Şimdi Ara

Bir Sen'i Güneşim, bir babamı, bir de terliklerimi bırakmıştım geldiğim yerde...

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
36
Cevap
0
Favori
11.042
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Beni en çok etkileyen makalelerden biri. Bir çocugun peygamber askini böyle kaleme dökmesi tek kelime ile muhtesem...




    Medine’de bir şirkette elektrik teknisyeni olarak çalışan Allah dostu ve peygamber aşığı bir kardeşimiz işin son günü sabah mesaisinde kendisine verilen teknik görevi tamamlayıp ayrılmak üzere iken Resulullah’ın Ravzasında elektrik çarpması sonucu vefat etti ve Cennetul Bakiye defnedildi.
    Tabii ailesi mecburi istikamet Türkiye’ye döndü. O zaman 7 yaşında olan oğlu bugün ortaokul öğrencisi. Kompozisyon dersi ödevi olarak bir makale yazmış ve birincilik almış. İşte o peygamber aşkını en derinden yaşayan bir yüreğin yansımaları...



    BİR SENİ GÜNEŞİM, BİR BABAMI, BİR DE TERLİKLERİMİ BIRAKMIŞTIM GELDİĞİM YERDE.


    Bir ilkbahar gününde güller gibi kokan Medine’de dünyaya gözlerimi açmıştım. Doğduğum hastane senin Ravzanın hemen yanıbaşında olduğu için, duyduğum ilk koku senin bahçenin gül kokuları olmuş.

    Babam gelipte daha kulağıma ezan okumadan, kulaklarım senin mescidinin ezan sesleriyle şereflenmiş. 40 günlük olduğumda ilk ziyaretimi de senin Hane-i Saadetine yapmışım. İlk adımlarımı senin Ravzandaki mermerlerinde atmış, ve Rabbimle ilk buluşmamı, ilk secdemi senin mescidinde yapmişim. Hemen hemen yaptığım her ilkte sen varsın. Daha konuşmasını öğrenmeden seni sevmeyi öğrendim ben. Belki seni çok tanımazdım ama sanki bana çok çok yakınmışsın gibi severdim seni. Senin evini her ziyarete gelişimizde seni görmesek bile senin varlığını hisseder, evinden her ayrılışımızda hüzünlenirdik.

    Çocuklar evde sıkılınca babaları parka, eğlence yerlerine götürsün isterler. Biz Medine'de yaşadığımız sürece hiç babamızdan parka götürmesini istemedik. Bizim canımız sıkılmazmıydı acaba hiç? Sanırım Medine'deki hiçbir çocuğun canı sıkılmazdı, çünkü orada hiçbir yerde olmayan gül bahçesi ve bahçenin biricik efendisi vardı. Bizim vaktimizin çoğu o bahçede geçerdi. Senin bahçenin mermerlerine ayakkabı ile basamazdık. Yalınayak dolaşırdık mermerlerin üstünde. Kımbilir, korkardık belki de bahçenin güllerine basıvermekten. Yazın mermerler ayaklarımı yakardı. Olsun bu da bizim hoşumuza giderdi. Babama sormuştum bir seferinde:

    -Babacığım neden Medine bu kadar sıcak diye.

    Babam da:

    - Evladım Medine'de iki tane güneş var da ondan, derdi.

    - Nasıl olur babacığım, güneş bir tane değil mi? derdim.

    Babam gülerek;

    - Bak yavrum doğru, bütün dünyayı ısıtan bir güneş var ama bir de alemleri ısıtan ve aydınlatan güneş var. O güneş de Medine’de olunca sıcaklık iki kat oluyor.

    Babamın bu cevabı hoşuma giderdi ve ısınırdım. Gerçekten de ayaklarımızı mermerler ısıtıyordu ama senin güneşin de, sıcaklığın da içimizi ısıtıyordu. Medine'den ayrıldığımızdan beri belki ayaklarımız ısınıyor ama içimiz bir türlü ısınamıyor. Çünkü güneşimizin en büyüğünü orada bırakmıştık. Ben güneşimi kaybetmiştim. Onun evine, bahçesine gidemiyordum artık. Gerçi ışığı ta buralarda bizi aydınlatıyordu ama içimi ısıtması için onun Ravza'sında yalınayak koşmam lazımdı.

    Evet, bahçende yürürken ezanlar okunurdu. Öyle güzel okurki Medine müezzini ezanı, sanki Bilali Habeşi okuyor sanırsınız. Namaz kılmak için Mescide koştururduk, bilir bilmez. Babamın yanında namaz kılardık. Büyük sütünların altından gelen soğuk havadan saçlarımızı savurturduk. Zemzem bardaklarından güller yapardık. Namaz kılarken yanımıza usulca bir kedi sokulurdu. Babam ‘incitmeyin sakın, onlar Ebu Hüreyrenin kedileri’ derdi, biz de inanırdık. Senin Mescidine kediler de girebilirdi. Sen çok iyi bir ev sahibiydin çünkü.

    Çarşamba günleri hep Uhud’a giderdik. Senin çok sevdiğin amcanı ziyaret etmeye, o bizim de amcamızdı. Kardeşlerimle Ayneyn tepesine çıkar oradan Uhud’da yatan 70 şehide selam verirdik. Uhud dağına her baktığımızda sanki orada seni görür gibi olurduk. Uhud'da senin Ravza'nın kokusu gibi gül kokardı. Orası da ayrı bir gül bahçesi idi sanki.

    İşte benim yedi senem ki en değerli en güzel yıllarım senin köyünde, senin gül bahçende, senin savaştığın yerlerde sanki yanımda sen varmışsın gibi seninle dopdolu geçti. Seni görmesem de seninle yaşamaya o kadar alışmıştım ki senin yanından ayrılırken sanki bir yanım, bir canım, bir parçam orada kalmıştı. Buraları bana gurbet oluverdi.

    Elimde olsa hemen yanına koşar gelirim ama hep büyüyünce gidersin diyorlar. Ben sırf senin yanına gelebilmek için büyümek istiyorum. Senin yanına geldiğim zaman büyümüş bile olsam bahçendeki mermerlerde yalınayak dolaşacağım. Taki güneşin içimi ısıtana kadar. Senin hasretinden içim üşüyor. Belki hasretin herkesi yakar, beni de üşütüyor işte. Çünkü benim ruhum doğduğumdan beri senin sevginle ısınmaya alışkın.

    Senin sıcaklığına o kadar muhtacım ki. Ne olur ben sana gelemesem bile sen beni hiç bırakma. Işığınla gecelerimize nur ol. Sıcaklığınla bütün zerrelerimizi ısıtıver. Hani sana Medine'deyken komşuyduk ya, evlerimiz birbirine çok yakındı. Senin varlığın bize güven verirdi hep. Yine öyle ol, arasıra da olsa evimizi şereflendiriver.

    Hem benim adım Nebi, aynen seninki gibi. Bu ismi bana seni çok seven bir dostun koymuş. Diğer adım da Muhammed, yine senin gibi. Bu ismi de canım babacığım koymuş. Buraya gelirken senin köyünde bıraktığımız babacığım.

    Sana benzeyen bir yanım daha var. Ben de senin gibi babasız büyüyorum. Ben çok şanslıyım, sen bize asla yetimliğimizi hissettirmedin. Medine'den ayrıldığımızdan beri sanki sen hep yanıbaşımızdaymışsın gibi hissediyorum. Geceleri korkmadan güvenle uyuyorum hep. Seni tanıdığım ve seni sevdiğim için Rabbime binlerce kez teşekkür ederim.

    Babam senin köyünde kalmıştı. Biz babamın cenazesini gömerken abimin terlikleri babamın kabrine düştü ve orada kaldı. Ben o terlikleri çok kıskandım. Çünkü abimin terlikleri hep babamla kalacaktı. Babamı son ziyaret edişimizde bende kimse görmeden terliğimi babamın kabri üstüne gömüverdim. İşte şimdi benim terliğim de hep babamla kalacaktı.

    Evet demiştim ya bir güneşimi, bir babamı, bir de terliklerimi bırakmıştım geride. Babam ve terliklerim hep o oradaydı, gelemezlerdi. Ama güneşim hep yanımızdaydı. Yetimlerin efendisi, yetimlerini hiç ışıksız bırakır mı? Dünyanın bir ucuna gitmiş olsaydık bizi bırakmayacağını biliyordum.

    Gözümüz gönlümüz seninle aydınlanır efendim.
    Ruhumuz, içimiz sıcaklığınla ısınır.
    Birgün sana gelişim geç bile olsa,
    Bana gül bahçesinin mermerlerinde yalın ayak koşmak nasip et.
    Ta ki aşkınla, sevginle bütün bedenim yanıp kavrulsun.
    Terliklerimi bıraktığım o güzel mabed son durağım olsun...

    NEBİ DOĞANAY







  • Söyleyecek hiç birşey bulamıyorum. Çok teşekkür ederim.
  • Rica ederim etusch. Begenecegini tahmin etmistim.
    Anliyorum seni, kelimeler kiyafetsiz kaliyor...
  • quote:

    Orjinalden alıntı: üşkufe

    Rica ederim etusch. Begenecegini tahmin etmistim.
    Anliyorum seni, kelimeler kiyafetsiz kaliyor...

    inşaallah oraları görme bahtiyarlığına biz de ereriz.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: etusch

    inşaallah oraları görme bahtiyarlığına biz de ereriz.


    Insallah etusch insallah...
    Bu nisan ayinda, ailemle birlikte mübarek topraklari ziyaret etmeye gidecektim. Nasip olmadi.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: üşkufe


    quote:

    Orjinalden alıntı: etusch

    inşaallah oraları görme bahtiyarlığına biz de ereriz.


    Insallah etusch insallah...
    Bu nisan ayinda, ailemle birlikte mübarek topraklari ziyaret etmeye gidecektim. Nasip olmadi.

    Diğer yazın bu durumu biraz açıklıyor gibi... İnşaallah Allah düşündüğünden daha hayırlısını verir. İnşaallah beklediğinden daha iyi bir ziyaret nasibin olur.




  • quote:

    Orjinalden alıntı: etusch

    Diğer yazın bu durumu biraz açıklıyor gibi... İnşaallah Allah düşündüğünden daha hayırlısını verir. İnşaallah beklediğinden daha iyi bir ziyaret nasibin olur.




    Hem üzülüyor hem de seviniyorum. Umre'ye gidelim derken, hacca gitmek nasip olacak insallah...

    Sevdam, hasretim Medine...
    Ey alemlerin sultani!
    Ey hakkin habibi!
    Ey sevdalilar sevdalisi!
    Canim sana fedadir,
    Senin askindir Medine diye beni aglatan...

    O güzeller güzeli Peygamber Efendimize salât ve selamlarin en güzeli olsun. Ey bütün alemlerin Rabbi olan Allah'im sana sonsuz hamd-ü senalar! Biliyorum, sen hiçbir duayi geri çevirmezsin. Hiçbir eli bos birakmazsin. Merhametinin ve bagislamanin sonu ve siniri yok. Kapina geleni, senin için gözyasi dökeni hiç görmezlikten gelir misin?
    Hayir, öyleyse Sana açilan ellerimin içine nurunu indir. Sana yalvaran dilime bir teselli ver. Kalbime indirdigin sevgiye riza ver. Aglayan gözlerimin gözyaslarina bak Allah'im! Istiyorum. Sen herseyin sahibi degil misin? Istiyorum Rabbim, kapina bu askla gelmek istiyorum.
    Öyleyse benim duami kabul eyle Rabbim. Kapina içimdeki bu sevgiyle gelmeme izin ver. Bu mübarek gün hürmetine, kabul eyle Allah'im, kabul eyle...




  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Daha Fazla Göster
  • Bugün - Tarih: 01/01/2008 Yazan: etusch

    Bugün 2008 yılının ilk günü. Hatta ilk saatleri. Her zaman olduğu gibi, her belirgin zaman dilimi ayrımlarında olduğu gibi, bugün yine üzüntülüyüm. Doğumumla birlikte başıma geleceği kesinleşen ( aslen çok daha öncede kesin olan ) ölüme doğru attığım 365 gün 6 saatlik adımı tamamladım. Belki bir daha bu büyüklükte bir adım atamayacağım.

    İnsanlar uyuyup uyanıyor, çiçekler kapanıp yeniden açıyor, çiçekler solup ölüyor yenileri açıyor, gündüzler geceye, geceler gündüze dönüyor, ay dünyanın dünya güneşin etrafında dönüyor. Herşey dönüyor. Ama her dönen şey hep dönmeye devam etmiyor. Edemiyor. Dünyanın 27 kez güneşin etrafında dolanışında yaşayan, yaşadığı söylenen insanlarla aynı tasnifte yer aldım. 27 kez yıl döngüsünden nasibimi aldım. Daha fazlası var mı bilmiyorum.

    Bazen ölümü düşünmek rahatlatsa da, bazen istiyor gibi hissetsemde aslında çok korkuyorum. Çok korkuyorum. Nasıl korkmayayım ki, hakkında bilebileceğim bütün en gerçek şeyleri ancak yaşayarak öğrenebileceğim ve öğrendiğimde yaşayan bugün benimle aynı tasnifte olan bütün insanlar beni ölülerle aynı görecek.

    Bugün anlayabildiğim ne varsa, öğrenebildiğim ne varsa, isteyebildiğim ne varsa, sebeplerini yaratan Allah'ım ettiğim bütün duaları etme gücünü ve inancını ve duaların nedenlerini sen yarattın. Beni müslüman bir aileye sen evlat ettin. Bana bu imanı sen verdin. Her hareketimin her düşüncemin, her davranışımın, her isteğimin asıl kaynaklarını bilen sensin. Onları da sen yarattın. Ben senin yarattığn bir çevrede yaşayan senin yarattığın insanlardan etkilenerek bir karaktere sahip oldum. Dolayısı ile bütün arzularım,isteklerim dualarım, sevgilerim, üzüntülerim, tevbelerim,hareketlerim, düşüncelerim ve onlarla birlikte ben, cismim ve ruhum herşeyimle her şekilde sana aitim. İmanım varsa sen verdin, ibadetim varsa sen verdin, duam varsa sen ettirdin. Beni sen yarattın ve yine senin yarattığın yaşamımı devam ettirmek için ihtiyacım olan herşeyide sen yarattın ve bana verdin. Ve onlara ihtiyacım olmasını da sen yarattın. Bunların içerisinde beni ben yapan ve belkide kötü olan isteklerimin arkasında güzel bir niyet yarat. Senden duamla merhamet diliyorum. Sana senin izninle ve yaratmanla ibadet ediyorum. Ama o ibadete güvenerek değil, onu bir şey yaptım sanarak değil duamla... Oysaki onu bile saha borçluyum. Allah'ım benim neyim var o zaman.
    Benim Allah'ım var.Bunu söylememi bile sana borçluyum. Öyleyse sen bu borcu nasıl istersen öyle tahsil edersin. Hiç kimse ve ben de sana bir şey diyemem. Yine senin iznin ve yaratmanla senden herşeyin en iyisini istiyorum. Kudretinin kavrayabildiğim kadarı bile isteklerime kafi. Ama ben senin kudretinide kavrayamam. Etrafımda yarattığın herşey için gönlümdede rıza yarat Allah'ım. Senin izninle ve yaratmanla ve öğrettiklerinle ve ihsan ettiklerinle ve verdiğin imanla senden bağışlanma diliyorum. Sana ibadet ederken bile sana muhtacım. Sana yaptığım ibadeti bile sana borçluyum. Benim elimde ne var Allahım. Baştan aşağı acizlik.




  • Vay be süpermiş.İnsan duygulanıyor tabi.
  • -Babacığım neden Medine bu kadar sıcak diye.

    Babam da:

    - Evladım Medine'de iki tane güneş var da ondan, derdi.




    Mükemmel bir yazı, sağolun. Kainatın Efendisi (s.a.v.) şefaatini Allah hepimize nasip etsin.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: eightysix



    -Babacığım neden Medine bu kadar sıcak diye.

    Babam da:

    - Evladım Medine'de iki tane güneş var da ondan, derdi.




    Mükemmel bir yazı, sağolun. Kainatın Efendisi (s.a.v.) şefaatini Allah hepimize nasip etsin.

    Âmin.
  • Sn. etusch, tekrar ediyorum, kalemin mükemmel. O kalem ki, yüreginin ve kalbimin yazdirdigi.
  • Teşekkür ederim üşkufe.
  • İki yazı da süper. Teşekkürler
  • Hz. Enes’in Hz. Peygamber’le ilgili bir hatırası…

    Hz. Enes, daha bilinen adıyla Enes b. Mâlik, Hz. Peygamber'e on yıl boyunca hizmet etmiş bir sahabe'dir. Özellikle de çocukluk yıllarında Peygamberimizin yanında bulunması, bir başka ifadeyle dizinin dibinde yetişmiş olması nedeniyle Hz. Peygamberle ilgili pek çok önemli konuda bilgilenmemizi sağlar. On yıl boyunca Hz. Peygamber ona hiç kızmamış, yaptığı hataları görmezden gelmiş, ondan şefkat ve merhametini eksik etmemiştir. Bir başka deyişle, torunları Hz. Hasan ve Hüseyin'e gösterdiği ilgi ve şefkati, torunlarından önce Hz. Enes'e göstermiştir.

    Hz. Enes, Hz. Peygamberin hizmetine girişini şöyle anlatır: "Hz. Peygamber (sav) Medine'ye geldiği vakit ben on yaşında idim. Annem elimden tutarak Resûlullah (s.)'a götürdü ve "Yâ Resûlullah! Ensâr'dan - Medineli Müslümanlardan - herkes Sana bir hediyede bulundu. Ben ise şu oğlumdan başka Sana hediye edecek bir şeye sahip değilim. Bunu al, istediğin hususta Sana hizmet etsin." dedi.

    "Bundan sonra ben on yıl boyunca Resûlullah'a hizmet etim. Bu müddet sırasında beni ne dövdü, ne azarladı, ne tahkir etti, ne de bir defacık surat astı."*

    Hz. Peygamber'in hizmetinde bulunduğu yıllarda ondan bir çok hususu öğrenmesi, uzun hayatı boyunca Resûl-i Ekrem'den öğrendiklerini öğretmeye çalışması Enes b. Malik'in en önemli yönünü teşkil eder. Resûl-i Ekrem'in eğitim ve öğretim tarzına, insanlara hoşgörüsüne ve diğer ahlâki davranışlarına dair bir çok bilgi onun vasıtasıyla rivayet edilmiştir.** Nitekim aşağıdaki hatırat da bunun bir misalidir:

    "Bizzat Enes (r.)'den nakledilen bir rivayette Hz. Peygamber'in kendisine ilk tavsiye ettiği, ilk öğrettiği hususlar şunlardır:

    "Bana ilk tavsiyesi: SIRRIMI KİMSEYE FAŞ ETME. GÜVENİLİR OL" demek oldu. Annem ve Resûlullah'ın zevceleri (zaman zaman) benden Resûlullah'ın sırrını sorarlardı, ben onlara söylemezdim, Resûlullah'ın sırrını asla kimseye söylemedim.

    "(Bir seferinde şunu) söyledi: "Oğulcuğum! ABDESTİNİ TAM AL, tâ ki hafaza/ koruyucu melekleri seni sevsin ve ömrünü uzatılsın."

    "(Bir seferinde de şunu) söyledi: Ey Enes! CENÂBETTEN GUSLEDERKEN MÜBÂLAĞA ET!" Böylece yıkanma mahallinden ayrılırken üzerinde günah ve hatalardan arınmış olarak çıkarsın." "Yâ Resûlullah" dedim "mübalâğa nasıl olur?" Cevaben: "Saç diplerini ıslat ve deriyi de arındır" dedi.

    "(Bir seferinde de): "Ey Oğulcuğum! ELİNDEN GELDİKÇE ABDESTLİ OL, zirâ bu takdirde melekler daima sana rahmet okurlar" dedi.

    "(Bir seferinde): "Ey Oğulcuğum! ELİNDEN GELDİĞİ NİSBETTE NAMAZI BIRAKMA, zira bu takdirde melekler daima sana rahmet okurlar" dedi.

    "(Bir seferinde): "Ey Enes: RÜKU EDİNCE ELLERİNLE DİZLERİNİ SIKI TUT, parmaklarını birbirinden ayır, dirseklerini yanlarını yapıştırma; Ey Oğulcuğum! Rükûdan doğrulunca her uzvun tam olarak yerine gelsin, zirâ Cenâb-ı Hâk, kıyâmet gününde, rükû ve secde arasında bellerini tam doğrultmayana nazar etmez; Ey Oğulcuğum! Secde edince de alın ve ellerini yere tam koy. Horozun yeri gagalaması gibi (secdeden çabuk kalkarak) gagalama, (secdede kollarını yere sererek) köpeklerin veya tilkilerin yatışı gibi yere serilme. NAMAZDA SAĞA SOLA NAZAR ATMAKTAN SAKIN...

    "(Bir seferinde de): "Ey Oğulcuğum! EVİNDEN ÇIKTIĞIN ZAMAN EHL-İ KIBLEDEN GÖRDÜĞÜN HERKESE SELÂM VER, böylece mağfur olarak eve dönersin. Ey Oğulcuğum! Kendi evine girdiğin zaman da kendine ve ev halkına selâm ver" dedi.

    "(Bir seferinde de): "Ey Oğulcuğum! "KİMSEYE KARŞI KALBİNDE KÖTÜLÜK TUTMADAN SABAHLAMAYA, AKŞAMLAMAYA ÇALIŞ. Zirâ bunda muvaffak olabilirsen, hesabını çok kolay verirsin, sana ölümden daha sevgilisi olmaz".

    "... Müslümanların büyüklerine hürmet, küçüklerine merhamet et..."

    "Ey Oğulcuğum! DUAYI ÇOK YAP. Zirâ dua muhakkak kazaları bertaraf eder.

    "Ey Oğulcuğum! İŞTE BU BENİM SÜNNETİMDİR. Kim benim sünnetimi ihyâ ederse beni ihyâ etmiş olur; beni ihyâ eden de cennette benimle olur."*

    Diğer taraftan Hz. Peygamber (sav)'in genellikle Enes b. Malik'e "yavrucuğum" diye hitap ettiği, bazen "iki kulaklı" diye takıldığı da yine onun tarafından rivayet olunmuştur...

    * İbrahim Canan, Peygamberimizin Sünnetinde Terbiye, İstanbul 2004, s. 140.

    ** Bkz. "TDV İslâm Ansiklopedisi, "Enes b. Malik", c. 11, İstanbul 1995, s. 234- 235.

    *** İ. Canan, age, s. 141.




  • quote:

    bazen "iki kulaklı" diye takıldığı da yine onun tarafından rivayet olunmuştur...


    Cocuktum bu sözü duydugumda, çok gülmüstüm.

    Peygamber Efendimiz sakaciydi ve hep güler yüzlüydü.

    Ey alemlerin Sultani güzel Peygamberim, bize Rabbimizin katinda sefaatçi ol...

    Sagol etusch, sagol...
  • Sen de sağol.


    Peygamberimiz (s.a.s.) bi de deve ile ilgili bi şakası aklımda kaldı. Gerçi net değil ama şöyleydi; bir adam önünden deve ile geçerken "o deve yavrusu ile nere gidiyorsun" gibi bir soru soruyor. Adam Ya ResulAllah nasıl olur bu koskoca deve diyor. Peygamberimiz de sonuçta o da bir devenin yavrusu değil mi ? diyor gülümseyerek.
  • Söyledigin gibi de olabilir. Lakin hiç duymadim etusch.

    "Bir gün adamın biri Peygamber Efendimizin huzuruna geldi ve kendisinden bir binek hayvanı istedi. Peygamberimiz ona, ’Peki, sana bir dişi deve yavrusu vereyim mi?’ diye takıldı. Adamcağız, ’Yâ ResulAllah, ben sizden bir binek istiyorum, dişi deve yavrusunu ne yapayım?Peygamber Efendimiz gülerek: Bütün develer dişi deve yavrusu değil midir?’ buyurdu."

    Ilaveten:

    Peygamberimizin dadısı ve Zeyd bin Hârise’nin hanımı Ümmü Eymen, bir gün Peygamber Efendimize gelir ve onu evine davet eder: Yâ ResulAllah, beyim sizi davet ediyor. O da kim, hani şu gözlerinde beyazlık olan adam mı?" Beyimin gözlerinde beyazlık yok yâ ResulAllah!" Evet, gözlerinde beyazlık var." VAllahi yok yâ ResulAllah." Hiçbir insan yoktur ki, gözlerinde beyazlık bulunmasın."

    Bir gün yaşlı bir kadın Peygamberimize gelerek: Yâ ResulAllah! Cennete girmem için bana dua eder misiniz?" dedi. Peygamber Efendimiz: Yaşlı kadınlar Cennete giremez" diye ona takıldı. Bunun üzerine kadın ağlayarak oradan ayrıldı.
    Peygamber Efendimiz, Sahabîlere: Gidin ona söyleyin, ’Sen Cennete yaşlı olarak giremezsin.’ Cenab-ı Hak, ’Biz onları yepyeni bir yaratılışla yarattık da, eşlerine sevgi ile düşkün hep aynı yaşta genç kızlar yaptık’ buyurmuyor mu?"

    (Vakıa Sûresi, 36.)




  • Sanırım senin söylediğin daha doğru. Fakat Peygamberimizin (s.a.s.) bir müslümanın bu kadar uzun süre üzülmesine gönlü razı olacağını sanmıyorum. O bayana hemen yanındayken kendisi açıklamış olarak duymuştum onu da...
  • Olabilir, bilmiyorum, ince bir arastirma yapmadim. Daha sonra bakip, dogrusunu yazarim insallah.
  • 
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki

Benzer içerikler

- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.