Şimdi Ara

Biosentrik Evren Anlayışı

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
13
Cevap
0
Favori
1.670
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
2 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Evet arkadaşlar forumumuzu ateist saçmalıklarından uzaklaştırmak ve gerçek bilimden bahsetmek adına sizleri, bilimsel gelişmeler ışığında ortaya çıkan en yeni evren görüşleriyle buluşturmak istiyorum. Kuantum fiziği ve diğer pek çok bilim dalında ortaya çıkan gelişmeler, pek çok farklı teorinin ortaya konmasıyla ilerlemektedir.Bunlardan en ilginç olanlarından biri de Biyosentrik Evren anlayışıdır.Adından da anlaşılacağı üzere , biyoloji ve kuantum fiziğinin harmanlanması sonucu ortaya atılmış bir teoridir.

    Biosentrik Evren Anlayışı

    Biyosentrizm, New York Times tarafından yaşayan en büyük 3 ncü bilim adamı ilan edilen Dr. Robert Lanza tarafından ortaya konmuştur. Robert Lanza aslında nesli tükenen hayvanları klonlama ve kök hücre üzerinde yaptığı çalışmalarla dünyada ses getirmiş bir bilim adamı olsa da onun dehası, kendisini biyoloji ile sınırlı kalmasına müsade etmemiş, kuantum fiziği ve astrofizik üzerine çalışmalarını devam ettirmiştir.İşte bu çok yönlülük, bu dehanın evrene bakışını değiştirmiş, kuantum fiziği ve biyolojiyi harmanlayarak Biyomerkezcilik ya da diğer adıyla Biyosentrizm teorisini ortaya koyduğu “Biocentrism: Yaşam ve Şuur İnsanın Doğasını Anlamaya Nasıl Anahtar Olur?” adlı kitabını yayınladığında ABD'de yer yerinden oynamıştır.

    Beş yüz yıl önce insanlar dünyanın düz olduğuna inanıyorlardı. Karşıt kanıtlar saçma olarak değerlendiriliyordu: Bazılarına göre “eğer dünya gerçekten topraktan bir top ise, dünyanın altındaki insanlar düşerlerdi.Ancak günümüzde bilimsel ilerlemeler bizi çok farklı noktalara getirmiştir.Biyomerkezcil Evren anlayışı gibi.

    Teori basitçe ölümün var olmadığını ima etmektedir. Ölüm, insanların zihninde oluşan bir illüzyon sadece. Ölüm var çünkü insanlar kendilerini bedenleriyle tanımlıyorlar. Bedenin er ya da geç öleceğine inanırken şuurlarının da kaybolacağını düşünüyorlar. Aslında, şuur zamanın ve mekânın sınırlarının dışında var olur.

    Şuur, her yerde var olabilir; insan bedeninin içinde de dışında da varlığını sürdürür. Bu ise kuantum mekaniğinin temel önermeleriyle tam uyuşuyor, örneğin kuantum teorisindeki belirli bir parçacığın her yerde var olabileceği ve bir olayın birkaç, hatta bazen sayısız şekillerde meydana gelebileceği önermesi gibi.

    Arizona Üniversitesinden Stuart Hameroff, şuurun ölümden sonra kaybolmadığının kanıtlarını bulduğunu açıkladı.Hameroff’a göre, insan beyni mükemmel bir kuantum bilgisayarı ve ruh ya da şuur da kuantum seviyesinde saklanan bir bilgi. Bedenin ölümünden sonra ruh, başka bir yere geçebiliyor, şuurun temsil ettiği kuantum bilgi evrenimizle birlikte birleşerek orada varlığını sürdürebiliyor. Biyomerkezcilik uzmanı Lanza ruhun başka bir evrene göçtüğünü kanıtlıyor.

    Sir Roger Penrose, ünlü bir İngiliz fizikçi ve Oxford’dan bir matematik uzmanı. Penrose da Hameroff’un teorisini destekliyor ve bunun yanında diğer evrenlerle bağlantıların izlerini de buldu. Bilim adamları birlikte şuur fenomenini açıklayabilmek için kuantum teorisini geliştiriyorlar. Onlar şuurun taşıyıcılarını, yaşam sırasında bilgi biriktiren elementlerini bulduklarına inanıyorlar ve bedenin ölümünden sonra başka bir yerden şuur çektiğini düşünüyorlar.

    Bu elementler protein bazlı *mikrotübüllerde (nöron mikrotübüllerinde) yerleşmiş bulunuyor ki bu söz konusu mikrotübüllere daha önce sadece canlı hücre içindeki bir destekleme ve aktarma kanalı olarak bakılıyordu. Yapılarından ötürü, mikrotübüller en iyi beyinde kuantum özelliklerinin taşıyıcıları olarak fonksiyon görmek üzere oluşturulmuşlardır. Bunun da temel sebebi, kuantum hallerini uzun süre tutma potansiyelini taşımaları ve bu da bir kuantum bilgisayarının elementleri olarak fonksiyon görebilecek olmalarıdır.

    *Mikrotübül: Hücre içinde materyallerin taşınmasını sağlayan küçük tüp şeklinde yapı (microtubule)



    RUH VAR MIDIR? KANITLAR EVET DİYOR! – Psychology Today

    Genel olarak bilim, ruhu insan inancına ait bir unsur olarak reddetmiştir; ya da onu gözlenebilir dünyayı kavrayışımızı biçimlendiren bir psikolojik kavrama indirgemiştir. Ama şuura ilişkin yeni anlayışlar bu iddiaya meydan okumaktadır. Teoriye göre, şuur beyin hücrelerinin (nöronların) içinde bulunan ve kuantum işleminin gerçekleştiği yerler olan mikrotüpçüklerde bulunuyor.

    Arizona Üniversitesi’nden Dr. Hameroff’a ve İngiliz fizikçi Sir Roger Penrosen’a göre kalp atmayı durdurduğunda, kan akmayı durdurduğunda ve mikrotüpçükler kuantum hallerini kaybettiklerinde bile mikrotüpçüklerdeki kuantum bilgisi zarar görmüyor. Öyleyse bu ölüme yakın deneyimleri ya da ebedi olan şuur düşüncesini açıklayabilir mi?

    “Mikrotüpçüklerdeki kuantum bilgisi kaybolmuyor, kaybedilemiyor, o sadece evrene bütünüyle yayılıyor ya da dağılıyor. Kuantum bilgisinin beden dışında var olması mümkün ve bunun muhtemelen ruh şeklinde olması olasıdır” deniyor. Bilimadamları, şuurlanma deneyimimizin bu mikrotüpçükleri de etkileyen kuantum çekim etkisinin sonucu olup olmadığını tartıştılar, bu onların planlanmış objektif redüksiyon olarak isimlendirdikleri bir teoriydi.

    Böylelikle ruhlarımızın beyindeki nöronların karşılıklı etkileşiminden başka bir şey olmadığı fikri kabul edildi. Ruhlar evrenin kumaşından oluşturulmuşlardı ve zamanın başlangıcından beri vardılar. Dolayısıyla evet, şuurunuzun maddi olmayan bir yanı var ve bu fizik bedeninizin ölümünden sonra da yaşamaya devam edecek.

    Örtülü ve Örtüsüz Düzende Karşılıklı İlişki:

    Örtülü ve Örtüsüz Düzen adı verilen iki gerçekliğe Bohm Karşılıklı İlişki adını veriyor. Bu iki gerçekliğin her biri diğerini devam eden tezahürler boyunca bilgilendiriyor ve etkiliyor. Kuantum seviyesinde, atom altı parçacıklar örneğin elektronlar varoluşun içinde veya dışında çok yüksek bir hızda titreşirler, ardından tezahür düzleminde, somut dünyada ortaya çıkar ve soyut-örtülü dünyaya geri dönerler.

    Bunu yaptıklarında, parçacığın somut dünyada tezahür halindeyken kazandığı bilgi de diğer tarafa soyut dünyaya, örtülü düzene taşınır ve onun işleyişindeki arka plan bilgisinin tamamını etkiler. Bu da daha sonra parçacığın tezahür dünyasında yeniden oluşurken enerjisini ve bilgisini etkiler ve onun işleyişini etkiler ve değiştirir. Bu böyle devam eder gider.

    Kaynak : http://kosmosmacerasi.com/v1/2015/07/biosentrizm/







  • Noldu forumun azgın ateistleri? Dilinizi mi yuttunuz? Hadi bekliyorum bu konuyu da baltalamanızı.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Ben inanan bir kimse olarak yazayım.



    Bana kalırsa ruh argumanının dunyevi tezahuru ışığın bilgisidir. Kainattaki ışınımlar bize bilgi kaynağıdır.



    Bu açıdan ışığın bilgisinin olmesi ile alakalı bir ruh sorunu mevcut olmalı.



    İnsanın olunce fizik bedenininkendi golgesine duştuğunu görüyoruz. Kişinin kendi golgesine düşmesi ışığın olumudur



    Bu açıdan ruh kendi dışındaki fizik gerçeklik olarak anlamlı olmalıdır. Zira ruh olmez deniyor.



    Bu açıdan kişinin olumu halinde dışsallaşan ruh mevcudunu olenegore değilkalana gorebelirler.



    Kişi olur ancak ruh olmez formda kalır. Ancak kalan şey bu kere yine ışık boyutunda değiltahayyuller anılar şeklindebeyinde tezahur eder.



    Mikrokapsullerbu olabilir.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Bir şeyin kuantum durumunu devam ettirebilmesi için gerekli olan ne?



    Bana göre bir şey başka bir şeye zaman mekan tanımalı ve bu tanıma esnasında yapı değiştiren bir hale evrilene kadar mevcut durumunu muhafaza ettirmiş kabul edilmeli.



    ...............



    Bana göre insanın evlat denen tezahuru ebeveyn denen hale göre kuantum durumunu bozmuyor. Yani mesela evlat anne babayı cehenneme atamıyor.



    Buna mukabil ebeveyn de ona cennet bazlı dünyalar sunuyor.



    Fakat oz değerde evlat asıl denen bir şeydir. Yani mevcut kopya oldukça suretadır. Suretin surete olan zaman ve mekan tanıyışı sanalken aslın zaman ve mekanı tek gerçektir.



    Bu şeyin bana göre surete zaman mekan ayırmaması denen şey isedunyanın adı ne olursa olsun cehennemi yapısı olmalıdır.



    Yemek içmek cinsellik olum hepsi bir açıdan sorundur. Defi hacet çocuğun buyumesi ve sonunda olum olayı hepsi bir yok oluştur.



    Bu açıdan oluşamadığından var olmayan bu nedenle yeme içme çiftleşme (ilahi kudretin ozellikeri) bilmeyen şey asıl olduğu için de mevcudu tekil zamana çevirmiş olarak kuantum durumunu şahitler.





    Bu açıdan suretlerin dünyası zaman ve mekanı da sanal yaşar ve gerçek zaman ve mekanın tanımadığı bu algı ruhsal bir durumu yani soyut olanı, zamanın ve mekanın zerre boyutundaki ruhu anlamlandırır.



    Toparlarsak ruh soyut bir şeyse zaten bu soyutluk tamam manada zaman ve mekandadır ve ruh içte olan değil insanın içine girdiği bir mekandadır.



    Kişinin fizik olumu onu zerre boyutuna indirince ruhtan kaçış olmadığından yine zaman ve mekanda olduğundan ruhun varlığı duşunulur.



    Zerreyiher seferde ayağakaldırın. Dinazor olanın insan suretini görürsünüz.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Tahmin bunlar.
  • ilk paragrafta ironiyi doruklarda yaşıyoruz. gerçek bilim = inancımla kısmen de olsa paralel olan. inancımla ters/zıt düşen = ateist saçmalığı. böyle bir yaklaşımla hiçbir yere varılmaz. gerçek islam nedir mesela çok tartışmalı milyonlarca farklı cevabı olan bir soru olacaktır. ama gerçek bilim nedir derseniz o kadar çeşitli olmayacağına emin gibiyim. bu anlattıklarınızın tabi gerçek bilim olmadığını söylememe gerek yok heralde ?https://www.wikiwand.com/en/Pseudoscience listeden bakarsınız.

    500 yıl önceki düz dünya inanışına atıf apayrı bi ironi. güneşin dünyanın etrafında dönmesi olayı, basit bir gözlemin kocaman bir EGOyla birleşmesiyle ortaya çıkar. "ben o kadar önemli bir varlığım ki, uzaydaki başka varlıklar -güneş başta olmak üzere- hepsi benim etrafımda döner." bu görüşe ne diyorlar geosentrzim. biyosentrizm iddiası aynı egonun laciverte boyanmış hali.

    Şimdi tek gerçek ölümdür falan diye arabest edebiyatına girmek istemiyorum. ama ölüme zihinsel bir ilüzyon diyebilmek için heralde hiç görmemiş olmak gerekiyor. kelimeleri eğip bükmenin anlamı yok. ölümün organik veya teknik diyelim bir anlamı vardır. madem bilim yapıyorsunuz, falcılar gibi konuşmayalım isterseniz. Zamanın ve mekanın dışında var olan ne demek biliyor musunuz ? "Ben aslında atıyorum bu söylediklerimin bilimle de alakası yok bakalım kimler oltaya gelecek" demektir. Burda tabi insanoğlunun devasa egosu yine karşımıza çıkıyor. ölüm gerçeğini bildiği halde, reddetmek, önüne geçmek, ölümsüzlük hayali, baktık ordan iş çıkmadı o zaman bari ikinci bir yaşam olsun orda ölümsüz olalım. veya zamanın ve mekanın dışında başka bir evrende yaşayalım. adına ne derseniz deyin. orjinal bişey değil bu. binlerce yıllık görüşler.

    şuur az önce zamanın ve mekanın ötesindeydi. şimdi nasıl olduysa kuantum fiziğiyle uyuşuyor ilginç. bu arada parçacıkların her yerde olması da yanlış anlaşılmasın. siz bir parçacık nerede diye bakacak olursanız karşınıza bir koordinat yerine olasılık dalgası çıkar. buna getirilen farklı yorumlar var tabi. bildiğim kadarıyla fiziği bu şekilde. belirsizlik ilkesine dayanıyor.

    https://www.wikiwand.com/en/Stuart_Hameroff#/Hypotheses

    https://www.wikiwand.com/en/Roger_Penrose#/Physics_and_consciousness

    çalışmalarına ve ne şekilde eleştirildiklerine bakabilirsiniz. sizin tarifleriniz için kaynak göstermemişsiniz. Hameroff bir hekim, Penrose ise matematiksel fizikçi aynı zamanda da ateist imiş. çalışmalarını değerlendirirken uzmanlıklarını da gözden kaçırmayın. Bu arada hawking vefat etmiş. RIP. şuuru diğer evrene yola çıkmıştır heralde ?

    Verdiğiniz kaynakta birden çok evren reddediliyor:
    quote:

    Yegane bilimsel açıklamaya (Anthropic Principle) göre bu şartların hepsini bulmamız gerekir, çünkü eğer yaşıyorsak, başka ne bulabiliriz ki?

    Elbette bu açıklama sonsuz sayıda evrenler olmadıkça ve biz şanslı olanda bulunmadığımız sürece bir işe yaramayacaktır. Ancak, bu söz konusu diğer evrenlerle ilgili Paskalya tavşanından daha fazla kanıt yoktur. Yegane gerçek açıklama evrenin diğer şekilde değil de yaşam tarafından yaratıldığını ifade eden biosentrizmdir.
    Biosentrizme göre uzay ve zaman katı ve soğuk fiziksel nesnelerden çok hayvan algısının formlarıdır.

    üstüne üstlük antropik ilkeye de atıf var. ben gösterecektim onu pek anlaşılmamış heralde sanıyorum.
    verdiğiniz kaynağı da incelemeye vakit bulursam yine bişeyler karalarım. her ne kadar biyosentrik görüşü yetersiz ve temelsiz bulsam da Penrose'un çalışmalarından etkilendim. takibime alacağım.

    biyosentrizme birçok reddiye bulmanız mümkün. bir tane örnek bırakayım ben de.https://respectfulinsolence.com/2010/06/15/dr-lanza-and-biocentrism-time-to-get-out/

    şu ikiliye de bakarsanız meselenin rengini görebiliriz.
    https://www.wikiwand.com/en/Quantum_mysticism
    https://rationalwiki.org/wiki/Quantum_woo

    iyi forumlar.




  • Yok dehaymış yok yaşayan en büyük 3. bilim adamıymış Mikrotübül dediğin aminoasitlerden oluşan bildiğin proteindir. Tıpkı hormonlar gibi, tıpkı enzimler gibi. Vücudumuzda zaten 20 tane farklı aminoasidin kombinasyonlarıyla protein ürünü oluşturulur. Vücudumuzdaki işlevsel binlerce protein değil de bir tek mikrotübül mü kuantum bilmemneysini gösteriyormuş

    Baştan sona safsata dolu. Nerede bilim? Ruh denen şey DNA, RNA varken hücre halatına mı girebilmiş?
  • bigelow B kullanıcısına yanıt
    mRna var ya? messenger şeklinde olan.
  • HADO77 kullanıcısına yanıt
    RNA'nın çeşitli tipleri var. Lisede öğretilen tRNA, mRNA ve rRNA. Bunlardan başka enzim aktivitesine sahip türleri de var.

    Ama konuya katkısı ne bu bilginin anlayamadım.

    Ben DNA ve RNA'yı kullandım çünkü bunlar vücudumuzda bilgiyi kodlar. Mikrotübüllerin yapımı da bu bilgiye dahil.
  • bigelow B kullanıcısına yanıt
    ruh deyince haberci-elçi manasında.

    espri yapmaya çalıştım.

    samimiyetinize sığınırım.

    .....................

    benim teknik bilgim yok. ancak anladığım kadarıyla ruhtan kasıt maddeye hareket kabiliyeti kazandıran şey ise mitokondrinin bir şekilde ruh organeli olabilme ihtimali mevcuttur.

    rüzgarda savrulan yaprağın veya hızlı çekimde büyüyen ya da açan bir çiçeğin hareket döngüsü içerisindeki halleri enerji santrallerinin varlığı ile düşünülebilir. bunların hepsi biyolojik değil. bir kısmı mekanik güçler.

    ....................

    kuvvet uygulanmış bir cisimde hareket oluşturabilen yapıların bir şekilde ruh denen şeye işaret ettiği düşünülebilir.

    ....................

    bana göre ise anlatamayacağımı düşündüğüm ruh ve can döngüsü şu şekilde olmalı.

    biz bir şeyin canlı değil ölü haliyiz. bu açıdan ruh veya can argumanını destekleyecek bir veri esasen insanda bulunmaz.

    mevcut organik yapımız hareketi canlılık olarak kabul etmiş ancak biz esasen hareketin yaşayan kısmında değiliz.

    şöyle diyelim. arı var iğnesini batırdı ve bu esnada arı vucudundan bir parçayı bıraktı ve kendisi de can çekişiyor. batırdığı iğne de zehri zerkediyor.

    biz o iğnenin hareketiyiz. biz bir şeye dönmek istesek arının kendisine dönmek isteyebiliriz ki o esnada arı da can çekişiyor. biz bu esnada hareketin yaşayan kısmında değiliz ve dönebileceğimiz bir yer de esasen yok. mutlak ölüm halini yaşıyoruz.

    ...................

    bu açıdan benim ruh ve can algım biraz farklı.




  • HADO77 kullanıcısına yanıt
    O kadar inceyi görememişim kusura bakmayın hocam

    Mitokondrinin aslında çok ilginç bir organel. Kendi DNA'sı var ve kullandığı bazı enzim ya da proteinleri kendisi kodlayabiliyor. Halka şeklinde bir DNA'dır bu ve bakteri DNA'sını andırmaktadır. Bu ise çok uzun yıllar evvel mitokondrinin ayrı bir prokaryot olduğunu ve sonradan bir ökaryot ile endosimbiyotik ilişki kurduğu yönünde fikirlerin oluşmasını sağlamıştır. Ve bir başka özellik; insanlarda sadece anneden çocuğa aktarılır, babadan geçmez. Bu sayede mitokondriyal DNA ile soy takibi yapılabiliyor. (Burada evrim konusunu açmak istemiyorum fakat bu takip bizi bir Havva'ya götürmüyor.) Hazır mitokondri denmişken anlatayım dedim.

    "biz bir şeyin canlı değil ölü haliyiz. bu açıdan ruh veya can argumanını destekleyecek bir veri esasen insanda bulunmaz. mevcut organik yapımız hareketi canlılık olarak kabul etmiş ancak biz esasen hareketin yaşayan kısmında değiliz." Bu sözler ilgimi çekti. Ama yarın sınavım olduğu için bunun hakkında ancak yarın bir şeyler yazabilirim, zihnimi pek toparlayamadım şuan. :D




  • bigelow B kullanıcısına yanıt
    ilgi için teşekkürler.

    çalışmalarında başarılar.
  • mitokondri.....

    bu yapının enerji salınımının süreci aşağıdaki gibi olabilir.

    ....................

    hücre zarının dışını buz kütlesi olarak düşünürsek bu kütlenin hücre zarına zerkedilmiş görüntüsü adına bir kısım oluşumların önceden planlandığı gerçeğine göre çıkarımlarda bulunabiliriz. önemli olan hücre zarının stabil halde bulunduğu mekanın donuk bir yüzey olması ve oluşacak hücrenin sınırlı şekilde bu uzayda bulunabilmesi. bu yapı hücre zarına nufusla öncesinde gen taşımayan haline nazaran insana dair ilk işareti veriyor ve hücre içerisnde gensel aktivite ile uygun yer ve konum için gözetliyici oluyor. yani varlık artık suje olma yönünde bir atılım gerçekleştiriyor. bu esnada oluşması beklenen varlık yavaş manada oluşacak.

    kısaca sabit bir mekanda hücre zarının dış yüzeyi çizlirken bu yüzeyden içeriye doğru gensel bir atakla uygun koordinatlar belirlenmekte ve bu aşamadan sonra artık insan denen şey yaratılış denen safahata girmektedir. bana göre insanı hareketli kılan enerji safahatının devamı bu şekilde olmalı.bu şeyin eşeye tabi olan yapısının kan hücresi ile ilgisi ve yaratılışın(enerji boyutu) bu aşamada oluştuğunu düşünüyorum yani hücredeki oluşun bir nevi yaratılışa yöneldiği safhat bu olmalı.bu safahatta insan ve ona tabi enerji salınımı oluşuyor. bu şeyin bir işi başından sonuna kadar yapan bir şeye yani eril olanı dondurduğu düşünülebilir.

    toprlarsak hücre zarının içinin hücre zarının dışı gibi sabit bir mekan oluşturma adına kopyalanma amacına ulaşmış olması halinde artık eril hücre gibi davrandığını, kendi kendine enerji oluşturduğu düşünülebilir.

    ........................

    buradaki ana düşünce hücrenin belli bir yer ve konum alacağı ve bu konumu alırken dışsal yapının içsel yapı ile ortak davrandığı o an enerji salınımının kendi kendine yeten bir motora dönüşeceği gerçeğidir.

    .......................

    mitokondrinin gensel özellik gösterdiğini zira görme fiili ile alakalı davrandığını düşünebiliriz.

    kuantum durumu denen şey bakımından ise ilk anın yani donuk mekan varsayımının yeri ve konumu denen hücre zarının içindeki donuk mekan halinin planlandığı süreç bakımından ilk mekanı koruyan ancak kendi mekanından ayrı bir mekana atlayış yapan bir sabit var denebilir.

    bana göre bu sabit mekan bazlıdır ancak zamanın donukluğu üzerine olup hücre zarı içinde zaman algısı oluşturan mekan şeklinde görülür.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi HADO77 -- 14 Mart 2018; 22:17:5 >




  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.