bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne. "o olmazsa yaşayamam." demeyeceksin. demeyeceksin işte. yaşarsın çünkü. öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki. çok sevmeyeceksin mesela. o daha az severse kırılırsın.
ve zaten genellikle o daha az sever seni, senin onu sevdiğinden. çok sevmezsen, çok acımazsın. çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem. hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin. senin değillermiş gibi davranacaksın. hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın. onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın. çok eşyan olmayacak mesela evinde. paldır küldür yürüyebileceksin. ille de bir şeyleri sahipleneceksen, çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin. gökyüzünü sahipleneceksin, güneşi, ayı, yıldızları... mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak. "o benim." diyeceksin. mutlaka sana ait olmasın istiyorsan birşeylerin... mesela gökkuşağı senin olacak. ille de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın. mesela turuncuya, yada pembeye. ya da cennete ait olacaksın. çok sahiplenmeden, çok ait olmadan yaşayacaksın. hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi, hem de hep senin kalacakmış gibi hayat. ilişik yaşayacaksın. ucundan tutarak...
HAYATI ISKALAMA LÜKSÜN YOK SENİN !
Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahat olsun. Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır.
Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır. Hani ağzınla kuş tutsan "Bu kuşun kanadı neden beyaz değil?" diye bir soruyla bile karsılaşabilirsin.. iki ucu keskin bıçaktır bu işin. Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman. Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. İyi halin cezanda indirim sağlamaz.
Sen, "Ama senin için şunu yaptım" derken o, "şunu yapmadın" diye cevap verecektir. Ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır. Üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın.Özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın. "Peki o ne yaptı" deme. Herkes kendinden sorumludur aşkta. Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu. Bir insan eksik yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için? Hayatı ıskalama lüksün yok senin. Onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın.
Her zamanki gibi yaşayacaksın sen. "Acılara tutunarak" yaşamayı Öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki.... Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor.Kitap okurken de mutlu oluyorsun unuttun mu? Kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana.Yine içeceksin rakını balığın yanında. Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası....
Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun asolan yürektir.Yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu. Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini...
NAZIM HİKMET
Seninle olmanın en güzel yanı ne biliyor musun? Elin elime değmeden avuçlarımı terleten sıcaklığını taa içimde hissetmek
Seninle olmanın en kötü yanı ne biliyor musun? “Seni Seviyorum” sözcüğü dilimin ucunu ısırırken her konuşmamızda boş yere havadan sudan söz etmek
Seninle olmanın en heyecanlı yanı ne biliyor musun? Aynı şeyleri seninle aynı anda düşünmek; birlikte ağlamak, gülmek… Ve buradayken bile seni çılgınca özlemek…
Seninle olmanın en acı yanı ne biliyor musun? Seni hiç tanımadığım bir sürü insanlarla paylaşmak. Senin yanında olan, seninle konuşan herkesi çocukça kıskanmak…
Seninle olmanın en mutlu yanı ne biliyor musun? Tanıdık birileriyle karşılaşma tedirginliği ile yollarda yürümek yan yana… Elimdeki şemsiyeye inat yağmurda ıslanmak birlikte… Elimde kır çiçeğiyle seni beklemek… Aynı mekânlarda aynı yiyecekleri yemek…
Seninle olmanın en romantik yanı ne biliyor musun? Seni kaybetme korkusuyla hayatta ilk kez tattığım o tarifsiz duygularımı umut denizinin ortasında küreksiz bir sandala hapsetmek, sevgili yerine yıllarca dost kalmayı başarmak, yalın ayak yürümek bıçağın en keskin yerinde, kanadıkça tuz yerine gözyaşlarımı basmak yüreğime…
Seninle olmanın tek yan etkisi ne biliyor musun? Nereden bileceksin? Sen benimle hiç olmadın ki. Olsaydın avuçlarım terlemezdi, ısırmazdım dilimin ucunu, özlemezdim seni, kıskanmazdım…
Korkmazdım yollarda yürümekten, ıslanmazdım yağmurlarda, yıldızlara aya dert yanmaz, böyle her şarkıda sarhoş olmazdım. Korkmazdım seni kaybetmekten, ayaklarım kan revan atlardım sandaldan denize ve her kulaçta haykırırdım seni…
Ama sen hiç benimle olmadın ki… YA AKLIN BAŞKA YERLERDEYDİ YA YÜREĞİN…
Can YÜCEL
var mı böyle şiirler yazılar hayatın sadece manitadan ibaret olmadığını gösteren şeyler?
Güçlü olmalısın çocuk güçlü olmalısın çocuk... nekadar olumsuzluk yaşarsan yaşa; insanlara en az yansıtmalısın... hatta elinden geliyorsa, hiç bilmemeliler... Sen öyle mutlu görünmelisin ki, Tahmin bile edemesinler..
Güçlü olmalısın çocuk.. Bir damla gözyaşına şahit olmamalı kimse.. Ağlama demiyorum, ağla.. Ama sen bile bilme ağladığını.. Eğer gülemiyorsan, tepkisizliği takın..
Güçlü olmalısın çocuk.. Haksızlığa da uğrasan, en sevdiğini de yitirsen.. hatta kimsesiz kalsan.. cebinde beş kuruş paran da olmasa... sakat da olsan.. ne koşulda olursan ol, güçlü olmalısın.. Sabit kalabilmelisin fırtınalarında dünyanın.. Sen, kazanmak için varsın.. Vazgeçmeyi düşünmek gibi bir lüksün de yok zaten... Beğenmiyorsan kuralları, çekip gidemezsin evin kapısından çıkar gibi.. İstemediklerini de gönderemezsin üstüne üstlük.. Kabullenmen lazım.. Herkesten farklı olduğunu düşünsen de sen... herkesten biri olduğunu unutmayacaksın.. Kimsenin seni anlamadığını düşünüyorsan eğer, anlatmaya çalışmayacaksın... Bir de gururun üstün gelmeli.. Gururunu kişiliğin belleyeceksin… Ne ayaklar altına alacaksın duygusal zayıflığına yenilip, Ne de inciltilmesine müsaade edeceksin.
Güçlü olmalısın çocuk! Herkesten, her şeyden daha güçlü… Ölümüne seveceksin yurdunu mesela… yahut bir kızın kızıl saçlarını.. Ama ölümü sen seçmeyeceksin… Cesaretin ağır basacak… Korkmayacaksın kimseden! Hiçbir olgu korkutmaya yetmeyecek seni! En önemlisi de ne biliyor musun çocuk? Çok acılara şahit olacaksın… Çok acılar tadacaksın.. İsyan sözcükleri günışığına çıkmak için dilinin ucunda bekliyor olacaklar.. Ama sen daima sabırlı olacaksın… olmalısın…
Çünkü güçlüsün sen… Öyle olacaksın… Kimse bilmeyecek, çözemeyecek seni.. Sen anlaşılmaz olacaksın bir monalisa gibi... Belki natürmort yanında halt etmiş kalacak… Çözülemeyeceksin.. Birileri seni çok az da olsa anladığında, kaybettiğin süsü verdiğin savaşını kazanmış olacaksın… Güçlü olacaksın çocuk, Yorulmayacaksın.. Anlatmayacaksın… Her vurgunda daha da dik duracaksın… Güçlü olacaksın… Tüm kaybettiğim aşklarıma, Sen sahip çıkacaksın.
quote:
Orijinalden alıntı: Noix~
Güçlü olmalısın çocuk güçlü olmalısın çocuk... nekadar olumsuzluk yaşarsan yaşa; insanlara en az yansıtmalısın... hatta elinden geliyorsa, hiç bilmemeliler... Sen öyle mutlu görünmelisin ki, Tahmin bile edemesinler..
Güçlü olmalısın çocuk.. Bir damla gözyaşına şahit olmamalı kimse.. Ağlama demiyorum, ağla.. Ama sen bile bilme ağladığını.. Eğer gülemiyorsan, tepkisizliği takın..
Güçlü olmalısın çocuk.. Haksızlığa da uğrasan, en sevdiğini de yitirsen.. hatta kimsesiz kalsan.. cebinde beş kuruş paran da olmasa... sakat da olsan.. ne koşulda olursan ol, güçlü olmalısın.. Sabit kalabilmelisin fırtınalarında dünyanın.. Sen, kazanmak için varsın.. Vazgeçmeyi düşünmek gibi bir lüksün de yok zaten... Beğenmiyorsan kuralları, çekip gidemezsin evin kapısından çıkar gibi.. İstemediklerini de gönderemezsin üstüne üstlük.. Kabullenmen lazım.. Herkesten farklı olduğunu düşünsen de sen... herkesten biri olduğunu unutmayacaksın.. Kimsenin seni anlamadığını düşünüyorsan eğer, anlatmaya çalışmayacaksın... Bir de gururun üstün gelmeli.. Gururunu kişiliğin belleyeceksin… Ne ayaklar altına alacaksın duygusal zayıflığına yenilip, Ne de inciltilmesine müsaade edeceksin.
Güçlü olmalısın çocuk! Herkesten, her şeyden daha güçlü… Ölümüne seveceksin yurdunu mesela… yahut bir kızın kızıl saçlarını.. Ama ölümü sen seçmeyeceksin… Cesaretin ağır basacak… Korkmayacaksın kimseden! Hiçbir olgu korkutmaya yetmeyecek seni! En önemlisi de ne biliyor musun çocuk? Çok acılara şahit olacaksın… Çok acılar tadacaksın.. İsyan sözcükleri günışığına çıkmak için dilinin ucunda bekliyor olacaklar.. Ama sen daima sabırlı olacaksın… olmalısın…
Çünkü güçlüsün sen… Öyle olacaksın… Kimse bilmeyecek, çözemeyecek seni.. Sen anlaşılmaz olacaksın bir monalisa gibi... Belki natürmort yanında halt etmiş kalacak… Çözülemeyeceksin.. Birileri seni çok az da olsa anladığında, kaybettiğin süsü verdiğin savaşını kazanmış olacaksın… Güçlü olacaksın çocuk, Yorulmayacaksın.. Anlatmayacaksın… Her vurgunda daha da dik duracaksın… Güçlü olacaksın… Tüm kaybettiğim aşklarıma, Sen sahip çıkacaksın.
süper
.
quote:
Orijinalden alıntı: seytan41
quote:
Orijinalden alıntı: Noix~
Güçlü olmalısın çocuk güçlü olmalısın çocuk... nekadar olumsuzluk yaşarsan yaşa; insanlara en az yansıtmalısın... hatta elinden geliyorsa, hiç bilmemeliler... Sen öyle mutlu görünmelisin ki, Tahmin bile edemesinler..
Güçlü olmalısın çocuk.. Bir damla gözyaşına şahit olmamalı kimse.. Ağlama demiyorum, ağla.. Ama sen bile bilme ağladığını.. Eğer gülemiyorsan, tepkisizliği takın..
Güçlü olmalısın çocuk.. Haksızlığa da uğrasan, en sevdiğini de yitirsen.. hatta kimsesiz kalsan.. cebinde beş kuruş paran da olmasa... sakat da olsan.. ne koşulda olursan ol, güçlü olmalısın.. Sabit kalabilmelisin fırtınalarında dünyanın.. Sen, kazanmak için varsın.. Vazgeçmeyi düşünmek gibi bir lüksün de yok zaten... Beğenmiyorsan kuralları, çekip gidemezsin evin kapısından çıkar gibi.. İstemediklerini de gönderemezsin üstüne üstlük.. Kabullenmen lazım.. Herkesten farklı olduğunu düşünsen de sen... herkesten biri olduğunu unutmayacaksın.. Kimsenin seni anlamadığını düşünüyorsan eğer, anlatmaya çalışmayacaksın... Bir de gururun üstün gelmeli.. Gururunu kişiliğin belleyeceksin… Ne ayaklar altına alacaksın duygusal zayıflığına yenilip, Ne de inciltilmesine müsaade edeceksin.
Güçlü olmalısın çocuk! Herkesten, her şeyden daha güçlü… Ölümüne seveceksin yurdunu mesela… yahut bir kızın kızıl saçlarını.. Ama ölümü sen seçmeyeceksin… Cesaretin ağır basacak… Korkmayacaksın kimseden! Hiçbir olgu korkutmaya yetmeyecek seni! En önemlisi de ne biliyor musun çocuk? Çok acılara şahit olacaksın… Çok acılar tadacaksın.. İsyan sözcükleri günışığına çıkmak için dilinin ucunda bekliyor olacaklar.. Ama sen daima sabırlı olacaksın… olmalısın…
Çünkü güçlüsün sen… Öyle olacaksın… Kimse bilmeyecek, çözemeyecek seni.. Sen anlaşılmaz olacaksın bir monalisa gibi... Belki natürmort yanında halt etmiş kalacak… Çözülemeyeceksin.. Birileri seni çok az da olsa anladığında, kaybettiğin süsü verdiğin savaşını kazanmış olacaksın… Güçlü olacaksın çocuk, Yorulmayacaksın.. Anlatmayacaksın… Her vurgunda daha da dik duracaksın… Güçlü olacaksın… Tüm kaybettiğim aşklarıma, Sen sahip çıkacaksın.
Eğer yeniden başlayabilseydim yaşama, İkincisinde daha çok hata yapardım. Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım. Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar. Çok az şeyi ciddiyetle yapardım. Temizlik sorun olmazdı aslında, Daha çok riske girerdim, Daha fazla seyahat ederdim, Daha çok güneş doğuşunu izler, Daha çok dağa tırmanır daha çok nehirde yüzerdim. Görmediğim birçok yere giderdim, Dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye. Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine. Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım ben. Yeniden başlayabilseydim eğer, Yalnız mutlu anlarım olurdu.
Farkında mısınız bilmem, Yaşam budur zaten: Anlar, sadece anlar, sizde anı yaşayın. Hiçbir yere yanında termometre, su , Şemsiye ve paraşüt almadan gitmeyen insanlardandım ben. Yeniden başlayabilseydim ilkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım. Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla. Bilinmeyen yollar keşfeder, güzelin tadına varır, Çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı, eğer. Ama işte 85'indeyim ve biliyorum...
Ölüyorum...
Jorge Luis Borges (1899-1986) Arjantin
Konuyla pek bağlantılı değil ama beğendiğim bir şiir paylaşayım dedim =)
Komşulara karşı çok ayıp oldu
Ha geldi geliyor diye bekledik Başka bir kapıya ondan gitmedik Niçin gittin söyle sana ne ettik Komşulara karşı çok ayıp oldu
Davetiye bile geldi baskıdan Yanıp kül olmuştum senin aşkından Kaynar sular döktün sanki başımdan Komşulara karşı çok ayıp oldu
Hadi beni bırak, hani komşular? Geleceksin diye nasıl coştular Mahallede sağa sola koştular Komşulara karşı çok ayıp oldu
Hep yollarda kaldı herkesin gözü Ne çabuk unuttun verdiğin sözü Hiç mi düşünmedin giderken bizi Komşulara karşı çok ayıp oldu
Ben de rezil oldum senin sayende Kara bulut gizli* artık hanemde Sızılar dinmedi gitti yaremde Komşulara karşı çok ayıp oldu
Kadın Dediğin
Kadın dediğin iyi sevişecek arkadaş. Koyun gibi yatmayacak,kı mıl kımıl ol...acak yatakta. Aklını başından alacak ama, aklını sadece bununla yormayacak. Delireceksin ama delirmen hastalıktan olmayacak. Uzanıverdi mi yanına boylu boyunca, göğsünde atan kalbinin yerine koyacaksın kendini, ruhunu, herşeyini.Aşksı z yatmayacak yatağa ve sen bunu bileceksin.Kadın gibi kadın olacak kadın dediğin, çıtır çerez niyetine yemediğin. Bir gecelik değil, ömürlük olacak ömürlük. Yıllara rehaveti değil huzuru taşıyacak. En seksi leydi olmayı da bilecek,hanım sultan olup sözünü geçirmeyi de. Cıvık konulara takılıp zaman tüketmeyecek, küfretmeyecek, Kadın dediğin ayıp nedir bilecek. Sıkboğaz edip seni yalancı durumuna düşürmeyecek. Seni öyle bir tutacak ki arkadaş, sen bile şaşıracaksın öyle tutulduğuna. iki lafın başı, her tartışmada ayrılalım tehtidi savurmayacak. Sabırlı olacak ve asla gururuna dokunmayacak. ..Tuzu az, şekeri çok gibi limiti olmayan prosedürlerle yemeklerle işi olmayacak. şöyle pastırmalı kurufasülyenin yanına tereyağlı pilavı konduracak şüphesiz. Salatasız oturmayacak yemeğe.Temiz olacak herşeyden önce mesela köfteyi mıncıklarken elleri, Yahut pahalı parfümlerin sindiği, boyacı küpü gibi, her öptüğünde bulaşık bir tadın kaldığı bir kadını öpmeyeceksin. Buram buram aşka sarılacaksın arkadaş. Buram buram kadın kokacak kadın dediğin.Kadın dediğin güzel olacak... Zeki olacak zeki, seni bir hamur gibi karmasını da bilecek, o hamura kendini katmasını da... Paranın güzelliğini bilecek ama ne parasızlığın ezikliğini ne de paranın kudurmuşluğunu yaşayacak. Değerlerini bir anlık hevesler uğruna terketmeyecek. Namussuzluğunu, ahlaksızlığını ancak ve ancak seni baştan çıkarırken kullanacak, yan gözle adam kesmeyecek, başka sevgili edinmeyecek.Sarışın, renkli gözlü uzun bacaklı, beyaz tenli, ince bilekli dilber filan fasarya... Kadın dediğin hatun olacak arkadaş, sözüne güvenilir olacak. Bileceksin ki konuşulanlar burada kalır, kapıdan çıkmaz bir daha. Ağzı sıkı olacak kadın dediğin. Sırrını tutacak ama gününü bekleyip kusmayacak.. .Para lazımcılardan, kürkçülerden, cep telefonu manyaklarından, dırdırcılardan, unutkanlıkları nı senin üzerine atanlardan, kendi yetersizliğini seni suçlayarak rahatlayanlardan, raf süslerinden, tehtidkarlardan, kaçaklardan, kıkırdayanlardan, boş bakanlardan olmayacak. Saflığı, cahilliği, aptallığı oynamayacak, biraz ukala olabilir ancak sana rol yapmayacak. Bir şeyi çok isterse ve inançları doğrultusunda yapacak.En önemlisi kendini sevecek arkadaş, kendini sevmeyen kadından sana ne hayır gelir. Bir bakarsın ki yıllar sonra bu kadınla ne yatağa sığabiliyorsun, ne toprağa...Koluna takıp gezmesini de bileceksin gururla, koynuna çekip sevişmesini de şehvetle.Analığını da bilecek, çocuklarından saygı görmeyi de, anaya babaya hürmet etmeyi de...Kadın kadın olacak be, seni sadece sen olduğun için, sensin diye sevecek. Parayla pulla, kariyerle, kimin ne dediğiyle, sınırlamayacak. Hem sevgilin, hem arkadaşın, hem annen, hem çocuğun olacak, bağrına basacaksın huzurla... Bileceksin ki evde 'O' kadın tarafından beklenmenin zevkini hiçbir zevk yaşatamaz sana...Öyle bir kadın işte... Nerede öyle kadın yoktur deme...Sen de adam olacaksın, seçmesini bileceksin!
Can yücel
Milyon Kere Ayten
Ben bir Ayten'dir tutturmuşum Oh ne iyi Ayten'li içkiler içip Sarhoş oluyorum ne güzel Hoşuma gitmiyorsa rengi denizlerin Biraz Ayten sürüyorum güzelleşiyor Şarkılar söylüyorum Şiirler yazıyorum Ayten üstüne Saatim her zaman Ayten'e beş var Ya da Ayten'i beş geçiyor Ne yana baksam gördüğüm o Gözümü yumsam aklımdan Ayten geçiyor Bana sorarsanız mevsimlerden Aytendeyiz Günlerden Aytenertesidir Odur gün gün beni yaşatan Onun kokusu sarmıştır sokakları Onun gözleridir şafakta gördüğüm Akşam kızıllığında onun dudakları Başka kadını övmeyin yanımda gücenirim Ayten'i övecekseniz ne ala, oturabilirsiniz Bir kadehte sizinle içeriz Ayten'li İki laf ederiz Onu siz de seversiniz benim gibi Ama yağma yok Ayten'i size bırakmam Alın tek kat elbisemi size vereyim Cebimde bir on liram var Onu da alın gerekirse Ben Ayten'i düşünürüm, üşümem Üç kere adını tekrarlarım, karnım doyar Parasızlık da bir şey mi Ölüm bile kötü değil Aytensizlik kadar Ona uğramayan gemiler batsın Ondan geçmeyen trenler devrilsin Onu sevmeyen yürek taş kesilsin Kapansın onu görmeyen gözler Onu övmeyen diller kurusun İki kere iki dört elde var Ayten Bundan böyle dünyada Aşkın adı Ayten olsun
Bekleyenler İçin
Bir ayak sesi duymayayim Kapiya kosuyorum Gelen sen misin diye Bir siyah sac gormeyeyim Yuregim burkuluyor Aglamakli oluyorum Her sey bana seni hatirlatiyor Gokyuzune baksam Gozlerinin binlercesini gorurum Bir ruzgar degse yuzume Ellerini dusunmeden edemem Yaktigim butun sigaralarin dumanlari sana benzer Tadi senden gelir Yedigim yemislerin Ictigim ickilerin Ve icimdeki bu dayanilmaz sikinti Bu emsalsiz huzun Seni bekledigim icindir
Resmine bakamaz oldum Uykulardan korkuyorum artik Utaniyorum odamdaki butun esyalardan Su sedir hala gelip oturmani bekliyor Su ayna karsisinda guzelligini seyretmeni Su kadeh dudaklarina degebilmek icin duruyor masada
Ve su saat geldigin anda Durabilir sevincinden Zaman cildirabilir Cunku benim dunyamda Olumsuzluk, seni sevmek demektir.
Bir cocuk dogmayi bekler Bir agir hasta olmeyi Bitkiler yagmur ve gunesi bekler Yalniz bir kadin sevilmeyi Ve dusun ki bir adam Icinde butun bekleyenlerin korkusu ve umidi Seni bekler Asilmayi bekleyen bir idam mahkumu gibi
Sen gelinceye kadar Pencerem kapali duracak Ruzgar gelmesin diye Artik perdeleri acmayacagim Gun isigi girmesin diye Sonra kahrolacagim Bu karanlikta, bu derin yalnizlikta Ve gunlerce gecelerce haykiracagim Nerdesin diye, Nerdesin?
Bir gun bu kapidan sen gireceksin Biliyorum Ergec bu bekleyisin bir sonu gelecek Yillarca sonra Oldugum gun bile gelsen Butun bu bekleyisimi ve oldugumu unutup Cocukler gibi sevinecegim Kalkip sarilacagim ellerine Uzun uzun agliyacagim.
YÜZÜNÜ ARADIM, GEÇTİM
(yitirdiğin her şeyde kazandığın bir şey var; kazandığın her şeyde biraz yitirdiklerin. bu yüzden birileri hep ısınıp dururken dinmez üşümelerin...)
ben de benim olmayan şeylerle varım; benim olan zaten benimse, olmayan şeylerle... varsam, buradaysam belki de onlar için... yüzün için belki de, yüzün nerede?
birbirini tekrarlayan günlerin yaslı boğuntusunda nedir aradıkları insanların? bu koşuşturmada, bin telaşla! herkes birileriyle bir mutluluk düşü kuruyor; o düşle ıslanıyor, o düşle uyuyup uyanıyorlar; sonra düşleri de yakıyor günler. bu kez yeni bir düş daha kuruyorlar; sonra bir daha, bir daha! bütün düşleri yakıyor günler.
yaşam yanıltmanın, insanlar yanılmanın ustası oldukça yine yeni düşler deniyor ve deneniyorlar...
işte her düşün peşine bir şarkıyı takıyorlar. düş gidiyor, peşisıra şarkı da. bir de(n) paramparça oluşunu görüyorlar düşlerin. her düşle bir şarkıyı yakıyorlar... şarkılar yakıyorlar; şarkılar onları yakıyor sonra.
/İnsan, insanın diyalektiğine tükürüyor; insanı yakıyorlar!/
bunları düşünüyorum ve akıp gidiyor günler siyah beyaz resimler hırçınlığında. sormuştun ya, işte her şey ortada, her şey! önce kuşları vurdular orada, paramparça parçaları bir yana; bir bir savruldu yangınların ortasına kanatları da! ben soluk soluğa dışarıdayım, seni buldum... seni buldum ya, bu kez seni vurdular orada, seni!
her şey sürdü yine, her şey! baktım daha durmuş da uzayın rengini demliyor asalak dünya; baktım ki dağlar ve güller yine akraba; daha bembeyaz uyuyordu kadınlar o esmer uykularda. oysa seni vurmuşlardı, seni, orada!
sonra gelip geçen her sabahla öyle susadım ki yüzüne yokluğunda... yüzünü özledim, yüzünü, anlasana!
“anlasana” diye yazdım ve üç nokta koydum yanına, ama boşuna, boşuna; “boşuna!” diye yazdım ve kalkıp dışarı çıktım. saat 0.5’i birkaç dakika ve bir miktar saniye geçiyordu; ağaran günün teninden sağanak dökülüyordu. yüzünü aradım... yüzünü aradım: kalan kuşlar sen bu kentteymişsin gibi uçuyorlardı. insanlar kalabalık ve kabarıktı; silahları ellerine, tetikleri parmaklarına göre seçiyorlardı.
uçaklar pike yaparken bu kentin göklerinde, bak dedim, bakacak bir göğümüz bile kalmadı işte!
yüzünü aradım gökyüzünde...
yüzünü aradım: sabahın tenine birer birer dağılırken işçiler; yüzünü aradım rastgele atılırken kahve önlerine iskemleler. günler siyah beyaz resimler hırçınlığında ve ben burada bir eski çağ enkazında!
kızlar, boyanıp kuşanıp kız kıza dansederken düğünlerde, yüzünü aradım, kendi olan yüzünü düğünlerde... sonra gelinler korkularını atmışlardı eşiklere; yorgunluktu sonrası işte, yüzünü aradım gelinlerde...
yüzünü aradım, geçtim...
geçtim: şarkıları paramparça görmekten, bu satırları yazmaktan geçtim! oysa hep kalemimle değil, bir gün kanımla kıpkızıl yazmak istedikleri vardı benim de; onları henüz yazmamış olmaktan geçtim... çalışma masamdan kalkarak elimdeki fincanı duvara çarpıp paramparça etmekten geçtim!
geçtim: sabahla birlikte kaynayan çorba kazanlarının kokularından, yol boyu uykularını alamamış köpeklerin korkularından; siyah ışıklardan, çoğalan çocuklardan, azalan ağaçlardan, arabesk feryatlardan ve ucuz umutlardan...
“iyiyim, sağol, sen nasılsın”lı merhabalardan; ağır ağır yayılan çöp kokularından, farlarını kapamayı unutmuş taşıtlardan, feodal şatolardan ve yasalara yelkovanlık yapıp, kendinin saniyesi bile olamayanlardan! hızla kirlenen bir dünyadan hızla geçtim... geçtim: sensizliğin tahriş olmuş sızılarından, eksoz homurtularından, cami avlularından, düşleri iğdiş orospulardan, yasadışı iş yapan yasa memrularından... ellerini çaldırmış ellerime bakmaktan geçtim; sensizliğe inanmamaktan...
sis kaplamıştı kenti; dağılsa sanki bir ..k varmış gibi! sisleri yarıp geçtim... yoktun, kendimden geçtim; kızdım, dağıttım, sana küfürler ettim... bir bilsen sana ne güzel küfürler ettim; yoksa kederden geberecektim!
gökyüzü tümünü de ağır ağız izledi; gökyüzünün renginden geçtim...
sonra yeni kuşlar üşüştü gökyüzüne. bir sevindim, bir sevindim; gökyüzü yüzlerce kanattı işte! ama sen, sen orada bir serçe gibi üşüyor muydun yine?
üşüyordun ve bunu biliyordum; çünkü her şey ortada, her şey! bak, kimin temiz bir göğü varsa kirletip bırakmışlar avuçlarına... bu yüzden insanlar elleri ceplerde çıkıyorlar sabahlara. coşkular deprem, sevinçler sıtma...
söyle senin yüzün nerede, yüzün? nerede başlar bir aşk ve biter, nerede? nerelere gömerim seni ben, nerelerde ölürsün oysa sen!
nerede, yüzün nerede?
sonra çıkıp bu kentin uğultusuna çarpıyorum; bu kent de uğultusunu bana çarpıyor, çarpışıyoruz, kimseler görmüyor...
bir sorudur: “kurtarıcılar işgâlci olabilir mi? ya da işgâlciler kurtarıcı?” sonra oturup yüreklerden damlayan terin hesabını tutuyorum... hesabını kimselerin bilmediği bahçelerin dudağında kanayan uzak güllerin. sevgiye bütün misillemelerin, gecelerin, seslerin, kederlerin... karacadağlı bir çocuğun kan çıbanının, şemdinlili bir ağıdın, kasrik’ten esen poyrazın, peru’da bir balıkçının ve botan’da yakılan köy evlerinin...
öyle acı ki her şey unutmak istiyorum! kendimi bir menekşenin rengine, bir gülüşe k(atıp) unutmak! unutma düşüncesini bile unutmak! yitirmiştim o aşkın kimliğini, hükümsüzdü... hükümsüze hükümlü bir aşkı unutmak istiyorum... sonra asker çocukları, mapus çocukları, ayyaş babalara sitemsiz çocukları, yitirilmiş çocukları...
uçarı bir çocukluğu yitirmiş benim de yüzüm; yüzüm, zamansız ihtilallerde. ihtilalleri tutun çocuklar erken yaşlanmasınlar! yarayı tutun, yarayı! güçleri öpüştürün, gökyüzünü dönüştürün; yoksa ölünür alnında günün! ölmeleri hani sessiz, hani genç, unutmak istiyorum!
eski yoldaşların gözbebeklerinde kaynayan bir düşün düşüşünü unutmak! unutmasam, ben de kalemimi kendim için kıracağım!
biz kapkara gecelerin göğünde küçük, ak noktalardık; bir düşünün, ne aklıklar gizler gece; ne aklıklar öyle susar gecede, ama öyle öyle çok gecedir ki gece, aklığımızı büsbütün örtecek kadar...
işte bundan, coşkuyu sevmiyorum artık öyle kabara köpüre nehirler gibi; siz orada kalabalık ve kabarık kalın, sağolun, yalnızlık iyi, yalnızlık iyi...
yalnızdım, üşüyordum ey özlem! beni bir gün belki bu özlem öldürecekti. ölecektim bir gün erken, belki kederden. yakın o gün! beni yakın! savrulup aksın küllerim dicle nehrinden...
akıp geçerken günler siyah beyaz resimler hırçınlığında, sormuştum ya, işte her şey ortada, her şey!
/ben ölürüm; dağlar ve güller yine akraba.../
artık gün doğunca bütün darağaçlarını kursunlar, kursunlar, kur-sun-laar! her şey bu kadar güzelken, böyle bir yanıyla sığ yaşanana, boğulana, savrulana, kirlenene dalkavukluk, çirkinliğe figüranlık etmekten bık-tıııııııım!
ya kuşlar? sahi, ne demek ister kalan kuşlar?
YILMAZ ODABAŞI
Duydum ki sefere çıkmayı kuruyormuşsun etme Bir başkasını sevmeye bir başkasını dost etmeye niyetlenmişsin yapma yapma Sen yadeller dünyasında ne arıyorsun yabancı Hangi hasta gönüllüyü kasdediyorsun etme
Bizim dudağımız kurur sen kurayacak olursan Gözlerimizi öyle yaşdolu ediyorsun etme Çalma bizden bizi gitme o ellere doğru Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun etme
Ey ay felek harab olmuş alt üst olmuş senin için Bizi öyle harab öyle alt üst ediyorsun etme Aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer Aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun etme
Ey cennetin cehennemin elinde olduğu kişi Bize cenneti öyle cehennem ediyorsun etme Sen yüz çevirecek olsan ay kapkara olur gamdan Ayın da evini yıkmayı kastediyorsun etme
Ey makamı var ve yokun üzerinde olan kişi Sen varlık sahasını öyle terkediyorsun etme Bizi sevindiriyorsun huzurumuz kaçar öyle Huzurumu bozuyorsun sen mahfediyorsun etme
Harama bulaşan gözüm güzelliğinin hırsızı Ey hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun etme İsyan et ey arkadaşım söz söyleyecek an değil Aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun etme...
Uçurumun kenarındayım Hızır Bir dilber kalesinin burcunda Vazgeçilmez belaya nazır Topuklarım boşluğun avcunda Derin yar adımı çağırır Kaldım parmaklarımın ucunda
Uçurumun kenarındayım Hızır Bir gamzelik rüzgar yetecek Ha itti beni, ha itecek
Uçurumun kenanndayım Hızır Divan hazır Ferman hazır Kurban hazır Güzelliğin zulme çaldığı sınır Başım döner, beynim bulanır El etmez Gel etmez Gözleri bir ret, bir davet Gülce uzak uzak dolanır Mecaz değil Maraz değil Gülce semavi bir afet
Uçurumun kenarındayım Hızır Gülce bir beyaz sihir Canıma bedel bir haz Nar ve nurdan bir zehir Gülce Araf`ta infaz Bir tek bakışıyla suyum ısınır Güzelliğin zulme çaldığı sınır
Uçurumun kenanndayım Hızır Ben fakir En hakir Bin taksir Cahil cesaretimi alem tanır Ateşten Kalleşten Mızrakla gürzden Dabbetülarzdan Deccal`dan, yedi düvelden Korku nedir bilmeyen ben Tir tir titriyorum Gülce`den Ödüm patlıyor Gülce`ye bakmaktan Nutkum tutuluyor, ürperiyorum Saniyeler gözlerimde birer can Her saniyede bir can veriyorum
Hayatımda böyle bir şeyi ilk defa hissediyordum İlk defa birinin gözlerinde eriyordum İlk defa kalbim duracak gibi oluyordu İlk defa böylesine karmaşık bir duygudan dolayı Korku hissetmiyordum hücrelerimde Güvenmiştim ilk defa sevmiştim Evet sevgilim,hayatımda gönül kapımın kilidini kırmayı Beceren sendin ve kalbimin derinliklerindeki Tahta oturmayı başaran yine sen Öylesine bağlanmıştım ki sana Sen çoşkun bir ırmak, ben küçük bir taş parçası... Seninle birlikte coşuyor, Seninle birlikte duruluyordu bu küçük taş... İlk hüsran,ilk aşk acısı,ilk kalp yarası İlk aşkı yaşatttın ama arkasından ilk hüsranı Hediye etmeyi de unutmadın İlk kez gülmemi sağladın ama İlk gözyaşlarıda senin eserindi İlk defa seninle olduğum için Gurur duydum kendimle Ama nefret ettim kendimle yine Kültablalarına atılan küller kadar anlamsız mı geliyor yaşadıklarımız sana Yoksa yaşadıklarımız sigaranın zevk veren dumanı kadar özel ve tadına Doyulmaz mı senin için. Cevabını bilemiyorum Bende seni unutmak istiyorum Ama keşke unutmak bunu dilemek kadar kolay olsaydı Neylersin sevgilim; Yudum yudum içmişim seni Ve söküp atılamıyorsun öylesine bir sevda gibi...
quote:
Orijinalden alıntı: Noix~
Güçlü olmalısın çocuk güçlü olmalısın çocuk... nekadar olumsuzluk yaşarsan yaşa; insanlara en az yansıtmalısın... hatta elinden geliyorsa, hiç bilmemeliler... Sen öyle mutlu görünmelisin ki, Tahmin bile edemesinler..
Güçlü olmalısın çocuk.. Bir damla gözyaşına şahit olmamalı kimse.. Ağlama demiyorum, ağla.. Ama sen bile bilme ağladığını.. Eğer gülemiyorsan, tepkisizliği takın..
Güçlü olmalısın çocuk.. Haksızlığa da uğrasan, en sevdiğini de yitirsen.. hatta kimsesiz kalsan.. cebinde beş kuruş paran da olmasa... sakat da olsan.. ne koşulda olursan ol, güçlü olmalısın.. Sabit kalabilmelisin fırtınalarında dünyanın.. Sen, kazanmak için varsın.. Vazgeçmeyi düşünmek gibi bir lüksün de yok zaten... Beğenmiyorsan kuralları, çekip gidemezsin evin kapısından çıkar gibi.. İstemediklerini de gönderemezsin üstüne üstlük.. Kabullenmen lazım.. Herkesten farklı olduğunu düşünsen de sen... herkesten biri olduğunu unutmayacaksın.. Kimsenin seni anlamadığını düşünüyorsan eğer, anlatmaya çalışmayacaksın... Bir de gururun üstün gelmeli.. Gururunu kişiliğin belleyeceksin… Ne ayaklar altına alacaksın duygusal zayıflığına yenilip, Ne de inciltilmesine müsaade edeceksin.
Güçlü olmalısın çocuk! Herkesten, her şeyden daha güçlü… Ölümüne seveceksin yurdunu mesela… yahut bir kızın kızıl saçlarını.. Ama ölümü sen seçmeyeceksin… Cesaretin ağır basacak… Korkmayacaksın kimseden! Hiçbir olgu korkutmaya yetmeyecek seni! En önemlisi de ne biliyor musun çocuk? Çok acılara şahit olacaksın… Çok acılar tadacaksın.. İsyan sözcükleri günışığına çıkmak için dilinin ucunda bekliyor olacaklar.. Ama sen daima sabırlı olacaksın… olmalısın…
Çünkü güçlüsün sen… Öyle olacaksın… Kimse bilmeyecek, çözemeyecek seni.. Sen anlaşılmaz olacaksın bir monalisa gibi... Belki natürmort yanında halt etmiş kalacak… Çözülemeyeceksin.. Birileri seni çok az da olsa anladığında, kaybettiğin süsü verdiğin savaşını kazanmış olacaksın… Güçlü olacaksın çocuk, Yorulmayacaksın.. Anlatmayacaksın… Her vurgunda daha da dik duracaksın… Güçlü olacaksın… Tüm kaybettiğim aşklarıma, Sen sahip çıkacaksın.
Şarkılar değil de Hep kulaklar bitiyor, Onarmak zordur.
Bir yürek üşümüş Kapamış kapılarını, Onarmak zordur.
Bir şey yitirilmiş Hiç eskimeyecektir, Onarmak zordur. İnsanin içine düşen korku Özgürlüğünden olmuştur, Onarmak zordur
Ölümü düşünmek yenilmek, Sevmek ölümü yenmektir, Onarmak zordur
Özdemir Asaf
O’nu hatırladıkça başı göğe ermişçesine ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz... Ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla O hüzünden bu neşeye konup kalkıyorsanız gün boyu nedensiz... ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız bu hislerin... O’nunlayken pervaneleşen yelkovanlar, O’nsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine, bir akrep kadar hain... sınıfta, büroda, yolda, yatakta içiniz içinize sığmıyor, O’ndan söz edilince yüzünüz, sizden habersiz, mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor, mahcup somurtuyor veya muzip sırıtıyorsa, ve O, her durduğunuz yerde duruyor, her baktığınız yerden size bakıyor, siz keyiflendikçe gülüp, hüzünlendikçe ağlıyorsa... dünyanın en güzel yeri O’nun yaşadığı yer, en güzel kokusu bedenindeki ter, en dayanılmaz duygusu gözlerindeki kederse... hayat O’nunla güzel ve onsuz müptezelse... elmalar pembe, kiremitler pembe, gökyüzü, yeryüzü, O’nun yüzü pembeyse, kışlar ilkbaharsa, yazlar ilkbahar, güzler ilkbahar... her şiirde anlatılan O’ysa... her filmin kahramanı O... her roman O’ndan söz ediyor, her çiçek O’nu açıyorsa... bir anlık ayrılık, bir ömür gibi geliyor ve gider gitmez özlem saç diplerinizden çekiştirip beyninizi acıtıyorsa, iştahınız kapanıyor, iştahınız açılıyor, iştahınız şaşırıyorsa... iştahınız, hasret acısında bile karşı konulmaz bir tat buluyorsa... eliniz telefonda yaşıyor, işaret parmağınızla ha bire O’nu tuşluyor, dara düştüğünüzde kapıyı çalanın O olduğunu adınız gibi biliyorsanız... mütemadi bir sarhoşluk halinde, her çalan telefona O diye atlıyor, vitrindeki her giysiyi O’na yakıştırıyor, konuşan birini dinlerken "keşke O anlatsa" diye iç geçiriyorsanız... kokusu burnunuzdan, sureti gözünüzden, sesi kulağınızdan, teni aklınızdan silinmiyorsa bir türlü... özlemi, sol memenizin altında tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorsanız gün boyu... hem kimseler duymasın, hem cümlealem bilsin istiyorsanız... O’nsuz geceler ıssız, sokaklar öksüzse... ayrılık ölüme, vuslat sehere denkse... gamze gamze tebessüm de onun içinse, alev alev öfke de; bunca tavır, onca sabır ve nihayetsiz kahır hep O’nun yüzü suyu hürmetine... uğruna ödenmeyecek bedel, gidilmeyecek yol, vazgeçilmeyecek konfor yoksa... dışarıda yer yerinden oynuyor ve "içeri"de bu sizi zerrece ilgilendirmiyorsa, nedensiz küsüyor, sebepsiz affediyorsanız ve bütün bu hallerinize siz bile akıl erdiremiyorsanız... kaybetme korkusu, kavuşma sevincinden ağır basıyorsa ve aşk, gurura baskın çıkıyorsa bu yüzden her daim... gece yarısı kadim bir dost gibi kucaklayan tanıdık bir şarkı, bütün acı sözleri unutturmaya yetiyorsa... Her gidişte ayaklarınız "Geri dön" diye yalpalıyorsa ve siz kendinize rağmen dönüyorsanız, sınırsız, sabırsız, doyumsuz bir tutkuyla... ...o halde bugün sizin gününüz!.. "Çok yaşa"yın ve de "siz de görün"üz.
vay be... forumda kız konusu açıp duranlar baksa bari