Şimdi Ara

Bir Sevgi Gösterisi Yok mu?

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
1 Misafir - 1 Masaüstü
5 sn
2
Cevap
0
Favori
387
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Gezi parkı olayları başladığında buralara kadar sürüklenebileceğini hiç kimse tahmin etmiş midir, acaba? Hükümetin “burnundan kıl aldırmaz” tavırları, muhalefetin içinde bulunduğu “züğürtlük” psikolojisiyle yerde para bulmuş gibi üstüne çöreklenmesi ve halkın “tencere, tava yurttan sesler korosu” oluşturması bizi, yani Türkiye’yi içinden çıkılmaz girift bir işe soktu. İçeride ve de dışarıda yıllardan beri ufak bir hatayı dört gözle bekleyen, “bilmem kaç tane” düşman, zaten hazırda bekleyen kinleriyle ve ağızlarında salyalarıyla savuruverdiler kapı kullarını meydanlarımıza.
    Sokak öyle bir olgudur ki, içine girdiğinizde bulunduğunuz meydan ve bütün bir dünya sizin sanırsınız. Bu ruh haleti içerisinde her şeyi yapabileceğinizi ve değiştirebileceğinizi düşüncesini de arkanıza takılan bir iki adam veriverir elinize. Başta basit ve gayet haklıymış gibi görünen her olay iyi yönetilemez ve düşünce itibariyle zaafları varsa provokeye açıktır.
    Düşünce adamı eksikliği, aksiyon adamı eksikliğiyle gidiyor bu ülkede. Bir yerde düşünce adamları bas bas, avazları çıktığı kadar “Durun kalabalıklar, burası çıkmaz sokak.” diye oturdukları koltuklarında, kalem kâğıt oynatarak, bağırırlarken, kulaklarına deniz tıpası takmış aksiyonerler, sürü psikolojisine yenik, uçurum kenarlarında yenecek taze ot arama peşindeler.
    Hükümet hükmetmeyi sevmiş ve iktidarında muktedir olduklarıyla başı dönmüş bir vaziyet almışken vuku bulan küçücük bir olayı “söner gider, dokunma” mülahazasıyla kulak arkası edip sonradan da nasıl ederiz de yetmiş iki millete bunların “bir iki çapulcu ve marjinal gurup.” olduklarını anlatırız, çabası ibrete şayan.
    Bütün bu olanlar yaşanırken arka planda yaşanan gerçek bir destan vardı. “Yüz kırk” ülkeden gelen, belki de Türkçeyi konuşmayı meydanlardaki insanların ve siyasilerin bazılarından daha iyi bilen “iki bin” öğrenci “birlikte yaşama ve iletişim sanatını” dillerini konuştukları insanlarımıza gösterdiler ve gösteriyorlar. Keşke haftalardır sosyal medyada, televizyon kanallarında, radyolarda ve yazılı basında hak ettiği ilgiyi, haydi daha açık konuşayım, Gezi Parkı olaylarından fazla itibarı görebilseydi, belki de, bugün ülkemizi savaş meydanı gibi gösteren yabancı basın, aslında ne kadar sevgi dolu ve birleştirici bir kalbe sahip olduğumuzdan dem vuracaktı. Biz kötülük ediyorsak kendi kendimize ediyoruz. Dile kolay “yüz kırk ülke ve Türkçe bilenlerden seçilmiş iki bin öğrenci”. Çoğu birbirine düşman ülkeler. Birlikteler ve misafir geldiler. Misafirperlik gösterecek olan, onlara bir “merhaba”, “hoş geldiniz” diyecek olan yok mu?
    Sevgi dilini konuşan hemşerilerim, o misafirlere gösterecek bir “sevgi”niz yok mu?


    Ahmet Alp Altay







  • Konuyu özetlemiş Ahmet Bey resmen.Olayları aslıyla ve net bir şekilde sunmuş. Ama ben ifadelere hasta oldum, bayıldım. Mesela: "halkın “tencere, tava yurttan sesler korosu", ya da "Düşünce adamı eksikliği, aksiyon adamı eksikliğiyle gidiyor bu ülkede" . Peki ya şu ifadeye ne demeli: kulaklarına deniz tıpası takmış aksiyonerler, sürü psikolojisine yenik, uçurum kenarlarında yenecek taze ot arama peşindeler."

    Gerçekten bir profesyonelin elinden çıkmış bir yorum. Hele ki 140 ülke ve 2000 öğrenci meselesine değinmesi beni tam kalbimden vurdu. Paylaşım için sağol. Ahmet Bey nerede yazıyor, bu arada? Yazarsan sevinirim.
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.