Arabacı, kapıcı, işçi, memur, tüccar... bütün bu insanların ben ve benim sevdiğim insanlar gibi yaşamadıklarını, bizim istediklerimizi istemediklerini ve bizim gittiğimiz yöne gitmediklerini anlamak için sokağa çıkıp kapı önünde bir saat oturmak yeterdi. Sevdiğim, saydığım, inandığım insanlarsa, kendilerini kuşatan çoğunluk içinde -karıncalar gibi didinip duran ve bin bir dalavereyle, iğrençlikle sürekli kendilerine bir şeyler edinmeye çabalayan çoğunluk içinde- yapayalnız ve yabancıydılar, kimselere gerekli değildiler. Hayat bana baştan sona saçma geliyordu... ve ölümüne sıkıcı. İnsanların yalnızca sözde acıyıcı ve sevgi dolu olduklarını görüyordum; gerçekteyse -belki kendileri bile bunun farkında değillerdi, ama- hayatın genel akışına teslim olmuşlardı. |
Bildirim