Şimdi Ara

ATATÜRK'Ü ANLAMAK! Bakmadan geçmeyin lütfen!

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
3 Misafir - 3 Masaüstü
5 sn
3
Cevap
0
Favori
663
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Atatürk... Batı Türkeli Türkleri’ni esaretten kurtararak Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran dâhi komutan ve büyük lider. Fazla söze gerek yok. Bu vasıfların hepsini birden üzerinde taşıyan insanlardan biridir Atatürk. Bu sebepten, hiçbir şekilde istismar veya red edilemeyecek bir şahsiyettir.

    Ancak günümüzde, Atatürk’ü ve Atatürkçülüğü kendisine kalkan olarak alan bazı istismarcılar, çirkin hedeflerine ulaşmak için Atatürk gibi bir şahsiyeti kendilerine alet etme gafleti içerisindeler. Ve yine bir kısım da, maalesef kendi çirkin emellerini gerçekleştirmek amacıyla onu reddetmektedirler. Biz her iki gruba da lânet okumaktayız. Zira Atatürk’ün vecizelerini fikir terazisinde tartarak anlamaya çalıştığımızda, onun hiçbir şekilde kullanılamayacak derecede derin fikir hayatını görebiliriz. Bu iki grubun dışında, beni en çok üzen diğer bir grup da maalesef kendisini “Milliyetçi” olarak tanımlayan kişilerin duyarsızlığı.

    Bu duyarsızlık neticesinde ne kadar kaşarlanmış komünist, leninist, marksist ve bilumum ..... istler, icraatlarıyla Atatürk'ün kemiklerini sızlatmışlar ve hâlâ daha sızlatmaktadırlar. Adeta kanun hâlini almış bir söz vardır: “Malına sen sahip olmazsan; uğursuz, hırsız, hain dahi olsa sahip çıkacak birisi mutlaka bulunacaktır.” Tıpkı Atatürk’e olduğu gibi... (Yarası olan gocunur). Bu şarlatanların niyetleri malûm. Peki bizim “milliyetçi”lere ne oluyor? Bağrımızdan çıkan, Türklük için çalışan gerçek Milliyetçi Atatürk’e niçin sahip çıkmıyorlar? O’nu niçin vatan haini komünistlerin kirli emellerine alet ettiriyoruz? Niçin? Niçin? Sebebi çok açık: Atatürk’ü tanımıyor ve anlamıyoruz da ondan.

    Nutku başta olmak üzere, her konuşmasının hemen hemen yarısını Türk, Türk Milleti, Türk kültürü, vatan, millet, bayrak gibi kutsal varlıklarla süsleyen gerçek Milliyetçi Atatürk’ü; küçük, küçücük örnekleriyle, haddim olmayarak anlatmaya çalışacağım... İnşallah, düzenbazlar utanç duyar (zannetmiyorum ya!), Milliyetçiler de O’nu anlamaya çalışırlar.

    – ”Vatan, bölünmez bir bütündür; parçalanamaz”

    – “Milletim Türk, Vatanım Türkiye, Ülküm Türklüktür”

    Bu sözü acaba, “Atatürkçüyüm” diyen kaç kişi söylemektedir?

    – “ Bir gün ressamlar Türk’ün sîmâsını kaybederlerse Yıldırım’ı alsınlar, yapıversinler”

    – “ Bu memleket, tarihte Türktü; hâlde de Türktür ve ebediyen Türk kalacaktır.”

    “Efendiler, muhterem milletime tavsiye ederim ki; sinesinden yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanlarında ve vicdanlarındaki asil cevheri tahlil etmek dikkatinden bir an bile feragat etmesinler.”

    İşte bu kadar. Gel de bu söz için bir kitap yazma. Güncelliğini hiçbir zaman kaybetmeyecek asıl meselemizin bu olduğunu hiç unutmamak gerekir. Atatürk’ün vecizelerine devam edelim...

    – “Türk Milleti’nin içtimaî nizamını ihlâle müteveccih didinmeler, boğulmaya mahkûmdur. Türk Milleti, kendisinin ve milletinin yüksek menfaatleri aleyhine çalışmak isteyen müfsid, sefil, vatansız ve milliyetsiz sebük-mağzların hezeyanlarındaki gizli ve kirli emellerini anlamayacak ve onlara müsamaha gösterecek bir heyet değildir.”

    – “Buraya konduğumuzdan beri ne olduğumuzu anlatmaya çalıştık ve anlatıp duruyoruz ki; Türk eli büyüktür ve yeryüzünde yalnız o büyüktür. Her yeri Türk’tür ve her yeri aydınlatan Türk’ün yüzüdür.”

    Bu topraklara niçin “Türk Eli” dendiğini anlamak istemeyen, unvanı büyük, kendisi küçük şahsiyetlere(!) ihtaf olunur.

    – “Benim yaradılışımda fevkâlade olan bir şey varsa, Türk olarak dünyaya gelmemdir”.

    – “Yurdumuz ve milletimiz bölünmez bir bütündür. Bütünlüğün devamı; Türklük şuuru ve onun besleyici millî gelenek, göreneklerimiz ve millî kültürümüzle sağlanmaktadır.”

    – “Az zamanda, çok işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü: Temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk Kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti’dir.”

    – “Türk Milleti’nin karakteri yüksektir. Türk Milleti çalışkandır. Türk Milleti zekidir.”

    Bir zamanlar, bu cennet vatanımızın ve asil milletimizin sırtından geçinen bir zat; “Türk Milleti’nin yüzde yetmişi aptaldır” demişti. Beni kahreden, çılgına çeviren, isyan ettiren bu söz değil, kendilerini Atatürkçü olarak tanıtan gösteriş budalası, kansız aklı evvellerin; bırakın tepki göstermesini, bu sözün arkasında durmaları ve sözün sahibine destek vermeleriydi. Sizden Türk ve Türkçü olmanızı beklemiyoruz; zaten lâyık da değilsiniz. Ancak, Atatürkçülük adına karşı gelseydiniz. Bu nasıl Atatürkçülük? Burada unutmadan şunu da belirtmek istiyorum: Bu ve bunun gibi şahıslar, Atatürk’ü Koruma Kanunu’na karşı gelmiyorlar mı? Zirâ Atatürk Türk Milleti çalışkandır, Türk milleti zekidir” dememiş miydi? Sözüm size, ey Atatürkçü(!) geçinenler. Samimî ve şuurlu olanları tenzîh ederim.

    Ayrıca unutmasınlar ki, Atatürk de bir Türk’tü...

    Bir başka sözü:

    – “Biz, doğrudan doğruya milletperveriz ve Türk Milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin dayanağı Türk topluluğudur. Bu topluluğun fertleri ne kadar Türk Kültürü ile dolu olursa, o topluluğa dayanan Cumhuriyet de o kadar kuvvetli olur.”

    – “Dünyanın bize hürmet göstermesini istiyorsak, evvelâ biz kendimize, benliğimize, milliyetimize bu hürmeti hissen, fikren, fiilen, bütün ef’al ve harekâtımızla gösterelim. Bilelim ki, millî benliğini bulamayan milletler, başka milletlerin şikârıdır.”

    – “Millet sevgisi kadar büyük mükâfat yoktur.”

    – “Dünya yüzünde, Türk Milleti’nden daha büyük, ondan daha eski bir yurt, ondan daha temiz bir millet yoktur ve bütün insanlık tarihinde görülmemiştir.”

    – “Genç nesillerini milliyetçi olarak yetiştiren milletler, geleceğe emniyetle bakabilirler. Milliyetçilik; mensup olduğu milleti ilerletmek, yükseltmek, millî değerleri korumak ve geliştirmek duygusu ve şuurudur.”

    Milliyetçiliği bundan daha kısa, daha özlü ve daha güzel şekilde tarif edebilirim diyen varsa, buyursun. Bizim düsturumuz da bu değil mi?

    Okuduğunuz tüm bu sözlerin altındaki imzayı kapatalım ve tekrar okuyalım. Anında sizi afaroz ederler. Faşist, gerici, Türkiye’deki “realiteyi(!)” görmeyen dar kafalı damgasını yersiniz. Ancak bu sözleri ne ben, ne de bir başka Türkçü söyledi. Bunu Türklüğün ve Türk Milliyetçiliği’nin en kavî savunucusu “Mustafa Kemal Atatürk” söyledi. Herkes gerekli dersi çıkarıyordur inşallah...

    – “Türk Milleti’nin dili, Türkçe’dir. Türk Dili, dünyada en güzel, en zengin ve en kolay dildir”.

    – “Türk Dili, Türk Milleti’nin kalbidir, beynidir.”

    Atatürk mezarından kalksa; kalktığına pişman olmaz mıydı? mezarından şöyle bir kalkıp, baksa: Aman Tanrım! 200-250 kelime hazine(!) siyle öğretmelik yapanlar mı? Laubali ve anlaşılmaz bir kuş diliyle yazı yazan gazeteciler mi? Hatta bu meziyetleriyle yılın yazarı seçilenler mi? Yabancı dille eğitim yaptırıp “Türkçe bilim dili değildir” diyenler mi?... Daha neler neler. Sayarken bile utanıyorum. Acaba, Milletimizin kalbini ve beynini dumura uğratmak isteyenlere lanet okumaz mıydı? Aslında bu satırları, Anıtkabir’deki şeref defterine yazmak isterdim. Çünkü: Orada bu samimî duygulardan hiçbiri yok!

    Atatürk’ün Türk, Türkçülük, millet, milliyetçilik ile ilgili sözleri tabiî ki bu kadar değil. ancak, onu anlamaya sevk etmek için bu kadarı yeter herhalde.

    Atatürk’ün sözleriyle ilgili olarak yazacaklarımı bitirirken: 1947-49 yılları arasında Dr. Arın Engin’in, İngiltere’de rastladığı “İngiliz Browny usûlü” yemin töreninden bahsetmeden geçemeyeceğim. Bu hadise zannederim, “ırkçı eğitim” (Maalesef verilmediği halde) veriliyor; “Milli Eğitim değil, Türkiye Eğitim sistemi olsun” diyenlere güzel bir cevap olacak:

    “İngiltere’deki okullarda bir yemin usûlu vardır; adına “Browny usûlü” denmekte. Bu tören, haftada bir düzenlenmekte. Yemin töreni için öğrenciler, her tarafı bayraklarla ve millî liderlerin posterleriyle süslenmiş geniş bir salonda toplanırlar. Her öğrenci yerine oturmadan önce bayrağı ve liderleri selâmlamak zorundadır. Daha sonra, seçilen bir öğrenci, gururla, avazı çıktığı kadar bağırarak şu sözleri söylemekte, diğerleri de tekrarlamaktadır.

    “Ben bir İngiliz’im. İngilizliği her şeyin üstünde, canımdan, evimden, barkımdan da üstün tutarım. Gönlümde ve kafamda İngiliz onurunu yaşatırım; onun korunması ve yükselmesi uğrunda her an ölmeğe hazırım... Ben İngiliz olmadıkça bir hiçim...”

    “Sen bir İngiliz olmadıkça hiçbir şey olamazsın!..”

    “Vay ırkçı vay!..” diyemezler, ama hemen bizim “Andımızı” hatırlatırlar. Doğrudur. Biz de her sabah “Türküm, doğruyum, çalışkanım”, sözleriyle başlayan Andımızı okutuyoruz. Ancak bu, ulvî tören havasından çıkmış, yasak savma niteliği kazanmıştır. Ayrıca, şuuru veremedikten sonra...

    Türkçüler! Atatürk’ü anlayın ve sahip çıkın. Milletimize, asalakların tanıttığı veya tanıtmaya çalıştığı Atatürk gibi değil; “Milliyetçi Atatürk” olarak gerçekleri, gerçek Atatürk’ü tanıtın. Odanızda, ofisinizde, pankartlarınızda, basınınızda, takviminizde vs. gibi her yerde Atatürk’ün gerçek fikirlerini aksettirin. Asın sokaklara, caddelere, pencerelere bu vecizeleri. Herkes bilsin “Atatürk’ün Milliyetçiliği’ni. Haykırın sağır kulaklara “Atatürk’ün bize emaneti olan Türk Milliyetçiliği” kavramını. Dikkat çekin kurduğu müesseselere, kullandığı isimlere: Milli mücadele, Milli irade, Milli Hakimiyet, Milli zafer, Milli vicdan, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu.

    Bu gerçeği, Milliyetçi Atatürk gerçeğini öğretin. “Atatürk Milliyetçiliği’nin, Atatürk’ün Milliyetçiliği; yani Türk Milliyetçiliği” olduğunu milletimize anlatın. Vatan size minnettar kalacaktır!


    "Türk çocuklarında kabiliyet her milletinkinden üstündür. Türk kabiliyet ve kudretinin tarihteki başarıları meydana çıktıkça, büsbütün Türk çocukları kendileri için lâzım gelen hamle kaynağını o tarihte bulabileceklerdir. Bu tarihten Türk çocukları bağımsızlık fikrini kazanacaklar, o büyük başarıları düşünecekler, harikalar yaratan adamları öğrenecekler, kendilerinin aynı kandan olduklarını düşünecekler ve bu kabiliyetle kimseye boyun eğmeyeceklerdir."

    GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

    (Kaynak: Şemsettin Günaltay, 1951, Olağanüstü Türk Dili Kurultayı, Sayfa: 33)


    "Türk milleti kurtuluş savaşından beri, hattâ bu savaşa atılırken bile mahkûm milletlerin hürriyet ve bağımsızlık dâvalariyle ilgilenmeyi, o dâvalara yardım etmeyi benimsemiştir. Böyle olunca kendi soydaşlarının hürriyet ve bağımsızlıklarına kayıtsız davranması elbette uygun görülemez. Fakat milliyet dâvası şuursuz ve ölçüsüz bir dâva şeklinde mütalâa ve müdafaa edilmemelidir. Milliyet dâvası siyasî bir mücadele konusu olmadan önce şuurlu bir ülkü meselesidir. Şuurlu ülkü demek, müsbet ilme, ilmî usullere dayandırılmış bir hedef ve gaye demektir. O halde propagandalarda müsbet usullere müracaat etmek şarttır. Hareketlerin imkân sınırları ve sıraları mutlaka hesaba katılmalıdır. Türkiye dışında kalmış olan Türkler, ilkin kültür meseleleriyle ilgilenmelidirler. Nitekim biz Türklük dâvasını böyle bir müsbet ölçüde ele almış bulunuyoruz. Büyük Türk tarihine, Türk dilinin kaynaklarına, zengin lehçelerine, eski Türk eserlerine önem veriyoruz. Baykal ötesindeki Yakut Türklerinin dil ve kültürlerini bile ihmal etmiyoruz."

    GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK, 12 Mayıs 1926

    Kaynak: "Atatürk'ün Sofrası", İsmet Bozdağ, Kervan Yayınları, 1975, Sayfa: 127-128


    "Muhterem milletime tavsiye; sinesinde yetiştirerek başının üstüne çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki cevheri asliyi çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin."

    Mustafa Kemal ATATÜRK


    HAKİKAT NEREDE?

    Gafil, hangi üç asır, hangi on asır
    Tuna ezelden Türk diyarıdır.
    Bilinen tarihler söylememiş bunu
    Kalkıyor örtüler, örtülen doğacak,
    Dinleyin sesini doğan tarihin,
    Aydınlıkta karaltı, karatıda şafak
    Yalan tarihi gömüp, doğru tarihe gidin.

    Asya'nın ortasında Oğuz oğulları,
    Avrupa'nın Alplerinde Oğuz torunları
    Doğudan çıkan biz
    Nerde olsa, ne olsa kendimizi biliriz
    Türk sadece bir milletin adı değil,
    Türk bütün adamların birliğidir.
    Ey birbirine diş bileyen yığınlar,
    Ey yığın yığın insan gafletleri
    Yırtılsın gözlerdeki gafletten perde,
    Hakikat nerede?

    MUSTAFA KEMAL


    "Biz doğrudan doğruya milliyetperveriz ve Türk milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin dayanağı Türk topluluğudur. Bu topluluğun fertleri ne kadar Türk kültürüyle dolu olursa, o topluluğa dayanan cumhuriyet de o kadar kuvvetli olur."

    ATATÜRK


    Bağımsızlığı için ölümü göze alan millet, insanlık haysiyet ve şerefinin icabı olan bütün fedakârlığı yapmakla teselli bulur ve elbette esaret zincirini kendi eliyle boynuna geçiren miskin, haysiyetsiz bir millete nazaran dost ve düşman nazarındaki mevkii farklı olur.

    ATATÜRK, 1927 (Nutuk I, S. 13-14)


    "Size Bombasırtı vakasını anlatmadan geçemeyeceğim. Karşılıklı siperlerimiz arasında mesafemiz sekiz metre, yani ölüm muhakkak, muhakkak... Birinci siperdekiler hiçbiri kurtulamamacasına tamamen düşüyor, ikincidekiler onların yerine gidiyor. Fakat ne kadar gıptaya şayan bir itidal ve tevekkülle, biliyor musunuz? Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, en ufak bir fütur bile göstermiyor; sarsılmak yok. Okumak bilenler ellerinde Kur'anı Kerim, cennete girmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler, kelimei şahadet getirerek yürüyorlar. Bu, Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren, şaşılacak ve övülecek bir misaldir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale Muharebesini kazandıran bu yüksek ruhtur."


    "Ordu, Türk ordusu. İşte bütün milletin göğsünü itimat, gurur duygularıyla kabartan şanlı ad... Ordumuz, Türk birliğinin, Türk kudret ve kabiliyetinin, Türk vatanseverliğinin çelikleşmiş bir ifadesidir. Ordumuz; Türk topraklarının ve Türkiye idealini tahakkuk ettirmek için sarf etmekte olduğumuz sistemli çalışmaların, yenilmesi imkânsız teminatıdır. Büyük milli disiplin okulu olan ordunun; ekonomik, kültürel, sosyal savaşlarımızda bize aynı zamanda en lüzumlu elemanları da yetiştiren büyük bir okul haline getirilmesine, ayrıca itina ve himmet edileceğine şüphem yoktur."

    MUSTAFA KEMAL ATATÜRK


    "Bu dünyadan göçerek Türk milletine veda edeceklerinin çocuklarına kendinden sonra yaşayacaklara, son sözü bu olmalıdır: "Benim Türk milletine, Türk cemiyetine, Türklüğün istikbaline ait ödevlerim bitmemişti, siz onları tamamlayacaksınız. Siz de sizden sonrakilere benim sözümü tekrar ediniz... Bu sözler bir ferdin değil, bir Türk Milleti duygusunun ifadesidir. Bunu, her Türk bir parola gibi kendinden sonrakilere mütemadiyen tekrar etmekle son nefesini verecektir. Her Türk ferdinin son nefesi, Türk Milleti'nin nefesinin sönmiyeceğini onun ebedi olduğunu göstermelidir. Yüksek Türk, senin için yüksekliğin hududu yoktur. İşte parola budur."

    GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK


    "Türk Milleti yüzyıllardan beri hür ve müstakil yaşamış ve istiklâli yaşamak için şart saymış bir kavmin kahraman evlâtlarından ibarettir. Bu millet istiklâlsiz yaşamamıştır, yaşayamaz ve yaşamayacaktır."

    GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK, 21 Haziran 1922


    ATATÜRK, 30 Ağustos Zafer Bayramı'nda tebrikleri kabul ederken:



    "Bu zaferi kazanan ben değilim. Bunu, asıl, tel örgüleri hiçe sayarak atlayan, savaş meydanında can veren, yaralanan, kendini esirgemeden düşmanın üzerine atılarak Akdeniz yolunu Türk süngülerine açan kahraman askerler kazanmıştır. Ne yazık ki onların herbirinin adını Kocatepe'nin sırtlarına yazmak mümkün değildir. Fakat hepsinin ortak bir adı vardır: Türk askeri... Tebriklerinizi onların namına kabul ediyorum!..."

    30 Ağustos 1928, Çankaya


    "Büyük devletler kuran ecdadımız büyük ve şümullü medeniyetlere de sahip olmuştur. Bunu aramak, tetkik etmek, Türklüğe ve cihana bildirmek bizler için bir borçtur. Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır."

    ATATÜRK

    "Milliyetin çok bariz vasıflarından biri dildir. Türk milletindenim diyen insan, herşeyden evvel ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir insan Türk kültürüne, topluluğuna bağlılığını iddia ederse buna inanmak doğru olmaz."

    "Gerektiği zaman vatan için bir tek fert gibi yekpare azim ve karar ile çalışmasını bilen bir millet elbette büyük istikbale lâyık ve namzet olan bir millettir."

    "Arzumuz dışarıda bağımsızlık, içeride kayıtsız ve şartsız millî egemenliği korumadan ibarettir. Millî egemenliğimizin hattâ bir zerresini bozmak niyetinde bulunanların kafalarını parçalayacağınızdan eminim."

    "Ne kadar zengin ve müreffeh olursa olsun, bağımsızlıktan mahrum bir millet, medenî insanlık karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye liyakat kazanamaz."


     ATATÜRK'Ü ANLAMAK! Bakmadan geçmeyin lütfen!


    "SPOR HER SEYDEN ÖNCE BIR VATAN GÖREVIDIR" ATATÜRK

    ATATÜRK'ÜN SPOR POLİTİKASI

    Büyük Atatürk’ün ölümünü takip eden günlerde, o zamanlar yalnız Avrupa’nın değil, dünyanın en ünlü gündelik spor gazetesi olan ve Fransa da yayınlanan “L’Auto”, yayınladığı geniş bir makalede “Atatürk’ün spora verdiği büyük önemi uzun uzun överken şunları da yazmıştı:

    “Dünyada ilk defa beden eğitimini mecburi kılan devlet adamı o oldu. Yalnız kağıt üzerinde, nutuklarda değil, bilfiil yerine getirdi. Stadyumlar ve çeşitli spor merkezleri tesis ettirdi. Halk evlerinin spor kollarını bizzat mürakabe etti. Milletin mukadderatına hakim olduğu günden itibaren Türkiye’de spor, gittikçe artan bir önem ve değer kazandı”

    Atatürk, ileride de izah edeceğimiz gibi, dünyada beden eğitimini ülkesinde mecburi kılan ilk devlet adamıydı. Onun “Sağlam kafa , sağlam vücutta bulunur” sözü de, yarattığı genç Türkiye devletinin geleceği için düşündüğü ana esaslardan biriydi hiç kuşkusuz. Nitekim, Cumhuriyetin ilanından önceki günlerde hazırlanan hükümet programlarında da bunu görmek mümkündür.

    Hükümet Programı’nda bahsi geçen, “Terbiye-i Bedeniye Darülmuallimi”, çok geçmeden kurulup “Gazi Terbiyesi Enstitüsü” adı altında faaliyete geçmiştir.

    Atatürk, Türk sporunun ilk öğreticilerinin yetiştirilmesi konusunda aceleci davranmıştır. Beden eğitimi öğretmeni yetiştirecek okul tesis edilmeden önce, Çapa Muallim Mektebinde özel bir kurs açılmış ve bunun başına, Avrupa da Beden eğitimi öğrenimi yapmış olan Selim Sırrı Bey (Tarcan) getirilmişti. Bu arada bayan beden eğitimi öğretmeni yetiştirmek üzere de İsveç’ten iki bayan öğretim üyesi getirtilmiş, bunlarda Çapa Muallim Mektebindeki özel kurslarda görev alarak kız öğrenciler yetiştirmişlerdi.

    Atatürk, bu konunun üzerinde büyük titizlikle durduğundan, bu da kafi görülmemiş ve öğretmen adayları arasında, dokuz aylık kursta başarı gösterenler, ihtisasta bulunmak üzere, Avrupa’ya gönderilmişlerdi. Atatürk bu kursa subaylarında katılmalarını özellikle arzulamıştı. Bu nedenle kursa katılıp başarı sağlayan subaylarda, askeri okullarda modern beden eğitiminin ilk tatbikatçıları olabilmeleri için, Avrupa’ya ihtisas eğitimine yollanmışlardı.

    Ankara da kurulan Gazi Terbiye Enstitüsü’nün Beden Eğitimi Bölümü için, Almanya’dan Kurt Dainans adında bir uzman öğretmen getirilmiş ve bu bilgili hoca tarafından, bu enstitünün beden eğitimi bölümü faaliyete geçirilmiştir. Bu sırada ihtisas için Avrupa’ya gönderilmiş bulunan asker ve sivil beden eğitimi öğretmenleri de yurda dönmüş, böylece genç Türkiye Cumhuriyetinin ilk beden eğitimi öğretim kadrosu kurulmuştur.

    Türk sporcusunun temelini oluşturacak beden eğitimi ve spor uzmanları kadrosunun düzenlenmesine çalışılırken, Türk sporu da ciddi olarak ele alındı. Bu dönemde Türkiye İdman Cemiyeti İttifakı, Türk sporunun ilk örgütü olarak kurulmuş ve faaliyete geçmiştir.

    Türk sporunun iki büyük örgütünün, “Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı” ile “Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi”nin başında bulunan iki değerli spor adamı, İttifak başkanı Ali Sami (Yen) Bey ile Komite Genel Sekreteri ve Uluslararası Olimpiyat Komitesinin Türkiye temsilcisi Selim Sırrı (Tarcan) Bey bir araya gelip, Türkiye’nin 1924 Paris Olimpiyatlarına katılması gerektiğine karar verdikleri zaman, Türkiye Cumhuriyeti henüz ilk aylarını yaşıyordu.

    Avrupa’nın en güçlü devletlerine karşı yaptığı savaşlardan yeni çıkmış olan Türkiye’nin, bu büyük organizasyona katılmakla, yalnız sportif açıdan değil, politik açıdan da büyük yarar sağlayacağı muhakkaktı. Ancak ne İttifak, ne de Komite, böylesine bir masrafı karşılayabilecek parasal güce asla ve asla sahip değildi. Bu konuda Hükümetten yardım istenilmesi uygun görüldü. Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin de parasal yönden ciddi sıkıntılar içinde bulunduğu muhakkaktı. Buna rağmen, Atatürk’ün emir ve direktifleriyle Türk sporu için bir yardım yapılmış, yine aynı tarihli (16 Ocak1924) Bakanlar Kurulu Kararnamesi ile, 1924 Paris Olimpiyatları hazırlıkları için “şimdilik” kaydıyla 17.000 lira, Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı Merkez-i Umumiyesi emrine verilmişti. Bu kararnamenin altında Bakanlar Kurulu üyeleri ile birlikte toplantıya başkanlık eden, Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal’in de imzası bulunuyordu.

    SPOR VE KADIN

    Atatürk’ün Türk sporuna kazandırdığı en önemli unsurlardan biri de, bayan sporculardır. Türk kadını, Atatürk’ün devrimleri ve kesin direktifleriyle Türk sporunun içineki yerini aldı. Sporcuların kızları, kız kardeşleri ve hatta eşleriyle başlayan bu girişimler, kısa zamanda geniş kitlelere yayıldı. Bunda da, Atatürk’ün emir ve direktiflerinin büyük katkısı olmuştur.

    Atletizm ve tenisle, spor alanlarında görülmeye başlayan Türk kızları, daha sonra kürek, eskrim ve yüzme dallarında da kendilerini göstermeye başladılar.

    Türk kadını 1926 yılında Ömer Rasim Koşalay’ın girişimleri ve çalışmalarıyla ilk kez atletizm pistlerinde göründü, ki Dünya kadınlarının, Olimpiyat Oyunlarında, ilk kez 1928 yılında piste çıkmaları göz önüne alınacak olursa bu, Türk sporu nam ve hesabına sevindirici bir olaydır.


    "Bu gün Sovyetler Birliği, dostumuzdur; komşumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat yarın ne olacağını kimse bu günden kestiremez. Tıpkı Osmanlı gibi, tıpkı Avusturya-Macaristan gibi parçalanabilir, ufalabilir. Bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir.
    İşte o zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir...
    Bizim bu dostumuzun idaresinde dili bir, inancı bir özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak yalnız o günü susup beklemek değildir. Hazırlanmak lazımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır. Manevi köprüleri sağlam tutarak. Dil bir köprüdür...
    İnanç bir köprüdür... Tarih bir köprüdür...
    Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimizin içinde bütünleşmeliyiz.
    Onların (Dış Türklerin) bize yaklaşmasını beklemeyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gerekli..."


    Biz Türkler, bütün tarihimiz boyunca hürriyet ve istiklâle timsal olmuş bir milletiz.

    Ne kadar zengin ve müreffeh olursa olsun, istiklâlden mahrum bir millet, medenî insanlık karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye lâyık sayılamaz.


    Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir. Ben milletimin en büyük ve ecdadımın en değerli mirası olan bağımsızlık aşkı ile dolu bir adamım. Çocukluğumdan bugüne kadar ailevî, hususî ve resmî hayatımın her safhasını yakından bilenler bu aşkım malumdur. Bence bir millete şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın vücut ve beka bulabilmesi mutlaka o milletin özgürlük ve bağımsızlığına sahip olmasıyla kaimdir. Ben şahsen bu saydığım vasıflara, çok ehemmiyet veririm. Ve bu vasıfların kendimde mevcut olduğunu iddia edebilmek için milletimin de aynı vasıfları taşımasını esas şart bilirim. Ben yaşabilmek için mutlaka bağımsız bir milletin evladı kalmalıyım. Bu sebeple milli bağımsızlık bence bir hayat meselesidir. Millet ve memleketin menfaatleri icap ettirirse, insanlığı teşkil eden milletlerden her biriyle medeniyet icabı olan dostluk ve siyaset münasebetlerini büyük bir hassasiyetle takdir ederim. Ancak, benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin, bu arzusundan vazgeçinceye kadar, amansız düşmanıyım.


    Milli egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar batar, mahvolur. Milletlerin esirliği üzerine kurulmuş müesseseler her tarafta yıkılmaya mahkumdurlar.




    Egemenlik kayıtsız ve şartsız milletindir.




    Bilelim ki milli benliğini bilmeyen milletler başka milletlere yem olurlar.


    Milli mücadelelere şahsî hırs değil, milli ideal, milli onur sebep olmuştur.


    Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.


    Milli his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması, milli hissin gelişmesinde başlıca etkendir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir. Yeter ki, bu dil şuurla işlensin. Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.

    Bir dinin tabiî olması için akla, fenne, ilme ve mantığa uygun olması lazımdır.

    Her fert istediğini düşünmek, istediğine inanmak, kendine mahsus siyasi bir fikre sahip olmak, seçtiği bir dinin icaplarını yapmak veya yapmamak hak ve hürriyetine sahiptir. Kimsenin fikrine ve vicdanına hakim olunamaz.

    Türk Milletinin istidadı ve kesin kararı medeniyet yolunda, durmadan, yılmadan ilerlemektir.

    Medeni olmayan insanlar, medeni olanların ayakları altında kalmaya mahkumdurlar.

    Büyük dinimiz çalışmayanın insanlıkla hiç ilgisi olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler çağdaş olmayı kâfir olmak sayıyorlar. Asıl küfür onların bu zannıdır. Bu yanlış tefsiri yapanların maksadı İslâmların kâfirlere esir olmasını istemek değil de nedir? Her sarıklıyı hoca sanmayın, hoca olmak sarıkla değil, dimağladır.

    Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır.

    Medeniyetin emir ve talep ettiğini yapmak insan olmak için yeterlidir.

    Biz dünya medeniyeti ailesi içinde bulunuyoruz. Medeniyetin bütün icaplarını tatbik edeceğiz.

    Bizim devlet idaresinde takip ettiğimiz prensipleri, gökten indiği sanılan kitapların dogmalarıyla asla bir tutmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı, gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz.

    Milletimiz her güçlük ve zorluk karşısında, durmadan ilerlemekte ve yükselmektedir. Büyük Türk Milletinin bu yoldaki hızını, her vasıtayla arttırmaya çalışmak, bizim hepimizin en kutlu vazifemizdir.

    İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan mürekkeptir. Kabil midir ki, bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünlüğü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki, bir cismin yarısı toprağa zincirlerle bağlı kaldıkça öteki kısmı göklere yükselebilsin?

    Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın.

    Anaların bugünkü evlatlarına vereceği terbiye eski devirlerdeki gibi basit değildir. Bugünün anaları için gerekli vasıfları taşıyan evlat yetiştirmek, evlatlarını bugünkü hayat için faal bir uzuv haline koymak pek çok yüksek vasıflar taşımalarına bağlıdır. Onun için kadınlarımız, hattâ erkeklerimizden çok aydın, daha çok feyizli, daha fazla bilgili olmaya mecburdurlar; eğer hakikaten milletin anası olmak istiyorlarsa.

    Ben icap ettiği zaman en büyük hediyem olmak üzere, Türk Milletine canımı vereceğim.

    Gençler cesaretimizi takviye ve idame eden sizlersiniz. Siz, almakta olduğunuz terbiye ve irfan ile insanlık ve medeniyetin, vatan sevgisinin, fikir hürriyetinin en kıymetli timsali olacaksınız. Yükselen yeni nesil, istikbal sizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz.

    Yüksek Türk! Senin için yüksekliğin hududu yoktur. İşte parola budur.

    Benim naçiz vücudum nasıl olsa bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ebediyen yaşayacaktır.

    Sizler, yani yeni Türkiye'nin genç evlatları! Yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz... Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler, asla ve asla yorulmazlar. Türk Gençliği gayeye, bizim yüksek idealimize durmadan, yorulmadan yürüyecektir.

    Biz cahil dediğimiz zaman, mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikati bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikati gören gerçek alimler çıkabilir.

    Müsbet bilimlerin temellerine dayanan, güzel sanatları seven, fikir terbiyesinde olduğu kadar beden terbiyesinde de kabiliyeti artmış ve yükselmiş olan erdemli, kudretli bir nesil yetiştirmek ana siyasetimizin açık dileğidir.

    Mualimler! Yeni nesli, Cumhuriyetin fedakâr öğretmenleri ve eğiticileri, sizler yetiştireceksiniz. Ve yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti, sizin maharetiniz ve fedakârlığınız derecesiyle mütenasip bulunacaktır.

    Milleti kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden yoksun bir millet, henüz millet namını almak istidadını keşfetmemiştir.

    Dünyanın her tarafından öğretmenler insan topluluğunun en fedakâr ve muhterem unsurlarıdır.

    Okul sayesinde, okulun vereceği ilim ve fen sayesindedir ki, Türk milleti, Türk sanatı, Türk iktisadiyatı, Türk şiir ve edebiyatı bütün güzellikleriyle gelişir.

    Türkiye'nin asıl sahibi ve efendisi, gerçek üretici olan köylüdür. O halde, herkesten daha çok refah, saadet ve servete müstahak ve layık olan köylüdür. Onun için, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin iktisadi siyaseti bu aslî gayeye erişmek maksadını güder.

    Ekonomik kalkınma, Türkiye'nin hür, müstakil, daima daha kuvvetli, daima daha refahlı Türkiye idealinin belkemiğidir


     ATATÜRK'Ü ANLAMAK! Bakmadan geçmeyin lütfen!



    Hatay'i anavatana katan Atatürk'ün ömrü vefa etseydi belki de "Kerkük" diye bir sorunumuz kalmayacakti. Çünkü Atatürk bir konuşmasında

    "Milli sınırlarımızın güneyde Musul, Kerkük ve Süleymaniye'yi içine alacak sekilde son bulduğunu" ifade etmis ve el yazısıyla "alacağım" diyerek Kerkük, Musul ve Süleymaniye'yi göstermistir.

    ***
    ...Milli arazimizden en ufak bir parçasını bizden koparmaya çalışmak pek haksız bir hareket olur. Buna kat'yen müsade etmeyiz.

    ...Efendiler, arazi meselesi ve hudut meselesi Misak-i Milli'nin malim-i aliniz birinci maddesinin daireyi şümulüdür, Misak-i Milli şu hat bu hat diye hiçbir vakit hudut çizmemiştir, o hududu çizen şey milletin menfaati ve heyeti celilenin isabetli kararıdır. Musul meselesinin hallini muharebeye girmemek için bir sonraki talik etmek demek ondan sarfi nazar etmek demek değildir. Belki bunun istihsali için daha kuvvetli olabileceğimiz bir zaman intizardır. Bugün sulh yaparız, bir ay sonra iki ay sonra Musul meselesini haletmek için kıyam ederiz.

    (TBMM Gizli Celse Zabitlari,cilt 3/27 Subat 1922)

    -- Özetle Atatürk'ün üzerinde durdugu Kerkük'ün bir Türk toprağı olduğu, vazgeçmenin mümkün olmadığıdır. Askeri olarak güçlü bir zamanımızda mutlaka alınacağını işaret etmiştir. Misak-ı Milli hudutlarını da millet menfaatlerinin çizdigini belirtmiştir.

    ***

    1933 yılında, Amerikalı General McArthur'un "Sizin Türkiye'nin geleceği hakkında tasavvurlarınız nedir?" sorusuna, Büyük Önder Atatürk, "Allah, nasip eder, ömrüm vefa ederse Musul, Kerkük ve adaları geri alacağım. Selanik de dahil Batı Trakya'yı Türkiye hudutları içine katacağım" cevabını verir.

    ***

    ...İzmir'de 30 Ocak 1923'te basın mensuplarına beyanat veren M. Kemal Paşa görüşlerini kesin ifadelerle dile getirir:

    "Musul vilayeti, Türkiye Devleti'nin milli sınırları içindedir. Buraları anavatandan koparıp şuna buna hediye etmek hakkı kimseye ait olamaz. Cemiyet-i Akvam ile bu meselenin münasebeti yoktur!"


    Atatürk Samsun'a gitmek için yola çıktığında İngilizler Anadolu'ya silah, cephane vs. götürülmesini engellemek amacıyla gemiyi kontrole gelmişlerdi. Ardından gemi düşman zırhlılarının arasından geçerek yola çıkmıştı. İşte bu sırada Hikmet Gerçekçi'nin anılarından öğrendiğimize göre Atatürk şöyle demişti:

    "Bunlar işte böyle yalnız demire, çeliğe, silah kuvvetlerine dayanırlar. Bildikleri şey yalnız madde. Bunlar hürriyet uğrunda ölmeye karar verenlerin kuvvetini anlayamazlar. Biz Anadolu'ya ne silah, ne cephane götürüyoruz. Biz ideali, imanı götürüyoruz!"


    Atatürk'ün Adana Türkocağı'nda Çiftçiler tarafından verilen ziyafette yaptığı 20 Mart 1923 Salı tarihli konuşmadan bir alıntı yapalım*:

    "Milletleri yükselten bu hususa bir âmil daha ilâve edelim: Milletlerin kalbinde intikam hissi olmalı. Bu alelâde bir intikam değil, hayatına, istikbaline, refahına düşman olanların zararlarını dermeyi hedef tutan bir intikamdır."

    "Bütün dünya bilmeli ki karşımızda böyle bir düşman oldukça onu affetmek elimizden gelmez ve gelmeyecektir. Düşmana merhamet aciz ve zaaftır; bu insaniyet göstermek değil, insanlık hassasının yok olduğunu ilân eylemektir."

    *Sadi Borak, Atatürk ve Edebiyat, s.153'ten naklen "Atatürk Adana Türkocağı'nda" Türk Dünyası Tarih Kültür Dergisi, Şubat 2003-194, s.23

    "Esas Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu esas ancak tam bağımsızlığa sahip olmakla temin olunabilir. Ne kadar zengin ve refaha kavuşturulmuş olursa olsun bağımsızlıktan mahrum bir millet, medenî insanlık karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye lâyık olamaz.

    Yabancı bir devletin himaye ve desteğini kabul etmek, insanlık özelliklerinden mahrumiyeti, beceriksizlik ve miskinliği itiraftan başka bir şey değildir. Gerçekten bu aşağı dereceye düşmemiş olanların isteyerek başlarına bir yabancı efendi getirmelerine asla ihtimal verilemez.

    Halbuki Türk'ün haysiyet ve izzetinefis ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir.

    Bundan ötürü, ya bağımsızlık, ya ölüm!..."

    ATATÜRK, 1919 (Nutuk I, S. 13)


    ASYA için, AVRUPA için bizim kanunumuz aynıdır: TAM BAĞIMSIZLIĞIMIZI KORUMAK!.. HER ŞEYİ TÜRK CEPHESİNDEN DEĞERLENDİRMEK!.. Bu, GERÇEKÇİ GÖRÜŞ'tür. (1921)

    BU MEMLEKET tarihte TÜRK'TÜ, halen de TÜRK'TÜR, ve ebediyyen TÜRK KALACAKTIR! (16.3.23 Adana)

    TÜRK MİLLETİ!.. Sen ANADOLU denilen yurda sonradan gelme değil; ilk yerleşip medeniyet kuranların çocuklarısın!..

    Milletim TÜRK, vatanım TÜRKİYE, ülküm TÜRKLÜK'tür!..

    Asla şüphem yoktur ki, TÜRKLÜĞÜN unutulmuş BÜYÜK MEDENİ VASFI ve MEDENİ KAABİLİYETİ âtinin yükselen medeniyet ufkunda bir GÜNEŞ GİBİ DOĞACAKTIR!.. (3) Bu söylediklerim hakikat olduğu gün, senden ve bütün medeni beşeriyetten dileğim şudur: BENİ HATIRLAYINIZ!.. (29.10.33)

    - NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE!.. (4) (29.10.33)

    - Haritada TÜRKİYE üstüne abanmış bir blok var (Rusya), görüyor musun?.. İşte o ağırlık benim omuzlarım üzerindedir... Omuzlarım üstünde olduğu içindir ki, ben konuşamam, konuşamam!..

    - Düşün bir kere: OSMANLI İMPARATORLUĞU ne oldu?.. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ne oldu?.. Dünyayı ürküten Almanya'dan ne kaldı?..

    - Demek oluyor ki, HİÇ BİR ŞEY SÜR-GİT DEĞİLDİR... Bugün ölümsüz gibi görünen nice güçlerden ileride belki pek az bir şey kalacaktır... Devletler ve milletler bu idrakin içinde olmalıdırlar!.. (5)

    - Bugün Sovyet Rusya dostumuzdur, komşumuzdur. Bu dostluğa ihtiyacımız var... Fakat yarın ne olacağını kimse kestiremez... Tıpkı OSMANLI İmparatorluğu gibi parçalanabilir... Bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler ellerinden kaçabilirler... Dünya yeniden bir dengeye ulaşır.

    - O zaman TÜRKİYE ne yapacağını bilmelidir!..

    - Bugün bizim bu dostumuzun yönetiminde DİL bir, İNANÇ bir, ÖZ BİR KARDEŞLERİMİZ VARDIR... ONLARA SAHİP ÇIKMAYA, onları arkalamaya HAZIR OLMALIYIZ!..

    - Hazır olmak yalnız o günü susup beklemek değildir. Hazırlanmak lâzımdır.

    - Milletler buna nasıl hazırlanır?.. MANEVİ KÖPRÜLER'i sağlam tutarak!.. DİL bir köprüdür, İNANÇ bir köprüdür, TARİH bir KÖPRÜDÜR!..

    - KÖKLERİMİZE İNMELİ ve olayların böldüğü tarihimizin içinde BÜTÜNLEŞMELİYİZ.

    - Bu dünya-yı beşeriyyette asgari 100 milyonu mütecaviz nüfustan mürekkep bir TÜRK millet-i azimesi vardır... (6) Ve bu milletin saha-yı arzdaki vüs'ati nisbetinde, saha-yı tarihte de bir derinliği vardır.

    - Bugün biz bu kitlelerden, DİL bakımından, GELENEK, GÖRENEK, TARİH bakımından kopmuş, ayrılmış, çok uzaklara düşmüşüz... TÜRKÇE'MİZ bile BATI TÜRKÇESİ!.. Demek ki bir de DOĞU TÜRKÇESİ var... Bizim kullandığımız mı doğru, onların kullandıkları mı?..

    - Bunun hesabını yapmakta fayda yoktur. Onların bize yakınlaşmasını bekleyemeyiz!.. BİZİM ONLARA YAKLAŞMAMIZ GEREKLİ... TARİH bağı kurmamız lâzım... FOLKLOR bağı kurmamız lâzım... TÜRKOLOJİ alanında merhaleler aşmamız lâzım!..

    - KİM YAPACAK BUNLARI?.. Elbette BİZ!.. Nasıl yapacağız?.. İşte görüyorsunuz: DİL encümenleri, TARİH encümenleri kuruluyor... Dilimizi onun diline yaklaştırmaya, böylece birbirimizi daha kolay anlar hale getirmeye çalışıyoruz... Tarihimizi ona yaklaştırmaya çalışıyoruz... ORTAK BİR MAZİ idrakine varmak peşindeyiz.(7)

    - BUNLAR AÇIKÇA YAPILMAZ!.. Ad konarak yapılmaz... Bunlar devletlerin ve milletlerin derin düşünceleridir. (29.10.33 tarihli sohbet)

    - Büyük ve hayali şeyleri YAPMADAN YAPMIŞ GİBİ GÖRÜNMEK yüzünden bütün dünyanın husumetini, garazını, kinini bu memleketin ve bu milletin üzerine celbettik.

    - Böyle yapmadığımız veya yapamadığımız mefhumlar üzerinde düşmanlarımızın adedini ve üzerimize olan tazyikatını tezvid etmekten ise, HADD-İ TABİİ'ye, HADD-İ MEŞRU'a rücu edelim. Haddimizi bilelim... Biz HAYAT ve İSTİKLAL isteyen milletiz ve YALNIZ VE ANCAK BUNUN İÇİN HAYATIMIZI İBZAL EDERİZ!..(1.12.21) (Bakınız:TÜRKÇÜLÜK İLKESİ- AÇIKLAMALAR-2,

    - Siyasi varlığımızın haricinde, başka ellerde, BAŞKA SİYASİ ZÜMRELERDE isteyerek veya istemeyerek mukadderat ortaklığı etmiş, bizimle DİL, IRK, MENŞE BİRLİĞİ'ne malik ve hatta yakın uzak TARİH ve AHLÂK YAKINLIĞI GÖRÜLEN TÜRK CEMAATLERİ VARDIR... BU HAL, TÜRK MİLLETİ İÇİN ELEM VERİCİ BİR HATIRADIR!..

    - Şu kadarını belirtmeliyim ki, ben her şeyden evvel bir TÜRK MİLLİYETÇİSİ'yim!.. Böyle doğdum, böyle öleceğim!.. TÜRK BİRLİĞİ'nin bir gün hakikat olacağına inancım vardır!.. Ben görmesem bile, gözlerimi dünyaya onun rüyaları içinde kapayacağım!..

    - YARININ TARİHİ yeni fasıllarını TÜRK BİRLİĞİ ile açacaktır!.. DÜNYA SÜKÛNUNU BU FASILLAR İÇİNDE BULACAKTIR!.. Kaşgarlı Mahmud'un "Divan-ı Lügat-ıt TÜRK"ünde dediği gibi, "TANRI TÜRK'Ü İNSANLIK, ŞERİRLERİNDEN ŞAKİLERDEN KURTULSUN DİYE YARATTI!..(Mahmut Esat Bozkurt'tan nakil)

    - Bizim yolumuzu çizen, içinde yaşadığımız YURT, bağrından çıktığımız TÜRK milleti, ve bir milletler tarihinin binbir facia ve ızdırap kaydeden yapraklarından çıkardığımız neticelerdir.

    - Bizim milletimizin hayat-ı esasını düşünelim... Bu düşünce bizi elbette 6-7 asırlık OSMANLI TÜRKLERİ'nden SELÇUKLU TÜRKLERİ'ne, ve ondan evvel bu devirlerin her birine muadil olan büyük TÜRK DEVRİ'ne ulaştırır!..

    - TÜRK milleti Kurtuluş Savaşı'ndan beri, hatta bu savaşa atılırken bile, MAHKÛM MİLLETLER'in HÜRRİYET ve BAĞIMSIZLIK davaları ile ilgilenmeyi, o davalara yardım etmeyi benimsemiştir!.. Böyle olunca, kendi SOYDAŞLARI'nın HÜRRİYET ve BAĞIMSIZLIK'larına kayıtsız davranması elbette uygun görülemez!..

    - Fakat MİLLİYET davası şuursuz ve ölçüsüz bir şekilde müdafaa ve mütalaa edilmemelidir!.. MİLLİYET DAVASI SİYASİ BİR MÜCADELE KONUSU OLMADAN ÖNCE, ŞUURLU BİR ÜLKÜ MESELESİDİR!.. (9) ŞUURLU ÜLKÜ demek, MÜSBET İLME, MÜSBET USÜLLERE DAYANDIRILMIŞ HEDEFLİ BİR GAYE DEMEKTİR.

    - O HALDE PROPOGANDALARDA MÜSBET USÜLLERE MÜRACAAT ETMEK ŞARTTIR... HAREKETLERİN İMKÂN SINIRLARI VE SIRALARI, MUTLAKA HESABA KATILMALIDIR!.. (10)

    - TÜRKİYE DIŞINDA kalmış olan TÜRKLER, ilkin KÜLTÜR meselesiyle ilgilenmelidirler... Nitekim biz TÜRKLÜK davasını, böyle bir müspet ölçüde ele almış bulunuyoruz... Büyük TÜRK tarihine, TÜRK DİLİ'nin kaynaklarına, zengin LEHÇELERİ'ne, eski TÜRK ESERLERİ'ne önem veriyoruz... BAYKAL ötesindeki YAKUT TÜRKLERİ'nin dil ve kültürlerini bile ihmal etmiyoruz!..

    - TÜRK!.. Bu memleket dünyanın beklemediği, asla ümit etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine sahne oldu... Bu sahne 7000 YILLIK bir TÜRK BEŞİĞİ'dir.

    - Beşik tabiatın rüzgarlarıyla sallandı... Beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurlarıyla yıkandı... O çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvelâ korkar gibi oldu... Sonra onlara alıştı... Onları tabiatın babası sandı, onların oğlu oldu... Bir gün o TABİAT ÇOCUĞU, tabiat oldu... Şimşek, yıldırım, GÜNEŞ oldu... TÜRK oldu!.. (11)

    - TÜRK budur!.. Yıldırımdır!.. kasırgadır!.. DÜNYAYI AYDINLATAN GÜNEŞTİR!..

    - Bizim TÜRK milletimiz eski ve şerefli bir millettir... Zaten ORTA ASYA'nın ALTAY yaylasında yetiştiği için, KARTALLARIN MEZİYETLERİ'ni daha gençliğinde kazanmıştır... TA UZAKLARDAN GÖRÜR!.. HIZLI bir UÇUŞU vardır ve bu RUH'u barındıracak kadar KUVVETLİ bir BEDEN sahibidir... Zaten maddi olsun, dımaği olsun, HİÇ BİR SIKICI HUDUT İÇİNDE DURMAZ!.. Yaradılışta olduğundan, yüksek anayurdunun dünyadan uzak vaziyetine isyan etmiştir. (12)

    - İşte o zaman bu ilk TÜRKLER başlarını alarak dünyanın hem batısına, hem doğusuna yayıldılar... Yılmaz atalarımızın bu ilk saldırılarıyla, bugünün TÜRK MİLLETİ olan bizler pek ziyade alâkadarız!..

    - ASYA HUN İMPARATORLUĞU'nun kuruluş tarihi Çin'de imparatorluk kuruluş tarihiyle başlar... Çin'in M.Ö. 13. asra ait vesikaları bunu böyle kaydeder. (13)

    - Basit sallarla ANADOLU'dan RUMELİ'ye geçen, ve İSLAM'ı ta VİYANA kapılarına kadar götüren TÜRK kahramanlarıydı!.. Bir ihanete uğramasalardı, TÜRK'ün gücünü çok daha ilerilere götürebilirlerdi!..(14)

    - Cihan tarihinde bir CENGİZ, bir SELÇUK, bir OSMANLI devleti tesis eden ve bunların hepsini hadiselerde tecrübe eyleyen TÜRK MİLLETİ, bu defa doğrudan doğruya kendi nam ve sıfatında bir devlet tesis ederek, bütün felaketlerin karşısında doğuştan taşıdığı kaabiliyet ve kudretle yerini aldı. (2.1.1923)

    - MİLLETİMİZİN YÜKSEK KARAKTERİNİ, YORULMAZ ÇALIŞKANLIĞINI, ZEKÂSINI, İLME BAĞLILIĞINI, GÜZEL SANATLARA OLAN SEVGİSİNİ, MİLLİ BİRLİK DUYGUSUNU MÜTEMADİYEN ve her türlü vasıta ve tedbirlerle birlikte besleyerek İNKİŞAF ETTİRMEK, MİLLİ ÜLKÜMÜZDÜR!.. (15)

    - Nasıl bakarken gözlerimizin farkında değilsek, ama bizim görmemizi sağlıyorsa, ÜLKÜ de bütün davranışlarımızda, farkında olmadan yaşar ve bize yön verir.

    - Aynı iman ve kat'iyetle söylüyorum ki, MİLLİ ÜLKÜ'yü tam bir bütünlükle yürütmekte olan TÜRK milletinin BÜYÜK MİLLET olduğunu, bütün medeni âlem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.

    - Biz MİLLİYET fikirlerini tatbikte çok gecikmiş ve ilgisizlik göstermiş bir milletiz... Bunun zararlarını, fazla faaliyetle telafiye çalışmalıyız!.. (Bakınız:TÜRKÇÜLÜK İLKESİ- AÇIKLAMALAR-3, 16)

    - İnsanlara MİLLİYET duygularını unutturup, onları bir "dünya devleti" içinde birleştirme düşüncesi, gerçekçi değildir!..

    - İnsanlara her türlü özel duygu ve bağlarını unutturup "tam kardeşlik ve eşitlik" içerisinde birleştirerek "insani bir devlet" kurmak nazariyesi de, kendine mahsus şartlara bağlıdır.

    - Bilirsiniz ki, MİLLİYET nazariyesini, MİLLİYET ülküsünü çözüp dağıtmaya çalışan nazariyelerin dünya üzerinde tatbik kaabiliyeti bulunamamıştır... Çünkü tarih, hadiseler, müşahedeler; insanlar ve milletler arasında hep milliyetin hâkim olduğunu göstermiştir... Ve MİLLİYET prensibi aleyhindeki büyük ölçüde fiili tecrübeler rağmen, yine MİLLİYET hissinin öldürülemediği ve yine yaşadığı görülmektedir.

    - Bahusus bizim MİLLETİMİZ MİLLİYETİNDEN TEGAFÜL EDİŞİNİN ÇOK ACI CEZALARINI GÖRDÜ... OSMANLI İmparatorluğu dahilindeki akvam-ı muhtelife hep milli akidelere sarılarak milliyet mefkûresinin kuvvetiyle kendilerini kopardılar... Biz ne olduğumuzu, onlardan ayrı ve onlara yabancı bir millet olduğumuzu, sopa ile içlerinden kovulunca anladık... Kuvvetimizin zaafa uğradığı anda bizi tahkir, tezlil ettiler... Anladık ki, KABAHATİMİZ KENDİMİZİ UNUTMAKLIĞIMIZMIŞ!.. (25.3.23)

    - OSMANLI hakanlarının amacı büyük bir imparatorluk kurmaktı... Bu amaçla asıl TÜRK MİLLETİ kullanıldı... İç siyasetlerini dış siyasetlerine uydurunca, zaptettikleri ülkelerdeki bütün ulusları dilleri, dinleri, gelenekleri, her şeyi başka başka olan ve bir çok ulustan olan bu topluluğu, olduğu gibi muhafazaya kalkıştılar... Onlara bütün bu özelliklerini saklı bırakabilecek İSTİSNALAR, ayrıcalıklar bahşettiler.

    - Buna karşılık asıl TÜRKLER uzun seferler, fetihler yapmakla, savaş alanlarında ölmekle, zaptolunan ülkeleri ve halkını beslemekle kendi kendini tahrip ediyordu... Bundan dolayı millet, ESAS UNSUR, kendi evinde kendi yurdunda ve kendi gerçek hayat sebebini geliştirmek için çalışmaktan tamamen yoksundu. Bununla da kalmıyordu... Yeni fethedilen ülkeler halklarını ve ecnebileri hoşnut kılabilmek için asıl TÜRK MİLLETİ'nin hakkından, hayat kaynaklarından ve ekonomisinden pek çok şeyler LÜTUF, BAĞIŞ olarak veriliyordu.

    - İtirafa mecburuz ki, şimdiye kadar hakiki, ilmî, müsbet manasıyla MİLLÎ bir DEVİR yaşamadık!.. (29.10.23) (17)

    - Yüzyıllardan beri DOĞU'da gadre ve zulme uğramış TÜRK milleti gerçekten sahip olduğu vasıflardan yoksun sayılıyordu... Son yıllarda milletimin fiilen gösterdiği YETENEK, ANLAYIŞ, KAVRAYIŞ kendisine kötü gözle bakanların ne kadar gafil, bilgisiz, görünüşe kanan insanlar olduğunu ispat etti!.. (29.10.23)

    - DÜNYANIN BİZE HÜRMET GÖSTERMESİNİ İSTİYORSAK; EVVELÂ BİZ KENDİMİZE, BENLİĞİMİZE, MİLLİYETİMİZE BU HÜRMETİ hissen, fikren, fiilen bütün ef'al ve harekâtımızla GÖSTERELİM!..

    - Bilelim ki, MİLLİ BENLİĞİ OLMAYAN MİLLETLER, BAŞKA MİLLETLERİN ŞİKÂRIDIR!.. (1

    - MEVCUDİYET-İ MİLLİYE'MİZE DÜŞMAN OLANLARLA DOST OLMIYALIM!.. Böylelerine karşı bir TÜRK şairinin dediği gibi, "TÜRK'ÜM VE DÜŞMANIM SANA, KALSAM DA BİR KİŞİ!" diyelim!..

    - Düşmanlarımıza bu hakikati ifade ettiğimiz gün; kanaatimize, mefkûremize, istikbalimize yan bakan her ferdi düşman telâkki ettiğimiz gün; MİLLİ BENLİĞİMİZE UZANACAK HER ELİ ŞİDDETLE KIRDIĞIMIZ GÜN; milletin önüne dikilecek her hali devirdiğimiz gün HALÂS-I HAKİKİ'YE VASIL OLACAĞIZ!.. Ve sizin gibi münevver, azimli, imanlı gençler sayesinde bu halâsa vasıl olacağımıza emin olabiliriz. (Konya TÜRK Ocakları)

    - HİÇ BİR DÜŞÜNCE; TÜRK MİLLİ MENFAATLERİ'nin, TÜRK VARLIĞI'nın, DEVLET'i ve ÜLKESİ'yle BÖLÜNMEZLİĞİ esasının, TÜRKLÜĞÜN TARİHİ ve MANEVİ DEĞERLERİ'nin, MİLLİYETÇİLİK ve MEDENİYETÇİLİK KARŞISINDA KORUMA GÖREMEZ! (1932 Anayasası) (19)

    - TÜRK; SOY, DİL, TARİH, DİN, GELENEK GİBİ BAĞLARLA BİRBİRİNE BAĞLI İNSANLARIN MEYDANA GETİRDİKLERİ BİR TOPLULUKTUR.

    - TÜRKİYE CUMHURİYETİ'Nİ KURAN TÜRKİYE HALKINA "TÜRK" DENİR!..(20) Dünya yüzünde ondan daha büyük, ondan daha eski bir yurt, ondan daha temiz bir millet yoktur ve bütün insanlık tarihinde görülmemiştir.

    - GÖÇMENLER, kaybedilmiş topraklarımızın hatıralarıdır.

    - Bugün MİLLETLER aşağı yukarı KARDEŞ olmuşlardır...(17.3.37)

    - Bugünkü TÜRK MİLLETİ SİYASİ ve İÇTİMAİ CAMİASI İÇİNDE kendilerine KÜRTLÜK fikri, ÇERKESLİK fikri ve hatta LAZLIK FİKRİ veya Boşnaklık fikri propaganda edilmek istenmiş vatandaş ve milletdaşlarımız vardır... Bu yanlış adlandırmalar, bir kaç DÜŞMAN ALETİ GERİCİ BEYİNSİZLER'den başka hiç bir millet ferdi üzerinde kederlendirmekten başka bir tesir doğurmamıştır!.. Çünkü bu millet fertleri de tüm TÜRK TOPLUMU gibi aynı ORTAK GEÇMİŞ'e, TARİH'e, AHLÂK'a, HUKUK'a sahip bulunuyorlar.

    - Bugün içimizde bulunan HIRİSTİYAN, MUSEVİ VATANDAŞLAR MUKADDERAT VE TALİHLERİNİ TÜRK MİLLİYETİ'NE VİCDANİ ARZULARİYLE BAĞLANDIKTAN SONRA, KENDİLERİNE yan gözle YABANCI NAZARIYLA BAKMAK, MEDENİ TÜRK MİLLETİ'NİN ASİL AHLÂKINDAN BEKLENEBİLİR Mİ?.. (21)

    - Gençlerimizin bugün içinde bulundukları bunalım ve boşluk, daha çok geçmişi ve mensup oldukları milletin büyüklüğünü bilmemekten ileri gelmektedir... Yanlış hükümler bir çoklarında bir aşağılık duygusu meydana getirmiştir... Bundan kurtulmak için milletimizin yüksek vasıflarını bilmeye, bundan kuvvet almaya ihtiyaç vardır!..

    - Ortak MİLLİ FİKRİN, AHLÂKIN, DUYGUNUN, HEYECANIN, HATIRA VE GELENEKLERİN kişilerde meydana gelmesini ve KÖKLEŞMESİNİ SAĞLAYAN ORTAK GEÇMİŞ'in, birlikte yapılan TARİH'in, vicdanları ve zihinleri doğrudan doğruya birleştiren ortak DİL'in, milletlerin meydana gelmesinde EN ÖNEMLİ ETKENLER olduğunu kaydettikten sonra; MİLLET hakkında ikinci derece unsurları dikkate almayarak, mümkün olduğu kadar her millete uyabilecek bir tarifi ele alalım.

    - MİLLET; DİL, KÜLTÜR ve MEFKÛRE İLE birbirine BAĞLI vatandaşların teşkil ettiği BİR HEYETTİR.

    - Zengin bir HATIRA mirasına sahip bulunan, BERABER YAŞAMAK hususunda müşterek arzu ve muvafakatte samimi olan, ve SAHİP OLUNAN MİRASIN MUHAFAZASINA beraber DEVAM HUSUSUNDA İRADELERİ MÜŞTEREK olan insanların birleşmesinden meydana gelen CEMİYET'e MİLLET denir.

    - DİN BİRLİĞİ'nin de bir MİLLET teşkilinde müessir olduğunu söyleyenler vardır... Fakat biz, TÜRK MİLLETİ tablosunda bunun aksini görmekteyiz... TÜRKLER İSLAM dinini kabul etmeden evvel de büyük bir millet idi... Bu din ne Araplar'ın, ne Acemler'in, ne vesairenin TÜRKLER'le birleşip bir millet teşkil etmelerine tesir etmedi. (22)

    - Gerçekten maziden MÜŞTEREK ZAFER VE YEİS MİRASI, İSTİKBALDE gerçekleştirilecek AYNI PROGRAM, BERABER SEVİNMİŞ OLMAK, beraber AYNI ÜMİDİ BESLEMİŞ OLMAK!... Bunlar elbette bugünün medeni zihniyetinde diğer her türlü şartların üstünde mânâ ve şumül alır.

    - MİLLET; SİYASİ VARLIKTA BİRLİK, YURT BİRLİĞİ, DİL BİRLİĞİ, IRK ve MENŞE BİRLİĞİ, TARİHİ karabet ve AHLÂKİ KARABET'TEN MEYDANA GELİR.

    - Bu tarif tetkik olunursa, bir milleti teşkil eden insanların KIYMET, KUVVET, ve VİCDAN HÜRRİYETİ'yle, İNSANİ HİSS'e gösterilen riayet, kendiliğinden anlaşılır. (23) TÜRK MİLLETİ'nin teşekkülünde mevcut olan bu şartlar, diğer milletlerde kâmilen yok gibidir.

    - TÜRK milleti MİLLİ HİSS'i, İNSANİ HİS'le yanyana düşünmekten zevk alır!.. Vicdanında MİLLİ HİSS'in yanında İNSANİ HİSS'in şerefli yerini daima muhafaza etmekten iftihar duyar!.. Çünkü TÜRK milleti bilir ki, bugün medeniyetin yolunda bağımsız ve fakat kendileriyle paralel yürüdüğü bütün medeni milletlerle KARŞILIKLI İNSANİ ve MEDENİ İLİŞKİ elbette gelişmemize devam için lâzımdır.

    - Ve yine malumdur ki, TÜRK milleti her medeni millet gibi, geçmişin bütün devirlerinde KEŞİFLERİYLE, BULUŞLARIYLA medeniyet âlemine HİZMET ETMİŞ İNSANLARIN KIYMETİNİ TAKDİR ve hatıralarını hürmetle muhafaza EDER... TÜRK MİLLETİ İNSANİYET ÂLEMİ'nin samimi biri ailesidir.

    - En geniş insani düşüncelere MİLLET denilen varlığın özünden varılabilir.

    - MİLLET, MİLLETİN RUH SAATİ, MÜZİĞİ, EDEBİYATI ve bütün GÜZEL SANATLARI; güzel olan KUTSAL KAVGA'NIN İLAHİ ŞARKILARINI sonsuz bir VATAN AŞKI'nın büyük heyecanı ile DAİMA SÖYLEMELİDİR!.. (24)

    - TÜRKİYE halkı, IRKEN veya DİNEN ve HARSAN yekdiğerine karşı HÜRMET-İ MÜTEKABİLE ve FEDAKÂRLIK hissiyatı ile meşhun ve MUKADDERAT ve MENAFİ-İ MÜŞTEREK olan bir heyet-i içtimaiyedir.(1922)

    - Ben TÜRK ELİ'nin kahraman bir bucağındayım... Yazık ki oraya "Bekir Diyarı" diyorlar... Fakat özünde TÜRK DİYARI idi. Bizim diyarımız OĞUZ TÜRKÜ'nün has kaynağıdır!.. Biz de bu yüce kaynağın çocuklarıyız. (26.9.32 Diyarbakır) (Bakınız:TÜRKÇÜLÜK İLKESİ- AÇIKLAMALAR-4, 25)

    - Çocuklarımıza ve gençlerimize vereceğimiz tahsilin hududu ne olursa olsun, onlara esaslı olarak şunları öğreteceğiz: MİLLİYETİNE ve TÜRK DEVLETİ'NE BAĞLILIK!.. Fertleri bu mücadele sebepleri ve araçlarıyla mücehhez olmayan milletler için YAŞAMA HAKKI yoktur!..

    - En bariz ve en kat'i ve en maddi delail-i tarihiyeye istinaden beyan edebiliriz ki, TÜRKLER 15 asır evvel ASYA'nın göbeğinde muazzam devletler teşkil etmiş, ve insanlığın her türlü kabuliyetine tecelligah olmuş birer unsurdur... Sefirlerini Çin'e gönderen ve Bizans'ın sefirlerini kabul eden bir TÜRK DEVLETİ, ecdadımız olan TÜRK milletinin teşkil eylediği bir devlettir. (29.10.33)

    - TÜRK MİLLETİ Asya'nın garbında ve Avrupa'nın şarkında olmak üzere kara ve deniz sınırlarıyla ayırt edilmiş, dünyaca tanınmış büyük bir yurtta yaşar... Onun adına "TÜRK ELİ" derler!..(26) TÜRK YURDU daha çok büyüktür... Yakın ve uzak zamanlar düşünülürse, TÜRK'E YURTLUK ETMEMİŞ BİR KIT'A YOKTUR!.. Bütün dünyada, ASYA, AVRUPA, AFRİKA TÜRK atalarına yurt olmuştur... Bu hakikatler eski ve hususiyle yeni tarih vesikalarıyla malumdur.

    - Fakat bugünkü TÜRK milleti varlığı için bugünkü yurdundan memnundur... Çünkü TÜRK, derin ve şanlı geçmişin büyük kudretli atalarının mukaddes miraslarını bu yurtta da muhafaza edebileceğinden, o mirasları şimdiye kadar olduğundan çok daha fazla zenginleştireceğinden emindir.

    - AHLÂK'ın MİLLET teşkilinde yeri çok büyüktür, mühimdir!.. AHLÂK'ın KAYNAĞI toplumdur, MİLLET'tir... Gerçekten AHLÂKİYET, hususi FERTLERDEN ÂRİ ve BUNLARIN ÜSTÜNDE, ancak İÇTİMAİ VE MİLLİ OLABİLİR!

    - MİLLETİN İÇTİMAİ NİZAM VE SÜKÛNU, günümüzde ve gelecekte REFAHI, SAADETİ, SELÂMETİ ve GÜVENLİĞİ, MEDENİYETTE İLERLEMESİ ve YÜKSELMESİ İÇİN İNSANLARDAN, her hususta İLGİ, GAYRET, nefsin feragatını gerektiği zaman SEVE SEVE NEFSİNİN FEDASI'nı isteyen MİLLİ AHLÂK'tır!.. (27)

    - Bir milletin namuskâr bir mevcudiyet, şayan-ı hürmet bir mevki sahibi olması için, o milletin yalnız ÂLİM ve MÜTEFENNİN bulunması kâfi değildir!.. Her ilmin, her şeyin fevkinde bir hassaya sahip olması lâzımdır ki, o da o milletin muayyen ve MÜSBET bir SECİYE'ye malik bulunmasıdır.

    - Böyle bir SECİYE'ye malik olmayan fertler ve böyle fertlerden mürekkep milletler, hiç bir dakika hakiki bir devlet teşkil edemezler... Böyle milletler birer FESAT OCAĞI olurlar!..

    - TÜRK OCAKLARI'nın esas gayesi millete MÜSBET bir SECİYE vermektir. TÜRK OCAKLARI milletin HARS'ı üzerinde mühim tesirler yapmalıdır!..

    - Ne vakit başladığı bilinmeyen zamanlardan beri ŞEREF-İ İSTİKLAL ile yaşayan milletimiz, en feci bir izmihlal ile nihayet oluyor gibi görünmüş iken, kayd-ı esarete karşı evladını kıyama davet eden ECDAT SESİ kalbimizin içinde yükseldi, ve bizi son halâk mücadelesine davet etti. (2

    - Bu sahada akan TÜRK kanları, bu semada pervaz eden ŞEHİT RUHLARI DEVLET ve CUMHURİYET'imizin ebedi muhafızlarıdır. (Dumlupınar, 30.8.24)

    - Biz TÜRKLER her çağda ŞARK'IN KILICI'nın KESKİN AĞZI idik!.. Lakin gitgide bir çok LEVANTEN UNSURLAR biz TÜRKLER'e karıştıklarından OSMANLI İmparatorluğu denilen o milletler halitası ortaya çıktı. (29)

    - BİZ doğrudan doğruya milletperveriz ve TÜRK MİLLİYETÇİSİYİZ!.. Ama biz öyle milliyetçiyiz ki, bizimle İŞBİRLİĞİ EDEN bütün MİLLETLERE HÜRMET ve riayet EDERİZ... Bizim MİLLİYETÇİLİĞİMİZ herhalde BENCİLCE ve MAĞRURCA bir milliyetçilik DEĞİLDİR!.. Biz MÜSLÜMAN olduğumuz için, müslümanlık yönünden ÜMMETÇİLİĞİMİZ de vardır ki, milliyetçiliğin çizmiş olduğu sınırlı çemberi, geniş bir alana dönüştüren odur. (2.8.20)

    - Milli hayatımızda yediden yetmişe hepimizin bilmesi gereken zafer günlerimiz olmakla beraber, ACISINI DÜNYA DURDUKÇA İÇİMİZDEN ATAMIYACAĞIMIZ MİLLİ FELAKET GÜNLERİMİZ DE VARDIR... 1877 Rus Harbi sonu büyük muhaceretleri!.. TÜRK'ÜN AVRUPA'DAN ADETA KÖKÜNÜN KAZINMASI İSTEĞİYLE HORTLAYAN HAÇLI ZİHNİYETİNİN GİRİŞTİĞİ TOPLU KATLİAMLAR!.. 1912 Balkan Savaşı ve TÜRKLER'e reva görülen zulüm ve İŞKENCELER!.. Tarihin bu acı mirasları her TÜRK'ün kalbinde unutulmamak üzere dünya durdukça muhafaza edilmelidir. (30)

    - Milletimizin kalbinde HİSS-İ İNTİKAM olmalı!.. Bu alelade bir intikam değil; hayatına, ikbaline, refahına düşman olanların mazarratlarını izaleye matuf bir intikamdır. (16.3.1923)

    - Bütün dünya bilmelidir ki, karşımızda böyle bir düşman oldukça, onu affetmek elimizden gelmez. DÜŞMANA MERHAMET, ACZ VE ZAAFTIR!.. Bu insaniyet göstermek değil; İNSANLIK HASSASI'nın zevalini ilan etmektir!.. (16.3.1923)

    - Bizim vuzuh ve tatbik kaabiliyeti gördüğümüz siyasi meslek, MİLLİ SİYASET'tir!.. Dünyanın bugünkü umumi şartları ve asırların dimağlarda ve karakterlerde topladığı hakikatler karşısında, hayale kapılmak kadar büyük bir hata olmaz!.. Tarihin ifadesi budur. İlmin, mantığın, aklın ifadesi böyledir. (31)

    - Milletimizin KUVVETLİ, MESUT ve MUSTAKAR yaşayabilmesi için, DEVLETİN TAMAMİYLE MİLLİ BİR SİYASET TAKİP ETMESİ ve BU SİYASETİN İÇ TEŞKİLATIMIZA TAMAMEN UYGUN OLMASI ve ONA DAYANMASI LÂZIMDIR.

    - MİLLİ SİYASET'ten kastettiğim mânâ şudur: MİLLİ SINIRLARIMIZ İÇİNDE her şeyden önce KENDİ KUVVETİMİZE DAYANARAK VARLIĞIMIZI KORUYUP, MEMLEKETİN İÇ SAADET VE İMARINA ÇALIŞMAK!..(Nutuk sf. 276)

    - TÜRK MİLLETİ'nin içtimai nizamını bozmaya müteveccih didinmeler, boğulmaya mahkûmdur. TÜRK MİLLETİ kendisinin ve memleketinin yüksek menfaatleri ALEYHİNE ÇALIŞMAK İSTEYEN müfsid, sefil, VATANSIZ, MİLLİYETSİZ SEBÜK MAĞZLARIN hezeyanlarındaki gizli ve KİRLİ EMELLERİNİ ANLAMIYACAK VE ONLARA MÜSAMAHA GÖSTERECEK BİR HEYET DEĞİLDİR!

    - TÜRK milletinin EBEDİ FEYZ'inden, müesses AHLÂK KAİDELERİ'nden henüz nasibini almamış veya bu İLAHİ NİMET'ten bir idraksizlik sonucu mahrum kalma talihsizliğine uğramış bu bedbaht yığınlar, elbet bir gün gafletten uyanacak ve aziz milletimizin gösterdiği huzur verici hürriyet ve demokrasi yolunda ilerleyen yarının en güçlü güven kaynağı ve sevgiyi bilen MİLLİ RUH'un temsilcisi TÜRK GENÇLİĞİ'ne ve büyük milletimize katılacaklardır.

    - Yüzyıllardır ulusumuzu yöneten HÜKÜMETLER DOĞU'yu ve BATI'yı TAKLİT'ten kurtulamadıklarından, sonuç ulusun cahillikten kurtulamaması olmuştur!.. (1.3.22) (32)

    - Bir milletin MUTLULUK saydığı şey, diğer bir millet için FELAKET olabilir!.. O halde bir millet KENDİNE GÖRE MUTLULUK sayacağı bir şeye erişebilmek için başvurduğu gereç ve vasıtalar, KENDİ RUHUNDAN çıkarsa, o vakit maksada varabilir.

    - Her milletin kendine mahsus GELENEKLER'i, kendine mahsus ÂDETLER'i, kendine göre MİLLİ HUSUSİYETLER'i vardır... HİÇ BİR MİLLET aynen DİĞER BİR MİLLETİN TAKLİTÇİSİ OLMAMALIDIR!.. ÇÜNKÜ BÖYLE BİR MİLLET NE TAKLİT ETTİĞİ MİLLETİN AYNI OLABİLİR, NE DE KENDİ MİLLİYETİ İÇİNDE KALABİLİR!.. BUNUN NETİCESİ, ŞÜPHESİZ Kİ ÇOK ACIDIR!..

    - BİLELİM Kİ, MİLLİ BENLİĞİNİ BİLMEYEN MİLLETLER, BAŞKA MİLLETLERE YEM OLURLAR!..

    - TÜRKLER'İ bütün dünyaya GERİ bir millet olarak TANITAN GÖRÜŞ, bizim İÇİMİZE de GİRMİŞTİR!.. "400 çadırlık bir kabile"den bir MİLLET ve İMPARATORLUK ve MİLLİ TARİHİ'ni başlatmak suretiyle!.. İmparatorluk zamanında dahi bazı Türklerin görüşleri de bu merkezde idi.

    - Milletimiz ufak bir aşiretten anavatanda müstakil bir DEVLET tesis ettikten başka GARP âlemine, DÜŞMAN içine girip ve orada azim müşkilat içinde bir İMPARATORLUK vücude getirdi... Bu imparatorluğu 600 seneden beri tam bir heybet ve azametle devam ettirdi... Buna muvaffak olan bir DEVLET, elbette ki yüksek SİYASİ ve İDARİ NİTELİKLER'e sahiptir... Böyle bir vaziyet yalnız KILIÇ kuvvetiyle vücude getirilemezdi!.. (33)

    - Cihanın malûmudur ki, OSMANLI DEVLETİ pek geniş olan ülkesinde bir huduttan diğer hududa ordusunu fevkalâde sür'atle ve tamamen mücehhez olarak naklederdi... Ve bu orduyu aylar, belki senelerce iyi başlar idare ederdi... Böyle bir hareket yalnız ORDU TEŞKİLATI'nın değil, bütün İDARİ ŞUBELER'in MÜKEMMELLİYET'ini ve KAABİLİYETLİ olduğunu gösterir.

    - Evvela millete TARİH'ini, ASİL bir millete mensup bulunduğunu, BÜTÜN MEDENİYETLERİN ANASI olan ileri bir milletin çocukları olduğunu göstermeliyiz.

    - Büyük devletler kuran ECDADIMIZ, büyük ve şumüllü medeniyetlere de sahip olmuştur... Bunu aramak, tetkik etmek, TÜRKLÜĞÜ CİHANA BİLDİRMEK, bizler için bir borçtur!.. TÜRK GENÇLİĞİ, ECDADINI TANIDIKÇA, DAHA BÜYÜK İŞLER YAPMAK İÇİN KENDİNDE KUVVET BULACAKTIR!..

    - Bu dünyadan göçerek TÜRK milletine veda edeceklerin çocuklarına, kendisinden sonra yaşayacaklara son sözü şu olmalıdır:

    " Benim TÜRK milletine, TÜRK cemiyetine, TÜRKLÜĞÜN İSTİKBALİ'ne ait ödevlerim bitmemiştir!.. Siz onları tamamlayacaksınız!... Siz de sizden sonrakilere, benim sözümü tekrar ediniz!.."

    - Bu sözler bir ferdin değil, bir TÜRK MİLLETİ duygusunun ifadesidir... Bunu her TÜRK bir PAROLA gibi kendinden sonrakilere mütemadiyen tekrar etmekle son nefesini verecektir... Her TÜRK ferdinin son nefesi, TÜRK MİLLETİNİN NEFESİNİN SÖNMİYECEĞİNİ, ONUN EBEDİ OLDUĞUNU göstermelidir!..(34)

    - YÜKSEL TÜRK!.. SENİN İÇİN YÜKSEKLİĞİN HUDUDU YOKTUR!.. İşte PAROLA budur!..

    - Bu ÜLKÜ'müzü açıkça ifade etmeliyiz!.. Onu imanla duymalı ve onu hiç yılmadan takip etmeliyiz.

    - TÜRKÇÜLÜK bir bayrak gibidir... Bu bayrağı VATAN'ın her köşesinde durmadan dalgalandırmak, her TÜRK'ün İLK ve MİLLİ VAZİFE'sidir!..

    - Benim yaradılışımda FEVKALÂDE olan bir şey varsa TÜRK olarak dünyaya gelmemdir!...

    - Benim hayatta YEGÂNE fahrim, servetim TÜRKLÜK'ten başka bir şey değildir!..

    - TÜRK MİLLETİ'NİN KARAKTERİ YÜKSEKTİR!.. TÜRK milleti ÇALIŞKANDIR!.. TÜRK milleti ZEKİDİR!.. TÜRK milleti MİLLİ BİRLİK ve BERABERLİK ile güçlükleri yenmesini bilmiştir. (29.10.33)

    - TÜRK MİLLETİ, DEVLET KURMAK, VATAN KURMAK KUDRETİNDE KENDİ CEVHERİNDEKİ KIYMET VE FAZİLETLERE İSTİNAT EDEN YAPICI VE YARATICI BİR MİLLETTİR!..

    - TÜRK çetin işler başarmak için yaratılmıştır!..

    - TÜRK'e MÜSBET ve İYİ bir şey veriniz... Bunu reddetmesi ihtimali yoktur!..

    - TÜRK, öğün!.. Çalış!.. Güven!..(


    “Efendiler! Bir şeyin zarârıyla, bir şeyin imhâsıyla yükselen şeyler, bittabi’ o şeyden zarâra uğrayanı alçaltır. Hakîkaten Avrupa’nın bütün ilerlemesine, yükselmesine ve medenîleşmesine karşılık Türkiye tam tersine gerilemiş ve düşüş vâdîsine yuvarlana durmuştur. Artık vazîyeti düzeltmek için mutlaka Avrupa’dan nasîhat almak, bütün işleri Avrupa’nın emellerine göre yapmak, bütün dersleri Avrupa’dan almak gibi BİR TAKIM ZİHNİYETLER BELİRDİ. Halbuki HANGİ İSTİKLÂL VARDIR Kİ ECNEBÎLERİN NASÎHATLERİYLE, ECNEBÎLERİN PLANLARIYLA YÜKSELEBİLSİN? Târih, böyle bir hâdiseyi kaydetmemiştir!”

    Mustafa Kemâl Paşa (BOZKURT)
    6 Mart 1922


    ATATÜRK’E GÖRE ATATÜRK -I-



    İki Mustafa Kemal vardır: Biri ben, et ve kemik geçici Mustafa Kemal... İkinci Mustafa Kemal, onu “ben” kelimesiyle ifade edemem; o, ben değil, bizdir! O, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan aydın va savaşçı bir topluluktur. Ben, onların rüyasını temsil ediyorum. Benim teşebbüslerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı olması gereken Mustafa Kemal odur!
    1933(Hamdullah Suphi Tanrıöver, Yerli Yabancı 80 İmza Atatürk’ü
    Anlatıyor, s. 183)


    Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kâfidir.
    1929 (Ayın Tarihi, Sayı : 65, 1929)


    Büyük ölülere matem gerekmez, fikirlerine bağlılık gerekir.
    (Atatürk’ten B.H., s. 120)


    Ben, manevî miras olarak hiçbir nass-ı katı’, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevî mirasım, ilim ve akıldır. Benden sonrakiler, bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü müşkülât önünde, belki gayelere tamamen eremediğimizi, fakat asla taviz vermediğimizi, akıl ve ilmi rehber edindiğimizi tasdik edeceklerdir. Zaman süratle dönüyor, milletlerin, cemiyetlerin, fertlerin saadet ve bedbahtlık telâkkileri bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişimini inkâr etmek olur. Benim, Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra, beni benimsemek isteyenler, bu temel mihver üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevî mirasçılarım olurlar.
    (İsmet Giritli, Kemalist Devrim ve İdeolojisi, s. 13)


    Bir zamanlar gelir, beni unutmak veya unutturmak isteyen gayretler belirebilir. Fikirlerini inkâr edenler ve beni yerenler çıkabilir. Hatta bunlar, benim yakın bildiğim ve inandıkların arasından bile olabilir. Fakat, ektiğimiz tohumlar o kadar özlü ve kuvvetlidirler ki bu fikirler, Hint’ten, Mısır’dan döner dolaşır gene gelir, verimli neticeleri kalpleri doldurur.
    1937 (Atatürk’ten B.H., s. 6, 128)


    Hayatımın bütün devrelerinde olduğu gibi, son zamanların buhranları ve felâketleri arasında da bir dakika geçmemiştir ki, her türlü huzur ve istirahatimi, her nevi şahsî duygularımı milletin kurtuluşu ve mutluluğu adına feda etmekten zevk duymayayım. Gerek askerî hayatımın ve gerek siyasî hayatımın bütün devir ve bölümlerini işgal eden mücadelelerimde daima hareket kuralım, millî iradeye dayanarak milletin ve vatanın muhtaç olduğu gayelere yürümek olmuştur.
    1920 (Atatürk’ün S.D.I, s. 61)


    Pekâlâ bilirsiniz ki benim bütün hayatımda bu ana kadar güttüğüm gaye, hiçbir vakit kişisel olmamıştır. Her ne düşünmüş ve her neye girişmiş isem, daima memleketin, milletin ve ordunun adına ve menfaatine olmuştur. Hiçbir zaman şahsımın üstünlüğünü ve sivrilmemi göz önüne almamışımdır.
    1914 (Atatürk’ün Özel Mektupları, Sadi Borak, s. 40)


    Memleket ve milletin kurtuluşu ve mutluluğu için çalışmaktan başka bir maksadım yoktur. Bu, bir insan için kâfi bir sevinç ve haz temin eder. Benimle beraber olan arkadaşlarım, bütün vatandaşlarım da aynı maksadı takip etmektedirler. Şahsî ve ailevî huzur ve mutluluğun, milletin huzur ve mutluluğuyla ayakta durduğunu, memleketin güvenlik ve dokunulmazlığıyla mümkün olduğunu gerçek ve ciddî bir surette anlamışlardır. Ben ve benimle beraber olanlar, hedefimizin yüceliğine, yolumuzun doğruluğuna eminiz. Bunda asla şüphe ve tereddüdümüz yoktur. Milletimizin, Türk milletinin yakın, uzak tarihine lüzumu kadar bilgimiz vardır. Mazinin derslerini, bugünün ve geleceğin hayatı için göz önünde tutmak dikkatinden mahrum değiliz. Yaptığımız hizmetlerle övünmüyoruz. Yapacağımız hizmetlerin, iftihar sebebi olabileceği ümidiyle avunuyoruz.
    1925 (Atatürk’ün S.D.V. s. 209)


    Çevresindekilere söylediği bir söz :

    Beni övme sözlerini bırakınız; gelecek için neler yapacağız, onları söyleyin!
    (Afetinan, Atatürk’ün B.N.M. s. 37)


    Benim ihtiraslarım var, hem de pek büyükleri; fakat bu ihtiraslar, yüksek mevkiler işgal etmek veya büyük paralar elde etmek gibi maddî emellerin tatminiyle ilgili bulunmuyor. Ben bu ihtiraslarımın
    gerçekleşmesini, vatanıma büyük faydaları dokunacak, bana da gerektiği gibi yapılmış bir vazifenin canlı iç rahatlığını verecek büyük bir fikrin başarısında arıyorum. Bütün hayatımın ilkesi, bu olmuştur. Ona çok genç yaşımda sahip oldum ve son nefesime kadar da onu koruyacağım.
    1914 (Melda Özverim, M.K. ve C.L., s. 42)


    Allah bilir, hayatımda bugüne kadar orduya faydalı bir üye olabilmekten başka vicdanî bir emel edinmedim. Çünkü vatanın korunması, milletin mutluluğu için her şeyden evvel ordumuzun, eski Türk ordusu olduğunu dünyaya bir daha ispat lüzumuna çoktan inanmış idim. Bu inanca ait emellerimin şiddeti, ihtimal beni pek ziyade aşırı davranışlı göstermişti. Fakat zaman, saf ve temiz dimağlardan doğan fikrî gerçekleri -kabulünden çekinilse dahi- uygulattırır.
    1912 (Atatürk’ün Özel Mektupları, Sadi Borak, s. 11)


    Bütün vazifelerin üstünde bizim de bir vicdanî vazifemiz vardı; o da, herkesin sudan bir takım vazifeler yaptığı sırada hayatımızı, varlığımızı bu milletin bağrına sokarak, onlarla beraber düşman karşısında uğraşmak olmuştur!
    1920 (Atatürk’ün S.D.I, s. 106)


    Ben vazifemin bitmediğini, yüklendiğim sorumluluğun da yüksek ve çetin olduğunu anlıyorum. Arkadaşlar, bu vazife bitmeyecektir; ben toprak olduktan sonra da devam edecektir! Ben seve seve, sevine sevine bütün varlığımı bu kutsal vazifeye vereceğim ve onun yüksek sorumluluğunu yüklenmekle mesut olacağım. Vazifeme başarı ile devam edebileceğim. Çünkü büyük milletimizin kalp ve vicdanında bana karşı sarsılmaz bir güven ve itimat taşımakta olduğunu görüyorum. Bu benim için büyük kuvvettir, büyük yetkidir.
    1925 (Atatürk’ün S.D.II, s. 236)

    Biz, eğer millet ve tarih önünde herhangi bir hata işliyorsak, bunun sorumluluğunu vicdan ve sağduyumuzda hissetmekten ve ödemekten, hiçbir zaman çekinecek insanlar değiliz.
    1925 (Mazhar Müfit Kansu, E.Ö.K. Atatürkle Beraber, Cilt: I, s. 160)


    Millet ve memleketin sayesinde kazanılan rütbe ve refahın bir ehemmiyeti, bir kutsallığı vardır. Biz bunlardan, ancak yine bu aziz millet ve memlekete borçlu olduğumuz son bir namus vazifesini yapmak için ayrıldık. Milletin kendi hayatını kurtarmak, kendi meşru hakkını müdafaa etmek için çıkardığı sese iştirak etmek, her kendini bilen vatandaşın vazifesidir. Eğer bu millet, bu memleket parçalanacak olursa umumî şerefsizliğin yıkıntısı altında, şunun bunun kişisel şerefi de parça parça olur. Biz, o umumî şerefi kurtarabilmek için harekete gelen millete ruhumuzla iştirak ettik. İştirakimize mâni olabilecek şahsî rütbeleri, mevkileri de umumî şerefi kurtarmaya yönelik bir gaye uğruna feda ettik.
    1919 (Atatürk’ün S.D.III, s. 6)


    Ben, gerektiği zaman, en büyük hediyem olmak üzere Türk milletine canımı vereceğim.
    1937 (Atatürk’ün T.T.B. IV. s. 590)


    Mallarını millete bağışlaması nedeniyle söylemiştir :
    Mal ve mülk, bana ağırlık veriyor. Bunları, soylu milletime geri vermekle büyük ferahlık duyuyorum. Zenginlikten ne çıkar; insanın serveti, kendi manevî şahsiyetinde olmalıdır!
    1937 (Rükneddin Fethi Olcaytuğ, Atatürk Hakkında Düşünce ve
    Tahliller, 1943, s. 44)


    Hürriyet ve bağımsızlık benim karakterimdir. Ben, milletimin ve büyük ecdadımın en kıymetli mirasından olan bağımsızlık aşkı ile yaratılmış bir adamım! Çocukluğumdan bugüne kadar ailevî, hususî ve resmî hayatımın her safhasını yakından tanıyanlarca bu aşkım bilinir. Bence bir millette şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın yerleşmesi ve yaşaması, mutlaka o milletin hürriyet ve bağımsızlığına sahip olmasına bağlıdır. Ben şahsen, bu saydığım özelliklere çok ehemmiyet veririm ve bu özelliklerin kendimde varlığını iddia edebilmek için milletimin de aynı özellikleri taşımasını şart ve esas bilirim. Ben yaşayabilmek için mutlaka bağımsız bir milletin evlâdı kalmalıyım! Bu sebeple millî bağımsızlık, bence bir hayat meselesidir. Millet ve memleketen menfaatleri gerektirdiği takdirde insanlığı teşkil eden milletlerden her biriyle medeniyet gereğinden olan dostluk ve siyaset münasebetlerini, büyük bir hassasiyetle takdir ederim. Ancak, benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin de bu arzusundan vazgeçinceye kadar amansız düşmanıyım!
    1921 (Atatürk’ün S.D.III., s.24)


    Savarona yatında kabul ettiği Romanya Kralı Karol’un, görüşme sırasında Almanya ile Çekoslovakya arasındaki Südet meselesine temas etmesi ve Atatürk’ten Çekoslovakya Cumhurbaşkanı Beneş’e bazı telkinlerde bulunmasını rica etmesi üzerine, görüşmeyi dinlemekte olan zamanın Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras’a söyledikleri:
    Majeste Kral’ın söylediklerini dikkatle dinledim.Benden, bir devlet reisine kendi ülkesinden bir parçayı Almanlara terk etmesini tavsiye etmekliğimi mi istiyorlar? Benim gibi, bütün ömrü boyunca yurdunun bağımsızlığı ve bir karış toprağını başkasına vermemek için savaşan bir adam, inançlarına aykırı bir şeye nasıl aracı olur? Görüyorum ki Majeste Kral, beni ve karakterimi iyi tanımıyorlar.
    1938 (Nejat Saner, Atatürk ve Sonrası, Cumhuriyet gazetesi, 13. 11. 1970)


    Ölüme doğru en çok atılanlardan biriyim. Kurşun ve gülle yağmuru altında birçok müharebelere iştirak ettim. Hattâ ölüm bir defa, kalbimin yanından sıyırarak geçti. Kalbimin üzerinde bir saat vardı ve bu saat mermi parçasının şiddetini kırdı.
    1928 (Atatürk’ün S.D.III, s. 82)


    Her zaman tekrar mecburiyetinde kalıyor ve tekrarı da faydalı görüyorum ki, eğer ben milletime herhangi bir hizmette bulunmuşsam, eğer ben herhangi bir teşebbüste ön ayak olmuşsam bu hizmet ve teşebbüsün temel kaynağı, saygılar ve sevgilerle bağlı olduğum, bundan sonra da saygı ve sevgiyle mutluluk ve refahına varlığımı, hayatımı vereceğim aziz milletime, sizlere dayanmaktadır. Bir millette güzel şeyler düşünen insanlar, fevkalâde işler yapmaya kabiliyetli kahramanlar bulunabilir. Ama öyle kimseler yalnız başına hiçbir şey olamazlar; meğer ki bir umumî hissin ifadesi, temsilcisi olsunlar! Ben milletimin düşünce ve duygularını yakından tanımaktan, aziz milletimde gördüğüm kabiliyet ve ihtiyacı belirtmekten başka bir şey yapmadım. Onun bu kabiliyet ve duygularını sezip tanımakla övünüyorum. Milletimdeki, bugünkü zaferleri doğurabilecek özelliği görmüş olmak... Bütün bahtiyarlığım işte bundan ibarettir.
    1923 (Atatürk’ün S.D.II, s. 161)


    Arkadaşlarımız ve milletin bütün fertleri gibi, millî davamızda benim de emeğim geçmiş ise, bu çalışmada iş yapma kuvveti ve başarı varsa, bunu şahsıma atfetmeyiniz. Ancak ve ancak bütün milletin manevî şahsiyetine atfediniz. Ben milletin bu yüksek, manevî şahsiyeti içinde bir naçiz fert olmakla bahtiyarım. Efendiler, millet bütünüyle mânevî bir şahıs halinde ve bir birleşmiş kitle şeklinde belirdi ve bu yüce birliği koruyarak ona düşman olanları ortadan kaldırdı.
    1923 (Atatürk’ün S.D.II, s. 115)


    Milletimle yakından ve gösterişten uzak karşılıklı görüşmenin zevkini, bahtiyarlığını anlatamam. Her ne vakit milletimin karşısında kendimi görsem, her ne vakit milletimin fertlerinden birkaçının yüzüne baksam, oradan ruh ve vicdanıma gelen ışık, benim için en kıymetli bir ilham ve verim alevi oluyor!
    1923 (Gazi ve İnkılâp, Mahmut Soydan, Milliyet gazetesi, 7. 2. 1930)


    30 Ağustos’ta sevk ve idare ettiğim muharebe, Türk milletinin yanımda bulunduğu halde, idare ettiğim ilk ve son muharebedir. Bir insan kendini, milletle beraber hissettiği zaman, ne kadar kuvvetli buluyor bilir misiniz? Bunu tarif müşküldür.
    1928 (Atatürk’ün S.D.III, s. 83)


    Hayatımda en büyük dayanak ve kuvvetim, vatandaşlarımdan gördüğüm itimat ve destekdir. Bütün vazifelerimde manevî, vicdanî olan en büyük endişem, emanetinizin hürmet ve kutsallığına devamlı olarak dikkat etmektir.
    1927 (Atatürk’ün T.T.B. IV, s. 532)


    ATATÜRK’E GÖRE ATATÜRK -II-



    Samimî olarak bu memleketin, bu milletin menfaatine yapılacak bir iş olsun, ben onu göz önüne almayayım; bu, mümkün değildir. Yalnız, işin gerçekten millete menfaati olmalı ve teklifin samimî olarak yapıldığına ben inanmalıyım.
    (İbrahim Necmi Dilmen, Çığır Mecmucası, sayı: 74 - 75, 1939, s 11)


    Benim için dünyada en büyük mevki ve mükâfat, milletin bir ferdi olarak yaşamaktır. Eğer Cenab-ı Hakk beni bunda muvaffak etmiş ise, şükrederim. Bugün olduğu gibi ömrümün nihayetine kadar milletin hizmetinde olmakla iftihar edeceğim.
    1923 (Atatürk’ün S.D.II, s. 129)


    Şimdiye kadar millete yapamayacağım bir şeyi vaat etmedim. Ben yapacağım dediğim zaman, buna inanmayanlar vardı. Buna rağmen hareket ettim.Görüyorsunuz ki başardık. Benim ve benimle çalışanların güveni vardır ki, yeni hedeflerimize de başarıyla varacağız. Şimdiye kadar söylediklerimin gerçekleşmiş olması, bütün tasavvurlarımın beni yalanlamaması, milletin ciddî ve samimî olarak bana yardımcı ve destek olmasıyla mümkün olmuştur. Onun için yeni gayelere erişmek için de bu yardım ve desteğe ihtiyacım vardır; onu benden esirgemeyiniz!
    1923 (Gazi ve İnkılâp, Mahmut Soydan, Milliyet gazetesi, 7. 12. 1929)


    Atatürk, bizden biridir.
    1935 (Şükrü Kaya, Türk Kadını Dergisi, Sayı : 6, 1966, s. 7)


    Benim şan ve şerefimden bahsetmek de hatadır. İyi dinleyiniz öğüdüm budur ki, içinizden herhangi bir adam çıkar, şan, şeref davası güder ve benzersiz olmak isterse, başınızın belâsıdır; ilk önce kafası kırılacak adam budur! Mensup olduğum Türk milletinin şan ve şerefi varsa, benim de bir ferdi olmak sıfatıyla şanım, şerefim vardır, asla başka değilim.
    1923 (Damar Arıkoğlu, Hatıralarım, s. 304)


    Ben zannediyorum ki, millet fertlerinin hiç birinden fazla yüksekliğe sahip değilim. Bende fazla girişim görüldüyse bu benden değil, milletin bileşkesinden çıkan bir girişimdir. Sizler olmasaydınız, sizlerin vicdanî eğilimleriniz bana dayanak noktası teşkil etmemiş olsaydı; bendeki girişimlerin hiçbiri olmazdı. Millete ait meziyetleri yalnız şahıslara bırakan anlayış, eski idarelerin sistem ve usul meselesinden doğuyordu. Vaktiyle mevcut devlet ve devletlerin kuruluş şekli, sadece bir şahsın menfaatlerini ve arzularını tatmine yönelmiş idi. Şahısların bu arzu ve emellerine hizmet eden millet, gösterilen büyüklüklerin şerefinden asla payını alamaz, ancak hata ve beceriksizlik olursa onlar millete yüklenirdi. Bugün bu hâl mevcut değilse, millet kendi büyüklüğünü olduğu gibi dünyaya göstermişse, fazlalık bende değil, bugünkü idarenin niteliğindedir. Bu şekil mevcut oldukça, bu mevkie çıkacak herkesin yapacağı şey bundan başka türlü olamaz.
    1923 (Atatürk’ün S.D.II, s. 159)


    Sizden olan bir şahsa, sizden fazla ehemmiyet vermek, her şeyi milletin bir ferdinin şahsiyetinde odaklaştırmak, geçmişe, bugüne, geleceğe, bütün bu zamanlara ait bir toplumun meselelerinin
    aydınlatılması ve belirtilmesini yüksek bir topluluğun tek bir şahsiyetinden beklemek elbette ki lâyık değildir, elbette ki lâzım değildir.
    1925 (Atatürk’ün M.A.D., s. 19-20)


    Yabancı memleketlere veya milletlerarası konferanslara giden arkadaşlarına söylediği bir söz:

    - Sesiniz benim sesimdir, unutmayınız!
    (Falih Rıfkı Atay, Çankaya, 1969, s. 549)


    Ben düşündüklerimi, sevdiklerime olduğu gibi söylerim. Aynı zamanda gerekli olmayan bir sırrı kalbimde taşımak kudretinde olmayan bir adamım. Çünkü ben, bir halk adamıyım. Ben düşündüklerimi daima halkın önünde söylemeliyim. Yanlışım varsa halk beni yalanlar. Fakat şimdiye kadar bu açık konuşmada halkın beni yalanladığını görmedim.
    1937 (Ulus gazetesi, 20. 3. 1937)


    Ben, ancak daha iyisini yapabildiğim şeyi tahrip edebilirim; yapamayacağım şeyi de tahrip edemem.
    (Atatürk’ten B.H., s. 86)


    Ben o adamım ki ordunun memleketi, milleti muhakkak bir neticeye götürebileceği noktalarda emir veririm. Fakat ilim ve bilhassa sosyal ilim sahasına dahil işlerde ben emir vermem. Bu alanda, isterim ki bana bilginler doğru yolu göstersinler. Onun için, siz kendi ilminize, kültürünüze güveniyorsanız, bana söyleyiniz. Sosyal ilmin güzel yönlerini gösteriniz, ben takip edeyim.
    1923 (Ahmet Cevat Emre, İki Neslin Tarihi, s. 316)


    Ben, sadece evlenmek için evlenmek istemiyorum. Vatanımızda yeni bir aile hayatı yaratmak için önce kendim örnek olmalıyım. Kadın böyle umacı gibi kalır mı?
    1923 (İsmail Habib Sevük, Atatürk İçin, s. 25)



    Çocukluk ne güzel... Çocuklar ne sevimli, ne tatlı yaratıklar değil mi? En çok hoşuma giden halleri nedir bilir misiniz? Riyakârlık
    bilmemeleri, bütün istek ve duygularını, içlerinden geldiği gibi, açıklamaları...
    (Hasan Rıza Soyak, Fotoğraflarla Atatürk ve Atatürk’ün Hususiyetleri, 1965, s 78 - 79)


    Bursa’da kendisini karşılayan çocuklara söylemiştir:

    Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı, bir mutluluk parıltısısınız! Memleketi asıl aydınlığa boğacak sizsiniz. Kendinizin ne kadar mühim, kıymetli olduğumuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şeyler bekliyoruz; kızlar, çocuklar!
    1922 (Atatürk’ün S.D.V., s. 30)

    Çoğu ailelerde öteden beri çok kötü bir alışkanlık var; çocuklarını söyletmez ve dinlemezler. Zavallılar lâfa karışınca “Sen büyüklerin konuşmasına karışma!” der, sustururlar. Ne kadar yanlış, hatta zararlı bir hareket! Halbuki tam tersine, çocukları serbestçe konuşmaya, düşündüklerini, duyduklarını olduğu gibi ifade etmeye
    teşvik etmelidir; böylece hem hatalarını düzeltmeye imkân bulunur, hem de ileride yalancı ve riyakâr olmalarının önüne geçilmiş olur. Kısacası çocuklarımızı artık, düşüncelerini hiç çekinmeden açıkça ifade etmeye, içten inandıklarını savunmaya, buna karşılık da başkalarının samimî düşüncelerine saygı beslemeye alıştırmalıyız. Aynı zamanda onların temiz yüreklerinde yurt, ulus, aile ve yurttaş sevgisiyle beraber doğruya, iyiye ve güzel şeylere karşı sevgi ve ilgi uyandırmaya çalışmalıdır. Bence bunlar, çocuk eğitiminde, ana kucağından en yüksek eğitim ocaklarına kadar her yerde, her zaman üzerinde durulacak önemli noktalardır. Ancak bu suretledir ki, çocuklarımız memlekete yararlı birer vatandaş ve mükemmel birer insan olurlar.
    (Hasan Rıza Soyak, Fotoğraflarla Atatürk ve Atatürk’ün Hususiyetleri,
    1965, s. 79)


    Birçok zaferler kazandım. Fakat, bunların en büyüğünden sonra bile her akşam, savaş alanlarında ölen bütün askerleri düşünerek içimde derin bir keder duyuyorum.
    (George Benneb, Yabancı Gözüyle Cumhuriyet Türkiyesi, s. 33)


    Ben, muharebelerde dahi düşmanın üzerinde bir kin duymam; yalnız askerlik kurallarının tatbikini düşünürüm.
    (İzzettin Çalışlar, Tan gazetesi 31. 8. 1937)



    Ben başkalarının yaptığı ilkelere değil, ancak kendi ilkelerime uyarım.
    (Mim Kemal, Yakınlarının Ağzından Atatürk, Yazan: Salâhaddin Güngör, s. 105)


    Benim gözümde hiçbir şey yoktur; ben yalnız liyakat âşığıyım.
    (Yusuf Ziya Özer, T.T.K. Belleten, Sayı: 10, 1939, s. 286)


    Hiçbir zaman şahsî gücenikliklerimi, birtakım olumsuz girişimlerle tatmine kalkmak adîliğine tenezzül etmem.
    1914 (Atatürk’ün Özel Mektupları, Sadi Borak, s. 40)


    Samimî dostlarımız, sevdikleri tarafından bir işkenceye mahkûmdurlar ve bu işkence de sevdiklerinin dertlerini dinlemektir.
    1922 (Atatürk’ün S.D.II, s. 3


    Düşmanları için söylemiştir:

    Ben onları affederim, çünkü kalbim vardır; onlar beni affetmezler, çünkü kalpsizdirler.
    (Falih Rıfkı Atay, Çankaya, 1969, s. 532)


    Mesut olup olmadığı sorusuna verdiği cevap:

    Evet, çünkü muvaffak oldum!
    1935 (Ayın Tarihi, No: 19, 1935, s. 262)


    Benim müstesna olduğuma dair bir kanun yoktur.
    1922 (Atatürk’ün S.D.I, s. 273)


    Ben ölürsem soylu milletimizin beraber yürüdüğümüz yoldan asla ayrılmayacağına eminim; bununla gönlüm rahat!
    1926 (Atatürk’ün S.D.V, s. 44)


    Beni milletim nereye isterse oraya gömsün; fakat, benim hatıralarımın yaşayacağı yer Çankaya olacaktır.
    (Afetinan, Atatürk Hakkında H.B., s. 23)


    **"Türkiye Cumhuriyeti, kutsal tanıdığı bağımsızlık ve egemenliğini savunmada hoşgörülü olamaz."

    **"Felaket başa gelmeden önce, koruyucu tedbirler düşünmek lazımdır. Geldikten sonra dövünmenin faydası yoktur."

    **"Türk'ün varlığına göz koyan, Türk'ü sömürmek isteyen her devlet Türk'ün düşmanıdır."

    **"Türk Devleti'nin bağımsızlığı kutsaldır. O sonsuzluğa kadar güven altına alınmış ve korunmuş olmalıdır."

    **"Her ülkede her zaman ortaya çıktığı gibi, bizde de gönlü ve sinirleri zayıf, anlayışsız, mutluluk ve kişisel çıkarlarını vatanın yıkımında arayan alçaklar vardır."

    **“Türk milletinin kuruluşunda etkili olduğu görülen tabii ve tarihi gerçekler şunlardır: Siyasi varlıkta birlik, dil birliği, yurt birliği, ırk ve menşe birliği, tarihi yakınlık, ahlaki yakınlık.. Türk milletinin teşekkülünde var olan bu şartların hepsi birden aynı anda diğer milletlerde yok gibidir.”

    **“Milliyetin bariz vasıflarından birisi dildir. Türk milletindenim diyen insan, her şeyden evvel Türkçe konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir insan Türk kültürüne, topluluğuna bağlılığını iddia ederse buna inanmak doğru olmaz.”

    **"Asla şüphem yoktur ki; Türklüğün unutulmuş büyük medeni vasfı ve büyük
    medeni kaabiliyeti, bundan sonraki inkişafıyla, atinin yüksek medeniyet
    ufkunda bir güneş gibi doğacaktır."

    **"Kafasını ve vicdanını, son terakki şuleleriyle güneşlendirmeye karar
    vermiş olan bugünün Türk çocukları, biliyor ve bildirecektir ki; onlar dörtyüz çadırlık bir aşiretten değil, onbinlerce yıllık, ari, medeni, yüksek bir ırktan gelen, yüksek kaabiliyetli bir millettir.


    "Türk inkılabı nedir? Bu inkılâp, kelimenin ilk anda işaret ettiği ihtilâl mânasından başka, ondan daha geniş bir değişikliği ifade etmektedir. Bugünkü devletimizin şekli, asırlardan beri gelen eski şekilleri ortadan kaldıran en gelişmiş tarz olmuştur. Milletin, varlığını devam ettirmesi için fertleri arasında düşündüğü müşterek bağ, asırlardan beri gelen şekil ve mahiyetini değiştirmiş, yani millet, dinî ve mezhebi bağlantı yerine Türk Milliyeti bağıyla fertlerini toplamıştır. Millet, beynelmilel umumî mücadele sahasında hayat sebebi ve kuvvet sebebi olacak ilim ve vasıtanın ancak çağdaş medeniyette bulunabileceğini bir değişmez gerçek olarak prensip saymıştır. Büyük milletimizin hayatının seyrinde vücuda getirdiği bu değişiklikleri herhangi bir ihtilâlden çok fazla, çok yüksek olan en muazzam inkılâplardandır."

    MUSTAFA KEMAL ATATÜRK, 1925


    "Milletleri yükselten bu özelliklere bir etken daha ilâve edelim: İntikam hissi... Milletlerin kalbinde intikam hissi olmalı. Bu alelâde bir intikam değil, hayatına, ikbaline, refahına düşman olanların zararlarını yoketmeye yönelen bir intikamdır. Bütün dünya bilmeli ki, karşımızda böyle bir düşman oldukça onu affetmek elimizden gelmez ve gelmeyecektir. Düşmana merhamet acizlik ve zaaftır. Bu, insaniyet göstermek değil, insanlık özelliğinin yokoluşunu ilân etmektir."

    ATATÜRK


    "Ekonomik hayatın faaliyet ve canlılığı, ancak ulaştırma vasıtalarının, yolların, trenlerin, limanların durumu ve derecesiyle orantılıdır."


    "Yunan serpuşu olan fesi giymek uygun olur da, şapkayı giymek neden olmaz? Ve yine onlara, bütün millete hatırlatmak isterim ki, Bizans papazlarının ve Yahudi hahamlarının özel elbisesi olan cübbeyi ne vakit, ne için ve nasıl giydiler?"


    "Her ne suretle olsun, hizmet edenler milletten büyük mükâfatlar bekliyorlarsa katiyen doğru bir harekette bulunmuş olmazlar. Milletten çok şey istememeliyiz. Hizmet edenler, namus vazifelerini yerine getirmiş olmaktan başka bir şey yapmamışlardır."


    "Dünyanın bellibaşlı milletlerini esaretten kurtararak, hâkimiyetlerine kavuşturan büyük fikir cereyanları; köhne müesseselere ümit bağlayanların, çürümüş idare usullerinde kurtuluş kuvveti arayanların amansız düşmanıdır."

    "Milletin, varlığını devam ettirmesi için fertleri arasında düşündüğü müşterek bağ, asırlardan beri gelen şekil ve mahiyetini değiştirmiş, yani millet, dinî ve mezhebi bağlantı yerine Türk Milliyeti bağıyla fertlerini toplamıştır."

    ATATÜRK


    "HAYATTA EN HAKİKİ MÜRŞİT İLİMDİR"
    M.KEMAL ATATÜRK

    Aşağıda Atamızın, Gagauz Türkü olan genç çocuklara,Türkçe dersi vermesi için Türkiye den Moldovya-Komrat a gönderdiği bir öğretmenin,Gagauz Türkü olan genç öğrencisinin kendi ağzından anılarını okuyacaksınız.

    "Ben duudum 1928 yılda bir gagauz-türk aylesinde, küyümüzün adıydı Tatar-Kıpçak ama bugün sadece Kıpçak deerlar. Benim soyadım Babaoğlu, adımı Kilisede Nikolay koymuşlar niçin ki annem-babam hristian dinini kullanırmışlar.

    1935-cı yılda açan ben 7 yaşımı doldurmuşum beni köyümüzde ilkokula verdiler. Benim öğretmenim bir çok yalpak romen kadınıydı. Ben küçük olarak baştan romence konuşmayı hiç anlamazdım, neçin ki evde içerimizde biz konuşurduk sadece gagauz Türk dilinda. Ama çocukluk fikirim keskindi gülerüzlü öğretmenimi da annemi gibi çok sevmiştim besbelli bu üzere tez-tez başladım romenceyi annama ama ikinci-üçüncü sınıflarda ben artık çok iyi romence bilirdim, yazmakta okumakta 10 hem 9 derecelerden aşaa kalmazdım. Okulumuzda birinci öğrenci sayılırdım, evde annem-babam çok kanaattılar.

    Ne büyük sevinmelik oldu bizim okulumuzda açan 1937 yılda sölediler ki aftada iki dersimiz olacak Türkçe. Kim bizi öğredecek, nasıl olacak hiç bişey taa bilmezdik, ama çok merak ederdik, yinanamazdık ki olur olsun ders bizim ana dilimizde.

    Eylül ayın birinde başlardı eni okul yılı. Bu günde Kıpçak okulun meydanında bizi okul öğrencilerini (bir 100-150 kişi) hepsimizi dizdilar kare. Bu karenin ortasında vardı 4-5 romen öğretmenleri, angılarını biz artık bilirdik tanırdık ama onnarın aralarında vardı bir da eni gene bize yabancı bir adam. Giyimliydi o cat-eni elbiseylen, başında vardı geniş kenarlı Avrupa şapkası, saa elinde asılıydı bastonu. Karede çocukların arasında başladı gezmea laf çünkü bu adam gelmiş Türkiyeden de bizim Türkçe öğretmenimiz olacakmış. O romen öğretmenlerin yanında konuşurdu romen dilinde. Ben o zaman düşündüm: Sanki o nasıl bizi türkçe öğredecek, açan o kendisi sadece romence konuşuyor... Ama okul yılın başlangıc yortusu geçti da biz başladık derslerimizi. Sınıfımızın kapusuna derslerin programını asmıştılar. Benim üçüncü sınıfımda salilarda hem cumaalarda yazılıydı birer ders türk dili. Okulumuzda hepsi çocuklar sadece bu eniliyi konuşurdular işittik ki ikinci sınıfta pazaertesi artık türk dili olmuş, eni ögredici söylemiş kendi adını demiş uşaklara, ki onunla olur öle konuşmaa nice evde annelerimizlen konuşuyoruz... Geldi sali günü ikinci dersimiz türkçe, nasıl meraklan beklerdik zil calsin, erleştiydik sıralarımıza beklerdik, ama aramızda vardı bir en huluz ürencimiz Kocabaş Koli o kapu aralıgından bakardı gelecek mi. Bir da o hızla kaçtı erina ge-li-yor!

    Girdi içeri eni öğretmen, biz hepsimiz askerde gibi kalktık ayaa, beklerdik hergünkü alışılmış selamı "Buna ziua", amma işittik eni selamı o dedi Günaydın. Biz bilmezdik nasıl cevap edelim, ama o başladı bizimlen çok annaşılmış evdeki dilimizde konuşmaa:

    Çocuklarım, dedi o, eter ayakca durdunuz, oturunuz, aramızda sevinmelikten mi yoksa şaşmaktan mı bir gülüş koptu. Öğretmen devam etti gülmeyin dedi ben size türkçe selam verdim "Günaydın". Ben de Nikolay Babaoğlu sayılırdım sınıfımızda en açıkgözü hiç utanmadaan sordum:

    Ama biz bilmeriz nasıl selamınıza cevap verelim:
    Siz de deyin "Günaydın" da hemen oturun. Hade eniden tekrar edelim bunu. Kalkınız, ben deyecem Günaydın siz de cevap ediniz. Kalktık:
    Günaydın, çocuklar. Biz de:
    Günaydın!
    - Bana deyeceniz "Bay öğretmen" bunu o yazdı tebeşirlen taftamıza, biz de yazdık tefterimize. Sonra söyledi ki o bizim türk dili öğretmenimiz, sordu bizim sıraylan isimlerimiz, taa sora taftaya yazdı türk dilin alfabesini o pek az ayırılırdı romen alfabesinden. Ö, ü kelemelerin altını çizdik. Öğretmen dedi ki bir aftadan sonra türkçe kitaplar gelecek de başlayacaaz türkçe okumaa. Ama bu ilk dersimizde sadece konuştuk. Bay öğretmen söyledi ki kitaplarımız TÜRKİYE memleketinden demir yoluyca gelecekler, ki bu kitapları bize "TÜRKİYE PRİZDENTİ M. KEMAL PAŞA "hediye göndermiş. Taa sora o gösterdi haritada nerede Türkiye bulunuyor, anlattı ki orada insanlar hepsi bizimce türkçe konuşuyorlar. Bize öğretmenimizin her bir sözü çok meraklı gelirdi. Düşünürdük acaba nasıl öle bir bütün memleket sadece türkçe konuşuyor...

    Evde annelerimize-babalarımıza doyamazdık anlatmaa nasıl gözel türkçe derslerimiz oluyor.

    Geçti taa bir-iki afta Taraklı demir yol garından kitaplarımız geldi. Üçüncü sınıfta herkezimize ikişer kitap parasız verildi, birinin adıydı "Mini mini Okumak Kitabı". Onu ben şimdi de artık oldum 65 yaşında ama hep arşivimde anmak için tutuyorum.

    Kitaplarımızı almak günümüz bizim bütün okulumuz için bir büyük bayram günü oldu. Teneffuslarda sadece türkçe kitaplarımızı aktarıp bakardık. Biri birimize gösterirdik, artık taa onnarı sınıfta öğrenmedeen okurduk hem annardık bu çok meraklıydı, bizim evdeki dilimizde kitaplar yazılıydılar.

    Romen öğretmenlerimiz domnu Kojan, domnu Balmuş, domnu Gibulet başladıydılar azbucuk kıskanmaa ne öle olduydu da biz bırakmıştık romence kitapları da sadece türkçeleri aktarıp okurduk.

    Geçti taa biraz vakıt biz hepten alıştıydık bizim bay öğretmenimize, Türkçe dersler o kadar tez geçerdiler ki etiştiremezdik dadına ermee. Biz salileri hem cumaaları bekleerdik nice Paskaliye yortularını. Yazardık, okurduk, ana dilimizde çok şiirlar ezbere öğrenirdik, masallar okurduk.

    Benim babam da eni üüretmenimizlen tanışmıştı babamdan işittiydim ki öğretmenimizin haliz adı Ali Kantarelli'ymiş o yaşardı kiraylan köy başın primarın evinde. Bay öğretmen türk dilini okuturdu bizim okulumuzda hem de köümüzün ikinci okulunda, o ikinci okulda da dört sınıf vardı.

    Bay öğretmen Ali Kantarelli bekardı benim Kıpçak köyümde öğretmenlik etti. 1937-1938-1939 yıllara kadar. Bizim köyde de evlendi.

    Onun hanumun adıydı Talmaç İvanna. Bu insan Kıpçaklıydı. Açan 1940 yıl'da Moldovaya bolşevikleer geldi, başka köylerimizden türk öğretmenleri etiştirip gittileer. Türkiye'ye, ama benim öğretmenim Ali bey kaldı Moldovada bak aylesi vardı Kıpçakta. Da nasıl o zamanlar Sovyetlerde geçeerdi hepsini suçlu yapmak, Ali Kantarelliyi de suç buldular çünkü o Moldovada Türk casusuymuş bu üzere hiçbir de suçsuz adamı Stalin apisee kapadı 25 yıla. Ama 15 yıldan çok yattı anista da Stalin geberdiynen kurtuldu geldi, ama Kıpçakta başka yaşamadı diyşildi bir Borcak adında küyee, oradan da sora gitti yaşamaa Bolgrad şehrine. Oradan da işittim ölmüş 1980 yıllarda. Bolgrade şehrinde de bu günee kadar mezarı.

    N. Babaoğlu 5. XII.1995" (13).

     ATATÜRK'Ü ANLAMAK! Bakmadan geçmeyin lütfen!


    "Din birliğinin de bir millet teşkilinde müessir olduğunu söyleyenler vardır.Fakat biz, bizim gözümüz önündeki Türk milleti tablosunda bunun aksini görmekteyiz.

    Türkler arapların dinini kabûl etmeden evvel de büyük bir millet idi.Arap dinini kabûl ettikten sonra bu din, ne arapların, ne aynı dinde bulunan acemlerin ve ne de mısırlıların, vesairenin Türklerle birleşip bir millet teşkil etmelerine hiçbir tesir etmedi.Bilakis, Türk milletinin millî bağlarını gevşetti; millî hislerini, millî heyecanını uyuşturdu.Bu pek tabiî idi.Çünkü Muhammed'in kurduğu dinin gayesi, bütün milliyetlerin fevkinde (*1) şamil (*2) bir arap milliyeti siyasetine müncer (*3) oluyordu.Bu arap fikri, "ümmet" kelimesi ile ifade olundu.

    Muhammed'in dinini kabûl edenler, kendilerini unutmaya, kendilerini "Allah" kelimesinin her yerde yükseltilmesine hasr etmeye mecburdular.Bununla beraber, Allah'a kendi millî lisanında değil, Allah'ın arap kavmine gönderdiği arapça kitapla ibadet ve münacatta (*4) bulunacaktı.Arapça öğrenmedikçe, Allah'a ne dediğini bilmeyecekti.Bu vaziyet karşısında Türk milleti; bir çok asırlar, ne yaptığını, ne yapacağını bilmeksizin; âdeta bir kelimesinin mânâsını bilmediği hâlde Kur-an'ın ezberlemekten beyni sulanmış hafızlara döndüler.Başlarına geçebilmiş olan haris (*5) serdarlar Türk milletince, karışık cahil hocalar ağzıyla ateş ve arap ile müthiş bir muamma hâlinde kalan, dini hırs ve siyasetlerine alet ittihaz (*6) ettiler.

    Bir taraftan arapları zorla emirleri altına aldılar, Avrupa'da "Allah" kelimesinin ilahi parolası altında, hristiyan milletleri idareleri altına geçirdiler fakat onların dinlerine ve milliyetlerine ilişmeyi düşünmediler.Ne onları ümmet yaptılar ne onlarla birleşerek bir kuvvetli millet yaptılar.Mısır'da belirsiz bir adamı halifedir diye yok ettiler, hırkasıdır diye bir palaspareyi (*7) hilafet alâmeti olarak altın sandılara koydular, halife oldular.Gâh şarka, gâh garba veya her tarafa birden saldıra saldıra Türk milletinin, Allah için, peygamber için; topraklarını, menfaâtlerini, benliğini unutturacak, Allah'a mütevekkil (* kılacak derin bir gaflet ve yorgunluk beşiğinde uyuttular.

    Millî duyguyu boğan, dünyaya kıymet verdirmeyen; sefaletler, zaruretler, felaketler his olunmamaya başlayınca, asıl hakiki saadete öldükten sonra ahirette kavuşacağıni va't (*9) ve temin eden dinî akide (*10) ve dinî his, millet uyandığı zaman onun acı hakikati görmesine mâni olamadı.Bu feci manzara karşısında kalanlara, kendilerinden evvel ölenlerin ahiretteki saadetlerini düşünerek veya bir an evvel ölüm niyaz ederek ahiret hayatına kavuşmak telkin eden din hissi, dünyanın acısı duyulan takatiyle derhâl Türk milletinin vicdanındaki çadırını yıktı, davetlileri Türk düşmanları olan arap çöllerine gitti.Türk vicdanı umumîsi derhal yüzlerce asırlık kudret ve küşayişiyle(*11), büyük heyecanlarla çarpıyordu, ne oldu?

    Türk'n millî hissi, artık ocağında ateşlenmişti.Artık Türk, cenneti değil; eski, hakiki büyük Türk cedlerinin mukaddes miraslarının, son Türk ellerinin müdafaa ve muhafazasını düşünüyordu.İşte dinin, din hissinin Türk milliyetinde bıraktığı hatıra." Mustafa Kemâl Atatürk


    Su icinde bulundugumuz günün sartlari icerisinde Ulu Önder ve Yol Göstericimiz Basbug ATATÜRK´ün yoklugunu hepimiz o kadar cok hissediyoruz ki; keske hala yasasa ölümsüz olsa diye hep icimizden geciririz. Bu bircok kendini bilmez ve dengesiz kisi, gruplar o´nu hala karalamaya calisiyorlar.O´nu karalamaya calismak Türk´ü karalamaya calismastir. Bizim savasimizin ilk etabi bunu yapan ve yapmaya calisanlarla olmali. O ki zamani icerisinde ve de aramizdan ayrildiginda dahi düsmanlar dahil herkesin saygisi ve hayranligini kazanmis bir deha, bir BÜYÜK TÜRK´tü. Bende asagida oldugu gibi diger ülkelerin önemli sahislari ve basinin ULU ÖNDER ATATÜRK icin saygi ve hayranligini belirten yorumlarini irkdaslarima sunmak istedim

    TÜRK OLMAK AYRICALIKTIR, ÖZELDIR.



    AFGANISTAN
    O buyuk insan yalniz Turkiye icin degil, butun dogu milletleri
    icin de en buyuk onderdi.
    Emanullah HAN
    Afgan Krali

    ALMANYA
    O,kisisel kazanc ve un pesinde kosan basit bir diktator degil,
    gelecek kusaklar icin saglam temeller atmaga ugrasan bir
    kahramandi.
    Prof.Walter L.WRIHT Jr.

    Ataturk Turkiye'yi tek dusmani kalmaksizin birakmitir. Bu
    zamanimizin hicbir devlet sefinin basaramadigidir.
    Alman Volkischer Beobachter Gazetesi

    Almanya, ATATURK'un eserine ve mucadelesine hayrandir. Onda,
    tarihi eseri, ozgurlugu seven butun milletler icin bir sembol
    olarak kalacak kudretli bir kisilik gormektedir.
    Berlin, Alman Ajansi

    Istirap ceken dunyada baris ve esenligi yeniden kurmak ve
    insanligin yalniz maddi degil, manevi gelismesini saglamak
    isteyenler Ataturk'un iman verici ve yon gostericiliginden
    ornek ve kuvvet alsinlar.
    Profesor Herbert MELZIG(Tarihci)

    Kendisinin tarihi buyuklugu, eseri olan yeni Turkiye'ye
    bakilarak bu gunden olculebilir.
    Celik gibi azim ve gayreti, uzagi goren akil ve hikmetle
    birlesmis olan bu gercek halk onderi ve devlet adami; Anadolu
    daglarinin en uzak ve issiz kosesindeki koylere bile baska bir
    ruh asilamistir.
    Illustrierte Dergisi

    O, kendi milleti ve beseriyet alemi icin besledigi muhabbetle,
    bir dahinin neler yarattigina dair, cihana fevkalade heyecanli
    bir sahne seyrettirmektedir.
    Herbert MELZIG

    AMERIKA
    Ataturk bu yuzyilin buyuk insanlarindan birinin tarihi
    basarilarini, Turk halkina ilham veren liderligini, modern
    dunyanin ileri goruslu anlayisini ve bir askeri lider olarak
    kudret ve yuksek cesaretini hatirlatmaktadir...
    Cokuntu halinde bulunan bir imparatorluktan ozgur Turkiye'nin
    dogmas, yeni Turkiye'nin ozgurluk ve bagimsizligini serefli
    bir sekilde ilan ve o zamandanberi korumasi, Ataturk'un Turk
    halkinin isidir. Suphesiz ki, Turkiye'de giristigi derin ve
    genis inkilaplar kadar bir kitlenin kendisine olan guvenini
    daha basari ile gosteren bir ornek yoktur.
    John F.KENNEDY
    (A.B.D.Baskani, 10 Kasim 1963)

    Benim uzuntum, bu adamla tanismak hususundaki siddetli arzumun
    gerceklesmesine artik imkan kalmamis olmasidir.
    Franklin ROOSEVELT
    (A.B.D.Baskani, 10 Kasim 1963)

    Asker-devlet adami, cagimizin en buyuk liderlerinden biri idi.
    Kendisi, Turkiye'nin, dunyanin en ileri memleketleri arasinda
    hakettigi yeri almasini saglamistir. Keza O, Turklere, bir
    milletin buyuklugunun temel tasini teskil eden, kendine
    guvenme ve dayanma duygusunu vermistir.
    General Mc ARTHUR

    Sovyet Rusya Hariciye Naziri Litvinof ile gorusurken kendisine
    onun fikrince butun Avrupa'nin en kiymetli ve en ziyade
    dikkate deger devlet adaminin kim oldugunu sordum. Bana
    Avrupa'nin en kiymetli devlet adaminin Turkiye Cumhurbaskani
    Mustafa Kemal oldugunu soyledi.
    Roozwelt (Franklen D.) 1928
    Birlesik Amerika Cumhurbaskani

    Dunya sahnesinden tarihin en dikkatli,cekici adamlarindan biri
    gecti.
    Chicago Tribune

    Savas sonrasi doneminin en yetenekli liderlerinden biri.
    New York Times

    Insani teslim alici fevkalade onderlik kuvveti vardir. O,
    tetiktir, hazir cevaptir, dikkati cekecek kadar zekidir.
    Gladys Baker(Gazeteci)

    ARNAVUTLUK
    Bu Turk Milleti yastadr.Cunku yeni Turkiye'nin yaraticisi
    olan essiz sefini kaybetmistir.
    Stipsi Gazetesi

    AVUSTURYA
    Buyuk dusuncelerin adami...bir devlet mimariydi.
    Neue Freie Presse, Viyana

    Ataturk oyle bir insandir ki, hayali degildir. Istedigini
    bilir, bildigini yapar, yapamayacagi birseyi de istemez.
    Avusturyali Heykelci KRIPPEL

    BELCIKA
    Ataturk, yirminci asrin en buyuk gercegini yaratan adamdir.
    Kopenhag-Nasyonal Tidende

    Milletine bu kadar az zamanda bu olcude hizmet edebilen tek
    devlet adami Ataturk'tur.
    Libre Belgique gazetesi

    BULGARISTAN
    Hicbir memleket, yeni Turkiye'nin Ata'si tarafindan basarilan
    kadar guclu, hizli ve kokten bir yenilik hamlesine
    erismemistir.
    Bulgar Dness Gazetesi

    CIN
    Mustafa Kemal yeni Turkiye'nin kalbidir. Eski, yipranmis bir
    toplumdan yepyeni, guclu bir millet yaratmis, essiz
    kisiligiyle kendini herkese saydirmis, enerjisiyle herkesi
    kendine inandirmistir.
    Ma Shao-Cheng(Yazar)

    DANIMARKA
    Ataturk, sahsiyet ve yetenegin dev gibi bir simgesi idi, O,
    yirminci yuzyilin en gorkemli olayini yaratan adamdi.
    National Tidence Gazetesi

    FINLANDIYA
    Ataturk, olaganustu nitelikte bir devlet adami, savas sonrasi
    dunya tarihinin en onemli simalarindan biri idi.
    Hufvud Stadbladet Gazetesi

    FRANSA
    Insanligin butun belirtileri O'nda kendini hemen gosteriyor.
    Noelle Gazetesi

    Eski Osmanli imparatorlugu bir hayal gibi ortadan silinirken,
    milli bir Turk Devleti'nin kurulusu, bu cagin en sasirtici
    basarilarindan birisidir. Mustafa Kemal, yuce bir eser ortaya
    koymustur.Ataturk'un parlak basarisi butun somurgeler icin bir
    ornek olmustur.
    Maurice BAUMANT(Profesor)

    Cok buyuk bir adamdi...bir siyasi dahiydi.
    Excelsior Gazetesi

    Dunyanin, cagdas, en buyuk kisilerinden biri.
    Le Jour-Echo de Paris

    Ataturk'un yurt kurtarici oldugunu, milletlerin en vefalisi
    olan Turkler asla unutmayacaklardir.
    Noell Roger Gazetesi

    Karsimdaki bu buyuk adamda, kesfettigim bu buyuk mechulde
    maharet ve karakter o kadar iyi islenmisti ki, sozlerinde
    hicbir suphe aranamazdi.
    Claude Farrer(Yazar)

    Bu gunun Turkleri, yuzyillar once Avrupayi titreten canli
    millet durumuna erismistir. Ve bu aksam O buyuk olunun basinda
    bekleyen Turkiye, guclu ve dipdiri Turkiye'dir.
    Pierre Dominique(Gazeteci)

    Asirlari asan adam !..
    Fransa, Paris Basini
    Akilli ve barisci yontemlerle gerceklestirdigi eseri halklarin
    tarihinde izlerini birakacaktir.
    Albert LEBRUN
    Fransiz Cumhurbaskani

    Mevcut rutbelerin hepsini kaldirdigi bir memlekette, bu adam,
    butun rutbeleri, kazanmistir. O memlekete, bulabilecek en
    serefli isim O'na verilmistir.
    Mercel Sauvage(Gazeteci)

    Bu, insanliga denenmis bir felsefe ornegi olarak sunulabilir.
    Ataturk yuz yillara sigabilecek isleri on yilda tamamladi.
    Gerrad Tongas(Yazar)

    Ataturk oldu. Baris kubbesinin Dogu sutunu yikildi. Artik
    evrende barisi kimse garanti edemez. Nitekim Avrupali devlet
    adamlari; O'nun 1930'da yaptigi uyari ve tavsiyeleri
    dinlememis ve dunyayi 1939 yilinda ikinci buyuk savas
    felaketinin icine suruklemislerdir.
    SANERWIN Gazetesi

    Ataturk, bir milleti, birkac yilda asriletirmek mucizesini
    gostermistir.
    Paris-Le Temps

    Yeni Turk Devleti ile Ankara Andlasmasi'nin imzalanmasi
    nedeniyle; "Bizi arkadan vurdu, dag basindaki haydutlarla,
    Mustafa Kemallerle anlasti" diyenlere Fransiz Basbakaninin
    Mecliste verdigi cevap:
    Dag basindaki haydutlar diye isimlendirdiginiz kahraman
    Mustafa Kemal ve O'nun tum askerlieri burada olsalardi, teker
    teker hepsinin heykellerini dikerdik. Boylesine kahraman bir
    andlasma imzalamaktan gurur duyuyorum. (1921)
    Fransiz Basbakani BRIAND

    Sirasiyle Ihtilalci ve asi, sonradan muzaffer bir kumandan
    olan "Turklerin babasi" Yeni Turkiye'yi yaratti, sultanlari
    kovdu, kadinlara hurriyet verdi fesi kaldirdi, ulkesinde
    radikal bir inkilap yapti.
    Paris-Soir'den

    Denilebilir ki onsuz, Islam alemi yolunu bulabilmek icin elli
    yil daha bekleyecekti.
    Berthe Georges-Gaulis

    O, yuce bir daga benzer. Eteginde yasayanlar bu yuceligi fark
    edemezler. Bu dagin azametini kavrayabilmek icin, O'na cok
    uzaklardan bakmak gerekir.
    Claude FARRER
    Fransiz Edibi

    Turkiye tarihi, bugun her zamandan cok Bati ve Avrupa
    tarihinden ayrilmaz bir haldedir. Ve Ataturk'un bu yondeki
    gayretleri sonucsuz kalmamistir.
    Memleketlerimiz arasindaki yuzyillari asan dostluk, bu
    gelismenin temel ogelerinden biridir.
    Charles De GAULLE

    Kemal Ataturk'un karakterinin bir cephesini gostermek
    itibariyle bir noktayi hatirlatmak isterim. bize savaslarindan
    birini anlatiyordu. Birdenbire durdu:
    Goruyorsunuz ya, dedi: bircok zaferler kazandim. Fakat
    bunlarin en buyugunden sonra bile her aksam, savas alanlarinda
    olen butun askerleri dusunerek icimde derin bir keder
    duyuyorum.
    Cesaret ve zekasindan baska yuregi bu kadar yuce olan boyle
    bir Sef'in, yurdu icin mucizeler yaratms olmasina sasilabilir
    mi?...
    George BENNES
    Vu Gazetesi-1938

    Devrin yuksek sahsiyetleri kitaplarda, konferanslarda
    Turkiye'nin asla degismeyecegini ve degismeden olecegini ilan
    etmislerdi. Halbuki olmeden degisti. Hem de kokunden ve bastan
    asagi degisti. Inanclar, gelenekler, yontemler yikildi. Son
    dokuntulerini de yabanci zirhlilari ve kapitilasyonlar gibi
    memleketten surup attilar. Turkiye, ruhunu degistirmisti.
    Tamamen ve tasavvur edilmesi mumkun oldugu kadar...
    Raymond CARTIER
    Le Nouvelliste Gazetesi
    HINDISTAN
    Dunyanin yetistirdigi en buyuk insanlardan biri.
    Star of India

    Ataturk, yalniz Turk Milleti'nin degil, ozgurlugu ugruna
    savasan butun milletlerin onderiydi. O'nun direktifleri
    altinda siz bagimsizliginiza kavustunuz. Biz de o yoldan
    yuruyerek ozgurlugumuze kavustuk.
    Bayan Sucheta KRIPALANI
    Hint Parlamento Heyeti Baskani

    INGILTERE
    Savas sonrasinin en ileri gelen devlet adamlarindan biri.
    Kendi basina bir klas olusturuyordu ve hemen her acidan tekdi.
    The Fortnightiy, Londra

    Avrupa, savastan sonra belirmis az sayidaki yapici devlet
    adamlarindan birini kaybetti.
    Spectator

    Cagimizda hicbir isim Ataturk'un adi kadar buyuk saygi
    yaratmamistir.
    Observer

    Ingiltere once, cesur ve asil bir dusman, sonra da sadik bir
    dost olarak tanidigi buyuk adami selamlamaktadir.
    Sundey Times

    O, benzeri olmayan bir devlet adami idi.Diktatorlerin tahammul
    edemedigi serbest bir nizamla, demokrasilerin basaramadigi ve
    basaramiyacagi isler yapmistir. Tarihte boyle adamlar
    devirlerine kendi adlarini vermilerdir.
    Word Price

    O, Turkiye'nin onceki kusaklarindan hicbirine nasip olmayan
    ozgurluk ve guven dolu bir hayat sagladi. Basarilari,
    Turkiye'nin Avrupa devleti olmasini sagladi, yakin dogunun
    tarihini degistirdi.
    Times Gazetesi

    Savas Turkiye'yi kurtaran, Savastan sonra da Turk Milletini
    yeniden dirilten Ataturk'un olumu, yalniz yurdu icin degil,
    Avrupa icin de buyuk kayiptir. Her sinif halkin O'nun ardindan
    doktukleri icten gozyaslari bu buyuk kahraman ve modern
    Turkiye'nin Ata'sina deger bir gorunumden baska bir sey
    degildir.(1938)
    Winston CHURCHILL
    Ingiltere Basbakani

    Ataturk, Turk Milleti'nin ruhunda Turk Bayragi gibi dalgalanan
    bir basti.
    Daily Telegraph

    Cumhuriyet Turkiyesi'nin Devlet Baskani Kemal Ataturk, diger
    onderlerde gormeye alismadigimiz su degerli nitelikleri
    kisilinde toplamis bulunuyor: alacak gonulluluk, yeterlik ve
    basari...
    The Truth Dergisi

    O genc ve dahi Turk Sefi'nin o esnada Canakkalede bulunmasi,
    muttefikler bakiminden talihin en aci darbelerinden biridir.
    Alan Moorehead(Yazar)

    Ataturk, eskimis bilimlerle bos yere kafasini yormams
    oldugundan daha taze ve cesur dusunen bir onderdir.
    Kendisi icin, bugunku Avrupa'nin en guclu Devlet Adamidir
    diyebilecegimiz Ataturk, hic suphesiz devlet adamlarinin en
    cesur ve orjinalidir.
    Herbert Sideabotham(Yazar)

    Herhangi bir olayi derinligiyle kavramak, cikar yolu gorup
    birdenbire harekete gecmek iktidari, O'nun essiz otoritesinin
    baslica kaynaklarindan biridir.(1923)
    Grace Ellison (Gazeteci)
    IRAN
    Ataturk gibi insanlar bir nesil icin dogmadiklari gibi belli
    bir devre icin de dogmazlar. Onlar onderlikleriyle yuzyillarca
    milletlerin tarihinde hukum surecek insanlardir.
    Tahran Gazetesi

    Ataturk yalniz kahraman milletinin buyuk bir Sef'i olmakla
    kalmamistir. O, ayni zamanda insanligin da en buyuk evladi
    olmustur.
    Iran Gazetesi

    ISRAIL
    Dunya, cagimizin en dikkati cekici adamlarindan birini
    kaybetti.
    Palestine Post

    Mustafa Kemal Ataturk, kuskusuz 20. yuzyilda dunya savasindan
    once yetisen en buyuk devlet adamlarindan biri, hicbir millete
    nasip olmayan cesur ve buyuk bir inkilapci olmustur.
    Ben Gurion
    Israil Basbakani (1963)

    ISVEC
    O, olmasaydi modern Turkiye olmazdi. O'nun sayesinde Turkler,
    O'nun olaganustu eserini izleyebilecekler ve zaten dunyaca pek
    yuksek olan onurlarini daha fazla yukseltebileceklerdir.
    Nya Dagligt Gazetesi

    ISVICRE
    Turkiye'yi yaratan, tarihimizin bu en Buyuk Adam'ini basimi en
    derin hurmetle egerek selamlarim.
    Profesor MORRF

    Yalniz bir asker degil, ayni zamanda yuzyilimizin bir daha
    goremiyecegi bir dahi idi.
    Profesor SEKRETAN

    ITALYA
    Hayatinin sonuna kadar milleti'nin mutlak guveni ile kurdugu
    devletin basinda muzaffer kumandaninin kisiligi, esi
    gorulmemis bir karakter ornegidir.
    C.C.SFORZA

    Ustun iradesi, tukenmez cesareti ve essiz sezis ile
    hasimlarini dize getirdi. Fazilet ve ciddiyeti, uc yilda
    memleketine yalniz askeri, ayni zamanda tam ve doyurucu bir
    siyasi zafer kazandirdi.
    F.Perrone Di San Martino (Yazar)

    Ataturk'un olumu ile Yakin Dogu'nun gelismesine birinci
    derecede etken olan son derece kuvvetli bir sahsiyet
    kaybolmustur.
    Tribuna Gazetesi

    JAPONYA
    Sasirtici ve cekici bir kisi. Asker olarak buyuk, fakat devlet
    adami olarak daha buyuk.
    Japon Times

    Yuzyildanberi Kucuk Asya'nin cikardigi en buyuk lider.
    The Japon Cohronicle

    LUBNAN
    Buyuk adamlar, kusaklarinin basindadir. Turk Milleti'nin
    basindaki buyuk ve dahi Ataturk, politika ve savas alanlarinda
    yilmayan buyuk ve yurtsever bir insandi.
    KERAMA
    Lubnan Basbakani, 10 Kasim 1963)

    Kelimenin tam anlamiyle bir yapici ve yaratici olan Ataturk,
    dunya haritasinda memleketine yepyeni bir sinir cizmistir...
    Loryan Gazetesi (1938)

    Ataturk, dunyanin cok nadir yetistirdigi dahilerdendir. O,
    butun bir tarihin seyrini degistirmistir.
    Ennehar Gazetesi (1938)

    Dunyanin cok nadir yetistirdigi dahilerdendir. Dunya tarihinin
    gidisini degistirmistir.
    An Nahar

    MACARISTAN
    Yuzyilimizda, "olmayacak hicbir sey yoktur" seklindeki tarihi
    gercegi isbatlayan ilk adam olmustur.
    Esti Ujsag.Macar.

    Dunya, bu savas ve baris kahramani buyuk adamin olumu ile
    yoksul dusmustur.
    Pester lioyd Gazetesi

    Turkiye'yi bir ari kovaninin ve butun Turkleri de bal aramaga
    cikmis caliskan arilara benzetiyorum. Nasil arilar beylerinin
    etrafinda toplanip calisirlarsa butun Turk Milleti bu gun
    buyuk dahi Mustafa Kemal etrafinda toplanmislardir.
    Prof.M.Zaajti Franes

    MISIR
    Caginin, belki de tum tarihin en olaganustu kisilerinden biri.
    Egyptian Gazete

    NORVEC
    Ataturk, tarihte, memleketinin en buyuk adamlarindan biri
    olarak kalacaktir.
    Le Morgen Bladet Gazetesi

    PAKSTAN
    Kemal Ataturk, yalniz bu yuzyilin en buyuk adamlarindan biri
    degildir. Biz Pakistan'da, O'nu gecmis butun caglarin en
    buyuk adamlarindan biri olarak goruyoruz. Askeri bir deha,
    dogustan bir lider ve buyuk bir yurtsever...
    Eyup Han
    Pakistan Cumhurbaskani

    Bizim aslimiz rengi ucmus bir kivilcim iken, O'nun bakisi ile
    cihani kaplayan ve aydinlatan bir gunes haline geldik.
    Ikbal(Sair)

    POLANYA
    O'nun yaratici ruhunun ve atesli yurtseverliginin harekete
    gecmemis oldugu hicbir alan yoktur...
    Gazeta Polska

    ROMANYA
    Ataturk, tarihte teskilatci bir dahi, bir milletin harikalar
    yaratan yoneticisi ve memleketinin kurtaricisi olarak
    kalacaktir.
    Independance Romaine Gazetesi(12 Kasim 1938)

    Bir milleti, ucurumun kenarindan sarsilmaz azmiyle kurtaran,
    kuvvetlendiren, yukselten yoneticiler arasinda Ataturk, en
    birincisidir.
    Timpul Gazetesi(12 Kasim 1938)

    RUSYA
    Sohreti butun cihana yayilmis olan tecrubeli baskanin yonetimi
    herkesin sevgi ve saygisini ceken buyuk Turk Milleti'nin milli
    bagimsizligini devamli bir basari ile kuvvetlendirmis ve yeni
    milli yapisini yaratmistir.
    Sovyet Basbakani Kalinin

    SURIYE
    Vatanini muhakkak bir parcalanmaktan kurtararak devlet
    gemisini guvenilir bir limana goturduktan sonra milletinden
    bir taht istemedi. O, kelimesinin butun anlamiyla bir insan,
    essiz bir dahi, kahraman bir asker ve siyaset adami idi...
    Elifba Gazetesi

    Ataturk'un basardigi isler mucize ve harika kabilindedir.
    Birkac yil icinde memleketinde yaptigi inkilaplar, birkac
    yuzyilda gerceklestirilmeyecek islerdir.
    El Tekaddum Gazetesi

    YOGOSLAVYA
    Ataturk'un dehasi, tarihte Turk Milleti'nin tasidigi ruhun
    faziletine en yuksek orneklerinden birini teskil edecektir.
    Branko Aczemovic (Elci)

    Tarih, silinmez harflerle bu devlet adaminin ismini
    hakedecektir. Ataturk bir halk adamidir. Kirilmaz azmi, keskin
    zekasi ve kudreti kendisini yendigi alin yazisinin onune
    getirmis, boylece yeni Turkiye'nin yaraticisi olmustur.
    Politika Gazetesi

    YUNANISTAN
    Turkiye, dost ve dusmanlarinin hayran oldugu bir deha adama,
    malik bulunmak bahtiyarligina erismistir.
    Katimerini



    ULU ÖNDER'DEN TARİHİ CEVAP



    Ermeni diasporasının son zamanlarda giderek artan soykırım iddialarını, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, uzun yıllar önce “Dünya efkarı, Ermeni ahalinin tehciri hususunda almaya mecbur kaldığımız karar için bize karşı haklı bir ithamda bulunamaz” sözleriyle yanıtlamıştı.
    Dünyanın, Ermeni tehciri konusunda Türk devletine karşı haklı bir ithamda bulunamayacağını belirten Atatürk, o dönemde yaşananları, ”Bize karşı yapılmış olan iftiraların aksine, tehcir edilmiş olanlar hayattadır ve bunlardan ekserisi şayet İtilaf Devletleri bizi tekrar harp etmeye zorlamasa idi evlerine dönmüş olurlardı” sözleriyle anlatmıştı.

    TÜRK KÖYLERİNDEKİ ERMENİ TERÖRÜ

    Atatürk, 26 Şubat 1921'de Amerikalı gazeteci Clanence K. Streit'in sorusu üzerine, Ermeni tehcirine ilişkin şu tarihi gerçekleri dile getirdi:

    “Düşmanca ithamda bulunanların sürdükleri büyük mübalağalar dışında Ermenilerin tehciri meselesi aslında şuna inhisar etmektedir:

    Rus Ordusu 1915'de bize karşı büyük taarruzunu başlattığı bir sırada o zaman Çarlığın hizmetinde bulunan Taşnak Komitesi, askeri birliklerimizin gerisinde bulunan Ermeni ahalisini isyan ettirmişti. Düşmanın sayı ve malzeme üstünlüğü karşısında çekilmeye mecbur kaldığımız için kendimizi daima iki ateş arasında kalmış gibi görüyorduk. İkmal ve yaralı konvoylarımız acımasız bir şekilde katlediliyor, gerimizdeki köprüler ve yollar tahrip ediliyor ve Türk köylerinde terör hüküm sürdürülüyordu.

    Bu cinayetleri işleten saflarına eli silah tutabilen bütün Ermenileri katan çeteler, silah, cephane ve iaşe ikmallerini, bazı büyük devletlerin daha sulh zamanından itibaren kendilerine kapitülasyonların bahşettiği dokunulmazlıklardan istifade ve bu maksada matuf olarak büyük stoklar husule getirmeye muvaffak oldukları Ermeni köylerinde yapıyorlardı.”

    İNGİLİZLERİN İRLANDA'YA REVA GÖRDÜĞÜ MUAMELE

    Büyük Önder Atatürk, Ermeni tehciri ve Ermeni çetelerinin yaptıkları katliamlar konusundaki görüşlerini de şu sözlerle dile getirmişti:

    “İngilizlerin sulh zamanında ve harp sahasından uzak olarak İrlanda'ya reva gördüğü muameleye hemen hemen kayıtsız bir şekilde bakan dünya efkarı, Ermeni ahalinin tehciri hususunda almaya mecbur kaldığımız karar için bize karşı haklı bir ithamda bulunamaz.”

    “Bize karşı yapılmış olan iftiraların aksine, tehcir edilmiş olanlar hayattadır ve bunlardan ekserisi şayet İtilaf Devletleri bizi tekrar harp etmeye zorlamasa idi evlerine dönmüş olurlardı.”

    “Gerek umumi harp sırasında gerek mütarekeden sonra Ermeniler ve Rumlar tarafından Müslüman ahaliye yapılan mezalim üzerinde durmak uzun bir hikaye olur.”

    “Brest Litovks Muahedesi'nin akdini müteakip Rusların şark vilayetlerimizi tahliyeye başladıkları sırada Ermeni çetelerinin yapmış oldukları katliam ve tahribat kafi derecede herkesin malumudur.

    YUNANLILARIN YAPTIĞI KATLİAMLAR

    Ulu Önder Atatürk, Streit'e, Yunanlıların İzmir'i işgalleri sırasında yaptıkları katliamları da şu sözlerle anlatmıştı:

    “Yunanlılara gelince, İzmir'in işgali sırasında öyle cinayetler işlemişlerdir ki, Yunanistan'ın müttefiki İtilaf Devletleri tarafından tescil edilmiş bulunan 'İtilaf Devletleri Tahkikat Komisyonu' üyeleri bile 1919 sonbaharında bu vilayeti baştan başa kat ettikten sonra hazırladıkları raporda, Yunan makamları aleyhinde son derece ağır tenkitlerde bulunmuşlardır. Yunanlıların işgal ettiği diğer bölgelerde her yaş ve cinsiyetten on binlerce Türk katledilmiştir.”

    “TÜRKLER, HIRİSTİYANLARI KATLEDİYOR” İDDİALARI”

    1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı'nda Osmanlı Devleti'nin aldığı yaraları saramadığını gören büyük devletler, İstiklal peşinde koşan Ermenilere yardım ederek Tiflis'te Taşnak, İsviçre'de Hınçak teşkilatlarını kurmalarına ve silahlı mücadele başlatmalarına yardımcı olmuşlardı.

    Osmanlı Devleti'nin Balkan Harbi'nden de mağlup çıktığını gören Rusya, İngiltere ve Fransa bir taraftan Türkiye'yi aralarında paylaşma planları, diğer taraftan da Taşnak ve Hınçak teşkilatlarına her türlü silah ve para yardımı yapıyordu. Bu üç devlet, Türkiye aleyhine başlattıkları çalışmaları ve 1. Dünya Savaşı'nda Türkiye'yi tasfiye etme hareketlerini kendi kamuoylarına kabul ettirebilmek için kiliseleri de devreye sokarak büyük bir propagandaya girişmişlerdi.

    Bu amaçla kitaplar yayınlayan ve toplantılar düzenleyen ülkeler, ”Müslüman Türkler, Hıristiyan halklara zulmediyor, onları katlediyor. Hıristiyan halkları kurtarmak için Türkiye'yi ve Türkleri cezalandırmamız gerekiyor. İşte bu maksatla Türklere karşı harp ediyoruz” temasını işlemişlerdi.

    Ulu Önder, bu gerçek dışı propagandanın öncülüğünü yapan Lloyd George ve George Clemenceau'ya şu çarpıcı sözlerle yanıt vermişti:

    “Milletimiz aleyhinde söylenenler bütünüyle iftiradır. Milletimizin zalim olduğu iddiası baştan başa yalandır. Hiçbir millet, milletimizden daha çok yabancı unsurların inanç ve adetlerine riayet etmemiştir. Hatta denilebilir ki, başka dinlere mensup olanların dinine ve milliyetine riayetkar olan yegane millet bizim milletimizdir.

    Fatih, İstanbul'da bulduğu dini ve milli teşkilatı olduğu gibi bıraktı. Rum Patriği, Bulgar Eksarhı ve Ermeni Kategikosu gibi Hıristiyan din reisleri imtiyaza sahip oldu. Kendilerine her türlü serbestlik verildi. İstanbul'un fethinden beri, Müslüman olmayanların mezhar bulundukları bu geniş imtiyazlar milletimizin dinen ve siyaseten dünyanın en büyük müsaadekar ve civanmert bir milleti olduğunu ispat eden en büyük delilidir.”



    Atatürk ve Türk Kadını


    "Türk ırkının dünyanın en güzel ırkı olduğunu bildiğim için, Türk kızlarından birinin dünya güzeli seçilmiş olmasını çok tabiî buldum. Fakat Türk gençlerine bu münasebetle şunu da hatırlatmayı lüzumlu görürüm: Övünç duyduğunuz tabiî güzelliğinizi sağlıklı bir biçimde muhafaza etmesini biliniz ve bu yolda uyanık bir gelişmenin arasız gerçekleşmesini ihmâl etmeyiniz. Bununla beraber asıl uğraşmaya mecbur olduğumuz şey, analarımızın ve atalarımızın oldukları gibi, yüksek kültürde ve yüksek fazilette dünya birinciliğini tutmaktır." (03.08.1932 - Cumhuriyet Gazetesi)



    "Bu kadın meselesinde cesur olalım, vesveseyi bırakalım. Açılsınlar, onların beyinlerini ciddî ilim ve fen ile süsleyelim. İffeti, fenni; sağlık şekilde izah edelim. Şeref ve haysiyet sahibi olmalarına birinci derecede önem verelim." 1918 (Afet İnan - Atatürk'ün Karlsbad Hatıları - S.45)



    "Daha endişesiz ve korkusuzca, daha dürüst olarak yürüyeceğimiz yol vardır: Büyük Türk kadınını çalışmamızda ortak yapmak, hayatımızı onunla birlikte yürütmek, Türk kadınını ilmî, ahlâkî, sosyal ve ekonomik hayyatta erkeğin ortağı, arkadaşı, yardımcısı ve koruyucusu yapmak yoludur." 1923 (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri - 2, S.150 - 151)



    "Kadınlarımızın; her millette olduğu gibi, bizim milletimiz için de ne kadar yüksek ehemmiyeti olduğunu söylemeye lüzum yoktur. Bizim milletimizde kadın; eskiden bu ehemmiyeti, hakikaten en yüksek derecede kazanmıştır. Büyük atalarımız ve onların anaları, tarihin, olayların tanıklığıyla sabittir ki, cidden yüksek faziletler göstermişlerdir. Burada birçok noktadan sayabileceğimiz o faziletlerin en büyüğü ve en önemlisi, kıymetli evlâtlar yetiştirmeleriydi.

    Bugünün anaları için; gerekli özellikler taşıyan evlâtlar yetiştirmek, evlâtlarını bugünkü hayat için faâl bir uzuv hâline koymak, pek çok yüksek özelliği şahıslarında taşımalarına bağlıdır. Bu sebeple kadınlarımız, hattâ erkeklerden daha çok aydın, daha çok feyizli, daha fazla bilgili olmaya mecburdurlar. Eğer hakikaten milletin anası olmak istiyorlarsa böyle olmalıdırlar." 1928 (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri - 2, sayfa: 151-152)



    "Bu millet, esas terbiyesini aileden almaktadır. Türk milleti öyle analara sahiptir ki, her devrin büyük adamlarını bu analar yetiştirmiştir. Türk kadını, daha yüksek nesiller yetiştirmeye kabiliyetlidir." (Enver Behnan / K.Atatürk ve Millî Mücadele Tarihi, s 529)



    "Türk kadını dünyanın en aydın, en faziletli ve en ağır kadını olmalıdır. Ağır siklette değil; ahlâkta, fazilette ağır, ağırbaşlı bir kadın olmalıdır. Türk kadınının vazifesi: Türk'ü; zihniyetiyle, kol gücüyle, azmiyle koruma ve müdaafaya gücü yeter nesiller yetiştirmektir. Milletin kaynağı, sosyal hayatın esası olan kadın, ancak faziletli olursa vazifesini yapabilir." 1925 ( Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri - 2, sayfa: 231)


    Konu ne olursa olsun böyle bir otağıda mutlaka bir Atatürk köşesi bulunması gerektiğini düşünerek bunu size sundum.İlginiz için teşekkür ederim.







  • Hocam BU NE ????

    Kusura bakma çok uzun..!!!
  •  ATATÜRK'Ü ANLAMAK! Bakmadan geçmeyin lütfen!
  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Daha Fazla Göster
    
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.