Şimdi Ara

2012 Gerçek mi?Yoksa bir saçmalık mı?Foton kuşağı(resimli)İnternet üzeindeki en geniş bilgi

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
152
Cevap
11
Favori
60.173
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  •  2012 Gerçek mi?Yoksa bir saçmalık mı?Foton kuşağı(resimli)İnternet üzeindeki en geniş bilgi



    2012 Marduk...


    Geçenlerde Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi'nce(NASA) hazırlanan raporda, şimdiye kadar pek de düşünülmeyen, farklı bir felaketten söz ediliyor. Raporda ne küresel ısınma, ne depremler, ne süper-volkan, ne göktaşı çarpması var. NASA'nın raporunda böyle bir felaket için olası bir tarih de veriliyor: 12 Eylül 2012..
    GÜNEŞ'TE FIRTINA OLACAK

    Raporda, Güneş'te meydana gelmesi beklenen büyük bir fırtınadan söz ediliyor. Bunun, Dünya'da yaratacağı etkiler ise kötü bir kehanet ya da bir korku filmi senaryosundan farksız..

    ENERJİ ŞEBEKELERİ ÇÖKECEK

    Güneş yüzeyinde meydana gelen büyük fırtınalarla ortaya çıkan plazma toplarının, Dünya'daki enerji şebekelerini çökerterek, insanlığı mutlak bir çöküşe sürükleyebileceği uyarısı yapılıyor.

    NASA'nın, Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'yle ortaklaşa hazırladığı raporda; Güneş'te meydana gelen enerji patlamalarının, bugüne kadar Dünya'daki enerji ve iletişim hatlarında görece kısa süreli ve küçük çaplı hasarlara yolaçtığı, ancak büyük çaplı bir patlamanın, Dünya'nın manyetik alanına muazzam bir hasar verebileceği kaydedildi.
    1859'DA BENZERİ YAŞANMIŞ

    Bahsi geçen patlamalardan bugüne kadar kayıtlara geçen tek örneğin 1859'da yaşanan "Carrington Olayı" olduğu belirten uzmanlar, benzer bir patlamanın; Kuzey Amerika, İskandinavya, Avrupa ve Çin üzerinde on yıllarca onarılamayacak tahribata yolaçabileceğini söylüyor.
    İNSANLIK TAŞ DEVRİNE DÖNECEK

    Güneş yüzeyindeki olası bir büyük patlamanın, Dünya'da saatler içerisinde tüm enerji hatlarını eriterek kullanılamaz hale getirebileceği, bunun sonucunda da altyapının çökeceği ve insanlığın Taş Devri'ne dönüş yaşayacağı öngörülüyor. NASA'nın raporunda, böyle bir felaket için olası bir tarih de veriliyor: 12 Eylül 2012.
    kuran-ı kerim'de şöyle bir ayet var :

    ay karardığı, güneş ve ay birleştiği zaman. insan o gün: "kaçış nereye?" der. hayır, sığınacak herhangi bir yer yok. o gün, 'sonunda varılıp karar kılınacak yer yalnızca rabbinin katıdır. (kıyamet suresi, 8-12)

    "güneş ve ay birleştiği zaman" anahtar cümlemiz bu. bir inanışa göre de kıyamet aşure günü cuma gününe denk geldiği zaman kopacaktır. 2012 aşure günü 23 kasım cuma gününe denk gelmektedir. pekala o zaman 21 aralık geç bir tarih değil midir? arada tam tamına 1 ay fark vardır. bu da dünyanın ters düz olması için geçecek olan süredir.

    ayrıca 21 aralık 2012 tarihinde ayette de belirtildiği gibi güneş ve ay , aynı çizgi üzerinde birleşecektir.

    şimdi durum şu ; yıllardır söylenen 21.12.2012 günü gerçekten çok ilginç bir döneme denk gelmektedir. aşure gününün cumaya denk gelmesi, güneş ve ayın aynı düzlemde kesişmesi, mayaların kehanetleri filan hep bu gün ile ilgili ipuçlarını ele vermektedir.
    albert einstein' nın arılar yok olduktan 4 sene sonra insanlık biter sözüne bakılacak olursa son yıllarda arıların ölüm oranlarında ciddi bir artış olduğuna göre gerçekleşmesi muhtemel olaylardan biridir ama kıyamet midir yoksa başka bir boyuta geçiş midir kimse bilemez fakat bu konuda yaptığım araştırmalara göre şunu gördüm:

    bu olay gerçekleşirse insanların bir kısmının dünyada kalacağı, bir kısmının ise başka bir boyutta geçeceği, boyutta geçen insanlar dünyadaki insanları felaket sırasında öldü bileceği, dünyada kalanların ciddi boyutta savaşlarla, felaketler uğraşacağı, diğer boyuta geçenlerinse 40 yıl boyunca barış ortamının olacağını, yaşlarının değişmeyeceği, çocukların doğmayacağı bir ortam da yaşayıp 40 yılın sonunda düzenin bozulacağı iddia ediliyor. bu kadar keskin hatlarla iddia etmeleri müneccim misiniz siz demeye yol açsa da insanı korkutmuyor değil.

    Şimdi sizlerle Engin Ardıç ın bir araştırma-yazısını paylaşmak istiyorum:
    engin ardıç tan;

    bir marduk'tur gidiyor... bilen bilmeyen, anlayan anlamayan, süleyman demirel'in 'gonuşşang türkiyya' ilkesi uyarınca konuşuyor. fakat çok kişi demirel'in hiç sevmediği ama hep yaptığı şekilde karnından konuştuğu için çok kişi de anlamadı soruyor, nedir bu marduk, yenir mi yenmez mi, canlı mıdır uzaylı mıdır? cem yılmaz'ın 'gora' filminde robota sorduğu gibi, bir şey yer mi, bir şey içer mi? her yerden çeker mi? her yerden alır mı?

    marduk ile 1999 yılında tanıştım. altı sene geçmiş. yok, daha önceleri de, hem de uzun yıllardır 'ezoterizm' denilen meseleye meraklıydım.

    türkiye'de az kişinin bildiği louis pauwels, jacques bergier, gerard de sede, rene guenon, hatta tom lethbridge gibi herifleri bir tamam okumuştum (efendim 'lisan' da biliyoruz ya ayıptır söylemesi)... sonra bunlara robert bauval, graham hancock, michael baigent gibi araştırmacılar da eklendi.

    bu adamlar, dünyamızda ünlü nuh tufanından önce bambaşka bir uygarlığın varolmuş ve o amansız felaketle ortadan kalkmış olduğunu iddia ediyorlardı. 'gizemciler' denilen bütün o esrarlı çevrenin çalışmaları da, bu eski uygarlıktan bize kalmış birtakım ipuçlarının, zaman içinde şekil değiştirmiş, efsaneye dönüşmüş birtakım izleri, kırıntılarıydı. adına artık atlantis mi dersiniz, cartlantis mi, bilmem.

    işte piramitler miramitler de bunların kalıntılarıymış...

    hatta, lethbridge tam bu konuyu araştırdığı ve bomba gibi patlayacak bir kitap yazmaya hazırlandığı sırada, sonradan pek ünlenecek erich von daeniken daha önce ve daha uyanık davranmış, gene o pek ünlü 'tanrıların arabaları'nı yazarak bombayı kendisi patlatmış, parsayı toplamış, malı ve parayı götürmüş (yıl 1967), lethbridge de kahretmiş, adamcağızın yüreğine inmiş, ölmüş gitmişti (yıl 1970)... yakın dostu ve kendisi de bu konularda epey eser vermiş colin wilson öyle anlatıyor.

    masonların da bunları bildikleri ve bu sırrı sakladıkları ileri sürülüyor.

    benim de bilgim bu merkezdeyken, ınternet'i ve orada faaliyet gösteren ünlü 'amazon.com'u da yeni keşfetmenin verdiği heyecanla bu tür sitelerde ve içlerinde geziniyordum (elbette pornoculardan fırsat kaldıkça)... zecharia sitchin adında bir adamla tanıştım.

    aldı zekeriya. orta yaşlı bir yahudi'ydi bu. konuyla ilgili de tam sekiz kitap yazmıştı! istanbul'a da gelmiş gitmişliği vardı.

    bir sürü para yatırdım, tıkladım, yani düğmeye basıp kapıma getirttim, hapır küpür okudum. okudukça da dehşete kapıldım.

    sitchin, yalnız eski ibranice'yi değil, sümerce, akadca, asurca, bu arada eski mısırca'yı da bülbül gibi bilen çok derin bir adamdı.

    yalnız tevrat'ı değil, hemen bütün eski kil tabletleri, bunlarda yazılı destanları falan da okumuş (başta gılgamış) ve şu sonuca varmıştı: mitolojilerde hep 'tanrılar' diye geçen ve bizim de 'pis putperestlerin saçmalıkları' diye burun kıvırdığımız, ciddiye almadığımız varlıklar gerçekti, ve bunlar, gora gezegeninden komutan logar gibi 'muhayyel' ve saçmasapan bir yerden değil, bilmediğimiz ama yakın ve gerçek bir gezegenden gelmişlerdi. bu gezegen uzak bir galakside değil, bizim kendi güneş sistemimizdeydi.

    ama biz bunun farkında değildik. bilmiyorduk, çünkü yörüngesi, yani güneşin çevresinde bir tam dönüşü bizim ölçümüzle 3661 yıl sürüyordu.

    sistemin dışına çıkıyor, çok uzaklara gidip elbette geri geliyordu. bunu ancak binlerce yıl önce yaşamış atalarımızın (başta sümer uygarlığı) bırakmış oldukları bazı ipuçlarından anlayabiliyorduk. üstelik atalarımız neyin ne olduğunu tam çakamadıklarından, hafif tertip de ürkmüşler, korkmuşlar, kendi algılayabildikleri düzeyde bu meseleyi 'mitolojiye' dönüştürmüşler, söylence şekline sokmuşlar, bize öyle aktarmışlardı. yani, birtakım yazıları ve yazıtları 'doğru deşifre etmek' gerekiyordu.

    atalarımız bu gezegende yaşayan ve bize de uğrayan üstün yaratıklardan korktukları ve çekindikleri için onları, haşa sümme haşa, 'tanrı' sanmışlar, saygıda ve sevgide kusur etmemişlerdi...

    bu gezegen, güneş sistemimizin doğal bir üyesi değildi. sisteme dışarıdan girmişti, yörüngesi de bildiğimiz bütün gezegenlerin aksine, ters yöndeydi. pluton hariç hemen bütün gezegenlerin ortak dönüş düzeyine, yani 'ekliptik' dediğimiz plana da doksan derece dikti. dolayısıyla, duruyor duruyor, yani bize duruyormuş gibi geliyor, birdenbire göklerde beliriveriyordu. güney yönünde.

    dünyadan çok daha büyük, kızıl renkli bir gezegen. 3661 yılda bir geliyor, jupiter ile mars arasında bulunan 'asteroid kuşağı' bölgesine sokuluyor, oradan dönüp gidiyor. bize fazla yaklaşmıyor.

    fakat kütlesi çok büyük olduğu için, çekim gücü her seferinde bizim burada (yani dünya gezegeninde) amansız depremlere, yanardağ patlamalarına, tsunamilere, sel baskınlarına yol açıyor. 3661 yılda bir geliyor ama pir geliyor, bizi mahvedip gidiyor.

    işte ünlü nuh tufanına da bu gezegen yolaçmış ve dünyamızda daha önce varolan başka bir uygarlık böylece ortadan kalkmış.

    zecharia sitchin, bütün bunları poposundan uydurmuyor. mezopotamya yazıtlarını okuyunca bu kanıya varmış.

    bu gezegen, daha doğrusu bunun uydularından biri, eski geçişlerinden birinde, asteroid kuşağının yerinde evvelce bulunan bir başka gezegene çarpmış, kopan büyük parça bir süre serseri mayın gibi dolaşa dolaşa bugün bildiğimiz venüs'ü oluşturmuş, geri kalan toz toprak da işte o asteroidleri, yani küçük parçacıkları...

    masonların sakladıkları sır da buymuş işte!

    bu konu ilginizi çektiyse... sitchin'in bazı eserleri, sanırım ilk ikisi ya da üçü, dilimize çevirildi. 'on ikinci gezegen' isimli kitabından başlayarak okuyunuz. siz başlayın, o arada diğerlerini de tercüme edecekler.

    yok daha derli toplu bilgi edinmek istiyorsanız, konunun türk uzmanı burak eldem'in '2012: marduk'la randevu' isimli eserine başvuracaksınız.

    zaten ben de bugünlük yalnızca bir 'girizgah' yazdım, lafı ben bırakacağım, yarından itibaren burak eldem alacak ve size bir hafta boyunca, enine boyuna, şu marduk meselesini anlatacak! sitchin'in bazı yanlışlarını da eleştirecek, konuya yaptığı kendi katkılarını, kendi bulgularını da sizlerle paylaşacak.

    ve fakat neden mi 2012?

    çünkü, hesaba göre, bu gezegenin güneş sistemimizde birdenbire belirmesi ve canımıza okuması, 2012 yılında bekleniyor!

    gördüğünüz gibi depremler, tsunamiler falan da ufak ufak artıyor ha...

    hesap yanlış olabilir tabii. bilemem.

    ayrıca bilim adamları, 'böyle saçma şey olmaz, bu büyüklükte bir gezegen yaklaşmakta olsaydı şimdiye kadar görmüş olmamız gerekirdi' diyorlar... fakat...

    zurnanan zırt dediği yer...

    1984 yılında, amerikan uzay araştırma ve çalışmaları dairesi ünlü nasa, pluton dolaylarında, güneş sistemine 'girmekte olan' büyük bir gökcismi keşfetti... bunun doğal bir gezegen mi yoksa yapay bir uzay gemisi falan mı olduğu anlaşılamadı...

    söz konusu cisim, 'spektral' analizde koyu kırmızı renk veriyordu!

    konu bir süre örtbas edildi. yeni bulguları ve son gelişmeleri burak eldem size anlatacak.

    fakat marduk'un kırmızı olduğunu da sümerliler söylemişlerdi!

    aslında marduk bu gezegenin babil dilindeki söylenişiydi, sümerce adı nibiru, oradan gelenler de anunnaki.

    peki, bütün bunlar palavraysa, acaba sümerliler niçin bildikleri gezegenleri hep yaptığımız, alıştığımız şekilde içeriden dışarıya, yani güneşe en yakın merkür'den başlayarak pluton'a doğru değil de, dışarıdan içeriye, yani güneşe en uzaktan başlayarak sayıyorlardı?

    'bir şeyin' ve birilerinin geliş yolunu mu izliyorlardı yoksa?

    ayrıca... ayrıca... beş bin yıl önceki sümer uygarlığı, bizim ancak 1930 yılında, o da teleskopla keşfedebildiğimiz, gözle görülmesi mümkün olmayan pluton gezegeninin varlığını nereden biliyordu? nasıl bilebilirdi?

    merak ettiyseniz yarın bir akşam gazetesi alınız ve öğrenmeye başlayınız.

    şunları yapmayın

    ancak, şu iki hatayı yapmayınız... lütfen...

    bir: 'olmaz böyle şey' diye kestirip atmayınız. açık fikirli olunuz. konuyla ilgili bir sürü yazı yazmış bendeniz de zaten 'vardır' ya da 'yoktur' demedim, sizi bu meseleden haberdar ederek gazetecilik görevimi yerine getirdim.

    iki: bunun asla bir 'inanç' meselesi olmadığını unutmayınız. size 'inanın' ya da 'inanmayın' demiyoruz, konuya böyle yaklaşmayınız.

    bu bir astronomi, astrofizik, tarih ve arkeoloji konusudur.

    dolayısıyla, 'kur'an-ı kerim'de yeri var mı?' diye sormayınız.

    hayatınızı ve beyninizi ille kabaca ve yanlış yorumlayacağınız din esaslarına göre düzenlemek istiyorsanız, kuran'da cep telefonu da yoktur, cep telefonlarınızı hemen çöpe atınız.

    laf aramızda, bu gibi konulara solcuların da kafaları basmaz, çünkü marx da bu konudan sözetmemiştir, lenin de.

    siz akıllı olunuz, hemen reddetmeyiniz, araştırınız, öğreniniz. okuyunuz

    yani: iqra!

    şunu da unutmayalım

    bu meselenin 'ispiritizmayla' uzaktan yakından hiçbir ilgisi yok.

    yani, ruh çağırma, medyumluk, yaşayan ölüler, vampirler, zombiler gibi saçmalıklar bu konunun uzağında ve dışındadır.

    birbirine karıştırılıyor, at izini it izinden ayırmak zorlaşıyor da onun için belirttim.

    bu konuyu, esrarı çekip çekip saçmalayan bazı amerikan serserileri, yani 'new age' takımı da çok sulandırdı. bunun tütsüyle, buddha'yla, taocu seksle falan da hiçbir ilgisi yok.

    konuyu sulandıran diğer bir kesim, bildiğiniz 'ruh hastaları' oldu. 'marduk gezegeninden gelen uzaylılarla görüştüm, hatta hiç unutmam, yüce tanrıça iştar bir gün bana dedi ki...' şeklinde abuklayan deliler var... hekimlerin çalışma alanına giren bu gibi zırvaları sakın ciddiye almayınız. bu mesele, manyaklara bırakılamayacak kadar ciddi bir meseledir

    2012 Kıyamet yılı mı?
    Kıyamet senaryolarının sıkça konuşulduğu ve yazıldığı bir dönemden geçiyoruz.

     2012 Gerçek mi?Yoksa bir saçmalık mı?Foton kuşağı(resimli)İnternet üzeindeki en geniş bilgi


    Burak Eldem'in yazmış olduğu 2012:Marduk’la Randevu ve Fraternis: Kayıp Kitaplar, Gizli Kardeşlik adlı eserler, bu konularla ilgili olarak Türkçe yayınlanan en zengin ve kapsamlı referans kaynağı durumundadırlar.
    Nostradamus, gezegenlerin ve yıldızların gelişimiyle ilgili bilgileri kullanarak kehanetlerde bulunduğunu söylüyordu. 10 Eylül tarihinde 'Big Bang' teorisini denemek üzere yer altında gerçekleştirilecek deney çok sayıda bilim adamını telaşlandırmış durumda.

    İsviçre'de Cern Araştırma Merkezi tarafından 14 yılda geliştirilen ve 8 milyar dolara mal olan dev projenin hayata geçirilmesine sadece günler kaldı. Kimi bilim adamları ve uzmanlar bu projenin durdurulması için aylardır mücadele ediyor.

    Dünyanın sonu mu gelecek?
    Kıyamet kehanetleri neredeyse insanlık tarihi kadar eski. Dünyanın yok oluşuna dair yüzlerce yıldır felaket senaryoları konuşulmakta.

    Evrenin ve dünyanın sonuna dair çok sayıda bilimsel teori de ortaya atılmış durumda. Kimilerine göre yaşadığımız çevresel felaketler ve küresel ısınma, zaten bu yok oluş sürecinin bir parçası.

    Evrenin sonu nasıl gelecek?
    Gezegenimizi kurtarabilecek miyiz?
    Bazı araştırmacı ve teorisyenler ise 2012 yılını işaret eden saptamalarda bulunuyorlar.


    1- MAYA TAKVİMİ

     2012 Gerçek mi?Yoksa bir saçmalık mı?Foton kuşağı(resimli)İnternet üzeindeki en geniş bilgi



    Maya Kehanetleri’ne göre 22 Aralık 2012 tarihi dünya için çok önemli. Çünkü bu dönemde içinde yaşadığımız çağ sona ererek yeni bir çağ başlayacak. Büyük bir tufanla gelecek olan bu yeniçağın en büyük göstergesi iklim değişiklikleri. En azından bilim adamları öyle düşünüyor.

    Sınır Ötesi Yayınları’nın Genel Yayın Yönetmeni Ergun Candan “Kutuplar yer veya açı değiştirdiğinde buzlar eriyor. Kaldı ki; küresel ısınma sonucu şu anda Kuzey Kutbu’ndaki buzular zaten erimeye aşlamış durumda. Mayalar’a göre daha önce yaşanan dört çağ da tıpkı bu şekilde sona erdi” diyerek olayı özetliyor.

    Maya takvimi, Marduk gezegeni ve insanlığın bilinmeyen tarihi konularında geniş kapsamlı değerlendirmelerde bulunan yazar Burak Eldem’in 2012 Marduk’la Randevu adlı eserinde de bu konu ayrıntılı olarak incelenmişti.

    Tanrıların Arabaları 40 yaşında
    2- NOSTRADAMUS'UN KEHANETLERİ

    New York'lu araştırmacı Peter Lorie, Nostradamus’un dörtlüklerini büyük bir titizlikle inceliyor. Çıkardığı sonuçları değerlendirdiğinde ortaya çıkansa 21.Yüzyıl’ın başlarının büyük felaketlere gebe olduğu…

    Nostradamus’un özellikle 2012 yılına parmak bastığını belirten Lorie “O, geleceğin mühendisidir, dedikleri er ya da geç çıkacak” diyor. Astrolojiden faydalanarak kehanetlerinde kesin zamanlama verileri kullanan ilk kahin Nostradamus, öngörülerinde Türkiye’ye de yer ayırıyor. Ünlü kahinin Türkiye ile ilgili iki kehaneti bulunuyor: Deprem ve savaş. Fransız şifre çözücü Jean-Charles De Fontbrune’ye göre, Türkiye ikinci cildin 52. dörtlüğünde geçiyor.

    Nostradamus: Deha mı, şarlatan mı?
    3- TEVRAT'IN ŞİFRESİ

    1997 yılında yazar Michael Drosnin’in Tevrat’ın Şifresi (The Bible Code) adlı kitabı piyasaya çıkmıştı.

    Büyük ilgi gören kitabın içinde paranoyak teoriler var. Drosnin’e göre İncil’in içinde bazı gizli mesajlar bulunuyor. Bir mesajı çözerken ortaya çıkardığı gerçek onu çok şaşırtmış: “2012 yılında devasa bir göktaşı dünyaya çarpacak, korkumu okuyucularla paylaşmak zorundayım.”

    Bu kitabının daha sonra ikincisi de çıktı. Bu yayıncılık projesinin kazandığı ticari başarı ise Türkiye’deki bazı kişilere ilhamkaynağı olmuş ve ‘Kuran-ı Kerim'in Şifresi’ adlı kitap piyasaya sürülmüştü.


    4- NOVELTY TEORİSİ
    1970’li yolların ortasında felsefeci, yazar ve aynı zamanda çevre bilimci olan Terence McKenna ‘Novelty Teorisi’ adında bir kuram geliştirdi. Bu kuramın ortaya çıkışı, algoritma ve çeşitli grafiksel yöntemlere dayanıyor.

    Teoriye göre, 21 Aralık 2012 yılında tarih son buluyor. Her ne kadar Maya Kehanetlerine benzese de McKennan’ın teorisi, Maya gerçeği ortaya çıkmadan tam 12 yıl önce bir kitap aracılığıyla insanlara duyurulmuştu.

    Kısacası, Aralık 2012 pek çok metinde ortak olarak işaret edilen önemli bir dönüm noktası olma özelliğini koruyor.

    AZTEKLER

     2012 Gerçek mi?Yoksa bir saçmalık mı?Foton kuşağı(resimli)İnternet üzeindeki en geniş bilgi


    XVI . Yüzyıl başlarında Orta Meksika’da ileri bir uygarlıkla karşılaşıldı. Aztek'lerin muhteşem bir mimarisi , titiz kayıt tutma yöntemleri ve Avrupalılardan çok daha üstün astronomi takvimleri vardı. Azteklerin sanat eseriyle karşılaşan Albert Düver Ağustos 1520’de şunları yazıyordu : “ şimdiye dek böyle bir şey görmedim “ bu Azteklerin astronomi takvimiydi. Azteklerin kitaplarıyla karşılaşan aydınlar bu kitaplardan biri için “ neredeyse Mısırlıların kitaplarını andırıyor” diyerek hayranlıklarını ifade ettiler. Başkentleri Tenochtitlan’ı dünyanın en güzel kentlerinden biri olarak nitelediler. Bir düzenin egemen olduğu ve iyi örgütlenmiş oldukları belliydi. Azteklilerin gelişimiyle ilgili yorumlarda dünya-dışı varlıkların rol oynadığı yaygın bir şekilde belirtilmektedir.

    Toltekler ve Aztekler de yazıtlarında Tanrı KUTZALKOALTL’ın (Quetzalcoatl) parlak gezegen Venüs’ten geldiğini söylüyorlar ve ondan yazıtlarında şöyle bahsediyorlardı:

    “ Sonraları o, Tulla şehrinin boğucu zehrinden kaçarak eski şehir Tlapallan’a yerleşti. Arkadaşları ile birlikte geldiği yere dönmek üzere kuş kılığında batı denizine doğru uçarak uzaklaştı. Çok sevdiği halkından ayrılıp gitti.”


    MAYALAR, Annunaki ve "13 Ahau"

     2012 Gerçek mi?Yoksa bir saçmalık mı?Foton kuşağı(resimli)İnternet üzeindeki en geniş bilgi


    Ve dünyanın üzerinde insanlar çoğaldılar, oğulları ve kızları oldu; ve bir gün Tanrı'nın oğulları insanın kızlarını gördüler, beğendiler, onları eşleri olarak seçtiler. Onlardan, güçlü ve yenilmez bir nesil doğdu."
    Bu satırlar, Tevrat'ın "Genesis - Yaratılış" bölümündeki bir ayete ait. Yirminci yüzyılın ortalarına dek çok da fazla sorgulanmayan ve açıklanması güç görünen benzeri ifadeler, dini muhafazakarlığın yumuşama eğilimine girmesiyle birlikte dilbilimcilerin, ilahiyatçıların ve tarihçilerin ilgilerini üzerinde toplamaya başladı. Bütün semavi dinlerin öncüsü denebilecek Museviliğin Kutsal Kitabı Tevrat, "Yaratılış" bölümündeki bilmece gibi ifadelerle çelişkili yorumlara neden oluyordu. Nuh ve yakınlarının kurtulduğu büyük Tufan'dan sonra dünya üzerinde insanlar çoğalmaya başlarken, noalrın kızlarını beğenen "Tanrının Oğulları" da kimdi? Bu birleşmeden "güçlü ve yenilmez nesiller" doğması ne anlama geliyordu? Din adamları bunların tartışılmaya başlamasından hoşlanmadılar ama soru işaretleri bir dönem unutulsa bile bir süre sonra yeniden insanları meşgul ediyordu.


    Altmışların sonlarında, İsviçreli yazar Erich Von Daniken, Tevrat'taki ilginç ayetlerin yanı sıra antik çağ tarihine ilişkin açıklanamayan gariplikleri de derlediği sansasyonel kitabı "Tanrıların Arabaları"nda, alabildiğine spekülatif bir varsayımla çıkıverdi ortaya: "Tanrının oğulları", bilinmez bir zamanda uzaydan gelip dünyamıza inen, bizden çok çok ileri bir uygarlığın üyeleriydi ve dünyamız üzerinde belirgin izler bırakmışlardı. Mısır'ın piramitleri, Paskalya Adası'nın heykelleri, Hindistan'ın garip efsaneleri ve Orta Amerika'nın tapınakları, hep onların geliş hikayelerine ait gizleri barındırıyordu.

    Elbette ortodoks bilim bu iddiaları ciddiye bile almadı. Her şeyden önce Daniken bir "amatör"dü, bilim adamı değildi. Diğer yandan, çoğu kez bilgi eksikliği ve aceleci yorumlarla basit hatalar yapmış, bütünüyle iç tutarlılığa sahip bir teori de geliştirememişti. Bilimsel yaklaşım ve yöntemlerden uzak olduğu için, varolan verileri eğip büküyor, istediği sonuca bir biçimde uydurmaya çalışıyordu ki bu da onun teorilerini bir üfleyişte yıkılacak iskambil şatolara benzetiyordu. Birkaç arkeolog ve astronom dışında Daniken'i ciddiye alıp yanıt vermeye çalışan bile olmadı. Oysa, işin başında doğru sorular soruyordu İsviçreli yazar ama bunlara yanıt getirmeye çalışırken spekülatif eğilimleriyle inandırıcılığını yitiriyordu.

    Bir süre sonra, tam "Tanrıların Arabaları"nın medyatik sansasyonu dinmişken, hiç beklenmedik bir yerden bir başka çarpıcı teori çıkıverdi ortaya. "Çarpıcı" nitelemesi de yetersizdi aslında; eğer Daniken'in söyledikleri "ilginç" olarak görülüyorsa, bu teoriye ancak "şoke edici" nitelemesini uygun görebilirdik. İnanılmaz, şaşırtıcı, son derece radikal ve aynı oranda da büyüleyici bir teoriydi bu. Yazarı da, dünyanın en saygın ve en usta dilbilimci ve tarihçilerinden biriydi: Zecharia Sitchin. Mezopotamya'daki bütün kazı alanlarında bulunmuş, binlerce eski tabletin derlenip okunmasına ve tercümesine olağanüstü destek vermiş, bütün Batı dillerinin yanı sıra antik dillerin neredeyse hepsini çok iyi bilen bu büyük usta, "12. Gezegen" adını verdiği kitabıyla bilim gündemine bomba gibi düşmüştü.

     2012 Gerçek mi?Yoksa bir saçmalık mı?Foton kuşağı(resimli)İnternet üzeindeki en geniş bilgi


    Sitchin bir bilim adamıydı ve dünyanın her yerinde akademik çevrelerde sevgi ve saygıyla anılıyordu. Dahası, yaşamının otuz yılını Mezopotamya uygarlıklarına ait çivi yazısı tabletlerin derlenip okunmasına ve deşifre edilmesine vermişti. Bütün bu uğraşının meyvesini, Tevrat'ın gizemli bölümlerinin deşifresiyle de birleştiren Sitchin, eski metinlerin mitoloji ya da dini fantezi diye bir kenara atılamayacağını, eğer doğru "anahtar"la okunursa neredeyse bire bir, dünyamızın "günce"sini sergilediğini iddia ediyordu ve bu "anahtar"ı uzun çalışmalar içinde geliştirmişti.

    Bundan 450000 yıl önce, "Nibiru" ya da "Marduk" adlı bir gezegenden, bir grup ziyaretçi gelmişti dünyamıza. Nibiru, Pluton'un dışından elips bir yörüngeyle güneş sistemimize bağlı olan "12. Gezegen"di. (Sümerler Güneş ve Ay'ı da sayıyorlardı.) Yörüngesini tamamlaması yaklaşık 3600 yıl sürüyordu ve bu büyük turun önemli bir bölümünü dünyanın çok uzağında geçiriyordu Nibiru. Sümerlerin büyük tanrısı Anu, aslında bu federasyonun başkanıydı ve onun tarafından dünyamıza bazı mineraller almak üzere yollanmış olan ekibe de "Annunaki" deniyordu. Başlarında, Sümer dininin en büyük tanrısı olan Enlil vardı. Enki, İnanna, Ninlil, Ereşkigal gibi diğer "tanrı"lar da aslında bu ekibin "beyin takımı"nı oluşturmaktaydı. Gelirken, yanlarında, madenlerde çalıştırmak üzere eğitilmiş iri cüsseli, devasa işçiler getirmişlerdi ki bunlar Tevrat'taki "Nefilim"e denk geliyordu. Bir süre sonra ağır şartlara isyan eden devlerin yerine, dünyadaki varolan en uygun yaratık seçilmiş, bu maymunsu yaratık üzerinde genetik işlemler uygulanarak "insan nesli" geliştirilmişti. Annunaki arasında, bu insanlarla ilişki kuranlar da çıkmıştı ve bir anlamda "melez tür" yaratma deneyleri yapılmıştı - aynı, Yaratılış bölümünde "Tanrının oğulları insan kızlarını eş olarak seçti" ayetinde söylendiği gibi.

     2012 Gerçek mi?Yoksa bir saçmalık mı?Foton kuşağı(resimli)İnternet üzeindeki en geniş bilgi


    Sitchin'in teorisi, Daniken'inki gibi bir "türetme" düşünce değildi ve görünüşünün aksine, hiçbir spekülatif yön taşımıyordu. Onun yaptığı yalnızca bütün antik diller için geçerli olabilecek dilbilimsel bir şifre anahtarı bulmak ve bu anahtarla o metinleri okuyup tercüme etmekten ibaretti. Elbette, yankıları da büyük oldu. Daniken gibi bir amatöre kolayca sataşanlar, sitchin gibi bir ustaya aynı pervasızlıkla yaklaşamıyorlar, belli belirsiz "bu metinlerle uğraşa uğraşa akli dengesini yitirmeye başladı" demeye getiriyorlardı. Ama Sitchin hiç aldırmadı ve yoluna devam etti. Bugün, altı kitaptan oluşan "Earth Chronicles" (Dünya Güncesi) dizisiyle, ortalığı sarsmaya devam ediyor.

    Astronomlar, güneş sisteminde, Pluton'un dışında, oldukça uzun yörüngeli bir gezegenin varlığından şüpheleniyor ve bu doğrultuda araştırmalar yapıyorlar. "Planet X" adı verilen bu araştırma misyonu içinde, Sümer metinlerinindeki bilgilerin doğruluğunun kanıtlanmak üzere olduğunu söyleyenler de var, böyle bir ize hala rastlanmadığını belirtenler de. Ama gezegenin dünya yakınına bir dahaki geliş tarihinin aşağı yukarı 2013 yılına rastlayacağı tezi dikkate alınınca...

     2012 Gerçek mi?Yoksa bir saçmalık mı?Foton kuşağı(resimli)İnternet üzeindeki en geniş bilgi


    Nibiru'ya gelince: Astronomlar, neredeyse elli yıldır, güneş sisteminde, Pluton'un dışında, oldukça uzun yörüngeli bir gezegenin varlığından şüpheleniyor ve bu doğrultuda araştırmalar yapıyorlar. "Planet X" adı verilen bu araştırma misyonu içinde, Sitchin'in Sümer metinlerinden çıkardığı bilgilerin doğruluğunun kanıtlanmak üzere olduğunu söyleyenler de var, böyle bir ize hala rastlanmadığını belirtenler de. Ama Nibiru'nun büyüsü giderek daha çok insanı çekmeye başlıyor. Hele, gezegenin dünya yakınına bir dahaki geliş tarihinin aşağı yukarı 2013 yılına rastlayacağı tezi dikkate alınınca, heyecan daha da artıyor. Bilindiği gibi, Olmec ve Maya takvim sisteminin döngüler üzerine kurulu yapısında, merakla beklenen ürpertici bir tarih var. Bu, Maya takviminde "13 Ahau" olarak adlandırılıyor ve bir dahaki 13 Ahau da 23 Aralık 2012'ye rastlıyor! Bütün tarihleri boyunca Mayalar, 13 Ahau'ya konsantre olmuşlar, o günden hem korkmuşlar, hem heyecanla beklemişler. 2012'nin sonu, 2013'ün başı diyebileceğimiz bu tarih acaba Nibiru'dan Annunaki'lerin dönmesini mi işaret ediyor bize? Ne kadar çılgınca görünürse görünsün, Sitchin gibi bir bilim adamının sözleri karşısında heyecanlanmamak mümkün mü: "Ben bu kitapları, dünyalılara yaratıcılarını anlatmak ve onların dönüşüne hazırlanmalarını sağlamak amacıyla yazdım. Annunaki döndüğünde, buna hazır olmanız için."

    Bunu Mayalarla ilişkilendirecek olursak. Şaşırtıcı bir astronomi bilgisiyle yalnızca Güneş, Ay ve Venüs gibi “birincil” gök cisimlerinin değil, neredeyse bütün önemli uzak yıldızların bile hareketlerini gözlemlemişlerdi bu insanlar.
    Zamanı ölçmede en hassas hesaplara ulaşmak için, farklı döngülerden yararlanmışlardı. Bunların ilki, “kutsal takvim” olarak bilinen ve 20’şer günlük 13 aydan oluşan “Tzolkin” (Gün Sayımı) denen döngüdür. Bu döngü, 13 rakam ve 20 ismin oluşturduğu kombinasyonları içerir ve 260 günlük sürecin bitiş günü “13 Ahau”dur.

     2012 Gerçek mi?Yoksa bir saçmalık mı?Foton kuşağı(resimli)İnternet üzeindeki en geniş bilgi


    “Haab” adını taşıyan bir ikinci takvim, bugün bizim kullandığımız güneş takviminin çok benzeridir ve yine 20’şer günlük 18 aydan oluşur. “Uinal” olarak adlandırılan bu 20 günlük ayların toplamı 360 gün yapar ve Maya zaman ölçümünde buna “tun” adı verilir. Normal güneş yılı için gerekli olan 5 artık gün, 5 tanrının adıyla “tun”a eklenir (aynı Mısır ve Sümer’de olduğu gibi!)

    Aynı “sıfır noktası”nda iki takvim de başladığında, daha ilk döngüden itibaren ritmlerinin tutmayacağı ortadadır. Her iki döngünün gün sayıları ancak 52 güneş yılı sonra eşitlenir. Tzolkin ile Haab’ın bitişleri aynı güne denk gelir yani, Tzolkin’e göre 13 Ahau gününde, Haab da sona ermiştir. Mayalar, bu günü ilginç bir şekilde, fazlasıyla önemserler. Her 52 yıllık dönem sonu, onlar için “dünyanın sona erebileceği” bir kıyamet kabusuna eşittir.

    Mayaların zaman ölçümleri, Tzolkin ve Haab kombinasyonuyla bitmez. Sürekli olarak 20 ve 13 rakamlarının çarpımlarını kullanarak daha büyük birimlere ulaştıkları, değil insanlar için, toplumlar, devletler için bile “astronomik” ölçüde uzun süreçleri ve döngüleri hesaplamışlardır. Haab’ın ana parçası, 20 günlük 18 aydan oluşan bir süreçtir. Bu 360 günlük “yıl” (Haab buna 5 artık gün eklenerek elde edilir), Maya hesap sisteminde “tun” adını alır. Bir üst birim, 20 “tun”dan oluşan yeni bir ölçüdür ve “katun” ismiyle sistemde yerini alır. Dolayısıyla bir katun, 20 tun, aynı zamanda da 7200 güne “kin” eşittir. Mayaların zaman ölçümleri, bununla da bitmez: 20 katun, yani 400 tun ya da 144.000 günden oluşan “kritik” bir birim daha kullanırlar: “Baktun”. Doğaldır ki bu denli uzun bir süre günlük pratik kullanımlar için değil, daha yüce ve “ilahi” hesaplar için gerekmiştir Mayalara.

    İşte Mayaların efsanevi “Long Count” yani “Uzun Sayım” dedikleri süreç, 13 Baktun’a eşittir (1.872.000 gün = 5125,36 güneş yılı).

    Tarım ve günlük işler için Haab’dan ve kısmen Tzolkin’den yararlanan Mayalar, tarihin neresinde durduklarını anlamak için Uzun Sayım’a da bakar ve onun günlerini kaydederler.

    Örnek: Bir günü, baktun,katun,tun,uinal ve kin’den oluşan 5 haneli bir “tarih” olarak yazmışlardır. Sözgelimi “11.2.5.1.4” gibi bir tarih, Maya Uzun Sayım esasına göre “11 baktun, 2 katun, 5 tun, 1 uinal ve 4 kin” demektir ve 721.107 güne, yaklaşık olarak 4381 yıla eşittir. (11 x 144.000 + 2 x 7200 + 5 x 360 + 1 x 20 + 4= 1600224. Bu sayıyı bir güneş yılına denk gelen 365,242 güne bölersek, 4381,27 sayısını elde ederiz.) Buda yaklaşık olarak M.S. 1267 yılına denk gelir.

    (Sebebi için okumaya devam edin...)
    Maya tarihinde “başlangıcı” olarak belirlenmiş noktayı bilmezsek, yukarıdaki hesabı yapamayız. Bizim takvim sistemimize göre bu an, İsa’nın doğduğu varsayılan yıldır. Gregoryen takvimimizde biz bu yılı “0” olarak kabul eder ve öncesini, sonrasını buna göre hesaplarız. Mayalarda da bu tarihin başlangıcı 0.0.0.0.0 günü olmalıdır; yani herşeyin başlangıç noktası. Eğer bu tarihin, bizim takvimimize göre hangi güne denk geldiğini bilmezsek, Maya Uzun Sayım’ındaki hesapların da bizler için hiçbir anlamı yoktur.
    Arkeolojik bulgular ve Karbon-14 yöntemi yardımıyla yapım tarihi bizim takvimimize göre büyük bir kesinlikle belirlenen birkaç tapınakta (İzapa, Chichen Itza ve Monte Alban’da) Maya rahiplerinin, yapılış tarihini belgeleyen Uzun Sayım tarihleri de bulunmuş ve basit bir hesap işlemiyle içinde bulunduğumuz devrenin başlangıç tarihi, yani Maya notasyonuna göre 0.0.0.0.0 günü de belirlenebilmiştir.

    Yanılma payıyla birlikte tarih, İ.Ö 3114 yılının yaz aylarına denk gelir.

    Maya kozmogonisine göre, dünyanın geçmişi, 13 Baktun’luk (aşağı yukarı 5125 yıl) devrelerden oluşur ve bunların her birinin bitimi, dünya için radikal değişimler ve büyük yenilikler içerir. İçinde bulunduğumuz devre, Mayalara göre beşinci ve son devredir ve 13.0.0.0.0 tarihinde son bulacaktır. Bizim takvimimize göre sözü edilen bu tarih, 21 Aralık 2012’ye denk gelmektedir. Mayalara göre dönemin bitişini işaretleyen 13 Baktun, yani 13.0.0.0.0 günü belirttiğimiz gibi 2012 yılının 21 Aralık tarihine, yani astronomik anlamda “Kış gündönümüne” (Güneş’in en güneyden, Oğlak Dönencesi hizasından doğduğu, yılın en kısa günü) rastlar. Oldukça yaklaşmış bulunduğumuz bu tarihin, astronomi uzmanlarınca yapılmış analizi de son derece çarpıcı sonuçlar sergiliyor.



    Yıllardır bu konuyla ilgili çalışan Amerikalı araştırmacı John Major Jenkins, 1997 yılında yayımladığı “Maya Cosmogenesis 2012” adlı kitabında, 13.0.0.0.0 gününün bir analizini sunuyor meraklı okurlara. Jenkins’e göre 21 Aralık 2012’de gökyüzünde oluşan astronomik konumlar, oldukça sıradışı birleşmelere işaret ediyor. Bunların en önemlisi, gezegenlerin ve Ay’ın üzerinde hareket ettiği, “Ekliptik” olarak adlandırdığımız “tutulum çemberi”nin, tam 21 Aralık günü Samanyolu’nun dünyadan görülen sınırıyla kesişmesi. Bu kesişmenin, modern astronomik ölçümlere göre "galaksimizin merkezi” olduğu belirlenen “karanlık nokta”da (karadelik olduğun dair sağlam kanıtlar bulundu.) gerçekleşmesi, bu tarihi daha da ilginç kılıyor. Ama daha ilginci, 21 Aralık günü Güneş’in de tam “gündönümü” sırasında bu noktayla aynı hizaya gelmesi. Astronomik deyişle “Gündönümü Güneşi”, Ekliptik ile Samanyolu kuşağının “galaksi merkezi” olduğu belirlenen noktayla aynı hizada kesiştiği koordinata yerleşiyor.
    Bu birleşim, Mayalara göre, “Güneşler” olarak adlandırdıkları devrelerin beşincisinin noktalandığı anı belirlemekte. O tarihe ilişkin beklentilerinin ne olduğunu tam olarak bilmiyoruz. Ama her Güneş’in, yani her dönemin bitişinde olduğu gibi, “5. Güneş”in bitiminde de olağanüstü gelişmeler ve büyük bir yenilenme bekledikleri açık. Bir “çarpı” işareti şeklindeki bu birleşim, Maya kozmolojisinde “Kutsal Ağaç” ya da “Yaşam Ağacı” olarak adlandırılıyor. (Bütün kutsal kitaplardaki “Yaşam Ağacı” mitini anımsayınız.) Ağacın iki ekseninin kesişme noktası da, yukarıda da belirttiğimiz gibi bu noktayla aynı hizada. Mayalar, Samanyolu kuşağının göbeğindeki bu esrarengiz siyah alanın, çok önemli olduğunu düşünmüşler. İnsan dahil, bütün yaşam unsurları o noktadan doğuyor ve evrene yayılıyor onlara göre. 21 Aralık 2012 günü de, galaksinin merkezini işaretleyen bu noktadan, dünyadaki bütün yaşamı etkileyecek bir kapının açılacağını düşünüyorlar. İşin en ilginci ta 2500 yıl önce heyecanla bekliyor olmaları!

    Maya düşüncesinde Uzun Sayım döneminin bitimi; aynı zamanda en çok saygı duydukları tanrılarının geri dönüş gününe ilişkin çağrışımlara da sahip. Neredeyse bütün tapınaklara damgasını vuran Kukulkan, uzun yıllar önce “Tekrar geleceğim” diyerek Maya yurdundan ayrılmış. Simgesi “tüylü yılan” olan bu bilge tanrı, Mayalara göre onlara her şeyi öğreten ilahi bir figür. Efsaneler, Kukulkan’ın Doğu ufkunda belirip, denizden geldiğini söylüyor. Atalarına dokumacılıktan tarıma, astronomiden mühendisliğe dek birçok şey öğreten bu “tanrı”nın fiziksel özellikleri ise, Mayaların tasvirine göre, Mayaların aksine, beyaz tenli, açık renk gözlü, açık renk saçlı, uzun boylu bir tanrı. Elinde de sürekli bir asa taşıyor.

     2012 Gerçek mi?Yoksa bir saçmalık mı?Foton kuşağı(resimli)İnternet üzeindeki en geniş bilgi


    Bu dönemde Mayaların daha hiçbir “beyaz adam” ile karşılaşmamış olduğu düşünüldüğünde, bu tanımlama oldukça ilginç geliyor insana. Üstelik, Kukulkan’ın uzun bir de sakalı var – Mayalarda hiç olmayan bir şey bu, çünkü genetik olarak sakalları çıkmıyor!
    Benzerlikler, Güney Amerika’ya, And Dağları dolaylarına bakıldığında da farkediliyor. ortaya çıkıyor. İnkalar ve Keçua kabileleriyle birlikteyiz ve onların mitlerinde de açık renk tenli, sakallı, elinde asa taşıyan bir beyaz tanrıya rastlıyoruz, Viracocha. Kukulkan’a yükenen nitelikler, Viracocha için de geçerli. İnkalar ve Keçualar tarımı, yıldız bilimini, yazıyı, matematiği öğretmiş. Ve yine bir gün, geri geleceği sözünü vererek uzaklaşıp gitmiş.

    Dil bilimci ve araştırmacı Zecharia Sitchin’e göre, Kukulkan ve Viracocha aynı kişilik. Ama Sitchin’in teorisinin farkı, bu iki karakterin Mezopotamya’da bir başka tanrıyla da özdeş olduğunu vurgulaması. “Earth Chronicles” serisinin beşinci kitabı olan “Zamanın Başlangıcı", Orta ve Güney Amerika’ya bu bilgileri taşıyan “beyaz tanrı”nın, Mısır’ın ünlü bilgelik tanrısı Thoth olduğunu söylüyor. Sitchin’e göre, Sümer’in büyük tanrılarından Enki’nin ortanca oğlu, Mısırlı Thoth’un ta kendisi. Mısır’da “Ptah” adıyla biliniyor ve “Büyük Mimar” olarak anılıyor Enki. Büyük oğlu Marduk’sa, Nil vadisindeki uygarlığa sahip çıkan ünlü Ra ile aynı kişi. Sitchin, iki kardeş arasındaki sürtüşme sonucu Ra’nın Thoth’u sürgüne yolladığını; bu duyarlı bilge tanrının da okyanusu aşarak Olmec ve İnkalara yeni bir uygarlığın temellerini oluşturmalarında yardım ettiğini ileri sürüyor. Zecheria Sitchin’e göre Mezopotamya’da başlayan uygarlık serüveninin mimarları, güneş sistemimizin henüz keşfedilmemiş 10. gezegeni Nibiru’dan gelen ve Sümer dilinde “gökten yere inenler” anlamında “Anunnaki” adıyla anılan gelişmiş bir ırktır! Mayaların 5. Güneş evresinin başlangıcını belirleyen İ.Ö 3114 tarihi, Kukulkan, Viracocha adlarıyla bilinen “tanrı”nın Amerika’ya geliş tarihidir. Aynı başlangıç noktası, Mısır’ın Ra egemenliğindeki dönemini ve hemen bununla aynı zamanda beliren Menes’in firavunluğunu da işaretlemektedir.

    Yeni bir çağın başlangıcına, 21 Aralık 2012’ye ...

    2012 yılının 20 Mayıs’ında aynı astronomik konum yine yaşanacak; ancak bir yenilikle: Aşağı yukarı tam o saatlerde, yani Güneş – Pleiades – Zenith birleşimi başladığında, bir de Güneş tutulması gerçekleşecek! Tutulmadan 7 ay sonra bu döneme noktasını koyacak o büyük günün, 21 Aralık’ın gelişi de gizem boyutunu bir misli daha artırıyor gibi.

    Güneş Sisteminin Son Sınırı Pluto Olabilir mi?

    Günümüz astronomi bilimi son sınır olarak Pluto 'yu kabul etmiyor.Ve araştırmalara göre modern astronomların 1930’ lu yıllardan beri peşini bırakmadıkları, ancak yerini henüz saptayamadıkları, adına ‘Gezegen X’ kod adını verdikleri dev bir gök cismi, kuyruklu yıldızlara benzeyen eliptik yörüngesiyle her 3661 yılda bir dünyamızın yakınından geçiyor.

    2001 KX76 - Planet X nedir?

    Teorilere göre 10. gezegen denen Nibiru (NASA'nın 2001 KX76 olarak katalogladığı gezegen) güneş etrafındaki 3657 yıllık her dönüşünüde dünya'ya yakın olarak gelip geçerken dünya üzerinde türlü felaketlere sebep olmaktadır. Bu seferki geçiş ise kimilerine göre 2012 yılında gerçekleşecektir. Güneş sistemimizdeki elemanlar olarak Zecheria Sitchin Güneş'i ve Ay'ı da cisim olarak ele aldığında 11 cisim söz konusu olmaktadır. Nibiru'yu bu sisteme eklediğinde 12 sayısına ulaşılmaktadır (Sümer tabletlerini çeviren Sitchin'e göre). Güneş ve Ay'ı saymazsak 9 gezegenden oluşan güneş sistemimizde Nibiru 10. Gezegen olmaktadır. Zecheria Sitchin'in kitabında anlatılan 12. Gezegen ile bugün tartışılan 10. Gezegen aynı gezegendir. Son zamanlardaki, Güneş sistemimizdeki gezegenlerin parlaklıklarındaki artış, Jüpiter'in uyduları ile arasında iyonize bir bağlantı oluşması, gezegenlerin manyetik çekim güçlerindeki artış, Jüpiter, Uranüs ve Neptün atmosferlerindeki sıradışı değişiklikler dünya üzerinden teleskoplarla izlenmektedir. Son aylarda tüm dünya'da görülen atmosferik anormallikler ve çeşitli büyüklükteki depremlerin yoğunluk kazanması ile ilgili açıklamalar 10. gezegenin gelişi ile ilgilidir. Pioneer 10 ve 11'in dünyada'dan uzaklaşma hızlarındaki azalmaların da 10. Gezegen etkisi ile olduğu ileri sürülmektedir.

     2012 Gerçek mi?Yoksa bir saçmalık mı?Foton kuşağı(resimli)İnternet üzeindeki en geniş bilgi


    Neler oldu?

    1976: Zecheria Sitchin'in 12. Gezegen kitabı piyasaya çıktı.

    1979: Zecharia Sitchin'in kitabının piyasaya çıkmasından 3 yıl sonra Amerikan Astronomi Birliği Planet X projesini başlattı.

    1981: Pluto'nun yörüngesinde saptanan düzensizlikler üzerine 10. gezegenin var olup olmaması üzerine araştırmalar başlatıldı.

    1982: NASA resmi olarak 10. gezegenin varlığını kabul etti.

    1983: Nibiru NASA'ya ait IRAS (Infrared Astronomical Satellite) uydusu ile 10. gezegen ilk defa görüldü

    1992: Kuiper Kuşağı üzerinde ilk çalışmalar David Jewitt ve Jane Luu tarafından Hawaii Üniversitesinde başlatıldı. O tarihten günümüze değin 400 kadar Kuiper Bölgesi Nesnesi saptandı.

    1998: 1970'li yılların başında gönderilen uzay araçlarının uzaklaşma hızlarındaki azalmalar dikkat çekti (Pioneer 10, Pioneer 11). 90'lı yılların başında bunun nedeni anlaşılamadı. Bu sene ise bunun 2001 KX76'nın çekim gücünden kaynaklandığı öğrenildi.

    2000: NEOS (Near Earth Objects) projesi kapsamında dünya yaşamını tehlikeye sokabilecek olası cisimler üzerinde çalışmalar başlatıldı.

    Şubat 2001: Kuiper Kuşağı çevresinde dolanan CR105 isimli kuyrukluyıldızın yörüngesindeki belirgin düzensizlikler üzerinde çalışmalar başlatıldı. Düzensizliklere orada büyük bir gezegenin sebep olacağı sonucuna varıldı.

    4 Nisan 2001: Arizona Lowell Gözlem Merkezince 2001 KX76 olarak Robert Millis ve arkadaşları tarafından kataloglandı.

    7 Ocak 2001: İsviçre'deki Neuchatel gözlem evinde de gözlendi. Bilimadamları keşiflerini basına duyurduktan bir hafta sonra haberin asılsız olduğunu belirttiler.

    11 Nisan 2001: National Optical Astronomy Observatory (NOAO) tarafından onuncu gezegen, Trans Neptunian Object (TNO) 28976 = 2001 KX76 olarak onaylandı.

    23 Ağustos 2001: ESO 2001 KX76'nın Ceres'ten daha büyük olduğunu duyurdu.

    2001: Deep Ecliptic Survey isimli proje kapsamında Nibiru'nun ilk dijital resimleri çekildi (Tucson yakınlarındaki (AZ) Kitt Peak Ulusal Gözlemevi ve Şili'deki Cerro Tololo Inter-American Gözlemevi).

    2001: Nibiru'nun albedosu, rengi ve diğer özellikleri saptandı (Magellan Instant Camera (MagIC), 6.5-metrelik Magellan Teleskopu ile Las Campanas'taki gözlemevinde (Şili).

    2003: 10. Gezegenin yaklaşmasının etkisiyle dünyanın her tarafında çeşitli büyüklüklerde depremler olmaya başladı. Can kaybına yolaçmayan bu depremlerin sayıları artmaya başladı.

    2003: 1980'li yılların ortalarından itibaren meydana gelen Güneş'teki anormallikler sebebi anlaşılamamıştı. Nibiru'nun etkisi ile Güneş'teki değişiklikler dünyadaki tüm güneş gözlemevlerinde incelenmeye başlandı.

    17 Nisan 2003: 2001 KX76'nin ismi “Ixion” olarak değiştirildi.

     2012 Gerçek mi?Yoksa bir saçmalık mı?Foton kuşağı(resimli)İnternet üzeindeki en geniş bilgi


    Neden 12. ya da 10. gezegen deniyor? Madem Güneş Sistemimizde 9 Gezegen var Nibiru'nun 10. Gezegen olması gerekmiyor mu?


    1. Merkür
    2. Venüs
    3. Dünya
    4. Mars
    5. Satürn
    6. Jüpiter
    7. Uranus
    8. Neptün
    9. Pluto
    10. ?
    11. ?
    12. Nibiru


    1. Merkür
    2. Venüs
    3. Dünya
    4. Mars
    5. Satürn
    6. Jüpiter
    7. Uranus
    8. Neptün
    9. Pluto
    10. Nibiru
    Sayıların değişmesinin sebebi Güneş'i ve Ay'ı da dikkate alıp almamak yüzüden.

     2012 Gerçek mi?Yoksa bir saçmalık mı?Foton kuşağı(resimli)İnternet üzeindeki en geniş bilgi


    4 milyar yıl önceki güneş sistemimizde bugünkü dünyamız henüz yoktu. Eğer 4 milyar önceki güneş sistemimizin gezegenlerini Sümer metinlerindeki isimleri parantez içerisinde vererek Güneş'ten itibaren sıralarsak:

    1. Merkür (Mummu)
    2. Venüs (Lahamu)
    3. Mars (Lahmu)
    4. Tiamat (11 uydusu ile birlikte, uydularından en büyüğünün ise ismi Kingu)
    5. Jüpiter (Kishar)
    6. Satürn (Anshar) Satürn'ün o zamanlar Gaga isminde dev bir uydusu vardı. Gaga şu an bugünkü Plüto'dur.
    7. Uranus (Anu)
    8. Neptün (Ea)

     2012 Gerçek mi?Yoksa bir saçmalık mı?Foton kuşağı(resimli)İnternet üzeindeki en geniş bilgi


    Modern astronominin bugün hala cevaplayamadığı konuları Sümer tabletlerinden okuyabiliyoruz. Asteroid kuşağının kökeni, asteroid kuşağının gezegenlerin dönüş yönünün aksi yönde dönmesinin sebebi, Satürn'ün ve Plüton'un halkalarının kökeni, Ay'ın, Dünya'nın kökenleri, Triton'un dönüş yönünün gezegenlerin dönüş yönünün aksi yönde dönmesi ve kuyrukluyıldızların kökeni gibi soruları Sümer tabletlerinden öğrenmekteyiz. Tabletlere göre bugünkü dünyamız eskiden Tiamat denilen büyük bir gezegenin bir parçasıydı. Tiamat'ın o zamanlar 11 uydusu vardı. Tiamat okyanuslar ve denizlerle dolu çok sulak ve nemli bir gezegendi.

    Tiamat iki parçaya ayrıldı. Tiamat'ın büyük parçası Dünya'mızı, diğer küçük parçası parçalanarak asteroid kuşağını oluşturdu. Bugünkü asteroid kuşağını oluşturan parçalar bir zamanlar Tiamat'a aitti. Tiamat, Galaktik Federasyon tarafından 18 milyon yıl önce neden yokedildi? Çünkü Tiamat üzerindeki yaşayan reptoid/dinoid (ejder) uygarlığı tehlike arz ediyordu. Bu medeniyeti ortadan kaldırmak için Taiamat yokedildi. Daha ayrıntılı açıklama:

     2012 Gerçek mi?Yoksa bir saçmalık mı?Foton kuşağı(resimli)İnternet üzeindeki en geniş bilgi


    Gezegenlerin dönüş yönlerinin aksi yönden dört uydusu ile birlikte gelen Nibiru (Marduk) ilk önce Neptün ile karşılaştı. Çekim gücü ile onun yüzeyini tümsekleştirdi ve sonunda bu tümsek o kadar büyüdü ki gezegenden koptu. Böylece Neptün'ün uydusu Triton oluştu (Triton tüm gezegenlerin tersi yönünde döner). Daha sonra Nibiru Uranüs'e yaklaştı ve çekim kuvveti ile onun kendi etrafındaki dönüş eksenini eğdi ve ayrıca çekim kuvveti ile Uranüs'ün 4 tane uydusunun olmasına yolaçtı. Bu uydulardan üçünü Nibiru kendisi aldı ve geride Triton'u olduğu gibi bıraktı. Böylece Nibiru'nun 4+3 yedi uydusu oldu. Nibiru Jüpiter ve Satürn'e yaklaşarak Güneş ekseni etrafındaki yörüngelerini çarpıttı. O anda Satürn'ün yörüngesinde bulunan Satürn'ün dev uydusu Gaga, Nibiru'nun etkisi ile Satürn'den uzaklaştı ve bugünkü Plüto halini aldı. (Plüto'nun diğer gezegenlere göre çok küçük boyda olması, yörüngesinin Neptün'le kesişmesi ve diğer gezegenlerin yörünge düzlemi ile olan büyük farkı gibi anormallikleri nedeniyle Prag'ta toplanan Uluslararası Astronomi Birliği, 24 Ağustos 2006'da Plüto'yu gezegen statüsünden çıkardı. Çünkü, Plüto hiçbir zaman gezegen olmamıştı. Sadece bir zamanlar Satürn'ün uydusuydu.) Nibiru'nun izlediği daha sonraki yolun üzerinde bulunan Jüpiter'in çekimi sebebi ile Nibiru, 11 uydusu olan Tiamat'a çok yaklaştı ve Tiamat çekim kuvvetleri ile ikiye bölündü. Bu olay öncesi Tiamat son derece sulak bir gezegendi (Asteroid kuşağındaki şu andaki donmuş bol miktarlardaki buz). Ayrıca Nibiru'nun yörüngesindeki 7 uydunun tamamı Sümer Yaradılış epiği Enuma Elish'e göre Tiamat'a çarptı. Tiamat bu şekilde bir büyük bir küçük iki parçaya ayrıldı. Küçük olan parça parçalanarak asteroid kuşağını oluşturdu. Büyük olan da Gaia (Shan ya da bugünkü dünyamız) haline geldi. Asteroid kuşağını oluşturan parçalar çekim kuvvetleri ile diğer buz vs. parçalarla birlikte çarpışma sonrasında Güneş'e doğru çekildiler ve bir kısmı Güneş'e düşerek yokoldu ama bunların büyük kısmı ise Güneş'e düşmeyip bugünkü asteroid kuşağı bölgesinde (Bir zamanlar Tiamat'ın yörüngesinin olduğu yerde) bir araya geldiler. Böylece diğer gezegenlerin dönüş yönünün aksi (Nibiru'nun geliş yönü ile aynı) yönde dönecek şekilde bugünkü Asteroid Kuşağı oluştu. Büyük parça (Gaia) ise Güneş etrafında yeni bir yörüngeye oturdu ve bugünkü Dünya'mızı oluşturdu.


    Dünya'nın uydusu Ay, Asteroid Kuşağı ve Satürn'ün halkasının kökeni nedir? Plüton'un yörüngesi diğer gezegenlerden neden farklı? Kuyrukluyıldızların kökeni nedir?

    Sümer tabletlerindeki bilgilere göre "AB.ZU" ismindeki ilk sistemde sadece Güneş ve 4 grup gezegen vardı. Gruplarda toplam 8 gezegen vardı. Yani "AB.ZU" ismindeki ilk Güneş sisteminde toplam 8 gezegen vardı. Bunlar:

    Grup 1. Merkür ve Venüs
    Grup 2: Mars ve Tiamat
    Grup 3. Jüpiter ve Satürn
    Grup 4. Uranüs ve Neptün

    Ay'ın kökenine gelince: Tiamat'ın bu çarpışma öncesi 11 uydusu vardı ve bunlardan en büyüğü olan Kingu Gaia'nın (Dünya) uydusu Ay olacak şekilde Dünya'nın yörüngesine Galaktik Federasyon tarafından düzgün bir şekilde kondu (Ay'ın fiziksel ve elemental yapısı Dünya ile uyuşmamaktadır, yani Ay'ın kökeni Dünya'nın kendisi değildir). Yani bugünkü uydumuz Ay bir zamanlar Tiamat'ın uydusuydu. Titius-Bode kanununa göre bugünkü asteroid kuşağının bulunduğu yerde bir zamanlar Tiamat gezegeni vardı. Nibiru, Tiamat'ın 7 uydusunu alarak yoluna devam etti.

    Karbon, silikon, metal, gaz ve buz parçalarından oluşan asteroid kuşağındaki parçalar bugün bir araya gelseler bir gezegeni oluşturacak çoklukta değiller. Ayrıca Jüpiter'in varlığı da bunların bir araya gelip bir gezegen oluşturmasını çekim kuvvetleri sebebiyle engelliyor. Tiamat'ın küçük parçası ve Maldek'ten arta kalanlar parçacıklar aynen Nibiru'nun aksi yöndeki dönüşü ile aynı yönde olmak üzere Mars ile Jüpiter arasındaki boşlukta dönmeye başladılar ve bu kuşağı oluşturdular. Bu parçaların bir kısmı Satürn tarafından da yakalandı ve Satürn'ün bugünkü bilinen kuşağının bir kısmını oluşturdu. Satürn'ün halkasındaki diğer parçalar Nibiru'nun çekimi ile Satürn'ün yüzeyinden çekilenlerdir. Bugün asteroid kuşağını oluşturan irili ufaklı parçaların birbirlerine yakın öbekler oluşturmayıp, birbirlerinden çok uzaklarda bulunduklarını ve bunlardan onbinlercesinin her ay yaklaşık 5000 tane olmak üzere astronomlarca kataloglandığını biliyoruz. 100 km. çapından büyük olan 220 tanesi dışında 1000 km'lik çapıyla en büyükleri 1801 yılında Sicilya'daki Palermo gözlemevinde Giuseppe Piazzi tarafından keşfedilen Ceres'tir. Asteroid kuşağını oluşturan bütün parçalar bir araya toplandığında Ay'ın 35'te 1'i kadar bir hacim tutacağı hesaplanmıştır ki bu miktar Ceres'in yaklaşık 3'te 1'idir. Sanılanın aksine çok fazla bir malzemeden oluşmayan bu kuşak, ayrıca uzayın derinliklerine gönderilen uzay araçları (probe) için, kuşağı oluşturan kalıntı parçacıkların birbirlerinin arasındaki mesafeler uzak olduklarından pek bir tehlike arzetmemektedir.

     2012 Gerçek mi?Yoksa bir saçmalık mı?Foton kuşağı(resimli)İnternet üzeindeki en geniş bilgi


    Güneş Sistemimizin Gruplandırılmasında Asteroid Kuşağının Kullanılması
    Günümüzde Mars ile Jüpiter arasında yer alan ve bir kısmı bir zamanlar Tiamat'a ait olan materyalden ve yokedilen Maldek'in arta kalan parçalarından oluşan asteroid kuşağı sınır alınarak İç Güneş Sistemi ve Dış Güneş Sistemi olarak güneş sistemimizi gruplandırdık. Buna göre Güneş ile Asteroid kuşağı arasındaki iç güneş sisteminde sırası ile Merkür, Venüs, Dünya ve Mars olmak üzere 4 gezegen; Asteroid kuşağından itibaren de Jüpiter, Satürn, Uranüs, Neptün, Plüto ve Nibiru (Marduk) olmak üzere 6 gezegen (dış güneş sistemi) toplam 10 gezegen bugünkü güneş sistemini oluşturdu. Tüm bu olayların sonunda Nibiru (Marduk) 3600 küsur yıllık basık elips şeklindeki yörüngesini takip etmeye başladı.

    .: Böylece Güneş sistemimizle ilgili cevaplanamayan aşağıdaki sorular SÜMER tabletleri tarafından cevaplanmış oldu:
    1. Triton'un dönüş yönünün gezegenlerinin dönüş yönüne ters dönmesinin nedeni
    2. Asteroid kuşağının kökeni
    3. Asteroid kuşağında bulunan bol miktarda donmuş olarak bulunan buz'un kökeni
    4. Asteroid kuşağını oluşturan kalıntıların dönüş yönünün gezegenlerin dönüş yönünün aksi yönde dönmesinin sebebi
    4. Ay'ın (Kingu) kökeni
    5. Dünya'nın kökeni
    6. Satürn'ün halkalarının kökeni
    7. Plüton'un (Gaga) yörüngesindeki anormallikler
    8. Pluton'un halkalarının kökeni
    9. Uranüs'ün eksenindeki eğiklik



    Nibiru'nun diğer ismi neden Marduk?
    Sümer dilinde Nibiru, Babil dilinde ise Marduk denmekte. MÖ. 2200 yılında Marduk, zor kullanarak Nibiru'nun kontrolünü Anu'dan devraldı. Şu anda Nibiru'nun hakimi Marduk olduğundan Nibiru'ya yer yer Marduk ismi veriliyor.

    Ay'ın yapay olarak Dünya'nın yörüngesine yerleştirildiği söyleniyor?
    Dünya'daki toprak elementleri ile uyuşmayan bir yapısı olması, dünya'nın dönüşü ile tam olarak aynı olarak kendi etrafında dönmesi (bu yüzden hep bir yüzünü görürüz), dünya ile mesafesinin normale göre çok yakında olması (güneş sistemimizde ve dışında gözlenen gezegenlerin uydularının hem bu büyüklükte hem de bu yakınlıkta olması) ve daha pek çok sebepten Ay dünya'nın çevresine yapay olarak yerleştirilmiştir deniliyor. Jüpiter'in uydusu Phobos'un ve Plüto'nun da yapay olarak yerleştirildiği söyleniyor. Pekçok farklı kaynağa göre yapay bir uydu olan Ay'ın ve Phobos'un içinde bir uygarlık var. Bir zamanlar Satürn'ün uydusu olan Plüto'nun (Gaga) Güneş sisteminizi gözlemek ve korumakla görevli bir karakol olduğu belirtiliyor. Pek çok kaynakta yazılanlara göre bu üçünün amacı Dünya'yı yakından izlemek ve sürüngen kötü niyetli istilacılar gibi dışarıdan gelecek tehlikelere karşı korumak. Phobos ve Plüto gibi Nibiru'nun kendisinin de yapay ama çok büyük bir uydu olduğu belirtilenler arasında. Ay'ın, Phobos ve Plüto'nun Galaktik Federasyon tarafından Dünya'yı tehlikelere karşı korumak amacı ile yapay olarak yerleştirilmişlerdir bilgisi İnternet'te pek çok yerde mevcut. Bunlardan dünyamıza en yakın konumda olan uydumuz Ay ise apayrı bir inceleme konusu. Gerek NASA'nın gerek astronotların birebir gözlemledikleri, gerek Dünya üzerinden teleskoplarla sürekli görülen Ay anormalileri (Ay üzerinde görülen ışıklı cisimler, büyük iş makinaları benzeri cisimler, görünüp kaybolan dev yapılar) hakkında çok fazla yazılmış kaynak mevcut. "Lunar Anomalies", "TLP" (veya "Transient Lunar Phenomena") anahtar kelimelerini kullanarak bunlara ulaşabilirsiniz

    Ay bugün dünya'nın yörüngesine yerleştirilmeden önce Tiamat'ın uydusuydu demiştik. Ay'dan gelen ay taşlarının mineral kompozisyonunun dünyadakilerle hiç bir şekilde uyuşmaması, dünya'nın bu büyüklükteki bir uyduyu kendi başına yakalama şansının olmaması, dünyaya çarpan bir meteorun dünyadan kaldırdığı materyalin bir halka şeklinde dünyanın etrafında yörüngede birikmesi ve bu materyalin zamanla birleşerek Ay'ı oluşturduğu teorisinin geçerliliğini yitirmesi, Ay'ın dünya çevresindeki yörüngesinin elips olmayıp mükemmele yakın bir daire olması, dünya'ya hep aynı yüzünü gösterdiği için dünya'nın dönüşü ile (24 saat) kendi dönüşünün aynı olması (24 saat) gibi gerçekler kimilerine göre bu düşünceyi destekliyor.

    Ay olmasaydı ne olurdu?
    Dünya bugünkü gibi olmazdı. Hayat bile olmazdı. Ay olmasa idi günler daha kısa olurdu. Şiddetli fırtınalar ve kasırgaların hiç kesilmediği bir dünya olurdu. Atmosfer bugünkü gibi olmazdı. Daha kalın bir atmosfere sahip olurduk. Ay olmasaydı, gel-git olayları %70 oranında azalırdı. Ay ışığında etkinliğini sürdüren canlılar gelişmezdi ve mevsimler olmazdı. Gel-gitler olamayacağı için Dünya'da yaşam oluşmazdı. Sadece Güneş'in varlığı ile olan mevsimler, rüzgarlar ve yağmurların var olduğu bitkilerden ibaret boş bir gezegen olurdu Dünya. Ay'ın varlığı yaşamı açıklıyor. Kadınların menstürasyonun 28 günlük bir periyotta olması da Ay'ın varlığı ile ilgilidir. Ayrıca, Dünya'nın Güneş etrafındaki yörüngesinden 5 derecelik bir yörünge eğikliğiyle Dünya'nın etrafında döner.

     2012 Gerçek mi?Yoksa bir saçmalık mı?Foton kuşağı(resimli)İnternet üzeindeki en geniş bilgi


    Nibiru'nun 32 ismi: Eski çağlardan itibaren astronomide Planet-X'in pekçok ismi mevcuttur. Sümerler gezegeni "12. Gezegen" veya "Nibiru" (geçen gezegen olarak çevrilebilir) olarak isimlendirmişlerdir. Babilliler ve Mezopotamyalılar 3 isim daha kullanmışlar: "Marduk", "Cennetlerin Kralı" ve "Büyük Cisim". Eski çağ yahudileri yıldızların arasındaki uzun yörüngesi sebebiyle ona "Kanatlı Dünya" demişlerdir. Mısırlılar iki isim kullanmışlar: "Apep" veya "Seth". Yunanlılar "Typhon" ismini koymuşlar ayrıca yazılı olarak çok sık geçen "Nemesis" ismini de kullanmışlardır. Diğer eski uygarlıklar "Göğün Lordu Şiva" ve "Yıkım Tanrısı" ismini kullanmışlar. Eski Çin halkı "Gung-gung", "Büyük Siyah" veya "Kızıl Ejder" ismini kullanmışlar. Finikeliler "Büyük Phoenix", Yahudiler "Yahweh", Mayalar "Göksel Quetzalcoatl" veya "Tzoltze ek'". Nibiru Latince "Lucifer" olarak kullanılmış. İncil'de 8:10-12 kısmında "Wormwood" olarak geçer. Diğer isimler ise: "Kırmızı veya Mavi Yıldız". Ramala'da "Fiery Messenger" olarak geçer. "Büyük Yıldız" olarak İncil'de sözü edilir. "O'nun Yıldızı" olarak Edgar Cayce değinmiştir. "Büyük Kuyrukluyıldız" ve "Kıyamet Kuyrukluyıldızı" olarak Grail'in mesajında geçer. İlk çağlara ait ingiliz yazılarında "Shipton Anne", "Kızgın Ejder" olarak geçer. Güneş Sistemimizle ilgili en son bilgilere göre "X", "10. Gezegen" olarak isimlendirilmiştir. NASA tarafından "2001 KX76" ismi verilmiş, bu isim daha sonra "Ixion" olarak değiştirilmiştir.

    SONSUZLUK TARİFİ
    Her şeyden önce Mayalar çok üstün seviyeli dinsel bilgilerle geldiler. Tek tanrı inancındaki eski "Mu Güneş Dini"ne bağlı bir topluluktular. Örneğin Mısır uygarlığı, Mu'dan sonra gelen ve Mu kadar gelişmemiş bir uygarlık olan Atlantis'in bir kolonisiydi. Öyle olmasına rağmen dönemin çok üstünde bir gelişim gösteren bir uygarlık olarak tarih sahnesine çıktılar. Mayalar o anlamda Mısır'dan hem çok daha üstün bilgiye ve daha eski bir geçmişe sahiplerdi. Çok gelişmiş dini sistemleri sayesinde geleceğe ait bazı bilgilere sahip olan Mayalar'ın geleceğe ait olan bilgileri ise geçmişe ait bilgiye sahip olmalarında yatıyordu. "Başlangıç nasılsa son da öyle olacaktır" diye çok eski ezoterik bir söz vardır. Çünkü bazı şeyler yeryüzünde periyodik olarak tekrar ediyor. İşte Mayalar'ı önemli kılan bu ezoterik (gizli öğreticilik) bilgi birikimine sahip olmalarıydı. Mayalar'a göre yeryüzünde meydana gelen en önemli değişimlerden biri de eksen açısıyla ilgiliydi. Günümüz bilimsel bulguları Mayalar'ın bu bilgisiyle tam anlamıyla örtüşmüş durumdadır.

    MODERN ASTROLOJİ
    Mayalar kendi takvimlerinde ve kutsal kitapları olan Popol Vuh'da da ifade ettikleri gibi dünyanın dört kez eksen açısını değiştirdiğini ve bir beşinci değişimin de bu yüzyılda olacağını ifade etmektedirler. Bunun periyodik olarak tekrar etmesinin en büyük nedeni güneşte meydana gelen manyetik değişimin, yeryüzündeki manyetik değişime etki etmesi. Yani manyetik alanın değişmesi sonucunda bu tetiklemenin sonucu olarak dünyanın eksenin açısında da kaymalar meydana geliyor. Astrofizikçi Cotterel "Her Kozmik Döngü'de güneşin manyetik alanı beş kez yer değiştirir. Bu, Mayalar'ın dünyanın geçmişte tam dört kez büyük doğal afetler (Tufanlar) geçirdiğine ve Beşinci Güneş Çağı'nın sonundaki yani 21. Yüzyıl'daki beklenen Tufan'ın takip edeceğine inanmalarının ana sebebidir."

    Foton Kuşağı Etkisi

     2012 Gerçek mi?Yoksa bir saçmalık mı?Foton kuşağı(resimli)İnternet üzeindeki en geniş bilgi


    Karşımıza çıkan herhangi bir sağlam bilimsel veri yok. Tüm kaynaklarda bilimsel bir kanıtın öne sürülmediğinden bahsediliyor, zira geçerli kanıtlar da yok deniliyor. Elde olan tek şey birkaç bilim adamı ve astronomun tezlerinden ve araştırmalarından ibaret. Zaten bu konu üzerinde araştırmalar yapan bilim adamları da bulundukları yerlerden uzaklaştırılmışlar. Elde olan veriler, bilinen döngünün 26.ooo yıl olduğu, bu geçişin belirtisi olan Schumann Rezonansı'nın değişimi ve Foton Kuşağı içerisinde bulunan yıldızların varlığından ibaret. Açıkça bir kanıt ortaya konulamamış. Foton Kuşağı güçlü elektromanyetik radyasyona sahiplik eden yoğun bir uzay boşluğu ve bazı x-ışınlarını da içermekte. Galaksi içerisine akan manyetik bir ışık olarak ta tanımlayabiliriz.

    Edmun Halley tarafından keşfedildi

     2012 Gerçek mi?Yoksa bir saçmalık mı?Foton kuşağı(resimli)İnternet üzeindeki en geniş bilgi


    Keşif, ingiliz astronom Sir Edmund Halley'in (1656-1742) günlerinde başlayan Pleiades çalışmalarıyla başladı. Halley, bu yıldız grubundaki 3 yıldızın Yunanlılar tarafından belirtilen yıldızlar arasında bulunmadığını ortaya çıkardı. Yunan astronomlar ya da Halley yanılmış olabilir miydi? 1991 yılında yayınlanan bir makalede sunulan diagrama göre 6 yıldız; Merope, Atlas, Teygeta, Electra, Coeleno ve güneşimiz Pleiades'in bir yıldızı olan Alcyone'nin yörüngesindeler.Daha sonra Halley şu sonuca vardı: Pleiades takımı belli bir hareket sistemiyle ilerliyordu. Bu tez, Frederick Wilhelm tarafından onaylandı. Pleiades, her yüzyıl için 5.5 saniye kesin bir hareketle döngüsüne devam ediyordu.

     2012 Gerçek mi?Yoksa bir saçmalık mı?Foton kuşağı(resimli)İnternet üzeindeki en geniş bilgi


    Altı gün içinde Dünya'nın tamamen değişeceği iddia ediliyor

    Foton Kuşağının merkez alanına girilmesiyle birlikte yaşanılması beklenen fiziksel ilk etkileşimler ise şu şekilde sıralanıyor yayınlanan bir çok raporda:

    1. gün: 21 Aralık 2012'de kör bölgeye giriş, tüm canlıların beden tipinin değişmesi, hiçbir elektrik aygıtının çalışmaması, tam karanlık.
    2. gün: Atmosfer basıncının düşmesi, herkesin kendisini şişmiş hissetmesi, Güneş'in yeterli ısıtamaması, dünya ikliminin soğuması (buzul çağı soğuğu).
    3.-4. gün: Atmosferin şafak vakti gibi sönük bir ışıkla aydınlanması, foton etkisinin başlaması, foton enerjili aygıtların çalışabilir hale geçmesi, yıldızların yeniden gökyüzünde belirmeleri.
    5.-6. gün: 24 saatlik gündüz devresine giriş, kör bölgeden çıkıp ana foton kuşağına giriş, tüm canlıların güçlenip zindeleşmeleri, dünya ikliminin ısınması, foton ışınıyla çalışan gemilerin uzayda yolculuk yapmaya başlaması, telepati, telekinezi gibi psişik yeteneklerin ortaya çıkışı (uyanış, süperbilinç).


    Foton Kuşağı etkisine ilk kez Atlantis devrinde girildiği sanılıyor

    Kuşağın başlangıç noktası, küçük bir atom parçası ve onun yörüngesinde olan bir grup elektrondan ibaret. İngiliz fizikçi Paul Adrian Maurice Dirac, her bir partikül için bir anti-partikül bulunduğunu öne sürmüştü. 1932'de Carl David Anderson bu anti-partikülü buldu ve ona "positron" adını verdi. 1956'da anti-proton ve anti-nötron keşfedildi. Bir anti-partkül şekillendiğinde, sıradan bir partiküller evreninde meydana gelir ve bu, bir elektronla buluşup çarpışmasından önce bir anlıktır. Bu çiftin toplam kütlesi "Foton" formunda enerjiye dönüşür. Bu yeni ve önceden görülmemiş bir enerji kaynağı gücü sunar.

    1961 yılında uydu kaynaklı araçlar tarafından bir foton kuşağı keşfedildi. Bu kuşağın gezegenimizden 400 ışık yılı uzakta olduğu açıklandı. Astronom Jose Comas Sola yedi yıldızlı Pleiades takımı üzerinde özel bir çalışma yaptı ve bir sistem oluşturduklarını keşfetti, ki bizim güneşimiz ve daha pek çok yıldız da bu sistemin parçalarıydılar ve her biri kendi gezegensel sistemlerine sahipti. Güneşimiz bu sistem yörüngesini 24.000 yılda tamamlıyor. Bu 24.000 yıl iki bölümde alınıyor; 10.000 yılı karanlık (ya da Galaktik Gece), 2000 yıl ise Foton Kuşağı'nın ışığında geçirildiği sanılıyor. Ve bazı bilim adamları tarafından, bulunduğumuz dönemin ışık bölgesine geçiş olduğu tahmin edilmekte. Tahmin edildiğine göre böyle bir olay dünyanın oluşumundan beri bir kez deneyimlendi ve bu tarihin de Atlantis devrine rastladığı öne sürülüyor.



    Foton Kuşağı temel olarak 3 elementi içermekte. İlki, "Null Zone" (sıfır bölgesi). Bu bölge, madde ve madde olmayan parçaların kuşağın proton parçalarını oluşturmak için çarpıştıkları bölge. Burası ayrıca Pleiades yıldız sisteminin elektromanyetik alanlarının etkisiz bırakıldığı yer. Bu süreç, bilinçlilik seviyelerimizi değiştirecek ve evren yapısına farklı bir açıdan bakmamızı sağlayacak. Diğer bölme ise foton ırmağı ile sıfır bölgesinin (null zone) iç kenarı arasında olan akım alanı. Bu bölgeye geçişle daha yüksek boyuta geçiş imkanına sahip olunacak.

    2012'de Işık devrine geçiş yapılacağı söyleniyor

    Foton Kuşağı, Dünya ile çarpışmak üzere olan yoğun bir foton(ışık parçacıkları) enerji bandı olarak rapor ediliyor. Ulaştığında 5 günlük bir karanlık, elektriksizlik, yoğun ufo inişleri, insanlık için psişik yeteneklerin ortaya çıkması, insan bedeninde oluşan değişimler (transformasyonlar) ve daha pek çok değişim beklenmekte. Şu anda karanlık dönemin sonunda olduğumuz ve bu dönemin 2012'de son bularak 2000 yıllık "ışık" devrine geçiş yapılacağı söyleniyor. Yıldız aktivasyonu güneş sistemimizin Pleiades (Alcyone yıldızı), Sirius, Arcturus, Orion ve Andromeda ile aynı sıraya dizilmesi ile başlayacak. Yaşanılacağı tahmin edilen en büyük deneyim ise, bu kuşağa girildiğinde, şu anda bulunduğumuz 3. boyuttan 5. boyuta yükseleceğimiz. Bu sıçrayış elbette ki beraberinde bir çok farklılık ve mutasyonlar getirecek. Şimdiden deneyimlediğimiz olaylar da aslında bu sıçrayışı doğrular nitelikte: ciddi iklim değişiklikleri, kıta transferleri, v.s. Ayrıca bu kuşağa girildiğinde bilinçlilik boyutlarının her birine geçiş imkanına sahip olacağımız tahmin ediliyor. Şu anda küresel bilinç değişiminin sonuçlarını da birebir deneyimliyoruz aslında. Dünyayı kasıp kavuran savaş ortamı, toplumlar arası anlaşmazlıklar, politik sürtüşmeler ve olagelen olumsuzlukların da bu geçiş döneminde, ya da "null zone"da bulunmamızdan dolayı olduğunu düşünebiliriz.



    Bütün canlılardaki değişim

    Yaşadığımız bu dönem ve beklenen değişimler kutsal kitaplarda, mitolojide ve bilim adamları tarafından da ayrıntılı şekilde incelenmişti. Raporlara göre, Foton Kuşağı'na girildiğinde, gökyüzü ateş gibi gözükecek, ancak soğuk olacak. Bu değişim ve yansımalar elbette ki içine girilen kuşağın etkileriyle birlikte ortaya çıkan kimyevi değişimler ve tranformasyonların sonucunda kendilerini açığa çıkaracaklardır. Kuşağa ilk önce güneşimizin girmesi halinde ani bir karanlığın olması da söz konusu, ki bu sürenin 110 saat kadar sürmesi tahmin ediliyor. Güneşsel radyasyon ve Foton Kuşağı'nın arasındaki etkileşim gökyüzünün yıldızlarla dolu gibi gözükmesine neden olacak. Dünya bu kuşağa girdikçe tüm moleküller uyarılmış olacak ve atomlar mutasyona uğrayacaklar. Bu duruma bağlı olarak fiziksel yapılarda (insanla birlikte hayvan ve bitki aleminde de) farklılıkların meydana gelmesi bekleniyor tabii ki.

    Null Zone ve Schumann Rezonansı

    Bu kuşağa girmeden önce, yani bu zamanda, "Null Zone" (sıfır bölgesi) denilen zaman deneyimlenmekte. Bu dönem boyunca sismik aktivite ve volkanik hareketlenme görülüyor. Ayrıca iklim değişiklikleri ve buna bağlı olarak şiddetli tayfunlar, fırtınalar ve hortumlar gözlemleniyor. "Null Zone", bir başka deyişle, madde ve madde olmayan bütün partiküllerin yok edildiği yer. Oluşacağı beklenen bu foton etkisi çok önemli, zira bize yeni bir enerji kaynağı sunacak. Bu kaynak, doğal olarak fosil yakıtlara bir son verecek ve bunun sonucunda da tahmin edildiği üzere daha yaşanılabilir bir dünya oluşturulmuş olacak. Bu bölgeye geçişin kanıtı olarak gösterilen en güçlü kaynak ise Schumann Rezonansı. Dünya'nın kalp atışı olarak nitelendirilen bu titreşim daha önceki zamanlarda 8.1 iken günümüzde 12.1'e yükselmiş durumda, ve hızla yükselmekte. 13.0 olduğunda ise "Null Zone"un tamamlanmış olacağı rapor ediliyor. Astrofiziksel hesaplamalara göre Foton Kuşağı'na saatte 208.800 km hızla gireceğiz. Kuşağın enerjisi fiziksel sonuçların yanında eterik ve spiritüel anlamda da kendini gösterecek.

    Bilimsel veriler, ciddi ve hızlı bir değişim olduğuna işaret ediyor

    Rus bilim adamları tarafından açıklanan değişimler de galaksinin merkezinden gelen enerjinin varlığını teyit eder yönde. Dr.Alexey N.Dmitriev'in çalışması gösteriyor ki gezegenlerin atmosferleri, gezegenlerin kendileriyle birlikte büyük bir hızla değişim geçiriyor. Örneğin Mars atmosferi zamanla daha kalınlaşıyor; Ay, kendi atmosferini oluşturmakta. Ya da bu tarz bir değişimi kendi gezegenimizde görebiliyoruz: atmosferdeki HO(hidroksit) oranı daha önce hiç ölçülmediği kadar fazla. Bu oran küresel ısınma, florkarbon emilimleri ya da bu tarz oluşumlar sonucu oluşmuyor; sadece kendilerini gösteriyorlar. İyonosfer tabakasında plazma jenerasyonu, magnetosferde magnetik fırtınalar, atmosferde ise siklonlar aracılığı ile enerji boşalımları oluşumları gözlemleniyor. Daha önceden nadir rastlanan atmosferik yüksek enerji fenomenine artık daha sık ve yoğun rastlanmakta. Gaz-plazma zarfının maddesel birleşimi de transforme olmaktadır. Gezegenlerin manyetik alanları ya da parlaklıkları da hızla değişiyor, artıyor. Jüpiter, Venüs, Uranüs ve Neptün, bu sonuçların alındığı gezegenlerden.

     2012 Gerçek mi?Yoksa bir saçmalık mı?Foton kuşağı(resimli)İnternet üzeindeki en geniş bilgi


    Rus Ulusal Bilim Akademisi Foton Kuşağı üstüne çalışmalar yapıyor

    Dünyamızda eyleme geçmiş olan transformasyonlar ise aşikar. Gün be gün artan sismik aktivasyon, volkanik hareketlenmeler ve diğer bir çok doğal felaketler elbette ki gözlerden kaçmıyor. Dr.Dmitriev'in belirttiği ve dikkat çektiği nokta ise bu çeşit bir değişimin dünyada daha önce 10.000 yıl önce görülmesi. Burada göze çarpan ve bazı topluluklar tarafından ortaya atılan konu ise güneş ile dünyanın değişimleri arasındaki bağlantı. Maalesef bu tarz konularda çoğu bilgi ifşa edilmiyor. Bu tarz araştırmaların yapıldığı bir merkez de Sibirya'daki Rus Ulusal Bilim Akademisi. Burada yapılan çalışmalar sonucu edinilen bilgi ise şöyle: Şu anda Güneş Sistemi'nde yaşanılan enerjisel değişimin tek olası sebebi farklı-daha yüksek olan bir enerji alanına giriyor olmamız olabilir. Ve bu yüksek enerjiye geçişin sonucunda DNA spirallerinin kendileri de değişim geçirmekteler. Şimdiye kadar hayatımızda yer alan bilim araştırmaları sonucu elde ettiğimiz bilgilerle ortaya çıkarılan 2 sarmallı DNA yapısı hızla mutasyona uğramaktadır. Bu sıçrayışla da bu sarmalın 2'den 12'ye çıkacağı biliniyor. Bu enerji emiliminin Güneş Sistemi'ndeki tüm maddelerin özünü değiştireceği bekleniyor, ki bir bir de deneyimliyoruz çevremizde.

    Aslında tüm bunlar, hücresel ya da ruhsal boyutta olsun, bize pek yabancı değil. Çevremizde her an deneyimlediğimiz olayların dökümü sadece. Kainata dikkatlice baktığımızda ve onu içsel sesimizle dinlediğimizde bunlardan farklı bir şey duymayacağımız da aşikar. Hergün yaşadığımız ve gün geçtikçe artan doğal felaketler, politik sürtüşmeler, savaşlar, içsel değişimler binlerce yıldır beklenilen dönemin getirileri elbette. Bunların hepsi asırlardır bekleniyordu; kutsal kitaplarda olsun, kadim medeniyetlerin yazıtlarında olsun her zaman karşımıza çıktılar. Şimdi ise bu değişime tanık oluyoruz ve yeni dönemin getirdiği farklılıklara yaşamlarımızı adapte etmeye hazırlanıyoruz. Zira başka seçeneğimiz de yok; ya değişimi kabul edecek ve "bir" olacağız, ya da eski enerji ile birlikte savrulmayı göze alacağız.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi shakircan -- 7 Şubat 2010; 20:08:42 >







  • bu yazıyı 2012 ye kadar okursak aydınlanmış olarak gireriz foton kuşağına
  • Kur'an'da şöyle bir ayette var;
    "Allah'tan başka kimse gaybı bilemez..."
    Bu ayete bakarak yorum yapabilirsin sadece...
    2012 falan yalan geleceği göremessin veyahutta tahmin edemezsin o yüzden Allah'a bırak kendini dinine bırak rahatlarsın...
  • benim bu araştırmalarım sadece bir hobi.bende 2012 de abartı olayların olacağını sanmıyorum zaten..
  • yani? 2012 de gidiyoruz
  • Yapıcağımız birşey yok 2012 i beklicez bakalım olcakmı, olmazsa 06 06 2006 daki gibi buda hikaye olucak
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Raven

    bu yazıyı 2012 ye kadar okursak aydınlanmış olarak gireriz foton kuşağına

    zuhaha :D katılıyorum ^^


    ayrıca bunlar çok saçma geliyor asla böyle bişey olmayacak -.-. nerden biliyon diye sormayın,söylemem -.-
  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Daha Fazla Göster
  • 2012'de geberioz.

  • Saçmalık
  • En çok konu dışında açılcak konuları merak ediyorum 2012'de. Eskişehirde deprem olduğu anda aynı anda 6 konu açılan konu dışı 2012'de kilitlenecektir
  • iyi bari dogru olsunda herkes kurtulsun
  • 12.12.12 atlatılsın, bir daha böyle saçmalık olmayacak. 13.13.13 yada 14.14.14 olmayacağına göre 1000 yıl kurtulmuş olacağız bu tür saçmalıklardan
  • Daha 10 dk sonra ne olacağını bilmiyor kimse kıyameti nerden bilecekler ?Bu uydurmalar böyle gider.2000,2006,2012 ...
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Furkan Yağız

    12.12.12 atlatılsın, bir daha böyle saçmalık olmayacak. 13.13.13 yada 14.14.14 olmayacağına göre 1000 yıl kurtulmuş olacağız bu tür saçmalıklardan

    olm bi yılda 12 ay var
  • quote:

    Altı gün içinde Dünya'nın tamamen değişeceği iddia ediliyor

    Foton Kuşağının merkez alanına girilmesiyle birlikte yaşanılması beklenen fiziksel ilk etkileşimler ise şu şekilde sıralanıyor yayınlanan bir çok raporda:

    1. gün: 21 Aralık 2012'de kör bölgeye giriş, tüm canlıların beden tipinin değişmesi, hiçbir elektrik aygıtının çalışmaması, tam karanlık.
    2. gün: Atmosfer basıncının düşmesi, herkesin kendisini şişmiş hissetmesi, Güneş'in yeterli ısıtamaması, dünya ikliminin soğuması (buzul çağı soğuğu).
    3.-4. gün: Atmosferin şafak vakti gibi sönük bir ışıkla aydınlanması, foton etkisinin başlaması, foton enerjili aygıtların çalışabilir hale geçmesi, yıldızların yeniden gökyüzünde belirmeleri.
    5.-6. gün: 24 saatlik gündüz devresine giriş, kör bölgeden çıkıp ana foton kuşağına giriş, tüm canlıların güçlenip zindeleşmeleri, dünya ikliminin ısınması, foton ışınıyla çalışan gemilerin uzayda yolculuk yapmaya başlaması, telepati, telekinezi gibi psişik yeteneklerin ortaya çıkışı (uyanış, süperbilinç).


    Bu olay mantıklı geliyor dünyanın rezonansına bakarak bu hesaplanabilir bişey yani 2012 den sonra insanların içindeki potansiyelin bir anda ortaya çıkabilir çünkü tüm manyetik alan değişecek rezonans null noktaya gelecek olması muhtemel birşey üste yazanlar.
    Gerisine inanmak zor geliyor.




  • Herşeyi Allah bilir.

    Ama Nibiru gelirse güzel olur yav.

    "insanlık için psişik yeteneklerin ortaya çıkması"

  • .



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Y -- 29 Ocak 2021; 23:36:14 >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: ©@®SI


    quote:

    Orijinalden alıntı: Furkan Yağız

    12.12.12 atlatılsın, bir daha böyle saçmalık olmayacak. 13.13.13 yada 14.14.14 olmayacağına göre 1000 yıl kurtulmuş olacağız bu tür saçmalıklardan

    olm bi yılda 12 ay var


    Olamayacağına göre ne demek ?
  • quote:

    Orijinalden alıntı: ©@®SI


    quote:

    Orijinalden alıntı: Furkan Yağız

    12.12.12 atlatılsın, bir daha böyle saçmalık olmayacak. 13.13.13 yada 14.14.14 olmayacağına göre 1000 yıl kurtulmuş olacağız bu tür saçmalıklardan

    olm bi yılda 12 ay var

    Öncelikle ben sizin oğlunuz değilim, lütfen bunu göz önüne alarak konuşunuz. Konuya dönecek olursak lütfen mesajımı tekrar okuyun hala anlayamadığınız bir şey varsa sorun izah edeyim.




  • 
Sayfa: 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.