran çok lâtif beşinci bir unsurdan da bahsedilir ki, bu, yazımızın mevzuunu teşkil edecek olan esirdir.


    Evrende boşluğun var olup olmadığı tartışması da Eski Yunan’a kadar gitmektedir. Demokritus ve taraftarları tabiattaki bütün oluşum ve değişimleri boş uzayda hareket eden atomlara bağlarken Aristo ve takipçileri evrende boşluğun bulunamayacağını kabul etmişlerdir. Genel çekim, elektrik ve manyetizma gibi kuvvetlerin bulunmasından sonra uzayın iki farklı noktasında bulunan iki cisim arasında cereyan eden bu tür etkileşimlerin nasıl taşındığı veya iletildiği sorusu gündeme gelmiştir. Genel çekim kanununu keşfeden Newton, arada hiçbir bağlantı olmadan boşluktaki iki uzak cismin birbirlerine kuvvet uygulayabileceği düşüncesinin aklî melekeleri sağlam hiç kimse tarafından kabul edilemeyeceğini söyler. Bulmuş olduğu kanunun genel çekimin mekanizmasını açıklamadığını, sadece maddenin davranışını tasvir ettiğini vurgulamak için sarfettiği ‘hypothesis non fingo’ sözü meşhurdur. Gene de hayatı boyunca iki kütle arasındaki çekim muammasını çözmeye çabalamış, bu maksatla tüm uzayı dolduran esir parçacıklarının rol oynadığı mekanik bir model kurmaya çalışmıştır. Ancak bu parçacıkların maddeyle nasıl etkileştiği ve nasıl bir yapıya sahip olduğunu anlamak mümkün olmamıştır. Feynman’ın Fizik Kanunlarının Yapısı üzerine verdiği bir konferansta da bahsettiği gibi, uzayı dolduran ve gökcisimlerine büyük kuvvetler uygulayabilen böylesi bir maddenin içinde hareket eden gezegenlerin nasıl olup da sürtünme sebebiyle enerji kaybederek Güneş’e düşmediklerini izah etmek, bu tür mekanik modellerin içinden çıkılamayan güçlüklerindendir. Elektrik ve manyetizma olgularının incelenmesi, bilhassa elektromanyetik dalgaların keşfi ve ışığın bir tür elektromanyetik dalga olduğunun anlaşılması esir teorilerine tekrar dikkatleri çekmiştir.

    Kâinattaki tüm parçacıkları ve etkileşimleri bir çatı altında toplayacak bir Herşeyin Teorisi (Theory of Everything = TOE) Einstein’dan beri tüm fizikçilerin en büyük hayali idi. Fiziğin en geniş ve en sağlam iki teorik yapısı olan Genel İzafiyet Teorisi ile Kuantum Mekaniği’nin birleştirilmesi bugünün ve belki de gelecek yüzyılın fiziğinde en hayatî problem olarak durmaktadır. Maddeyi, vakumu ve evrenin başlangıcını daha iyi anlayabilmemiz bu problemin çözülmesine bağlıdır. Bu dev problemin çözülmesi yolunda en büyük umut vadeden yaklaşım son yıllarda gitgide popüler hale gelmeye başlayan Süpersicim Teorisi’dir.

    Süpersicim Teorisi

    Süpersicim Teorisi’nde bütün parçacıklar ve kuvvet taşıyıcıları (elektronlar, kuarklar, fotonlar, gravitonlar, vs) Planck uzunluğu (10-33 cm) mertebesinde boyutlara sahip sicimlerden oluşmaktadır. Uçları açık veya kapalı (halka şeklinde) olabilen bu sicimlerin farklı titreşim modları, farklı parçacıklara tekabül etmektedir. Bu teorinin en cazip yönü dört temel kuvveti ve onlarca temel parçacığı basit bir sicimin titreşimleri ve hareketleri cinsinden ifade edebilme şıklığıdır. Daha önceki parçacık modellerinin onlarca parametre ve katsayısı yerine sicimlerin yalnızca bir parametresi vardır, o da yaklaşık 10-39 ton olan sicim gerginliğidir.
    Süpersicim Teorisi’nin en sıra dışı özelliği sicimlerin titreşim ve salınımlarını ifade edebilmek için tam 10 boyuta ihtiyaç duyulmasıdır. 1 zaman ve 9 uzay boyutunda hareket eden bu sicimler dört boyutlu uzay-zamanımızda noktasal parçacıkları ve bu parçacıklar arasındaki etkileşimleri oluşturmaktadırlar. Gözlemleyebildiğimiz dört boyutun dışında kalan boyutların kendi üzerine kıvrıldığı ve çok ufak kaldıkları için fark edilmedikleri düşünülmektedir.


    Genel İzafiyet Teorisi, gravitasyonel alanların uzay-zamanın temelini oluşturduğunu ortaya koyduğu için, gravitasyon da dahil olmak üzere tüm kuvvet alanlarını içeren sicimler, aynı zamanda uzay-zamanı da meydana getirmektedir. Günümüzde hareketleri belli bir uzay-zaman çatısı altında yaklaşımlarla formüle edilmeye çalışılan sicimlerin gerçek teorisi bulunabilirse uzay-zamanın ne olduğu ve nasıl ortaya çıktığı gibi büyük problemler hakkında da fikir sahibi olabileceğiz.


    Süpersicim Teorisi kâinatın nasıl yaratıldığını araştıran kozmoloji sahasında da açılımlar sağlamıştır. Bugünkü fizik teorileri, kâinatın ‘Yalancı Vakum’ durumundan ‘Gerçek Vakum’ durumuna yapılan bir kuantum sıçramasıyla başlamış olabileceğini göstermektedir. Astrofizikçilerin yaptığı kaba bir hesapla kâinatın toplam enerjisinin yaklaşık olarak sıfıra eşit olduğu gösterilmiştir. Gerçekten de kütle ve hareket enerjilerinden meydana gelen pozitif enerji, gravitasyonel çekimin oluşturduğu negatif enerji ile hemen hemen aynı büyüklüktedir. Bu şaşırtıcı bulgu, havsalamızın almadığı genişlikteki muazzam kâinatın kelimenin tam anlamıyla yoktan var edildiğini gözler önüne sermeketedir. Vakumun az önce yukarıda verdiğimiz tanımını hatırlayacak olursak, kâinatın esirdeki bir tür dalgalanma ile başladığını tahayyül edebiliriz. Süpersicim Teorisi’nde ise dört boyutlu evrenimizin, kâinatın 10 boyutunun (4)*(6) şeklinde ayrışması sonucu ortaya çıktığı kabul edilmektedir.


    Şu noktayı özellikle vurgulamak isteriz ki, ‘esir’ kavramına felsefe ve fizik tarihinde çok çeşitli anlamlar yüklenmiştir. Mesele o kadar basit ve net olmamasına rağmen denebilir ki, bugünün fizik kitaplarında Einstein’ın ortadan kaldırdığı söylenen esir, Lorentz’in ve bazı çağdaşlarının tasavvur ettikleri esirdir. Bu konudaki yanlış anlaşılmalar ve kafa karışıklığına parmak basan Physics Today dergisi editörü Frank Wilzcek, Einstein’ın esiri fizikten silmek şöyle dursun bilakis esiri yüceltip fizikçilerin araştırma ve çalışmalarında çok mühim bir konuma yükselttiğinden söz etmiştir. Bugünkü teorik fiziğin büyük bir kısmının, bilhassa Süpersicim Teorisi’nin, adı konmamış bir şekilde esirin mahiyetinin ve özelliklerinin incelenmesi olduğu söylenebilir. Eflatun ve Aristo’nun beşinci elementi, diğer elementleri de içine alarak varlığın asıl unsuru haline gelmiştir.

    Bazı yaklaşımlar

    Süpersicim Teorisi’nin tutarlı olabilmek için ihtiyaç duyduğu 10 boyut, kanımızca semavatın yedi tabaka halinde yaratılması hakikatine de işaret etmektedir. Kâinat 10 boyutlu bir gerçeklik olarak düşünülüp 4 boyutlu evrenimizin yeri ve birinci kat semayı oluşturduğu kabul edilirse, geri kalan 6 boyut da ikinciden yedinciye tam altı kat semaya karşılık gelmektedir. Bediüzzaman Said Nursi’nin Lemalar adlı eserinde ‘Yedi gök ve yer ve içindekiler O’nu tesbih eder’ ve ‘…sonra iradesini semaya yöneltti ve gökleri yedi tabaka olarak tanzim etti; O herşeyi bilir’ (Bakara Suresi, 29) mealindeki ayet-i kerimeleri tefsir ederken ‘Sema emvacı karardide olmuş bir denizdir’ hadîs-i şerifinden de istimdatla esir ve gök tabakaları üzerine yaptığı şu yorumlar, süpersicim teorisi ışığında değerlendirildiğinde çok daha iyi anlaşılmakta ve varlık hakkındaki düşüncelerimize yeni boyutlar kazandırmaktadır:

    “Birinci kaide: Fennen ve hikmeten sabittir ki, bu haddi yok feza-yı âlem, nihayetsiz bir boşluk değil, belki esir dedikleri madde ile doludur.

    İkinci kaide: Fennen ve aklen, belki müşahedeten sabittir ki, ecram-ı ulviyeden cazibe ve dafia gibi kanunların rabıtası ve ziya ve hararet ve elektrik gibi maddelerdeki kuvvetlerin naşiri ve nakili, o fezayı dolduran bir madde mevcuttur.
    Üçüncü kaide: Madde-i esiriye, esir kalmakla beraber, sair maddeler gibi muhtelif teşekkülata ve ayrı ayrı suretlerde bulunduğu tecrübeten sabittir. Evet nasıl buhar, su, buz gibi havai, mayi, camid üç nevi eşya aynı maddeden oluyor. Öyle de, madde-i esiriyeden dahi yedi nevi tabakat olmasına hiçbir mani-i akıl olmadığı gibi, hiçbir itiraza medar olamaz. ”
    Yine İşaretü’l-İcaz adlı tefsirinde esirin kâinattaki konumu hakkında verdiği izahat dikkat çekicidir: “Madde-i esiriye, mevcudata nazaran akıcı bir su gibi mevcudatın aralarına nüfuz etmiş bir maddedir. ‘Arşı su üzerindeyken…’ (Hud Suresi, 7) âyeti şu madde-i esiriyeye işarettir ki, Cenab-ı Hakk’ın arşı, su hükmünde olan şu esir maddesi üzerinde imiş. Esir maddesi yaratıldıktan sonra, Sani’in ilk icadlarının tecellisine merkez olmuştur. Yani esiri halk ettikten sonra cevahir-i ferde kalb etmiştir. ”
    Elmalılı M. Hamdi Yazır da kıymetli tefsiri “Hak Dini Kur’an Dili”nde, Hud suresindeki “Arşı da su üstündeydi…” âyetiyle ilgili olarak çeşitli izahları karşılaştırırken, “Bir de bunlar arşın herşeyi kaplayan bir cisim olması anlamıyla ilgilidir” der.
    Esir kavramının bilim tarihi içerisinde geçirdigi transformasyonlar bilimin insanî boyutları hakkında fikir vermekle beraber, zamanla değişen teorilerden bağımsız bir gerçeklik anlayışına ulaşma ihtiyacı ancak ilahî vahyin doğru bir şekilde anlaşılmasıyla tatmin edilebilecektir.

    Mutlak referans noktası tartışması ve esir

    Bir deniz dalgasında titreşen şey su, ses dalgasında hava iken, ışıkta nedir? Radyo ve telsiz sinyalleri neyin dalgalanmasıyla iletilmektedir?


    20. yüzyıl’ın başlarına kadar bu sorulara verilen en makul cevap elektrik ve manyetik alanların esirin sıkışması, seyrelmesi ve hareketlerinden ibaret olduğu, ışığın da esirin dalgalanmasından oluşup bu yolla yayıldığı şeklindeydi. Elektromanyetizma, ışıma ve optik alanlarındaki çalışmalar esirin özelliklerinin araştırılması olarak adlandırılıyordu. Maxwell’in elektromanyetizma teorisini hareketli yükler ve alanlar için geliştiren Lorentz, elektrik ve manyetik alanların uyduğu matematiksel denklemlerin bir referans çerçevesinden diğerine geçerken Galile dönüşümlerine göre değil yepyeni özellikler gösteren Lorentz dönüşümlerine göre değişmesi gerektiğini göstermiştir. Birbirilerine göre sabit bir hızla hareket eden iki referans sistemi arasında uzaysal ve zamansal büyüklüklerin nasıl değiştiğini gösteren Lorentz dönüşümlerine göre hareketli bir çubuğun boyu hızına bağlı olarak kısalırken, hareketli bir saatin gösterdiği zaman da hızına bağlı olarak uzamaktadır. Farklı referans sistemleri içerisinde bir tanesinin özel ve mutlak olduğunu kabul eden Lorentz, bunun esirin durgun olduğu referans sistemi olduğunu düşünerek, mutlak uzayı bir bakıma esirle özdeşleştirmiştir. Einstein ise ayrıcalıklı bir referans sisteminin mevcudiyetinin simetri ilkeleriyle bağdaşmayacağından yola çıkarak mutlak uzay kavramını sorgulamış ve bütün referans sistemlerinin fizik kanunlarının işleyişi bakımından özdeş olduğu temel varsayımı üzerine dayanan meşhur İzafiyet Teorisi’ni geliştirmiştir.


    Burada şu noktayı biraz açmakta fayda vardır ki, Lorentz ve Einstein’ın bulguları matematiksel olarak özdeş olmakla beraber sonuçların yorumlanmasında ve baz alınan kabullerde farklar mevcuttur. Lorentz esirin belirlediği referans sisteminde uzay ve zamanın gerçek olduğunu kabul etmekte, esire göre hareket eden nesnelerin boylarının kısalacağını söylemekte ve esirin dışındaki referans sistemlerinde ortaya çıkan zamanın fiziksel bir anlamı olmadığını düşünmekteydi. Zamanın uzayıp kısalması denklemlerinde apaçık görünmesine rağmen, Lorentz mutlak ve evrensel bir tek zamana inandığı için diğer referans sistemlerinde ortaya çıkan zamanların yardımcı matematiksel kavramlar olduğunu düşünmekteydi. Einstein ise fizik kanunlarında ve evrenin işleyişindeki simetrinin mutlak uzay ve mutlak zaman kavramlarından daha temel olduğunu kavramış ve fizik kanunlarının referans sistemlerine göre değişmediği ancak uzay ve zamanın tamamen izafi olduğu bir teori geliştirmiştir. Bu yeni teoride mutlak ve özel bir referans sistemine ihtiyaç olmadığı için Einstein da o zamanlarda mutlak uzayla özdeşleştirilen esir kavramına artık gerek kalmadığını ifade etmiştir.

    Boşluk mu esir mi?

    Klâsik fizikte esirin su veya hava gibi maddî bir ortam olarak tahayyül edilmesinin neticesinde çeşitli nesnelerin, meselâ Dünya’nın esire göre hızını ölçmenin mümkün olabileceği düşünülmekteydi. Bu amaçla tasarlanan ünlü Michelson-Morley deneyinin Dünya’nın hızını sıfır olarak vermesi ve sene içerisinde yapılan tekrarların aynı sonucu doğurması üzerine esirin mahiyeti hakkında soru işaretleri oluşmaya başladı. Azınlık sayılabilecek bir kısım fizikçiler, esirin Dünya tarafından sürüklendiğini, dolayısıyla sonuçların normal karşılanması gerektiğini kabul etmektedir. Hattâ uzun yıllar boyunca esirin sürüklenme hızının Dünya atmosferindeki yüksekliğe bağlı olarak değişeceğinden yola çıkılarak, çeşitli dağ ve tepelerde M-M türü deneyler tekrar edildi. Bir kısım iddiaların aksine, sonuçların pozitif olduğunu savunmak pek mümkün değildir. Fizik camiasının büyük çoğunluğu ise M-M deneyinin sonuçlarının Lorentz kısalmasından kaynaklandığı üzerinde hemfikirdir. Buna göre fizik kanunları öyle bir şekildedir ki, esir var olsa da olmasa da esire göre yapılacak hız tayinlerini imkânsız kılmaktadır.
    Einstein 1905 yılında yayınladığı Özel İzafiyet Teorisi’ni sunan makalesinden sonra, esire göre hareketin ölçülememesi gerçeğini esirin var olmadığı şeklinde ifade etmiş olmasını bazı sonuçları yorumlamada aşırıya kaçma olarak değerlendirecektir. Hattâ 1920 yılında Leyden’de yaptığı bir konuşmasında esir var kabul edilmeden uzay-zamanın yapısının anlamanın mümkün olmayacağını, ışığın yayılması ve genel çekimin de esir olmadan düşünülemeyeceğini söylemiştir. Einstein’a göre M-M deneyi ve Özel İzafiyet Teorisi bize esirin hareketinin uzay-zamanda izlenemeyeceğini, dolayısıyla esire göre hareketin tanımlanamayacağını ve esirin, referans sistemlerinin üstünde bir gerçekliğe sahip olduğunu öğretmiştir. Bilhassa uzay-zamanın eğilip bükülebilen, genişleyip büzülebilen bir yapısı olduğunu gösteren Genel İzafiyet Teorisi, boş uzayın (vakum) yokluk olmayıp bir tür nesne olduğunu ortaya koymuştur.

    Relativistik fiziğin gelişiminden sonra esirin fizikteki eski rolünü ve anlamını kaybetmesi, bu kavramın içeriğinin artık farklı bir şekilde düşünülmeye başlanması ve Einstein’ın 1905 makalesinin muazzam etkisi, fizik literatüründe bu kelimenin kullanımını büyük ölçüde ortadan kaldırdı. Tam karşılığı olmasa da bugün esir yerine kullanılabilecek en yakın kavram vakumdur.
    Vakumun ne olduğu ve özellikleri ise halen kuantum fiziğinin en ciddi soruları arasındadır. Bütün parçacıkların ve kuvvetlerin alanlarla temsil edildiği Kuantum Alan Teorisi’ne göre vakum, bu alanlar kuantize edildiğinde karşımıza çıkan sıfır basamağıdır. Sıfır basamağı en temel düzey olmasına rağmen cüz’i miktarda da olsa bir enerji içerir. Sıfır nokta enerjisi (ZPE) adı verilen bu enerji tüm dalgaboyları üzerinden toplandığında sonsuz bir enerjiye tekabül etmektedir. Elbette bizim gözleyebileceğimiz, bu enerjideki dalgalanmalardır. Nitekim bu sıfır nokta dalgalanmaları (ZPF) vakumda birbirine çok yakın iki metal levha arasında ölçülebilir bir çekme kuvveti oluşturmaktadır (Casimir Etkisi). Vakumu alanların sıfır düzeyi olarak düşündüğümüzde vakum bir bakıma esirin titreşimsiz ve durgun haline tekabül etmektedir.

    Yüzyıllardan beri mutlak boşluk anlamında kullanılan “vakum” kelimesinin bugünkü fizikte yüklendiği anlamı eleştiren bilim tarihçisi Whittaker, kitabına “Esir ve Elektrik Teorilerinin Tarihi” başlığını seçmesiyle ilgili olarak şunu söylemektedir:
    “Başlık hakkında birkaç kelâm edilebilir; niçin esir ve elektrik? Herkesin bildiği üzere, esir ondokuzuncu yüzyıl fiziğinde büyük rol oynadı; ancak yirminci yüzyılın başında, temelde dünyanın esire göre hareketini ölçme girişimlerinin başarısızlığa uğraması ve bu tür çabaların her zaman başarısızlığa mahkum olacağı prensibinin kabul görmesi üzerine “esir” kelimesi gözden düştü ve gezegenler arası uzayı tamamen boşluk olarak düşünülen ve elektromanyetik dalgaların yayılımından başka hiçbir özelliğe sahip olmayan “vakum” kavramıyla ifade etmek genel kanaat haline geldi. Fakat kuantum elektrodinamiğinin gelişimiyle, vakum elektromanyetik alanın “sıfır-nokta” salınımlarının, elektrik yükü ve akımının “sıfır-nokta” dalgalanmalarının ve birden farklı bir dielektrik sabitine karşılık gelen bir “polarizasyon” un oturağı olarak kabul edilmeye başlanmıştır. Bu kadar zengin fiziksel özelliklere sahip bir nesnenin vakum diye adlandırılması tamamen anlamsızdır, esir kelimesine haklı olarak dönülebilir.”



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi piramit17 -- 13 Mart 2008; 21:10:51 >




  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Daha Fazla Göster
  • Bir fizikçi olarak bilmediğim bir yer vardır belki diyerek çoğu zaman (her zaman demiyorum) bu tip tartışmalara girmem ama uzun derleme bana cevaben yazıldığına göre kendi fikrimi beyan edip kenara çekileyim.

    Esir maddesinin varlığı yüceltilmiştir diyen zihinlere buradan bir selam çakar ve elektromanyetik dalgaların oluşumu yayılımı konusunda üniversitede çalışmalarım olduğu için kendimde konuşma hakkı bularaktan diyebilirim ki esir denen nanenin evrende bulunduğuna dair inancım sıfır.

    Kuantum teorisi de bir çok teori gibi aslında kör topal bir teoridir, tıpkı izafiyet teorisi gibi. Fizikteki bir çok YAKLAŞIMda olduğu gibi ilgi alanına giren mikro yapıyı açıklasa da makro yapıları açıklamakta zerre geçerliliği yoktur. Kaldı ki açıkladığı yapıları bile olasılık hesabına bağlar; nedenler nasıllar konusunda bir açıklama sunamaz. Yani bir şeyin "olma olasılığı" vardır ama kalkıp da hangi durumlarda olur hangi durumlarda olmaz gibi bir soruyu yanıtlayamaz. Üstüne üstük (az önce dedim ya) makro yapıları hiç açıklayamaz.

    Kaldı ki evren az önce bahsi geçen makro yapıların ötesinde bir makro yapıdır ki bu bağlamda olaya kuantumsal olarak yaklaşmak işleri çıkmaza bağlayacaktır.

    Ama hadi esire bu makro yapı içindeki bir mikro oluşumlar silsilesi diyelim.

    Evrenin oluşumuyla birlikte sadece madde değil enerji de uzayın her yanına dağılmıştır. Madde ve enerji arasında bir dönüşüm süreci vardır: madde enerjiye enerji de maddeye dönüşür durur. Bu noktada sicim kuramı enerjinin topaklanması ve maddeye dönüşüm sürecini inceler. Eğer kalkıp birisi ben bunun ne olduğunu bilmiyorum o halde bunu "maddeyle etkileşime girmeyen tanımlanamayan cisim" olarak tanımlıyorsa kalksın kendine yansın zira her türlü maddenin diğerleriyle bir şekilde etkileşimi gözlenmiştir. Kaldı ki evrene benim de kesin boşluk dediğim yok zira fotonların yayılımı bile elektrik ve manyetik alanlardaki değişimin sonucudur, bu noktada mevcut madde ortamına yayılmış "alanlar" vardır, bunun haricinde mesela büyük ölçekte kütle çekim alanı sayılabilir.


    Not: Ha elektromanyetik dalgalar ne alaka diyenlere şunu söyleyebilirim ki esir maddesi ilk olarak elektromanyetik dalgaların boşlukta yayılamayacağını düşünen bilim adamlarınca ortaya atılmışmış bir kavramdır ama ilk postta söylediğim üzere michelson ve morley bu kavramın olmadığını ispatlamışlardır. İşin ilginci micehlson bu deneyi esirin hareketini tespit etmek için yapmıştır. Yani kendisi bu deneyi yapmadan önce esirin varlığını kabul etmektedir.

    Bir de hem kaide yazıp hem de belki demek bana çok mantıklı gelmiyor. Kopyala yapıştır yaparken kullandığımız yazıları daha iyi seçmek gerek sanırım.

    Ancak bunların hiç birisi için eser ya da neyse o maddenin ismi geçmez. Kalkıp da birisi nostalji yapmak istiyorsa gitsin dede efendi dinlesin ya da ne bileyim ördek beslesin. Ama yokluğu kesin olarak kanıtlanmış kavramları kimse yeniden canlandırmaya çalışıp yeni biçimlere sokup insanların zihinlerini bulandırmasın.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi doans1 -- 13 Mart 2008; 21:53:50 >




  • quote:

    Orjinalden alıntı: doans1

    quote:

    Orjinalden alıntı: piramit17


    Günümüzde hareketleri belli bir uzay zaman çatısı altında yaklaşımlarla formüllendirilmeye çalışılan sicim teorisi sağlam bir zemine oturtulabilirse, “uzay zaman”ın ne olduğu ve nasıl ortaya çıktığı, dolayısıyla “uzayın dokusu” “esir maddesi” nin yapı ve mahiyeti hakkında daha doyurucu bilgilere ulaşabileceğiz.



    Kalanını okumadım ama michelson zamanında ESİR (eser, eter artık nasıl çevrilirse... (ether)) DİYE BİR MADDENİN OLMADIĞINI ispatladığı deneyi boşuna yapmış heralde...

    Zafer dergisi öyle yazdığına göre kesinlikle vardır. Zaten bu elin keferesi nereden bilecek!

    Hiç...

    Ha olurda bu michelson denen adam nasıl "saçmalamış" diye merak eden varsa ahan da linki:http://www.fizik.us/kuantum-mekanigi/michelson-morley-deneyi.html



    Not: yok bişii deil araştırdım adam da Kimya bölümünde prof'muş. Bre yüce insan, git bi sor fizik bölümüne bakın böyle birşey yazdım ne kadar doğrudur diye...

    Ben size cvp yazarken sizde cvp yazıyormuşsunuz. Yukarıdaki cvplarım sizin için değildi. Cevaplarım ilk yorum yapan arkadaşa idi. Sizinde görüşlerinize saygı duyarım bu konuda ehilmişsiniz Bilgi sahibi olan herkese saygım sonsuzdur. Ama sadece ben doğruyum demek bence pek doğru değil. Araştırma yapmışsınz uğraşmışsınız insanları bu araştırmaları yapmalarının ne kadar zor olduğunu en iyi siz bilirsiniz. Araştırma yapanlara tutumunuzdan dolayı alttaki yazıyı yazma gereği duydum.

    Arkadaşım bahsettiğin prof benim babamın oğlu değil yanlış anlama, eğer bilimde bir bilgi bir buluş ortaya atılıp olduğu gibi kalsaydı kimse tamam bu doğrudur deyip araştırma yapmayı bıraksaydı günümüzdeki teklonojinin t'si bile olamazdı. Sen diyosun kardeşim böle bir araştırma var gidip bi daha ne uğraşıyosun be adam diyosun, eminimki basettiğin insanda senin araştırdıklarının yüz katını araştırıpta o yazıları yazmıştır. Bilimdeki buluşlar tamam bu deyip ortaya çıkan buluşlar değildir. Her bir buluşun ardında binlerce yanlış bilgi ve teorem vardır. Bilimin kuralları arasında sende bilirsin ki ''bilim yığılarak ilerler'' diye bir ilkesi vardır. Durup dururken hiç bir bilgi gökten zembille inmez. Dünyada sadece güzel olsaydı, güzelliğin bir anlamı olmazdı. Dünyada çirkinlerde vardırki sende güzelliğin ne ifade ettiğini bilirsin.

    Sonuç olarak bir konu hakkında herkes hemfikir olsaydı hiç bir araştırma yapmaya gerek kalmazdı,tamam bu doğrudur denip bırakılan hatta üzerinden çok uzun yıllar geçmiş bilgilerin bile doğruluğu çürütülmüştür. Evrenin anamaddesi konusunda ilk çağ yunan filozoflarıda pek çok araştırma yapmışlar ve bu gün evrenin ana maddesi ateştir diyene ne dersin tüh yalandan yapmış araştırmayı biz zaten atom olduğunu bulduk mu dersin. O düşünürler o araştırmaları yapmasaydı belkide bu gün atom denen şeyi bulamayacaktık. Bir bilgi bir görüş yanlış olmasına rağmen doğru şeylerin bulunmasına katkıda bulunabilir. Hiç bir emek boşuna değildir. Karşımızda araştırma yapmış emek sarfetmiş bir insan varsa biraz saygıyı fazla görmemek, olaylar hakkında hemen karar vermemek çok yönlü düşünmek lazım.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi piramit17 -- 13 Mart 2008; 22:12:04 >




  • @piramit17,

    Harun yahya siteleri, sızıntı dergisi, zafer dergisi ve benzeri yerlerden yazılar kopyalayıp yapıştırırsan birileri seninle ağız dalaşı yapar. Bunları buraya yapıştırmandaki amaç nedir? Git başka yerde milletin beynini yıka.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: fuzbing

    @piramit17,

    Harun yahya siteleri, sızıntı dergisi, zafer dergisi ve benzeri yerlerden yazılar kopyalayıp yapıştırırsan birileri seninle ağız dalaşı yapar. Bunları buraya yapıştırmandaki amaç nedir? Git başka yerde milletin beynini yıka.


    Beyin yıkama lafından bahsettiğine göre sen çok beyin yıkamışsın, ben daha önce hiç yapmadım nasıl olur bilmem. Dediğiniz isimler arasındaki bağıda emin olun ilk defa duydum. İşin buraya geleceğini hiç düşünemezdim doğrusu. Yazdığım bilimsel bi yazıdan siyasi bi anlam çıkarıp kendi düşüncenizide güzel bi şekilde ifade ettiniz helal olsun. Sizin gibi provakotörlerden kendimizi korumak için neler yapmalı acaba. Yazdığım yazıyı googla yazın elli tane sitede aynı yazıyı bulursun. Aynı şahıs aynı yazı hiç bir değişiklik yok. Bu konuyu bi tartışmada öğrendim nete yazdım şansa bi siteye tıkladım yazısını beğenmedim onun başka bişeyini beğenmedim bu sitedeki yazı güzel geldi onu kopyalayıp yapıştırdım. Olay bundan ibaret. Tabi ki inanmassın sen doğal olarak. Diğer topiclerimdede savunduğum şeyi yine savunuyorum. Kimsenin inancı beni ilgilendirmez ben sadece bilgiye bakarım.

    Sen bırak bilgiye bakmayı, hemen dikkatini çeken nurcular oldu sonra siteyi işin içine kattın sonra beni beyin yıkamakla suçladın. Bırak demagoji yapmayı. harbi helal olsun. hemen yazıdan müslümanlıkla ilgili bişey buldun yapıştın yakasına bu kadar körü körüne bağlılık görmedim. Şaştım kaldım inan. 23 YAŞINDAYIM VATANINA MİLLETİNE ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAPLARINA BAĞLI DAMARLARINDA TÜRK KİMLİĞİ TAŞIYAN VE EN ÖNEMLİSİ GELECEKLERİ EĞİTEN BİR SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENİYİM. Sana gelince, siyasi amacını böyle bilimsel konuları bahane ederek kendi çıkarların uğruna kullandığın ve insanlara bişey öğretmek için uğraşan kişilerin emeklerini görmek yerine siyasi amaçlar uğruna suçlayacak kadar kendini düşürdüğün için acıyorum sana ve senin gibi provakotörlere. Bazı bilgilerin Kuran ile açıklanması çok zorunuza gidiyor dimi. Şu an nasılsa toplumda bi din düşmanlığı var onun arkasına geçip yok harun yahya yok nurcular yok bilmem neler diye hemen şah'a kalkıyosun. Lanet olsun sizin gibi geri kafalı koyun sürüsü insanlara. Millet bi fikri savunmak için sokaklara düşüyor kendi fikirlerini duyurmak için. Ama sizin gibi insanlar bu kişilerin arasına katılıp başlıyorlar kendi siyasi fikirlerini açıklamaya. Tabi ki orda hiç suçu olmayan birsürü kişi gözaltına alınıyor dayak yiyiyor ismi çıkıyor. Ne için peki. BEN BURADA BİLGİ PAYLAŞMAYA ÇALIŞIRKEN ALTINDA BİRŞEYLER ARAYAN FESAT KENDİNİ BİLMEZ İNSANLARA YAZIKLAR OLSUN DİYECEK KELİME BULAMIYORUM. BELKİDE BU YAZILARDAN SONRA FORUMDAN ATARLAR BENİ HİÇ MÜHİM DEĞİL SEN MUTLU OL. PEŞİNDEN GELECEK KOYUNLAR BOL NASILSA. Hükümetin durumundan ötürü burda dinle ilgili ne olsa herkes senin tarafında olur nasılsa. mantıklı,bu yazımı çok iyi kullandın; benden sana KOCAMAN BİR AFERİM. DERSİNE İYİ ÇALIŞMIŞSIN.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi piramit17 -- 14 Mart 2008; 1:59:56 >




  • quote:

    Orjinalden alıntı: fuzbing

    @piramit17,

    Harun yahya siteleri, sızıntı dergisi, zafer dergisi ve benzeri yerlerden yazılar kopyalayıp yapıştırırsan birileri seninle ağız dalaşı yapar. Bunları buraya yapıştırmandaki amaç nedir? Git başka yerde milletin beynini yıka.


    Kültür bilim topiğinde komünizm ile alakalı bir sürü yazı var. O yazıları okurken niye bu yorumu yapmıyosun. Onlarda bi fikir değilmi. Sen direk taraf tutarsın ben ne yaptım biliyomusun. Sırf bilgi sahibi olmak için o konuları başından sonuna kadar okudum. Bilgim yokmu o konularda senden daha fazladır emin ol. Ama bilmediğim bir şeyler vardır diye okudum. Tek amacım bilgilenmekti. Dahada yetmedi başka sitelerde araştırdım. Bu kültü bilim topiğinde komünizm ile alakalı yüz konu açılsa güzel güzel yorumlar yaparsın yapılırda. Bir hristiyandan bahsetsem hiç sorun yok. Paylaştığım yazının sahibi bi lenin olsa tebrik edersin dimi, bi doğruluk ararsın. HAYATTA YETENEKLİ OLMAK DOĞRULARDAKİ DOĞRULARI GÖRMEK DEĞİL, YANLIŞLARIN ARASINDAKİ BİLİNMEYEN DOĞRULARI BULMAKTIR. BİLİMSELLİK HER FİKRE OBJEKTİF YAKLAŞMAK VE SONUÇLANINCAYA KADAR KESİN HÜKÜM VERMEMEYİ GEREKTİRİR. BU TOPİC KÜLTÜR BİLİM TOPİĞİ İSE İSTEYEN İSTEDİĞİ FİKRİ SAVUNUR. FİKİRLER VE DÜŞÜNCELER KARŞISINDA BİZE DÜŞEN OBJEKTİR OLUP BİZE GEREKLİ OLAN BİLGİLERİ ARASINDAN ALMAK, KONUYU DESTEKLEYİCİ BİLGİLERİMİZ VARSA PAYLAŞMAKTIR. AMACIM BEYİN YIKAMAK OLSA ÇOK DAHA SOMUT ORTAMLARDA YAPARDIM EMİN OL. BU TOPİCTE SİYASETİN VE FİKİRLERİN YERİ YOK VARSADA AMACIMIZ KİBARCA UYARIP KAPATMAK OLMALI. SENİN GİBİ OLAYI İRDELEYİP KENDİ FİKİRLERİNİ DUYURMAK OLMAMALI. HER FİKRE GERÇEKTEN SAYGI DUYARIM, ÖNYARGILI DAVRANMAM, DİNLERİM ANLAMAYA ÇALIŞIRIM NE OLURSA OLSUN. SAYGILARIMLA

    Bu siteye bak bakalım kimle ne alakasını bulacan aynı kişilerin ismi geçiyomu geçmiyomu. Konu aynı değil mi bi bak bakalım. Yeri gelir bi dinden çıkarırsın bilgiy yeri gelir bi kutsal kitaptan yeri gelir saçma bi elma düşmesinde bilisellik çıkar ortaya önemli olan objektif olup bize gerekn bilgiyi almaktır. Buyur site kolay gelsin sanahttp://www.fizikkulubu.net/super-cisimler-ve-esir/



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi piramit17 -- 14 Mart 2008; 2:27:21 >




  • @piramit17,

    Bana verdiğiniz ilk cevaptan aslında bu beyin yıkayanların kurbanlardan biri olduğunuzu ve bu yazıyı masumane bir şekilde yapıştırdığınızı düşündüm ta ki biraz aşağı inip ikinci cevabınızı okuyana kadar. Artık eminim ve cevap vermeyeceğim.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: fuzbing

    @piramit17,

    Bana verdiğiniz ilk cevaptan aslında bu beyin yıkayanların kurbanlardan biri olduğunuzu ve bu yazıyı masumane bir şekilde yapıştırdığınızı düşündüm ta ki biraz aşağı inip ikinci cevabınızı okuyana kadar. Artık eminim ve cevap vermeyeceğim.

    Yukarıda yazılanları yazan kişi olarak beyni yıkanmış sıfatını bana nasıl layık görürsünüz anlamadım inanın. Beyni yıkanan insan bir fikri savunan ve o fikir için canını dahi verebilecek kadar körü körüne o fikre bağlı olan insan demektir. Kaldıki ben, bir fikrin peşinden koşmayı bırakın size fikirlerden bahsedecek kadar üstün bir perspektiften yazılarımı açıklamaya çalıştım. Ben fikirleri karşılaştırırım. Bir futbol stadını düşünün a takım b takım var ve taraftarları var. Ben taraftar yani koyun değilim. Ben olaya dışarıdan bakıp başka takımların olduğunu hatta dünyada başka takımların olduğunu da bilirim en iyiyi bulurum. Siz geçmiş karşıma beyni yıkanmış diyorsunuz benim için, ben fikir ayrımı yaparak bilgilerimi paylaşmadım ki, siz bir fikre bağlı olarak ve onu savunduğunuz için bilginin içinde nurcu kelimesinin geçmesine hemen koşullu tepki verdiniz. Koşullu tepki nedir bi araştırın beni daha iyi anlarsınız. Siz bir fikrin peşinden koştuğunuz için biz tartışıyoruz. Ama sizi yine takdir ettim. Niye derseniz. Küçük beyinler kişileri, orta beyinler olayları ve büyük beyinler fikirleri tartışır. Bir fikrin peşinden giden bir koyunda olsanız hakkınızı vermeden geçemedim. Bana gelince ben bilgiye inancımı kesinlikle karıştırmam, karıştıttırmam, da şimdi olduğu gibi. Benim için bir fikir değil, fikirler mevcut. Sadece biri beni kesmedi hepsini bilmek ve karşılaştırmak daha fazla bilgim olmasını ve fikirlerin dışına çıkmamı sağladı. Siz hala daha kabuğunuzda pinekliyosunuz. Ama yakındır çıkarsınız dışarı. Verdiğiniz cvplardan beni anladığınızı çok iyi bir şekilde anladım. Siz kabul etmesenizde yazdıklarımdan çok şey öğrendiniz. Kafanız yazdıklarımdan o kadar karışmışki neye cvp vereceğinizi şaşırmışsınız. Sağdan cvp verseniz bıyık soldan cvp verseniz sakal. Sonuçta bir dayanak bulamayınca Yukarıda vermiş olduğunuz cvp arasında kaybolmuşsunuz. Siz gerçekten benim yazdıklarımı anlamışsınz ama bunlara cevap verecek kadar bilginiz yok. olsaydı, vermiş olduğunuz cevabınızdan bu çok iyi anlaşılırdı. Keşke şöyle bilgilerimiz çarpışsaydıda yazdıkarınızdan birşeyler öğrenebilseydim. Sonucundada size tşk ederdim emin olun.

    Sizin yaptığıınız şudur. YANSITMA savunma mekanizmasını kullanarak beni suçluyosunuz. Yapacağınız başka şey kalmadı çünkü çaresizsiniz. İşin içinden çıkamayan insanlar hemen en kolay yolu seçip karşılarındakini suçlarlar. Bir tanede örnek vereyim, adam alkolik olmuştur, karısıyla kavga eder işin içinden çıkamayınca verecek cvbı kalmayınca ''BENİ BU HALE SEN GETİRDİN'' deyip olayı çözer ve ona inanır suçu kendinde aramaz. Ummadığnız taşın başınızı yaracağını size söylemiştim. Ne yazsanız umrumda değil içim rahat artık. Kimse zaten ben suçluyum ben haksızım demez. YUKARIDA YAZDIĞIM CEVAPLAR, SADECE VE SADECE SİZE SİZİN SİLAHINIZDAN CEVAP VERMEYDİ HEPSİ BU KADAR. Anlamışsınızdır umarım.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi piramit17 -- 14 Mart 2008; 3:40:24 >




  • quote:

    Orjinalden alıntı: fuzbing

    @piramit17,

    Bana verdiğiniz ilk cevaptan aslında bu beyin yıkayanların kurbanlardan biri olduğunuzu ve bu yazıyı masumane bir şekilde yapıştırdığınızı düşündüm ta ki biraz aşağı inip ikinci cevabınızı okuyana kadar. Artık eminim ve cevap vermeyeceğim.

    Aslında ikinci cevaptan beynimin yıkandığı teorisinin yanlış olduğunu anlamalıydınız. Tek bir fikir etrafında dönmediğimi ve amacımın bilimsellik olduğunu çok iyi anlatmaya çalştım onun içinde ikinci cevabımda o fikri ve somut örneklerini verdim. Matematikte mutlak değer konusu vardır bilirmisiniz bilmem. Bir x vardır ama bu x'in negatif olmasından negatif olduğu anlamı çıkmaz, pozitif olmasından da pozitif olduğu anlamı çıkmaz. Bunu nerden anlarsınz biliyomusunuz, x hakkında size verilen bilgiyle. Hiç bir şey göründüğü kadar basit değildir.Önce beyin yıkayan biriydim, şimdide beyni yıkanmış oldum ilginç doğrusu. Güzel bir U dönüşü oldu sizin için. Bakalım daha neler olcak.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi piramit17 -- 14 Mart 2008; 3:58:15 >




  • quote:

    Bana verdiğiniz ilk cevaptan aslında bu beyin yıkayanların kurbanlardan biri olduğunuzu ve bu yazıyı masumane bir şekilde yapıştırdığınızı düşündüm ta ki biraz aşağı inip ikinci cevabınızı okuyana kadar. Artık eminim ve cevap vermeyeceğim.


    Aslında ikinci cevaptan beynimin yıkandığı teorisinin yanlış olduğunu anlamalıydınız. Tek bir fikir etrafında dönmediğimi ve amacımın bilimsellik olduğunu çok iyi anlatmaya çalştım onun içinde ikinci cevabımda o fikri ve somut örneklerini verdim. Matematikte mutlak değer konusu vardır bilirmisiniz bilmem. Bir x vardır ama bu x'in negatif olmasından negatif olduğu anlamı çıkmaz, pozitif olmasından da pozitif olduğu anlamı çıkmaz. Bunu nerden anlarsınz biliyomusunuz, x hakkında size verilen bilgiyle. Hiç bir şey göründüğü kadar basit değildir. Önce beyin yıkayan biriydim, şimdide beyni yıkanmış oldum ilginç doğrusu. Güzel bir U dönüşü oldu sizin için. Bakalım daha neler olcak.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi piramit17 -- 14 Mart 2008; 3:56:38 >




  • İnsanlar fikirlerini, inançlarını ortaya dökmekte, savunmakta özgürdür. Sırf bu yüzden bile birine (inanıcıma ters olsada) büyük saygı duyarım. Sen niçin inancın için bunları yazıyorsun demek, beyni yıkanmış demek, büyük saygısızlıktır. Saygını koruyarak (inanmasanda) karşındakini incitmeden bilimsel olarak eleştiri yapabilirsin fazlası insana yakışmaz. İnsan olana tabi. İnsanlar evrimide, hiristiyanlığıda, budistliğide, İslamıda savunabilir. Eğer inancınız size karşınızdakinin inancına acıyarak bakmayı, yobaz, beyni yıkanmış şekilde bakmayı öngörüyorsa zaten yanlış inançtasınız demektir.
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.