Hocam ben size temel bir bilgi söyleyeyim bu bilimsel - akılcı düşünmenin yapıtasidir. Bir fikir ancak yanlislanabilir nitelikte ise insanlara birsey ifade eder , bir değeri olur. Bakın dogrulanabilir demiyorum yanlislanabilir olmalıdır. Yanlislanabilir fikir ne demektir ? İleri sürdüğüm görüş- fikir - yargı somut belli bir test düzeneği içerisinde sınanıp bu sınamadan benim iddia ettigim sonucu veriyorsa o doğrudur. Ancak ileri sürdüğüm fikir bugün verdiği sonucu 100 yıl sonrada , 1000 yıl sonrada o testi ne zaman yaparsam yapayım ayni sonucu sürekli olarak verdiği sürece doğrudur. Atıyorum bugün aldığım bir sonuç 3500 yıl sonra aynı testi yaptığımda farklı bir sonuç üretmişse artık yanlış demektir. Yani mutlak doğru yoktur sinanabilir, sürekli sinanabilir ve sürekli kendini doğrulayan doğru vardır. Yani 500 yıl önce ortaya attığım sav 500 yıl sonrada 5000 yıl sonrada , burada veya başka bir yerde sürekli farklı kişilerce deneyip aynı sonucu verdiği sürece doğrudur, anlamlıdır, bilimsellik bir değer ihtiva eder. Bir örnek vermek istiyorum. Yercekimi iddiami kanıtlamak için bugün elime bir elma alıp bıraktığım zaman yere düşer. Bu yercekimi düşüncesinin kanıtıdır. Benden 500 yıl sonra yaşayan biride eline bir elma alıp onu yere bırakıp düşüncemi sinayabilir , benden 1000 yıl önce yaşayan biride bunu yapabilir veya Ayda bulunan biride bunu yapabilir. Benim varsaydigim sonucu verdiği sürece fikrim doğrudur ancak aynı şeyi yapıp farklı bir sonuç aldığın anda onun dogrulugu orada biter. Dogru mutlak değildir doğru kendini sürekli varettigi sürekli sınanıp , yanlislanmaya çalışılıp testte doğru sonuç verdiği sürece vardır. Yoksa yoktur . Bizim öznel yargılarınız hicbirsey ifade etmez. Ancak yanlislanamaz bilgi anlamsızdır. Doğru veya yanlış olmanın ötesinde anlamsızdır. Değersizdir. Biri bana Tanrının var olduğunu iddia edebilir Ancak ben Tanrının varlığını yanlislayamam , Tanrının varlığını sinayamam Tanrının varlığı, Tanrı kavramı yanlislanamaz bir kavram olduğu için düşünmeye bile değmez, anlamsız bir kavramdır çünkü doğruluğunu veya yanlışlığını asla bilemem. Örneğin bundan 1500 yıl önce peygamber olduğunu iddia eden biri Tanrıyı oradaki kişilere göstermiş olabilir ancak 1500 yıl sonra benimde o dönemde ne yapılıp Tanrı kanıtlanmış aynısını yapıp Tanrıyı görebiliyor olmam gerekir. Yanlislayamiyorsam - sinayamiyorsam o dönem varolsa bile şimdide varoluşu düşüncesi sadece altı boş bir varsayım- kuruntu olur anlamsız olur. Bu bilimsel düşüncenin temeli akilciligin temelidir. Mutlak yoktur doğru bile kendini varettigi sürece, kendini kanitladigi sürece doğrudur. Sinanamayan düşünceler ise anlamsızdır, varsayimdir , kuruntudur . Not: Yanlislanamayan - sinanamayan bir fikir - olgu - sav bırakın doğru olmayı yanlis bile olamaz . Doğru ve yanlış sıfatını alabilmek için o kavramin yanlislanabilir bir kavram olması gerekir. Ancak öyle bir kavram doğru veya yanlış gibi bir yargı- sıfat alabilir. < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı > |
Aziz Sancar:Din ve Bilimi ayrı tutmamız lazım. Aksi takdirde din saygınlığını kaybederBilim Körleşir (3. sayfa)
-
-
Nasıl doğaldır? Arada 15-20 sene var ölenlerin mirası hep eksik mi paylaştırıldı diyorsun avliyeden önce? Ne diyorsun bir tutarlı ol. Nasıl ortaya çıkmayacak hata? Her gün illa birileri öldü ve her ölenin bir mirası var.
Ben miras ayetlerini açıklamak için soru sormadım sana. Muhammed nasıl paylaştırdı diye sordum. Senin iddia ettiğin gibi ise neden ayet üretmedi diye sordum.
Ben ateist olabilirim, agnostik olabilirim, Hristiyan olabilirim, Müslüman olabilirim bunlar konuyla alakalı değil. Ben miras ayetlerini yanlış anlayabilirim, doğru anlayabilirim bunlar değil sana sorum.
Anlama kıtlığın yoksa cevap ver soruma, papağan gibi aynı şeyleri söyleyip durma. Tamam anladık sana göre Kur'an miras ayetleri hatalı. Muhammed basit matematiği bilmiyor.
Ben de sana soruyorum işte madem hatalı ölenin malını Muhammed nasıl bölüştürdü? Araplar matematiği Muhammed'den sonra mı keşfetti?
Söylediklerinden çıkan sonuç şu: Muhammed hariç bu ayetleri bilen duyan yoktu ama ne hikmetse Ömer zamanında birden sorun haline geldi ve avliye uyduruldu
-
Kafanda öyle bir şartlandırmışsın ki dinin doğru olması gerektiğini, dogmatik düşünce içinde debelendiğini bile farkedemiyorsun.
Arkadasım. Bu hatanın ortaya çıkması için spesifik bir miras davasının gelmesi gerekiyor. Yani 3 kız çocuk, bir anne ve baba olmalı. Peygamber döneminde kuran daha yarım bir kitap, savasların var ortada devlet denen burokratik yapı doğru düzgün yok.
Bunları sende düşünebilirsin ancak aklın çıkıyor byün dünyanın basına yıkılabilecrği korkusu ile. Burada kıt akıllı gbi davranan sensin ancak bunu kabul edemediğin için çirkinlrşiyorsun.
Sana bilmek istemediğin bir fikri zorla kabul ettirmem. Gercekler ortada bunu sende biliyorsun ancak safsata yapıp sıyrılmaya calışıyor dun konunun özünden kaçarak.
Her neyse seninle daha fazla uğrasamayacagım isteyen açar kendisi böler oluyor mu olmuyor gözleri ile görür. Görmek istemiyorsa kendi bilir ancak bir "GERÇEK" yadsınmayla yokolacak değildir.
< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Periah -- 9 Ocak 2024; 14:57:26 >
< Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
-
Doğru bir yaklaşım. Günümüzde din eskisi kadar ön planda değil. Ama bilim bir zorunluluktur.
< Bu ileti Android uygulamasından atıldı > -
Şu devirde bir bilim insanının şöyle bir açıklama yapma gereği duyması bile Ülke adına utanç verici bir durum.
< Bu ileti Android uygulamasından atıldı > -
Yanlışlanamaz bilgi anlamsız mı? Felsefe mi yapıyorsun? Doğru da olsa anlamsızdır ne demek?
Tanrı bir inanç meselesidir, bilim ile alakalı bir konu olarak görmedim görmem de. Ancak birisi ben ateistim diyorsa bu da bir inanç meselesidir. Çünkü bilim tanrının olmadığını ispatlayamaz hiç bir zaman.
Nasıl ki Newton kanunları Einstein ile kısmen değişime uğramışsa gelecekte de birileri şu an bizim kesin doğru sandığımız şeyleri değiştirebilir. Bu tanrının varlığı için de yokluğu için de geçerlidir. Tanrı Muhammed'in iddia ettiği gibi de olmayabilir ancak var olabilir. Belki de kendisini milattan sonra 3000 yılında gösterecektir. Zeus gibi Thor gibi şimşek kullanan uzaylılar da var olabilir, kimse olamayacağını ispat edemez.
-
Modern bilimin ve aklın en büyük eleştirisi Batı dünyasından çıkmadır ama Batı geleneği özellikle Rönesans ve bilim devriminden türeyen aydınlanma aklına dayanır. Bu aydınlanma aklı ve atmosferi olmadan eleştirisinden de pek söz edilemiyor. Daha doğrusu Batı dünyasından ya da kurumsal bilim icra edebilen dünyevi seküler medeniyetten söz edilemiyor. M.K. Atatürk tek gerçek tarikat medeniyet tarikatıdır diyerek aydınlanmaya dayalı bu dünyevi seküler medeniyeti ve toplumlarını kasteder. Türkiye için en iyi yolun/hedefin o toplumlardan birisi haline gelmek olduğunu söyler. Haklıdır da. Batıdan post-modernizm gibi akıl karşıtı gelenekleri almak İslam coğrafyasındaki akıl karşıtı gelenekleri sürdürmekle aşağı yukarı aynı kapıya çıkıyor. Modern toplumların da kusurları var. Ama bu kusurlar ancak gene modernist ve aydınlanmacı - esasında modernist ve aydınlanmacıdan kastım, bilimci olan - bir yaklaşımla çözülebilir. Modern bilimi ve aklı "eleştiri" adı altında yadsıyarak, modern bilimin empirik verilerine ve test edilmiş geçerli bilgisine burun kıvırarak çözülemez. Bu çerçevede evrim karşıtlığı yapan birisi ya bilim düşmanı ya da bilim konusunda cahil addedilmelidir. Evrim karşıtlığını - bilim karşıtlığının en popüler ve yaygın türlerinden birisi olduğu için bu örneği verdim- başka türlü okumak sağlıklı olmaz.
-
Yağmur o an koşullar o şekilde oluşup öyle dikte ettiği için yağar. Herhangi bir plana veya amaca göre yağmaz. Nasıl sorusu bilimde yeterli bir sorudur. Ereğe veya tasarıma ya da plana dönük sorular bilimde çok verimli olmamıştır. Onun için Aristoteles her ne kadar akılcılığı ve felsefeyi temsil ediyor olsa da teleolojik yani ereğe dönük paradigmayı benimsediği için bilimi tıkanmıştır. O sebeple Aristo hakimiyeti dönemi boyunca bilim asırlar süresince ufak tefek modifikasyonlarla veya daha teknik ve spesifik gelişmeler haricinde yerinde saymıştır. Bunun başlıca sebebi Aristo'nun yaklaşımı ve varsayımının tabiatı tam yansıtamayan bir çıkmak sokak olması ve felsefesinin tabiatın atomcuların ve benzerinin çok iyi anladığı kendi içkinliğine sahip belirli unsurlarında yatan nedensel - yani nasılcı - mekanist karakterini iyi verememesi. Bugün artık yağmuru bilinmeyenlere referansla açıklayamazsınız. Açıklarsınız da sağlıklı olmaz. Nasıl-neden yağdığına, yağmuru meydana getiren mekanizmalara bakmalısınız. Arkasında bilinmez karar vericiler, varlığı veya yokluğu test edilemeyecek bir takım bilinmez belirleyiciler, size dönük planlar vs aramamalısınız.
Galileo ve Newton gibi erken bilim figürleri bile - esas başarılarının sırrı burada zaten - evrenin bir saat gibi olduğunu ve Hıristiyan tanrısının iradesinden - o irade tarafından bir araya getirilmiş olsa da - bağımsız çalıştığını fark etmişti. İlgili mekanist yaklaşıma bir an önce tekamül etmeniz ve yağmur yağdıran fail gibi günümüzde tamamen arkaik kalan yaklaşımları terk etmeniz şarttır. Çağdaş bilim felsefesi veya bilim metafiziği mekanizm üzerine kuruludur. Bilim ilerlemesini asırlar süren ve sosyal sancılarla dolu olan bu yaklaşım dönüşümüne borçludur.
İnsan davranışçı psikoloji ekolünün ortaya koyduğu üzere koşullanmalara dayalı veya koşullanmalarla biçimlenebilen bir organizma. O sebeple bilim süratle gelişirken pek çok insanın entelektüel ve genel kültürel gelişimi ilkel paradigmalara sıkışıp çağdaş bilimin fersah fersah gerisinde kalıyor.
-
Dinin doğru olması gerektiğini nerede iddia ettim? Belki de ben Hristiyan birisiyim. Ben hatalı olabilirim ancak sana sorduğum bu değil dedim zaten sana. Arapların basit matematiği Muhammed zamanında bilmemesi ve Ömer zamanında bilmesi ne kadar mantıklı?
Ben bu ayetleri ilk okuduğumda saçmalık olarak gördüm ancak sana sorduğum soruyu kendime sordum. Her gün birileri ölüyor ve miras burada yazan oranlar ile çok nadir paylaştırılabiliyor eğer düz şekilde algılarsak hatta neredeyse hiç bir durumda paylaştırma olmuyor. Çünkü geride kalan kişiler her durumda farklı. Peki o zaman bu Muhammed neden yeni ayet uydurmadı? Neden Araplar Nisa 176'da kelaleyi sordular 11-12 başlı başına saçmalık gibi görünürken. Araplar 11-12 ye göre nasıl bölüşüm yapacağını anladı ki eksik olan kelaleyi sordular Muhammed'e. Biz niye/neyi anlamıyoruz peki?
Eşin sağ olduğu hiç bir durumda miras paylaştırılamaz 11-12'ye göre. Peki hiç mi ölen kişinin eşi olmaz? Hiç mi düşünmedin Muhammed nasıl bölüştürdü peki eş var iken mirası diye?
Eğer düşünse idin bunu görürdün. Ben senin düşünmediğini iddia ediyorum. Gerçekler ortada, sen işine gelen Arap tarihini gerçek sayıyorsun. Soruma cevap vermedin başından beri çünkü düşünmedin hiç.
Senden mantıklı bir açıklama istedim sadece. Ortada bir gerçek var ki bu ayetler ile Muhammed miras bölüştürdü. Nasıl bölüştürdü madem hatalı?
-
o sizin inancınızda öyle olabilir bakınız islam bilim adamlarına bilim avrupaya gökten indirilmedi.
-
Aynen öyle. Burada bence niçin ve nasıl sorusunun ayrımını iyi yapmak lazım. Amaç, plan, tasarımcı vs arayan niçin-neden sorusuyla iyi bilim yapılamıyor. Hani bu soruyla belki politika, strateji, ekonomi türevinde malum bir takım sosyal bilimler yapılabilir. Ama fen bilimlerinde niçin sorusuna verilen cevap tam kısır döngü veya test edilemeyecek bir bilinmezlik. Gözleme ve deneye dayanmayan farazi bir atfediş. Buna karşılık nasıl sorusu ile sormaya devam ettikçe hem meseleler dallanıp budaklanıyor hem de bu çeşitlenmeyle beraber cevaplardan çok daha fazla soru üretecek yeni sorular ortaya çıkıyor. Bilim bu şekilde inanılmaz gelişiyor ve zenginleşiyor. İnsanların, genel olarak da bilim konusunda eğitimsiz kitlelerin ve politikacıların bilimi tercih etmeyip de dinlere yönelmesi de aslında bu sebepten. Dinler beynin enerji sarfiyatı konusunda bilimden daha verimli. Bir veya birkaç kabulle entelektüel düzlemde her şey bitiyor. Ama bilimde sürekli bir faaliyet var. Durmaksızın devam eden bir faaliyet. Çoğu insan - ya da beyinleri - konfor arıyor. Durmaksızın faaliyete katlanamıyor. Din insanlara sorularla delirmeden sosyal bir birlik olup asgari düzeyde adaptasyon sağlamalarına olanak da tanıyacak bir takım hazır cevapları sunuyor. İnsan ruhunu tabiatın çıplak ve ürpertici gerçeklerine karşı sansürleyip koruyor. İnsanın önceliği çevre baskısı karşısında evrimsel sosyal varlığını muhafaza etmek, bilim yapmak değil. Ama biraz paradoksal biçimde bekasını garantilemek istiyorsa burun kıvırdığı bilimi de öğrenmek ve icra etmek zorunda.
-
hocam mezhepler payları mı değiştirmiş anlamadım, biraz açıklar mısınız ?
-
Avliye sistemi denen sistem erkeğe yarıyor. Mezhepler bir çok şeyi değiştirmiş, miras konusunda da bir şeylerin Muhammed sonrasında değiştiği kesin.
Geçende birisi söylemişti bu siteyi, burası da bambaşka şeyler söylüyor okuduğum kadarıyla.
-
Zihniyet dönüşümü tabiki etkendir ama Bilim ve Tekniğin gelişmesi maddi koşullara bağlıdır. Emperyalizm olmasa, Batı kendi dışındaki milletlerin zenginliğini sömürmeseydi o bilim ve teknik biraz zor gelişirdi..
-
islam dini için yobaz gerici ve cahil diyenler okusun lütfen.
risale haber‘Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum’ sözünden ne anlamalıyız? - Misafir Kalemhttps://www.risalehaber.com/bana-bir-harf-ogretenin-kirk-yil-kolesi-olurum-sozunden-ne-anlamaliyiz-20793yy.htm
< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi babus0606 -- 9 Ocak 2024; 17:3:37 > -
Bilim varlığın / yaşamın bir amacı olup olmadığı sorusunu sormaz demek, sormalıdır anlamına gelmiyor elbette. Böyle bir gereklilik te yok. Ama insan doğası gereği bu soruyu sorar ve yanıt arar. Mutlak gerçek nedir diye sorar. Ki zaten Bilim'in ortaya çıkış hikayesi bu soruya yanıt bulmaktır. Biz bilimi bugün seküler biçimde ele alıyoruz ama aslında bilim adamları varlığın arkasında ne var sorusunu arıyorlar, gözlem ve deney imkan ve sınırları içinde. ( Cern deneyleri bunun için var ) Uzaya bu yüzden çıkıldı. Bu arayış sırasında keşif ve teknik ilerler..
Bu mesaj IP'si ile atılan mesajları ara Bu kullanıcının son IP'si ile atılan mesajları ara Bu mesaj IP'si ile kullanıcı ara Bu kullanıcının son IP'si ile kullanıcı ara
KAPAT X